@angel_okur
|
Arabamız ormanın içine doğru yol aldı, saçma bir okul için. Hiç istemiyordum. Alex'in gittiği gibi bir okula gitsem ne olur ki? Bu okulda benim gibi kimse yok. "İris kaç kere konuştuk. Sen bütün melezlerden farklısın." dedi annem. Alexandre veya Aisha gibi olsaydım keşke. O zaman Alexandre'ın okuluna giderdim. Bir anda araba uçmaya başladı. Garip hissettim. Bir araba uçuyordu ve ben o arabanın içindeydim! Melez diyarına geçiş yapmıştık. Gökyüzünde bir sürü araba vardı. Çok garip geldi. Aşağıda farklı farklı melezler vardı. Kimisi vampir, kimisi kurt adam, kimisi peri, kimisi büyücü. Tam karşımızda kocaman bir tepe, tepede de büyük bir bina vardı. İşte melez okulu burasıydı. Arabamız yavaşça alçaldı. Ve arabalar için olan park alanına iniş yaptı. Arabadan indik. Babam valizlerimi bagajdan çıkardı. Annemin ise gözleri dolmuştu. Alexandre yanıma geldi. "Kendine iyi bak küçük şeytan." Ben şeytan değilim. Hele küçük hiç değilim. 19 yaşındaki birine küçük diyemezsiniz. "Birincisi sen tam şeytansın ben yarı, ikincisi ben küçük değilim." Babam bana ters ters baktı. Burada güçlerimi gizlemem gerektiğini milyon kez tekrarlamışları. Güçlerimi kontrol edebilmem için geldiğim okulda güçlerimi gizliyorum. Saçma, çok saçma. Annem kucağındaki Aisha'yı babamın kucağına verdi ve bana sıkıca sarıldı. Daha sonra babam sarıldı. Ben de Aisha'ya sıkıca sarıldım. Sırada Alexandre vardı. Bana yaklaştı ve sıkıca sarıldı. "Uslu dur küçük şeytan." Gözlerim devirdim ve arkamı döndüm. Yani melez okulunun karşısına. İki görevli geldi ve valizlerimi odama götüreceklerini söylediler. Ailem çoktan gitmişti. Müdür olduğunu söyleyen adam yanıma yaklaştı. "Ben Bay Vintor. Müdür olduğumu zaten biliyorsun." Bu adam kısa kesse iyi olur çünkü çok yorgunum. "Seni odana götüreceğim. Oda arkadaşın Valencia adında bir kız. İstersen okulu gezdirmesi için müdür yardımcısı Bayan Vintor'a gidebilirsin." Hiç gerek yok. Yorgunum diyorum be adam! Bay Vintor yürümeye başlayınca ben de onu takip ettim. Üstünde "Kızlar Yatakhanesi" yazan kapıdan geçtik. Uzun bir koridor vardı. Koridordaki her kapının üzerinde ise iki isim yazıyordu. Kapının üstünde "Valencia Vintor" ve "İris Dragon" yazan kapının önünde durduk. Bunlar ailece bu okulda mıydı? Başka bir kapıda da "Vanessa Vintor" yazıyordu. "Burası senin odan. Eşyaların içeridedir." dedi ve gitti Bay Vintor. Kapının kolunu tuttum, derin bir nefes aldım ve içeri girdim. Adı Valencia olan kız masasında oturmuş beni izliyordu. "Merhaba," dedim. "Ben İris." Sadece yüzüme bakmakla yetindi. Bu kız çok soğuktu. Aniden içeri bir kız daldı. Ardından bir kız daha. "Mona bak yeni kız gelmiş." dedi ilk kız neşeli bir sesle. Kahverengi saçları, mavi gözleri vardı ve gülümsüyordu. "Bu kadar heyecanlanmana gerek yok Fiona. Sıradan bir melez işte." dedi Valencia. Ben sıradan değilim. Türümün tek örneğiyim! Yarı melek yarı şeytan olan tek melez. "Ben Fiona." dedi neşeli kız ve bana elini uzattı. "İris." dedim kızın elini sıkarken. "Bu Mona." diyerek yanındaki kızı da tanıttı. "Ve bu aksi kesin kendini tanıtmamıştır." Valencia ona ters ters bakarken Mona da gülüşünü tutmaya çalışıyordu. Bu kız çok konuşkandı. "Valencia, müdürün ve müdür yardımcısının kız. Ayrıca burada ikizi de var. Aramızda kalsın kız çok şımarık." diyerek devam etti. Valencia işte bu sefer güldü. "Senin türün ne?" diye sordu