@alev_3
|
Endişeden kemirdiğim tırnaklarıma üzgünce baktım. “Lanet olsun. Daha yeni bakım yaptırmıştım.” Karan’ın öfke dolu bakışlarını üzerimde hissettiğimde bakışlarımı tırnaklarımdan çekip cam gibi parlayan grilerine çevirdim. Yutkunduğumda tek kaşını havaya kaldırdı. “Şuanda insan içine çıkacak halin kalmadı. Ama senin tek derdin tırnakların mı?” Umursamazca omuz silktim. “Ondan boşanmak istiyorum. Gerekirse kötü kadın olmaya razıyım. Saatler önce o odadan yaşadıklarımdan sonra devam edeceğimi düşünmüyorsun değil mi?” Karan oturduğu yerden ağır hareketlerle kalkıp tam önümde durdu. Ona bakmak için başımı geri itmem gerekiyordu. Biran kendimi savunmasız bir çocuk gibi hissettim. Önümde diz yıktığında amacı benimle aynı boya gelmekti. Yine de yukarıdan baktığını kabul etmeliydim. Dudakları yukarı doğru kıvrıldı. “Ondan boşanmayacaksın.” Başımı olumsuz anlamda salladım. “Tabi ki boşanacağım. O adamla yalnız kalmak istemiyorum. Aynı şeyi tekrarlamayacağının garantisini verebilir misin?” Karan başını olumsuz anlamda salladı. “Hayır. Ama yine de boşanmayacaksın.” Tek kaşımı havaya kaldırıp dişlerimi sıktım. “Buna artık karışmanı istemiyorum. O adamdan boşanacağım.” Karan umursamazca yağa kalktı. “Denemekte özgürsün. Ama seni uyarmalıyım. Çok şey kaybedeceksin. Hiç var olmamış gibi seni o camiadan silmem sadece tek bir hareketine bakar. Tırnaklarınla geldiğin bu zirveden aşağıya atlamak istediğinden emin misin prenses? Sonra çok üzülürsün.” Ayağa kalkıp ona öfke ile baktım. “Git buradan.” Karan ifadesiz bir yüzle beni baştan ayağa süzüp mırıldandı. “Bu gece rahat uyu. Berk’in eve gelmemesi için elimden geleni yapacağım.” Hiçbir şey söylemediğimde Karan çıkıp gitti. Bir süre ayakta bekledikten sonra adımlarımı dış kapıya yönlendirdim. Kapıyı kilitleyip yeniden içeri geçtiğimde telefonuma uzandım. Arda’nın gönderdiği videoya tıkladığımda şifre için kutucuklar göründü. İç çekip aklıma gelen birkaç şeyi denedim. Neredeyse dört saatimi harcamıştım. Öfkeyle telefonu karşı koltuğa attığımda sekip yere düştü. Delirmek üzereydim. Ben bu adamla neden evlenmiştim? Nasıl bir plan beni böyle bir yola sürüklemişti? Elim titremeye başladığında gözlerimi kapatıp başımı geriye yasladım. Bir süre o şekilde beklediğimde uyku bastırmıştı. Gözlerimi açmakta zorlanırken dış kapının birkaç kere yumruklanmasıyla irkildim. Yine de gözlerimi açamıyordum. Kapı zili ve yumruklamanın şiddeti artınca gözlerimi zorlukla araladım. Boğukta olsa duyduğum tanıdık sesle yüzümü buruşturdum. İsteksizce kapıya gittiğimde kapının yarı aralık olması ve Berk’in bana oradan bakması irkilmeme sebep olmuştu. Anahtarı ile kapıyı açsa da arkasındaki demir buna engel olmuştu. Son derece korkunç bir sesle fısıldadı. “Aç şu kapıyı!” Bedenim benden bağımsız sözlerine itaat ederken bunu uyuşuk beynime verdim. Çünkü normal şartlarda bu kapıyı ona asla açmazdım. Açtıktan saniyeler sonra kapıyı itip üzerime geldi. Boğazıma yapıştığında tiksinti dolu bir sesle bağırdı. “Sen nasıl bir orusbuymuşsun lan? Evime aldığın ortağım