@azamet_29_2
|
Selâm canlarım. Öncelikle hayırlı bir işimiz olduğu için bölümlerde gecikmeler yaşanabilir. Şimdiden özür diliyor hoşgörünüze sığınıyorum. Yine de elimden geldiğince bölüm yazmaya çalışacağım. Hatalarım varsa affola. Zira şuan şaşı görüyorum. Yarın düzeltirim artık. 😅 Uzuuun ve sürpriz sonlu bölüm de keyifli okumalar dilerim. Karaca Kandemir. Kara olarak bir adım daha ilerledin. Diyerek başını öne doğru eğdi. Aşağı doğru sarkan saçlarını küçük havlu yardımıyla iyice kuruladıktan sonra güzelce sardı. Tekrar doğruluğunda gördüğü görüntüyle bir anda kocaman oldu gözleri. Aynadaki yansımasının arkasında yüzü kanlar içinde kendisine bakan kadın sanki yıllar öncesinden gelip bulmuştu onu. Titreyen çenesiyle çıkan kısık sesini kendisi bile zor duydu. A-anne... Şuan karşısındaki aynada kendi suretinin arkasında, kocasından yediği dayak yüzünden ağzı burnu kan içinde kalan donuk bakışlı kadını, annesini görüyordu. Bu görüntü o geceye aitti. Annesini son kez gördüğü gecenin son karesine ait... Ama nasıl? Nasıl oluyordu bu!? Hızla arkasına döndü. Lâkin boşluk ve giysi dolabından başka birşey yoktu. Hani neredeydi ölüsüne bile hasret çektiği annesi. Yeniden döndü aynaya. Yine sadece aynı giysi dolabının yansıması vardı. Boş bakışları aynaya takılı kaldı, belki saniye belki dakika süresince. Başına saplanan ağrıyla bir elini alnına bir elini aynaya dayadı. Bir kahkaha yankılandı odanın içinde sinirleri bozulan Karaca'nın sesiyle. Dakikalar sürdü kesilmeden. Sonunda arka arkaya aldığı hızlı nefeslerle sakinleşmeye çalıştı ama sakinleşmek yerine dolan gözlerle bir ağlama isteği yerleşti kahkahasının arkasına. Ama izin vermedi. Zalimce set vurdu gözyaşlarının önüne. Yerinde doğruldu sonra. Kendine baktı aynada. Kızaran ağlamaklı duran gözlerine baktı. Geçiş yok size. Dedi hırlayarak. Bir anda sıktığı yumruğunu karşındaki aynaya geçirdi. Aldığı darbe ile çatlayan aynadaki yüzü kırk parçaya ayrıldı. Şeytani gülümsemesi yerleşti yüzüne. Yumuşamak, zayıf düşmek yok. Kalın yerinizde. Derin bir nefes çekip eline baktı. Bir kaç çizik ve kan vardı. Aldırış etmeden elini kendi üzerine silip dolabının içindeki kıyafetlere uzandı. Seçtiği siyah çamaşırlar, siyah pantolon, siyah gömlek ve ayakkabılarını alıp giyinmeye başladı. Siyahı seviyordu. Siyah her zaman iyiydi. Karanlık iyiydi. Herşeyi saklayabilen bir kudreti vardı siyahın. Kandan, gözyaşına kadar herşeyi... İşi bitince odasına geçip saçlarını taradı. Tuvalet aynasının önündeki telefonunu, cüzdanını alıp ceplerine koydu. Saatini koluna, çekmeceden aldığı silahını beline taktı. Kapıya yöneldi ve çıktı. Merdivenlerden inerken gözlerini aynı noktaya takılmaktan alıkoyamadı. Parkenin üzerindeki annesinin son nefesini verdiği o nokta... Yinede sert durdu. Yanından geçip mutfağa yöneldi. Cemre sandalyede elindeki bıçakla oynayarak, Sadık ayakta sigarasını içerek bekliyorlardı kızı. " Ayten servis..." " Hemen efendim. " Karaca sandalyesine otururken, " Sadık kahvaltıdan sonra hemen çıkalım. Önce Sandalcı'nın yanına gidiyoruz." Sadık yerine geçerken Cemre ile göz göze geldi. " Birşey mi oldu? " dedi bariz görünen sertliğin sebebini öğrenmek istercesine. Önündeki başını kaldırmadan gülümsedi kız. " Bi ziyaret etmeyelim