Yeni Üyelik
8.
Bölüm

6. Bölüm: Aldatma

@araz77

Çember büyüyordu!

-----------------------------------------------------------------------------

Ateş Kaya!

 

Adını her söylediğimizde yanında bir ünlem beliriyor. Çünkü adam tam bir bela. Tehlikenin ta kendisi.

 

Herkes dönmüş ona bakarken o yine o buz gibi bakışlarıyla ve yanında iki kişiyle içeri girdi. Yanındakilerden biri kafedekilere bakınca herkes sus pus oldu bir anda. Ne bunlar böyle çete falan mı yani!

 

İçeri girdiğinde etrafına bakmıyor direk karşıya bakıyordu ama sonra beni farketti ki soğuk bakışları yine beni buldu.

 

Bu çocuk hiç gülmez mi?

 

Bence böyle bir yeteneği yok İç Ses.

 

Gözlerini üzerimden ayırmadan bana doğru geliyordu. Yanındaki adama bir şeyler söyledikten sonra diğer ikisi duvar kenarında boş bir masaya geçti. O da sandalye çekip yanıma oturdu. Harika gerçekten(!)

 

''Bak sen, kimleri görüyorum burada. Küçük bir velet!'' Bir insanın sesi de bakışları kadar soğuk olur muydu ya, hiçbir duygu kırıntı yok resmen. Hiç konuşmadan ters ters yüzüne bakıyordum sadece.

 

''Konuşmuyor muyuz? Küstük mü? Vah vah çok üzüldüm şuan.'' diyerek yalandan alınmış numarası yapıyordu bir de ruh hastası.

 

''Hasta mısın sen? Uğraşma benimle, çek git.''

 

''Gitmezsem?'' diyerek sırıttı pislik şey.

 

Ayağa kalkıp ''Ben gide…'' diyecekken sertçe kolumdan tutup yerime geri oturmamı sağladı.

 

''Kalkabilirsin dediğimi hatırlamıyorum velet.'' diyerek dişlerinin arasından konuştu. Kafedekiler de dönmüş film izler gibi bizi izliyorlardı resmen.

 

''Ben de oturabilirsin dediğimi hatırlamıyorum.'' Gerçek bir ruh hastası. Ben cümlemi kurarken kapıda Bige göründü. Onu yanımda görünce adımlarını hızlandırarak yanımıza geldi hemen.

 

''Vay vay kimler varmış burada ya. Yine mi sen? Kurtuluş yok mu senden.'' diye tersledi Bige.

 

''Sizde de hiç saygı yok, bu nasıl konuşma böyle!'' sesi oldukça sert ve soğuktu, sanki uyarmak ister gibi. Paşam çok saygılı çok düzgün konuşuyor da sanki bir de bize diyor.

 

''Uzatma! İkile buradan velet!'' derken 'velet'in altını iyice çizmişti. Tabi Bige böyle deyince aniden yerinden kalkıp gözlerini Bige'nin gözlerine dikti.

 

''Sen…'' dedi ama devam etmedi. Bir süre gözlerinin içine iğneleyici bakışlar attıktan sonra dönüp bana bakıp hızla kafeden çıktı. Onun arkasından da iki yandaşı çıkıp ona yetişmeye çalıştı.

 

Herkes gözlerini Bige'nin üzerine dikmiş bakarken bu izlemelerden sıkılıp en son yerimden sıçradım. ''Film mi çekiyoruz lan burada, bakın işinize.'' diye çıkıştım.

 

Arya bu sen misin?

 

Benim İç Ses.

 

''Yürü çıkalım şuradan.'' diyerek kapıya yöneldim. Bige arkamdan geliyordu. Biz çıkarken bile herkesin bize baktığına yemin edebilirdim yani. Bahçeye çıkıp gözüme kestirdiğim bir banka geçip oturdum. Bige de arkamdan gelip yanıma oturdu.

 

''Daha ilk günden biz ne yaşadık böyle ya.'' diye isyan ettim.

