Yeni Üyelik
24.
Bölüm
@apricitass1

Saat akşama doğru yaklaşıyordu, hazırlıklarımı neredeyse tamamlamıştım. İsteme ve nişandan sonra abimin ısrarlarıyla onun evinde kalacaktım gece sonrasında ise hastane macerama devam edecektim. Bu yüzden tüm eşyalarımı hazırlayıp kapı önüne koymuştum. Allah'tan çamaşır kurutma makinem vardı da asmakla falan uğraşmamıştım. Yemeğin altını kapattıktan sonra Deniz'in yanına gittim. Hâlâ uyuyordu. Yatağın kenarına oturup yüzüne baktım. İçimden onu biraz rahatsız etmek geldi. Ay canım abim. Eğilip saçlarını öptüm, ama kalkmadı. Bunun üzerine yatakta zıplamaya başladım.

"Kalk damat, kalk! Daha kız isteyeceğiz, hadi!" diye seslendim.

Deniz, gözlerini hafifçe araladı ama hâlâ uykunun etkisindeydi. Mahmur gözlerle etrafına bakınıp homurdandı. Yatakta hâlâ zıplamaya devam ediyordum.

“Kalk diyorum sana, damat bey! Bak, akşam oldu!” diye neşeyle bağırmaya devam ettim.

Deniz gözlerini ovuştururken bir anda hızla hamle yaparak bacağımdan tuttu. Tam o sırada dengemi kaybettim ve yatağa yuvarlandım.

“Ah, ay!” diye istemsizce bir çığlık attım. Deniz kahkaha atarak, “Oh, sonunda sustun! ne enerjiksin, kızım, aynı annem gibi" diye mırıldandı.

Deniz’in sözleri bir anda içimi burktu. Annem… Hiç tanımadığım, sadece adını bildiğim, hatıralarını hep başkalarının ağzından dinlediğim o kadın. Deniz’in sesindeki şakacı ton bile bu duyguyu hafifletmeye yetmiyordu.

Dudaklarımda zoraki bir gülümsemeyle, “Ben… şey… sofrayı hazırlayayım,” dedim. Hızla yataktan kalktım, daha fazla gözlerine bakmadan odadan çıktım.

Koridorda ilerlerken kalbimdeki o tanıdık ağırlık, her zamanki gibi çökmeye başladı. Annemi hiç tanımamış olmak, içimde hep kapanmayan bir yara gibiydi. Etrafımda onu tanıyan, seven herkes varken, ben hep onun boşluğuyla büyümüştüm annesizliğin boşluğuyla. Ne zaman adı geçse, bu hisler peşimi bırakmıyordu.

Kendi kendime, “Bunu şimdi düşünmenin sırası değil Efnan,” diye mırıldanarak derin bir nefes aldım. Mutfağa yöneldim, belki biraz meşgul olursam zihnim de dağılırdı.

Masayı kurmaya başladım; tabakları, çatalları sessizce yerleştirirken düşüncelerimden sıyrılmaya çalıştım. Deniz birazdan gelecekti, onun yanında güçlü görünmeliydim. Ama içimdeki boşluk, dolmak bilmeyen o eksiklik, yine ağır basıyordu.

“Bugün abim için önemli bir gün,” dedim kendi kendime. “Bu duyguları bir kenara bırak ve onun yanında ol.”

Biraz toparlanmak, biraz da Deniz’e belli etmemek için yüzümü yıkamaya gittim. Gözlerimde biriken yaşları hızlıca sildim, derin bir nefes aldım ve tekrar mutfağa döndüm. Sofraya son dokunuşları yaparken, kapının arkasında Deniz’in ayak seslerini duydum.

“Haydi bakalım, bugün damat bey için her şey hazır mı?” diye seslendim neşeli bir tonla, içimde kopan fırtınaları ona hissettirmemeye çalışarak.

Deniz mutfağa girdiğinde arkam ona dönüktü, tabağa yemek doldurmakla meşguldüm. Neşeli bir tavır takınmaya çalışsam da ellerim hafifçe titriyordu. Tam o sırada Deniz sessizce arkamdan yaklaşıp kollarını belime doladı.

“Özür dilerim, abiciğim. Öyle demek istemedim, yemin ederim,” diye fısıldadı. Sesi o kadar yumuşaktı ki, içimdeki duvarlar bir anda yıkıldı.

O an gözlerimde biriken yaşlar daha fazla tutulamadı ve yanaklarımdan süzülmeye başladı. Elimdeki kaşık tabağa düştü, boğazım düğümlenmişti. Deniz’in kolları biraz daha sıkılaştı, beni bırakmıyordu.

“Tamam, bir şey olmadı...” dedim zorlanarak, ama sesim titriyordu. Deniz, “Lütfen ağlama, senin canını yakmak istemezdim,” diye fısıldadı ve başını omzuma yasladı.

Bir an için dünyadaki her şey durdu sanki. Bir yandan gözyaşlarım akmaya devam ederken, diğer yandan Deniz’in varlığıyla biraz olsun teselli bulmaya çalışıyordum. Her zamanki gibi güçlü görünmeye çalışmak zorundaydım ama o an, her şey içimde biriktiği gibi patlamıştı.

