@aybukenurr
|
Önümde uzun ve yorucu bir yol var. Yolun sonunda galip mi yoksa mağlup mu olacağım ise tam bir muamma. Yolun sonu belirsizlikle kaplıydı. Karşıma her çıkan sapakta yol daha da karışıyordu.
Şu anda Rusya’ya giden bir uçaktaydım.
Neden, ne için buradaydım?
Bunu bilmiyordum. Lahitin bulunduktan hemen sonra bir sürü evrak ile ilgilenmiş ve lahiti Londra'ya yollamıştık. Gece yarısı çok yorgun bir şekilde otelime varmıştım. Mısır’da kaldığım otelde uyurken Profesör James’in kapımı sertçe çalmasıyla uyanmıştım. Gece saat dörtte Mısır’dan gitmemiz gerektiğini söyleyip acele bir şekilde havalimanına gelmemizi sağlamıştı. Ben Londra’ya döneceğimizi düşünürken biletlerimizin Rusya’ya olduğunu görmemle çok büyük bir şok yaşamıştım.
Profesör, sorduğum bütün soruları yanıtsız bırakıyor yada geçiştiriyordu. Uçaktan inmiş bavul alma kısmına ilerleyecekken Profesör kolumdan tuttu. “Lara, bavulları alırlar sen beni takip et.”dedi ve kolumdan hafifçe çekiştirerek beni uçaktan inen herkesten farklı bir yöne doğru götürmeye başladı.
Birinin bana zorla bir şey yaptırmasından nefret ederim. Ama profesör çok gergin göründüğü için bu konuyu üstelemek istemedim.
İnsanlardan uzaklaşıyorduk. Etrafta hiçkimsenin olmadığı bir arka kapıdan çıktık. Şimdiye kadar hiçbir havalimanın arka kapısından çıkmamıştım. Profesör,etrafına hızlıca bakıyordu. Tek bir araba vardı. Koskoca otoparkta. Tekrardan kolumdan tutup, beni ilerideki siyah arabaya doğru götürdü. Siyah arabanın içinden bir adam çıktı ve Rusça konuşmaya başladılar. Artık burada neler olduğunu bana açıklaması gerekiyordu. Gizli bir işler çevirdiği belliydi. “Profesör?” Diyerek kendisine seslendim.
Benim zorla bir şey yapmayı sevmediğini en iyi profesör bilirdi. Arabaya benimle birlikte profesör ve onunla konuşan adam da bindi. Nereye gittiğini bilmediğim bir arabaya binmiş,Profesöre güvenmiştim. Araba büyük bir otelin önünde durdu. Oteli biliyordum. Dünyadaki her ülkede şubesi vardı. Keşifler için başka ülkelere gittiğimizde Profesörle kalmayı seçtiğimiz otellerdendi. Profesör burayı severdi.
ikisini de takip ederek otele girdim. En önde giden siyah takım elbise giymiş, en uzak köşeden bile ben bir Rus’um diye bağıran insana baş selamı veriyorlardı. İsmini bilmediğim adam, otel görevlisi kızla konuşmaya başladı. Bakışlarım full Profesördeydi. İğneleyici bakışlarım onu rahatsız etsin diye gözümü bile kırpmadan bakıyordum.
Adını bilmediğim bizi arkasında bırakarak gitti. Görevli kız İngilizce bir şekilde bizimle konuşmaya başladı. “Idus Martiae’ye hoşgeldiniz. Odanıza kadar size eşlik edeceğim. Bavullarınız da yarım saat içinde odanızda olacaktır.”dedi ve asansörü işaret etti. Kızı takip ettik. Profesörle odalarımız yanyanaydı. Kızın kartları okutup bize verip gitmesiyle hızla Profesöre döndüm.
“Rusya’dan iş teklifi aldık. İş teklifini de görüşmek için Rusya’ya geldik.” Dedi ve odasına girmek için hamlede bulundu, hızla önünü kestim. “Peki, o adam kimdi? Neden havalimanın arka kapısından çıktık? Ve bu iş ne? Biz arkeoloğuz ısmarlama işler yapmayız. Hayallerimizin peşinden koşarız.” Dedim.