 

Bige şaşkınlıkla ''Senin içinden ne çıktı ya öyle.'' dedi. Benim kendimden beklemediğim gibi Bige de benden böyle bir şey beklemiyordu.

 

''Ben mi? Ya sana ne demeli, kafa tuttuğun kişiye bak.'' O kadar ters, soğuk, psikopattı ki Bige'nin gözüne batmasından korkuyordum. Zaten beni çembere almıştı onun için artık kırmızı işaretli gibi bir şeydim ama Bige'ye de bulaşmasını istemiyordum.

 

''Ne olacak, yani en fazla ne yapabilir ki canım?'' diye yumuşatmaya çalıştı beni. Ama o da en az benim kadar Ateş Kaya'nın tehlikeli olduğunu anlamıştı.

 

Derslerimiz bittiğinde okulda daha fazla zaman kaybetmeden evin yolunu tuttuk. Eve varıp arabadan indiğimizde arkamızdan gelen bir sesle ikimiz de kapıya doğru baktık.

 

''Bige Kirman!'' Bağıran kişi Ateş Kaya'dan başkası değildi. Site kapısından girdiğinde yanında yine aynı iki kişi vardı. Ateş Bige'ye doğru yürürken yanındakilerden mavi gözlü kumral olanı bahçe duvarına yaslanıp telefonuyla uğraşmaya başladı. Diğeri ise Ateş'in arkasından geliyordu.

 

''Bugün ki tavrın hiç hoş değildi küçük hanım!'' diye üzerine kükredi. Ama daha fazla yürüyemeden yanındaki çocuk kolundan tutup durdurdu.

 

''Karşımdakinin tavrına göre.'' diye Bige de sesini yükseltti.

 

''Bak hala …'' diye söylenip üzerine yürüyordu ki yanındaki çocuk ''Ateş tamam, benim için abi.'' diye onu geriye itip sakinleştirmeye çalıştı.

 

Ateş gözlerini Bige'den ayırmadan işaret parmağını sallayarak ''Sen Bora'ya dua et kızım'' dedi ve adının Bora olduğunu öğrendiğim çocuğu iterek arkasını dönüp hızla bahçeden çıktı. Bora ise Bige'ye bir süre baktıktan sonra Ateş'in peşinden gitti ve diğer çocuk da.

 

Ama benim anlamadığım şey Bora niye Bige'yi korumuştu durduk yere? Tanıyor muydu ki? Belki de sadece arkadaşının kötü bir şey yapmasını engellemek içindi ama Ateş niye 'sen Bora'ya dua et' demişti o zaman? Ve Bora neden giderken Bige'ye öyle bakmıştı?

 

Kafamdaki onca soru işareti Bige'nin hıçkırıklarıyla dağıldı.

 

''Bige?'' diyerek hemen yanına koştum. Hiçbir şey sormadan onu eve götürdüm, önce biraz sakinleşmesi gerekiyordu.

 

Onu koltuğa oturtup hemen mutfaktan bir bardak su alıp ona götürdüm. ''Daha iyi misin?'' Sadece kafasını salladı. Biraz sakinleşmesini bekledim sonra bir açıklama bekledim.

 

''Söyle bakalım Bora'yı nereden tanıyorsun?''

 

Bu soruyu bekliyormuş gibi hemen itiraz etmeye başladı. ''Hiçbir yerden tanımıyorum, nereden tanıyacağım?'' diye soruma soruyla karşılık verdi.

 

''Yeme beni Bige. Tanıdığın çok belli. O giderkenki bakışma neydi öyle o zaman? Onlar gittikten sona da birden ağlamaya başladın? Zaten o gece de tanıyormuş gibi konuştun önce sonra tahmin dedin kıvırmaya çalıştın falan. Anlamıyor muyum sanıyorsun gerçekten? Ben seni tek bir bakışınla ne demek istediğini anlıyorum kızım. Anlat bana…" hiç kıvıramazdı buradan. Dönüş yok.

 

''Sinirden ağladım ben, Ateş öyle şey edince …'' diye kıvırmaya çalıştı.

