@aytengul
|
İnsanın sevdiği, onun her şeyiymiş meğersem. Ben bunu Semra'nın yokluğunda çok iyi anlamıştım. Varlığının benim için ne kadar önemli olduğunun şimdi farkına varabilmiştim. Annemden sonra yanımda olan tek kadın Semra'ydı. Onun yokluğu, beni 12 yaşında annesini kaybeden küçük Kenan gibi çaresiz ve zayıf gösteriyordu. Meğersem ben onun için yaşayıp, onun için dayanıyormuşum her şeye. Fark etmediğim şey, Semra'nın benim için olan değeriymiş meğersem. Bugün tam 12 gündü ki komadan uyanmamıştı. Bense onun yolunu bekliyordum. Her haliyle, ne olursa olsun. İster sakat kalsın ister başka bir şey, umurumda dahi değildi. Herkes gün geçtikçe umudunu kaybederken, ben onun için dualar edip gözyaşları döküyordum. Semra'nın ailesi onu görmeye dahi gelmemişlerdi. Onlar için Semra'nın bir önemi yoktu. Benim ailem gibi, onlar için de Semra ve benim bir önemim yoktu. Uykusuz geçirdiğim gecelerden biriydi. Semra her geçen gün biraz daha toparladığını söyleseler de, benim için onun gözünü açmadığı her dakika, her an cehennem ateşinde yanmaktan farksızdı. Onunla olan anılarıma geri dönmek ve onunla yeniden birlikte olmak için canımı vermeye hazırdım. Tek dileğim, onun uyanması ve yeniden gözlerinin içine bakabilmekti. Bu kadar ayrılık yeterdi artık. Onu görmeye, sarılmaya, kokusunu içime çekmeye ihtiyacım vardı. Onsuz çekilmez bir adam olmuştum. Yeniden uyansın, benimle sohbetler etsin. Kezban'ı nasıl sinir ettiğini söylesin, derslerinde nasıl iyi olduğunu söylesin istiyordum. Yine küçük karım, herkese resti çekip sözünü söylemesini istiyordum. Şarkıda da söylediği gibi:
> Bir gün dönüp bakınca düşler > İçmiş olursa yudum yudum yudum yıllarını > Ağla, ağla Firuze ağla > Anlat bir zaman ne dayanılmaz güzellikte olduğunu > Kıskanır rengini baharda yeşiller > Sevda büyüsü gibisin sen Firuze > Sen nazlı bir çiçek, bir orman kuytusu > Üzüm buğusu gibisin sen Firuze > Kıskanır rengini baharda yeşiller > Sevda büyüsü gibisin sen Firuze > Sen nazlı bir çiçek, bir orman kuytusu > Üzüm buğusu gibisin sen Firuze > Duru bir su gibi, bazen volkan gibi > Bazen bir deli rüzgar gibi > Gözlerinde telaş, yıllar sence yavaş > Acelen ne bekle Firuze
Onunla olan anılarım, benim için yeni anılar ve hatıralar biriktirmek için bir ilham olmalıydı.
Yaklaşık 2 saat sonra doktorun yanına gittim. Kapıyı tıklatıp içeriye girdim. Doktor, oturmam için sandalyeyi gösterdiğinde söze başladım:
"Doktor bey, ben karımı görmek istiyorum." "Bakın, henüz hasta uyanmadı." "Umurumda değil doktor bey, kaç gündür karımı göremiyorum, halimden anlayın." "Peki ama üzerinize steril elbiseler giymeniz gerekiyor." "Tamamdır."
Kenan, minnet dolu bakışlarla doktora teşekkür edip odadan ayrıldı. 25-30 dakika sonra nihayet steril kıyafetleri giyip içeriye yavaş adımlarla girdi. Semra'nın odası büyük ve genişti. Odada mavi ve beyaz renkler hâkimdi. Bakışlarımı ona çevirdim. Benim Semra'mdan eser kalmamıştı. Yavaşça yanına yaklaştığımda görebilmiştim ki bu son iki günde Semra'm çok değişmişti. Yani bu hali beni üzmekten daha beter hale getirmişti. Yanına yaklaşıp ellerini kendime çekip avuçlarımın içine aldım. Bunu yaparken o kadar nazik davranmıştım. Onun canı zaten yeterince yanmıştı. Bir de ben yakmak istemiyordum. Ellerini avucuma aldığım gibi dudaklarıma götürdüm. Teninin kokusunu öyle özlemiştim ki, susuz birinin suyu içer gibi kokusunu içime çekiyordum. 12 gündür bu kokuya hasret kalan akciğerlerim, kokusuna doyamıyordu. Kokusunu içime çektikçe gözyaşlarıma hakim olamıyordum. Zaten ben ne kadar belli etmesem de duygusal biriydim. Sevdiğim insanlar benim her zaman zayıf noktam olmuştu. Ağzımı açtım, çünkü onunla konuşmaya ihtiyacım vardı:
"Semra'm, ben geldim küçüğüm, ben geldim bir tanem. Seni çok özledim be güzelim, yokluğun öyle kötü ki sana anlatamam Semra. Bir tanem, aç o güzel gözlerini, güzel gözlüm bak ben geldim yanına. Hadi aç gözlerini, seni görmeye ihtiyacı var bu canın. Hadi be canını sevdiğim, beni bu durumda bırakmazsın değil mi?"
