Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm

@alev_3

Günler su gibi akıp giderken videolar bitmişti ve bende en ufak bir değişiklik bile yoktu. Berk’ten de uzun zamandır haber alamıyordum. Karan’ın ara sıra yaptığı ziyaretlerinde sonu gelmişti anlaşılan. Onu da uzun zamandır görmüyordum. Çıkmam gereken defileye dakikalar kalırken kulisteki koşuşturmaya baktım. En azından biraz olsun o karmaşık geçmişimden beni kurtarıyordu. Bunu seviyordum. Bu işi. İnsanların bana olan ilgisi mükemmeldi. Bu kesinlikle bendim. Olmam gereken kişi!

“Elisa hanım. Hazır mısınız? Son bir dakika!”

Siyah giyimli kadının telaşı ben hariç herkesi etkilemişti. Etrafımdakiler bir tık daha hızlı hareket ettiğinde ben çoktan ayaklanmıştım. Peşimden gelip elbisemi düzeltmeleri ya da saçımla başımla uğraşmaları alışık olduğum bir durumdu. Yadırgamadan emin adımlarla sahneye ilerledim. Kadın eliyle geri sayım yaparken kulaklığından diğerlerine geldiğimi haber veriyordu. Kadının parmaklarını indirmesiyle podyumda yürümeye başladım. Etrafımı görmem başlarda zordu ama hemen sonra gözlerim alıştı. Tanıdık ünlü simaların bakışları üzerimde dolanırken ben son derece rahattım. Flaşlar durduğum yerde patladıktan sonra kulise geri döndüm. İkinci, üçüncü ve nihayet dördüncü elbiseyle de çıktığımda tasarımcı ve tüm modeller podyumda yürüdük.

Güneş gözlüğünü taktığımda neredeyse yağmurun yağacak olduğunu fark ettim. Neyse ki siyah minibüsüm ve Arda beni her zamanki yerinde bekliyordu. Uzattığı kahvemi alıp yerime oturdum. Aracın kapısı kapanırken otopark çıkışındaki kalabalık ile arabanın hızı kesildi. Bakışlarımı dışarıda gezdirsem de son derece dalgındım. Arda’nın bana birkaç kez seslendiğini bile idrak etmem onun çatık kaşlarıyla görüş açıma girdiğinde fark ettim.

“Sen iyi misin?”

Umursamazca omuz silktim.

“Olmaya çalışıyorum.”

Konuşmak istemediğimi anlayan Arda üstelemedi. Videolardan sonra şuan ki ünümün tamamen kurmacadan ibaret olduğunu bilmek canımı sıkmıştı. İşimi doğru yaptığım sahte olduğum gerçeğini değiştirmiyordu. Kendimi kurulu bir oyuncak gibi hissediyordum. Üstelik kendi kendimi yönetiyor olmamda ayrı bir olaydı. Elimi şakaklarıma bastırıp bir süre öylece bekledim. Araç durduğunda bakışlarımı kaldırdım. Kapı açıldığında şaşkınca araçtan inene Arda’ya baktım.

“Neredeyiz?”

Arda gülümseyip elini uzattı.

“Gel hadi. Biraz kafa dinleyelim. O boğucu eve gidip düşüncelere dalmanı istemiyorum.”

Elini tutup araçtan indiğimde gerçekten yağmur yağmaya başlamıştı. Artık sahte bir ünlü olduğum aklıma gelince gözlüğü çıkarıp çantama koydum. Arda gözlerini kısarak bana baktığında gülümsedim.

“Bakma öyle. Artık nasıl ünlendiğimi biliyorum. Sana da aşk olsun Arda! Egomu öyle bir şişirdin ki kendimi gerçekten bir halt sandım.”

Arda, gülerek beni kendine çekti restoranda doğru ilerlerken konuştu.

“Kendini küçümseme. Yaptığın her işte olduğu gibi bunda da çok iyisin. Ayrıca başta birkaç kişiye rüşvet versek de birkaç ay sonra olan her şey senin kendi başarın. Rüşvet verdiklerimiz bile şimdi senin peşinden koşuyor.”

Sözleri ne kadar gururumu okşasa da dudak bükerek kendimi küçümsemekten geri duramadım. Özellikle o videodaki asıl beni gördükten sonra nedense bu kişiliğim çok pasif gelmişti. Ama neden diğeri hala ortaya çıkmamıştı? Madem bu kadar güçlüydü? Beni neden alt edip uyanamamıştı?

“Şurası iyi.”

Arda’nın beni yönlendirmesine izin verip restoranın sakin bir köşesine geçip oturduk. Garsonun aldığı siparişlerin ardından Arda ile işle ilgili sohbete koyulduk. Yemeklerimizi yedikten on dakika sonra görüş açıma biri girdi. Keskin bakışları saniyeler içinde restoranı tarayıp beni bulduğunda emin adımlarla karşıma dikildi. Gözlerini kıstığında mücevheri andıran grilerini, kısa bir süreliğine onlardan beni mahrum etti.

“Şuan evde olman gerekiyordu!”

Onun gibi gözlerimi kısıp dudak büktüm.

“Belki! Sen neden buradasın? Beni takip mi ediyorsun?”