mi? " Cemre'nin gözleri kızdan sonra yine Sadık'ı buldu. Sessiz dudak hareketlerini okudu adam. " Ters birşey olmuş." Karaca'nın kullandığı çatalın sesiyle kahvaltı başladı. Masa fazlasıyla sessizdi. Kız olanları düşünürken Sadık ve Cemre kızın aklında ne olduğunu düşünüyorlardı. & Masadan önce Karaca, ardından diğerleri kalktı.. Evden çıkıldığında hâli hazırda bekleyen Savaş önünde durduğu aracın kapısını açtı. Karaca ve Cemre arka, Sadık ve Savaş ön koltuklara oturdular. Hareket etti araç arkada takip eden başka bir araçla birlikte. " Savaş Sandalcı'nın olduğu hastaneye gidiyoruz. " Savaş aynadan geriye doğru Karaca'ya baktı. Kızın gözleri camın dışında zihni herşeyin dışındaydı. " Tamam." dedi önüne dönüp sürmeye devam ederken. " Sadık. " " Efendim." " Gemilerden ne haber? " " On gün içinde limana dönmüş olacaklar. " " Haydar ve diğerlerine haber yolla. Onuncu gün paramı nakit ve masamda istiyorum. " " Tamam. " " Savaş... Hastaneden sonra şirkete geçelim. Kaç gündür işleri erteledim. " " Peki." Araçtaki herkes kızın hâlini şüpheli bulsada kimse konuşmadı. Yarım saat daha ilerledi araç. Nihayet geldiği özel hastanenin girişinde durdu. Savaş inip Karaca'nın kapısını açtı. Aracın içindeki diğer ikisi ilk hamleyi Karaca'nın yapmasını bekleyip bir kaç saniye gözleri önünde bekleyen kızın hareket edip inişinin ardından indiler araçtan. Bugün bir şey var Karaca'da, odadan çıktıktan sonra ne olmuş olabilir diye düşündü kızın yaşadığı şeyden habersiz. Önde Karaca girişe doğru ilerlediler. İçeriye girip asansör ile yoğun bakım katına çıkıldı. İlk iş doktorun odasına yürüdü kız. Kapıyı tıklayıp içeriye girdi. Doktor gelen kişiyi anında tanıdı. Ayağa kalktı. Hakan Kandemir'in, Namı diğer Sandalcı'nın kızı Karaca Kandemir. Babasının kaldığı odanın kapısını iki adam diken kız. " Hoşgeldiniz." Hoş falan gelmemişti kız. " Yanına girmek, görmek istiyorum." dedi kız sadece. Ama babamı demedi. " Tabiki. Hemşireler hazırlanmanıza yardım etsinler, sonra girip görebilirsiniz. Hem sizin varlığınızı hissetmek babanıza da iyi gelecektir ve iyileşmesine de yardımı olacaktır. " İyi niyetli doktor iyi olmasını istiyor sanıyordu. Oysa, " Eminim hisseder beni. " Diyen kızın sesinde bambaşka bir tını vardı. Doktor masasının yanındaki hemşire düğmesine bastı. Bir dakika geçmeden orta yaşlarda bir hemşire kapıyı tıklayarak içeriye girdi. " Betül hanım. Karaca hanımı hazırlayın. Babasını görecek." " Peki doktor bey. Karaca hanım benimle gelin lütfen. " Kız yeinden kalkıp doktor ile vedalaşarak odadan çıkıp hemşire odasına yürüdü. Cemre ve Sadık koridorda izliyorlardı sadece. Gözleri kızın üzerinde, " Sadık. " Dedi Cemre. " Hımm. " " Onun nesi var? " " Bilmiyorum. Ama hoşuma gitmedi. Sanki belli etmemeye çalıştığı bir şey var. " " Biz odadan çıkarken gayet normaldi. Yani ona göre normal. Sorsak mı? " " Sorsakta söylemez. Ama yakında anlarız. " Onlar konuşurken Karaca üzerinde steril kıyafetleri ile odadan çıkıp hemşire refakatinde yoğun bakım odasına yürüdü. Saçlarında bone, yüzünde maskesi ile arada kalan gözlerine baktı adam. Mavi gözlerinin rengi daha mı koyuydu ne? Kapının önüne geldiğinde iki adamı kızı başıyla selamladı ve iki yana çekildiler. Bu iki adam içerdeki adama bir şey olmaması