@albayrakirem
|
1823 YAZ Bir yaz günüydü ve hava bu kadar sıcakken biraz tembellik etmeye kararlıydılar. Tüm yılın yorgunluğunu üzerlerinden atmak isteyenler için sahile inmek oldukça cazip gözüküyordu. Bir grup genç de biraz pineklemek ve sohbet etmek için kayalıkları tercih etmişlerdi. İçlerinden bazıları kısa sürede kendilerini denizin serin sularına bırakırken bazıları ise bacaklarını iskeleden sallandırmış güneşin tadını çıkarıyordu. Kayaların üzerine yatanlar çoktan zeytinyağlarını yüzlerine ve vücutlarına boca etmişlerdi. Henüz güneş kreminin icat edilmesine yüz yıldan fazla vakit vardı. Bu yüzden güneşten korunmak için zeytinyağı kullanmak o zamanlarda en çok tercih edilen yöntemlerin başında geliyordu. Hafif bir rüzgâr onları bir anlığına serinletiyor hemen ardından kontrolü ele alan güneş tüm yakıcılığıyla ulaşabildiği herkese dokunuyor, insanda yanıp kül olacakmış gibi bir his bırakıyordu. Denizde oluşan gelgitler yüzen gençleri daha hareketli bir hale getiriyordu. Dalgalar kayalara çarpıp geriye çekiliyordu. Birbirlerinin omuzlarına çıkan gençler ufak çaplı güreşe başlamışlardı. Diğerlerinin aksine sahilde bir taşın üzerine oturan genç kız gözlerini arkadaşları üzerinde gezdirirken aniden kafasını çevirip yanında oturan gence, “Sence bu gerçekten de olabilir mi? Yani demek istediğim gördüğümüz o-” diyerek söze başladı. Ancak onu susturmak için acele eden genç, parmağını kızın dudaklarına götürdü. Genç kız, dudaklarına değen parmağı kendinden uzaklaştırdı. “Ama neden? Tahir-” “Bana biraz vakit ver Yasemin. Neler olduğunu bende bilmiyorum ancak oraya gitmememiz gerektiğini ikimiz de biliyoruz, değil mi? O halde gördüklerimizden kimseye bahsetmemeliyiz. Özellikle de ailelerimize.” Yasemin masmavi gözlerini ona doğru dikmişken Tahir arkalarındaki ağaca yaslandı ve denize doğru baktı. “Ne olacak şimdi Tahir? Hiçbir şey olmamış gibi mi davranacağız? Mahzende gördüğümüz o şey… O korkutucu hırlama… parlayan kıpkırmızı gözler…” Gözlerini yumduğunda görüntü karşısında belirmişti. Kafasını iki yana sallayıp o görüntüyü silmek istedi. “Hayatım boyunca unutabileceğimi sanmıyorum. Üstelik onun ne olduğunu bilememenin verdiği kafa karışıklığı da cabası.” “Yasemin, bende en az senin kadar o şeyin ne olduğunu bilmiyorum. Ancak biz bilmiyor olsak da oradakiler bunu biliyor olmalı.” Kafasını kaldırıp adanın en tepesine kurulmuş malikaneyi işaret etti. Oturdukları yerden çatısının sivri tepesini ancak görebiliyorlardı. Ağaçlar görüş açılarını kapatmıştı. Tahir yeniden genç kıza doğru döndü. “Ben biraz araştırma yapacağım. Bir şeyler öğrenirsem sana haber veririm.” “Tek başına olmaz. Hayır, bende seninle araştıracağım.” Tahir omuz silkti. Yasemin ile tartışmaya niyeti yoktu çünkü onun ne kadar inatçı olduğunu biliyordu. Bıkkınlıkla nefes verip banktan kalktı. Yasemin de onun hemen peşinden yerinden kalktı. “Nereye gidiyoruz?” “Malikaneye. Orada muhakkak bir şeyler buluruz.” İkisi adanın bozuk yollarında ilerlemeye başladıklarında kimse onların gittiğini fark etmişe benzemiyordu. Taşlık yollarda yürüyorlardı. Yasemin terliğine takılan bir taş parçasını çıkarmak için durduğunda, “Merak ediyorum da acaba bu yolların düzeltilmesi mümkün mü? Her yer taş toprak. Hem en azından malikaneye doğru bir merdiven olsaydı fena olmazdı doğrusu. O kadar dik bir yolu var ki…” diyerek şikâyet etti. “Şimdi sen şikâyet ettin diye adanın her yerine merdiven yaptırırız. Yasemin Hanım emretsin yeter ki!” Alayla güldü Tahir. Yasemin onun omzuna yumuşak bir yumruk atarken kızmış gibi yaptı. Malikaneye çıktıklarında vücutları terden sırılsıklam olmuş, boğazları kurumuştu. Terası dolduran masalara ulaşıp sürahiye yapıştılar. Susuzluklarını kana kana giderdiler. Üzerleri toz toprak içindeydi. Bir çalışan elindeki çalı süpürgesiyle toprak zemini süpürmekle meşguldü. İkisinin kirli ellerle sürahi ve bardaklara dokunduklarını gördüğünde onlar uzaklaşana kadar bekledi ve kirlenen eşyaları temizletmek üzere içeriye taşıdı. Tahir ve Yasemin herhangi bir şüphe çekmemek ve üzerlerindeki tozdan arınmak için ellerini yüzlerini temizlediler. Yasemin, Tahir’in verdiği temiz bir tişörtünü üzerine geçirirken saçlarını dağınık bir topuz yapmıştı çabucak. “Ne yapacağız şimdi? Nereden başlayacağız?” diyerek odanın içinde