Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@aytengul

 

 

Ayten, açık artırmanın sona erdiği ve kalabalığın dağılmaya başladığı an ihtişamıyla yürümeye devam ediyordu. Elbisesi vücuduna mükemmel bir şekilde oturmuş, her adımında topuklu ayakkabılarının sesleri yankılanıyordu. Etrafındaki insanların bakışları onun üzerinde toplanmıştı, ama o bunların hiçbirine aldırış etmiyordu. Gözleri ileride, düşünceleri ise çok daha derinlerdeydi. Sanki herkesten, her şeyden üstün bir şekilde yürüyordu.

 

 

 

Adam, o sırada cebinden bir çek çıkardı. Üzerine hiç tereddüt etmeden bir milyon yazdı ve tabloyu satın aldı. Zira bu tabloyu Ayten için almıştı. Ayten’in arkasından hızla yürüyerek onu yakalamaya çalıştı.

 

 

 

Ayten'in mavi elbisesinin yırtmaçlı kısmı, her adımında açılıp kapanarak dikkat çekiyordu. Hafif rüzgar esmeye başlamıştı ve bu rüzgar, sıkıca topladığı saçlarını yavaşça dağıtmaya başladı. Saçları artık gevşemiş, özgürce salınıyordu. Dalgalanan bukleleri, denizin çalkantılı yüzeyi gibi hoyratça hareket ediyordu. Her adımı, her hareketi iddialı ve özgüven doluydu.

 

 

 

Adam ona yetişmek için adımlarını hızlandırdı. "Güzel bayan!" diye seslendi, ama Ayten hiç durmadı, sanki onu duymazlıktan geliyordu.

 

 

 

Adam biraz daha yaklaşıp tekrar seslendi: "Hediyemi kabul etmediniz."

 

 

 

Ayten bu kez duraksadı. Yavaşça arkasına döndüğünde adamın gözleri, onun derin kahverengi gözlerine hapsoldu. Ayten’in dalgalanan kıvırcık saçları, rüzgarla birlikte savrulurken adam sanki o anın içinde kayboldu. Karşısındaki kadın, sadece fiziksel güzelliğiyle değil, güçlü duruşu ve inatçılığıyla da adamı etkisi altına almıştı.

 

 

 

Ayten bir an için durup gözlerini adamın gözlerine dikti. O an, ikisi arasında kelimelere dökülmeyen bir gerilim vardı. Adamın hediyesini neden kabul etmediğini merak ediyordu, ama Ayten'in bakışlarında bir meydan okuma vardı. Adamın bakışları, Ayten’in bu hoyrat dalgalanan saçlarına ve sert bakışlarına esir olmuştu.

 

 

 

"Bu kadar kolay mı sanıyorsun?" dedi Ayten, sesi soğuk ama kendinden emin bir tonla. "Hediye verip, her şeyi çözebileceğini mi düşünüyorsun?"

 

 

 

Adamın yüzündeki hafif gülümseme silindi. "Sadece... seni etkilemek istedim," diye itiraf etti, ama Ayten onun bu sözlerini basit bulmuştu.

 

 

 

"Etkilenmem için bir tabloya ihtiyacım yok," diye karşılık verdi Ayten, gözlerini ondan ayırmadan. "Ben kendi hediyemi kendim alırım."

 

 

 

Adam, Ayten’in bu sözleri karşısında kısa bir an için sessiz kaldı. Karşısındaki kadının gücü ve özgüveni karşısında ne diyeceğini bilemedi. Ama Ayten, gözlerinde aynı kararlılıkla ona bakarak bir adım daha attı ve ardından usulca geri dönüp yürümeye devam etti.

 

 

 

Rüzgar saçlarını savururken, Ayten ardında sadece etkileyici bir görüntü değil, aynı zamanda meydan okunamayacak bir irade bırakıyordu. Adam ise hala o kahverengi gözlere ve dalgalanan

 

 

saçlara hapsolmuştu.

 

 

 

 

 

 

 

 

Ayten uzaklaşırken, adam derin bir nefes aldı ve sesini yükseltmeden, bir tür şiir gibi, yumuşak bir şekilde konuştu:

 

 

 

"Ha hosszú a hajad, mint a tenger hullámai,

 

 

S az arcomon mosolyt hagysz, mint a gamzák.