için her tedbiri alıp gün boyunca burayı bekliyorlardı. Gecede başka iki koruma geliyordu. Kız odanın kapısından tek başına girip kapı kapandığında bir süre öylece karşısındaki adamı izledi sessiz. Ayakları yürümek o adama yaklaşmak istemiyordu. Ama zorladı. Yaptı... Ağır adımlarının sesi duyuldu odada. Yanı başına kadar yürüdü yatakta kablolar arasında hareketsiz yatan adamın. Gözlerini önce yüzünde sonra çarşaf altındaki bedeninde gezdirdi. Ardından yatağın etrafında yürüyerek bir tur attı gözleri yine adamın yüzünde. Diğer tarafına geçti. Ellerini arkasında birleştirip üzerine doğru eğildi. Merhaba Sandalcı. Nasılsın? Kulağına doğru daha da yaklaştı. Beni duyuyor musun? Dedi kin dolu bir fısıltıyla. Duyuyorsun değil mi? Duyduğuna eminim. Nasıl hissediyorsun? Benim neler hissettiğimi anladın mı? Gözleri bir tur daha attı hareketsiz bedende. Arafta kalmak nasıl bir şeymiş gördün mü? Nasılmış ölmek isteyip ölememek? Eminim ölüp kurtulmak için neler vermezdin. Ama o kadar kolay olmuyor işte. Çıkmıyor o can. Yerinde doğruldu. Sana haberlerim var Sandalcı. Seni öldürmeye kalkan kim bilmiyorum. Umrumda da değil. Ama seni adamlarından ayıran, gafil avlayıp hapse girmeni sağlayan, tahtından indiren kişi varya... O benim! Senin olan hiç birşey kalmadı artık. Herşeyinin sahibi, yine benim. Haa! Birde. Derken yeniden eğildi adamın kulağına. Bu kez yılan gibi bir tıslama ile konuştu. Onu senden geri aldım. Yedi yıl sonra buldum ve geri aldım. Bana ölüsünü bile çok gördüğün annemi senden geri aldım. Yerinde doğruldu. Gözleri dolarken dişlerini sıkarak devam etti. Senden nefret ediyorum! Derin bir iç çekti kız. " Senin yüzünden. Annemi duyuyorum. Onu görüyorum... Eğer birgün senin gibi olursam. Önce seni bulacağım Sandalcı. Ellerimle öldürmek için seni bulacağım. O yüzden ölmek istiyorsan elinden geleni yap Sandalcı! Ölmek için elinden geleni yap! Çünkü başka hiç kimsenin yapmasına müsaade etmeyeceğim. Nefes aldığın sürece burada kalacaksın. " Son sözleri bittiğinde hızla kapıya yöneldi. Açıp dışarı çıktı kız. Yüzündeki maskeyi ve boneyi söküp attı. " Gidelim." dedi üzerindeki steril kıyafeti çıkarırken. Sadık ve Cemre ne olduğunu anlamaya çalışarak peşine takıldılar. ***** Yukarıya doğru ilerleyen asansörün durmasını beklerken Sadık'ın gözleri Karaca da Karaca'nın gözleri ise katları gösteren ekrandaydı. " Raca." " Hmm. " " Ne oldu? " " Ne olmuş? " " Sabahtan beri bir tuhafsın." " Yo! Sana öyle gelmiş." Asansör durdu. Önce Karaca indi. Ardından diğerleri. Cemre Sadık'ın koluna dokunup, " Ben yerimdeyim." diyerek kaçarcasına ters yöne giderken Karaca da hızlı adımlarla sekreter kızın önünden geçti. " Biriken bütün işleri getir! Ve koyu bir kahve." Odasına yürüdü. Kaç gündür şirketle ilgilenmediği için işler kendi kendini idare ediyordu. Kapısını açıp odaya girerek koltuğuna ilerledi. Arkasından da Sadık. İkisi de masalarına geçtiğinde sekreteri kucağında üç büyük dosya ve yapılacaklar listesi ile geldi. " Efendim bunlar imzalıklar. Ve saat üçte şirket içi toplantınız var. Birde üç gündür sizinle görüşmek için randevu almaya çalışan Kamberli inşaatın sahibi Nedim Kamberli'nin sekreteri bizden dönüş bekliyor." " Nedim Kamberli? " Derken bakışları daha eski olduğu için kızdan