yetmedi şimdi başka bir aşığından çiçek mi alıyorsun?” Beni yere fırlattığında öksürmeye başladım. Neyden bahsettiğini anlamasam da uyanan beynim direk savunmaya geçti. “Bana kocammışsın gibi hesap sormaya kalkma. İkimizde ne şartlar altında evlendiğimiz biliyoruz.” Acıyan boğazımı ovalarken ayağa kalktım. Duvardan aldığım destekle ona baktım. Dudakları yukarı doğru kıvrılırken güldü. “Bu sana benim itibarımı yerle bir etme hakkı mı veriyor?” Elindeki çiçeği suratıma fırlattığında korkuyla çığlık attım. Kaçmaya çalışırken omuzuma isabet eden porselen saksı yüzünden dudaklarımdan acı dolu bir feryat döküldü. Berk acımasızca saçlarıma asıldığında eline yapıştım. Yüzümü yüzüne yaklaştırdığında uyarı dolu bir sesle konuştu. “Bir daha bu aşağılık hareketlerini tekrarlarsan seni öldürürüm Elisa. Yemin ederim öldürürüm. Duydun mu beni?” Dolan gözlerimden yaşlar akarken cevap vermedim. Bu durum onu daha çok öfkelendirdi. Gözlerini kısıp başını salladı. “Güzel, demek bana meydan okuyorsun.” Saçlarıma daha çok asılırken hala açık olan kapıyı tekmeleyerek kapattı. Bırakması için bağırıp çağırmam onu daha çok kışkırtırken banyoya girmiştik. Beni küvete fırlatıp buz gibi suyu açtı. Kaçmak için çabalarken kollarımı ters çevirip beni sabit tutmaya çalıştı. Nefesini kulağıma doğru üflerken irkildim. “Bakalım bu dik başlılığın seni daha ne kadar zor durumda bırakacak. Doğrusu beni bu kadar eğlendirmen hoşuma gitmeye başladı. Uysal kadınlar artık sıkmaya başlamıştı.” Bedenim titremeye başladığında yutkundum. Su buz gibiydi. Küvet hızla dolmaya başladığında konuştum. “Bırak beni. Lütfen!” Berk’in dudaklarındaki tatmin olmuş gülümseme ile dişlerimi sıktım. Gözleri vücuduma kaydığında irkildim. “Kendini affettirmenin bir yolu var aslında.” Dediğinde kolumu serbest bıraktı. Hala akan buz gibi suyun içinde titrerken elini göğüsümün üzerine koyup okşamaya başladı. “Beni bu gece mutlu edersen gelecek günlerde daha insaflı olabilirim. Ne dersin?” Gözlerimi kapattım. Nefes alışverişim hızlanırken tiksinti dolu bir sesle konuştum. “Donarak ölmeyi tercih ederim!” Elini ısırdığımda küfrederek geri çekti. Tekrar üzerime atlayacakken bağırdım. “Devam et! Beni darp ettiğini gösteren yeterince delil var üzerimde. Devam et ki seni hapse tıktıracak bir sebep daha ver bana. Sonrada seni boşayıp tüm paranı çatır çatır âşıklarımla yerim.” Sözlerim onu korkutmasa da biran düşünmesine sebep olmuştu. Kafasının içinde sözlerimi tartıp güldü. “Haklısın. Ama bu elimden kurtulduğun anlamına gelmez.” Suyu kapatıp beni yine sürüklemeye başladı. Kendimi bir anda dışarıda bulduğumda üzerime kapıyı kapatıp sırıttı. Esen rüzgârla kollarımı vücuduma sardım. Şaşkın bakışlarım arasında perdeyi üzerime çekip gözden kayboldu. Birkaç adımla korkuluklara yaklaştım. Şehrin manzarası ayaklarımın altına serilirken kahkaha atma isteğimi bastırıp olduğum yere çöktüm. Buz gibi beton yüzünden titremem artarken başımı balkon camına yasladım. Başıma gelenlere inanamıyordum. Bir gecede yaşamadığım kadar aksiyon yaşamıştım. Ama tuhaf