 

 

Ez a nő, ki most elment, örökre emlékezetes,

 

 

Kivételes szépség, ki a szívem mélyén él."

 

 

 

Türkçe çevirisiyle:

 

 

 

"Saçların uzun, denizin dalgaları gibi,

 

 

Ve yüzümde bıraktığın gülüş, gamzelerin gibi.

 

 

Bu kadın, şimdi uzaklaştı, ama sonsuza dek hatıralarda,

 

 

Özel bir güzellik, kalbimin derinliklerinde yaşayan."

 

 

 

Bu sözler, rüzgarla birlikte Ayten'in kulağına hafifçe çarptı, ancak o, adamın duygularını anlamış gibi bir an duraksadı. İçinde bu şiir, bir yankı gibi yer etti. Adamın bakışları, Ayten’in arkasından, onun kıvırcık saçlarını ve gamzelerini anımsatarak, bir tür hüzün ve hayranlıkla dolmuştu.

 

 

 

 

 

A szavak szépek, mint a szemeid,

 

 

A hajad hullámzik, mint a tenger.

 

 

Néha hullámzó, néha nyugodt,

 

 

Szomorúságod és mosolyod, mindig benned rejlik.

 

 

Szemem látta téged, azon az éjszakán,

 

 

Talán az élet egy jelét adtad.

 

 

Te lettél az életem mindene,

 

 

Éjjel-nappal veled voltam.

 

 

Te vagy az életem értelme,

 

 

Az értelem mély, mint a tekinteted.

 

 

Olyan, mint a szemeidben a kávé legszebb árnyalata,

 

 

Te vagy a legszebb, legszebb tónusom.

 

 

 

Türkçe:

 

 

 

Şarkılar güzelmiş, gözlerin gibi,

 

 

Saçların dalgalı, bir deniz gibi.

 

 

Bazen dalgalanan, bazen dinginlenen,

 

 

Hüznüyle gülüşü, hep sende bilen.

 

 

Gözlerim seni gördü, o gece o an,

 

 

Belki de hayatın bir sinyaliydin.

 

 

Sen benim hayatımın her şeyi oldun,

 

 

Gecemde, gündüzümde seninle oldum.

 

 

Sen benim hayatımın manasısın,

 

 

Manalar derindir, bakışların gibi.

 

 

Tıpkı gözlerinde kahvenin en güzel tonu,

 

 

Senin en güzelin, en güzel tonun.

 

 

 

 

Ezek a szavak ajkaimról törnek elő,

 

 

Még mindig érzem őt, akit tíz nappal ezelőtt láttam.

 

 

Még mindig a szerelem nyelvét hozom,

 

 

Másik versben, másik sorban.

 

 

A versek éreznek, mint te,

 

 

Fehér bőröd szépségét,

 

 

Minden legszebb és legértékesebb dolog,

 

 

A szemeidben láttam, azt a kávés árnyalatot.

 

 

Dúsabb, mint a nyugodt tenger,

 

 

A vad természet vajon a tengeré?

 

 

Vagy inkább a tiéd?

 

 

Szemeid szép voltak, minden másnál szebb,

 

 

Különleges különlegesség,

 

 

A legszebb nő, fehér bőrrel, hullámos, göndör hajjal.

 

 

Gamzával az arcán, fehér bőrű.

 

 

 

Türkçe:

 

 

 

Bu mısralar dudaklarımdan dökülüyordu,

 

 

On gün önce gördüğüm o kadına vurgunum hâlâ.

 

 

Yine aşkın dilini getiriyorum,

 

 

Bir başka şiirden, bir başka dizeden.

 

 

Şiirler hisseder, tıpkı senin gibi,

 

 

Beyaz teninin güzelliğini,

 

 

Her şeyin en güzeli, en değerlisi,

 

 

Senin gözlerinde gördüm o kahverengi tonu.

 

 

Durgun bir denizden daha hoyratça,

 

 

Hoyratlık denize mi mahsus,

 

 

Yoksa sana mı?

 

 

Gözlerin güzeldi, her şeyden güzel,

 

 

Özeller özeli,

 

 

En güzel kadın, beyaz tenli, dalgalı, kıvırcık saçlı.

