@azamet_29_2
|
Keyifli okumalar dilerim ❤️ 🔥🔥🔥🔥 Bilinmezliğin dibinde karanlık bir gecede yürüyor bedenim, ayaklarım çıplak... Kulağında annesinin sesiyle uyandı kız yine. Yerinde doğruldu. Gözlerini ovuşturdu önce, sonra elleriyle yüzünü sıvazladı. Derin bir nefes alıp geriye yaslanarak başını geriye bıraktı. Yine kâbus, diye mırıldandı. Sabahtan bu yana aralıksız çalışmış, yorulan gözleri ile masasının üzerine bıraktığı başıyla gözlerini kapatmış, uyuya kalmıştı bir saat önce.. Lâkin son günlerde artmış olan kabuslarla uyanmıştı yine. Yine o aynı kabusu görmüştü. Yine o geceyi yaşamıştı rüyasında. Zavallı annesi kan gölü içinde, babası şeytani bir yüz ifadesiyle annesinin başındaydı. Gözlerini tavana dikip hâlâ beyninin içinde yankılanan sesin kaybolmasını bekledi bir süre. Yaşadığı şey zaten kötüyken kabusları yaşadığını evirip çevirip katlayarak daha kötü hâlde gösteriyordu. Başını yavaşça cam duvara çevirdi. Saat daha da ilerlemiş geceye dönmüştü. Bugün de abartmıştı çalışma işini ama bakması gereken kağıtlar vardı. Bu sabah geri dönmüştü gemileri. Bırakacağı yükleri bırakmış gelirken de alacağı yükleri almıştı. Herşeyi bizzat gözleri ile kontrol ediyordu Karaca. Kalem kalem takip ediyordu giriş çıkış yapan malları. Ve aradaki özel olanları. Yerinden kalkıp ayakkabılarını çıkararak beyaz gömleğinin üst iki düğmesini açtı. Yalın ayaklarla cama yürüdü. Başını gökyüzüne doğru kaldırdı. Binanın en yüksek katındaki ofisinin camından gördüğü bir kaç yıldızda gezdi gözleri. Annesi geldi aklına. Yazlık evlerinin terasında annesi ile yıldızlara bakarak kayan bir tane yıldız görmeyi ve dilek tutmayı umduğu geceye gitti. Hani bir tane görse hemen bir dilek tutacaktı olacağına çok inandığı. Annesinin hiç ağlamamasını dileyecekti. O gece oldukça fazla beklemiş sonunda kayan yıldız falan görememiş beklerken annesinin kucağında uyuya kalmıştı. Ardından şiddetli bir kavga sesiyle uyanmıştı odasında. Dışardan gelen anne babasının kavga ve kırılan cam çerçeve sesiyle korku içinde yatağın içine sinerek ağlamıştı. Elini alnına bastırırken dişlerini sıkarak konuştu. Her güzel anımın içinde kara bir lekesin Sandalcı. Açılan kapı ile çıktı düşüncelerinin girdabından. Arkasına döndü. Gelen kişi Sadık'tı. " Uyanmışsın." " Hımm..." " Ama hâlâ yorgun gibisin." Dedi farkındalığını belli ederek. " Bugünlerde doğru düzgün dinlemiyorum Sadık. " Neden? " Var..." Dedi kız. " Kabuslar... Yanına geldi kan kardeşi. Kolunu arkasından geçirip omuzunu kavradı. " Konuşmak istersen kardeşin olarak ben hep buradayım. " Muzip bir bakış attı kız yanındaki adama. " Kan kardeş mi, kız kardeş mi anlamadım." Bazen o kadar yakın davranıyordu ki Karaca'ya bir kız kardeşi hatırlatıyordu hâli. Bu da Karaca'nın Sadık ile alay etmesine sebep oluyordu. " Tabi ki kan kardeş... " Ooo! Bak sen... Ne ara kız arkadaş yaptın kendine." " Karaca! " Dedi Sadık yüzündeki ciddi ifade ile. "Hmm." " Biraz dinlenmeye ihtiyacın olduğunu düşünüyorum." " O kadar mı kötü görünüyorum? " Dedi kız ellerini yüzüne koyarak. " Uzun zaman önce yaptığın planı gece gündüz demeden çaba gösterip gerçekleştirdin. Herşeyi yoluna koydun. Ama bunu yaparken farkında ol yada olma çok yıprandın. Sen göremesen de biz görüyoruz. Herşeyi kontrol altında tutmaya çalışıyorsun. Ama bunu yaparken kendini çok yoruyorsun. Biraz da kendini düşün ve ara