Öyle olma ihtimali nedense beni heyecanlandırmıştı. Uzun zamandır onu görmüyordum ve bu beni hiç istemesem de rahatsız etmişti. İlk karşılaşmamız da ona karşı olan kötü düşüncelerim artık tamamen kaybolmuştu. Bu adama karşı içimde oluşan sahiplenme duygusuna engel olamıyordum. Çoğu zaman bana karşı dengesiz davranışlar sergilese de benimle ilgilenmesi hoşuma gidiyordu.

“Gözümün üstünde olduğunu biliyorsun. Bunu konuşmuştuk. Ayrıca sana benden habersiz dışarı çıkmamanı da söylemiştim.”

Karan’ın etrafa yaydığı güçlü aurası yüzünden birkaç masa bize dönmüştü. Meraklı bakışlar masanın başında dikilen iri adamın üzerinde gezinirken hemen yanımdaki sandalyeyi çektim.

“Otursana. Madem buraya kadar geldin. Bize katıl.”

İnatla kaşlarını çatıp başımda dikilmeye devam etti.

“Yemeğinizi yediğinize göre artık kalk. Eve gitmen senin için daha güvenli.”

Karan’ın bu soğuk tavrı yüzümün asılmasına sebep oluştu. İsteksizce başımı sallarken Arda’ya döndüm.

“Beni eve bırakır mısın?”

“Ben bırakırım.”

Karan’ın Arda’ya konuşma fırsatı vermeden araya girmesi bakışlarımı ona çevirmem sebep olmuştu. Bir şey söylemeden ayağa kalktığımda Arda’da kalktı.

“Siz önden gidin. Bende hesabı öder çıkarım.”

Arda’nın sözleriyle Karan çıkışa doğru adımladı. Arda ile vedalaştıktan sonra koşar adım Karan’ın peşine takıldım. Daha önce görmediğim lüks siyah bir arabaya doğru ilerlediğinde çoktan şoför koltuğundaki yerini almıştı. Diğer tarafa geçip yolcu koltuğuna oturdum kemerimi taktığımda aracı çalıştırdı.

“Cidden. Neden geldin?”

Bakışlarını yoldan ayırmadan mesafeli bir sesle konuştu.

“Sana tehlikede olduğunu söylemiştim. Kafana buyruk davranmaya devam edecek misin?”

Cevap vermediğimde bana yandan bir bakış attı. Göz göze geldiğimizde tek kaşını kaldırıp tehditkâr bir ses tonuyla konuştu.

“Eğer bu güne benzer bir olayı tekrarlarsan işine devam edemezsin. Anlaşmamız gayet basitti.”

Kaşlarım çatılırken bakışlarını yeniden benden ayırdı.

“Uzun zamandır o eve tıkılıp kaldım. Hayatıma bir noktada devam etmem gerekiyor. Korkarak yaşayamam.”

Ağzının içinden öfke dolu birkaç küfür mırıldanıp konuştu.

“Bu kafayla gidersen çok yaşamazsın zaten.”

“Benimle bu şekilde konuşmaya devam edeceksen konuşmaya bitirelim. Moralimi bozman için ekstra bir çaba sarf etmen gerekmiyor. Bakışların yetiyor.”

Gerçekten aramızdaki son konuşma bu olmuştu. Eve yaklaştığımızda içimin daralmasına engel olamadım. İç çektiğimde Karan’ın bana baktığını hissettiğim. Ona döndüğümde yanılmamıştım. Gri gözlerini gözlerime dikmiş beni izliyordu.

“Ne oldu? Niye baktın öyle?”

Karan aracı garaja sokarken omuz silkti.

“Sana sormalı. Niye oflayıp pufluyorsun?”

Arabayı park ettiğinde kaşlarımı çatıp emniyet kemerini çözdüm.

“Ne anlamı var ki? Yine geldik bu aptal deliğe. Resmen hapis hayatı yaşatıyorsun bana!”

Cevap vermesine izin vermeden araçtan inip kapıyı öfkeyle çarptım. Asansörün olduğu tarafa ilerlerken Karan birkaç adımla yanıma gelip kolumdan tuttu.

“Yürü hadi. Madem sıkıldın o zaman dışarı çıkalım.”

Elimi öfkeyle çekip belime koydum.

“Şimdi mi aklına geldi? İstemiyorum. Hem sen niye geldin ki peşimden? Git hadi.”

Karan kollarını göğüs hizasında bağlayıp tek kaşını alayla havaya kaldırdı.

“Bana bak. Yoksa sen gizlice evden mi kaçıyorsun? Yardımcıları da göndermişsin. Sahi Elisa! O koca evde tek başına ne yapıyorsun?”

Aklıma izleyip kafayı yediğim videolar ve aptal geçmişim gelince yutkundum. Ben gerçek bir psikopattım. Üstelik bunu bile hatırlayamayacak Kadar da aciz.

“Konu seni zerre ilgilendirmese de. Sadece çalışıyorum. Arda’nın gönderdiği reklam çekimlerinin senaryolarını ezberliyorum. Bunu etrafımda beni izleyen gözler varken yapamam öyle değil mi?”

Karan gözlerini kısıp beni baştan ayağa süzdü. Sonunda pes edip başını onaylarcasına salladı.

“Peki, Dediğin gibi olsun. Hadi o zaman gidelim de biraz gerçek hayata dön.”

Başımı isteksizce sallasam da gitmeyi çok istiyordum. Biraz hava almam şarttı. Ama bunu Karan’la yapmak istemiyordum.