Mona. Sesi çok güzeldi. "Peri." dedim. "Ah, bizde periyiz!" dedi Fiona. Anlaşılan bu kız susmak bilmiyordu. "Emin misin?" bu sefer Valencia sordu. Üstüme gelmeyi bırakın artık! Ne meraklı çıktı bunlar. "Ciddiyim tabi ki. Neden yalan söyleyeyim?" "Bunu sana sormalı." "Yalan söylemiyorum!" Çok mu belli ediyordum ya. Anlarlarsa ne yapacağım. Ben yaşamayı seviyorum! Odada bir sessizlik oldu. "Peri olduğunu söylerken hiçbirimiz bakmadın, gözlerini kaçırdın. Ayrıca hemen sinirlenmen yalan söylediğin olasılığını arttırıyor." "Başıma bir çakama Sharlock Holmes eksikti zaten!" Fiona ve Mona kahkaha atmaya başladı. Komik olan neydi? "Çakma Sharock Holmes, bu iyiymiş!" "Valencia kızma ama seni böyle kaydedeceğim!" Ben onu sesli mi söylemiştim. Alt dudağımı ısırdım. "Ben onu sesli mi söyledim ya?" Şimdi yalan söylediğimi kesin anladı. İris bir şey bul, bir şey bul! Aptal kafam! "İris söylemek istersen söyle. Bizden sır çıkmaz." Dedi Mona. "Ayrıca seni grubumuza almak isteriz." diye devam etti Fiona. Söylesem mi? Söylemesem mi? Söylesem mi? Söylemesem mi? Her şey çok karışık. Ve Valencia denen o kız onu pek sevemedim. Tamam, yapabilirim. Güvenebileceğim kişilere ihtiyacım vardı. Nefes al. Nefes ver. Nefes al. Nefes ver. Gözlerimi kapattım. Odaklandım. Melek-Şeytan halime döndüğümü hayal ettim. Siyah-beyaz kanatlarımın çıktığını hissedebiliyordum. Gözlerimi açtığımda mavi ve kırmızı gözlerim gözüktü. Yapmamalıydım. Ben çok yanlış bir şey yaptım! "İnanamıyorum!" "Hem melek hem şeytan mısın?" Valencia hiçbir şey söylemedi. Sadece gülümsüyordu. Yutkundum. "Benimle arkadaşlık etmek istemezseniz anlayışla karşılarım. Ama lütfen kimse bilmesin." dedim. İstemeyecekler. Benden korkacaklar. "Sen ne saçmalıyorsun?" dedi Fiona. "Bu çok havalı!" "Ayrıca kurallara aykırı." diye devam etti Valencia. Gülümsedi. "Ama arkadaş olmamızı engelleyecek herhangi bir sorun yok." Ben de gülümsedim. Beni olduğum gibi kabul ediyorlar. Ve bu beni gerçekten mutlu ediyordu. "Kimse bilmeyecek İris. Artık bizden birisin." dedi Mona ve bana sarıldı. Ardından Fiona bize sarıldı. "Valencia, hadi!" Gülümsedi ve oda sarıldı. Gerçek arkadaşlarım olmuştu. Hemde ilk günden. Fiona "Bu kadar yeter. Daha sana okulu gezdirmemiz ve bütün yılın özetini anlatmam lazım!" dediği gibi hepimiz kahkahalara boğulduk. Kolumdan tutup beni çekiştirmeye başladı. Yorgunum, yorgun! İstemsizce beni sürüklemesine izin verdim. Kızlar yatakhanesinden çıktık. Karşımızda erkeklerin yatakhanesi varken sağımızda ise ortak salon vardı. Fiona beni hızla kapıya doğru sürüklerken peşimizden Mona'nın geldiğini gördüm. Valencia ise sallana sallana yürüyordu. En son kapının birkaç adım ötesindeydi. "Aşağıdan yukarı doğru gidelim!" demişti Fiona beni sürüklemeye devam ederken. Merdivenlerin önüne geldiğimizde arkadan bir ses duyuldu. "Fiona, yavaş ol! Yetişemiyorum!" Bunları söyleyen Mona'dan başkası değildi. Başımı arkaya doğru çevirdim. Valencia, Mona'ya çoktan yetişmişti. Arkadan bir ses daha duyulunca Fiona da arkasını döndü, ardında Mona. "Nereye, sevgili kardeşim?" Valencia derin bir nefes alıp arkasını döndüğünde kıza cevap verdi. "Sanane, sevgili kardeşim?" Soruya soruyla cevap verirken "sevgili kardeşim" kısmını bastırarak söylemişti. Kız, Valencia'nın cevabını umursamadan bana doğru gelmeye başladı. "Yeni kız sen olmalısın," dedi küçümseyici bir bakışla "ben Vanessa