@_eylull
|
Redd- Nefes Bile Almadan ... "Vesa hanım, günaydın." Diyerek bana doğru gülümseyen Regia'nın karşısında gözlerimi ovuştururken bir yandan da esnerken buldum kendimi. Regia'nın bana seslenmeleriyle uyanmıştım bu sabah. Akşam çok gerçekçi gördüğüm rüyanın etkisinden bir türlü çıkamadığımdan karşımda bir anda Regia'yı görünce ürkmüştüm. Rüyamdaki sesleri hala duyuyordum sanki "Sen de katil oldun, minik kız" dedi ve kahkaha attı. Elime doğru çevirdim bakışlarımı. "Sen de elin kanlı gezeceksin artık. Gelinliğine bulaştırdığın kan ne kadar uğraşsan da çıkmayacak." Dedi ve hızlıca devam etti. Son cümlesi hatta son nefesi olduğunu biliyordu çünkü. "Benden farklısın. Ben babanı savaş için öldürdüm. Ama sen beni, zevk için..." demesiyle ağzından yanağına kanların süzülmeye başlaması bir oldu. Ölmüştü. Ben, Vesa Gimaso babamın intikamını almıştım. Düşündükçe aklımı kaybedebilecekmişim gibi hissediyordum. Regia tekrardan seslendiğinde gerçek hayata dönmüştüm sanki. "Vesa hanım. İyi misiniz? Düğüne hazır hissediyor musunuz?" diye birçok şey söylerken normalde buna sinirlenecek olan ben aksine sevinmiştim. Çünkü Regia ne kadar şey söylerse kafam o kadar dağılıyordu. "Ne kadar hazır olabileceksem o kadar işte Regia, sanırım korkuyorum. Yaşayacaklarımdan daha doğrusu yaşatacaklarından. Uzun zaman sonra ilk kez korkuyorum." Dedim. Art arda çok fazla cümle sıraladığımdan hızlı ama küçük nefesler çıktı dudaklarımdan, sakince. Ben Regia'nın uzattığı suyu içerken o düşünüyormuş gibi görünüyordu. "Ne düşünüyorsun?" diye sordum elimdeki bardağı ona doğru uzatarak. "Efendim, yanlış anlamayın lütfen ama siz mademki krallığımızdan nefret ediyorsunuz niye kaçmadınız?" masumca sorduğu soruya cevabımı geciktirmek istemedim. "Ah Regia, keşke her şey o kadar kolay olsa ama ben kaçarsam korkak olduğumu düşünürler ve daha ben bırak krallığın sınırlarını, saraydan çıkamamışken beni elleriyle koymuş gibi bulacaklarına eminim. Ayrıca korkak görünmek, özellikle onların gözünde korkak görünmek şu yaşamımda isteyeceğim son şey dahi olamaz." Dedim gamzelerimi ortaya çıkaran gülüşümü bozmadan. Artık hazırlanma vakti gelmişti. Ayağa kalkıp Regia'nın benim için seçtiği –malum her şey o kadar hızlı yapılmaya çalışıldı ki gelinliğimi bile kendim şeçemedim- beyaz, uzun ama bacağında yırtmacı olan elbiseyi umursamazca aldığım ufak yardımlar sayesinde üzerime geçirdim. Saç ve makyaj konusunda profesyoneller istemediğimden Regia'nın yardımıyla hafif ama ışıltılı bir makyaj ve dağınık bir topuzla işimi bitirdim. Giyinip süslenme derken zaman çok hızlı geçiyordu. Odada aynanın karşısına oturmuş biraz beklememi söyleyen Regia'yı unutmuş bir şekilde kendimi izliyordum. Hayatım boyunca sadece bir kez olacak olan düğünümü bile aşık olduğum adamla değil, irademin bile olmadığı bir şekilde yapıyordum. Tekrardan derin hayallere dalmış, sıkılmış bir şekilde düşünce denizimde süzülüyordum ki kapı açılma sesiyle bütün düşüncelerim uçup gitti. Regia; elinde gösterişli, beyaz zambaklar ile doldurulmuş bir buket, takı kutuları ve daha birçok şey ile yanıma geldi. Ben adeta onun bu haline gülmemek için kendimi zor tutarken o, elindeki eşyaları dikkatle ve özenle masaya koymaya çalışıyordu. "Efendim, gelin çiçeğinizi ve takmakla hoşnut olacağınızı düşündüğüm birkaç takıyı getirdim. Malum süremiz bayağı azaldı. Prensimiz hazırmış diye duydum." Hazır olur o tabii inadı inat ya illaha da evlenecek benimle. Yahu benim neyim var bu kadar da ille de ben, illede ben. Neden Eftanos Krallığının müstakbel varisi Mora veya Tuis Krallığı'nın prensesi Dira değil! "O zaman acele