“Dedim ya. Gerek yok.”

“Neden inat ediyorsun? Sadece birkaç saat!”

Dudak büküp omuz silktim.

“Düzeltiyorum! ‘Seninle birkaç saat!’ Teşekkür ederim ama almayayım. Gardiyanımla çıktığım bir gezintinin beni esaretten kurtarmış gibi hissettirmeyeceğinden eminim. Sana iyi geceler.”

Karan sıkkın bir yüz ifadesiyle önüme geçti.

“Elisa. Hadi.”

Gözlerimi kısıp kollarımı göğsümde bağladım. İş nedense inada binmişti. Gitmeyi deli gibi istiyordum ama bana bu şekilde hükmetmeye çalışması sinirlerimi bozmuştu.

“Hayır dedim!”

Karan dişlerini sıkıp burnumun dibine girdi. Bileğimdeki baskı sonucu yüzümü buruşturup deli gibi parlayan grilere baktım.

“Söz dinle biraz! Yaptığın tek şey benimle inatlaşmak! Düşündüğün kadar sabırlı biri değilim. O lanet kurbanlardan biri olduğunu düşündüğüm için sana bu kadar tolerans gösterdim. Ama artık yeter!”

Dolan gözlerime inat tek bir damla akıtmadan meydan okurcasına gözlerine baktım.

“Beni kurban eden sensin! Ben kendimi o manyaktan kurtarmıştım. Beni yeniden oyuna sokan sensin! Karşıma geçip bana kahraman ayakları çekmek için fazla yapmacık değil misin? Şimdi bırak elimi!”

Tabi ki bırakmadı. Tutuşunu sertleştirirken dudakları alay dolu bir gülümsemeyle yukarı doğru kıvrıldı.

“Ne değişti prenses? Daha birkaç gün önce bana senden uzak durmam için yalvarıyordun. Bakıyorum aşkın çabuk söndü.”

Sözleri alay dolu olsa da bakışlarında açık bir merak vardı. Grileri kısılan gür kirpiklerinin arasından ışıl ışıl parlarken bakışlarımı kaçırdım.

“Artık sevmiyorum. Şimdi bırak beni. Eve gideceğim.”

Elimi bıraktı. Gitmek için hamle yaptığımda önümü kesip sakin bir sesle konuştu.

“Bu ani parlaman çok gereksizdi. Yine de yaşadıklarına verip görmezden geliyorum. Şimdi lütfen bin arabaya da gidip biraz kafa dağıtalım.”

Hiç tepkisiz bir süre yüzüne baktım. Adama bak ya! Utanmadan bir de yaşadıkların diyor. O yaşattıkların olacak canım. Kafamı iki yana sallayıp düşüncelerime ara verdim. Sahi neden inat ediyordum ki. Umursamazca omuz silktim.

“Tamam. Ama arabaya gerek yok. Yürüyelim. Temiz hava almak istiyorum.

Başını onaylarcasına sallayıp kenara çekildi. Açtığı boşluktan önüne geçip garajın çıkışına doğru yürüdüm. Dışarı çıktığımızda Karan benden birkaç adım geriden geliyordu. Kararan hava ve atıştıran yağmur eşliğinde küçük adımlarla yürüyordum. Bana yetişmemesi için hiçbir sebebp yoktu. O koca adımlarıyla istese çoktan yanıma ulaşmıştı. Düşünceler beni daha çok öfkelendirdiğinde adım atmayı bırakıp olduğum yerde dikildim. Bakışlarımı omuzumun üzerinden ona çevirdim. O da benim gibi adım atmayı durdurmuştu. Gözlerimi devirip ona döndüm.

“Derdin ne senin?”

Karan, kaşlarını çatıp benden bıktığını gösteren bir sesle konuştu.

“Yine ne oldu?”

Aramızdaki mesafeyi gösterdim.

“Benden hoşlanmadığının farkındayım. Ama benimle dışarı çıkmak isteyen sendin. Korumaya ihtiyacım olsaydı başka bir tane bulurdum. En azından beni bu kadar huzursuz etmeyen bir tane!”

Karan’ın gülüşü kulaklarıma dolarken vücudumu tuhaf bir ürperti sardı. Gülüşü dudaklarında yavaş yavaş kaybolurken birkaç adımla aramızdaki mesafeyi kapattı. Tek kaşını havaya kaldırdığında yüzünde ufak da olsa bir gülümseme hala vardı.

“Oldu mu?”

Başımı dikleştirip gözlerine baktım. Gecenin karanlığı grileri gölgelemişti. Yine de çok güzel görünüyordu. Elimi nerden geldiğini bilmediğim bir cesaretle ona uzattım. Onun şaşkın bakışlarına aldırmadan koluna girip bakışlarımı kaçırdım.

“Tamam. Şimdi oldu. Devam edebiliriz.”

Adım atsam da o kımıldamadığı için bende olduğum yerde çivilenmiştim. Yeniden gözlerine baktığımda çatık kaşla kolundaki elime bakıyordu. İçimden deli gibi kolumu çekmek gelse de yapmadım. Yapmak istemedim. Yüzündeki ifade geçen her saniye daha korkutucu bir hal alırken daha fazla dayanamadım. Ve yavaşça kulumu geri çektim. Utançtan ve üzüntüden dolan gözlerimi kaçırıp yeniden yürüdüm. Az öncekinin aksine koşar adım ondan uzaklaşıyordum. Sonunda yeniden eve geldiğimizde Karan bir şey söylemeden kapıda dikilmeye devam etti. Neyse ki ilk baştaki kadar bir utanç duymuyordum. Gözlerimi kaçırma isteğime engel olup mesafeli bir sesle konuştum.

