@_eylull
|
Olivia Rodrigo-traitor ... Her gece sıcacık olan yatağım bu saraya geldiğimden beri buz kesmişti sanki. Pamuktandı lakin tahtadanmış gibi hissettiriyordu. Önceki hayatım ve sonraki hayatım diye ikiye ayrılmıştı sanki ömrüm. Eskiden güzel rüyalar görürdüm. Geleceğim ve ailem ile ilgili... Artık o kadar çok kabus görüyordum ki bu gece gördüğüm rüya beni şaşırtmıştı. Ben, bugün olan düğünümü dün gece rüyamda görmüştüm ve rüyamdaki davranışlarım beni bozguna uğratmıştı. Olmak istediğim intikamcı ruhun aksine tatlı tatlı, ezeli düşmanının oğlu ile flörtleşen aptal bir kız olmuştum. Beni anlayabileceğini düşünmüştüm lakin bu asla olabilecek bir şey değildi. Ne o beni anlayabilirdi ne de ben onu. Gözlerimi düşüncelerden uzaklaşma çabasıyla kırpıştırırken bir anda Regia'nın sesi ilişti kulaklarıma. "Efendim rahatlamanız için güzel bir duş hazırladım size. Dilediğiniz zaman duşa girebilirsiniz. Lavantayı sevdiğinizi duymuştum özellikle lavanta aromalı olarak hazırladım umarım bunu beğenirsiniz." Sanırım bu sarayda en sevdiğim hatta tek sevdiğim kişi Regia'ydı. "Ah, çok teşekkürler Regia. Lavantayı çok sevdiğim de doğrudur." Dedim en içten tebessümlerimin birinin eşliğinde. "Rica ederim efendim sizin yüzünüzdeki bir tebessümü dahi görmek beni son derece onurlandırır." Cevabını da duyduktan sonra düşüncelerimle tekrardan baş başa kalmak üzere banyoya ilerledim. Regia'nın da arkamdan geldiğini gördüğümde "Bu sefer biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var Regia." Dedim beni anlamasını umut ederek. O da yine klasik cevaplarından birini verip ne istersem o olacağını söyledi. Regia'yla aramızda böylesine bir mesafenin oluşu fazlasıyla sinirlerimi bozuyordu ama o benimle yakınlık kurarsa başı yanan ben değil o olacaktı bu yüzden sesimi çıkaramıyordum. Ben tam banyoya girmiş ve çoktan lavanta kokusunun güzelliğinde hapsolmuşken Regia'nın sesini duydum. "Efendim, gelinlik seçeneklerinizi getirtmemi ister misiniz?" ben hiçbir şeyin rüyamda kalmadığını her şeyin henüz yeni başladığının farkına bu sorudan sonra vardım. "Tabii, neden olmasın. Bir de Regia, benim gelinlik seçimime yardım edebilir misin? Daha önce hiç böyle bir şey seçmek durumunda kalmamıştımda... Acemiyim anlayacağın, yardımcı olursan çok sevinirim." Dedim buruk bir tebessüm eşliğinde. Regia'nın tebessüm ettiği sesinden belli oluyordu. "Tabii ki efendim siz nasıl isterseniz. Benim de bu konuda pek iyi olduğum söylenemez lakin yardım etmeye çalışırım elbette." Dediklerini duyduğumda ben de tebessüm ettim ve bir teşekkür daha ettiğimde adım seslerinden Regia'nın gittiğini anlayabilmiştim. Keşke bu suyun duruluğu gibi olsaydı hayatım. Bunca acı çekmişken şimdi burada, bundan sonra yaşayacaklarım ve yaşatacaklarım için korkuyordum ve korkmaktan nefret ederim. Sakin ol Vesa zamanı gelince olacaklar zaten olacak ve sen o zaman kendini engellemediğin için kendinden nefret edeceksin böyle olmaması için şuan dur. Sen onları öldürmeyeceksin, bizi öldür diye yalvaracak hale getireceksin ama ecelleri gelene