daha fazla insanı tanıyan Sadık'a çevrildi. " Daha önce adını duydum. Ama aynı ortamda hiç bulunmadım. " Sekreter kız girdi araya. Deneyimini konuşturdu. " Nedim Kamberli on yıldır inşaat sektöründe olan biridir efendim. Babası Semih beyin yanında yetişmiş ve iyi bir iş adamıdır. Semih bey herşeyi oğlu Nedim beye devredip elini eteğini bu işlerden çekerek emekli olmuştu. Şuan eşi ile birlikte Amerika da yaşıyor. Nedim beyde işleri devralıp daha da büyüttü. Hem Amerika da hem Türkiye'de yerini garantiye almaya çalışan bir iş adamıdır. Geçen yıl bir ihale meselesi yüzünden saldırıya uğradı diye duymuştum. " Son cümle ile dikkatleri üzerine çekmişti kız. " Bu kadar şeyi nerden ve nasıl öğrendin? " Kızın yanakları kızardı birden. " Şey Karaca hanım. Bir kahkaha patlattı kız. " Hoşuma gitti. Sorduğum şeylere cevap verebilmen hoşuma gider. Ama benimle ilgili sorulara cevap vermen hoşuma gitmez. " Bunu söylerken yüzünde katı bir ifade belirdi. " Anlatabildiğimi sanıyorum." " Anladım efendim siz merak etmeyin." " Bir hafta sonrasına randevu ver. Nedim beyle bir tanışalım bakalım. " Sekreter kız çıkarken Sadık'a döndü. " Sadık." " Efendim." " İki gün önce olanlarla ilgili birşey duydun mu? " " Duymadım. Tek bildiğim polislerin araştırma yaptığı. Ama birşey bulamazlar. Kurtoğlu'nun adamları delil olabilecek ne varsa yok etmişler." " Hıh! " Dedi kız. " Buradan Rusya'ya kadar herkesin duyduğundan eminim. Sadece ses çıkarmıyorlar. " " Bu arada." Kızın boşluktaki gözleri Sadık'ı buldu. " Allah aşkına! Bugünlerde herkesin çenesi gevşemiş. " Cemre'ye kızma. Onunla benim aramda gizlilik olamaz. " Bir anda bir kahkaha daha attı kız. " Yalnız yüzlerindeki ifadeyi görmeliydin Sadık. Cehennem ateşi görmüş gibi korktular. Bir de Kurtoğlunun yüzündeki o ifade... Turkuazları kocamandı. " " Sen delisin." dedi Sadık kız gibi gülmeye başlarken. Duyduğu iki kelimeyle yüzü yeniden asıldı kızın. Sabah olanlar yeniden geldi aklına. Deli... Ya onun gibi bende delirirsem. Bu düşünce saniyelik gelip geçti zihninden. Farkındaydı. Farklı birşey vardı. Annesinin sesini duyması. Yüzünü görmesi. Yada gördüğünü sanması. Normal şeyler değildi. O sırada kapı yeniden tıklayınca kendine geldi kız. İstediği kahvesi gelmişti. Sekreteri kahveleri masalara bırakıp çıkarken Karaca da önündeki işlerine döndü. Bir an önce bu işlerden kurtulup Kurtoğlu'nun yanına gidecekti. Yaptığı şeyi unutmamış ve hesap soracaktı. ***** Gece kulübünün arka bölümündeki ses geçirmez odanın içinde,
Vilademir olayının üzerinden beş gün geçmiş. Bu zaman içinde Karaca'yı bir daha görmemişti. Oysa olanlardan sonra daha ilk günden kapısına dayanancağını düşünmüştü. O Karaca'yı beklerken bugün için bu adamlar görüşme talebinden bulunmuştu. Pusat da kabul etmişti. " Sizi dinliyorum." Dedi gayet soğuk ve kendinden emin sesiyle. " Olanları duyduk Kurtoğlu." Gözleri şöyle bir dolaştı karşısındaki iki adamın üzerinde. Ne zaman ve kim duyurmuştu. " Vilademir'in ve İgor'un icabına bakılmış. Yerin altı da üstü de denizin ortasında yapılan saldırıyı ve alınan intikamı konuşuyor. İsterdik ki yanında o kuzu değil bizden biri olsun." Kuzu derken Kara'yı kastederek lafını çekmeden açıkça söylemişti. Devam etti. " Lâkin bizden destek istemediysen