Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm

@avery_fonce

Avery, okulun lavabosunda kanayan elini yıkıyordu. Kanama, bir şekilde durmuyordu. Elinin çizildiğini savunuyordu fakat çizilmek yerine resmen derince kesilmişti.


Yaklaşık 30 dakika önce, öğretmenler odasında hocası ile birlikte birkaç saat sonra üniversite gezisine gidecek öğrencilerin listesine bakıyordu. İkisi birlikte toplanan ve sıraya giren öğrencilerin yanına gittiklerinde, Avery, Abigail'i fark etti. Kilo vermişti, yüzü solgundu. Avery, kötü hissetmekten kendini alamamıştı. Abigail onu polise şikayet etmiş olsa da, Avery onun için üzülüyordu.


Abigail, Avery'nin bakışlarına karşılık verdiğinde, yüzünde bir nefret canlandı. Etrafı kaosa verdi. Avery'e doğru koşmuş, ilk başta onun boğazını moraracak kadar sıkmış, yetmemiş, bıçakla saldırmaya çalışmıştı. Öğretmenler ve öğrenciler, onu Avery'den zar zor ayırmıştı. Okula polisler gelmiş, Abigail'i götürmüşlerdi. Avery'den şikayetçi olması için ne kadar önerseler de, Avery, Abigail'in acısını hissettiği için şikâyette bulunmadı.


Avery, lavabonun başında dururken tüm bu olaylar aklından geçiyordu. Kanayan elini yıkarken gözlerinden yaşlar süzüldü. Abigail'in acısını hissedebiliyordu; kardeşi kayıptı ve bu acı onu tamamen değiştirmişti. Avery, elinin kesildiği anı düşündü. Abigail'in gözlerindeki öfke ve umutsuzluk, Avery'nin içini burktu. O anı tekrar tekrar düşündükçe, başı dönmeye başladı.


Elini yıkayıp temiz bir havluyla kurulamaya çalışırken lavaboda kendi yansımasına baktı. Yorgun ve bitkin görünüyordu. İçinde bulunduğu durumun ağırlığı her geçen gün biraz daha artıyordu. Derin bir nefes alarak kendini toparlamaya çalıştı. Şikayetçi olmamasının doğru bir karar olduğunu biliyordu, fakat bu, acısını hafifletmiyordu.


Avery, lavabonun kenarına yaslanarak derin bir nefes aldı ve yaşadığı bu kabusun ne zaman sona ereceğini düşündü. Abigail'in öfkesi, kardeşini kaybetmenin getirdiği çaresizlik ve kendi içindeki suçluluk duygusu arasında sıkışıp kalmıştı. Elini tekrar kontrol ederek kanamanın azaldığını fark etti. Lavabodan çıkmadan önce bir kez daha derin bir nefes aldı ve kendini toparladı. Yaşadığı her şeye rağmen güçlü olmak zorundaydı.


Avery, elini bezle gelişigüzel sardı ve boğazındaki morluklara baktı. Öğretmenler geziyi iptal etmeyi düşünseler de, Avery ricada bulunmuş, iki aydır düzenledikleri geziyi böylece iptal etmemeleri gerektiğini savunmuştu. Öğretmenler, onun için endişelenseler de bu talebi kabul ettiler. Gezi sadece bir saat geçe alınacaktı.


Avery, lavabodan çıktı ve herkesin toplandığı yere doğru yürümeye başladı. Koridorlarda ilerlerken öğrencilerin endişeli bakışlarını hissediyordu. Ancak, başını dik tutarak ilerlemeye devam etti. Toplanma yerine geldiğinde, Emris'in bakışlarıyla karşılaştı.


Emris hemen yanına geldi, "Avery, iyi misin? Eğer istersen bu geziyi senin için iptal edebiliriz."


Avery, hafif bir tebessümle başını salladı. "Hayır, gerçekten iyiyim. Bu gezi hepimiz için önemli. Onca emeği boşa çıkarmamalıyız."


Emris, onun kararlılığını görünce derin bir nefes aldı. "Peki, ama bir şeye ihtiyacın olursa hemen söyle, tamam mı?"


Avery, başını onaylarcasına salladı ve toplanan öğrencilere doğru yöneldi. Öğretmenler de onun bu kararlılığını görünce, planları devam ettirme konusunda daha rahat hissettiler.


