@_eylull
|
Lana Lubany-THE SNAKE ... İnsan sözleriyle oyuncu olabilirdi. Hatta belki de bedeni bile ayak uydururdu sözlerine. Lakin gözler takar mıydı yalan maskesini? Oynar mıydı onlara yazılan oyunu? Gökyüzünü seven bir insanın bulutları izlerken sevgiyle büyüyen gözbebekleri, bir insana baktığında küçülür müydü nefretle? Larosa'ya bir şey yapmamama rağmen bana olan nefreti artık gözlerinden okunacak hale gelmişti. Hatta nefreti her geçen gün o kadar artıyordu ki sözleri ve bedeni bile bu sevgi oyununa katlanamıyordu artık. Kardeşinin tahta geçmesiyle gururlanması gerekirken kıskançlık bürümüştü tüm bedenini. Krallığın gözdesi, ikinci koruyucu hançeri olmaktansa kardeşinin ölümüne sebep olacak kanlı hançer olmayı tercih etmişti ve bu yolda en büyük adımlarından birisini atmıştı. Kardeşini hançerlemesi için yardımcısı Troy'u görevlendirerek hem de. Kapının çalınmasıyla gözlerimi diktiğim tavandan ayırıp, kapıya çevirdim "Gel," dedim ve içeriye giren Regia'yı görünce rahatladım. Akşam kendini kötü hissettiğini söyleyip yanımdan ayrılan Regia'dan eser yoktu. Şu an zorla da olsa gülümsüyor, saygısından asla ödün vermiyordu. Ben de gülümsedim Regia'ya burukça. "Efendim uyandığınızı düşündüm ve bir şeye ihtiyacınız olur diye hemen yanınıza uğradım. Ağrınız, sızınız yoktur umarım." Dedi yine kendini açıklama ihtiyacı hissettiğini belli ederek. "Yok, Regia merak etme. Ağrım veyahut sızım yok. Sadece öylece saçma düşüncelere takılmıştım yine." Dediğimde samimi bir şekilde gülümsediğini gördüm. Gülümsemesi sanki en son dört yaşımda gördüğüm anneminki gibiydi. Ve umarım kendime tek yakın hissettiğim kişi yani Regia da beni annem gibi bırakıp gitmezdi. Gerçi dört yaşında annesi tarafından terk edilen bir kızı kim ne yapsındı ki? Aklıma annem gelmiş olduğundan kendimi yaralanmış hissettim. "Regia, bana güzel ve sıcak bir banyo hazırlar mısın? Sanki beni kendime getirecek ve zihnimi de bedenimi de tüm kirlerden arındıracak tek şey sıcacık küvette birkaç dakika gibi geliyor." Regia bu sözlerimden sonra garip bir telaşa kapılmış ve beş dakikada her şeyi hazır etmişti. Yaptığım banyo beni ruhen ve bedenen o kadar rahatlatmıştı ki sarhoş gibi hissediyordum. Aslında isterdim normal bir insan gibi bu saraydan kurtulabilmeyi ve şehirde iyi bir tavernada dilediğim kadar içip çılgınlar gibi sarhoş olmayı. Ama ben de bir savaşın sonucuna kurban gitmiştim ve bu yüzden iyi bir yaşam benim için hayal bile olamayacak nitelikteydi. Ancak intikamımı aldıktan sonra kurtulabileceğim bu saray gibi görünen hapishanede böyle şeylerin hayalini kurmak için henüz erken olduğunun ben de farkındaydım o yüzden çok da sorun etmedim. Sadece kendime verdiğim sözlere yeni bir tanesi daha eklendi. Ben, Vesa Gimaso onların acı içinde kıvrandığı hallerini zevkle izleyecek ve bu zevkimi de bir kadeh şarap ile taçlandıracağım. Gözlerimi dalgınlaştığı masa saatinden uzaklaştırıp aynaya sabitledim. Yorgunluğum yüzüme öyle bir yansımıştı ki gözaltlarımda ten rengimden eser kalmamış, onun yerini mor halkalar