vardır bir bildiğin dedik. Gücünü ve babanın oğlu olduğunu bir kez daha gördük. " " Sadede gel Sencer. " " Bu âlemde bilek gücü yaştan önce gelir Pusat Kurtoğlu bunu herkes bilir. Buraya gelmekteki amacımız, saygıda kusur etmemek ve büyüklüğünü hâlâ tanımakta olduğumuzu söylemek içindi.. Derman Kurtoğlu'nun vârisi nâmına nâm ekleyerek bizim büyüğümüz olmaya devam ediyor. Bunu ve arkanızda olduğumuzu söylemeye geldik... Lakin... Bir şey daha var. " Suskun şekilde Pusat'ın gözlerine baktı bir kaç saniye. " Öncelikle bil ki bu söyleyeceklerimi babanla yakın oluşumuzun gölgesinde söylüyorum. " Pusat'ın kaşları çatıldı önce. Duyacağı şey canını sıkacaktı bu açıkça belliydi. Yinede, " Devam et." Dedi. Anladığını ve kızmayacağını ima ederek. " Kara'nın adı kulislerde geçmeye başladı. Dahası Pusat Kurtoğlu ile birlikte geçmeye başladı. Kurtoğlu ailesinin gölgesinin değerini bu âlemde bilmeyen yoktur. Kara senin adınla yan yana anılırsa çekememezlikler başlar. Bu konuda tedbirli ol ki içerden düşman kazanma. Unutma Pusat Kurtoğlu. Düşman kör nişancıdır. Ama dost nereden vuracağını iyi bilir." Çok iyi anlamıştı Pusat Sencer'in kastettiği şeyi. Geriye yaslanarak devam etti konuşmasına. " Saygıda kusur etmeyeni korur kollarız. Gözümüzde değeri yanımızda yeri daim olur. Aksi zaten mümkün değildir. Lakin olaki gaflete düşen oldu. Mezarını kazmadan harekete geçmesin... Derisini ayrı kemiğini parça parça ayrı gömerim. Ayağınıza sağlık! " Gayet ciddi ve anlaşılır son cümleler ile ayağa kalktı masadaki iki adam Ardından birer birer çıktılar. Pusat'ın kaşları çatılırken yumruğunu masaya geçirdi. Karaca Kandemir istediğini başarmış an itibariyle gözleri üzerine çekmişti. Ama o gözler dostlara değil düşmanlara ait olacaktı. Masasının üzerindeki sigara paketini alıp içinden bir dal sigarayı çekerek dudağına bıraktı. Tam yakarken kapı açılıp Kıraç girdi içeriye. Bir Pusat'a bir, dışarda ağır adımlarla ilerleyen Sencer ve Tayfun'a baktı. " Haberler kötü galiba dayı oğlu. " dedi içeriye adımlarken. " Dur tahmin edeyim. " " Etme Kıraç! Etme! " Sinirlerine biraz daha hakim ol dayı oğlu. Birazdan ihtiyaç duyacaksın." " Ne diyorsun lan!" " Senin ki burada. " " Kıraaaç! Benimki kim lan? " " Karaca Kandemir tabii ki. " İçki mi içiyor? " " Valla dayı oğlu içmek değil bu. İçinden geçiyor desem yeridir. Şaşırdı adam. Elindeki şişeyi kafasına dikmiş bir Karaca hayal etmeye çalıştı. Ama olmadı. Ne diyeceğini bilemedi. Dahası derdi neydi de bu kadar içiyordu? " Hâlâ ayakta durabiliyorsa gelsin." Kıraç dışarı çıkarken Pusat kendi kendine gülüyordu. Az sonra kapıdan kız girdi elinde bir şişe iki de kadeh ile. Kapıyı ayağıyla itip kapattı. Pusat'ın gözleri kızda hâlini izlerken, " Eli boş gelmek ayıp olur dedim." Derken yürüdü yürüdü bir kaç adımda masaya Pusat'ın tam karşısına geçip oturdu. " Gerçi senin mekanın içkisi ama olsun. Sarhoş değildi ama sesindeki ton çoktan sınırın üzerine geçtiğini söylüyordu. Kısa süren sessizlikten sonra, " Neden buradasın? " Dedi adam. Aslında bekliyordu ve geç bile kalmıştı kız. " Neden beni görmek istedin? " Kız elindeki iki bardığı masaya koyup yarım şekilde doldurduktan sonra şişeyi kenara bırakıp gözlerini adama dikti. " Unuttun mu Kurtoğlu? Aramızda çözülmesi