kadar onları öldürmeyeceksin. Sonuçta ölüm onların sorunu ve bu benim elimden olsun istemem ama bunu isteyecekleri hale getirebilirim, getireceğim de... Gözlerimi kapattım ve kendimi düşüncelerden uzaklaşmak umuduyla suyun kollarına bıraktım. "Efendim, çok güzel bir kadınsınız." Dedi güzel bir tebessüm ve gözlerindeki o ışıltıyla. Sanırım Regia da aramızdaki o bağı hissediyordu ki bana, benim kendime baktığımdan çok daha güzel bakıyordu, sanki hayran olmuş gibi... "Regia, bana bakışların kendimi o kadar güzel hissetmemi sağlıyor ki anlatamam. Ve babamdan sonra bana kendimi bir prenses olarak değil bir insan olarak güzel hissettirdiğin için sana minnettarım." Dememle Regia'nın yüzündeki tebessüm daha da büyüdü. Onu her geçen gün daha çok kız kardeşim gibi hissediyordum ve bu nedenini bilmediğim bir şekilde beni mutlu ediyordu. "Efendim... Sizden bu güzel sözleri duymak o kadar iyi hissettirdi ki. Tanrıya şükürler olsun sizin için beni seçmişler." Dedi büyük bir sevinç ve heyecanla. "Her neyse Regia. Sanırım artık hazırlanmaya başlamam gerek." Dedim yüzümdeki tebessüm daha buruk bir hal alırken. "Efendim, nefretinizi ve endişelerinizi anladığımdan emin olabilirsiniz." Dedi beni teselli etme çabasıyla. Bense o kadar buruk hissediyordum ki sadece bir tebessümle karşılayabildim onu. Tüm işim bittiğinde aynanın karşısında kendime bakıyordum. Ne de güzel kapatmışlardı öyle gözaltlarımdaki morlukları. Peki ben nasıl gizleyecektim içimdeki üzüntü ve öfkeyi? Yok muydu benim kalbimin de bir makyözü? Gözümden bir damla yaşın aktığını elimin üzerinde hissettiğim ıslaklıktan anladım. Şimdi ağlama vakti değildi, şimdi en güçlü olmam gereken vakitlerden biriydi. Kimseye üzgün ve buruk tarafımı göstermeyecektim. Hafifçe tıklatılan kapının ardından içeriye Regia girdi. Dudakları benim için gülümsemeye sahipken gözleri ise yine benim için büyük bir üzüntü taşıyordu. Ellerinde birkaç tane mektup vardı ve hepsinin üzerinde adım yazılıydı. Vesa Gimaso. O soy ismini görmek bile kalbimin kasılmasına neden olabiliyordu. Neydi yani bugünden itibaren artık soy ismim bile aynı olmayacak mıydı? Gözlerim tekrardan dolu dolu olmaya başlamıştı ki Regia'nın sesiyle kendime geldim. "Sizin için birkaç mektup gelmiş. Bunları nereye koymamı istersiniz, efendim?" gözlerim Regia'nın gözleri ile buluştuğunda minnet dolu bir gülümsemeyle cevap verdim sorusuna. Elimle masamın üzerinde rastgele bir noktayı işaret edip, "Şurası uygun Regia. Zaten düğüne daha vakit var ve ben elimden geldiğince hepsini okumaya çalışacağım." Dememle Regia'nın mektupları gösterdiğim yere koyduğunu kağıtların sesinden anladım. Gözlerimi ağlamamak için tavana diktim ve Regia bunu tabii ki de anında anladı. "Efendim, kendinizi bu kadar üzmeyin lütfen. Anlıyorum acınız büyük lakin yapabileceğimiz bir şey yok. Yine de benden istediğiniz bir şey olursa her daim yapmaya hazırım." Dedi gözlerini üzerimden ayırmadan. Bense tekrardan ona minnet dolu bakışlar sundum. Kapı aniden tekmelenir gibi açıldığında içeri giren muhafızın endişesi