olan vücudumun bunlara beklediğim tepkiyi vermemesiydi. Dudaklarım yukarı doğru kıvrılırken Arda’nın asıl kimliğim hakkında söyledikleri kafamın içinde yankılandı. Normal bir insanın dayanamayacağı bu acılar bana normalmiş gibi geliyordu. Bedenim bir süre sonra tamamen uyuştuğunda kendimi karanlığa teslim ettim. … Sırtımı yasladığım zemin hareketlendiğinde gözlerimi araladım. Düşmemek için yerden destek alırken çalışan kızla göz göze geldik. Bakışlarını benden kaçırıp konuştu. “Elisa hanım. Berk bey artık içeri girebileceğinizi söyledi.” Bakışlarım çoktan aydınlanmış olan gökyüzüne kaydı. Kızın bana doğru uzanmasıyla elimi havaya kaldırdım. Boğazımdaki batma hissiyle yutkundum. Bu hareketimle kız birkaç adım geri çekilip kapıdan geçmem için bana yer açtı. Küçük bir efor harcamanın karşılığında zorlukla ayağa kalktım. Gözlerimi yakan ışıkla hastalığım tescillenmiş oldu. Akmak için fırsat kollayan burnumu çekip küçük adımlarla içeri girdim. Bakışlarımı etrafta gezdirdiğimde kız çekingen bir sesle konuştu. “Berk bey evde yok. Geç gelecekmiş.” Dudaklarım yukarı doğru kıvrılırken adımlarımı yatak odasına doğru yönlendirdim. Şuan istediğim tek şey sıcak bir duş ve uykuydu. Birkaç adımla odanın kapısına varmıştım ki kız yine konuştu. “Elisa hanım. Dışarı çıkmanız yasak. Berk bey gelene kadarda aç kalmanızı istedi.” Bakışlarımı kapıdan ayırıp başı yerde olan kıza baktım. Dudaklarım yukarı doğru kıvrılırken umursamazca omuz silktim. Konuşmak için dudaklarımı araladığımda genzimin yanması ile yutkundum. Hastalığın en nefret ettiğim kısmı kesinlikle buydu. Halsizlik yetmiyormuş gibi birde bu boğazdaki batma hissiyle uğraşıyordum. “Adın ne?” Sesim beklediğimin aksine durgun ama pürüsssüz çıkmıştı. Kıs isteksizce bakışlarını yeniden bana çevirdi. Gözlerimiz buluştuğunda konuştu. “Ayşe.” Başımı sallarken adını fısıldadım. “Ayşe. Bak Ayşeciğim. Şuan kılımı kıpırdatacak halim yok. O yüzden Berk beyinin ne dediğiyle ilgilenmiyorum. Ayrıca ben gitmek isteseydim çoktan burayı terk etmiştim zaten. Bu yüzden korkma. O ite bu yaptıklarının hesabını sormadan şuradan şuraya gitmeyeceğim. Yemek konusuna gelirsek…” Dedim ve yutkundum. “Bana yemek değil. İlaç lazım. Şimdi git ve soğuk algınlığına iyi gelecek bir ilaç bul bana.” “Elisa hanım üzgünüm…” Başıma saplanan ağrıyla öfkeyle bağırdım. “Üzün olman zerre umurumda değil. O iti şikâyet ettiğimde senide yardım ve yataklıktan suçlama mı ister misin?” Kız yutkunduğu sırada dün gece gördüğüm toplu kadın bize doğru geliyordu. Kızı arkasına alıp konuştu. “Başınıza gelenler için üzgünüz Elisa Hanım. Ama bizi de anlayın. Berk beyle ters düşmek istemiyoruz.” Elimi şakaklarıma koydum. Şuan ayakta durmama şaşılacak bir durumken ben karşımdaki bu iki kadınla tartışıyordum. Boş verip yeniden odaya yöneldim. “Elisa hanım.” Orta yaşlı kadının ikazıyla dişlerimi sıktım. Omuzumun üzerinden ona baktığımda elindeki küçük kâğıdı bana uzattı. “Bu o çiçeğin içinden çıktı. Berk beye göstermeye cesaret edemedim. Sanırım bu size ait.” Kâğıda uzanırken aklıma çiçek