dolaşmaya başladı Yasemin. Bir an durup, “Sence çalışanlar da o şeyi görmüş müdür? Ne kadar zamandır orada acaba? Dışarıdan getirilmiş olsa, herhangi biri tarafından görülmez miydi? Hem sen bu zamana kadar görmediysen…” diyerek nefes almadan konuşmaya başladığında Tahir gözlerini devirdi ve sandalyeye çöktü. “Yasemin bir nefes mi alsan acaba? Biliyorum, aklını kurcalayan şeyler var tıpkı benim gibi. Öncelikle yapacağımız şey kitapları kurcalamak. Ne gördüğümüzü bulmaya çalışmalıyız belki de.” “Sen o şeyin kitaplardan birinde olabileceğini mi düşünüyorsun? Milyonlarca kitabınız olduğunu da biliyorsundur umarım.” “Masal kitaplarına bakmayacağız herhalde.” Tahir ayağa kalktı. “Hadi atölyeme gidelim.” Yasemin onun peşinden atölyeye gitmek üzere odadan çıktı. Atölyeye girip kapıyı arkalarından kapattıklarında kapıya asılı ve üzerinde Tahir Çimen yazan tabela oynadı. İki genç alakalı gördükleri kitapları raflarından indirip odanın tam ortasındaki geniş masanın üzerine yığdılar hepsini. Ansiklopedileri önüne alan Tahir büyük bir dikkatle dün gece yarısı mahzende gördükleri şeyin neye benzediğini düşünmeye ve bunu sayfalar arasında bir fotoğrafta bulabilme umuduyla incelemelere başlamıştı. Yasemin yıllardır gemilerle gelen ve neredeyse koca bir kitaplığı işgal edecek kadar biriken bilim dergilerini incelemeye koyulmuştu. Eskimiş sayfalarında silinmeye yüz tutmuş resimleri uzun uzun inceliyor, içlerinde o şeyi bulmaya çalışıyordu. Yemek vaktinin geldiğini haber vermek üzere yanlarına gelen çalışan, onları yerde halının üstünde sayfaları kurcalarken buldu. Kitaplar odanın içine gelişigüzel yayılmıştı. Bazı kitaplar yarıya açık, bazı sayfalar kıvrılmış, kimi kitapların ciltleri kaymıştı. Odaya girişini fark etmemiş oldukları için hafifçe öksürdü. Yasemin kafasını kaldırıp onu görünce, “Yemek saati geldi efendim.” diyerek bekledi. Tahir hala kafasını kaldırmamıştı sayfaların arasından. Çalışan, ondan bir cevap alabilmek için biraz bekledi. Yasemin, Tahir’in koluna dokundu ve çalışanı işaret etti. Tahir onu ilk kez görüyormuş gibi dikkatli dikkatli baktı. “Şey, efendim yemek saatinin geldiğini haber vermek için geldim.” “Remzi Bey, rica etsem bizim yemeklerimizi buraya getirebilir misiniz? Aileme bir araştırma üzerinde çalıştığımı ve yemeğe katılamadığımı söyler misiniz?” “Unuttuysan hatırlatayım ben genç bir bilim insanıyım. Tıpkı dedem ve onun da dedesi gibi. Bir konu üzerinde çalışıyor olmam kimseyi şüphelendirmeyecektir. Hem ilk kez yaptığım bir şey değil.” Bilgiç bir tavırla ona baktı. “Ah sen ve şu dahiyane projelerini nasıl unutabilirim? Tamam bunu hallettik diyelim. Bir mesele daha var. O da benim eve gitmem gerektiği. Malikanede kalamam biliyorsun. Ama eve gitmek de istemiyorum.” “Benden ayrılmak istemediğini bu kadar belli etmesen mi? Zaten her an beni sevdiğini haykırıyorsun.” Tahir, Yasemin’in yüzüne düşen saçlarını kulağının arkasına geçirdi. Yasemin güldü. “Ne? Bu kadar da özgüvenli olunmaz ki ama. Hem nerede haykırıyorum ben? Hiçbir şey söylemedim.” “Dilin söylemese ne olur, gözlerin, ellerin, saçların…” parmakları söylediğini destekler nitelikte genç kızın yüzünde dolaştı. “Her parçan dile geliyor. Hem ben de senden farklı değilim. Çok seviyorum.” Elini kızın yanağına koydu. Yasemin’in yanakları al al olmuştu. Yanağını Tahir’in avcuna yaslarken yüzleri yavaşça birbirlerine yaklaşmıştı. Kapının tıklatılmasıyla birbirlerinden uzaklaşmak durumunda kaldılar. Yemekleri gelmişti. Çalışan tepsiyi yanlarına bırakırken neyi böldüğünü anlamamış, iki gencin kıpkırmızı olan suratlarının sebebini odanın sıcaklığına bağlamıştı. Odadan çıktığında gençler gülüştü. “Aşağıya inmene gerek yok bence. Ayşe seni idare edecektir. Burada da kimsenin seni görmemesini sağlarız olur biter. Hem şimdi hava çok karanlık ve dolunaydan başka doğru düzgün bir ışık kaynağı da yok. Gaz lambasıyla gitmeye kalksan dik yokuşu elinde lambayla inemezsin. Yani her türlü başıma kalıyorsun, gerçi başımın üstünde yerin var o mesele ayrı.” Yasemin ona gülümserken gözleriyle kabul etti. Karınlarını doyurmak için çalışmalarına kısa bir ara verdiler. 🎀 herkese yeniden merhaba, luna adası devam kitabının ilk bölümüyle yeniden bir aradayız. Bölümler her hafta perşembe günü yayında olacak. Keyifli okumalar dilerim🎀 |
0% |