yüzüne işlemişti. "Bu ne cürret böyle. Ne hakla odama kapıyı bile tıklatmadan girebilirsin!" dediğimde öfkem sesimden okunuyordu. "E-efendim ben çok üzgünüm beni bu hadsizliğimden bağışlayın lakin çok kötü bir haberim var size." Nefes nefese söyledikleri içimdeki merak ateşini körüklerken öfkemi azaltmıştı. "Nedir seni odama daldıracak kadar korkutan haber?" "Prens Rika, o..." "Ne olmuş prens Rika'ya uzatma da söyle derhal!" "Biz onu hazırlanıyor sanıyorduk lakin işinin çok uzadığını fark edince bir şeylerin ters gittiğinin farkına varıp içeriye girdik. Gördüğüm manzara korkunçtu, efendim. Prens Rika, yerde kanlar içinde yatıyordu karnında ise bir hançer saplıydı. Prens yaşıyor lakin şifacıların dediklerine göre her an sonsuz uykuya dalabilirmiş..." Benden önce tüm bu olanlara tepki veren Regia oldu. "Tanrı aşkına sen ciddi misin? Neler söylüyorsun farkında mısın bu krallık için ne kadar değerli olduğunu bildiğiniz bir veliahtın hançerlenmesinden bahsediyorsun." Muhafız gözlerindeki utançla tekrardan bana döndü ve bir şey dememi, onu azarlamamı bekledi. Bense sadece "Beni derhal prens Rika'ya götür." Dedim. Ve muhafız sözümü ikiletmeden hemen sağ tarafımda nereye gideceğim konusunda beni yönlendirdi sonunda sarayın içindeki kargaşaya rağmen önünde tam sekiz muhafızın bulunduğu odaya gelebilmiştik. Ben tam muhafızlardan çekilmelerini istemiştim ki içlerinden birisi beni durdurarak Rika'nın bedeninin yanında buldukları bir nottan söz edip elime üzerinde birkaç kan damlası bulunan bir kağıt parçasını tutuşturdu. Beni ürküten not değil, üzerindeki yazılardı. "Sıra sana da gelecek aptal Vesa. Kim olduğumu belki anlamazsın ama gözlerini sonsuz uykuya kapatırken gördüğün son yüz olacağım. Sevgili eşini öldürmedim. Onun acı çekmesini sağlayacak kadar derinden yaraladım onu. Ve emin ol bu yara sadece hançer darbesiyle olmadı. Sana bir sır vereyim mi aptal prenses(!). Şu aptal, eşin olacak kağıttan prens var ya gözleri acıyla titrerken bile seni sayıkladı. Ha bir sır daha, sesinde gram aşk veyahut sevgi yoktu. Sadece korku vardı. Sen düşün o kadar alçaksın ki adını sayıklayan adam bile aşk duygusuyla değil korkusundan sayıklıyor adını. Her neyse bundan sonra senin mutlu olmana asla izin vermeyeceğim. Umarım son nefesin benim elimden olur çünkü eğer seni ben öldürmeden ölürsen seni gerekirse diriltir yeniden öldürürüm duydun mu beni minik sıçan. Seni kendi ellerimle öldüreceğim, yeterince acı çektiğinden emin olduktan hemen sonra tabii. -Sevgiler. Celladın." Gözlerimi korkuyla sıkıca yumup zaten titreyen ellerimde duran kağıdın düşmesini engellemedim. Küçük küçük siyah noktalar görmeye başladım buna rağmen Rika'nın bulunduğu odaya bir adım atmaya çalıştım ama dengemi kaybettim ve ayaklarımın yerden kesildiğini hissettim. Son gördüğüm şey ise sonsuz karanlıktı. ... Gözkapaklarım o kadar ağırdı ki gözlerimi açamıyordum. Yanımda fısıltıyla konuşan iki kişi vardı başta ne dediklerini anlamamıştım ama biraz daha dikkat kesilince konuşanların Rika'nın ablası Larosa ve hizmetçisi