almıştı. Regia her zamanki gibi yanımda beni izliyor, vereceğim en ufak emiri bekliyordu. Regia'nın bana olan bakışlarına karşılık verip rahatlamasını sağlayacak o cevabı verdim. "Senden şimdilik bir şey istemeyeceğim rahat olabilirsin ,Regia." Derin nefes alıp çekingen bir şekilde devam ettim. "Masal bilir misin Regia?" Dediğimde gözlerinin içi parladı sanki."Tabii ki efendim bildiğim çok güzel bir masal var. Bu topraklardaki herkes bilir bu masalı hatta gerçek olduğunu söyleyenler bile var." Dedi ve meraklanmamı sağladı. "Peki anlatabilir misin? Yani biraz saçma gelecek belki ama ihtiyacım varmış gibi hissettim." Dediğimde Regia kaşlarını kaldırıp "Efendim, haddime değil belki ama aç hissetmiyor musunuz? Dilerseniz ilk önce karnınızı doyurun sonrasında istediğiniz kadar masal anlatırım size." Bu dediklerinden sonra acıktığını hissettim ve mideme hafif bir yanma hissi hücum etti. "Duyduklarımın etkisinden çıkamamış olmalıyım ki açlığım bile gelmemiş aklıma." Dedim ve Regia'nın bir kaç dakikalığına yanımdan ayrılmasına sebep oldum. Yediğim yemekler beni kendime getirmişti. Duştan sonra olan o mahmurluğum kaybolmuş yerine az da olsa enerji gelmişti. Şimdi ise dikkat kesilmiş Regia'nın anlattığı nefes kesici krallık efsanesini dinliyordum. " Bu masalın çok daha uzun hali var, efendim ama onu biz bilemeyiz sadece ve sadece soylular ve krallık bilebilir. Dilerim bir gün siz de öğrenirsiniz." Bu masalın devamı aslında her şeyin açık olduğu bölümdü ve belki de işlerine gelmeyecek birkaç şey olduğundan krallık kendisine saklamıştı. Hatta belki de o kadar karanlıktı ki sırları, gökyüzüne baktığını sanan halk yalnızca gökyüzü gibi süslenmiş bir tavana bakıyordu... Gerçi benim de onlardan pek farkım yoktu. Herkesin özgürlük olarak gördüğü bu sarayda tutsaklığın dibini yaşayan bendim sonuçta. Son zamanlarda bu kadar düşüncelere dalmamın tek sebebi Larosa olamazdı. Rika'nın sağlığına her geçen dakika olan merakımın artması da bu sebeplerden birisi olmalıydı... Kapının çalması ile beni her zaman saçma düşüncelerimden kurtaran Regia olduğunu düşünüp gelmesi emirini verdim. Lakin gördüğüm kişi beni o kadar yanıltmış ve şaşırtmıştı ki yerimden dahi kımıldayamamıştım. Rika. Yüzünde bana bahşetmekten asla bıkmayacak olduğu o gülümsemesi vardı. Ve ben ilk defa onun gülümsemesine zorunlulukla değil de kendi isteğimle karşılık vermiştim. Yaklaşık bir dakikadır ezeli düşmanımın oğluna aptal aptal sırıttığımı fark etmemle kendimi toparlamaya çalışmam ve uzandığım koltuktan kalkmam bir oldu. Hala şaşkınlıkla yüzüne bakan gözlerimi hançerlendiğini muhafızlardan öğrendiğim boşluğuna götürdüm lakin üzerinde giysi olduğundan sargısına bile bakamıyordum. Nihayet sessizliği bozan Rika oldu. "Pek bir şaşkın duruyorsun, prenses. Ne o yoksa benim dayanıksız olduğumu mu düşündün? Eğer öyleyse kırılırım şimdiden söyleyeyim." Dedi. Cümlesinden sonra göz kırpması ve sesindeki alaycı tavrı beni yeniden sinir etmeye yetmişti. "Pek öyle olduğunu sanmıyorum, kukladan prens." Dedim ben de onun gibi