geldi. “Peki çiçek?” Diye sorduğumda bakışları dış kapıyı buldu. Onları umursamadan yanlarından geçip kapıyı açtım. Oradaydı. Gardenya. Saksısı kırılmış sadece kökleri ile çöp kovasının içinde duruyordu. Berk’in onu bana fırlatması sonucu birkaç dalı kırılmıştı. Yeni açmak üzere olan çiçeklerinde bir süre bakışlarımı gezdirip içeri girdim. Kapıyı kapatıp seri adımlarla odaya girdim. Kapıyı arkamdan kilitledim. Elimde buruşmuş olan kâğıdı açtığımda aynı yazı beni karşıladı. “Bu sana son uyarım Gardenya. Artık uyanma vakti. Son kozumu oynuyorum. Denize düştün! Yılana değil. Kendine sarıl!” Şaşkın bir şekilde kâğıtta yazan cümleyi tekrar tekrar okudum. Anlayamıyordum. Bana neden Gardenya demişti ki? Üstelik bu mesajı gönderen kişi benim bulunduğum durumu nasıl tahmin edebiliyordu? Bu beni izlediği anlamına mı geliyordu? Bakışlarımı odanın içinde gezdirirken telefonumu komedinin üzerinde gördüm. Uzanıp aldığımda şaşkın bir şekilde açılan son sekmelere baktım. Telefonu öfkeyle sıkarken Berk’in gece boyunca telefonumu kurcalamış olduğunu anlamam uzun sürmedi. “Piç herif!” Ardanın attığı videoyu bulduğumda kaşlarım yeniden çatıldı. Büyük ihtimalle bunun içindekini deli gibi merak etmiştir. Aklıma deneyebileceğim bir şifre gelmediği için telefonu yatağa fırlatıp duşa girdim. Biraz rahatlamam şarttı. Uzun bir duşun ardından halsiz bedenime rahat bir gecelik geçirip yatağa bıraktım. Odanın kapısı birkaç kez çalsa da duymazlıktan geldim. Hava hala aydınlıktı. Bedenim hastalığa geçen her dakika daha çok teslim olurken göz kapaklarım kapanmaya başladı. Aklıma gelen şeyle telefona yeniden uzandım. Tabi ya! Bunu neden daha önce düşünemedim ki? Videoya yeniden tıkladığımda karşıma çıkan kutucuklara sürekli karşıma çıkan çiçeğin adını yazdım. Tam sığıyordu ama olmadı. Baş harfini büyük denedim. Yine olmadı. Bu sefer tüm harflerini büyük girdim ve sonuç yine hüsran. Kollarımı pes edercesine iki yana açtım. “Bu çok aptalca! Of!” Odanın kapısı ritmik bir şekilde çaldığında tek kaşımı havaya kaldırdım. Meraklı bakışlarım odanın kapısına yönelirken kapı yeniden aynı ritimle daha uzun çaldı. “Evet?” Kapının arkasındaki kişi kıkırdadığında kaşlarımı çatıp oturur pozisyona geçtim. Alay dolu ses kulaklarımı doldurdu. “Buda farklı bir iletişim yöntemi. Biliyor musun Elisa. Sana ulaşmak gerçekten çok zor. Tahmin edilemez bir kadınsın. Sana doğrudan ulaşmak yerine bulmaca gibi olup ilgini çekmek gerekiyor.” Karan’ın sesini duyduğum an kapıya yaklaşmıştım. Şaşkın bir şekilde kilidi açıp ona baktım. Bir kediyi andıran gri gözleri beni baştan ayağa süzdü. Yüzündeki gülümseme belli belirsiz orada dururken elindeki paketi havaya kaldırdı. “Aç mısın?” Kollarımı göğsümde bağlayıp soğuk bir sesle konuştum. “Ne işin var burada? Ayrıca sen buraya nasıl girdin?” Gülerek arkasını işaret etti. “Dün gece nasıl girdiysem öyle!” Yüzünü yüzeme yaklaştırdığında gerildim. Kulağıma değen dudakları ile irkildim. “Aramızda kalsın. Evde adamlarım var.” Birkaç adım geri çekilip onun boğucu ilgisinden kendimi