“Ben iyiyim, merak etme,” diyerek kendimi toparlamaya çalıştım. Deniz, “Gerçekten mi?” diye sordu, sesi hâlâ endişeliydi.

“Gerçekten…” dedim, bu kez daha sakin bir tonla. Yavaşça bana sarılmayı bıraktı ve yüzümü ellerinin arasına alarak gözlerime baktı. “Hadi gel, sofrayı beraber tamamlayalım. Bugün senin enerjin her şeye yetecek,” dedi gülümseyerek.

Ben de hafifçe gülümsedim, gözyaşlarımı sildim ve içimdeki hüznü bir kez daha bastırmaya çalışarak Deniz’in yanında masayı tamamlamaya başladım. Bugün her şey abim içindi, ve bu düşünceyle biraz olsun güç buluyordum.

Yemeği sessizce yedik, ardından masayı topladık. Deniz, her zamanki gibi yardım etmeye çalışıyordu, ama belli ki aklı başka yerdeydi. Ben tabakları yıkarken o da yanımda durup beni izliyordu. Bardakları dolaba yerleştirirken dayanamadım, yüzüne bakmadan konuştum.

“Ne oldu abi? Hadi git artık giyinsene, geç kalacaksın,” dedim biraz neşeli olmaya çalışarak.

Deniz ise derin bir nefes aldı, sesinde yumuşak ama kararlı bir ton vardı. “Efnan, abiciğim... Benim yanımda güçlü olmak zorunda değilsin, biliyorsun değil mi?” dedi.

Bir anlığına ellerim durdu. İçimde bir şeyler kırıldı sanki. Bakışlarımı bardaktan kaldırıp ona döndüm. Gözlerindeki o şefkat, o anlayış beni altüst ediyordu.

“Ne demek istiyorsun?” diye fısıldadım, sesim neredeyse duyulmayacak kadar zayıftı.

Deniz, adımını bana doğru attı ve ellerini omuzlarıma koyarak beni kendine çevirdi. “Sadece... Hep güçlü görünmeye çalışıyorsun. Ama biliyorum, içten içe ne kadar kırıldığını, yorgun olduğunu. Ben buradayım. Her zaman yanındayım, tamam mı?” dedi.

Gözlerim yine dolmuştu ama bu sefer ağlamamak için kendimi zor tuttum. Yutkunarak başımı salladım. “Tamam,” diyebildim sadece.

Deniz, alnıma küçük bir öpücük kondurup hafifçe gülümsedi. “Hadi, artık seni güldürecek bir şeyler yapalım. Ama önce ben giyinmeliyim, yoksa gerçekten geç kalacağız,” diyerek odaya doğru yürüdü.

Arkasından bakarken içimde hafif bir rahatlama hissettim. Belki de güçlü görünmek zorunda olmadığım bir yer vardı gerçekten; o da Deniz’in yanıydı.

Deniz odaya giderken ben de mutfaktaki işleri bitirip giyinmeye koştum..Siyah takım elbisemi giyip aynada kendime bir göz attım. Elbise giymemiştim çünkü son günlerde bacağımda hafif bir ağrı vardı. Her ne kadar iyileşmişte olsa bazen ağrı sızısı oluyordu.

Şalımı dikkatlice bağladıktan sonra son bir kez aynaya bakıp derin bir nefes aldım ve abimin yanına koştum.

İçeriye girdiğimde abim kravatını bağlamaya çalışıyordu, belli ki biraz zorlanıyordu. Gülümseyerek ona yaklaştım.

“Abi, nasıl olmuşum?” dedim neşeli bir sesle. Kollarımı yana açıp bir tur döndüm.

Deniz bir an duraksayıp bana baktı. Gözlerinde hem gurur hem de hayranlık vardı. Hafif bir tebessümle, “Harika görünüyorsun, abiciğim,” dedi. " Çok çok güzel olmuşsun"

Kendimi bir anlığına gerçekten özel hissettim. Sonra kaşlarımı kaldırarak ona takıldım, “Ama damat bey, sen hala kravatını bağlayamamışsın. Gel, yardım edeyim.”

Deniz gülerek başını salladı, “Normalde yapabiliyordum da işte.”diyince gülerek kravatını düzelttim. Sonra ikimiz aynanın karşısına geçince telefonumu şarjdan çekip abimle biraz fotoğraf çekindikten sonra artık çıkmaya hazırdık.