“Gelmiyor musun?”

Bakışlarında yakaladım tereddüt geldiği hızda kaybolurken başını olumsuz anlamda salladı.

“Gelmesem daha iyi! Yarın işten sonra direk eve gel. Başka bir yere uğrama. Anlaşıldı mı?”

Uzatmak istemediğim için başımı olumlu anlamda salladım.

“Güzel. Sana iyi geceler.”

Cevap vermeden kapıyı kapattığımda sırtımı kapıya yaslayıp olduğum yere çöktüm. Ellerim iki yanımda yumruk olmuştu.

“Elisa! Elisa sen gerçekten…”

Kendime diyecek tek bir söz bulamadığım için sustum. Bu kadar aptal bir karakteri çok aramış mıydım acaba? Bakışlarım salonda karanlığın içinde ben buradayım diye bağıran çiçeği buldu. Aranın ışığı onu aydınlattığı kadar görebiliyordum. Resmen benimle alay ediyordu. Kokusu burun deliklerimi yakarken öfkeyle kalkıp odama gittim. Işığı yaktığımda hiç beklemediğim bir manzara beni karşıladı. Bakışlarımı ağırca yatağın üzerinde gezdirdim. Şuan her normal insan gibi çığlık atmam. En azından şoka girip geri geri gitmem ya da yere filan düşmem gerekiyordu. Evet. Normal bir insan bunu yapardı. Ama ben boş bakışlarımı cesedin üzerinde gezdirip iç çektim.

“Ne o gardenya? Eski günleri mi hatırladın?”

Duyduğum sesle bakışlarım cam kenarında dikilen adamı buldu. Elindeki bıçağı hiç acele etmeden temizliyordu. Gözlerimi kısıp kim olduğunu anlamaya çalıştım. Sonuç olumsuz olunca mecburen konuştum.

“Kimsin sen? Evimde ne arıyorsun?”

İşine kısa bir an ara verip bana baktı. Dudakları belli belirsiz kıvrılırken işine geri döndü. Sorum havada asılı kalırken cesede doğru yaklaştım. Boğazından kesilmiş temiz bir işti. Kadın bedeni olamayacak kadar iri bir bedenken erkek bendeni olamayacak kadar da zayıftı. Üstelik ne erkek olduğunu ne de kadın olduğunu gösteren bir çıkıntıya sahipti.

“Tek cinsiyet!”

Dedi ve duraksadı. Bakışlarımı cesedin üzerinden ayırıp ona diktim.

“Tabi sen şimdi bunu da hatırlamazsın.”

Yaslandığı yerden doğrulup bana doğru geldi. Tam karşıma göz hizama geldiğinde konuştu.

“Kimliksizler. Ne kadın ne de erkek cinsiyetinin varlığına inanmayan bir topluluk. İnfaz emrini yerine getirip arkasında iz bırakmadan kaybolan katiller. Bir şey çağrıştırıyor mu?”

“En az senin kadar.”

Sesim istem dışı alay dolu çıkmıştı. Karşımda bir ceset ve onu öldürdüğü apaçık belli olan bir katil duruyordu. Ve ben soğuk kanlı bir biçimde espri yapıyordum. Pardon! Az önceki aptal kıza ne oldu? Sanırım delirmeye başlamıştım. Belki de şuan hayal görüyordum. Katilin yüzünde beliren gülümseme ile kendime gelip birkaç adım geri çekildim.

“Ö-özür dilerim. B-ben o şekilde konuşmak istememiştim.”

Adam bu hareketimle gülümsemesini yok etti. Beni baştan aşağıya süzüp ciddi bir sesle konuştu.

“Dediklerinden daha vahim durumdasın.”

Boş bakışlarımı katilin üzerinde gezdirirken fısıldadım.

“Sen beni tanıyor musun?”

Sonunda bıçağının istediği kadar temiz olduğuna kanat getirip bacağındaki yerine yerleştirdi. Odak noktası kısa bir an ben olsam da üzerimde fazla oyalanmayan bakışları cesedi buldu.

“şimdi şundan kurtulmama gerekecek. Lanet hafızan yüzünden başıma bir iş daha açtın Gardenya! Eski seni tanımasam çoktan o cesedin yanında yerini almıştın.”

Adamın sözleri dudaklarından dökülürken ne kadar umursamazsa anlamı bir o kadar ciddiydi. Korkuyla birkaç adım geri gittiğimde dudağındaki küçük gülümsemeyle bana baktı.

“Bu halinden hoşlanmaya başladım. Belki biraz eğlenebiliriz. Ne dersin?”

“Aklından bile geçirme Uzay! Bas geri!”

Duyduğum tanıdık sesle gözlerime dolan yaşları serbest bıraktım. Koşarak Arda’nın arkasına saklandığımda derin soluklarım odayı dolduruyordu. Uzay’ın gülüşü kulaklarımı doldurduğunda Arda’nın arkasından göz ucuyla ona baktım.

“Bende tam endişelenmeye başlıyordum. Bizim maydanoz geç kaldı diye!”