kurtardım. Bakışlarımı kaçırırken ilgisiz bir sesle konuştum. “O adamlarının Berk’ten ödü kopuyor. Uyarmadı deme! Seni ispiyonlamaları an meselesi.” Yeniden yatağa yöneldiğimde Karan’ın önüme geçmesi ile durmak zorunda kaldım. “Üzgünüm.” Tek kaşımı kaldırıp ona baktım. “Ne için?” Bıkkın bir nefes verip bakışlarını benden kaçırdı. “Seni ikinci kez o itin önüne yem olarak attığım için.” Donuk bakışlarımı gözlerinden ayırmadım. Sonunda o da gözlerini kaçırma çabalarının boşuna olduğunu anlayıp gözlerini gözlerime dikti. “Evlenmeden önce sana dokunmayacağını söylemiştim.” Dediğinde soğuk bir sesle konuştum. “ama dokundu!” Dedim. Elini ensesine atıp zoraki konuştu. “Dün gece eve gelmeyeceğini söylemiştim…” Dişlerimi sıktım. “Ama geldi!” Dedim. Karan’ın bu aptal konuşmayı neden yaptığını anlayamıyordum. Ondan birkaç adım uzaklaştığımda umursamazca fısıldadım. “Yanılmışım. Bu adamdan kurtulmam düşündüğüm kadar kolay olmayacak.” Karan’ın gözlerinden geçen anlık parıltı ile konuşmama devam ettim. “Ve beni kimse korumak için burada olmayacak.” “Tekrarlanmayacak!” Başımı onaylarcasına salladım. “Evet. Tekrarlanmayacak. Bu sefer izin vermem. Sende gitsen iyi olur. Dün canımın senin yüzünden yandığını hesaba katarsak yüzünü görmek istediğimden emin değilim. Git Karan!” Karan dişlerini sıkıp birkaç adım geriledi. Elindeki poşete bakışları kaydığında gözlerimi devirdim. Çıkması için başımı sallayarak kapıyı işaret ettim. Kararsızlığı kısa sürede yok olurken arkasına bakmadan çekip gitti. Kapıyı yeniden kilitlediğimde koşarak yatağa zıpladım. Az önce Karan’ın söylediği sözler kafamın içinde dönüp duruyordu. Ne demişti o? Bulmaca olup dikkatimi çekmek. Tabi ya! Videoyu açtığımda kafamın içindeki kelimeye odaklandım. “GARDENYA” Bu kelimeyi birkaç kez tekrarlayıp aklıma gelen sayıları tuşladım. Sekiz kutucuk benim her yazdığım sayı ile artıyordu. Elim titrerken ekranda çıkan on bir kutucuğa baktım. Her kutucuğa birer rakam sığdığında titrek bir nefes alıp verdim. Entera bastığımda video açıldı. Dudaklarım uzun bir zaman sonra ilk defa mutluluktan kıvrıldığında kendi kendime gülmeye başladım. “Demek buydu. Gardenya kelimesinin harflerinin alfabedeki sıralaması!” Heyecandan titreyen elimi yumruk yapıp bakışlarımı odanın içinde gezdirdim. Ayağa kalkıp koşar adım kol çantamı aramaya koyuldum. Eşyalarım dolabın içinde düzenli bir şekilde durduğu için bulmam zor olmadı. Çalışanların eşyalarıma dokunmuş olması beni içten içe huzursuz etse de umursamadım. Şuan aklımda tek bir şey vardı. Sonunda aradığımı bulduğumda koşarak yeniden yatağa çıktım. Kulaklığı kulağıma takıp videoyu başlattım. Ekranda biranda ben belirmiştim. Kaşlarımı çatıp ekrana odakladım. “Merhaba hayatım. Demek sonunda videoyu açabildin.” Gülümseyerek ekrana bakıyor olsam da bakışlarımda anlayamadığım bir umursamazlık vardı. “Sevgili kendim.” Dedikten sonra kısa biran duraksadım. Hemen sonra öfke dolu bakışlarımı ekrana çevirdim. “Ah bu çok aptalca! Bana bak! Bununun işe yarayacağından emin misin?” Korku dolu bir ses kulaklarımı