Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. İnti̇kam

@_eylull

Isabel LaRosa-older


...


"Sağ tarafının omuz kısmına bir ok geliyor Dira!" dememle Dira'nın sola kayması bir oldu. Dira'ya gelen oku söylerken bana bir şey yapmayacaklarını düşünmeyecektim herhalde. Bana arkamdan sivri,ince uçlu keskin bir bıçak ile yaklaşan askerin kasıklarına indirdiğim tekme ile yere düşmesini sağladım ve kılıcımı tam göğsünün üzerine geçirdiğim anda geri çektim ardından askerin en uzun uykusuna dalmasını izledim. Kılıcımda birden fazla düşmanın kanı vardı ve ortalık artık kan kokusuyla dolmuştu. Herkes acımasızca birbirini öldürüyordu.


Kazanan sadece bir taraf olacaktı. Lakin tek bir sorunumuz vardı, bu savaş bir anlaşma üzerine kuruluydu. Krabel krallığı yani bizim krallığımız kazanırsa hiçbir şey olmayacaktı daha doğrusu Fyarda krallığının anlaşması bir daha açılmamak üzere kapanacaktı. Fyarda krallığının anlaşması ise çok korkunçtu. Fyarda krallığının prensi olan Rika ile evlenmem ve Fyarda krallığının prensesi olmam gerekirdi ve bu benim için tam bir kabustu. Bunların yaşanmaması için babamı yani kralımızı canım pahasına korumam gerekiyordu...


...


ON DOKUZ! Tam on dokuz kişi öldürdüm bu olması gerekenden çok daha azdı daha fazlası lazımdı. Bu gidişle Fyarda krallığının prensesi olacaktım. Hayal bile edemiyordum. Ve sadece Fyarda krallığının prensesi olmakla kalmayıp babamı da kaybedecektim. Bunları düşünerek savaşacaktım. Bunları düşünerek savaşırsam kazanma ihtimalim biraz daha artabilirdi. Çünkü hırs yapardım, çünkü hırs yaparsam öldürme arzum da artardı.


...


Borazan çalındı, silahlar havaya sıkıldı.


Bunun tek bir anlamı vardı, iki krallıktan birisi kazanmıştı. Onca silah sesinin arasından meydana ilerlemeye çalışıyordum. Meydana girmeme az kalmış olacak ki tepeye dikilmiş büyük bayrağı gördüm. Bayrağın hangi krallığın olduğunu anlamak için üç adım daha attım ve Fyarda krallığının bayrağını gördüm. Adım hızlarımı koşu rütbesine getirdiğimde iki saniye içinde meydana varmıştım. Zavallı babacığım gözleri açık, kalbinde bir kılıç ve alık alık akan kanı... Hemen yanına gidip başını dizimin üzerine aldım ve bana sadece dört kelime söyleyip daha dudaklarını hatta gözlerini bile kapatamamışken en derin uykusuna daldı "intikamımı al güzel kızım,".


Bağıra bağıra, hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Babamın cesedi kollarımın arasında Fyarda kralı ise tam karşımdaydı. Gözlerimden saçılan öfke kralın egosunu taşıyan gözleri ile buluştu. Bu kralı tam anlamıyla boğmak istiyordum. Sakin olmalısın Vesa, ya da olmamalısın o intikamı alacaksın babanın kızı olduğunu gösterecek ve günü geldiğinde herkesi dizlerinin önüne çöktüreceksin. Gerekirse çok kan dökeceksin ama bunu başaracaksın.


İşte tam olarak bu zaman diliminde yemin ediyordum. Güzel babamın kulağına dudaklarımı yaklaştırdım ve "Ben senin kızınım babacığım. Ve tam olarak şuan tanrı katında sana yeminim olsun ki intikamını alacağım. Ben senin yanına pişman olarak gelmeyeceğim babacığım." Dedim.


Babama tanrı katında yemin etmiştim bana yaşatılan duyguların mislini onlara yaşatacaktım. Öyle yakacaktım ki canlarını ölmek için yalvaracaklardı. Tanrıya dua sayıklayıp duracaklardı onları yanına alması için. Ama ben durmayacaktım. Ben bu tarihi bir kenara not almıştım ne olursa olsun unutmayacaktım. Unutturmayacaktım da!


Babamın cesedini yere narince bıraktıktan sonra güzel deniz mavisi gözlerinin kapaklarını ellerimle kapamıştım. "Ve seni seviyorum babacığım. Daima seveceğim. İntikam yeminimi bilerek sonsuz derin uykunda rahat ol babacığım. Tanrının huzurunda rahat etmen dileğiyle."


Ayağa kalktım bitkindim, bu acıyla ömrüm boyunca yaşayacaktım. İnsanların acımasızlığını bugün burada bir kez daha anlamış oldum. Ama onlar benim güzel yüzlü babacığıma kıydılarsa ben onların nelerine kıyacaktım; bundan sonrasını tanrı bilirdi.