Vintor." Kumral saçlara ve mavi gözlere sahipti bu kız, Valencia'nın ise koyu kahverengi saçları vardı ve gözleri kardeşinin gözlerinden daha soluk bir maviydi. Valencia ve Vanessa asla benzemiyordu. "Dilsiz misin? Kendini tanıtsana, tabi adının yeni kız olarak geçmesini istemiyorsan." "İris," diye yanıtladım onu "İris Dragon." Vanessa memnun olmuşçasına gülümsedi. "Takım seçmelerinde görüşürüz İris." diyerek uzaklaştı. Takım seçmeleri de neydi? Aklımdaki soruyu kendime değil kızlara sormam gerektiği daha mantıklı geldi. "Takım seçmeleri ne?" Fiona kısaca cevap verdi. "Senin hangi grupla derse gireceğini, ne kadar güçlü olduğunu falan belirliyor işte. Öğretmenler sana daha detaylı anlatır." Anladığımı sanmıyorum. Yine kolumda çekiştirilmeye başladığımda merdivenlerden iniyorduk. İki kat inmiştik. Bulunduğumuz yerde "kantin" ve "yemekhane" yazan iki farklı tabelayı görünce nerede olduğumuzu anladım. Sessizce yerin altında bulunan bu katı turladık. Yukarı, giriş katına doğru çıkarken dört kişi aşağı doğru iniyordu. "Yeni gelen kız mı o?" dedi aralarından biri. "Nerede?" "Şurada, Valencia'nın yanında." Göz devirdim. Normalde sık yaptığım bir şey değildir ama burada çok yapacakmışım gibi hissediyordum. "Kendi aranızda konuşmak yerine gelip kim olduğumu sorabilirsiniz, daha mantıklı olur." dedim onlara. Biri hakkında konuşacaklarsa o gittikten sonra konuşmalılar. Dedikoduyu da ben mi öğreteceğim? Aralarından ilk konuşan bana doğru geldi. "Ben Soza," Siyah saçlara, kahverengi gözlere sahipti. "kurt adamım." Ardından son konuşan geldi. Onun kahverengi saçları ve eladan biraz daha koyu gözleri varı. "Ben de Anin," dedi "vampirim." Anin kendini tanıtırken diğer ikisi çoktan gelmişti. Şaşırtıcı bir benzerlikleri vardı; ikisi de siyah saçlı, siyah gözlüydü. Sadece biri, diğerine göre bir ton daha koyu tenliydi. Koyu tenli olan "Leo, büyücüyüm." diyerek kendini tanıttı. Soza, Anin ve Leo daha samimi geldi. Öte yandan hiç konuşmayan arkadaşları fazla soğuktu. Teni bembeyaz iken saçları ve gözleri simsiyahtı. Birkaç dakikanın sonunda konuşmak için ağzını araladı. "Vampir." Vampir? Bu kadar mı? Büyükleri ona kendini tanıtmayı sadece türünü söylemek olarak mı öğretti? Ya da adı ve türü aynı mıydı? "Bu kadar mı?" dedim "Sadece 'Vampir.' diyerek mi tanıtıyorsun kendini?" Cevap saniyeler sonra geldi. "Evet." Çok konuşmuyordu anlaşılan. "Peki, Bay Vampir." Merdivenden bir basamak çıktığımda "Sonra görüşürüz." diye mırıldandım. Giriş katını ve yatakhane katını pas geçerek sınıfların bulunduğu kata geldik. Girdiğimiz ilk sınıfın kapısında "MELEZ TARİHİ" yazıyordu. Sınıf dünyadaki sınıflarla çok benziyordu. Ortada akıllı tahta, sağında mavi bir tablo, solunda ise bazı kişilerin resimleri ve isimleri. Yirmi tane de tek kişilik sıra vardı. "Melez tarihi sınıfımız. Emin ol bu dersten kaçmak için elinden geleni yapacaksın." dedi Fiona. Ardından karşısındaki sınıfa girdik. Sınıf boştu. "Burası ilk yardım ve sanat dersleri için kullanılıyor. Dersin öğretmeni genelde büyücü olduğu için büyü kullanarak gerekli malzemeleri hazırlıyor." diyerek bu boş sınıfı açıkladı Mona. Sıradaki sınıfımız kapısında "İNSAN TARİHİ" yazan sınıftı. Bu sınıf melez tarihi sınıfına benziyordu. Tahtanın sağ tarafında Dünya haritası, sağ tarafında dünya için önemli kişilerin resimleri ve isimleri vardı. "İşte en sıkıcı dersin sınıfı." dedi