 

''Sabah da Ateş'e karşı geldin sen ama bu sefer farklıydı. Yalan söyleme bana. Sakladığın bir şey var besbelli işte. Anlat.'' diye tekrar zorladım.

 

Derin bir iç çekti, biraz yeri izledikten sonra anlatmaya başladı. ''Hani geçen yaz bizimkilerle İstanbul'a gitmiştik ya. Hatta ben anneni ikna etmeye çalışmıştım ama bir türlü izin vermemişti bizimle gelmene.'' o kadın bir konunun içinde olunca, sadece bir cümlede bile geçse içime sanki bir öküz oturuyordu. Ama şuan konumuz bu değildi.

 

Bige'nin bahsettiği yaz hayatımın en sıkıcı yazıydı çünkü Fatih amcanın işleri uzayınca Bige tüm yaz İstanbul'da kalmıştı. ''O yaz İstanbul'da Bora'yla tanıştım işte, sahil kenarına inmiştim orada gördüm. Ben bir bankta oturmuş öylece denizi izliyordum. Geldi izin alıp yanıma oturdu. Sonra bir şekilde konuşmaya başladık, konu konuyu açtı. Biliyor musun saatlerce konuştuk onunla orada. Akşama doğru annem arayınca eve gitmem gerek diyerekten kalktım. 'Ben bırakayım, beraber yürüyelim' dedi. Yol boyu konuşmaya devam ettik. Sürekli gülüyorduk, yani dışardan gören biri bunlar ne kullanmış diye düşünürdü. Kapının önüne geldiğimizde birden 'yarın ne yapıyorsun, bir planın var mı?' dedi. Ben olmadığını söyleyince 'bir şeyler içmeye gidelim mi?' diye sordu. Ben de kabul ettim. Sonraki gün buluştuk kahve içtik havadan sudan konuştuk, konuşacak konumuz bitmiyordu resmen. Sonraki gün de buluştuk sonra yine ve yine ve yine. O çok farklıydı, kelimenin tam anlamıyla mükemmeldi benim için. Çok hoşlanmıştım ondan hatta hoşlantı değildi aşık olmuştum resmen. O kadar etkileyici bakıyordu, o kadar güzel gülüyordu ki büyülenmiştim yani. Sonra bir gün gelip bana 'sevgilim olur musun?' dedi. Sanki dünyalar benim olmuştu o an. O kadar mutluyduk ki.'' durdu. Konuşurken yüzüme bakmıyor sadece yerdeki mermerlere bakıyordu. Burnunu çekti kafasını kaldırıp tavana baktı sonra yine yere bakmaya başlayıp devam etti.

 