Öğrenciler otobüse binmeye hazırlanırken, Avery yine Abigail'in saldırısını düşündü. Boğazındaki morlukları saklamaya çalışarak, diğer öğrencilere gülümsemeye çalıştı. Bu geziyi ertelememelerinin doğru bir karar olduğunu hissetti. Kendini meşgul tutmak ve düşüncelerinden uzaklaşmak için bu fırsatı değerlendirecekti.


Otobüse bindiğinde, yanına oturan Emris ona destekleyici bir bakış attı. "Hazır mısın?"


Avery derin bir nefes alarak cevap verdi, "Hazırım."


Otobüs hareket etmeye başladığında, dışarıdaki manzarayı izleyerek düşüncelerini toparlamaya çalıştı. Yaşadığı tüm zorluklara rağmen, güçlü durmak ve hayatına devam etmek zorundaydı. Bu gezi, ona biraz olsun nefes aldırabilir ve düşündüğü şeylerden uzaklaşmasına yardımcı olabilirdi.


Kampüse geldiklerinde, Avery ağzını kocaman açtı. Mükemmel bir yerdi. Saray gibiydi. Eski zamanlardan kalma bu üniversite, İngiltere'nin en meşhur eğitim kurumlarından biriydi. Mimarisi modern zamana uymasa bile, büyüleyici bir güzelliğe sahipti. Gotik yapılar, detaylı taş işçiliği ve geniş avlular, sanki başka bir dünyaya adım atmış gibi hissettiriyordu.


Üniversitenin dekanı, onları karşıladığında Avery, öğretmeninin yanında durarak ara sıra sohbete karışıyordu. Dekan, öğrencilere üniversitenin tarihinden ve sunduğu fırsatlardan bahsediyordu. "Bu üniversite, yüzyıllardır bilim, sanat ve edebiyat alanında öncü olmuştur. Burada, geçmişin ve geleceğin birleşimini hissedeceksiniz."


Avery, söylenenlere dikkatlice kulak veriyor, gördüğü her detaydan etkileniyordu. Dekan, grubu üniversitenin çeşitli bölümlerine götürerek, laboratuvarları, kütüphaneleri ve derslikleri gösterdi. "Bu bina, öğrencilerimizin en yaratıcı projelerini gerçekleştirdiği yerdir," dedi, büyük bir sanat atölyesinin önünde durarak.


Avery, atölyeye adım attığında, içerideki eserlerin çeşitliliği ve kalitesi karşısında büyülendi. Öğrencilerin yaptığı resimler, heykeller ve diğer sanat eserleri, buranın ne kadar ilham verici bir yer olduğunu gösteriyordu.


Emris, Avery'nin yanına gelerek, "Burası inanılmaz, değil mi?" diye fısıldadı. Avery, gözleri parlayarak ona baktı. "Kesinlikle. Böyle bir yerde okumak hayal gibi."


Gezi devam ederken, Avery, üniversitenin sadece bir eğitim kurumu olmadığını, aynı zamanda bir ilham kaynağı olduğunu hissetti. İçindeki sanatsal tutkuyu yeniden canlandırmıştı ve buranın enerjisi ona güç veriyordu. Öğrencilere sunulan imkanları gördükçe, geleceğe dair umutları ve hedefleri daha da belirginleşti.


Dekan, gezinin sonunda öğrencilere teşekkür ederek, "Umarım burayı beğenmişsinizdir. Sizleri ileride burada görmekten mutluluk duyarız," dedi. Avery, dekana ve öğretmenlerine teşekkür ettikten sonra, gruba geri dönerken kalbinin daha hızlı attığını hissetti. Bu gezi, ona yeniden hayal kurmanın ve o hayalleri gerçekleştirmek için çalışmanın önemini hatırlatmıştı.


Sıra gezinin en eğlenceli yeriydi. Tek başlarına gezme ve görme kısmı.


Öğretmenler, öğrencilerle yalnız kaldıklarında, herkesin güvenliği sağlamak adına dörder kişilik gruplara ayırmışlardı. Avery'nin şansına, onun grubu pek de iyi değildi: Alya, Jonie ve Rei.