Valencia. Yine sınıftaki sıra sayısı yirmiydi. Sonraki ve son sınıfımızın kapısında "İNSAN DERSLERİ" yazıyordu. Bu sefer tahtanın üzerinde ders isimleri vardı. "Coğrafya", "Kimya", "Fen", "Matematik", "İngilizce", "Fizik" "Aramızda kalsın bazen çok sıkıcı olabiliyor." dedi Fiona Sanki hayatım boyunca dünya okullarında okumamışım gibi konuşmuştu. "Fiona, ben altı yaşımdan beri sizden daha detaylı öğrendim bu dersleri." Anlayamadığım birkaç şey söyledi ve ikinci kattan ayrıldık. Üçüncü kat, ikinci katın aynısıydı. Valencia, dördüncü katı geçmemizin sebebini kısaca anlattı. "Dördüncü kat tadilatta. Laboratuvar, kütüphane, bilgisayar odası var. Tabi başka oda eklemiyorlarsa. Boş bir oda vardı." Son kat yani beşinci kat terastı. Kocaman bir yerdi. Siyah demir korkulukları vardı buranın. "Okulumuz bu kadar, nasıl buldun?" diye sordu Mona. "Normal okullar gibi." Bu sefer soru Fiona'dan geldi. "Bizim okulumuz anormal mi?" Ufak bir kahkaha attım. "Dünyadaki okullar gibi demek istedim." Yanıtımla Fiona "Hee," gibi bir ses çıkardı. Yavaş yavaş yatakhane katına inmeye başladık. Kızlar yatakhanesinde bizim odamıza girdik. "Şimdi sıra bazı gerekli bilgilerde." Fiona bunu söylerken çok heyecanlıydı. "Tamam." diye mırıldandığımda anlatmaya başladı. "Vanessa, Sirena ve Ella'dan uzak duruyorsun. Kendilerini bir şey sanıyorlar ama aslında hiçbir işe yaradıkları yok. Leo, Anin, Sky, Soza ve Michael okulun popülerleri." Bay Vampir'in adı Sky mıydı? Fiona'nın sözünü kestim. "Cidden onlar mı popüler?" Fiona tekrar konuşmaya başladı. "Evet, ayrıca Michael ve diğerleri düşman. Bizim dostumuz Leo, Anin, Sky, Soza." Yine bir şey hoşuma gitmemişti. "Birincisi teke dört açık ara farkla kaybeder. İkincisi onların neyi dost?" bu sefer konuşan Mona'ydı. "Tanısan seversin İris." "Mona'ya katılıyorum. Aslında Mona'nın aralarından birine sevgisi biraz fazla ama neyse." Mona'nın gözleri kocaman açılırken ve yanakları kızarırken Valencia gülmemek için zor duruyordu. "Ay, aşık mısın kız? Kim? Sevgili misiniz? O seni seviyor mu? Cevap verin ya!" Sorularımı art arda sıraladım. Fiona cevap verdi. "Doğruları açıklayayım; aşık, Anin, değiller, bence seviyor." Mona, Fiona'ya ters bir bakış attıktan sonra "Asıl doğruları açıklayayım, değilim, bahsettikleri kişi Anin, sevmiyor." Bu sefer konuşan Valencia'ydı. "Kesin öyledir." "Başka bilmen gereken önemli bir şey yok gibi duruyor." Mona ve Fiona odadan çıkınca odada Valencia'yla kaldık. Komodinin üzerinde bulunan boks eldivenlerini takıp gardırobunun solundaki boks torbasına yumruk atmaya başladı. Ben de eşyalarımı yerleştirmeye karar verdim. Yarın sabah Valencia'nın "Sen uyanmak bilmez misin?" diye bağıran sesiyle uyandım. "Uyandım işte!" Esneyerek söylediklerimi ben bile tam anlamamıştım. "Bay Francisco çok disiplinlidir. Geç kalanlara verdiği cevapları aklın almaz." Gardırobumdan düz siyah bir tişört ve gri eşofmanımı alıp odanın tuvaletine girdim. Üstümü değiştirip yüzümü yıkadıktan sonra çıktım. Valencia ben uyanmadan önce hazırlandığı için hemen odadan ayrıldık. Bahçeye çıkıp spor salonuna benzeyen yere girdik. Birkaç dakika geçtikten sonra bir adam geldi. "Hepinizin bildiği üzere takımlar ve ders programı baştan hazırlandığı için buradasınız. Yeni kız, buraya gel ve kendini tanıt." Yeni kız demek zorundalar mı? Çok beklemeden adamın yanına gittim. "Ben İris Dragon. Periyim ve