ver. " " Kendimi düşünmek mi? " Dedi kız keyifsiz. Kendini düşünmek istemiyordu. Kendini düşündüğü zaman sinirleri daha fazla bozuluyor, aciz, güçsüz olduğu zamanları hatırlıyor, o vakit geçmişe dönmek kendini bulmak ve kafasına sıkmak istiyordu. Sadık'ın gözleri kızın düşünceli yüzünde gezerken Sadık'a baktı kız. " Sadık." " Efendim." Elini uzattı kız. " Arabanın anahtarını ver." Kızın gözlerine takılı kaldı adam. O mavilerin içinde gezerek anlamaya çalıştı ne yapmak istiyor... Tahmin ettide ne yapmayı istediğini. Yine de, " Neden? " Dedi. " Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var. Biraz dolaşıp kafamın içini boşaltmak istiyorum. Yarına kadar zihnim durulsun bari. Malûm Nedim Kamberli ile iş yemeği var. " Nedim'in ziyaretinin üzerinden iki gün geçmiş bu sabah Nedim Karaca'yı bizzat arayarak yarın akşam diyerek iş yemeğine davet etmişti. Tabiki yanında büyük sürpriz olarak kardeşi olmadığı hâlde kardeşim dediği Bülent'i de getirecekti. " Zihnim çok karışık Sadık. Yeni bir işe girerken duru bir zihin gerekiyor bana. Ve dinlenmek." " İstersen ben de geleyim." " Teşekkür ederim gerek yok." Derken elini biraz daha uzattı kız. Sadık çaresiz cebindeki anahtarı çıkarıp kıza verdiğinde Karaca masasına dönüp ayakkabılarını giyerek telefonunu ve silahını da alıp çıktı. Asansöre yönelirken arkasından baktı kan kardeşi.. Kapı açılıp içine bindi kız. Telefonu pantolonunun cebine sıkıştırıp silahını belinin arkasına taktı. Aynaya bakarak açık yakasını düzeltti hafiften. Asansör aşağı yönde hareket ederken Sadık elini cebine atıp telefonunu çıkardı. İki satır mesaj yazıp gönderip yeniden cebine koydu telefonunu. Zemine inen asansörden çıkan kız ellerini ceplerine sokarak çıkış kapısına doğru yürüdü. Topuk sesini duyan görevli gelen kişinin kim olduğunu görünce hızlı adımlarla kapıya koşarak açıp patronunun kolayca çıkışını sağladı. Kapının dışına çıkan Karaca bir kaç basamaklı merdivende durup başını yeniden gökyüzüne kaldırıp derin bir nefes alıp verdi. Kız gökyüzünü izlerken caddenin karşısındaki büyük araçtaki kişinin gözleride kızı buldu. Bir anda saatlerdir yaslandığı koltukta doğrularak oturdu adam. Kaç gündür kafası karışık olan ve sonunda tek başına kendini elinde puro ile uzaktan kızın şirketini izlerken bulan kişi Pusat Kurtoğlu'ydu. Yeniden duydu o hissi. Lâkin bir ton değişikti bu kez. Tesadüfen bulupta kaybettiği şey bu kez tam karşısında yeniden bulmuş hissi vardı şimdi. Ve bu histen hoşlanmış, bırakmak istemiyordu. Sol yanında hissettiği duygu ile kol dayama yerindeki elini kaldırıp göğsünün soluna koydu. Kalbinde ayan beyan hissettiği çarpıntılar düşüncelerini destekliyordu. Stresli geçen bir kaç günün ardından bir rahatlama hissetti sonunda. Çünkü günlerdir ikiye bölünen düşünceleri arasında gidip gelen aklı bir türlü işlerine konsantre olmasına müsade etmiyordu. Dahası da vardı. Düşünceleri ile mücadele ederken Karaca'nın, Sekiz sene önce seninle aynı mekandaydık Kurtoğlu. İlk o gün gördüm turkuaz grilerini. Başka hiç kimsede olmayan bir renk olduğu için aklıma kazınmış. Hepsi bu. Şeklindeki cümleleri sürekli zihninde yankılanmış sonunda geçmişdeki bir görüntünün arka sahnesinde kalan dalgalı saçlı mavi gözlü çok genç bir kızı silik de olsa hatırlamış, tanımıştı. Anne babası ile birlikte gittiği akşam yemeğinde arka masalardan birinde Karaca Kandemir