Arda elindeki silahı tehditkâr bir şekilde ona doğru kaldırınca Uzay elini kaldırdı.

“Sakin ol! Sadece eğleniyorum.”

Arda’nın dudakları yukarı doğru kıvrılırken gülerek konuştu.

“Onun hafızası er ya da geç geri gelecek. Bunu biliyorsun değil mi Uzay?”

Arda’nın bu sözleri Uzay’ın korkuyla birkaç adım geri gitmesine sebep oldu. Arda rahat bir tavırla silahını beline koyarken az önceki alay dolu sesi son derece tehlikeli bir hal almıştı.

“Üstelik yeni anıları da bir yere kaybolmayacak.”

Uzay’ın bir anda korkuyla titremesi bana anlayamadığım bir zevk verirken, bu halinden korkmadım da değil. Eli kanlı bir katili korkutacak kadar ne yapmış olabilirdim ki? Tamam, izlediğim videolarda resmen cinayet işliyor ve bundan zevk alıyordum. Yine de benden kat ve kat güçlü olan bir adam vardı karşımda. Onu korkutmak için bu yeterli miydi? Hiç sanmıyorum!

Uzay’ın kaçamak bakışları beni bulurken sonunda Arda beni saklandığım yerden çıkardı. Beni baştan aşağıya endişeli bakışlarıyla tararken konuştu.

“İyi misin?”

Bakışlarımı Uzay’dan olabildiğince uzak tutup konuştum.

“Burada ne halt döndüğünü öğrendiğimde çok daha iyi olacağım.”

Arada, Uzay’a hitaben konuştu.

“Ortalığı topla ve kaybol. Seni bir daha onun etrafında görmeyeyim!”

Uzay ağır adımlarla işe koyulurken kısık sesle fısıldadı.

“Merak etme! Onun karşısına bir daha çıkacak kadar canıma susamadım!”

Kaşlarım çatılırken Arda’nın sesiyle kendimi toparladım.

“Yürü. İzlemen gereken bir video var!”

Yüzümü buruşturup isteksizde Arda’yı takip ettim. Yeniden arakama bakma isteği ile dolsam da bunu yapmadım. İçeri geçtiğimizde ellerimin titrediğini fark ettim. Arda telefonunu bana verdiğinde çatık kaşları ellerimi buldu.

“Korkuyor musun?”

Başımı olumsuz anlamda salladım.

“Hayır. Ama bedenime söz geçiremiyorum. Görmezden gel. Ben öyle yapıyorum.”

Tüm dikkatimi videoya verirken Arda göz ucuyla Uraz’ın olduğu odaya bakıyordu. Videonun sesini kendim duyacağım şekilde açtım. Kulaklık takmak istemiyordum. Her an yeni bir kurbanımın acı dolu çığlıkları kulaklarımın içine dolup beni yeni bir depresyona götürebilirdi. Videoyu açtıktan saniyeler sonra yanılmadığımı anladım. Yine işkence aletleri ile dolu olan beyaz bir odadaydım. Elimdeki kanları beyaz duvarlara sürerek bir şeyler yapıyordum. Bir anda durup kameraya döndüm.

“Selem tatlım. Anlaşılan sana fazla iyi davranıyorum. Baksana hala bu aptal videoları izlemeye devam ediyorsun.”

Kaşlarımı çatıp beni aşağılayan beni izlemeye devam ettim. Olayın saçmalığına kafa yormayı uzun zaman önce bırakmıştım. Elimdeki kandamlaları beyaz zeminde küçük noktalar bırakmaya devam ederken konuştum.

“ Bu gün tanıştığın katil ve ceset hakkında konuşalım mı güzelim? Uzay ile tanışmışsındır zaten. Dudaklarım yukarı doğru kıvrılırken gülerek konuştum.

“Kendisi tam bir piçtir! Ona sakın iyilik yapayım deme! Yaşadığı travmalar sonucu kendisine iyilik yapanları ayrı bir zevkle öldürüyor. Her şeyi bir kenara bırakırsa bu özelliğine âşık olduğumu inkâr edemem!”

Yüzümdeki psikopatça gülümseme yavaş yavaş kaybolurken tiksinti dolu bir sesle konuştum.

“Sakın ona acıyıp beni rezil bir ölüme sürükleme! Sen sadece Arda’yı dinle! Gerisini düşünme! Hoş o kadar zeki olduğunu da sanmıyorum ya neyse! Konumuza dönelim. Sana bu şekilde birkaç katil ve kurban göndereceğim. Hatırlamadığın her an bunlar daha da şiddetlenip seni yavaş yavaş öldürecek. Tabi kendini biraz zorlayıp unuttuğun anıları hatırlarsan! Seni bu ıstıraptan seve seve kurtarırım.”