Poşetleri abime verip aşağıya yolladıktan sonra kapıyı kilitleyip karşı dairenin zilini çaldım. Sevilay teyze, her zamanki güler yüzüyle kapıyı açtı.Gitmeden önce onu görmek istemiştim. Elini öpüp, "Allah’a emanetsin teyzoşum dikkat et kendine tamam mı bir şey olursa diye abimin numarasını attım sana onu ararsın" dedikten sonra teyzemin başına öpücük kondurdum. " Ay deli kız dur öpücük manyağı yaptın beni" Sevilay Teyzenin dediğine kahkaha atıp, ayaklarının yanında dolanan kedimi kucağıma aldım " kızım ben gelene kadar anneanneyi üzmek yok tamam mı " diyip onun da başından öptüm o da miyavlayarak beni onaylamıştı. Kediyi yere bıraktıktan sonra Sevilay Teyzem ellerimi tutup " Kendine cok dikkat et tamam mı kızım, ilk önce Allah'a sonra Deniz oğluma emanetsin, selam söyle ona da yavrum benim" dedi. E benim gözlerim yaşardı yine ya. " Ağlama kız rimelin akıcak koş hadi bekletme abini" diyen Sevilay Sultan'a sarılıp " Oy kız hiç bırakasım yok ha seni" dedim. O ise gülerek sırtıma vurmuştu. Artık gitmem gerektiğinin farkına varıp asansörü beklemeden hızlı adımlarla merdivenden indim inerken de arkadan Sevilay Teyze " Görüşürüz Sultanım" dedim. Apartmandan çıktıktan sonra, Deniz arabanın içinde kapısı açık beni bekliyordu, sabırsızca kornaya bastı.

"Koş koş, geç kalıyoruz," diye seslendi.

"Tamam, geldim!" dedim gülerek, kapıyı açıp yanına oturdum.

Deniz direksiyona geçerken göz ucuyla bana baktı, "Her şey tamam mı?"

"Tamamdır, Sevilay teyzem selam söyledi. Deryayı hazırlanırken aramıştım bizi bekliyorlar, çiçekle , çikolatayı almışlar bu arada" dedim. Deniz güldü, "Tamam o zaman" dedi. Araba, akşamın serinliğinde sokak lambalarının aydınlattığı boş yolda ilerlemeye başladı. Bir süre sonra Kerem abinin yaşadığı eve vardık. Deniz arabayı kapının önüne park ettiğinde bende kapıyı açtım. Derya ile Kerem abi tartışarak bizi bekliyorlardı. Onlara baktığımı fark etmiş olacaklar ki yanımıza geldiler. Arabadan çıkıp Derya’ya sarıldım. Derya’nın kulağına eğilip fısıldadım. "Naber asker yâri?"

Derya sırtıma vurarak "ya Efnan!" dedi ve gözlerini devirdi. Onun bu haline gülüp Kerem abime sarıldım. Geçen gün Kerem abiyle konuştuğumuz sırada aslında abimle süt kardeş olduğunu söylemişti. Ayla teyze yani annesine durumu anlatınca Ayla teyzemde " Salak oğlum o da senin kardeşin oluyor" demiş. Onlar bugün yoklardı maalesef Umut amcamın babası rahatsızlanınca köylerine gitmişlerdi. Bu yüzden de kızı Kerem abi isteyecekti.

Kerem abi de bana sarıldıktan sonra o ön koltuğa geçti, ben ile Derya'da arka koltuktaki yerimizi aldık. Herkes yerleştiğinde, Deniz arabayı çalıştırıp yeniden yola koyuldu.

Sevda halanın evine vardığımızda, Deniz arabayı park etti. Hepimiz heyecanla arabadan indik. Kapıya doğru yürürken öne gecen Kerem abi bir baba edasıyla önden yürüyüp zili çaldı. Kapıyı açan ilk kişi Zeynep oldu. Gözleri parlıyordu. Kerem ile Derya geçince sıra bana gelmişti. Zeynep beni görünce kollarını açtı. Hemen ona sarılıp sıkıca öptüm, ardından kulağına eğilip, "Çok çok güzel olmuşsun bir tanem," dedim.

Zeynep, sımsıkı sarılarak, "Ay dur, biraz daha sarılayım. O kadar çok özledim ki seni," dedi. Sonra gülümseyerek bana teşekkür etti. Yanında Sevda halam ve Efe amcam vardı onlarında elini öptükten sonra Sevda halama sarıldım. "Hoş geldiniz evlatlarım," derken gözleri dolmuştu. Bende ona sarılırken " Ağlama kız yabancıya gitmiyor merak etme" dedim. Efe amca buna gülerken Sevda halamsa yanağımdan öpmüştü. Onların yanından gectikten sonra Alp’i gördüm hemen onun yanından geçerek içerisinin kapısını açacakken abimi beklememin daha hayırlı olacağını düşündüm. Çünkü bugun baba tarafımla tanışacaktım. Deniz abi bir şey dememişti sadece o taraftan babaannemin iyi olduğunu öbürlerinin laflarına kulak asmamamı söylemişti. Deniz abimde yanıma gelince " Niye geçmedin?" diye sordu. " Seni bekledim" diyince arkadan uzanıp kapıyı açtı.

Herkesin gözleri bir anda bize çevrildi. İçeri adım attığımda, gözlerim odadaki insanları tarıyordu. Gözlerim dolmasına engel olamadım, çünkü bana bakan tanıdık bir yüzle karşılaştım. Deniz'i dürterek, "Abi, babaannem şu an bana bakan kişi mi?" diye fısıldadım.