etmeliyiz malum bu toprakları düzene sokacak olan prenses olacağım yarım saat sonra." Derken tamamen alaycı ifademe bürünmeye de dikkat ettim. Regia'nın kıkırdama sesini duyunca ben de tebessüm ettim. Kolye ve küpe takımı seçiyordum daha doğrusu seçmeye çalışıyordum. Hiçbiri beni yansıtmıyordu. Bir tanesi hariç. İncili ve zarif olanlar. İncileri öyle klasik inciler gibi beyaz değil, toz pembeydi. Küpeler de aynı zariflikte ve kaba, gösterişli durmayan tarzdaydı. Bunları hızlıca taktım ve Regia'nın "artık gitmeliyiz" dercesine bakan gözlerine kısa cümlemle cevap verdim. "Artık hazırım yani en azından görsel olarak, hadi gidelim." Odadan çıkışımız, merdivenleri teker teker inişimiz ve beklemek için farklı bir odaya geçişimiz o kadar hızlıydı ki Rika'nın bana büyülenmişçesine baktığının farkına sonradan vardım. "Vesa. Çok güzel olmuşsun." Dedi ve yutkundu. Yutkunurken hareket eden ademelmasına takıldı gözlerim. Belli belirsiz bir teşekkür ederek geçiştirdim onu ve bir koltuğa kuğu gibi salındım. Rika'nın sözleri ilişti kulaklarıma. "Senden izin almam gerektiğini düşünüyorum. Belki sana saçma gelecek ama sormazsam içim rahat etmez." Dedi vereceğim tepkiyi gözlemlerken. "Neyi?" dedim kısaca. Utandığı belliydi. Sanırım onu ilk defa bu kadar masum bir şekilde görmüştüm. "Şimdi benim gerçekten karım olman için seni öpmem gerekiyor ya. Bu senin için sorun olmaz değil mi?" gerçekten de komik gelmişti. "İstemiyorum desem yapmayacakmışsın gibi konuşma lütfen çünkü böyle gerçekten komik görünüyorsun. Ayrıca bu düğün, tüm geleceğimi tamamen değiştirecek olan şu iki saat bile bana sorulmadan ve iradem dışında yapılırken bunu bana sorman, gülünç." Utanan gözlerle bir kez daha baktı bana. "Ben gerçekten üzgünüm, Vesa. Senin bunları yaşamanı ben de istemezdim." Demesi sinirlerimi iyice bozmuş olmalı ki iki dudağımın arasından dökülen sözler beni bile şaşırttı. "Bana bak, Rika. Senin baban; benim hayatımı, geleceğimi, babamı yani her şeyimi aldı elimden. Babama ettiğim intikam yeminiyle harlanan intikam ateşimi beni anlıyormuş gibi yaparak dindirebileceğini zannediyorsan çok yanılıyorsun. Çünkü sen, o veya bir başkası beni asla anlayamaz. Ben annemin yüzünü sadece fotoğraflardan tanıdım. Zaten annem beni terk edip gitmişken siz bir de tutunabileceğim son dalımı, babamı aldınız benden yani anlıyor musun, beni kimse anlayamaz, kimse. SEN BİLE!" bu kadar cümleyi dolan gözlerime ve hıçkırıklarıma rağmen durmaksızın sarf etmiştim ona. Ürkmüştü, onun da gözleri dolmuştu ve bana beni teselli etmek istiyormuşçasına, giden annemin ve babamın yerini doldurmayı arzuluyormuşçasına bakıyordu. Ben neler olduğunu anlamadan bir anda kalktı ve ağlama der gibi sarıldı bana. Sımsıkı ve benim de ona sarılmamı ister gibi sarıldı. Ve ben ona tutundum yalnızca. Sarılmak gibi değildi ama yine de tutunmuştum en azından. ... "Demek ki ben senden hayatını ve geleceğini çaldım öylemi seni küçük-" dedi tükürürmüşçesine. "Neyse ya sen şimdi akıllanırsın sana sarf ettiğim kelimelere değmez sonuçta!" Bağırınmaya devam etti. "Şövalyeler, gelin alın şu ucubeyi şuradan. Zindana atın da belki biraz aklı başına gelir." Demesiyle şövalyeler beni iki kolumdan tutup sürükleyerek dışarı çıkarmaya çalıştı ben direnmeye çalışıyordum ki kapı bir anda sertçe açıldı. "Baba, öhm. Yani kralım siz ne yapmaya çalışıyorsunuz? Sizin saçma bir neden yüzünden zindana atmaya cüret ettiğiniz kişi benim beş dakika sonra müstakbel karım olacak olan kadın." Dedi bu çıkışına ben bile şaşırmıştım. Kral bir anda afallasa da Rika'nın azarı tabii ki de gecikmedi. "Sen ne cüretle kralınla böyle