''Ama her güzel şeyin bir de sonu varmış.'' dedi içini çekerek. ''Yaz bitmeye yakındı. Bir şeyler içelim dedi. Bir kafeye gittik, siparişleri verdik. Sonra bir telefon geldi. Masanın üzerinde olduğu için yazan ismi gördüm direk. Eda yazıyordu. Bir şey demedim, sonuçta bir arkadaşı veya bir akrabası bile olabilir dedim. Sormadım Eda kim diye. O da açmadı ilk başta zaten. Yanımdayken çok önemli olmadığı sürece açmazdı da. Ama telefonunu ters çevirdi, görmemden rahatsız olmuş gibi bu sefer. Hiç yaptığı yapacağı bir şey değildi bu. Sonra telefon tekrar çaldı, yine bakmadı. Bir kez daha çalınca bu sefer açmak zorunda kaldı. 'Ne var?' dedi direk sert bir ses tonuyla. Sonra telefondaki kız konuştu galiba bir süre sessiz kalıp dinledi. Sonra birden masadan kalkıp 'Ben hemen geleceğim canım' diyerek çıkışa gidip orada konuştu. Bekledim bir süre sonra yanıma aceleyle gelerek 'Hayatım, bugünü ertelesek de ben seni eve bıraksam? Acil bir işim çıktı, yoksa biliyorsun hiçbir şey bizden önemli değil ama gerçekten çok acil.' deyince bir sorun mu var dedim. Ama hiçbir şey demedi sadece çok acil diyerek geçiştirdi. Kızla ilgili olduğunu düşündüm, eğer arkadaşı ya da akrabası olsa beni de götürürdü. Ateş onun en yakınıydı, onun yanına giderken bile kaç defa beni de yanında götürdü. Ama bu sefer eve bırakayım dedi, yanımda bile konuşmadı. Şüphelendim ben de haliyle. Arabadayken evin oraya taksi çağırdım. Beni eve bıraktıktan sonra hızla uzaklaştı. Arkadan gelen taksiye binip takip ettim belli etmeden. Bir otele girdi. Girişte bir kızla buluşup beraber asansöre bindi. Kaçıncı kata çıktığına bakıp merdivenlere yöneldim hemen. Yukarı çıktığımda bir odaya girdiler beraber. Bir süre bekledim ama çıkmadı. Yarım saat kadar orada dikilip acaba ne zaman çıkacak diye bekledim. Ama ne o ne de kız çıkmadı. Basmayı düşündüm, ama yapamadım. Koşarak uzaklaştım oradan, birkaç kat aşağı inip merdivenlere oturdum. Ne yapacağıma karar bile veremiyordum. Ama sonra bir anlık düşünceyle gidip bakmayı düşündüm. Odanın kapısının önüne gittiğimde içeriden sesler geliyordu.'' biraz bekleyip nefes almaya çalıştı ama yutkunamıyordu bile. Ağlamaktan helak olmuş gözlerini hala yerden ayırmıyordu. En son zor bela kesik bir nefes alıp devam etti. ''Söylemeye dilim bile varmıyor Arya. Resmen o şerefsiz … beni … beni aldatıyordu ya. Benim yanımdan kaçıp kendini o Eda mıdır ne boksa onun kollarına atmıştı. İçeriden resmen sevişme sesleri geliyordu ya! Adam beni aldatıyordu! Bütün vücudum titriyordu resmen, sinirden öfkeden… Ama öfkem sadece ona değil kendimeydi de. Ben nasıl bir salağım ki bu kadar çabuk inanmıştım, güvenmiştim ona diye kedime de öfke kusuyordum. Kapıyı kırıp içeri dalacaktım o an ama yumruğum kapının dibinde kalakaldı öylece. Hiçbir şey yapamadım, diyemedim. Cesaret edip de karşısına çıkamadım, onları o halde görmeye cesaret edemedim. Öylece çekip gittim otelden. Kaç saat sokaklarda boş boş yürüdüm bilmiyorum. Annem, babam, sen, o… Telefonum defalarca çalmış, sessizde de değildi. Ama ben hiçbir şey duymuyordum. Kafamın içinde sadece o sesler kalmıştı, gitmek bilmiyorlardı. Aradı kaç kere, eve de geldi, hatta İzmir'e bile gelmiş. Ama hiçbirine dönüş yapmadım. En son Ateşle evin önünde sabahlamışlar arabada. Biz İzmir'e döndükten sonra peşimizden gelmişler. Ben markete çıktığım sırada yakaladı beni. Durdurmaya çalıştı. Durmayınca arkamdan 'Ben seni sevmek dışında ne yaptım da bana böyle davranıyorsun?' diye bağırdı. Bir de yüze çıkmaya çalıştı. Gördüklerimi, duyduklarımı anlattım. Bir bir yüzüne çarptım hepsini. Ama inkar etti. 'Ben yapmadım öyle bir şey asla da yapmam, ben seni aldatmadım aldatmam da. Sen nasıl böyle bir şey düşünebilirsin!' dedi bir de. Sadece o an yüzüne tükürdüğümü hatırlıyorum, daha fazla konuşmadım koşarak uzaklaştım. Arkamdan gelmeye çalıştı, seslendi ama ne olduysa bir anda gelmedi kesildi sesi. Arkama bakmadan koştum sadece. Kaçtım. Ondan kaçtım, kendimden kaçtım, ben herkesten kaçtım. Kimseye güvenim kalmadı Arya. Benim aşka olan inancımı öldürdü o adam, içimdeki ışığı söndürdü.''