...


Gözlerimi hiç tanımadığım bir odada, tanımadığım şövalyeler başımda dikilirken açmıştım. Şövalyelerden birisi "Üç saat içerisinde babanızın cenaze töreni olacak prenses Vesa," demişti gözlerimi açtığım anda.


Bu cümleyi duyduğumda her şeyi yaşadığımı ve aslında hiçbir şeyin kabus olmadığını bir kez daha anlamıştım. Ellerim, dizlerim ve hatta çenem eş zamanlı titremeye başlamıştı. Gözlerim doluyor ve burun direğim sızlıyordu. Çok sinirli ve üzgündüm aynı zamanda korkuyordum da bu yaşa kadar babam hep yanımdaydı. Sağımdaydı, solumdaydı, önümde ve hatta arkamdaydı da. Acınası bir halde miydim bilmiyordum ama babamı şimdiden özlemiştim. Bütün gelecek hayallerini babam ile kurmuşken şimdi nasıl olurda iki gün sonra düşman krallığının tek varisi ile düğün törenim olurdu. Üstelik ben kimseyi sevmezken, daha da kötüsü babamın bir daha asla yanımda olmayacağını bilirken...


Nasıl olurdu da mutlu olabilirdim? Ancak yas tutabilirdim annem gibi giden babamın ardından. Benden beyaz tül parçalarının içinde olmamı isteseler de ben siyahların arasına yakışırdım yalnızca. Acaba kuğulara da sormuşlar mıydı beyaz olmak ister misin diye? Belki kuğularda yas tutmak istiyorlardı benim gibi yine.


Başımı sallarken yaşlarla dolu gözlerimi saklamaya çalıştım acı haberi ileten şövalyeden. "Bir sorum olacak," dedim ve derin bir nefes alarak devam ettim "şuan tam olarak nerede olduğumu öğrenebilir miyim?" dedim boğuk çıkan sesimle, beni dikkatle dinleyen şövalyeye doğru.


"Şuan Fyarda krallığının sarayında kralımızın sizin için özel hazırlattığı süet bir odadasınız efendim." Diye cevap verdi diğer bir şövalye. Odaya şöyle bir göz gezdirmiştim. Bir dolap, aynalı bir masa, yatağımın hemen yanında duran bir komodin ve lavabo olduğunu düşündüğüm bir oda. Ha birde birkaç tane çiçek.


"Sanırım üzerimi değiştirmem gerek. Üstümü değiştirirken de yanımda mı olacaksınız?" dedim üzerimdeki kirli giysilerden bakışlarımı çekip imalı imalı bakarken. Bir şey söylemeden teker teker odanın kapısına yöneldiler. Son şövalye çıkacaktı ki "Benimle ilgilenecek bir hizmetli olacak mı acaba?" diye sordum şövalye tekrardan bana doğru dönüp "tabii ki efendim en kısa sürede size bir hizmetli göndereceğiz" dedi hafif bir tebessüm ve nezaketle "kadın olursa daha mutlu olurum," dedim ben de buruk bir tebessümle. Ve şövalye odadan çıktı.


Hızlıca yatağımdan kalkıp lavaboya doğru ilerledim. Hızlıca elimi yüzümü yıkayıp dolabımda neler olduğuyla ilgili merakımı sonlandırmak adına dolabın kapaklarını iki yana doğru açtığımda karşılaştığım manzara şok ediciydi. Birçok giysi ve genellikle elbiselerden ve açık renklerden oluşan bir dolaptı. Normalde bu dolabı çok beğenebilirdim fakat şu sıralar beyaz veya diğer renkler değil siyah benim rengimdi yalnızca. Hemen siyah, kolları hafif boğumlu ve bileklerimde biten, eteği uzun bir elbiseyi aldım ve hızlıca yatağıma doğru ilerledim. Üzerimi değiştirip aynanın karşısına geçtim. Yüzüm soluk görünse de elbise üzerime tam oturmuştu. Her daim güçlü olduğumu yansıtmak istiyordum bu yüzden masanın küçük puflu sandalyesini çekip sandalyenin üzerine yerleştim. Kırmızı, pembe tonları arasında bir allık, hafif bir rimel, sivri uçlu ince bir eyeliner, gözlerimin rengini açığa çıkaran bebek mavisi bir far ve parlatıcı sürüp şöyle bir daha baktım aynaya. Son bir dokunuş daha gerektiğini fark ettim ve hemen göz altımdaki mor torbaları bir kapatıcı yardımıyla kapattım.


