@_gokyel_
|
🐺🐺🐺
"Neyse, çok vakit kaybettik. Kürşad'ı arayayım da gelsinler."cebimden telefonu çıkarıp aradım. "Kardeşim biz çıktık evden, inebilirsiniz aşağı. Binanın öbür tarafındayız."aldığım cevapla kapattım. "İçerde gözüne takılan bir şey var mı ?"bana döndü. "Ne gibi ?" "Ana kapı dışında baskın esnasında kaçabilecekleri başka çıkış yok. Böyle bir evi kullanmazlar, demek ki başka kaçış noktası var. Bu da tünel olduğunu açıklıyor."bir süre sessiz kaldı. "E bu bizim için daha önemli. Biz de ona göre bir baskın yapacağız. Adamları uyandırmadan, sessizce."doğru. "Sen iyi bir askersin. Benim sözlerim senin üzerinde etkili olmamalı. İkimiz de aynı vazife için mücadele ediyoruz. Ben amacı sadece bu mücadeleyi en iyi şekilde yapmak ve yaptırmak olan biriyim. Beni anlayacağını düşünerek söylediklerimden alınmayacağını umuyorum."biraz kabaca bir özür oldu ama bu kadar oluyor işte, öyle çok eğilip bükülebilen biri değilim. "Ben alınmadım zaten komutanım, ayrıca sizi de anlıyorum ve katılıyorum. Biraz ileri gittim, sizin kişiliğinizi sorgulamaya hakkım yok. Ben de sizden özür dilerim."ben 'de' derken ? "Güzel, o zaman işimize geri dönebiliriz."az sonra diğerleri de geldi. "Plan nedir Yüzbaşım ?"Kürşad'a baktım. "Hoşgeldiniz, planımız; yok olmak."gülümsedi. "Her zamanki gibi yani."aynen. "Silahları getirdiniz mi ?"Erdem sırtındaki çantayı gösterdi. "Hepsi burada komutanım."güzel. "Hazırlıklar yapılsın, çıt çıkmayacak. Evde tünel var."çantadan yelekleri silahları kuşandık. "Hazır mıyız ?"onay aldıktan sonra tek sıra halinde eğilerek binadan içeri girdik. Elimle kapının iki tarafına geçmeleri için işaret ettim. Sağlı sollu yerleştik. Ensar kapıyı maymuncuk kullanarak sessizce açtı. Hemen içeri daldık. Tedbirli bir şekilde içeriyi aradık. Salonda az önceki şahısları gördük. "Kaldır elleri kaldır."neye uğradıklarını şaşırdılar. "Siz hem bizim vatandaşımızı şehit ediyorsunuz hem de bizim ülkemizde kaçmak için saklanıyorsunuz öyle mi ? İster Şırnak ister Afrin olsun biz her yerdeyiz."onlar bana bakıyor ben onlara ateş püskürüyorum. "İçerisi temiz komutanım. Arka odanın zemininde dediğiniz gibi tünel var. Biz baktık, arkadaki ormanlık alana çıkıyor."Turan'a baktım. "Tamam, etraftakileri kuşkulandırmadan toplanın. Şunlara bir sürprizimiz olmasın mı ?" "Emredersiniz komutanım."gitti. "Kürşad, Almila bir bakın buraya."yanıma geldiler. "Benim içim bunları böylece teslim etmeye el vermiyor. Bizimkilere afilli bir hediye gönderelim değil mi ?"onayladılar. "Çok haklısınız komutanım, peki bu hediye ne olacak ?"biraz düşündüm. "İşkence mi yapacaksınız ?"güldüm. "Duydun mu Kürşad, işkence diyor. İşkence siz köpeklerin işi." "Duydum, hazırlayayım mı ?"bana sırıtarak baktı. "Lütfen, açı güzel olsun ama." "Anlaşıldı."Almila bana döndü. "Ne yapacaksınız komutanım ?"başımı adamlardan ayırmadım. "Aramıza hoşgeldin Bala. Daha bizden göreceğin çok şey olacak."sustu ve önüne döndü. Kürşad, çantadan çıkardığı kamerayı iki adamın karşısına yerleştirdi. "Hazır Yüzbaşım, başlayabiliriz."adamlara doğru yaklaştım. Parmağımla arkamda kalan kamerayı gösterdim. "Şu kameraya yaptığınız alçakça, kahpece saldırı için Yüce Türk Milletinden özür dileyeceksiniz. Cezanıza razı olduğunuzu ve Türkiye Cumhuriyetine, tasmalarınızı tutanların aleyhine itirafçı olacağınızı söyleyeceksiniz. Bunu yapmazsanız neler olacağını söylemeyeceğim, çünkü benim kana susamış halimi duymak da görmek de istemezsiniz. Kayıta başlayabiliriz Kürşad."kamera kayıta başladı. Biraz sessiz kaldılar. "Yüce Türk Milletinden yaptığımız saldırı için özür diliyoruz, cezamız neyse çekmeye ve itirafçı olmaya da hazırız."güzel. "Bunu Selim Albay'a gönderelim Kürşad, şehitlerimizin kanı yerde kalmadı." "Hemen."dediğimi yaptı. "Ömer, Tolga şunları paketleyin."ön odadan çıkıp geldiler. Kamerayı gördüler. "Yine yapmışsınız yapacağınızı komutanım."Ömer'e baktım. "Az bile yaptık. Hadi götürün şunları."adamları kollarından tutup ayağa kaldırdılar. "Emredersiniz komutanım."