alaylı bir ses tonuyla. Göz kırpmayı da ihmal etmeden devam ettirdim sözlerimi devam ettirdim. "Yer ve gök şahit olsun bu sözlerime. Senin o pislik babandan intikamımı almadan öldüğüm gün en büyük pişmanlığım olur benim. Üzülürsün belki sen de kahrolursun babanın özlemiyle. Benim gibi yas tutman gerekirken partilere götüreceğim o zaman seni ve emin ol bundan en çok zevk alan kişi ben olacağım." Rika bu çıkışımın üzerine beklemediğinden olsa gerek afalladı. Tam bir şey söyleyecekti ki lafını ağızına tıkıp tekrardan başladım sözlerimi dökmeye. "Pek bir afallamış duruyorsun, prens. Ne o yoksa senin hançerlenmenin benim fikrimi değiştirip seni ve o lanet olasıca babanı sevmeme yardımcı olacağını mı düşündün? Eğer öyleyse kırılırım şimdiden söyleyeyim." Rika'ya göz kırptım ve onu odamda yalnız bıraktım. Biraz hava almam gerekiyordu ve bu sebepten adımlarımı bahçeye çıkan yolun olduğu tarafa yönlendirdim. Bahçedeki koltuklardan birisine oturmuş hizmetlilerden birisinden rica ettiğim çayı yudumluyordum. Çok şükür ki burada yalnız kalabiliyor ve biraz olsun kafamı dinleyebiliyordum. Benden o çok sevdiğim gökyüzünü de almadıkları için son derece şanslıydım. Elimde olsa kendimi hapsetmek isteyeceğim tek yer gökyüzü olurdu. Ben hiçbir insana esir düşmezdim lakin gökyüzünün güzelliği yetiyordu beni mahkumu yapmaya... Gerçek anlamda asla arkadaşım yoktu buralarda. Keşke savaşta bize son derece yardımı dokunan Tuis krallığının prensesi olan Dira olsaydı buralarda. Şimdi durumumdan dolayı konuşamadığım Dira, oysaki son zamanlarda en yakın dostumdu. Gözlerimin dolduğunu yanağımdan süzülüp kucağımdaki ellerime değen ve ardında hafif bir ıslaklık bırakan gözyaşımdan anlamıştım. Yaşadığım her şey geçmişimdeki hayatımdan o kadar farklı geliyordu ki sanki hayatım tam ortasından ikiye yarılmıştı ve arasına kocaman, kalın bir perde çekilmişti. İlk yarısına geri gidemiyordum lakin ikinci yarısında geçirdiğim her dakika beni içten içe yiyip bitiriyor, öldürüyordu. Ya bu ölüme boyun eğecek ve acısına katlanacaktım ya da bu ikinci yarıyı ilk yarıya benzetmeye çalışacak ve buna karşı gelen herkesi bu yeryüzünden silecektim. Ve ben tabii ki de ikinci yolu seçmekte son derece kararlıydım... Hatırladığım son şey beni düşüncelerimin arasından çekip alan ve çığlık atmamı engellemek üzere ağızımın üzerine sertçe bastırılan güçlü, kalın bir çift eldi... ... Gözlerimi açtım. Ya da açamadım çünkü eğer açmış olsaydım bu kadar karanlık bir yerde ne işim olurdu. Duyduğum adım seslerine doğru çevirdim bakışlarımı. Gelen kişinin bir kadın olduğu, etrafta yankılanan topuklu ayakkabı sesinden belli oluyordu. Duyduğum sesin sahibi beni son derece şaşırtmıştı. "Aman tatlım ya." Diyen ses çok geçmeden devam etti. "Çabucak pes mi ediyorsun. Gerçi bu da benim işime gelir sonuçta seninle ilgili planlarım henüz yeni başlıyor." Arkadan başka bir adım sesi daha geldiğinde bu kez topuklu ayakkabı sesi yoktu. Bu da bu kişinin bir erkek olduğunu veya savaşçı kadınlardan birisi olduğunu gösterirdi. Duyduğum o gür ve