dünyadan geldim." Benim sözüm bitince adam tekrar konuşmaya başladı. "Ben de Bay Francisco. Geçebilirsin İris. Evet, başlıyoruz. Alex, gel." Bay Francisco, Alex ile solumuzdaki kapılardan birine girdi. Beş dakika sonra Alex geldiğinde Bay Francisco başka bir isim söyledi "Anin." Sırayla herkes o odaya girdi. Sıra bana gelmişti. "İris." Odaya girdim. Odanın ortasında bir koltuk vardı. "Burada senin türünün gücü ölçülecek." diye açıkladı. Koltuğa oturduktan daha bir dakika geçmeden koltuğun kolundaki küçük ekranda bir sayı belirdi. "1000" ekranda beliren sayı ile şaşıran öğretmen konuşmaya başladı. "Bu bir peri için hiç normal değil. Hele ki ilk defa melez okuluna gelen bir peri için." "Ben müdür size söyledi sanıyordum. Ben peri değilim. Yarı melek yarı şeytanım. Ama bunun okuldaki hiçbir öğrencinin bilmemesi lazım." Bay Francisco anladığını belirtecek şekilde başını salladı. "Seni hangi takıma yerleştireceğiz?" Kendi kendine soru sordu. "Size bir şey sorabilir miyim?" Bay Francisco olumlu anlamda yine başını salladı. "Bu takımlar tam olarak ne işe yarıyor?" "Güç seviyeni gösteriyor. Örneğin birinci takımda bulunan melezler bu okuldaki en güçlü ilk dört melez, onuncu takımdakiler en güçsüz. Ayrıca hangi derslikte derse gireceğini gösteriyor. İlk beş takım birinci derslik, son beş takım ikinci derslik. On tane takım var ve her takımda dört kişi var." "Lütfen ben Valencia, Mona ve Fiona ile aynı derslikte olabilir miyim?" diye bir soru sordum. "Ayarlamaya çalışacağım. Şimdi şuraya yumruk atar mısın." Duvardaki siyah kareye yumruk attığımda yanındaki ekranda da bir sayı belirdi. "450" yumruğumun gücü türümün gücüne göre fazla düşüktü. "Gidebilirsin." Ben odadan çıktığımda Bay Francisco başka birini çağırıyordu. "İsabelle." Yeşil saçlı kız yanımdan geçti. Sırayla birçok kişinin ismi okundu. Kırk kişi odaya girdikten sonra Bay Francisco yanımıza geldi. "Sizi biraz bekleteceğim. Sonra takımlarınızı açıklayacağım ve ders programlarınızı dağıtacağım." Sözünü bitirip uzaklaştı. 10 Dakika sonra Bay Francisco elinde bir sürü kağıtla karşımızda durdu. "Hazırsanız takımları açıklıyorum." Elindeki kağıtlardan birine bakmaya başladı. "Birinci takımdakiler Sky, Anin, Soza, Vanessa." Rahatsız edici bir uğultu çıktı. "Sessizlik!" Bay Francisco kızınca herkes sustu. "Devam ediyorum. İkinci takım Leo, Valencia, Michael, Mona. Üçüncü takım Sakora, Sirena, Maria, Ho-jin. Dördüncü takım İsabelle, Alex, Fiona, İris. Beşinci takım Sagapo, Maya, Eryx, Chris. Altıncı takım Ella, Max, Jack, Felix. Yedinci takım Sam, Kelsie, Mark, Jason. Sekizinci takım Leyli, Julia, Jed, Dianna. Dokuzuncu takım Maysa, Jimmy, Meily, Jusia. Onuncu takım Juka, Molly, Kate, Mia. Ders programlarını dağıtıyorum. Sonra serbestsiniz." Bay Francisco hepimize elindeki kağıtlardan bir tanesini verdi ve buradan çıktı. Bana verilen ders programı yani birinci derslikteki öğrencilerin ders programı şöyleydi: "Pazartesi: Melez Tarihi, Melez Tarihi, İnsan Dersleri, Turnuva Hazırlık, Turnuva Hazırlık, Sanat, Sanat. Salı: İnsan Dersleri, İnsan Dersleri, Turnuva Hazırlık, Turnuva Hazırlık, İnsan Tarihi, İnsan Tarihi, İlk Yardım, Melez Tarihi. Çarşamba: Melez Tarihi, Melez Tarihi, Melez Tarihi, İnsan Dersleri, İnsan Dersleri, İnsan Tarihi, İnsan Tarihi, İnsan Tarihi Perşembe: GKKK, GKKK, GKKK, GKKK, GKKK, İnsan Dersleri, Turnuva Hazırlık, Turnuva