Yeni Üyelik
keyboard_arrow_left keyboard_arrow_left2.
Bölüm
keyboard_arrow_right
@hellomonstarx
Özenle katladığım kıyafetlerimi, annemin sorgulayan dik bakışları eşliğinde, yatağımın üzerindeki valizin içerisine oldukça yavaş hareketlerle yerleştiriyordum. Annemin sıkıntıyla verdiği nefesi tenime çarparken bakışlarımı tedirgin yüzüne taşıdım. Merak içerisindeydi ve tedirgindi. Bunu göz bebeklerine işleyen ifadeden açıkça görebiliyordum. Annem hiçbir zaman duygularını gizleyebilen bir kadın olmamıştı. Acısını, sevincini tüm duygularını yüzünde bariz bir misafirperverlikle ağırlıyordu.

Valizin kenarında duran elimi avucunun arasına aldı, kolumu çekiştirerek yatağın üzerinde oturmamı istedi. Karşı bir tepki vermek yerine ne istediyse yaptım. Yatağın üzerine oturduğumda durgun bakışları yüzümün her bir santiminde gezindi. Gözleri parlak ve donuktu. Annemin bu haline içim acıyor olsada hemen yelkenleri suya indirmemem gerektiğini çok iyi biliyordum.

Kurumuş, gül kurusu dudakları havayı içine doldurarak açıldı. "Kızım, nereden çıktı bu okul değiştirme? Eski okulunun nesi vardı?" Ses tonuna yansıtmadığı kızgınlığı, sesinde çatlaklar oluşturuyordu. Sıcak avucunun içerisindeki elimi, bir diğer elinin avuç içiyle hapsettiğinde hissettiğim o müthiş şefkat duygusu tenimi yakıp kavuruyordu.

"O okul bana göre değildi anne." Gözleri şüpheci bir tavırla kısılırken, az sonra duyacaklarımın kalbimi acıtacağını sezdim. Nitekim öylede oldu.

"Ne yani, abinin ölümle burun buruna geldiği okul mu sana göre?" İşte bu kez kızgınlığı ses tonuna ilmek ilmek işlenmişti ve kelimelerindeki ateş fütursuzca bedenimi taşlıyordu. Bozuntuya vermeden, alaycıl bir gülüşü içim yana yana yüzümde sergilerken annemin durumumdan olan hoşnutsuzluğu gözlerine yansıyordu.

" Anne... Abimin aptallık edip intihar etmesi, o okulda okumama engel değil. Hem dedim ya dayımın soy ismiyle kayıt yaptırdık. Aklın bende kalmasın, kimse benimle alay etmeyecek. Hem öyle prestijli bir okuldan mezun olduğumu düşünsene?" Annemi ikna etme çabalarım gayet iyi sonuç veriyordu. Dolan gözlerini elinin tersiyle dağıtırken, dudaklarına derin bir tebessüm yerleşmişti. Nemli avucunu kolumun üzerinde gezdirirken giderek yüzüne yayılan tebessümü, acı bir gülüşe dönüşürken, içimden bir şeylerin koptuğunu hissettim.

Daha sonra hiçbir şey söylemeden yanımdan kalkıp gittiğinde ardından bakakaldım. Birkaç dakika daha yatağımın üzerinde oturup zihnime savaş açan boş düşüncelerin içerisinde kaybolurken, caddeyi inleten bir aracın tekerleklerinin çığlıklarıyla kendime gelerek, kaldığım yerden devam ettim eşyalarımı toparlamaya.

Bu öğleden sonra artık burada yaşamayacaktım. Türkiye'nin en prestijli okulu Gürdal kolejinde okuyacak ve okulun öğrencileri için hazırlanmış olan lüks yurdunda kalacaktım. İçimi kaplayan heyecan ve korku midemde tarifi imkansız hisler yaratıyordu. Sancılı geçen iki yılın ardından artık işe koyulma zamanıydı.