de vardı. Karaca çok genç olduğu için kıza bakmamıştı bile. Arka masada oturan biriydi sadece. Nereden bilirdi yıllar sonra bu kızın karşısına Kara ismiyle çıkacağını. Artık rahattı. Sol elindeki purodan keyifle derin bir nefes çekip kolunu camdan dışarıya atarak dumanı aracın dışına üfledi. Merdivenleri bir bir inmeye başladığında Pusat'ın gözleri hâlâ kızda sabit her hareketini izlemeye devam ederken Karaca şirket binası önündeki aracın yanına geldi. Kumanda ile kilidi açıp arabaya bindi. Motoru çalıştırıp gaza bastığında Pusat'a yeni dank etti. Bir kıza bir etrafına bakındı emin olmak için. Evet yalnızdı. Da! Neden yalnızdı Karaca? Adamları neredeydi ve tek başına nereye gidiyordu? Karaca'nın aracı garajdan çıkarken kendini toparlayan Pusat purosunu yere fırlatıp direksiyona yapıştı. Motoru çalıştırıp gaza yüklenerek siyah sedan aracın peşine takıldı. İki araç arka arkaya ilerleyip trafiğe karıştığında Pusat'ın aklı kızda ve nereye gittiğinde, kızın aklı rahat hissettiği tek yerdeydi. Dakikalar boyunca trafikte ilerleyen Karaca aynı süre boyunca arkasında olduğunu fark edemediği araçla birlikte yol almaya devam ederken Pusat gözleri öndeki araçta söyleniyordu. Bu saatte adamların olmadan tek başına nereye gidiyorsun Karaca Kandemir? İzlemeye devam etti Pusat. Kısa olmayan bir süre sonunda huzurlu hissettiği o yere geldi kız nihayet. Aracını uygun bir yere çekip park edip indiğinde karanlıkta kapalı farlarla takipte olan Pusat da biraz uzağına park etti. Gözleri etrafta dolaşırken yine söylendi. Kafayımı yedinde bu saatte buraya tek başına geliyorsun manyak. Evet gecenin bir saatinde ıssız olmasına rağmen zerre korku duymadığı mezarlıkta annesinin olduğu yere doğru yürüdü Karaca. Karaca yürüdü, Pusat'ta uzakta ve arkasından yürüdü. Korkusu yoktu ölülerden kızın. Biliyordu ki diriler kadar zarar veremezlerdi. Hangi ölü yerinden kalkıp birinin canını almıştı ki? Aklı olan nefes alandan korkmalıydı. Nihayet yüreğini sızlatan toprak yığınının yanında durdu kız. Kısa bir süre toprağı izledikten sonra yavaşca dizlerinin üzerine çöküp bir avuç toprak aldı eline. Burnuna yaklaştırdı. Kokladı. Toprağın hâlâ sen kokuyor annem. Dedi içinden. Ardından yerine bıraktı avucundakini. Sonra yavaşça annesinin yanına uzandı. Kolunu toprağının üzerine attı. Annesinin bedenine sarılır gibi sarıldı. Annesinin göğsüne yaslandığını ve nefesini duyduğunu hayal ederek beklerken zihnindeki bütün karışık düşünceler, planlar, işler herşey buhar oldu dağıldı. Geriye sadece o ve annesinin hayalî ile huzur kaldı. Pusat gözleri karanlıktaki kızda inanamaz şekilde izliyordu her hareketini. Nasıl bir aklı ve cesareti vardı da bu kadar korkusuz ve pervasızdı? Sessiz adımlarla biraz daha yaklaştı kızın arkasından. Bir süre sonra kapalı olan gözlerini açarak gökyüzüne çevirdi kız Pusat'ın gözlerinin üzerinde olduğunu bilmeden. " Annem. " Dedi. " Bak... Dedi kız gerçekleşmeyeceğini bile bile. Gözleri dolan Karaca toprağın altında ki annesiyle konuşuyor, Pusat ise kızı hem izliyor hem de dinliyordu. Dışardan görünen Karaca ile gerçek Karaca farklı diye düşündü. Kısa bir süre sessizlik oldu. Ardından yeniden duydu kızı Pusat. Bu gecede kayan bir yıldız yok. Yerinde doğrulup annesinin yanı başına bağdaş kurup oturdu. Gözlerini yeniden gökyüzüne dikti. Yıldızlara bakarak dilek tutalım o hâlde. Gözlerini