Hazırlık. Cuma: Zorlu Parkur, Zorlu Parkur, Zorlu Parkur, GKKK, GKKK, Turnuva Hazırlık, İlk Yardım, Sanat. Cumartesi: GKKK, GKKK, Turnuva Hazırlık, Turnuva Hazırlık, GKKK, Zorlu Parkur, Zorlu Parkur, Melez Tarihi." Valencia'ya "GKKK ne demek?" diye sordum. "Güç kontrolü ve kendini koruma." Fiona ve Mona yanımıza geldi. "Bu dönem çok zor geçecek." diyerek sızlandı Fiona. "Hey, Dianna sizin ders programı nasıl?" Dianna yanımıza geldi. "Perşembe günü bütün dersler GKKK!" Fiona gözlerini irice açtı. "Sizinki daha kötüymüş." "Hadi yemekhaneye inelim." Acıktığım için Mona'nın söylediklerini kabul ettim. Yemekhaneden yemeklerimizi aldıktan sonra Anin, Soza, Leo ve Bay Vampir'in masasına oturduk. "Leo'yu ikinci takıma koyup Vanessa'yı birinci takıma koymaları çok saçma!" diye söze başladı Fiona. Ardından Valencia konuşmaya başladı. "Babam onu birinci takıma koymak için Leo'yu ikinci takıma koymuş olmalı." Bay Vintor kızına torpil mi geçiyor? Vanessa'yı birinci takıma alıyorsa neden Valencia ikinci takımdaydı? Bir yıl geç geldiğim için öğrenmem gereken çok şey vardı. "Vanessa birinci takımdayken sen neden ikinci takımdasın?" "Vanessa'yı daha çok sevdiklerinden. Ben çabalayarak başarırken Vanessa babama ve anneme emir yağdırıyor." Bu resmen evlat ayrımcılığı! Ayrıca öğrenciler arasında da ayrım yapıyorlar. "Neyse boşverin bunu ya!" Bunun ona acı verdiği çok belliydi. "Selam kızlar." Arkamdan gelen ses bir erkek sesiydi. "Michael, geldiğine pişman olmak istemiyorsan buradan toz ol!" Bay Vampir'in sesiyle ben bile korkmuştum. Gözlerinden Michael'a olan nefreti okunuyordu. Arkamı döndüğümde çoktan gitmişti. "Neden?" "Ne neden?" "Aranızdaki düşmanlık?" "Seni ilgilendirmez." Cevabıyla gözlerimi devirdim. Kahvaltının geri kalanı sessiz geçti. Onlar konuşmadıkça ben de konuşmadım. Odalara dağıldığımızda düşmanlık sebeplerini Valenci'ya sordum. "Sky söylemiyorsa ben söyleyemem." Cevabı benim istediğim gibi değildi. "Neden, patronunuz mu o?" Yatağında sırt üstü uzanırken tekrar cevap verdi. "Sky ve Michael arasında olan düşmanlığın sebebini sana benim anlatmam doğru olmaz." Bay Vampir bana anlatana kadar ben meraktan ölürdüm herhalde. Aralarındaki olay çoğu kişiden saklamaları gerekecek kadar büyük mü ya da benim dışımda okuldaki herkes biliyor da bana güvenmedikleri için söylemiyorlar? Oldum olası meraklı biri olmuşumdur, bu benim elimde değil. Fiona elindeki dergiyi sallayarak içeri girdi. "Okul dergisinin yeni sayısı çıktı!" Arkasından Mona girdi. Valencia sandalyesini yatağımın yanına çekip oturdu, Mona da benim sandalyemi. Fiona ise yanıma oturdu. "Birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıflardaki dergi görevlileri toplanıp beraber okul dergisi hazırlıyorlar. İkinci sınıfların görevlilerinden biri Fiona." diyerek açıkladı Mona. "Okuyorum," diyerek başladı Fiona. "'Biz Michael ve Sky'ın arası düzelir diye umarken onların rekabeti artıyor!' Maria yazdı bunu. 