Eşyalarımı yerleştirdiğim valizimin kapağını kapatıp, fermuarını çekerek yatağımın üzerinden dikkatlice indirdim. Kapının ağzına sürükleyip hazır halde bırakarak tekrar yatağıma doğru ilerleyip, yatağın başına oturdum. Kenarda, bir tepsi üzerinde bulunan su dolu sürahi ve boş bardağın arkasında duran çerçeveyi titremelerine engel olamadığım parmaklarımla kavradım. Çerçeveye hapsedilmiş fotoğraf karesine uzun uzun baktım. İki yıl önce haziran ayında yalnızca haftasonu kalmak için evimize dönen abimle birlikte doyasıya gezip tozduğumuz o günden kalan tek hatıraydı. Abimin fotoğrafa yansıyan gülüşü, kalbimi tekletmeye yetmişti. Birbirimize olan sevgimiz öyle büyüktü ki bizim... Her ne kadar şu an aileme abim hakkında söylemek istemediğim ancak söylemek zorunda kaldığım o iğrenç ithamları söylüyor olsamda. Kalbimin içinde hakikat çığlıklarla dile geliyordu.

Baş parmağımı abimin fotoğrafının üzerinde özlemle gezdirirken, ona sarılmayı ne kadar çok özlediğimi hatırladım. Farkına henüz vardığım yaşlar gözlerimden, yanaklarıma kayarken, annem otoriter sesiyle adımı haykırarak aşağıya inmemi ve yola çıkmadan bir şeyler yememi söylediğinde, hızlı hareketlerle göz yaşlarımı ellerimle temizledim. Çerçeveyi tekrar yatağımın baş ucuna bırakarak, naif adımlarla mutfağa ilerledim. Yemek masasının üzerindeki çeşit çeşit yemeklere kıtlıktan çıkmışcasına aç bir ifadeyle bakarken, annem elinde tuttuğu meyva suyu dolu sürahiyi masanın üzerine yerleştirdi.

"Geç otur kızım. Gitmeden önce annenin yemeklerinden bol bol ye." Yüzündeki o mutlu ifade nedensizce rahatsız etmişti beni ancak bozuntuya vermeden masadaki yerime geçip oturdum.

"Bak, sana yaprak sarması sardım, hemde bol limonlu, sen versin." Sarma tabağını kaldırarak, önümdeki boş tabağı saniyeler içinde doldurup taşıran anneme kaşlarımı kaldırarak baktım.

"Anne yeter. Beni şişmanlatmaya mı çalışıyorsun," dedim şakaya vurarak. Ağzının içinden gülerek, boş bardağa meyva suyunu doldurup 'hadi ye artık' dercesine önüme bıraktı.

"Oraya gidince çok özleyeceksin bu yemekleri." Başımı sallayarak ağzıma bir sarma attım. Tam istediğim gibi bol limonlu olmuştu. Çatlayana kadar tıka basa yediğim yemeğin üzerinden sadece birkaç dakika geçmişti ve ben kendimi elli altı kilo değil iki yüz elli altı kilo hissediyordum. Bedenime çöken ağırlık uykumu getirmiş, kolumu kaldıracak gücüm kalmamıştı.

Kendimi salondaki çekyatın üzerine atıp gözlerimi kapattığımda, evin içerisinde yankılanan zilin tiz sesi sinirlerimi bozmuştu. Uyumak istiyordum.

Rüzgar gibi içeri dalan babam ceketini bir kenara fırlatarak ellerini şaklattı. "Hadi Melisa, hemen yola çıkıyoruz. Üç saat sonra yetişmem gereken çok önemli bir toplantı var."

"Pekii baba, valizimi alıp hemen geliyorum." Sanki zamanı durdurabilme gücü varmış gibi, gözlerini kolundaki siyah deri saatin yuvarlak yüzeyine diken babama, gözlerimi devirerek odama girip valimizi sürükleyerek çıkardım.

Annemle vedalaşıp araçtaki yerimi aldığım sıra avuçlarım arasında titreyen cep telefonumun ekran kilidini açarak gelen bildirime baktım.

"Seni bekliyorum." Dudağımda yeşeren tebessüm kalbime doğru muzipçe sızarken, kalp atışlarım göğsümü tekmeliyordu.