Elimde kurumaya başlayan kan boş bir bakış atıp yeniden öldürdüğüm bedene yöneldim. Elimi bir cani gibi cesedin içine daldırdığımda adamın acı dolu çağlıkları kulaklarıma doldu. Titreyen elimdeki telefonu atıp kulaklarıma bastırdım. Bacaklarımı kendime çekip ileri geri sallanırken gözlerimi kapattım. Arda’nın boğuk sesi kulaklarımı belli belirsiz dolarken beni sakinleştirmek için kucağına çekti. Yine de kendimce girdiğim güvenli bölgemden çıkmak istemiyordum. Duyduğum kapı sesine kadar o şekilde sallanmaya devam ettim. Arda’nın beni bırakması ve kapıya koşması, yanıma gelip küfürler savurması, her şey biranda olurken ben hala derin soluklar alarak kendime gelmeye çalışıyordum. Bu çok fazlaydı. Bu yaşananlar benim kaldırmayacağım kadar fazlaydı. Ve üstelik bunu bana kendim yapıyordum. Durmaya niyetimin olduğunu da hiç sanmıyorum! Kollarımdan tutulup sarsıldığımda burnuma dolan o tanıdık kokuyla girdiğim o transtan çıktım. Gözlerimi açıp bana endişeyle bakan grileri gördüğümde yaşlar hızla yanaklarımdan aşağı aktı. Titreyen ellerim yavaşça aşağıya doğru kayarken kendi aciz sesim kulaklarımı doldurdu.

“ K-Karan. B-buradasın.”

Emin olmak için titreyen ellerimi yavaşça yüzüne yerleştirdiğimde kendimi ona bıraktım. Kollarımı boynuna sararken başımı da aynı yere gömdüm. Acı dolu inlemelerim boynunda kaybolurken içli içli ağlamaya devam ettim. Karan’ın gerilen vücudu ben ağladıkça daha çok geriliyordu. Ne olduğunu sorarken ki şaşkınlığı sesine de yansımıştı. Cevap almadığında beni kendinden uzaklaştırmak istedi. Buna engel olup daha çok yapıştım.

“Şimdi değil. L-lütfen şimdi olmaz!”

Az önce bana yönettiği sorunun hedefinde şimdi başka biri vardı. Öfkeli ve uyarı dolu sesi yeniden kulaklarımı doldurdu.

“Neler oluyor lan burada? Bu kızı yarım saat önce bıraktığımda gayet iyiydi! Hem senin ne işin var burada? Konuş!”

Bu sözleri sarf ederken çoktan Arda’nın yakasına yapışmış olduğunu fark ettim. Titreyen ellerimi yerdeki telefona götürdüm. Videoyu kapatıp telefonu yeniden yere bıraktım. Kaçamak bakışlarım içeri odayı buldu. Görmesem de içeride bir ceset ve katil olduğu dank edince panikledim. Arda bir hayli rahat bir ifade takılsa da o da en az benim kadar endişeli gözüküyordu. Dışarıdan bakan biri buna fark edemezdi ama ben etmiştim. Titreyen ellerimi yavaşça Karan’ın elinin üzerine koydum.

“K-Karan bırak onu! L-lütfen!”

Karan’ın öfkeden koyulaşan grileri direk beni buldu. Kaşlarını çatıp fısıldadı.

“Kekeliyorsun! Demek ki haklıyım. Burada seni korkutacak bir şey yaşanmış! Ya siz konuşursunuz ya da ben kendim bulurum.”

Arda’yı iterek bıraktığında bakışları, ayağının altında ezilen telefonu buldu. Karan telefonu aldığında Arda öne atıldı. Bakışlarımla onu durdurdum. Karan tek kaşını kaldırıp konuştu.

“Şifre!”

Arda dişlerini sıktığında ben şifreyi girdim. Arda’nın hayret dolu bakışları giderek derinleşiyordu. Ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. Telefon açılır açılmaz odayı dolduran çığlıklarla Karan kaşlarını çattı. Alt dudağımı ısırıp Karan’ın değişen yüz ifadesini izledim. Dişlerini sıkarken ifadesiz bakışları beni buldu. Ekranı bana çevirdiğinde bakışlarımı kaçırıp konuştum.

“Çek şunu! Korkuyorum!”

Karan öfke dolu sesli bir nefes verirken dişlerini sıkarak konuştu.

“Sen aptal mısın? Madem korkuyorsun? Neden izliyorsun böyle aptal şeyleri?”

Arda daha fazla dayanamayıp telefonunu Karan’ın elinden öfkeyle çekip aldı. Ekrana baktığında çatık kaşları şaşkınlıkla yukarı doğru kalktı. Dudaklarında belli belirsiz oluşan kıvrım geldiği hızla kaybolurken meydan okuyan bir sesle konuştu.

“Korku filmi izlemek suç mu Karan Bey? Üstelik evli bir kadının evine bu şekilde girmeniz gerçek bir şuç unsuru sayılırken gereksiz bir konuda öfkelenmeniz çok saçma! Sahi! Siz neden gelmiştiniz?”

Karan, Arda’yı gözleriyle öldürürken ben Arda’ya uyarı dolu bir bakış attım. Bu adam resmen eceline susamıştı. Karan kısa bir an duraksadı. Hemen sonra bakışları ikimiz arasında giderken konuştu.

“Sizin aranızda nasıl bir ilişki var? Neden her fırsatta baş başa kalıyorsunuz?”

“Buna ters psikoloji deniyor!”

Duyduğumuz sesle üçüzde kapıya yaslanmış bize bilgece bakışlar atan kadına döndük. Dudakları yukarı doğru kıvrılırken kendinden emin bir şekilde konuşmasına devam etti.

“Suçluluk psikolojisinden kurtulmak için başvurulan ilk yöntemdir!”

Birkaç adımda Karan’ın karşısındaki yerini alan Hazal ses tonunu bir nebze yumuşatıp konuşmasına devam etti.