doldurdu. “E-evet. Seni hipnoz ettikten sonra istediğin gibi masum bir kadın olacaksın. Şimdiki halini sana yeniden hatırlatmanın en etkili yolu yine sensin.” “Ah bu yine de çok saçma. Ne yani? Şimdi ben yaptığım her şeyi unutup aslında var olmadığım bir kişilikte var olmayan bir hayatımı yaşayacağım?” “E-evet.” Dudaklarıma yayılan tehlikeli gülümseme ile irkildim. Karşımdaki kadın dişlerini sıkıp konuştu. “Eğer beni kandırıyorsan. Seni öldürürüm. Duydun mu beni büyücü? Seni o hayal âlemindeki masalın içine sokarım!” Kadrajın dışında kalan adamın korkusunu buradan bile hissedebiliyordum. Sonunun da yeniden ekrana odaladım. “Tamam. O zaman başlıyorum.” Derin bir nefes alıp donuk bakışlarımı ekrana diktim. “Merhaba Gardenya! Sen bu videoyu izlediğinde ben çoktan senin içinde bir yerde hapsolmuş olacağım. Tabi hipnoz saçmalığı işe yararsa.” Endişeden alt dudağımı kanatırcasına dişlemiştim. “Sen bir yalandan ibaretsin güzelim. Benim yerime geçen bir hayal ürünü. Yapman gereni yaptığına göre bu videoyu izliyorsun. Sana gönderdiğim Gardenyaları aldığını ve şifreyi çözüp bana ulaştığını var sayarsak planın tıkırında gittiğini sanıyorum.” Kendimden emin çıkan sesim beni bile korkutmuştu. Bu kadın gerçekten ben miyim? “Ama artık planın sonraki kısmında sen olmayacaksın. Ben geri dönüyorum. Bu durumda sende kaybolacaksın.” Korkudan cılız çıkan adamın sesi araya girdiğinde ürkütücü bakışlarım ekrandan ayrılıp kameranın arkasındaki adamı buldu. “O-onu korkutma. Eğer korkarsa asla geri dönemezsin. Unutma. O senin kadar güçlü değil!” Öfkeyle saçlarımı karıştırıp yeniden ekrana baktım. “Dinle! Bu bir oyun değil! Ve sen onlarla baş edemezsin. Benim gibi bir kadının içlerine girmesi imkânsızdı. O yüzden seni yarattım. Ama oradan çıkmak içinde sen yeterli değilsin. Bu yüzden bana engel olma. Bırak gün yüzüne çıkayım.” Derin bir nefes alıp yeniden konuştu. “Zorlanacaksın. Ama sonu ikimiz içinde iyi olacak. Şuan kendini bir çıkmazın içinde hissedebilirsin. Ama bu çok kısa sürecek. Kendini bana bırak. Ve dönmeme izin ver.” Ekranın biranda kararmasıyla kulaklığı çıkarıp yavaşça yatağa bıraktım. Telefonda elimden usulca düştüğünde şaşkınlığım devam ediyordu. Dudağımı ısırırken kıkırdadım. “Bu nasıl bir saçmalık böyle?” Düşen telefonu yeniden elime alıp Arda’yı aradım. “Efendim?” Dişlerimi sıkarak konuştum. “Bu nasıl bir saçmalık böyle? Hafızamı kaybetmiş olabilirim. Aklımı değil. Şakanın da bir sınırı var Arda!” Karşı taraftan bir süre ses gelmedi. Odanın içinde yankılanan öfkeli nefes alışverişlerim tüylerimi diken diken ediyordu. Arda’nın ağzından sadece bir kelime dökülmüştü. “Açmışsın!” “Arda!” “Elisa dinle beni. O videoda ne olduğunu inan ki bilmiyorum. Çektiğin videoları bize asla izletmedin. Üstelik onları çekerken bizi kendinden olabildiğince uzak tuttun. İçinde ne olduğunu inan ki bilmiyorum. Bildiğim tek şey eski sana dönmek için yapman gereken her şeyin o videolarda olduğu.” Bir süre duyduklarımı sindirmek için kendime zaman tanıdım. “O-o kadın ben değilim. O çok korkunç Arda.” Arda'nın