tanıdık erkek sesi ilk tahminimin doğruluğunu tasdikliyordu. "O çok sevdiğin gökyüzü var ya Vesa. Sen buraya geldiğinden beri ağlıyor. Ben en çok da bu kadar saf olmana şaşırdım doğrusu. İlk önce gelir de Larosa'nın planından bana bahsedersin diye düşünmüştük. Ama sen nefret ettiğin adamın yarasından dolayı ona merhamet edebilecek kadar safsın ve bana tüm bunları söylememen de bunu doğrular." Dediğinde ikisi beraber gülmeye başladılar. Fyarda çok yağmur görülen bir yer değildi ve şimdi burada bir süredir yağmur yağdığından bahsediyorlardı. Bu kesinlikle iyiye işaret değildi. Kralın gür sesini duyduğumda ise onun ne zamandan beri burada olduğunu düşündüm. Gülmeyi anında kestiler ve onlar da kralı dikkatle dinlemeye başladılar. "Larosa ve Rika. Sizin ne işiniz var burada!" dediğinde sesinin yüksek tonlarda çıktığının o da farkındaydı ve öfkesini gizlemek istemiyormuş gibi çocuklarına baktığını bir anda açılan loş ışıkla beraber gördüm. "Size burada ne işiniz var dedim!" diye yeniden bağıran kralın ses tonu oldukça ciddi ve öfkeli geliyordu. Kralın benim yanımda olmalarına kızacağı kadar büyük bir yalan söylemiş olmalılardı ve ben bu yalanı son derece merak ediyordum. Larosa'nın tizleşen sesi ilişti kulaklarıma. "E-efendim biz ona nasıl böyle bir şey yapabildiğiyle ilgili birkaç soru-" sözünü böldüğüm gibi öfke dolu bakışlarıma maruz kalma sırası kraldaydı. Hemen ayağa kalktım, "Bak, kral mısın nesin bilmem ama bu konu hakkında hiçbir bilgim yok hatta neyden bahsettiğinizi bile bilmiyorum! Bu yüzden bana bir açıklama bahşedin ve bir de beni dinleyin. Aksi takdirde ölen babamın üzerine yemin olsun ki hala tuz basmaya devam ettiğiniz öfke yaram daha da büyüyecek ve bu sefer bastığınız tuzla da sürdüğünüz merhemle de küçülmeyecek. Öyle büyüyecek ki bir yangına dönüşecek ve ilk yaktığı kişiler siz olacaksınız. Ölen babamın kanını da öldürdüğünüz ruhumun gözyaşlarını da yerde bırakmayacağım!" dedim ve yerime geri oturup anlatacakları yalanları dinlemeye başladım. Duyduklarım öylesine cani işiydi ki böyle bir yalanı nereden bulduklarını düşünmeden edemedim. Kralı buna inandırmak için bunu uygulamaları gerekirdi ve bunu yaptıkları yüksek suretle belliydi. Kral sözünü bitirdiği gibi gönderdiği çocuklarının da burada olmayışını fırsat bildim ve öfkeyle karışık hararetle anlatmaya başladım her şeyi. "Bak, onlar senin çocukların, ben de öldürdüğün ezeli düşmanının kızı olabilirim ama biraz mantıklı düşün. Bu mantığı yürütemeyecek kadar salak olduğunu düşünmezdim doğrusu. Benim yanımda hep senin özenle seçtiğin muhafızların yok muydu? Hangi ara bu kadar hayvanı ve insanı katledebilirim söylesene. Buraya gelmemin üzerinden bir hafta geçti ve senden ne kadar nefret etsem de koyduğun kurallardan bir kere çıkmadım. Tehdit mesajı bile aldım ben. Baygınlık geçirdiğimde duyduklarımı tahmin dahi edemezsin!" boğazımı temizledim ve devam ettim. "Bana inanmıyorsan o çok sevdiğin muhafızlarına sor o zaman! Bu kadar aptal olma. Evet, ikimiz de birbirimizden nefret ediyoruz hatta güvenme