çıktılar. Telefonu çıkartıp Selim Albayı aradım. "Komutanım, görev başarılı."telefonun diğer ucundan bir oh sesi duydum. "Ellerinize sağlık aslanlarım, istihbarattan arkadaşlar şahısları almak için bekliyor olacaklar. Siz Dilsiz'in mekanına geçin, sen ne yapacağını biliyorsun." "Emredersiniz komutanım, bir de Kürşad size bir video gönderdi."o biliyor ne olduğunu. "Şehitlerimizin ruhları şad, mekanları cennet olsun." "Amin komutanım." "Dikkat edin Gökalp, Allah yar ve yardımcınız olsun."teşekkür edip kapattım. Akşama kadar adamları istihbarata teslim edip Selim Albayın söylediği yere geldik. Mekân, yerleşim yerlerinin tam ortasındaydı. Irak, Erbil'in merkeziydi. Kürşad dışında ekipten kimse bilmez burayı. O da en yakın arkadaşım olduğu için biliyor. Araçtan inip antikacı dükkanın önünde durduk. Dükkana bir süre öylece baktım. "Kürkçü dükkanı diyorsun."Kürşad bana bakarak gülümsüyordu. "Herhalde öyle diyorum, baya oldu gelmeyeli. Hadi içeri geçelim."girdik. İçerde ahşap bir masada yaşlıca biri vardı. Başı masaya eğikti, bizi henüz görmemişti ama ayak seslerinden birilerinin geldiğini anlamıştı, eski kurt ne de olsa. "Kapalıyız kardeşim, yarın gel." "Dediler ki Dilsiz misafirini geri çevirmez."sesimi duyunca başını kaldırdı. Gözlerini şaşırmış gibi açtı ve elindekini masaya bırakıp ayağa kalktı. "Misafirin kim olduğuna bağlı."güldüm ve ona doğru gidip sarıldım. "Ferit babam, hâlâ aynısın. Ama özledim bu hallerini."ayrıldık. "Eşek sıpası, sen işin düşmese gelmezsin. Söyle bakalım bu yiğitler kim ?"ekibe alıcı gözle baktı. "Oturalım da anlatırım, ben sana Kürşad'ı getirdim ama hiç görmüyorsun."ona baktı. "Gördüm gördüm, senin gibi o da hayırsız çıktı. İki tane aslan gibi evladım var diyordum ama."yine başladı sitemlere. "Ama Ferit baba, ayıp ediyorsun yani. Hem biliyorsun bizim işleri."yanımıza yaklaştı. "Biliyorum evlat, bakma sen bana. Sizin ayağınıza taş değmesin diye her gün dua ediyorum."vefalı babam. "Sağol Ferit baba, gel oturalım da anlatacaklarım var." "Anlatırsın anlatırsın, size bir çay ikram edelim. Geçin çocuklar oturun şöyle."bizimkilere sandalyeleri gösterip telefonla kahveyi arayıp on üç tane çay istedi. Kahveci o kadar çayı ne yapacağını sordu galiba ki telefonda biraz azarladı adamı. En sonunda o da oturdu yerine. "Şimdi anlat bakalım."yerimde düzeldim. "Bu ekip gizli görevde, bilirsin ya. Geçen İstanbul da ki saldırıyı düzenleyenleri yakaladık, Şırnaktalardı, teslim ettik. Ama daha işimiz bitmedi, aksine yeni başladık. Sen bize buralarda bir karargâh ayarlarsan, işimiz kolaylaşır. Burada senden başka bunu yapabilecek biri yok."biraz düşündü. "Aşağıda geniş bir sığınak var, ben hariç kimse orayı bilmiyor. Belli ki işiniz zor, size teknik ve istihbarat yardımı da sağlarım. Eski istihbaratçı olabilirim ama ilişkilerim henüz kopmuş değil. Buradan başka güvenli bir yer bulmak çok zaman alır."biraz sustum. Aslında bu çok iyi olur. "Seninle operasyon yapmayı çok özledim. Selim Albay bunu onaylayacaktır. Sağol Ferit baba."gülümsedi. "Biz bu günler için ayaktayız evlat, biz henüz ölmedik. Son nefesimize kadar da bu vatan için çarpışacağız."eyvallah. "Bunlar da bizim çocuklar Ferit baba, Turan, Boran, Ensar, Erdem, Ömer, Poyraz, Tolga, Yaman, Asaf ve Almila."hepsini tek tek süzdü. "Hepsi de aslan gibi maşallah."öyleler. Az sonra kahveci adam elinde dolu tepsiyle geldi ve çayları dağıttı. Normal de çırak dağıtır ama bu adam kendi getirdi. Ağzını bıçak açmadı ama gözleri fel fecir okuyordu, en sonunda gitti. Bir iki dakikaya çaylar bitmişti. "Gökalp, siz aşağı inin. Kapı şifreli, şifresi;1881. Birazdan buraya militanlar gelir. Kahveci onlardan."bizimkileri telaş sardı. "Niye çay istedin o zaman ?"gülümsedi. "Uzun zaman sonra gelmişsiniz, bir çayımı için istedim."adrenalin arıyor bu adam ya. "Sen teşkilattan ayrılmasa mıydın acaba Ferit baba ?" "Ben çay söylemesem bile etrafta onların çok adamı var, illaki biri görmüştür sizi. En azından gördülerse huylandırmadan başınızdan savarız. Şimdi inin aşağı, ses yapmayın, burası ben de."ayağa kalktık. "Dikkat et."bana baktı. "Sizde evlat, sizde."duvara saklanmış bir kapı açtı. Önünde kitaplık vardı. Merdivenlerden indik ve arkamızdan kapı kapandı.
************************* Bir cana değer mi bin dünya malı, Ellerinizde ki şehidin kanı, Bölmeyin siz bu mukaddes vatanı, Göz de yaş kalmadı özler ağlıyor. |
0% |