Troy olduğunu anladım. Kim olduklarından ziyade konuştukları şeyleri önemsedim ve o an ve söylediklerini duyduğumdan dolayı lanetlendiğimi bile düşündüm. "Onu köşeye sıkıştıracaktın seni aptal, ona sırf bana güvensin diye abimin hasta olduğuyla ilgili saçma sapan bir yalan bile uydurdum." Dedi Larosa. "Eğer bir aptal gibi bayılmasaydı tam olarak da bunu yapıyordum efendim. Onu Rika salağının olduğu odaya sokup ilk önce gözlerinin önünde hizmetlisi Regia'yı daha sonra da onu öldürecektim sonra kaçıp olaya ikisi arasında olan bir kavga süsü vermek gibi planlarım bile vardı. Ama bu kuş beyinli o kadar korkak ki bayıldı." Troy'un söylediği şeyler o kadar dehşet vericiydi ki az kalsın pot kırıp korkudan hıçkıracaktım. "Her neyse bir süre çok göze batmamalıyız. Ben sanki Vesa ve kardeşim için çok üzgünmüşüm gibi rol oynayıp her zaman onların dibinde olacağım. Hiç beklemedikleri bir anda da sonlarını getireceğim. O taht solucan suratlı kardeşimin değil benim hakkım." Dedi son cümlesini öyle büyük bir nefretle söylemişti ki sanki gözlerini kan bürümüştü ve kardeşiyle benim canıma bir an önce arzuluyor gibiydi. Daha fazla bu strese dayanamayan bedenim bir daha kendini saldı ve zihnim bir kez daha rüyalar ve kabuslar alemine gömüldü. ... Gözlerimi nihayet açabildiğimde etrafıma bir göz attım. Yanımda olan koltukta uykuya dalmış Regia'dan başkası görünmüyordu odanın içerisinde. Hafifçe dürtüp onu da uyandırdığımda benim için ne kadar korkmuş olduğunu anında ayağa kalkıp hiç düşünmeden sarılmasından anladım. Anın şaşkınlığıyla karşılık veremedim, o da bir anda bir şeyin farkına varmış gibi geri çekildi. "B-ben. Anlık heyecanla oldu efendim affedin." Dediğinde pişmanlığı gözlerinden okunuyordu. Ben de beni bile şaşırtan bir hareket yapıp Regia'ya sarıldım. O da şaşkınlıktan başta karşılık verememiş olsa da sonrasında boynuma sardı ellerini. Kapı hafifçe tıklatıldı. Kim olduğunu anlamasam da "gel" demeyi ihmal etmedim. İçeri giren Larosa'yı gördüğümde kalbim, hatırladıklarımdan dolayı yaşadığım korkuyla tekledi. Tebessümlerinden birini maske gibi yüzüne takmıştı. Ve inanın bu maske o kadar gerçekçiydi ki hatırladıklarımdan dolayı kendimi bile sorguladım. Ama gözünden çok kısa da olsa geçen nefreti gördüğümde anladım ki her şey gerçekti. Tanrı adına bu kadın beni öldürmek için zaman kolluyordu. Larosa'nın sesini duyduğumda tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. "Ah, Vesa. Kardeşimin hançerlenmesi üzerine bir de seni o halde görünce ne kadar korktuk tahmin dahi edemezsin. Umarım daha iyisindir çünkü senin yaşaman ve kardeşimin iyileşebilmesi için ona güç vermen gerek." Ben onun dediklerini duyduğum gibi değil anladığım gibi düşünmüştüm ve bu tenime inanılmaz bir soğukluk hissi kattı. Bana, 'Mesajımı hatırlamıyor musun seni ben öldüreceğim. Eğer şu an sağlıklı olmasaydın burada o canını alırdım. Yaşaman ve bana yaşadıklarınla güç vermen gerek.' Demiş gibi hissediyordum çünkü esas söylemek istediğinin bu olduğuna adımın Vesa olduğundan emin olduğum kadar emindim. İçimden