“Biz mi hayallerimizin peşinden koşarız. Hangi hayal para kazandırıyor? Söyle bana! Biz bize verilen kaynaklarla bir şeyler yapmaya çalışırız. Bulabilirsek ne güzel. Bulamazsak o verdikleri kaynakları da alırlar.” Dedi sinirle. Yanımdan geçip kartı kapısına okuttu.
Kulpu tutup, “Lara, bugün gerçekten çok yorgunum. Biraz dinlenmek istiyorum, seni merak içinde bırakmayacağım. Her şeyin bir açıklaması var sadece bana zaman ver.”dedi ve odasında girdi.
Kapının önünde tek başıma kalakalmıştım. Derin bir nefes aldım ve kendi odama girdim. Mini bardan bir şişe su açtığımda kapı çaldı. Görevli kızında söylediği gibi bavullarım gelmişti. Teşekkür edip, bavullarımı açtım.
Kaldığım odanın bir duvarı tamamiyle camdı. Rusya ayaklarımın altında kalmıştı. Batmakta olan güneş eşsiz bir güzellik sunuyordu. Biraz temiz hava almak için odada bulunan balkona çıktım.
Mısır’ın sıcak havasından sonra Rusya’nın havası üşümemiş sağlamıştı.Derin birkaç nefes alarak balkondan çıktım ve odada bulunan tekli berjere oturdum. Burada ne kadar kalacağımı öğrenmem gerekiyordu. Kıyafetlerim kesinlikle buraya uygun değildi. Uyandığımdan beri yaşadıklarımı düşündüm.
Ülkeme Türkiye’ye dönmek istiyordum. Üç yıldır Londra’da temelli olarak yaşıyordum ve onun dışında Mısır’a çok sık gidip gelmiştim. Türkiye’yi çok özlemiştim. Ailemi,yemeklerini,tarihi ve kültürünü her şeyiyle eksikliğini hissediyordum. Keşfetmek istediğim yerler hep Türkiye’deydi. Ama bir türlü yapamıyordum. İstediğim desteği görememiştim. Londra’da olma amacımda tamamiyle buydu. Ün kazanıp güven sağlamak istiyordum.
Sonrada farklı medeniyetlere sahiplik etmiş ülkemdeki saklı kalmış kültürü ve tarihi ortaya çıkarmak en büyük hayalimdi.
Yorgunlukla oturduğum koltukta uyku beni esir almak üzereydi, o an midem saatlerdir aç olduğumu belli etti. Dün keşfin heyecanlıyla bir şey yiyememiş uyandığımda beri de sadece uçakta verilen sandviçini yemiştim. Resepsiyonu arayarak yemek talebinde bulundum. Uyumamak için valizimdeki en kalın kıyafetleri giyindim. Çalan kapıyı açtım, oda servisi yemek arabasını odada bulunan masanın üstüne kuruyordu aniden garson bana yaklaştı ve bir kağıt uzattı.
“Bir saat sonra otelin çatı katına gel.” Yazılı mesajı okuduğumda sadece aklıma profesör geldi.
Yan tarafımda kalırken neden bir kağıtla iletişim kurdu? Acaba tehdit mi ediliyordu?
Çatı katında buluşmak istemesinin sebebi dinlenme olasılığı olabilir miydi?
Soğuk iyice içime işlerken odaya geri dönme düşüncesi çok mantıklı gelmeye başlamıştı. Güneş tamamiyle battığı için telefonumun ışığıyla çatı katında yürümeye başladım.
Sim kartım Rusya’da geçerli olmadığı için hiçkimseyle görüşemiyordum. Azalan şarjım beni yarı yolda bırakacak gibiydi. Sanki hava daha da soğumuştu. Profesör görünlürlerde yoktu. Beni buraya çağırıp kendisi gelmemişti. Bir inleme sesi duydum.
Acılı bir inleme sesi…
Sese doğru ilerlediğimde yerde kanlar içinde yatan bir adam gördüm. |
0% |