dediğim kişiler evlatların ama sen gözünü açsan her şeyi görebilecek olduğun bir durumdayken gözlerini bile isteye sımsıkı kapatıyorsun. Sırf bu aptallığın bile senden daha fazla nefret etmeme yetiyor inan bana." "Hiçbirini bulamıyoruz..." diye geveledi ağızında. "Ne. Neyin hiçbirini bulamıyorsunuz!" dediğimde cevap belliydi ama belki yanılırım diye yeniden sormak en doğrusu gibi gelmişti. "Senin başına koyduğum hiçbir muhafızı bulamıyorum! Sana ne diye güveneyim ki söylesene bana karşı gelmeyi isteyen ve gelen kişilerde ilk sıradasın ve şimdi bana çocuklarımı kötülüyorsun ezeli düşmanımın kızının iki çift lafı için çocuklarıma güvenmeyi bırakamam. En kısa sürede zindana kapatılacaksın ve hak ettiğin idamın da halkımın gözü önünde meydanda gerçekleşecek!" diye bağırdı kral da. Bu kadar salak olmasına inanamıyordum. Gitmek için hareket ettiğinde ellerimdeki kelepçeyi umursamadım ve boğazından yakaladığım gibi duvara yapıştırdım onu. Güçlü olabilirdi lakin savunmasız yakalandığında en güçlü kişi bile bir karınca kadar aciz kalıyordu. Sağ kolumda hissettiğim iğnenin acısına karşı koymaya çalıştım ama beynim uyuşuyor, kollarım güçsüzleşiyordu. Gözlerim karardığında kralın boğazını bırakmak zorunda kaldım ve yere yığıldım. Bilinçaltım düştüğümde kafamdan aldığım darbeyle kapandı ve zihnim bir rüya mı yoksa kabus mu olduğunu çözemediğim o görüntüleri canlandırmaya başladı. (Bu kısmı bilerek absürt bir şekilde yazdım çünkü gelecek bölümlerde pek gülemeyeceksiniz hehe. Şimdiden affedin sizleri seviyorum...) Bir kurbağa duruyordu karşımda gözleri kıpkırmızıydı ve olması gerekenden o kadar büyüktü ki o deve olsaydı ben yanında cüce olarak kalırdım. Elinde tuttuğu bıçak ile ürkütücü görünmüyordu lakin zalim bakışları karşısında ürkebilirdiniz. Elinde tuttuğu bıçağı her geçen saniye biraz daha yaklaştırdı ve bir robotmuşçasına aynı sözleri tekrar edip durdu. "O kıza dikkat et kardeşine de öyle. Onlar senin esas kabusunu yaşatacaklar. Gökyüzüne çıkacaksın ama güneş açmayacak, yıldırımlar hiddetle çakacak." Bu sözleri onun bakışları ile birleştiğinde bundan bir ders çıkartmam gerektiğini düşündüm. İki insan çıktı arkasından. Larosa ve Rika. Ellerindeki kılıçlar ile dev gibi görünen kurbağanın bacaklarını kestiler ve elindeki bıçağı aldılar. Bıçağı aldıkları anda Larosa'nın sol kolu Rika'nın sağ eli ile birleşti bir bütün olan ellerindeki bıçağı tam kalbimin üzerine geçirdiler ve benim yere yığılışımı, kanlar içinde can verişimi izlediler... ... Selamm... Öncelikle sizleri seviyorum. Umarım gelecek bölümleri okurken siz de beni sevmeye devam edebilirsiniz ,)) Aşağıdaki soruların cevaplarını bekliyorum sizlerden. Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyor olacağım şimdiden teşekkürler ,)) Sorulara geçelimmm... Sizce kral çocuklarının yalanlarını fark edebilecek mi? Bu kadar özür dilememin sebebi ne olabilirr?? Larosa, seninle ilgili planlarım yeni başlıyor derken neyi kastediyordu? Vesa artık nasıl bir yol izleyecek? Gelecek bölümlerde görüşürüzzzz ,)) |
0% |