kapatıp ellerini kalbinin üzerine koydu kız. Benim dileğim annemi bir kez daha görmek. Dedi sesli. Pusat kızın bu küçük bir kız çocuğu hâllerini izlerken bir anda yerinde doğruldu. Yeniden geleceğim annem. Diyerek toprağını öpüp ayağa kalktı. Mezarların arasından geçip aracına yürürken Pusat'ta bulunduğu yerden çıkıp kendi aracına yürüdü. Az sonra yine önde Karaca'nın arkada Pusat'ın aracı mezarlıktan çıkıp trafiğe karıştı. Şimdi nereye gidiyorsun pervasız? Öndeki araç hızlanmaya başladığında Pusat biraz daha bastı gaza. Karaca'nın aracı önde Pusat arkada takipte ilerlemeye devam ettiler bir süre. Dakikalar sonra sahil yoluna gelindi. Kız denize ve banklara en yakın yere yaklaşarak park edip motoru kapatırken Pusat yine arada mesafe bırakarak geride bir yere çekti arabasını. Motoru kapatıp gözlerini az ilerideki araca dikip beklemeye başladı. Dakikalarca bekledikten sonra indi kız araçtan. Kapıyı kapatıp sahil tarafına geçti. Köprüyü gören bankın arkasında farkettiği kediyi rahatsız etmeden oturup bacak bacak üstüne atarak denizin kokusundan derin bir nefes çektikten sonra boğaz köprüsüne dikti gözlerini. Kırmızı ve sarı ışıklarda gezindi mavileri. Sonra hemen altından geçen gemide. Sonra da karanlık sulara takıldı. Kız dalgaları izlerken Pusat da araçtan inmiş sırtı arabaya dayalı, bir ayağı diğerinin üzerinde, kolları göğsünde birleşmiş kızı izliyordu uzaktan. Bu gece daha bir tuhaf davranıyorsun Karaca. Dedi içinden. Kızı tanıdığından beri gördüğü her hareketinin dışındaydı bu geceki hareketleri. İzlemeye devam etti bir süre daha en az oturduğu bank kadar cansız şekilde duruşunu. Sanki bir heykel olarak yapılmış, bankın üzerine konmuştu kızın bedeni. Pusat kızın hiç kıpırdamadan denizi izleyerek oturmaya devam edeceğini anladığında cebinden bir puro daha çıkarıp yaktı. Derin bir nefes çekip havaya üflerken cep telefonunu duyunca gözlerini kızdan ayırıp cebinden çıkardığı telefona odakladı. Gördüğü isimle şaşırdı. Bir telefona bir kıza gidip geldi gözleri. Telefonu açıp kulağına götürdü. " Daha ne kadar orada durup beni izleyeceksin Kurtoğlu? " Şaşırdı Pusat. Ne zamandan beri farkındaydı arkasında olduğunun. " Seni gördüm. Ayakta bekleme uzun bacakların ağrıyacak." Pusat tek kelime etmeden telefonu kapatıp kıza doğru yürüdü. Hâlâ kıpırdamadan bekleyen kızın yanına geçip oturdu. Bacak bacak üstüne atıp yönünü denize çevirdi. Purosunu içmeye devam ederken sessizdi. Kızın sorusu geldi. " Neden beni takip ediyorsun? " " Neden adamların olmadan geziyorsun? " " Ne zamandan beri peşimdesin? " " Neden tek başına adamsız geziyorsun? Dedim! " " Soruma soruyla karşılık verme Kurtoğlu." " Adın Rus babalarının bile kulağına gitmişken hangi akla hizmet tek gezebiliyorsun? " Pusat'a bir bakış attıktan sonra yerinden kalktı kız. Denize doğru bir kaç adım yürüyüp arkasını ve dirseklerini korkuluklara dayadı. Gözlerini adama çevirip izlemeye başlarken, " Sen neden yalnız geziyorsun? Kuyruğun Kıraç Honest nerede? " Adam başını önüne eğerek sinirli bir gülümseme bıraktı kendi kendine. Ardından yerinden kalkıp kızın yanına gelirken " Ben Pusat'ım... Dedi. " Önce sen cevap verirsen belki.." Kızın yanında duran adam puroyu dişlerinin arasına bırakıp ellerini ceplerine soktu. Kızın yüzünde gezdi gözleri. " İstediğini çok kısa sürede başardın Karaca Kandemir. " " Ooo! Pusat