 

Ağlaması durmuyordu, nefes alamayacak derecede ağlıyordu. Hala çok öfkeli ve üzgündü. Çok da haklıydı. Birini seviyorsun ona değer veriyorsun ama o gidip başkasında arıyor. Benim de ondan farklı bir yanım yoktu şuan. Boğazım düğümlenmişti sanki, tek kelime edemiyordum. Yanına gidip ona sıkıca sarıldım. Boğazımı temizleyip derin bir nefes alarak ''Niye bana daha önce anlatmadın?'' dedim. Sitem değildi bu ama o bu kadar üzgünken benim bilmemem…

 

''Anlatamadım, bilmiyorum.'' sesi o kadar solgun çıkıyordu ki. Kafasını dizime koydu. Ben saçlarıyla oynarken o hala ağlıyordu. Bir süre sonra ağlamaktan bitap düşüp uyuyakaldı.

 

Yemeğe de uyandırmadım, ben de yemedim zaten. Duyduklarımdan sonra iyice iştahım kaçmıştı. Bige'nin kafasının altına yastık koydum, üzerine de ince bir örtü örtüp bahçeye çıktım.

 

Bizim oturaklarımızda Bora denen o çocuğu gördüm. Yanına gidip ''Senin ne işin var burada?'' diye çemkirdim. Ne yüzle gelebiliyordu hala anlamıyorum. Gerçi kimin arkadaşı…

 

''Anlattı mı her şeyi diyeceğim ama görüyorum ki anlatmış.'' dedi pişkin pişkin. Elindeki içki bardağını uzatıp ''İçmez misin?'' dedi. Bir de kafası güzeldi malın. Zaten beş kuruşluk akıl yok şunlarda, içince o da kalmamış anlaşılan.

 

''Kalk git şuradan benim tepemin tasını attırma!'' diye bağırdım o anki sinirle. Neyse ki Bige uyanmamıştı.

 

Bora tam ağzını açmış bir şey diyecekti ki Ateş'in bağırışını duyduk. ''Ne oluyor burada, ne diye bağırıp duruyorsun?'' diye bana çemkirdi bir de.

 

''Sarhoş arkadaşını alıp gidersen bağırışlarımı duymazsın.''

 

Bora'ya baktı sonra dönüp yine bana çemkirdi. ''Burnunu sokmaman gereken şeylere karışmazsan senin hayrına olur velet.'' dedi tehditvari bir sesle.

 

''Ben ortada benim karışmamam gereken bir konu göremiyorum. Bige varsa işin içinde ben de varım demektir. Bence sen karışma bu konulara.''

 

''Yoksa ne olur velet, söylesene yoksa ne olur!'' diye üzerime yürüyordu ki Bora denen çocuk yere düşünce dönüp ona baktı. Söylene söylene Bora'yı kaldırıp tekrar bana baktı. ''Sonra görüşeceğiz velet, sonra görüşeceğiz'' diye yine tehditvari bir sesle konuşup benim konuşmama izin vermeden evine doğru yöneldi. Onlar gözden kaybolduğunda ben de eve girdim hemen.

 

Birkaç saat sonra Bige kalkıp odasına gidip tekrardan yattı. Onun arkasından da ben odama çıktım. Yatağıma girip bugün olanları düşündüm. O kadar saçma şeyler yaşanmıştı ki.

 

Sanki artık sadece benim bulunduğum dediğim çember büyümüştü.

 

İçinde şuanda dört kişi vardı.

 

Ve kimin ne zaman girip çıkacağı da belli değildi.

 

Ama içimden bir ses bu çember daha da büyüyecek diyordu!

 

------------------------------------------------------

Bu sefer bir değişiklik yapıyorum;

Sizce Ateş'in Arya ile derdi ne?

Sizce Bige cesaret edip odaya dalmalı mıydı?

Peki ya Bora'nın dedikleri?

Siz olsaydınız ne yapardınız?

Yeni bölümü en kısa sürede atmaya çalışacağım canlar, beklemede kalınnnn ve de seviliyorsunuzzzz🤍

Loading...
0%