Şimdi her şey tamamdı işte. Tam olarak istediğim gibi görünüyordum. Masanın üzerinde duran minik saate kaydı gözüm saat sabah dokuzu gösteriyordu tam kahvaltıya inmek üzere odadan çıkacaktım ki benimle beraber birisi daha kapı kolunu indirdi. Geri doğru adım attığımda orta yaşlarda güzel bir kadın bana gülümseyerek "Kahvaltınız hazır efendim dilerseniz sizi kraliyet sofrasına götüreyim." Dedi. Sanırım bu genç hanım benim yardımcım olacaktı tanışma faslını sonraya erteleyecektim. Gülümseyerek başımı olumlu anlamda aşağı yukarı salladım ve hanımefendiyle beraber odadan çıktık.


Odamın bulunduğu dar, uzun koridorun sonunda ışık ve yaprak süslemeli merdivenler yer alıyordu. Merdivenlerden aşağıya doğru indiğimizde boyumun iki katı büyüklüğünde, armaların oyulu olduğu bir kapıdan içeri girdiğimde kral hariç herkes masada yerini almıştı. Prensin yanındaki koltuk boştu ve prensin kardeşi olduğunu tahmin ettiğim kız eliyle prens Rika'nın yanındaki koltuğu güzel bir tebessümle işaret etti. Bir hışımla masadaki yerimi aldım. Girdiğim andan beri prensin üzerimden çekmediği bakışları rahatsız edici bir hal almıştı.


Yaklaşık üç dakika sonra kral da artık kraliyet sofrasının bulunduğu odaya adımlarını attı. Düşündüğümden de mutlu olan yüzünde tam anlamıyla "Ağızı kulaklarına varmak" deyimi vardı. Bende buna karşılık sinirli olduğumu saklamaya çalışan bir gülümseme serdim ortaya. Oysa herkes içimde kopan fırtınalardan ve intikam ateşlerinden bihaberdi. Sinirli olduğumu elbet biliyorlardır fakat boyutunu tahmin bile edemezler.


Kral en baş sandalyeye geçti, afiyet olsun dileklerini diledikten sonra herkes yerine oturdu. Ben kendime bir bardak su doldurmak üzere sürahiye uzanacaktım ki bunu fark eden prens benden önce sürahiyi alıp bir çırpıda bardağıma su doldurdu. Neler oluyordu böyle beni kendi işlerimi halledemeyecek, bir su bile dolduramayacak kadar aciz mi görüyorlardı? Öyle gören gözleri kör olsundu.


Suyumdan bir yudum aldım ve her anlamda sakinleşmeye çalıştım. Fark ettim ki herkes yemeğine başlamış ve tek başlamamış olan bana kaçamak bakışlar atıyordu. Lakin elbet bende yiyecektim yemeğimi. Çatalımı ve bıçağımı ellerime alıp yumurtayı kestim ve bir dilimini şevk içinde ağzıma attım.


...


Öncelikle kral sonrasında ben de dahil olmak üzere herkes salondan çıktı. Ben odama gitmek için merdivenlere ilerliyordum ki yemekte adının Larosa olduğunu öğrendiğim kız daha doğrusu krallığın prensesi olan kız güler yüzle yanıma geldi. "Başınız sağolsun umarım en kısa sürede atlatırsınız bu üzüntü dolu günleri. Umarım bu dönemde ağabeyim siz ile bolca ilgilenir de beraber üzülür beraber sevinirsiniz."


Tebessümle başımı aşağı yukarı salladım ve nedenini bilmediğim şekilde kendimi zorunda hissettiğim için Larosa'yı odama, çaya davet ettim. O da zevk ile kabul etti ve beraber aynı merdivenlerden çıkıp koridorun sonundaki odama ilerledik. Kapısı bizim varmamıza saniyeler kala iki şövalye tarafından açıldı.


İçeriye geçtiğimizde ve küçük yuvarlak masadaki yerimizi aldığımızda lafa ilk giren ben oldum. "Prens Rika nasıl birisidir? Malum hiç konuşmaya fırsatım olmadı hep anlatılanlardan bildim onu." Direk bu soruyu sorduğumdan Larosa'nın dudakları yukarı kıvrıldı. "Ağabeyim çok iyi bir insandır lakin her insanda olduğu gibi artılarının yanında eksileri de vardır." Dedi ve devam etti "Her ne kadar başka krallıklarda onun hakkında kötü bahsetseler de bildikleri az şey olduğundandır. Ama dediğim gibi kötü yanları da vardır..." nedir dermişçesine Larosa'ya çevirdim bakışlarımı. O da anlamış olacak ki bakışlarını duvara dikip cevabının gecikmemesi için elinden geleni yaptı "Abim," dedi hafif duygulu gözlerle "o büyük bi hastalığa sahip ve bu hastalığı belirli sebeplerden tetikleniyor." Gözünden bir damla yanağına süzüldü "Onun sana aşık olmaması gerekiyor Vesa..."

Loading...
0%