konuşursun! Senden adam olmayacağı belliydi zaten salak herif." Rika'nın dolan gözlerini ve sıktığı yumruklarını fark edebiliyordum. Sanırım yanılmıştım o beni anlayabilirdi. Ona söylediklerim yüzünden vicdan azabı çekmeye başlamıştım bile. "Her neyse bırakın şu kızı da rezil olmayalım kimseye." Diye verdi yine komutunu şövalyelere. Kral bozuntusu. Odadan şövalyeleriyle beraber çıktığı gibi, Rika hızla iki bacağının üzerinde öylece kalan bana doğru geldi. Ellerimden tutup kaldırmaya çalışırken "İyisin değil mi bir yerine bir şey yapmadılar. Ne olur iyi olduğunu söyle yoksa gerçekten deli olurum onların başlarına." Dedi endişeli bir sesle. Bir yandan da beni kontrol ediyordu. "Sorun yok iyiyim." Dedim ve bir anda anlamadığım bir teselli içgüdüsüyle elimi yanığına koyup "Esas sen iyi misin? Ben senin çok üstüne geldiğimi fark ettim. Yanılmışım, Rika. Beni en iyi sen anlarmışsın." Zaten zor tuttuğu belli olan gözyaşlarından süzüldü bir tane elime doğru. Benden güç almak istiyormuş gibi bir hali vardı. Elimi yavaşça çektim ve aşağıda tutması için uzattım ona doğru. İlk önce tereddütle bana baktı ve benim ona onaylarcasına salladığım başımı görünce gülümseyerek tuttu elimi. Beraber öylece çıktık o odadan. İstemeden resmen odaya kin beslediğimi çıkınca ferahlayıp hafifleyen ruhumdan anladım. Hızlıca ilerledik el ele. Birbirimizden güç alıyor, az önce yaşananları unutmaya çalışıyorduk. Kapının önüne geldiğimizde ikimiz de ellerimizi daha çok sıkmaya başladık. Bu birbirimize bakıp gülmemizi sağladı. Rika, şövalyelerden birine başını sallayıp komut verdiğinde o ihtişamlı ve benim aksime özellikle gösterişli olmasına özen gösterilmiş olan oda bizim için açıldı. Son kez buluştu gözlerimiz ve yavaş, sakin adımlarla içeriye girdik. Bizim için özellikle hazırlanan bölüme doğru ilerledik. Orada yüksek ihtimalle bizi evlendirmek için bulunan adam sıcacık bir tebessüm etti ve konuşmasına başladı. "Evet bugün burada bu genç, iki ayrı krallığın varisleri olup evlenmek isteyen Rika ve Vesa'nın bu mutlu günleri için bulunmaktayız. Güzeller güzeli Krabel varisi prenses Vesa Gimaso. Yakışıklı mı yakışıklı Fyarda varisi prens Rika Crepsa'yı eşin olarak kabul edip Crepsa soy ismini alarak bu soy ismi onurla devam ettirmek istiyor musun?" ben neredeyse bayılacak kadar stresliydim ama bunu olabildiğince yansıtmamaya çalışarak kararımı dile getirdim. "Evet." Dedim biraz bağırarak. "O zaman. Yakışıklı mı yakışıklı Fyarda varisi prens Rika Crepsa. Güzeller güzeli Krabel varisi prenses Vesa Gimaso'yu eşin olarak kabul edip Crepsa soy ismini almasını sağlayarak bu soy ismini onurla devam ettirmek istiyor musun?" diye Rika'ya da sorulduğunda o da en az benim kadar stresli görünüyordu. "Evet!" diye bağırmasıyla tüm salonun alkışlamaya başlaması bir oldu. "O zaman gelini öpebilirsin." Dedi ve ben daha hazır hissettiğimi söyleyemeden aniden öpüverdi beni. Bunun uzun sürmemesi beni bir nebze rahatlatsa da sanki midemde kelebekler uçuyormuş gibi hissediyordum. Herkes daha da alkışlamaya başladığında az da olsa utandığımı hissettim. Aradan biraz daha süre geçip yüzüklerin takılmasının ardından gelen konukların biraz eğlenmesi açısından hafif bir slow şarkı çalıyordu. Kimileri dans ederken kimileri de masalarında tanıdıklarıyla sohbet edip gülüşüyorlardı. Biz ise Rika'yla gelin-damat masasında oturmuş arada sohbet ediyor arada da dans edenleri izliyorduk. Rika kulağıma eğilip bir anda şarkı mırıldanmaya başladı ve ben onun sesinin güzelliği karşısında büyülendim adeta. "Kelebek kadar ömrümüz var. Sevmek lazım, hemen başlayalım. Kaybedecek daha neyimiz var? Aşk