Kurtoğlu'ndan bir iltifat aldım. Gözlerini devirdi Pusat. Bir nefes daha çekip dişlerinin arasından aldı puroyu. Puroyu tuttuğu parmaklarını kıza doğru kaldırarak devam etti konuşmasına. " Adını duymayan kalmadı. Bundan sonra tek kalman aptallık olur. " " Yine adam mı taktın peşime Kurtoğlu. Sana yalnız olduğumu onlar mı söyledi. Bu yüzden mi peşime takıldın." Pusat cevap vermedi. Hem kafamı hem kalbimi karıştırıp beni şirketinin önüne kadar getirdin. Diyemedi. " Hem yalnız olduğumu nereden çıkardın? " Diye devam etti kız. Düşündü Pusat. Saatlerdir dolaşırken yanında kimse yokken yanında biri olduğunu nasıl ima ediyordu. " Mezarlıktan çıkarken yanında hayaletleri mi getirdin? " Kız duyduğu şeye şaşırırken belli etmemeye çalıştı. Demek mezarlıkta da peşimdeydin. Dedi içinden. Bir adım geriye giderek sağ elinin parmaklarını silah şekline getirip adamın göğsüne çevirdi. Karaca gülümserken adam bir kıza bir eline baktı. Güldü. " Nedenini bilmiyorum ama beni vurmayı o kadar istiyorsan belindekini kullan." Bir anda elini aşağı indirdi kız. Aynı anda bir silah sesi duyulurken nereden geldiği belli olmayan kurşun Pusat'ın ayaklarının dibine isabet etti. Duyduğu silah sesine rağmen kılı kıpırdamayan adamla şaşırdı Karaca. Silah ve kurşun sesine aşina oluşu bir yana hiç bir şeyden korkusu yoktu bu adamın. Üstten üstten konuştu kız. " Gördüğün gibi yalnız değilim." Değildi. Karaca şirketten çıkarken Sadık'ın kendisini tek bırakmayacağını ve peşine Cemre'yi takacağını biliyordu. Tahmin ettiği gibi Cemre'ye mesaj atarak silahlı şekilde kızın arkasına takmıştı Sadık. Adım adım Karaca'yı takip etmişti Cemre. Şirketin önünden sahile kadar... Karaca'nın yaptığı el işareti ise Cemre ile aralarında bir işaretti. Parmak ucu nereye dönükse baş parmağı ile işaret verdiğinde oraya ateş ederdi Cemre. Pusat'ın dağınık düşünceleri düzene girmeye başladı. Ne istediğini gerçekten biliyordu artık. " Her geçen gün biraz daha şaşırtıyorsun beni." Ağır iki adımda kıza yaklaşarak önünde durdu adam. Elindeki puroyu denize atıp Karaca'nın iki yanındaki korkuluklara dayadı ellerini. Cemre'nin silahlı oluşu ve kendilerini izlediğini bilmesine rağmen aldırmadan kızın üzerine doğru eğildi. Bu hareketine soğuk kanlı şekilde tepkisiz kalan Karaca'nın kulağına yaklaştırdı dudaklarını. " Adamına söyle eve dönsün Karakız. Seninle konuşacaklarım var." Karaca'nın burnuna gelen puro ve daha önce hiç duymadığı parfüm kokusu kızın zihnini bulandırırken yana doğru çevirdiği başıyla adamın gözlerini gözlerinde nefesinin dudaklarının üzerinden geçerken hissetti. Neydi bu kurdun bu gizemli hareketleri. Farkında olmadan hızlanan kalp atışları kulaklarına tırmanırken konuşarak yana doğru hamle yaptı. " Geç oldu. Kaç gündür uykusuz ve yorgunum. Yarın da önemli bir toplantım var. Dönmem gerekiyor. " Ama kaslı kol geçişine izin vermezken bir kez daha döndü adama. Adamla göz göze burun buruna gelirken yıllar öncesine gitti zihni. Bu adamı ilk kez gördüğü geceye... " Neden uykusuzsun Karaca Kandemir. Sesindeki imalı tınıyı anında farketti kız. Düello gününden bahsettiği açıkça belliydi. Kızın gözleri Pusat'ın gözlerini bulurken devam etti adam. " Benim gibi." Dedi bir nevi itirafla. " İki gündür ben ben değilim. Ne yaptın bana Karakız? Bir kurşun yesem beynimin içi bu kadar dağılmazdı. Adamını yolla Karaca. Konuşmamız