Deniz gülümseyerek, "Evet abiciğim, gel hadi," dedi.

Derin bir nefes alıp içeri yürüdüm. Babaannemin önüne geçip, "Ayşe teyzem," dedim. Ayşe teyze şaşkınlıkla, "Yavrum," diye cevap verdi. Sonra elini öpüp ona sarıldım. Babaannem de beni sımsıkı sardı, kolları bana adeta birer sığınak gibiydi.

Deniz oturacağı yere geçerken Sevda hala yanıma geldi. Babaannem halamın kulağına fısıldayarak " Sevdam, benim terapilere Efnan kızım giriyordu." dedi. Sevda halam gözlerini kocaman açarak şaşkınlıkla bana baktı. Bende babaannemin yanında dik bir şekilde oturarak " eks kocan nerde" diye sordum. Babaannem derin bir nefes aldı ve yüzünde eskiye dair izler belirdi. O kadar zamandır hikayelerinden dinleyip içimde öfke büyüttüğüm adamı, annemden ve babamdan nefret eden o insanı nihayet görecektim. Babaannem, bakışlarını çaprazda bir yere kaydırarak, "Orada, kızım Esra'yla konuşuyor," dedi.

O tarafa döndüğümde, gözlerim Esra'nın yanında duran adama takıldı. Soğukkanlı bir şekilde, "Esra, bu şırfıntı mı?" diye sordum alaycı bir tonla. Sevda halam hemen koluma dokundu, "Efnan, sakin ol," diye fısıldadı. Ama gözlerim adamın gözlerindeydi. O da beni fark edince bir anlık şaşkınlıkla bana baktı.

"Sakinim halam, merak etme," dedim, sesimi alçaltarak. Sonra derin bir nefes alıp erkek tarafının oturduğu yere doğru yürüdüm. Derya'nın yanına oturdum ve omuzlarımı dikleştirip çevreme hızlıca göz gezdirdim.

Derya, yüzündeki endişeli ifadeyle bana doğru eğildi. "İyi misin, Efnan?" diye sordu, sesi neredeyse fısıltı kadar hafifti.

Gözlerimi kısıp hafif bir gülümsemeyle ona döndüm. "İyiyim, merak etme. Daha kötüsünü gördüm, bu da geçer," dedim. Ama içimde bir şeylerin koptuğunu hissediyordum. Yıllardır görmediğim, görmek dahi istemediğim insanlarla aynı çatı altındaydım.

Derya, elimi sıkarak destek vermeye çalıştı. "Eğer bunaldığını hissedersen, hemen dışarı çıkarız, tamam mı?" dedi. Başımı sallayarak ona teşekkür ettim. O sırada Deniz abi de bakışlarını bize yöneltti. Gözlerimiz buluştuğunda hafifçe başını eğerek bana destek verdiğini hissettirdi.

Tam o anda, erkek tarafının bulunduğu köşeden dedem olacak kişinin sesi duyuldu. "Efnan, şöyle yanıma otur, konuşacaklarımız var," dedi. Sesi yumuşak ve davetkardı, ama ben onun bu sahte samimiyetini çoktan çözmüştüm.

Derin bir nefes aldım, gözlerimi kırpmadan ona baktım. "Gerek yok, teşekkürler. Burada, Derya'nın yanında iyiyim," dedim, sesimdeki mesafeyi koruyarak.

Herkes sohbetlerine devam ederken, çaylar tazeleniyor, kahkahalar salonda yankılanıyordu. Ancak benim için zaman adeta ağır çekimde ilerliyordu. Eski yaralar yeniden kanıyor, her bir kelime geçmişten bir iz bırakıyordu. Yanımda oturan Derya, arada bir bana destek vermek için elimi sıkıyor, bakışlarıyla güç vermeye çalışıyordu.

Derken, Efe amcamın sesi salonun sessizliğini böldü. "Zeynep kızım, Deniz oğlum, siz bir dışarı çıkıp konuşun bakalım, Alp sen de onlarla git" dedi, bakışları anlamlıydı. Zeynep ve Deniz birbirlerine bakıp hafif bir tebessümle başlarını salladılar. Zeynep, Deniz'in koluna hafifçe dokunarak ayağa kalktı. Alp’de peşlerinden gitti.

Onların arkasından bakarken, sanki başka bir şeylerin konuşulacağını hissediyordum.

Deniz ve Zeynep salondan çıkarken,babaannem yanıma yaklaştı. Fısıldayarak, "Biraz hava al istersen, çok gergin görünüyorsun," dedi. Gözlerimi ona dikerek, "yok babaannem sağol" dedim kararlı bir şekilde. O da yanıma oturdu. Herkesin gözleri üzerimdeydi, özellikle de dedemin. Babaannemin anlattığı kadarıyla 5 tane cocugu vardı. 2 amcam 2 halam ve babam... herkes sohbetlerine devam ederken ben de cay içiyordum. Kerem abiye dönüp Çay ne güzel olmuş" dedim. O da benim dediğimi takmayıp " Efnan, dedende çözemediğim bir şey var" dedi. Kerem abime dönüp " ben biliyorum onun ne işler çevirdiğini haklısın yani tahminlerinde" dedim. O da baş sallayarak çayını içti. Derken, dedem alaycı bir gülümsemeyle bana dönüp laf atmaya başladı:

"Bakıyorum da annenin huyları sende de var. Ne diyelim, kandan gelen bir şey demek ki," diye mırıldandı, gözlerini benden ayırmadan.