 

 

 

Gamzeli yanaklı, beyaz tenliydi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Adam, Miklós'un gülümsemelerine aldırmadan ciddi bir ifadeyle konuştu:

 

 

 

"Én beleszerettem."

 

 

 

Türkçe çevirisi:

 

 

 

"Ben aşık oldum."

 

 

 

Miklós, bir an için şaşırarak yanıtladı:

 

 

 

"Úgy értem, te tényleg szerelmes vagy? Akkor most már egy kicsit másként nézek rád."

 

 

 

Türkçe çevirisi:

 

 

 

"Yani, gerçekten aşık oldun mu? O zaman artık sana biraz farklı bir gözle bakıyorum."

 

 

 

Adam, gözlerini Miklós'un üzerine dikerek içten bir şekilde devam etti:

 

 

 

"Az igazság az, hogy a szívem már régóta fogva tartott. Most végre merem kifejezni."

 

 

 

Türkçe çevirisi:

 

 

 

"Gerçek şu ki, kalbim uzun zamandır bağlıydı. Şimdi nihayet ifade edebiliyorum."

 

 

 

Miklós, arkadaşının ciddiyetine uygun bir şekilde yanıtladı:

 

 

 

"Nos, ha tényleg így van, akkor minden jót kívánok neked. Az, hogy ki és mit jelent neked, csak te tudhatod."

 

 

 

Türkçe çevirisi:

 

 

 

"Öyleyse, gerçekten böyleyse, sana her şeyin en iyisini diliyorum. Senin için kim ve ne anlama geliyor, b

 

 

Miklós, gözlerini âdâma dikerken bir iç çekişle söze başladı:

 

 

 

"Szóval, most már verset írsz? Érdekes, hogy pont te, aki azt mondtad, hogy soha nem leszel szerelmes."

 

 

 

Türkçe çevirisi:

 

 

 

"Yani şimdi şiirler mi yazıyorsun? İlginç, seni aşkın içine düşmeyecek biri olarak tanımladığımda."

 

 

 

Âdám, Miklós'un bu gözlemlerine hafifçe gülümsedi ve cevap verdi:

 

 

 

"Nem tudom, mit mondtál akkor, de a szerelem néha meglep minket. És azt hiszem, te is tudod, hogy a szavak ereje néha mindent elmond."

 

 

 

Türkçe çevirisi:

 

 

 

"Ne dediğini bilmiyorum ama aşk bazen bizi sürprizlerle bulur. Ve sanırım sen de biliyorsun ki, kelimelerin gücü bazen her şeyi açıkça ifade eder."

 

 

 

Miklós, hafifçe gülerek karşılık verdi:

 

 

 

"Csak az a baj, hogy te nem vagy egy költő. De legalább a verseid elmondják, amit érzel. Ha te is így gondolod, talán nekem is meg kell próbálnom."

 

 

 

Türkçe çevirisi:

 

 

 

"Sorun şu ki, sen bir şair değilsin. Ama en azından şiirlerin hissettiklerini anlatıyor. Eğer sen de böyle düşünüyorsan, belki ben de denemeliyim."

 

 

 

Âdám, Miklós'un alaycı tonunu fark ederek gülümsedi ve ekledi:

 

 

 

"Ha egy nap verset írsz, én biztos vagyok benne, hogy valami egészen különlegeset fogsz alkotni. De addig is, örülök, hogy a versek segítenek nekem."

 

 

 

Türkçe çevirisi:

 

 

 

"Bir gün şiir yazarsan, eminim ki oldukça özel bir şey ortaya koyarsın. Ama o zamana kadar, şiirlerin bana yardımcı olduğuna seviniyorum."

 

 

 

Miklós, hâlâ gülümseyerek yanıtladı:

 

 

 

"Rendben van, látom, hogy tényleg belemerültél. De ne feledd, nem mindenki tudja így kifejezni magát, ahogy te teszed."

 

 

 

Türkçe çevirisi:

 

 

 

"Tamam, görüyorum ki gerçekten içine gömülmüşsün. Ama unutma, her

 

 

kes kendini senin gibi ifade edemez."