gereken bir mesele var." Önündeki bardağa dikti gözlerini. Bardak bir anda hareket ederek Pusat'a doğru ilerlerken adamın gözleri bardakta lakin şaşırmıyordu artık. Üç metrelik masayı kat eden bardak tam önünde durdu adamın. " Şunu yapmayı bırak artık." Kız önündeki kadehi eline alıp havaya kaldırdı. " Uslu bir kızım artık. Kardeşime söz verdim. Azaltmaya çalışıyorum." Ve bir yudum aldı kadehten. " Neden buradasın Kara.Ca!" Hâlâ bildiği cevabı duymak istiyordu Pusat. " Bana oynadığın oyunu unutmadığımı söylemiştim sana." Histerik bir gülümseme yerleşti adamın yüzüne. İşte buydu beklediği cümle. " Hiç kimse bana oyun oynayamaz Kurtoğlu. Bu kral bile olsa izin vermem. " Önündeki bardağı alıp dudaklarına götürdü adam. Büyük bir yudum alıp boğazından aşağı akmasına izin verdikten sonra bardağın kenarı hâlâ dudaklarında konuştu. " Çok korktum. Ne yapacaksın, çekip vuracak mısın? Yoksa İgor'a yaptığın gibi duvardan duvara mı çarpacaksın? " " O da olabilirdi." Yerinden kalktı kız. Kadehini sol eline alıp sağ elini masanın üzerinde kaydırarak adama doğru yürüdü. Yanı başına gelip bir dizini masanın üzerine çekerek oturdu. Gözlerini adamın gözlerine dikerek baktı bir süre. İkisininde gözleri kıpırdamadan diğerinin derinliklerine inmeye çalışıyordu sanki. " Beni öldürmeye çalışsaydın... O gece kahveme ilaç katıp beni geride bıraktın Kurtoğlu. Uyandığımda adamlarını saf dışı bırakıp sizi takip etmeseydim o koduğumun piçini öldüremeyecek hesabımı soramayacaktım. Bu yaptığının yanına kalacağını düşünmüyordun herhalde. " Pusat'ın başı önüne düşerken kendi kendine sessizce gülmeye başladı. Şaka gibiydi. Az önce bu odadan çıkan adamlar Pusat'tan sonra gelen en güçlü adamlar ve duydukları kokuyla bağlılıklarını bildirmeye gelmişlerken bu kız inceden inceden tehdit ediyordu gerçekten. Kesin kafası güzel. Dedi içinden. " Dediğim gibi çok korktum. " Kız ayağa kalkıp iki adım attığında adam oturduğu koltuğu kıza doğru çevirdi. " Senin kafan güzel. Kız pis bir gülümseme ile daha da yaklaştı. Pusat'ın bir bacağını bacaklarının arasına alıp tam önünde durdu. Adamın üzerine doğru eğilirken Pusat bir kızın mini eteğinin altında görünen çıplak bacakları arasında kalan bacağına bir de başını kaldırıp gözlerine baktı. " Ne yapıyor bu? " diye düşünürken Karaca ellerini oturduğu koltuğun iki kolçağına dayayarak mavilerini adamın gözlerine dikti. Bir süre hareketsiz ve sadece bakışırlarken kızın içki kokan nefesi Pusat'ın yüzünü yalayıp geçiyor adamın teninde bir titreşim bırakıyordu. Hareketleri fazla cesurdu. " Turkuaz gri." Sessizliği Karaca'nın gördüğü bu rengi tarif edebildiği tek cümle bozdu. Bu cümleyi daha öncede duymuştu Pusat kızdan. Gözlerine bakarak söylemişti yine. Ama nedenini o günde şimdi de anlamamıştı. " O günkü gibi bakmıyor gözlerin. Neden? " Anlamadı Pusat. " Hangi günden, neden bahsediyorsun sen? " Kız biraz daha eğilerek yüzünü adamın yüzüne doğru yaklaştırdı. Aradaki mesafe o kadar azaldı ki rujunun içkiyle karışık çilek kokusu adamın burnuna dolarken aklıyla oynadı. " Sekiz." dedi ama sustu. Pusat iyice afallamış devamını duymadığı cümle yüzünden merakta kalırken yerinde doğruldu kız. Bir adım gerilerken adamı sarsan kokuyuda çekip götürdü. Karaca'nın gözleri yukardan