Bu üçlü, okulun en dedikoducu ve zorba gruplarından biriydi. Sürekli birbirleriyle dedikodu yapar, insanlarla dalga geçer ve diğer öğrencilerle pek muhatap olmazlardı. Avery'nin şanssızlığı ise bu gruba düşmekti. Onlarla vakit geçirmek zorunda kalacağı için içi sıkıntıyla doldu.


Alya, uzun sarı saçları ve keskin bakışlarıyla hemen dikkat çeken, lider ruhlu bir kızdı. Jonie, daha sessiz ama en az Alya kadar keskin bir dille konuşan, gözlüklerinin arkasından dünyaya küçümseyerek bakan biriydi. Rei ise grubun en sessizi görünmesine rağmen, en acımasız şakaları yapan, ince yapılı bir çocuktu.


Alya, Avery'nin yanına gelip kaşlarını kaldırarak alaycı bir şekilde, "Demek bizimle birliktesin, hah?" dedi. Jonie ve Rei gülüşerek yaklaştılar.


Avery, başını öne eğip sessizce onlara katıldı. İçinden derin bir nefes alarak, bu zorba grupla nasıl başa çıkacağını düşündü. Onlarla geçireceği süre, kampüsün büyüleyici havasını bozan bir gölge gibi üstüne çökmüştü.


Grup, kampüsü dolaşmaya başladığında, Alya liderliği alıp grubu yönlendirdi. Jonie ve Rei onun peşinden gidiyor, zaman zaman Avery'e bakıp küçük kahkahalar atıyorlardı. Avery, kendini bu üçlüye karşı savunmasız hissediyordu.


"Bu eski binaların arasında kaybolmazsak iyi," dedi Rei alaycı bir tonda. "Yoksa belki de biri kaybolur, ne dersiniz?" dedi, bakışlarını Avery'e dikerek.


Avery, gözlerini kaçırarak etrafa bakındı. Kendini bu üçlüden izole etmeye çalışarak, üniversitenin detaylarına odaklanmaya çalıştı. Her şey o kadar güzeldi ki, belki de dikkatini dağıtabilirdi. Ancak, Alya'nın bir sonraki sözleri onu gerçek dünyaya geri çekti.


"Avery, bu üniversite senin için fazla güzel, değil mi? Belki de sadece hayal edebilirsin burada olmayı," dedi Alya, dudaklarında sinsice bir gülümseme.


Avery, bir anlığına duraklayıp derin bir nefes aldı. Kendine, bu zor anların geçici olduğunu hatırlatarak devam etti. Ne olursa olsun, bu gezi onun için önemliydi ve bu üçlü onun moralini bozmasına izin vermeyecekti.


Üçlü ileride, Avery geride yürürken, Avery havada bir kararma hissetti. Sanki binalar üstüne üstüne geliyor, nefes almak zorlaşıyordu. Duvarlar giderek bakımsızlaşıyor, tavanlar alçalıyordu. Burada, nemli duvarlardan yayılan rutubet ve çürümüş ahşabın keskin kokusu, etrafı sarmıştı. Eski duvarlardan damlayan suyun sesi, Avery'nin zihninde yankılanıyordu.


Avery, başını kaldırıp kızlara baktığında, hepsinin normal davrandığını, bir farklılık görmediklerini fark etti. Alya, Jonie ve Rei, aynı keyifli ve alaycı tavırlarıyla ilerliyorlardı. Avery, gözlerini iyice kırptı, kendine gelmeye çalıştı. Muhtemelen kafasında kurduğu şeylerdi, ama bu düşüncelerle kendini rahatlatmak güçtü.


Her adımda duvarlar daha da kararıyor, köşelerden gölgeler fırlıyor gibi geliyordu. Dar koridorlar, Avery'nin zihninde kapanıyor, kaçış yolları daralıyordu. Etraftaki her detay, Avery'nin içine işleyen bir ürperti yayıyordu. Gözleri, kırmızı lekelerle dolu bir duvar çizgisine takıldı; sanki kan izleri yol boyunca uzanıyordu.


Bir an için duvarlardan çıkan soğuk, nemli el gibi bir şey omzuna dokundu. Avery, çığlık atmak üzereydi ama sesi boğazında düğümlendi. Gözleri karardı, kulakları uğuldadı. Zihninde yankılanan fısıltılar, gerçek mi yoksa hayal mi ayırt edemiyordu.