İçimden yükselen öfkeyi bastırdım, sakin kalmaya çalışarak çayımın son yudumunu aldım. Gözlerimi babaanneme çevirdim; o ise ne demek istediğimi anlamışçasına gözlerini açıp kapadı, bana onay verir gibi bir işaret yaptı. Derin bir nefes alarak dedeme doğru eğildim, sesimi biraz daha yükselttim:

"Dedeciğim," dedim, tatlı ama bir o kadar da tehditkâr bir tonla, "annem hakkında bir kelime daha söylerseniz, buradaki herkesin önünde işler kötüye gider. Çünkü biliyorum ki, annemle babamın ölümünde sizin kirli işlerinizi saklamaya çalıştığınız çok şey var. Belki de bazı sırlarınızı açığa çıkarma vakti gelmiştir, ne dersiniz?"

Dedem bir an duraksadı, yüzündeki alaycı ifade yerini şaşkınlığa bıraktı. Öfkeyle gözlerini kısıp bana doğru eğildi, "Ne saçmalıyorsun sen? Hangi kirli işler? Delirmiş olmalısın," diye homurdandı.

Ama ben sakinliğimi bozmadım. Gözlerimi dedemin yüzüne dikip alaycı bir gülümsemeyle devam ettim: "Biliyor musunuz dedeciğim," dedim, "yalan söylerken gözlerinizin nasıl titrediğini fark etmek o kadar da zor değil."

Salonda çıt çıkmıyordu. Herkesin bakışları üzerimdeydi. Arkamı yaslayıp rahat bir tavırla çayımı tekrar elime aldım. "Eğer buraya sırf nişanı bozmak için geldiyseniz, size çok güzel bir haberim var," dedim, sesimi biraz daha keskinleştirerek. "İşler öyle bir noktaya gelir ki, sonunuz karakolda bitebilir. Üstelik Kerem abimde askerken hiç çıkamayabilirsiniz bu yaştan sonra" dedikten sonra kalan çayımı da yudumlayıp ayağa kalktım. Mutfağa geçip çayımı doldurken yan tarafımda Esra yellozu belirmişti . Gözlerini bana dikmiş, kibir dolu bir ifadeyle konuşmaya başladı. "Böyle bir terbiyesizliği de ilk defa görüyorum," dedi küçümseyici bir ses tonuyla.

Gözlerimi devirdim. "Bende ilk defa aile işlerine karışan bir yelloz görüyorum," diyerek lafı ağzına tıktım. Çayımı alıp çıkmak üzereyken, Alp mutfağa girdi. Bakışları kısa bir an benim üzerimde gezindi, ardından Esra'ya dönerek, "Baban seni çağırıyor," dedi soğukkanlı bir tavırla.

Esra, Alp'e yaklaşmaya çalışırken, Alp’in dikkatini çekmek için saçlarını arkaya attı, gözlerini kısmış bir şekilde ona gülümsedi. Bu sahneye daha fazla dayanamayarak mutfaktan çıktım. Koridorda yürürken Esra da arkamdan geliyordu. Tam o sırada Esra'nın arkasına geçtim ve ve Esra’nın ayağına doğru ayağımı uzattım attım. Esra dengesini kaybedip yere kapaklandı.

Hiç kimse kuzenim olsa bile benim aile işlerime karışamazdı ve ayrıca Alp’e de böyle davranamazdı. Esra yere serilmişken içeriye geçtim tam oturacakken Deniz’in elinde çay bardağını salladığını gördüm. Yanına gidip " Abi sen bunu iç ben onu bırakırım" diyip konuşmasına fırsat vermeden tekrardan salondan çıktım . Mutfağa gidip bardağı bıraktıktan sonra yeniden salona geçmek üzereydim ki, aniden bir el beni çekti. Küçük bir çığlık attım, "Ay!" diyerek sırtımı kapıya vurdum. Kapı hızla kapanıp kilitlendi.

Gözlerimi açtığımda Alp’in yüzünü gördüm. Sakin ama kararlı bir ifadeyle bakıyordu. "Ne yapmaya çalışıyorsun Efnan?" dedi, gözlerini benimkilerden ayırmadan.

"Sadece sınırlarıma sahip çıkıyorum," dedim, omuz silkip. Ama Alp bir adım daha atarak aramızdaki mesafeyi daralttı, bakışları hala sertti. "Esra'yla uğraşarak hiçbir şey kazanamazsın, biliyorsun değil mi?" diye sordu, sesi alçak ama uyarıcı bir tondaydı.

"Neden, onun sana yaklaşmasına izin mi vereyim?" dedim, kaşlarımı çatarak. Ama Alp, bu defa hafif bir tebessümle cevap verdi.