gülüşü kulaklarıma doldu. Kaşlarım çatılırken benimle dalga geçtiğini sanmıştım. Hemen sonra ciddi ve anlayışlı sesi kulaklarımı doldurdu. “Dinle beni. O sensin. Ve inana bana sen mükemmelsin. Senden sadece tek bir şey istiyorum. Lütfen. Onu bize geri ver. O geri döndüğünde her şey çok güzel olacak.” “Ama ben kaybolacağım.” “Kaybolmayacaksın. Sadece onun içinde yaşayacaksın. Bak kendini bölünmüş ayrı bir ruh gibi hissettiğini biliyorum. Ama öyle değil. Hipnozu yapan adam böyle hissetmenin normal olduğunu söylemişti.” “Yine de bu korkmama engel değil. İçimde bir katil yaşıyormuş gibi hissediyorum.” “Hepimizin iyi ve kötü yanları var Elisa. Sen iyi tarafsın. O kötü. Yapman gereken dengeyi kurmak! Sana ortadan kaybol demiyorum. Sadece ona da içinde küçükte olsa bir yer aç.” Beni görmeyeceğini bilsem de başımı salladım. “Ama hala nasıl yapacağımı bilmiyorum. Bu videoda sadece bana hakaret etmiş. Ve kaybolmamı istemiş!” Arda kıkırdayıp konuştu. “Sorun değil. Elimde birkaç video daha var. Eminim birisi onu getirmeye yetecek kadar güçlüdür.” “Tamam. O zaman onları izlediğimde seni ararım.” Arda ile ne zaman vedalaşıp telefonu kapattığımı anlayamadım. Dalgın bir şekilde yatakta uzanmış tavanı seyrederken telefonuma ardı ardına birkaç bildirim geldi. İsteksizce telefonu elime aldım. Arda’dan gelen beş videoya bakıp gözlerimi devirdim. Telefonu yatağa atıp gözlerimi kapattım. … Karnıma saplanan ağrı ile gözlerimi açmak zorunda kaldım. Bu kadardı. Daha fazla dayanmayacaktım. Cesetten farksız olan bedenimi zorlukla yataktan kaldırdığımda nefes nefese kalmıştım. Hastalığın artması beni güçsüz bırakmıştı. Uzun süre çalmayan odanın kapısına gitmem dakikalarımı aldı. Sonunda kilidi açtığımda boğucu odadan dışarı çıktım. Evin içinde sadece mutfaktan ve oturma odasından ses geliyordu. Mutfağa ulaşmak için oturma odasının önünden geçmem gerekiyordu ve Berk’in orada olma ihtimali adımlarımın geriye gitmesine sebep olsa da başka çarem yoktu. Evin içi normalden daha aydınlıktı. Bu da akşam olduğunu ve ışıkların yandığını gösteriyordu. Berk’in evine daha önceden de birkaç kere gelmiştim. Bu yüzden düzene aşinaydım. Oturma odasına yaklaştığımda kan ter içinde kalmıştım. Kapının pervazına elimi koyup içeriye baktığımda Karan’la göz göze geldik. Bakışları kısılırken yavaşça ayağa kalktı. “Sonunda inadın bitti demek. Bu iyi.” Cevap vermek istesem de enerjim sadece nefes alıp vermeme yetiyordu. Tam karşımda durduğunda ses tonunu arttırıp konuştu. “Ayşe! Tepsiyi getir.” Kolunu belime sararken kendinden emin tavrı canımı sıkıyordu. Şuan ona o kadar muhtaçtım ki. İstemeden kendimi ona bıraktığımda beni yönlendirmesine izin verdim. Kollarının gücünü hisseden bedenim kasılırken yutkundum. Önceden hazırlanan koltuğun örtüsünü kaldırıp uzanmam için yardım etti. Yatmak istediğimde buna engel oldu. “Önce yemek.” Yastığımı dikleştirip geri çekildi. Bakışları beni incelerken başımı televizyona çevirdim. Uykum vardı. Ama önce yemek yemem gerektiğinin de farkındaydım. Karan karşımdaki koltukta eski yerini