Adımları hızlandı, kalbi delice çarpıyordu. Her adımda, arkasında yankılanan ayak seslerini duyuyordu. Geri dönüp baktığında ise bomboş bir koridorla karşılaşıyordu. Avery, titreyen elleriyle duvara yaslandı, nefesini düzene sokmaya çalıştı. Kızların sesleri uzaktan geliyordu, ama onlar tamamen farklı bir dünyadaymış gibi görünüyordu.


Avery, gözlerini sıkıca kapattı ve derin bir nefes aldı. "Bu gerçek değil, sadece hayal görüyorum," diye mırıldandı kendine. Ama içindeki his, bunun ötesindeydi. Avery, bir şeylerin yanlış olduğunu biliyordu. Etrafındaki dünya, yavaş yavaş gerçek yüzünü gösteriyordu. Tekrar gözlerini açtığında, bir anda o tanıdık, ürpertici siyah gözlerle karşılaştı.


Emberheart, oradaydı, gölgelerin içinde bir hayalet gibi. Avery'nin kalbi hızla atarken, gölgeler onu yutmaya hazır bekliyordu. Bu, sadece bir başlangıçtı. Emberheart'ın dünyası, onun içine çekmek üzereydi.


Gözlerini açtığında, o üçlünün arkasında yürüdüğünü fark etti. Duvarlar aynıydı, eski ve rutubetliydi. Avery, kendini toparlamaya çalıştı. Şizofrenisi yine onu kandırmaya çalışıyordu. İçindeki korkuyu bastırarak kızlara yetişmeye çalıştı.


"Kızlar..?" diye seslendi. Sesi hafifçe titriyordu. Alya, Jonie ve Rei dönüp ona baktılar. Alya'nın yüzünde hafif bir alay vardı.


"Ne var?" diye sordu Alya, sesinde sıkıntıdan çok merak vardı.


"Bir şey hissetmiyor musunuz? Burası... tuhaf geliyor," dedi Avery, etrafına bakınarak.


Jonie kaşlarını kaldırdı. "Neyden bahsediyorsun? Burası sadece eski bir bina. Büyütme."


Rei, gülümseyerek başını salladı. "Belki de o kadar korkutucu hikayeler okumana gerek yoktur, Avery," dedi alaycı bir tonla.


Avery, onların tepkisine karşı sessiz kaldı. İçindeki huzursuzluk hissi gitmiyordu, ama üçlünün alaycı tavırlarına karşı daha fazla bir şey söylemek istemedi. Derin bir nefes aldı ve onları takip etmeye devam etti.


Koridorlarda ilerlerken, her adımda ağır bir huzursuzluk hissi Avery'nin omuzlarına biniyordu. Kızlar, eski duvarları ve kırık dökük kapıları önemsemeden ilerlerken, Avery her bir köşede bir şeylerin ters gittiğini hissediyordu.


Bir süre sonra, eski bir kapının önünde durdular. Alya kapıyı açtı ve içeri girdiler. Oda, diğerlerine göre daha geniş ve daha aydınlıktı, ama hala bir şeylerin yanlış olduğu hissi vardı.


Avery, odanın ortasında dururken, duvarlarda eski fotoğraflar ve çizimler fark etti. Fotoğraflarda tanıdık yüzler vardı; kayıp çocuklar ve gençler. İçini bir ürperti kapladı. Bu yer, sıradan bir kampüs odası değildi.


Kızlar, odanın içinde dolanırken, Avery bir kez daha o tanıdık karanlık hisle yüzleşti. Gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı, kendini sakinleştirmeye çalıştı. Ancak, içindeki korku gitmiyordu. Avery, bu yerin sıradan olmadığını biliyordu ve bunu diğerlerine nasıl açıklayacağını bilmiyordu.


"Ah, sonunda geldiniz," dedi yabancı ama tanıdık bir ses, tüyler ürpertici bir tonla.


Avery irkilerek başını kaldırdığında, karanlığın içinden çıkan o tanıdık figürle göz göze geldi.


Doktor, karanlığın içinde belirginleşen siyah gözleri ve o rahatsız edici gülümsemesiyle oradaydı...

Loading...
0%