“Ben Hazal! Az önce imalarınızla kendi suçunuzu bastırmak için suçladığınız adamın sevgilisi. Elisa’nın da kız kardeşi sayılırım.”

Hazal tek kaşını kaldırıp Karan’a baktı.

“Siz? Siz kimsiniz peki?”

Karan, Hazal’ı baştan ayağa süzüp dişlerinin arasından konuştu.

“Kim olduğum sizi ilgilendirmiyor.”

Karan’ın meydan okumasını kabul eden Hazal başını dikleştirip alay dolu bir sesle konuştu.

“Elisa’yı ilgilendiren her konu, beni de ilgilendiriyor. Ve siz bayım! Bu evi şimdi terk edeceksiniz. Aksi halde gelen polislere bu geceyi karakolda geçirme şerefine erişirsiniz. Bilmem anlatabildim mi?”

Hazal’ın kendinden emin tavrı beni endişelendirmişti. Gerçekten polis çağırma olasılığına mı yanayım? Yoksa bu yöntemle Karan’ın yıldıramayacağına mı? Tam tahmin ettiğim gibi Karan cebinden telefonunu çıkarıp bir numara tuşladı. Ekranı bize çevirdiğinde gözlerim kocaman oldu.

“İşiniz kolaylaştırayım Hazal Hanım. Bir ihtimal sözleriniz palavraysa bu ihtimali ortadan kaldırılalım.”

Karan arama tuşuna bastığında panikle öne atılıp telefonu elinden aldım. Panikten aldığım nefesler düzensizleşirken dolan gözlerle Karan’a baktım.

“Aklını mı kaçırdın sen? Sen benim hayatımı karıştırmaktan zevk mi alıyorsun? Eğer buraya polis gelirse kariyerime bir sıkandan daha yazılır. Bunu neden yapıyorsun Allah aşkına? Senin benimle derdin ne?”

Karan, aynı umursamazlıkla gözlerini gözlerime dikti. Tam bu sırada içeriden kopan gürültü ile olduğum yerde sıçradım. Endişeli bakışlarım Karan’ı bulurken onun bakışları hedefine odaklanan bir avcı gibi sesin geldiği yere. Yani yatak odama bakıyordu. Gözlerini kıstığında kalbim sıkıştı. Bu şekilde sanki her şeyi görebilecek bir özel güce sahipmiş gibi görünüyordu. Dudaklarındaki alay dolu gülümseme ile kalbim atmayı bıraktı. Nefesimi tutmuş başıma gelecek yeni felaketi bekliyordum.

“Yeni bir sürpriz! Bu sefer ki kim? Başka bir kardeş? Ya da sevgili mi?”

Karan’ın sözleri, görünüşte ne kadar alaycı olsa da altında yatan imaları anlayabiliyordum. Bir işler çeviriyorsun küçük yalancı! Ve ben bunu bulacağım! Bulup zevkle senin canına okuyacağım! Der gibi bakıyordu! Ve lanet olsun ki haklıydı! Yaşananların ve yaşanmak üzere olanların hepsi benim suçumdu. Her şeyi ben planlamıştım. Yine de bu hikâyedeki en masum kişi bendim? Neden kimse anlamıyordu? Bedenim ne kadar günahkârsa ruhum o kadar masumdu? Tırnaklarımı etime geçirirken gözyaşlarım birbirini ardına kamaya başladı. Omuzlarım yenilgimi gösterircesine çöktüğünce acı dolu bir sesle fısıldadım.

“Sadece gitsen olmaz mı? L-lütfen sadece git!”

Karan, yanımdan hızla geçip gittiğinde olduğum yere çöktüm. Hazal ve Arda’nın koşarak onun peşinden gitmesi ve açılan kapı sesi. Kalbime birbiri ardınca batan iğneler yüzünden nefesim kesilirken gözlerimi kapatıp başıma gelecekler için kendimi hazırlamaya çalıştım. Dişlerimi sıkıp ilk kez pes ettim.

“Lanet olasıca Gardenya! Ya ortaya çık! Ya da al canımı!”

Burnuma dolan o keskin kokuyla ayaklarım benden bağımsız hareketlendi. Adımlarım yatak odasının kapısında son bulduğunda bakışlarımı ağırca kaldırdım. Gördüklerim yutkunmama engel olurken nefesimi tutup öfkeyle parlayan grileri buldu. Nasıl bir tepki vereceğimi bilmesem de içimde geleni yaptım. Gözümden akan bir damla yaşı silip gülümsedim. Az önceki korkuyu iliklerime kadar yaşamasaydım. Kahkaha bile atabilirdim. Gülümsemem bile delirdiğimin bir göstergesiydi. Kahkaha atarak bunu tescillemeye niyetim yoktu. Karan gördüklerine inanan bir insandı. Ve ilk kez gördüklerine inanmayı reddediyordu. Buna rağmen ağzını açıp tek kelime edemedi. Bunu gözleriyle yapsa da o yakıcı dili devreye girmediği için fazlasıyla mutluydum. Karan öfkeyle yanımdan geçip gittiğinde yüzümdeki gülümsemede kayboldu. Çarpan kapı sesi ile Arda ve Hazal’da odadan çıktı. Kapıyı kapatıp olduğum yere çökerken odada bakışlarımı gezdirdim. Odamın her yeri Gardenya ile dolmuştu. Üstelik her yer tertemizdi ne cesetten ne de katilden bir iz vardı. Sadece benden daha doğrusu Gardenyadan bir imza! Açık pencereye bakışlarım kaydığında adımlarımı oraya yönlendirdim. Bakışlarımı gecenin karanlığına gömülen şehirde gezdirirken Uzay saklandığı yerden usulca çıkıp karanlıkta kayboldu. Bu yükseklikten aşağıya atlama ihtimali beni dehşete düşürürken başka bir sorun daha vardı. Hazal bu yükseklikten eve nasıl girmişti? Bizi odaya getiren gürültünün sebebini de adımladım. Yere düşüp parçalanan Gardenyayı elime aldığımda etraf yine toprak ve cam parçaları ile süslenmişti. Tuhaf bir şekilde buna bile alışmıştım. Toprağın içinde ucu gözüken minik kâğıdı elime aldım. Yine bana benden bir mesajdı.