'Yeni kız ekibe katıldı, artık sekizli grup mu olacaklar?' burası Dianna'nın 'Yeni kız İris'i aralarında zorla tutuyorlar! Anin, Sky, Leo, Soza, Valencia, Mona, Fiona; onlardan beklenmezdi!' Ne? Burayı sonra eklemişler!" "Vanessa'nın dergide yazısı var mı?" Valencia'nın sorusuna, Fiona kafasını hayır anlamında salladı. "Tabi ki Vanessa! Yalan haber çıkarmakta ondan iyisi yok!" Sözünü bitirdiğinde kardeşinin kapısına gitti. Kapıya vururken bir yandan da bağırıyordu. "Vanessa, aç şu kapıyı!" Kapı açıldığında Vanessa şaşırmış gibi yaptı. "Sevgili kardeşim? Seni buraya hangi rüzgar attı?" Valencia'nın siniri yüzünden çok net okunuyordu. "Yazının yalan olduğunu açıkla!" "Valencia, Valencia, Valencia, beni hiç tanıyamamışsın kardeşim. Ben geri adım atmam, hep ileri." Valencia kısa kahkahasının ardından eski haline döndü. "Ben, sana geri adım attırmasını çok iyi bilirim, sahtekar." Sakince odamıza doğru yürüdü. Biz de onu takip ettik. "Fiona, Leo'yla konuştun mu? Nerede olabilir?" Fiona bir süre düşündü. "GKKK salonunda olabilir." "GKKK salonuna gidiyoruz." Valencia odadan çıkınca onu takip ettik. Fiona'nın söylediği gibi, Leo oradaydı. "Hani tavşanımı kullanmayacaktın?" Yerde yatan, ne olduğu belli olmayan varlık tavşan mıydı? Mor renkliydi, dişleri sivriydi, kulaklarından biri yoktu, kuyruğunun ucu ise eli kanatacak kadar sivriydi. "Ne yaptın tavşanıma?" Tavşanı bu hale Leo mu getirmişti? "Bu o taşan değil." "Kaç tane mor tavşan var?" "En az iki tane." "Leo! Benim tavşanım nerede o zaman?" Leo biraz uzağımızdaki tabutu işaret etti. "Tabutta." "Öldürdün mü tavşanımı?" "Hayır." "Niye tabutta o zaman?" "Ayak altında dolanıyordu, ben de tabuta koydum." Mona tabuta koştu. "Ölmüş!" Fiona, Mona'nın yanına gitti ve tavşanı aldı. İlk elindeki tavşana baktı sonra Leo'ya. Daha sonra tavşanı tüm gücüyle Leo'ya fırlattı. Tavşan, Leo'nun karnına geldi. "Acıttı." Fiona bağırdı. "İyi olmuş!" Leo da karşılık olarak tavşanı alıp hafifçe Fiona'ya fırlattı. Ben gülmemek için kendimi zor tutarken Mona sinirden patlayacak gibiydi, Valencia ise düz bir şekilde izliyordu. "Yeter! Birbirinize top atın tavşan değil!" Fiona tavşana sarıldı. "Özür dilerim. Bir anlık sinirle fırlattım seni." Leo yüzünde ne oluğunu anlamaya çalışan bir ifadeyle Fiona'ya bakıyordu. "Sen az önce oyuncak bir hayvandan özür mü diledin." Oyuncak? Bu kadar gerçekçi oyuncak mı olur? Bir oyuncak nasıl ölür? Ayrıca bir oyuncak nasıl ayak altında dolanabilir? Yerdeki anormal tavşan da mı oyuncak? "Ona oyuncak deme!" demesiyle Leo güldü. "Ama oyuncak." "Sonra anlatırım." dedi afallamış ifademi gören Valencia. Mona iki oyuncak tavşanı da aldı ve kenara koydu. "Konumuza geçebilir miyiz acaba?" Valencia, Leo'ya dönüp konuşmaya başladı. "Yarın derslerden sonra beni Vanessa'nın kılığına sokacaksın." Leo itiraz etti. "Kurallara aykırı. İkimiz de ceza alırız." "Ceza almayacağız. Sen dediğimi yap." Leo olumlu anlamda kafasını aşağı yukarı salladı. Valencia'ya güveniyorlardı. Fiona tavşanını aldığında beraber yukarı çıktık. Fiona ve Mona kendi odasına gidince Valencia'ya tavşan olayını sordum. Önce güldü sonra "Fiona pelüş oyuncaklarına 'oyuncak' denmesinden nefret eder. Bir keresinde 'oyuncak' dediğimiz için bize bıçak çekti. O yüzden hepimiz onlar gerçek gibi davranıyoruz." diyerek açıkladı. Gözlerimi irice açtım. Bir oyuncağa "oyuncak" dedikleri için arkadaşlarına bıçak mı çekti? ben nasıl bir okula düştüm böyle? Akşam Yemeklerimizi alıp sabah oturduğumuz masaya oturduk. Birkaç dakika sonra Bay Vampir, Anin, Soza ve Leo geldi. Her yemeği bunlarla beraber mi yiyeceğiz? Biz sessizce yemeğimizi yerken Michael geldi. "İris, istersen bizimle yiyebilirsin. Onlarla yemek zorunda değilsin." Bay Vampir tam kalkacakken Anin onu tuttu. "Teşekkürler, kendi isteğimle burada yiyorum ve kalkmaya