aşağıya adamı süzdü. Dikkatle yüzüne gözlerine ardından vücuduna tam oturmuş olduğu için alelen belli olan gömleği altındaki boğumlu göğüs ve kol kaslarına baktı. Duydukları doğruydu. Pusat Kurtoğlu boks yapıyordu. Bu kasların sebebi buydu. Kendine gelip buraya geliş sebebine odaklandı. Elini arkasına atıp eteğinin arka cebinden siyah bir eldiven çıkardı. Bir adım daha gerileyip pis bir gülümseme ile eldiveni Pusat'ın önüne yere attı. Kaşları çatılan adamın gözleri bir eldivene bir kıza gidip geldi. Bu neydi şimdi. " Seni düelloya davet ediyorum Kurtoğlu. " Pusat'ın kaşları hayretle havaya kalkarken bir kahkaha duyuldu odada. " Sen kafayı mı yedin? " Kız arkasını dönüp kapıya yöneldi. " Sana meydan okuyorum Kurtoğlu." Dedi arkası dönük. " Seninle tek raund maç yapacağız. Yarın atacağım konuma gel. " Masanın diğer tarafına geçtiğinde yeniden Pusat'a döndü. Kaşları çatık sinirli bakışları alev alevdi adamın. " İyice sarhoş olmuşsun sen. Ne dediğini bilmiyorsun. Ne o yere gelmeye nede seninle dövüşmeye niyetim yok. Evine git yat uyu. Aklın başına gelsin. Bir daha da bu kadar içip insanlara meydan okuma beyinsiz." Kız hiç aldırmadan masadaki şişeyi alıp tepesine dikti. Bir kaç yudum daha içtikten sonra elinin tersiyle dudaklarını sildi. " Söz veriyorum Kurtoğlu. Sadece beden gücü kullanacağım." Bilerek yapıyordu. Kızdırmak ve adamı ateşlemek için. Kapıya dönüp omuzunun üzerinden geriye baktı. " Kazanırsan cümlenin devamını duyarsın. " Ardından elinde şişe kapıdan çıkıp gitti. Kızın arkasından Kıraç girdi odaya. Karşısındaki adamın kapıya dönük dalgın bakışlarını görünce. " Abi? " Dedi. " Ne oldu? " Bu kız gerçekten deli Kıraç." Yerdeki eldivene kaydı gözleri. " Hem de zır deli." ***** Aradan saatler geçti yarısı geceye yarısı gündüze ait. Pusat'ın bindiği araç telefonuna gelen konuma doğru ilerliyor adamın zihni dün gece kızla arasında geçen konuşmayı tekrar tekrar hatırlıyordu. Dün gece sabaha kadar düşündü Pusat. Bir tarafı o sarhoş beyinliye uyma dese de, diğer tarafı bir dersi haketti diyordu. Bu yüzden bu meydan okumayı kabul etmiş nihayet gönderilen konuma söylenen saatte gelmişlerdi. Direksiyondaki Boran ön camdan karşısındaki spor salonuna baktı. " Burası abi. " Hızla inip abisinin kapısını açtı. Pusat araçtan inip karşısındaki mekanı incelerken, " Abi kızma da. Senin evindeki salonun buradan daha iyi neden buraya geldik. " Pusat Boran'a bir bakış atıp, " Ben gelene kadar burada bekle." diyerek girişe yürüdü. İçeriye girip ilerledi. Dışardan daha iyiydi içerisi. Ortada bir ring, ringin etrafında spor aletleri ve asılı kum torbaları vardı. Ve Karaca...
Kum torbasının arkasında ısınma hareketleri yapan kızı gördü. Dövüş konusunda gerçekten ciddiydi bu kız. Ellerini ceplerine sokarak ilerlerken gözleri salonun içini turladı. Hiç kimse yoktu. Ne Sadık, ne Cemre, ne Savaş. Sadece ikisi vardı şuan. Duyduğu ayakkabı sesleriyle durdu kız. Kum torbasının yanına geçerek karşıdan gelen kişiyi izledi. Pusat'ın gözleri ise kızın vücudunu dolaştı. Üzerinde kısa şort üstünde kısa spor atlet ellerinde boks eldivenleri. iki adımla öne çıktı. Kuruyan boğazı yüzünden yutkunarak konuştu. " Geleceğinden emindim Kurtoğlu. Da! Bu şık takım elbise ile dövüşmeyeceksin herhalde." Adam