“Sürprizimi beğendin mi Gardenya? Umarım beğenmemişsindir! Çünkü en kötüsünü sona saklıyorum! Senin sonuna hayatım! O zaman kadar hayatından soğumaya bak! Çünkü bunun için her şeyi yapacağım!”

Elimdeki kâğıdı öfkeyle parçalara ayırırken çığlık atarak ağlıyordum. Gözüm o kadar dönmüştü ki ne içeri girenlerin ne de yapılan sakinleştiricinin farkındaydım. Bedenim sonunda yorgun düştüğünde kendim karanlığa teslim ettim.

Yüzüme çarpan serin hava ile adımlarımı hızlandırdım. Kışın geliyor olması olacakların ön fragmanı gibiydi. Kendi aracımı teğet geçip çaprazında bekleten siyah BMW’ye bindim. Dışarının sağunun aksine burada yumuşa bir hava vardı. Şoför koltuğunda sakince konuşmamı bekleyen adama döndüm.

“Başlayabiliriz!”

Emin olmak için tek kaşını havaya kaldırdı.

“Emin misin? Hani kadında başka bir şey vardı? Bu yüzden tüm planı askıya almadık mı?”

Başımı onaylarcasına salladım.

“Evet. Ama artık eminim. Kimsesiz, saf ve masum! O kadın tam olarak aradığımız kurban. Artık oyalanmanın da bir anmalı yok. Başlayalım!”

Ediz gecenin karanlığında koyulaşan gözlerini bana dikti. Bakışlarındaki şüphe kaşlarımın çatılmasına sebep oldu.

“Bir ihtimal! Ondan hoşlanıyor olabilir misin?”

Bedenimi saran öfke aklıma o kadının gelmesiyle daha da arttı. Korktuğunda boncuk gibi döktüğü yaşlar aklıma geldikçe yumruğumu daha çok sıktım. Aldığı o kesik kesik nefesler. Bebek gibi titreyen o dudağı…

“Saçmalama! O da diğerleri gibi bir iş!”

Ediz dalgın bir şekilde bakışlarını önüne çevirdi.

“Sadece pişman olmanı istemiyorum. Ben Işıl konusunda çok pişmanım. Bu uğurda onu harcamamalıydık!”

Ediz’in omuzuna elimi dostça vurup geri çektim.

“Kardeşin söz dinleyen bir kadın değil! Eğer plana dâhil etmeseydin tek başına yapardı. O zaman nefes almıyor olurdu. En azından nefes alıyor!”

Ediz başını dalgın bir şekilde salladı.

“Buna nefes almak denirse.”

“Az kaldı kardeşim. Bu iş bittiğinde onu tam teşekküllü bir hastane yatırıp tedavi ettireceğiz. Şimdilik güvenli değil! Sende biliyorsun!”

Ediz sonunda ikna olduğunda arabadan indim. Kapıyı kapatmak üzereyken söylediği sözler zaten karışık olan kafamı biraz daha karıştırmıştı.

“Elisa Ölebilir! Bunu biliyorsun. İş işten geçtiğinde onu koruyamazsın. Eğer içinde ona karşı en ufak bir ilgi varsa şimdi vazgeç. Sonra istesen de ben izin vermem. İyi düşün Karan! Bu işin dönüşü yok. Sabaha kadar üslere rapor vermeyeceğim. Eğer sabah hala beni aramamış olursan, onun adını vereceğim.”

Hiç duraksamadan Ediz’in gözlerinin içine baktım.

“Düşünecek bir şey yok. O kız kendi isteğiyle bu işe bulaştı. Biz o gün engel olmasaydık zaten başına aynı şeyler gelecekti. Bu sefer akışa müdahale etmek gibi bir niyetim yok!”

Ediz kapıyı kapattığımda gazı kökleyip gözden kayboldu. Bu zamana kadar kimse için duymadığım vicdan azabı kendini hafifçe belli ettiğinde durup derin bir nefes aldım. Onu susturmak kolaydı. Hep yapmıştım. Yine yapacaktım. Ölmemesi için elimden geleni yapacaktım ama o kadar. O kız sayesinde elde edeceklerimi düşündükçe kaybedeceklerim önemini yitiriyordu. Arabama yerleşirken aklımda sadece yarın ve Elisa vardı. Bu gece onun için endişelendiğim son geceydi. Artık onun için endişelenmem gerekmeyecekti. Yarın, belki de Elisa Güngör çoktan son nefesini vermiş olacaktı.

 

Loading...
0%