"Ben kimseye yaklaşmam, senden başkasına asla yaklaşmam" dedi, göz kırparak. Bu sözlerin ardından, içimde bir rahatlama hissettim eriyebilirdim şuan bunu Alp’e belli etmemeye çalışarak kollarının üstüne elimi koydum ve onu kendimden çekmeye çalıştım ama nafile sonrasında kollarımı birbirine bağlayarak "Tamam, ama seni de uyarıyorum, bir daha o yellozu yanında görmek istemiyorum hele ki babaanneme yaptıklarından sonra hiç istemiyorum" dedim, kapıya doğru dönerek. "Bir daha Esra’ya tahammül edemem." O ise tekrar beni kapıya sıkıştırarak " Sen beni mi kıskanıyorsun" diye sordu. Evet de işte senin bunu bilmene gerek yok yigidim. " Hayır ne münasebet" dedim. O ise " anneanneme ne yapmış sen nereden biliyorsun diye sordu. "Babaannem benim hastam oradan biliyorum bir ara babaannem zehirlenmiş hatırlıyor musun o zamanı" diye sordum.

Alp’in yüzü birden ciddileşti. "Evet, çok kötüydü. Neredeyse kaybediyorduk onu," dedi, gözlerinde endişe dolu bir bakış belirmişti.

Kafamı salladım. "O zehirlenme olayını Esra yapmış. Babaannem ölsün diye." dedim, sesimi alçaltarak. Alp’in gözleri büyümüş, şaşkınlıkla bana bakıyordu.

Kolunu sıkıca tuttum, "Kimseye söyleme, tamam mı? Babaannem bile bunu bana anlatırken zorlandı," diye ekledim fısıldayarak. Alp derin bir nefes aldı ve başını salladı. "Tamam," dedi kısık bir sesle.

Alp geri çekildi, kapının kilidini açtı ve birlikte odadan çıktık. Sessizce arka arkaya salona geri döndük. İçeri girdiğimizde herkesin bakışları üzerimizdeydi ama hiçbiri bizim ne konuştuğumuzu bilmiyordu.

Deniz’in gözleri bir an Alp ile benim üzerimde gezindi, ancak ne olup bittiğine dair en ufak bir fikri yoktu. İçimdeki fırtına biraz dinmişti. Herkes oturduktan sonra artık konuşmalar bitmişti. Efe eniştemin gözleriyle Zeynep’e kahveleri söylemesiyle Zeynep ayağı kalmış elimi tutarak benimde gelmemi istemişti. Zeynep mutfağın kapısını kilitleyip kimsenin girmemesini sağlarken sandalyeye çöktü. Bende o sırada büyükler için kahve fincanlarını hazırlıyordum. " Efnan alınmadın dimi dediklerine boşver hem onları sen onlar hep böyledir biz aslında çağırmayacaktık onları sadece anneannem gelecekti ama nerden duymuşlar bilmiyorum."

Zeynep'in bu samimi açıklaması içimi biraz rahatlatsa da, yine de orada söyledikleri ağır gelmişti. Kendimi zor tutmuştum ağlamamak için zorundaydım çünkü biç kimsesiz çocukların ağlayabileceği bir baba omuzu bir anne omuzu yoktu ben bu zamana kadar böyle güçlü olmayı öğrendim hayatımın her döneminde. Kahve fincanlarını tepsiye dizerken içimde bir düğüm vardı,başımı eğip, sessizce "Yok, alınmadım" dedim ama sesim oldukça kısık çıkmıştı.

Zeynep yanıma gelip elimi tuttu ve bırakmadan, gözlerimin içine bakarak, "Efnan, bak sakın kendini kötü hissetme. Onlar hep böyle gereksiz konuşurlar, biz seni seviyoruz, tamam mı?" dedi. Gözleri dolmuştu, bunu gördüğümde içimde bir şeyler kırıldı. Başımı sallayıp gülümsemeye çalıştım, ama gözlerim istemsizce nemleniyordu. Ona sarıldıktan sonra elini tutup etrafında döndürdüm sonrasında ise " Peri kızı gibi olmuşsun bir tanem abim sana tekrardan aşık oldu kesin" dedim. Zeynep utanarak arkasını dönmüş abim için fincan çıkarmıştı. Ben kahveleri fincanlara döktükten sonra Zeynep’te abim için bal çıkarmıştı. " Vay vay Zeynep Hanım bal falan kıyamıyon mu kız abime" dedim. O ise kahveyi fincana döktükten sonra " kıyamıyorum tabiki sen kıyar mısın abine" diye sordu.