için ne gerekiyorsa hepsi bende var." Sanırım bir kısmı atlayarak devam etti. "Sarmaşıklar gibi sardın kalbimi, Değiştirdin kanımı, koydun zehrini. Örümcek gibi ördün zihnimi, Düşündükçe daha çok isterim seni..." Gülümseyerek doğruldu ve bana bakarak daha da tebessüm etti. Sanırım ona değişik bakıyordum. "Öhm. Yani, güzel sesin varmış. Hoşuma gitti." Dedim o da devam etti. "Hmm hoşuna mı gitti. Senin hep böyle hoşuna gidecekse ben sana her zaman şarkı söylerim." Dedi ve daha çok renkten renge girmeme sebep oldu. Bu adam pardon müstakbel kocam, beni deli ediyordu... ... Sonunda bitmişti evlenme merasimi herkes dağılırken Rika kulağıma "Rahat bir şeyler giyinip gel. Belli bu gelinlikle hiç rahat edemiyorsun. Seni zambak bahçesinin orada bekliyor olacağım." Diye fısıldadı ve ben de onu onayladığımdan şu an o üstüme iyice yapışmış olan gelinliği çıkarmış rahat bir elbise bulmaya çalışıyordum. Direkt lacivert ve saten olan bir elbiseyi elime aldığım gibi üzerime geçirdim. Regia beni kapının önünde beklediğinden ve Rika'nın beni neden çağırdığını merak ettiğimden bayağı aceleci davranıyordum. Giyindim ve hemen Regia'nın yanına, kapıya çıktım. "Artık gitmeliyiz Regia yoksa çıldıracağım meraktan." Dedim ve ikimiz de kıkırdadık. Yol çok uzun değildi ve Rika'yı görebileceğimiz mesafeye geldiğimizde Regia gelmesinin uygun olmayacağını ve beni buralarda bekleyeceğini söyledi. Ben iyice Rika'nın yanına geldiğimde elinde beyaz bir zambak tutuyordu. Ve "Hoş geldin Vesa. Geldiğin için teşekkür ederim çünkü bu ikimizi ilgilendiren bir konu. Açıkçası bence bizim ayrı odalarda kalmamız pek uygun olmayacak. İstersen ayrı bir yatak da getiririz senin için ama bence aynı odada kalmalıyız yoksa diğer türlü çok dikkat çekeceğiz lütfen beni yanlış anlama." Dedi. Ben de artık ona olan ön yargılarım kırıldığından gerçekten içimden gelen o cevabı verdim. "Neden yanlış anlayayım ki haklısın zaten. Gerçi bu konuyu ikinciye konuşuyoruz. İlki pek iyi geçmemişti ama her neyse. Sana katılıyorum. O zaman yarın giysilerimi vesaire senin odana getirttiririz. Ben de senin odanda kalırım bundan böyle." Dedim. O da kendisine mutlak bir rahatlık gelmiş gibi güzelce nefes aldı. Ben de o konuşmayınca devam ettim. "E ben gideyim o zaman. Yarın görüşmek üzere." O da büyükçe bir gülümsemeyle "Görüşürüz." Dedi. Ben tam arkamı dönmüş bir iki adım atmışken bir şey unutmuş gibi "Vesa, bekle." Dedi. Ynıma geldiğinde karşıma geçim elime avucunun içine alıp sohbetin başından beri elinde olan beyaz zambağı koydu içine. "Beyaz zambakların özel bir anlamı mı var? Gelin çiçeğim de beyaz zambaklardan oluşuyordu da o yüzden soruyorum." Dedim. "Beyaz zambakların masumiyet ve iyilik anlamları vardır. Sen de her ne kadar intikam almak istediğinden karşındakileri korkutmak istesen de bir beyaz zambak kadar masum ve iyisin. Sen benim hayatımın beyaz zambağısın, ateş böceği. Bunu ilk defa birine karşı hissediyorum." Dedi. Ben yine utanmıştım ama değişik de hissediyorum. Daha dün atarlandığım adama bugün nasıl bu kadar iyi duygularla yaklaşıyorum bilemiyorum. Teşekkür ettim ben de ona hem sözleri hem de beyaz zambağı için. "Peki, tamam o zaman yarın görüşürüz Rika." Dedim yine en derin gülümsemelerimden biriyle. "İyi geceler, Vesa. İyi geceler, ateş böceği." Gülümseyerek söylediklerinden sonra ben de hiç bozmadığım tebessümümle Regia'ya doğru ilerledim. Dört beş adım sonra arkama dönüp baktım Rika'ya. Dediği şey kulaklarımda yankılana yankılana tebessümümden hiçbir parça eksilmeden odama doğru gittim. "Beyaz zambaklar seninle olsun. Geleceğin kraliçesi, benim kraliçem..." |
0% |