bildiğim tüm duaları sıralarken ona vereceğim cevapta sesimin titrememesi için bir kez dua ettim Tanrıya. "Emin ol bir turptan çok daha sağlıklıyım Larosa. Benim için endişelenmen ne hoş sana aynısı olsaydı benim de senin gibi iyi olmanı isteyeceğimi bilmeni isterim. Sana düşündüğümden daha kısa sürede daha çok bağlandım." Dedim ve kısa bir nefes alıp devam ettim. "Ve emin ol kardeşinin iyi olması için elimden gelen her şeyi yapacağım. Babamı benden alıp beni gelini yapabilecek kadar alçak birisinin oğlu değil sonuçta." Dedim sesimin titremesi bir yana dursun meydan okuyan ve iğneleyen bir seste çıkması beni şeytanca gülümsemeye itmişti. Larosa ise ne kadar komik bir insan olduğumu söyleyip bir kahkaha patlattı. Regia, bir şeyleri anlamak ister gibi bana bakıyordu. İlk kez onu önemsemeyip Larosa'ya bir soru sordum. Ve bu soru az önce gözlerinden geçen nefretin yeniden gözlerine vurmasına neden oldu. "Sahi, Larosa. Sevgili eşim nerede? Gözlerini açtı mı bu güzel dünyamıza? Onu o kadar merak ediyorum ki görmezsem ve haberini almazsam yaşayamazmışım gibi geliyor." Larosa yine sesini dizginleyip istediği tonu elde edince cevap verdi bana. "Tabii merak edersin Vesacığım sonuçta dediğin gibi o senin sevgili eşin. Ve iyi durumda aklın orada kalmasın sen bir an önce iyileşmene bak. Çünkü kardeşim gözlerini açtı ve senin bayıldığını öğrendikten sonra seni en az senin onu merak ettiğin kadar merak etti. En kısa sürede ayaklan da kardeşimi bir ziyaret et." Biraz durup devam etti "Her neyse sen dinlenmene bak. Seni biricik hizmetçinle baş başa bırakayım." Diyerek sözünü tamamladı ve sonunda odadan defolup gitti. Regia'nın meraklı bakışlarını daha çok üzerimde hissettim ve ona döndüğümde "Efendim sesinizdeki tavır ve sözlerinizdeki üslup asla sizin gibi değildi. Belki de haddime değil ama fazlasıyla merak ettim ve anlatmak isterseniz bundan son derece hoşnut olurum." Dedi. Ben de gözlerime hüznün ve korkunun değdiğinin farkındalığıyla Regia'ya bildiğim her şeyi en ufak detayına kadar anlattım. O da her kelimemde daha da şaşırmış ve korkmuş olmanın getirisiyle arada sözlerimi bölüp sorular sordu. Ben yılmadan tüm sorularını yanıtladım. En sonunda olanları birine anlatmanın beni az da olsa rahatlattığının farkına vardım. Gözleri korkuyla bakan Regia sonunda beklediğim soruyu sordu. "Siz ne yapacaksınız peki efendim? Prens Rika'ya tüm bunları anlatmayacak mısınız?" "Bir kanıt bulduğum gibi ilk anlatacağım kişi o olacak tabii ki Regia. Ama bir süre aptal kız rolünü oynayacağım. Özellikle Larosa'ya karşı." Sonraki cümlem çok büyük şeyleri fark ettiğimi anlamama vesile oldu. "Babamı benden alan savaş belli ki henüz bitmemiş Regia, o savaş beni de almak istiyormuş ama ben bu savaşa yenilmeyeceğim ne olursa olsun. Bir savaş benden aldıysa ben de tek savaşla mahvedeceğim onları. Ve bu sefer kararlıyım. Bu savaş yeni başladı ve ben meydanın ortasında olan kurbanlık koyun gibi gözüksem de aslında arkalarından kılıcımı tam göğüs kafeslerine saplamak üzere bekleyen bir kurtum..." |
0% |