Bende başımı iki yana salladım ben önden çıkıp tek elimle tepsiyi tutup kilidi açtım Zeynep’te arkada çıkmıştı. Salona geçip kahveleri dağıttıktan sonra Derya ile Keremin ortasına oturdum. Şuan abimle, ben sanki Kerem ile Derya'nın çocukları gibiydik. Kerem abi kahvesinden bir yudum aldıktan sonra ciddiyete bürünerek Efe enişteme döndü. " Efe amcacığım gençler birbirlerini görmüşler beğenmişler bize de bu yollarında onlara destek olmak düşer. Allah'ın emri peygamberin kavliyle kızınız Zeynep'i, oğlumuz Deniz’e istiyoruz" dedi. Ay ne güzel konuştu o öyle kafamı sağa çevirince Derya’nın hayran hayran Kerem'e baktığını gördüm elimi arkasına uzatıp uzun saçlarından küçük bir tutam çektim o ise kendine gelmiş tövbe yarabbim diyerek gözlerine Kerem'den çekmişti. Efe amcam söze girerek " Gençler birbirini sevmiş ve kararını vermiş. Hayırlı uğurlu olsun, Allah tamamına erdirsin." dedi.

Zeynep gözleriyle tepsiyi tutmamı işaret ederken sadece bizim tayfa ayaklanmış organizasyon kısmına geçmişti. Bende tepsiyi elime alıp Derya'yı yanıma çektim. Efe eniştem babaanneme dönüp " Anne sen tak yüzükleri daha uygun olur" dedi. Babaannem ise Zeyneple, Deniz'e baktı. Onlar gülümseyince tepsiden yüzükleri alıp ikisinin parmağına geçirdi. Daha sonrasında bismillahirahmanırrahim diyerek kurdeleyi ve inci taşlarını kesti inci taşları yere düşerken herkes onları alkışladı. Bende tepsiyi bırakıp alkışladıktan sonra Telefonumu elime alıp herkesi cekmeye başladım Ardından Kerem ve Derya'nın, Zeynep ve Deniz'le birlikte fotoğraflarını çektim fotoğrafları çok güzeldi Farkında olmadan bir uyum içindelerdi ve çok yakışıyorlardı. Derya'nın hafif bir bakışıyla bana dönerek, “Alp kardeşinin yanına, Efnan abinin yanına,” dedi. Elimden çekilen telefonla el mecbur abimin yanına geçtim. Derya çekip telefonu verince fotoğraflara göz atarken Alp’e dönüp "Ya Alp, baksana şunlara,” dedim. Alp gülümseyerek baktıktan sonra telefonu kapattım. Kafamı kaldırdığımda dedem olacak şahıs ve ekibi de evden çıkmışlardı. Ne diye geldilerse babaannemle selfi çektikten sonra hepimiz oturduk babaannem " Çok şükür gitmişler" diyince kendimi tutamayarak güldüm benle beraber herkes gülmüştü. Sonrasında ise biraz daha oturmuş sohbet etmiştik saat gece yarısı olunca abim bana baktı bende başımı sallayarak halamla eniştemin yanına gittim. Abimde babaannemin elini öpmüştü. Halama sıkı sıkı sarıldıktan sonra Zeynep'e de sarılmış onu öpmüştüm. Alp’i es geçerek babaannemin elini öpmüş ona da sımsıkı sarılmıştım. Zeynep’in masadaki çay bardaklarıyla boğuştuğunu görünce elinden alıp " ben götürürüm sen abimle vedalaş koridorda" diyip göz kırptım ve mutfağa geçerek hızlıca ortalığı toparlamaya koyuldum. Tam bu sırada Alp sessizce yanıma geldi.

“Bana görüşürüz demek yok mu? Olmadı bu,” diye takıldı bana.

Ben de gülümseyerek, “Yarın zaten hastanede görüşeceğiz, o yüzden demedim,” dedim.

Alp hafifçe omuz silkti, “İyi, öyle olsun,” dedi, dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme vardı. İşimi bitirdikten sonra beraber mutfaktan çıktık.

Kerem'in sesi koridordan geldi: “Hadi abiciğim, gidiyoruz!” dedi. Hızla topuklu ayakkabılarımı giydim, evdekilere el sallayarak ve son bir kez babaannemi öperek kapıdan çıktım. Arabaya bindiğimizde Kerem direksiyona geçti, Derya ile takılmak istesem de yorgun olduğunu görünce ona sadece sarıldım o da bana sarılmıştı. Onu evinin önüne bıraktıktan sonra Kerem'de onunla beraber inmiş ve Derya içeri geçip ışıklarını yakana kadar beklemişti. Tekrardan arabaya bindikten sonra " Kendi evime gidiyorum haberiniz olsun" dedi.

Fakat ben hemen araya girip, “Abi, sende bizle gelsene,” dedim.

Kerem şaşırarak, “Rahatsız olmaz mısın abiciğim?” diye sordu. Ben de başımı salladım, “Hayır, olmam,” dedim.

Deniz de beni destekleyerek, “Uğraştırma Efnan’ı, Kerem. Zaten yoruldu kız bizim eve sür,” dedi. Kerem, bir an tereddüt ettikten sonra, gülümseyerek direksiyonu abimin evine kırdı. Arabada ilerlerken, hafif bir rahatlama hissettim. Bugün uzun ama güzel bir gündü.