Bu sözleri söyledikçe gözlerim daha çok doluyordu. Ne kadar çaba sarf etsem de gözyaşlarım akıyordu. Odanın içini benim gözyaşlarım ve iç çekimlerim dolduruyordu. Benim gözyaşlarım akarken, elimdeki elinin kıpırdadığını hissetmemle gözlerim gözleriyle buluştuğu an, benim için dünyanın en güzel anı olabilirdi. Semra'm, söylediğim sözleri duymuştu, beni bırakmamıştı. Beni bırakmamıştı.
"Semra'm, bırakmadın beni güzel yüzlüm. Semra, seni kaybedeceğim diye çok korktum be gülüm."
Ben bunları söyledikçe o da ağlamaya başlamıştı.
"Ağlama bebeğim, bak buradayım. Sol yanım seninle birlikteyim, yanındayım. Bırakmam ki ben seni."
Kalkıp alnından öptüm.
"Bir tanem, bak şimdi doktoru çağıracağım. Sen uyu, kendini yorma olur mu?"
Gözlerini aşağı yukarı hareket ettirdi. Hemen doktoru çağırdım. Onlar gelip kontrol ettiler, beni de dışarı çıkardılar. Cebimdeki telefonumu çıkarıp babaannemi aradım. Telefon ilk çalışta açılınca babaannemin sesini duymamla bu mutlu haberi ona verdim.
"Babaanne, Semra uyandı." "Çok şükürler olsun yavrum. Allah'ım dualarını, dualarımızı duydu be yavrum." "Hemen gelin, hemen." "Tamam yavrum, geliyoruz hemen."
Telefon kapanınca nene bu mutlu haberi herkese sevinç çığlıkları atarak söylediğinde herkes sevinçliydi. Ama iki kişi bu habere mutsuzdu. Tabii ki Kezban ve yeni gelin, zaten onlardan beklenmiyordu. Ev halkı bu haberi duyunca arabalara binip doğruca hastanenin yolunu tuttular. Hastaneye geldiklerinde gördükleri manzara, onların sevinçlerinin kursaklarında kalmasıyla son bulmuştu. Nene hemen söze girdi:
"Ne oldu oğul, bu ne hal?"
Kenan, ağlamaktan kısılan boğazını temizleyip ağzını açtı. Ancak nasıl diyecekti ki, Semra hiçbir zaman ne hareket edebilecek ne de konuşabilecekti. Nasıl bu sözleri söyleyeceğini bilmesem de söze girdi:
"Semra, hiçbir zaman hareket edemeyecek, hem de konuşamayacak."
Dedi ve dikleştirdiği omuzlarını indirip yere kapaklandı. Bu tabirleri biricigine nasıl yakıştıracaktı? Ağladıkça ağlıyordu Kenan, içi ağlamaktan bir hitap olsa da yine ağlamaya başlamıştı. Hiç kimseden bir ses çıkmıyordu. Ne çıkacaktı ki? Diyeceklerdi ki, "Gençsin, başkasıyla evlenirsin." "Sen erkeksin, bu kı
Kenan'ın içini kemiren endişe ve umutsuzluk, Semra'nın gözlerini açtığı o anla birlikte bir nebze olsun dinmişti. Ancak doktorun söylediği sözler, Kenan'ı bir kez daha yıkmıştı. Semra'nın bir daha ne konuşabileceğini ne de hareket edebileceğini duymak, Kenan'ın yüreğine bir hançer gibi saplanmıştı. Ama Kenan, Semra'nın elini bırakmamaya kararlıydı. Annesine verdiği söz, onu ayakta tutan tek şeydi.
Kenan, yere kapaklanmış, gözyaşlarına boğulmuşken, odadaki sessizlik dayanılmaz bir hâl aldı. Kimse konuşamıyor, Kenan'ın acısını hafifletecek bir söz bulamıyordu. Ama Kenan'ın zihninde yankılanan tek şey, annesinin ona söylediği sözlerdi: "Kenan'ım, hayat arkadaşına her ne olursa olsun değer ver, onun elini bir an bile bırakma."
Bir an için Kenan, başını kaldırıp babaanesine baktı. Babaannesi, Kenan'ın acısını anlayarak ona yaklaştı, elini omzuna koydu. "Oğul, bu zor bir durum ama biz senin arkandayız. Senin için ne gerekiyorsa yapacağız. Ama unutma, Semra'nın yanında olman onu hayata bağlayacak. Onunla birlikte bu savaşı kazanabilirsin," dedi.
Kenan, babaannesinin bu sözleriyle biraz olsun teselli buldu. Gözyaşlarını silerek ayağa kalktı ve omuzlarını yeniden dikleştirdi. Semra'nın yanına gitmeye, onunla konuşmaya kararlıydı.
"Semra, ben buradayım. Ne olursa olsun seni asla yalnız bırakmayacağım. Sen benim her şeyimsin. Konuşamasan bile, hareket edemesem bile, seni sevmekten asla vazgeçmeyeceğim," diye fısıldadı.
Bu sözlerle birlikte, Kenan'ın içindeki kararlılık daha da güçlendi. Semra'nın odasında geçirdiği her an, ona olan sevgisini ve bağlılığını pekiştiriyordu. Onu hayata döndürmek için ne gerekiyorsa yapacaktı. Artık bu savaşı birlikte kazanmak için elinden gelenin en iyisini yapmaya hazırdı.
Odadan çıkarken, Kenan'ın zihninde sadece bir düşünce vardı: "Semra, sen benim her şeyimsin ve bu savaşı birlikte kazanacağız." |
0% |