lazım. " Duyduğu buğulu ses tonu ve beklemediği cümlelerle ne düşüneceğini bilemedi Karaca. Bu adama uzaktan uzağa birşeyler hissediyordu ama her fırsatta kendine bu hislerin karşılıksız ve sadece hayranlık ile olduğunu tekrar ediyor, yıllar önce bir gece verdiği kararda sabit kalmak için intikam haricindeki bütün duyguları kendinden uzakta tutmaya çalışıyordu. Fakat şimdi bu adamda da mı aynı hisler varolmuştu. Çenesiyle Hadi işareti yapan Pusat'la gözleri adamda cebinden telefonunu çıkarıp bir arama yaptı. Açılan telefonla, " Alo Cemre geri dön... Kurtoğlu bırakacak beni! " " Emin misin? Gözleri elimdeki telefona kayan kız şaşırdı. " Adamlar..? " Demişti ki kızın arkasında gelen Kıraç'ın sesi duyuldu. " Bende sana güvenmiyorum onu ne yapacağız. " " Sen kes sesini beh! " " Bana hırlama sütlü çikolata! " " Bana bak! " Şşiştt. Diğer taraftaki tartışma devam ederken Karaca'nın şaşkın bakışları Pusat'ı bulduğunda pis pis gülümsedi adam. " Ben Pusat'ım. Cemre'nin taciz ateşinin ardından Kıraç kızı eliyle koymuş gibi bulup tepesine dikilmişti. Pusat elindeki telefonu çekip aldıktan sonra kapatıp geri verdi. " Gidelim." Karaca sinirli adımlarla önden, Pusat yine pis bir gülümseme ile arkasından yürüdü. Karaca kendi arabasına doğru ilerlerken, " Benim arabama." Dedi Pusat. Kız sinirli bir bakış attıktan sonra uyum sağlayarak diğer arabaya doğru yürüdü bu kez. Yanına geldiği aracın kapısını açıp ön koltuğa geçti ve oturdu. Pusat da diğer taraftan binip direksiyona geçti. Motoru çalıştırıp gaza bastı. Araç hareket ettiğinde ikisinde aklında sorular vardı. Trafikte geçen dakikalar sonra Karaca konuştu ilk olarak. " Nereye gidiyoruz." " Uzak olmayan bir yere." " Benimle ne konuşmak istiyorsun? " Pusat saniyelik bir bakış atıp yeniden akan trafiğe çevirdi gözlerini. Anladı kız. Şimdi değil, gidecekleri yerde söylemek istiyordu. Kapının kolunu tutarak başını camdan dışarıdaki karanlığa çevirdi kız. Düşünmeye başladığında zihni bu gece ve sekiz sene önceki gece arasında gidip gelirken Pusat'ın, İki gündür ben ben değilim Karakız. Ne yaptın bana? Bir kurşun yesem beynimin içi bu kadar dağılmazdı. Sözü yankılandı beyninin içinde. Başını adama çevirip yüzünde gezdirdi gözlerini. Sekiz sene önceki Karaca duysaydı bu sözleri ayakları yerden kesilirdi. Gözleri yolda beklemeye devam etti kız. Kırk dakika kadar sonra Kanlıca sırtlarına geldiler... Yüksek tepede boğaza karşı durdu araç. Pusat motoru kapatıp geriye yaslandı. Gözleri uzakta görünen boğaz köprüsünde, doğru kelimeleri kullanmak için aklını toplanmaya çalışıyordu. Sessiz geçen süre sonrasında, " Dinliyorum Kurtoğlu. " Diyen kıza çevirdi yönünü. " Konuşacakların var sanıyordum. Yoksa manzara izlemeye mi getirdin bizi." Karaca aracın önüne doğru yürürken Pusat'ta arkasından çıkıp kızın yanına doğru adımladı. Daha fazla beklemek istemeyen adam aklına gelip geçen bütün kelimeleri, bütün cümleleri bir kenara sıyırıp kızı kollarından tuttuğu gibi kendine çekerek dudaklarını kızın dudaklarına bastırdı. Beklemediği bu hareketle Karaca'nın gözleri kocaman olurken adam arzuyla öpmeye devam ediyordu. Zorlukla ayrıldı, tadıyla aklını uçuran dudaklardan. Babasının annesine olan eşsiz duygularını bu kıza karşı hissettiğini kabul ederek baktı Derin bir nefes alıp konuştu. " Karaca... **************************** Eveeet canlarım bölüm sonu.
|
0% |