 

 

unu sadece sen bilebilirsin."

 

 

Adam ve Miklós, bir kafede otururken, adam derin bir nefes aldı ve Miklós’a döndü:

 

 

 

"Geçen gün açık artırmada gördüğüm kıza aşık oldum, Miklós. Gerçekten etkileyiciydi. Onun kıvırcık saçları, gözleri, her şey mükemmeldi."

 

 

 

Miklós, şaşkın bir şekilde başını eğdi:

 

 

 

"Ha? Saçları kıvırcık mıydı? Çünkü ben onu toplu görmüştüm. Saçları sıkı bir topuzdaydı, öyle hatırlıyorum."

 

 

 

Adam hafifçe gülümsedi ve açıklamaya başladı:

 

 

 

"Öyleydi, ama açık artırmadan sonra dışarıya çıkarken topuzu gevşemişti. Rüzgarla birlikte saçları serbest kaldı ve dalgalı bir şekilde salınmaya başladı. O an gerçekten göz kamaştırıcıydı. Saçları dalgalı bir deniz gibi, hoyrat ve özgürdü."

 

 

 

Miklós, bu açıklamadan sonra biraz düşünerek cevap verdi:

 

 

 

"Anlıyorum, demek ki senin gördüğün o Türk kızı mı? Adı Ayten mi? Gözlerimle gördüğümde, sadece bir an için etkileyici bir izlenim bırakmıştı."

 

 

 

Adam, başını sallayarak onayladı:

 

 

 

"Evet, adı Ayten. O akşam orada herkesin dikkatini çekti. Saçları rüzgarda dans ederken, sanki bir tabloya bakıyormuş gibi hissettim. Çok güzeldi. Daha önce böyle bir şey görmemiştim."

 

 

 

Miklós, biraz şaşkın ve meraklı bir ifadeyle sordu:

 

 

 

"Yani, bu Ayten seni bu kadar etkiledi öyle mi? Sen genellikle bu kadar kolay etkilenmezsin. Bu kadar özel kılan nedir?"

 

 

 

Adam, derin bir nefes alarak yanıtladı:

 

 

 

"Bu kadar özel kılan, onun kendine özgü bir duruşu ve zarafeti. Gözleri, bakışları o kadar derin ki, her şeyi anlamış gibi. Saçları da, rüzgarla birlikte serbest kalıp dans ederken, bana özgürlüğü ve doğal güzelliği hatırlatıyor. Onun güzelliği sadece dış görünüşüyle değil, içsel ışığıyla da etkiliyor."

 

 

 

Miklós, bir an düşündü ve ardından güldü:

 

 

 

"Demek ki sen gerçekten aşık olmuşsun. Bu, birinin hayatına böyle derin bir etki yapabiliyor olması gerçekten ilginç. Peki, onunla ilgili daha fazla bilgi aldın mı?"

 

 

 

Adam, gülümseyerek yanıtladı:

 

 

 

"Henüz pek bir şey bilmiyorum, ama onunla ilgili daha fazla bilgi edinmek istiyorum. Adını duyduğumdan beri, onunla daha fazla vakit geçirmek ve onu daha yakından tanımak istiyorum. Aşk bazen öngörülemez olabilir, ama ben Ayten hakkında daha fazlasını öğrenmek istiyorum."

 

 

 

Miklós, arkadaşının duygularına saygı göstererek dedi:

 

 

 

"Anlıyorum. Bazen aşk, hayatımızı beklenmedik şekillerde etkiler. Umarım bu süreçte aradığın şeyi bulursun ve bu özel kadını daha yakından tanıma fırsatını elde edersin."

 

 

 

Adam, Miklós’un desteği için minnettarlığını ifade ederek gülümsedi:

 

 

 

"Teşekkür ederim, Miklós. Senin desteğin gerçekten önemli. Şimdi, belki de Ayten'le ilgili daha fazla bilgi edinmek için araştırmalara başlamalıyım."

 

 

 

Miklós, arkadaşına son bir bakış atarak, "Elbette, başarılar dilerim. Aşkın yoldaşlığında, umarım her şey gönlünce

 

 

​​​​​​ olur," dedi ve sohbetlerine devam ettiler.

 

Loading...
0%