niyetim yok." Bay Vampir yumruklarını sıkarken Michael'ın yüzünde rahatsız edici bir gülümseme vardı. "Bana pek öyle gelmedi." Ayağa kalktım. "Ben kendimi bildim bileli istemediğim yerde zorla durmadım. Şimdi de durmam. İsterseniz dergide yazanlara inanın, isteseniz gerçeğe ama bizi rahatsız etmeyin." Yerime oturduğumda suyumu içtim. Tam yutarken kulağıma doğru eğildi "Ya zorla tutulmuş gibi yaparsın ya da herkes gücünü öğrenir melek ve şeytan melezi." Söyledikleriyle su boğazıma kaçtı ve öksürmeye başladım. O sırada Michael uzaklaştı. "İris!" "İris, iyi misin?" Beş dakika sonra öksürmem geçtiğinde hala şaşkınlığımı üzerimden atamamıştım. "Ne söyledi sana?" Valencia'nın sorusunu "Sonra konuşuruz." diyerek yanıtladım. Yemeğimi hızla yiyip odama gittim. Lacivert pijamalarımı giyip kendimi yatağa bıraktım. Kapı açıldığında kafamı kapıya çevirdim. "Selam Güzellik." Gördüğüm kişiyle kapıyı kilitleyip kilitlemediğimi sorguladım. Kapıyı kilitlemiştim ama Michael kapıyı nasıl açmıştı? Ayağa kalktım. "Kapıyı nasıl açtın sen?" "Meslek sırrı." gözlerimi devirdim. "Seni hemen burada öldürebilirim Michael. Yaşamak istiyorsan git." Güldü. "Beni öldürünce hayatına eskisi gibi devam edemezsin. Ya idam cezası alırsın ya da zindanda çürürsün." Haklıydı. Büyük ihtimalle idam cezası alırdım, gücüm çok tehlikeli. "Bu gece dolunay var." dedi "Birazdan yapacağım şeylerden ben sorumlu tutulmayacağım. Uyarayım güzel yüzünü parçalamakla başlayacağım." Bir adım geri gittim. Ne saçmalıyordu bu? Dudakları kıvrıldı. Gücümü nasıl kullanacağımı bilmediğim için yanlışlıkla her şeyi yapabilirdim. Aramızda dört adım vardı. Kurt adama dönüşünce ne demek istediğini anladım. Gözlerimi kapatıp kanatlarımı hayal ettiğimde ben de gerçek halime dönmüştüm. Kanatlarımı çırpıp havalanırken ayak bileğimden yakalayıp aşağı çekti. Yere çakıldığımda bir adım daha yaklaştı ve çömeldi. Her yanım kapalıydı kaçacak yerim yoktu. Elini ya da pençesini her neyse kaldırdı. Pençesini hızla yüzüme savurunca kendimi bir anda Michael'ın arkasında buldum. Bunu fırsat bilip tuvalete girdim ve kapıyı kilitledim. Hızla nefes alıp verirken buradan nasıl kurtulacağımı düşündüm. "Aç kapıyı, yoksa kırarım!" avazım çıktığı kadar bağırdım. "Yardım edin!" Kapının diğer tarafındaki Michael'ın kahkahası duyuldu. "Seni kimse duyamaz." "Ne yaptın onlara? Arkadaşlarıma, okuldakilere?" "Bir şey yapmadım." "Valencia şimdiye gelmeliydi!" "Ama gelmedi. Yemekhanede arkadaşlarıyla daha çok eğleniyor." Hiç beklemediğim bir anda kapıyı kırdı. "Artık kaçacak yerin yok." Sırtım duvara değene kadar geri gittim. Aramızda üç adım kalana kadar yaklaştığında sabunluğu almak için elimi uzattım. Elim daha sabunluğa ulaşmadan yakalayıp döndürdü. Acıdan çığlığıma engel olamadım. Kolumu bıraktığında pençesini kaldırdı. "Şimdi güzel yüzünü parçalamakta." Ne istiyordu yüzümden? "Madem güzel niye parçalıyorsun akıl hastası?" Cevabıyla yine gözlerimi devirdim. "Canım istiyor." "Söyle o canına istemesin!" Güldü. Elini savurmaya hazırlandığı zaman gözlerimi kapattım. Elini yüzüme doğru savurduğunu görmek istemedim. Kolum hala acıyordu. Kırılmış olabileceğinden şüphelendim. Aklımı o andan uzaklaştırmaya çalışıyordum ki korkmayayım. Ama o sivri parmaklarının yüzüme derin kesikler atacağını bilmek daha çok korkmama sebep oluyordu. Gözlerimi birbirlerine daha sert bastırdım. 1. BÖLÜM SONU |
0% |