"Birazdan yola çıkacağız, bir saate okulda olacağım." Gönder tuşuna dokunup alt dudağımı dişlerimin arasına alarak ezdim. Babam valizimi bagaja yerleştirip, sürücü koltuğuna oturduğunda arabayı çalıştırarak asfalt zemin üzerinde hızla kayarak ilerledik. Babam, annemin aksine tek bir soru sormamış bu okula gitmek istememin ardında bir neden aramamıştı. Hatta ve hatta otoriter duruşu gözünü öyle bir karartmıştı ki, derslere iyi çalışmamı, iyi notlar almamı ve notlarımla yakından ilgileneceğini tehditkar bir tonda dile getirmiş beni hayretler içerisinde bırakmıştı.

Babamın yandan profilini incelerken aklıma düşen o acı soru karnıma yumruk yemiş gibi bir acının bedenime dağılmasına neden oldu.

Acaba anne ve babam abime çok mu kötü davranıyordu?

"Anladın mı Melisa?" Başımı ağır ağır salladım.

"Anladım baba. Ben abim gibi değilim bana bunları söylemene gerek yok. Göreceksin, bu okuldan mezun olacak ve şirketimizin başına geçeceğim." Söylediklerime karşın yarım bir gülümsemeyi yüzüne yerleştirip, eliyle saçlarımı karıştırdı.

"Babasının kızı. Aferin kızıma."

Bakışlarımı önüme çevirip film şeridi gibi akıp giden etrafa mahmur bir ifadeyle bakarken ağırlaşan göz kapaklarıma direndim. İlk yenilgimi aldığım o saniyelerde uykunun tatlı mayhoşluğunun bedenimi ele geçirmesine izin verip, kendimi karanlık bir kabusun kollarına bıraktım.

***

Sarsılan bedenimin verdiği o müthiş korku bedenime dalga dalga yayılırken derin bir nefes alarak gözlerimi araladım.

Babamın, "Geldik." deyişini duymamın ardından gözlerimi etrafta gezdirerek, çevreyi inceledim. Çok büyük ve fazla ihtişamlı okulun bahçesindeki kalabalığa göz gezdirdim. Tekrar kulaklarıma dolan babamın sesiyle bakışlarımı ona çevirdim. "Benim gitmem gerekiyor Melisa, toplantıya bir saatten az bir süre kaldı." Hımlayarak başımı sallayıp araçtan indim ve bagajdaki valizimi aldım. Babamın bulunduğu tarafa geçip açık bıraktığı camdan yanağına küçük bir öpücük kondurup hoş çakal deyip birkaç adım gerileyerek el sallayarak onu yolcu ettim.

Babamın gidişinin ardından gözlerime inen hırs perdesi kanımı kaynatıp, damarlarımda arsızca hüküm sürüyordu. Cep telefonumun ekranını bir kez daha açıp mesaj kutumu inceledim. Uyuya kaldığım sıra gelen mesajı sırıtarak okurken birinin bana seslendiğini işittim.

"Şşşt, gamzeli!" Telefonumun ekranını kapatıp cebime attım. Arkamı döndüğümde karşımda gördüğüm üç kişilik erkek grubuna, varlıklarına rahatsız olmuşcasına bir ifadeyle baktım.

"Okulumuza hoş geldiniz hanfendi. O yanağınızdaki çukur için belediyeye vergi ödüyor musunuz?" Ağzını yaya yaya, gevşek bir tavırla konuşan çocuğa yüzümü ekşiterek karşılık verdim.

Arkamı dönüp hızlı adımlarla kalacağım yurdun gösterişli dış yüzeyine görgüsüzce baka baka ilerledim. Yurdun dışı kadar içide fazlasıyla gösterişli ve ihtişamlıydı. Sanırım bu okul ve yurt için hiçbir masraftan kaçınılmamıştı. Her katında ellişer oda bulunan sekiz katlı yurtta yalnızca saygın insanların evlatları kalabiliyordu. Babamın yıllardır ayakta tutmak için gecesini gündüzüne katarak yükseltmeye çalıştığı şirketi bu okulda okuyup yurt imkanlarına sahip olmama yemişti.

Aklıma düşen abimin suretiyle içime dolan hüzün modumu düşürmüştü. Arka cebime sıkıştırdığım cep telefonum bir kez daha titreyerek varlığını gösterdiğinde, zaman kaybetmeden avucumun arasın kıstırdığım telefonun ekranını açtım.