Kerem, arabayı abimin evinin önüne park ettiğinde rahat bir nefes aldım. O sırada Deniz arkasını dönüp bana baktı. "Tamam mısın?" der gibi gözleriyle bir şeyler sormaya çalışıyordu. Hafifçe gülümsedim ve başımı salladım. Ancak arabadan indiğimde, topuklu ayakkabılarımın verdiği acı dayanılmaz bir hal aldı. Her adımda ayaklarımın altı daha da yanıyordu. Yüzümü ekşitmemek için kendimi zor tuttum ama nafile, acı yüzüme yansımış olmalı ki Kerem, arkamdan kapıyı kilitledikten sonra bana döndü.

"Ne oldu, abiciğim? İyi misin?" diye sordu, sesinde endişe vardı.

"Yok bir şey..." dedim, yutkunarak. Gözlerim dolmuştu, ama ağlamamak için direniyordum.

Kerem ve Deniz'in kollarına tutunarak yürümeye başladım. Beni desteklediler, fakat ayakkabı vurdukça gözlerimden yaşlar gidiyordu en sonunda dayanamayıp topuklu ayakkabılarımı çıkardım. Deniz rezidansın kapısını açınca içeri girdik. Ayaklarım hala sızlıyordu. Kerem, yüzümdeki acıyı fark ettiğinde bir an tereddüt etti ama sonra hiç beklemediğim bir şey yaptı. Ansızın eğilip beni kucağına aldı. "Ay" diye hafif bir çığlık attım, hem şaşkınlıktan hem de utançtan.

Kerem, gülümseyerek, "Kız, bu ne hafiflik? Yemek yemiyor musun sen?" diye sordu, rahat bir tavırla.

Deniz, asansörün düğmesine basarken kafasını salladı. "Sorma, Kerem. Hiçbir şey yemiyor, zorluyorum ama nafile," dedi.

Yüzüm bir anda kızardı, gözlerim doldu. Utancımı gizlemek için ellerimle gözlerimi kapattım. " Ay Kerem abi bırak yürürüm ben" dedim ama Kerem aldırış etmedi. Hatta elimdeki ayakkabıları Deniz abime uzatmıştı.

Kalbim hızla çarpıyordu. Bu kadar ilgiye alışık değildim, hele böyle korunmaya. O an, Kerem'in kollarında taşınırken kendimi tuhaf hissediyordum.

Deniz, kapıyı açar açmaz Kerem, beni nazikçe kucaklayarak koltuğa bıraktı. Hemen rahat bir nefes aldım, ama hala bacaklarımda bir ağrı vardı. Kerem, bana doğru bakarak, "İyi misin?" diye sordu, gözlerinde endişe vardı.

Deniz, elindeki poşetleri hızlıca koltuğa bırakıp "Ben üstümü değiştireceğim, sonra sen git abiciğim" diyerek odadan çıkarken, Kerem ayağımı gördü ve hemen koridora yöneldi. Birkaç saniye sonra elinde bir çift yumuşak terlik ile döndü.

"Üşüme, soğuk biraz ev," dedi, terlikleri nazikçe ayağıma giydirerek. O an, sıcaklığın ve rahatlığın verdiği huzuru hissedebildim. "Teşekkür ederim," diye mırıldandım, ama Kerem sadece gülümsedi. "Rahat ol, Efnan," dedi, ve beni daha rahat hissettirmek için biraz daha yaklaştı.

Bir yandan üşüyordum ama bir yandan da içimi ısıtan bu küçük ilgiden hoşnut oluyordum.

Deniz abim odaya geldikten sonra, Kerem abim hızla üstünü değiştirmeye gitmek üzere odadan çıktı. Deniz abim ayaklarımın yanına oturarak ayaklarımı ovmaya başladı. Daha sonrasında elimden beni tutarak yavaşça beni kaldırdı. Odaları gezdikten sonra abime dönüp" Abi burası çok güzel" dedim. Abimde gülümseyerek bakmadığımız odanın kapısını açtı ve "Burası senin odan, abiciğim," dedi, yumuşak bir sesle. "Abi..." diye fısıldadım. Oda o kadar güzeldi ki pinterest odaları gibi döşenmişti. Deniz hemen sarıldı bana, sanki her şeyin çok yolunda olduğunu hissediyordum. Sarıldığı an, bütün yorgunluğum uçup gitti. Sonra alnımdan öperek, "Şalını çıkar, eşyalarını getireyim, dinlen sen, tamam mı? Çok yoruldun bugün," dedi. Bir an tereddüt ettim ama sonra başımı sallayarak ona onay verdim. "Korkuyorum bir şey olacak diye," dedi, endişeli bir sesle. Ben de başımı salladım, "İyiyim, abiciğim," dedim.

Deniz, eşyalarımı getirdikten sonra ben de giyindim ve saçlarımı açıp yatağa uzandım. Yatak o kadar rahattı ki bir anda biraz daha gevşedim. Deniz ve Kerem yanıma gelip, "İyi geceler," dediler. "İyi geceler," diyerek gözlerimi kapadım. O an gözlerim ağırlaştı yorgunlukla gözlerimi kapattım.

 

 

Loading...
0%