@18_murat_18
|
1978 yılında geldim dünyaya. İlkin aramızda pek bir sorun yoktu bu kötü gezegenle. Nereden bilebilirdim ki; her saniyemi kabir azabına döndürecek ve beni derin yalnızlıklara, bunalımlara gark edeceğini... Babam devlet memuruydu. O zamanlar babanın kravatlı olması büyük bir ayrıcalıktı. Fakat her aile gibi kıt kanaat geçinen bir aileydik bizde. Bir güneydoğu şehrinde, merkezden uzak kasabayı andıran bir mevkisinde oturuyorduk. Evimiz lojmandı. Arka balkonumuz ve salonumuz aynı istikamete bakardı. Pencereden 4-5m. uzaktaki kavak ağaçları, bitkisiz toprak bir bahçe ve ardı uçsuz bucaksız boşluk. Kendi halinde sessiz sakin, bu çiftin 5 yaşlarındaki tek çocuğuydum... Aslında tek çocuğu olduğumu uzun süre bilmiyordum. 3 kişi için ziyadesiyle büyük ve sobalı evimizde, hiç kullanmadığımız oda da 2 arkadaşım daha vardı ve işin ilginç yanı bunları aileminde bildiğini sanıyordum. Beyniniz yanmasın hemen, sabır edin. Kocaman bir salon ebadındaki odamızda küfeler, misafirler adına yatak yorganlar ve kuru erzaklarımızyer alırdı. Lojmanda çok fazla yaşıtım çocuk vardı, ancak o odada yaşayan 'erumi' ve 'sakil' ile vakit geçirirdir. erumi' ve 'sakil', bahsettiğim o odanın dışına çıkmayan, kâh büyük gardırobun, kâh misafir döşeklerini koyduğumuz hurcun üstünde oturan 2 varlıktı. İnsan değillerdi, eruminin vücudu toprak renginde el ve ayak parmak kıvrımları olmayan kırmızı dudaklı ve iri siyah gözlü idi. Sakil ise, yeşille gri arası bir renkte, erumiye göre daha heybetli, gözlerinde beyazı olan ancak kalan yüz hatlarını hatırlamadığım bir varlıktı... Bunları aileminden bildiğinden emindim, nasıl ki gidip baba, evde annem var demiyorsam, yani bu olay olağanüstü gelmiyorsa, erumi ve sakilden de hiç bahsetmemiştim. Ta ki 7 yaşıma kadar. Ne zaman odaya girsem, uzandıkları yerden bana doğru doğrulurlardı. Bir iki gündelik sohbet ederdik. Benimle oyun oynamalarını istediğimde oynamazlar, beni izlemeyi sevdiklerini söylerlerdi. Bizim evin koruyucularıydı, bunu kendileri söylemişti. Aramızda diyalogdan çok, telepatik bir iletişim mevcut gibiydi. Saf sevgi ve korunma hissini alıyordum onlardan. Çok yüz göz olmazları benimle. Hatta bizden öncede orada olduklarını, buranın onların da evi olduğunu söylemişlerdi. Bazen seni falanca yere götürelim mi derlerdi, ben de annem izin vermez ki biraz büyürsem gelirim derdim. Başlarını sallar gülümserlerdi. Asla bir korkutma vs. olmadı aramızda. İsimlerini nasıl öğrendim hatırlamıyorum ancak erumi ve sakil şeklinde hitap ederdim. 1-2 yıl içinde kardeşim olacağı müjdesini aldım, dünyalar benim olmuştu. O süreler bahsettiğim odaya hiç girmedim diyebilirim. Kardeşim doğduğu gün biraz bebeği sevdikten sonra, onlarla sevincimi paylaşmaya gittiğimde 'biz artık gidiyoruz' dediler, asık bir suratla... Ağladım, gitmemelerini istedim ancak sen bizi artık sevmiyorsun dediler. Ertesi gün odaya girdiğimde artık yoktular... Aileme erumi ve sakilin gittiğini, çok üzgün olduğumu söyleyip, geri getirmelerini rica ettim... İlkin kardeşi oldu herhalde ilgi istiyor gibisine yaklaştılar... Beni esas işi ruh sağlığı olmayan bir hekim tanıdığın yanına götürdüler, adam çocukken olur bunlar, ilgi istiyor pışpışlayın vs deyip yolladı. Çocuksun, ama ne dendiğini anlıyorsun. Çocuktur anlamaz diyerek adam resmen bana ilgi fukarası muamelesi yapmıştı. Evimizin bulunduğu yer hayli ıssızdı ve o dönemler terör örgütü bu amaçla olmasa da yine eşkıyalık vs. durumları oluyordu. Bizim bulunduğumuz bölgede bir nevi onların kaçış yolları üzerindeydi. Babam teftiş için turneye gittiğinde, annemle beraber korka korka geçirirdik geceleri. İşte bu zamanlarda yan dairemize babamla aynı kurumda çalışan genç bir adam ve hanımı taşındı... Çocukları yoktu... O zaman televizyon falan bu kadar dolu dolu değildi. Haliyle kadının da evde canı sıkılıyordu, bize geliyordu. Çocuk niyetine benle kardeşimle ilgilenip, hasretini gideriyordu az da olsa... Dediğim gibi orta halli ailelerdik. Hatta ekonomi o zamanlar daha kötüydü... 'kemer sıkma' sloganı ile yetişmiş sayılırız kısmen... Şimdi ki gibi her önüne gelen lokanta evlere paket servis yapmıyor, kebap falan da bu kadar ele ayağa düşmemişti... Sabah kahvaltılarında biraz kıymalı, biraz peynirli iç malzeme hazırlardı, bu bahsettiğim komşumuz Aynur abla... Sabah babamlar işe gidince bu malzemeleri getirirdi, beni fırına yollarlardı. Yaptırıp getirirdim, beraber yerdik. Çocuğu gibi de ilgilenirdi bizlerle, aşırı samimi olmuştuk... Sonra babam bir gün huysuzlandı, misafirdir gelsin gitsin ancak ne bu her gün evin içinde dedi... Adamda haklı, o sıcağın altında arazi denetliyor, evine gelince insan donunu pijamasını çekip bir oh demek istiyor... Annem bana sen biraz dışarı çık dedi. Koridorlu bir yapıydı evimiz, çocukluk işte beni göremeyecekleri noktadan dinliyorum. Annem babama, bu kız evde bir şeyler görüyormuş, ondan pek kalamıyor dedi. Babam işte sordu soruşturdu kocasının haberi var mı gibisine... Adamda biliyormuş meseleyi, ancak zaten çocukları olmuyor diye kızı ailesi istemiyormuş. Bir de bu mesele dillendirilirse aynı bana küçükken yaptıkları gibi 'ilgi fukarası' yaftasını yapıştırırlar diye çekiniyormuş. Haliyle küçük yer, başında ağrısa, kolunda kopsa, delirsen de aynı doktora gidiyorsun. Adamın ailesi de o şehirde olduğundan pek sıcak yaklaşmamış... Annemin anlattığına göre, kadın yatak odalarında 'gelin ve güvey' görüyormuş. Oturuyorlar ve ona bakıyorlarmış... Tabi o zaman gelin nedir biliriz de güveyin ne olduğunu hiç anlamamıştım. |
0% |