"Seni seviyorum, dikkatli ol." Gülümseyerek asansöre binip üçüncü katın tuşuna basarak asansörün hareket etmesini bekledim. Otomatik kapı kapanmak üzereyken son anda yetişen bir erkek öğrenciye 'senin burada ne işin var' dercesine kaşlarımı kaldırarak baktım.

"Buranın kızlara ait bir yurt olduğunu sanıyordum? Yoksa yanılıyor muyum?" Alayla kıvrılan dudakları aralanıp, cebinden çıkardığı post-it üzerindeki okuyamadım yazıyı burnumun ucuna sokarken, koyu kahve gözlerinde eğlenen bir ifade geziniyordu.

"Kız arkadaşımdan ders notlarını alacağım. Bu gördüğün kağıtta yurda giriş iznim." Gözlerimi kısarak burnumun ucuna kadar soktuğu kağıdı inceledim. Onu onaylayarak, "On beş dakikan varmış," dediğimde gözleri gözlerime değdi. Bakışlarını gözlerimden çekip yanımda duran valize diktiğinde, "Yenisin galiba?" diye sordu. Dudaklarımı birbirine bastırarak Başımla onu onayladığım sıra asansör üçüncü katta durarak, iki yana açılan sürgülü, demir kapılarını açtı. Valizimi sürükleyerek asansörden çıktığımda, arkamdan "Hoş geldin," dediğini işittim. "Hoş buldum, teşekkürler," deyip avucumun arasındaki 24 numaralı odanın anahtarını avucumun içinde var gücümle sıktım. Onunla bu kadar erken karşılaşmayı beklemiyordum. Fakat bundan memnun olmadığımda söylenemezdi. Kilidini açtığım odaya girip kapıyı kilitledikten sonra valizimi bir kenara bırakıp kendimi yatağa attım. Odayı dolduran müzik sesiyle bir kez daha cep telefonumu elime aldım. Arayan kişinin adını görünce gülümsememe engel olamayıp telefonu bekletmeden açarak kulağıma yasladım. Konuşmasına fırsat vermeden olan biteni anlatmaya başladım. Her şey istediğimiz gibiydi hatta istediğimizin çok daha iyisiydi. İpleri elimizden bıralmadığımız sürece yenilgi kapımıza asla uğramayacaktı.

"Asansörde karşılaştık," dedim dikkatle beni dinliyordu.

"Hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam ediyor. Buna katlanmak sandığımdan çok daha zormuş. O lanet bedenini yumruklamamak için kendimi zor tuttum."

"Kendine hakim olmalısın sevgilim." Dünyanın en güzel ses tonuna sahipti. Acaba o bunun farkında mıydı? Sesinin bana ne kadar iyi geldiğini, içimdeki nefreti nasıl yatıştırdığını biliyor muydu?

"Her şey planladığımız gibi olacak. Hata yapmadan halledeceğim." Yaşadığım onca şeyden sonra hala cesaretli, dimdik ayakta duruşuma hayret ediyor olsada, beni ben yapan özelliğin bu olduğunuda gayet iyi biliyordu.

"Çok yorgunum, uyumak istiyorum. " Yatağın üzerinde yan yatarak çocukça mız mızlandım. Karşı taraftan gelen, içimi kıpır kıpır eden gülüşünün yankısıyla parmaklarımı dudaklarımın üzerine yerleştirdim.

"Seni seviyorum," deyip karşılık vermesini bekledim.

"Bende seni seviyorum."

Telefonu kapatıp yatağın boş köşesine fırlatırken, iki yıldır her gün ayrıntısına kadar düşünüp planladığım oyunu bir kez daha zihnimde canlandırarak nefretimin soğumasını engelledim.

Arda Gürdal.

Görüp görebileceğin en kötü yılına hoş geldin. Bugünden sonra bu okulda hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, kurulan tüm düzenler tek tek başlarına yıkılacaktı. Nefretimin üzerine yemin ederim ki, abimin çektiği acıların kat ve katını ona yaşatmadan ölmeyeceğim!
modal aç
modal aç
modal aç