alırken onu görmezden geldim. Konuşacak halim olsa neden hala burada olduğunu sorardım? Ayrıca Berk’in her an gelebileceğini söylerdim. Ben bunları düşünürken Ayşe elindeki tepsiyle kapıda göründü. Karan oturduğu yerden hızlıca kalkıp tepsiyi aldı. “Sandalye getirir misin?” Ayşe ikiletmeden gözden kaybolduğunda yutkundum. Resmen açlıktan ölüyormuşum. Halsizliğimin tek sebebi yemek değilmiş. Ayşe sandalyeyi getirdiğinde Karan’ın baş hareketiyle hemen yanıma bıraktı. Karan yanıma oturduğunda Ayşe çoktan odayı terk etmişti. İlginç. Resmen bakışlarıyla anlaşıyorlardı. Bu kızın Berk’ten korkması gerekmiyor muydu? O halde neden Karan’a bu kadar itaatkârdı? Karan kaşığı çorbaya daldırdığında tek kaşımı kaldırıp ona baktım. Kaşığı dudaklarıma yaklaştırdığında beklentiyle parlayan bakışları kapalı olan dudaklarımdaydı. “Ne yapıyorsun?” Grileri gözlerimle buluşunca gülümsedi. “Seni besliyorum?” Tek kaşımı kaldırdım. “Neden?” Kaşıktan tepsiye birkaç damla çorba döküldüğünde Karan kaşlarını çattı. “Ah! Lanet olsun.” Suratındaki bu memnuniyetsiz ifadeye gülümsememek için kendimi zor tuttum. Çocuk gibi davranıyordu. Gözlerimiz buluştuğunda gülümsedi. “Hadi ama prenses. Biraz yemen gerekiyor. Benimle kavga etmeni özledim.” “Ben seninle hiç kavga etmedim.” Gülerek kaşığı çorbanın içine koydu. Odak noktası yeniden gözlerimi bulduğunda bakışlarındaki ima ile kaşlarımı çattım. “Seni alıkoyduğum günlerde bana diklendiğini ne çabuk unuttun?” “Unutmadım! Karşılığını çok güzel veriyordun. Hoş bir süre sonra taktik değiştirip beni kandırdın ya neyse!” Güldü ve yeniden kaşığı burnumun ucuna getirdi. ”Güzel. O zaman o eski günlerin hatırına iç şunu. Daha ilaç alacaksın.” Az önce halsizlikten şikâyet eden ben bu adamla tartışacak enerjiyi nereden bulduğumu düşünüyordum. Fark etmeden aralanan dudaklarımda içeri giren kaşıkla kendime geldim. Yüzümü buruşturup çorbayı yuttum. “Tadı kötü mü?” Başımı olumsuz anlamda salladım. “Ondan değil. Boğazımı kedi tırnaklıyormuş gibi hissediyorum.” Cevap vermeden çorbayı içirmeye devam etti. Kâse yarılandığında başımı çevirdim. “Daha fazlasını içemeyeceğim.” Israr etmeden tepsinin içindeki ilaçlara yöneldi. İlaç ve suyu uzattığında içtim. Karan memnun bir şekilde gülümseyip ayağa kalktı. Yeniden Ayşe’ye seslendiğinde kız gelip elindeki tepsiyi aldı. Ayşe ile bakışlarımız kısa bir süre birleşse de ilk ayıran o oldu. Ayşe gittiğinde Karan hala rahat pozisyonu bulamayan benim yanıma geldi ve yastığı biraz indirdi. Başımı yastığa koyduğumda gözlerim uyku diye yalvarıyordu. Çok sürmeden gözlerim kapandı. Anlımda hissettiğim sıcak ve tüy kadar hafif bir temasla irkildim. Gözlerimi aralayamasam da neler olduğunu anlayabiliyordum. Karan’ın nefesi yüzüme yayılırken fısıldadı. “ Bu kadar güzel olmak zorunda mısın? İşimi cidden çok zorlaştırıyorsun prenses. Bu işin sonunda kesinlikle benim canım yanacak.” Bu sefer anlımda hissettiğim o sıcak baskı dudaklarımın üzerine değdi. Karan’ın hareketsiz duran dudakları bir süre sonra geri çekildi. “İyi uykular güzelim.” |
0% |