başını önüne eğerek kıs kıs güldü yine. " Gerçekten benimle dövüşmek mi istiyorsun Karaca." Gözleri yeniden kızı buldu. " Söylediğim hangi sözden döndüğümü gördün Kurtoğlu." " Bütün kemiklerini kırabilirim bunun farkında mısın?" " Imm... Olabilir. Sessizce baktığı gözlerde hiç bir duygu emaresi yoktu. Gözleri kızın gözlerinde takılı üzerindeki ceketini çıkarıp yanı başındaki alete astı. Sonra gömleğinin kollarını sırayla açıp yukarıya doğru katladı. Ardından siyah gömleğinin yakasından üç düğmeyi iliğinden çıkardı ve ringe yürüdü. Tek hamlede çıkıp kalın iplerin arasından geçip ortada durdu. Kızda peşinden aynı şekilde ringe çıkıp adamın karşısına geçti. " Üzerindeki pahalı kıyafetlerine yazık olacak. Değiştirmek istemediğine emin misin? " " Kendine olan güvenin ve yeteneğin taktire şayan Karakız. Ama bu âlemdeki herkesi yensen de beni yenemezsin. Sadece sen değil hiç kimse beni yenemez. Meydan okumanı kabul edip zorluğunu arttırıyorum. Sana üç hak veriyorum Karakız. İsteğin gibi saldır. Bana bir kere bile dokunabilirsen yenilgiyi kabul ederim. Ama dokunamazsan cezanı keserim." Bu kez kızın kaşları çatıldı. Restine rest demekti bu. " Tamam." Dedi hiç düşünmeden. Adam elleri iki yana açık başla mesajı verirken kız saldırı pozisyonunu alarak karşısındaki adama dikti gözlerini. Kafasının içinde yapacağı hamleyi düşündü. Tek tek değil arka arkaya yapacaktı saldırılarını. Böylece gafil avlayacaktı adamı. Yani aklındaki buydu. Garanti olmamakla birlikte en iyi saldırının bu olduğuna karar vermişti. Yinede her ihtimale karşı biraz daha bekleyecekti. Sıkılan adamın gardının düşeceğini umuyordu. Bir süre daha bekledikten sonra bir anda yaptı atağını. Önce şaşırtmak için aşağıdan yukarıya çenesini hedef alarak aparkatı denedi. Boşa giden hamlenin ardından soldan bir yumruk indirmek istedi. Lâkin zorlanmadan savuşturdu adam kılına bile dokunmadan iki hareketi de. Son olarak yandan bir tekme indirmek istedi. Ama bu hamlede boşa gittiği gibi bir anda Pusat'ın ters hamlesiyle kendini ringin ortasında sırt üstü yerde, kollarını Pusat'ın ellerinin baskısı altında, bacaklarını adamın bacaklarını arasında adamı üzerinde gözlerine bakarken buldu. Ne olduğunu anlayamadan meydan okumayı kaybetmişti. Nefes nefese adamı izlerken üzerine doğru eğildi Pusat. " Cümlenin kalanını alayım." dedi alaycı şekilde. Sonuçta kazanan kendisi olmuş bunun haklı şımarıklılığı yaşıyordu. Pes etti kız. Kaybetmişti zaten. " Sekiz sene önce seninle aynı mekandaydık Kurtoğlu. İlk o gün gördüm turkuaz grilerini. Başka hiç kimsede olmayan bir renk olduğu için aklıma kazınmış. Hepsi bu. " Pusat'ın gözleri boşluğa daldı. Nerede ne zaman aynı mekanda bulunmuş olabileceklerini düşünürken kızı duydu. " Çekil şimdi üstümden." " Sana demiştim Karaca. Kaybedersen cezanı keserim diye." Kızın mavileri arasında gezdi gözleri sırayla. Ardından dudaklarına kaydı. Dün gece burnuna gelen çilek kokusunu anımsadı. Daha fazlasını arzuladı. Tadını... " Cezan.." dedi yavaşca kızın dudaklarına doğru ilerlerken. Ardından bir anda dudaklarına bastırdı dudaklarını. Arzuyla öperken aynı çilek tadına ulaştığında daha fazla kapandı iri dudaklara. ******************************* Evet canlarım sürpriz sonlu bölüm oldu.
|
0% |