@azamet_29_2
|
Daha fazla beklemek istemeyen adam aklına gelip geçen bütün kelimeleri, bütün cümleleri bir kenara sıyırıp kızı kollarından tuttuğu gibi kendine çekerek dudaklarını kızın dudaklarına bastırdı. Beklemediği bu hareketle Karaca'nın gözleri kocaman olurken adam arzuyla öpmeye devam ediyordu. Zorlukla ayrıldı, tadıyla aklını uçuran dudaklardan. Babasının annesine olan eşsiz duygularını bu kıza karşı hissettiğini kabul ederek baktı Derin bir nefes alıp konuştu. " Karaca... Karaca karanlık olmasına rağmen gördüğü gözlere dikti gözlerini. Kalbî öyle güçlü çarpıyordu ki, sesi kulaklarını, hacmi göğüs kafesini zorladı. Karşısındaki adamı sadece izledi hiç kıpırdamadan, konuşmadan. Bu sonsuza dek sürecekmiş gibi görünen sessizliği sözleri ile bozan Pusat oldu. " Karaca... Başını önüne eğdi kız. Sinirli bir şekilde gülümsedi. " Sekiz sene önce o restoranda sana hayran hayran bakan Karaca'ya gelip söyleseydin bu sözleri, ayakları yerden kesilirdi Pusat Kurtoğlu. Ama bugünkü Karaca'yı bu sözler etkilemez. Sözlerine sevinecek Karaca sekiz sene önce o gece de kaldı. O gece kafasına yediği kurşunla öldü Karaca'nın ruhu. Saflığı ve masumiyeti ile birlikte annesinin mezarına gömdüler Karaca'yı." Aniden kaldırdı başını. Kaşları çatık gözleri kararlı bakıyordu. Öfkeyle konuştu. " Ve o bedene Kara yerleşti! Her cümlede sesi biraz daha yükseldi kızın. " Yatalak bir şekilde yaşamaya devam etmesinin tek sebebi intikam hırsıydı. Bugün sadece Kara var Kurtoğlu. Ve Kara'nın hedefleri var Kurtoğlu. Pusat kaşları çatık, gözleri kısık kızı son cümlesine kadar sessizce dinlemişti. Hırsla arkasını döndü kız. Geldiği yöne doğru yürürken devam etti. " İyi geceler Kurtoğlu, kendim dönerim! " Duyduğu cümlelerin bir tekini bile umursamayan Pusat bu şekilde çekip gitmesine izin vermemek için arkasından bir adım atmak istedi kıza doğru, ama olmadı. Bedenini saran bir enerji yürümek bir yana kıpırdamasına bile izin vermiyordu. İrileşen gözlerini kendine çevirdi. Bütün bedeni kaskatı kesilmiş, hareket etmeye çalıştı ama olmadı. " Boşa çabalama Kurtoğlu." Diyen kız yürümeye devam ettiğinde anladı. Gözleri anında kızı buldu. Gücünü gözlerini kurbanına dikmeden de kullanabiliyordu artık. Bir kıza bir kendi bedenine baktı. Kıpırdanarak, daha da zorladı kollarını ve bacaklarını kızın gücünün hakimiyetinde kurtarmak için. Parmakları kıpırdamaya başladığında kıza döndü. Bağırdı arkasından. " Ben sekiz sene önce ki Karaca'ya değil, şuan karşımdaki Kara... Ca! ya vuruldum! " Aniden durdu kız. Aynı anda Pusat'ı zorlayan güç bir anda kayboluverdi. Kızın duyduğu şaşkınlık konsantrasyonunu bozmuştu. Pusat serbest kalan bedeniyle hızlı adımlarla Karaca'nın yanına gelip kızı omuzlarından kavrayarak kendine çevirdi. Gözlerine baktı yeniden. " Ben şuan karşımda duran kıza vuruldum. Mavi okyanusları hatırlatan gözlerine, dudaklarındaki çilek çiçeğinin özündeki bal tadına. Dişi bir kurda ait olan ruhuna... Karaca... İki gündür bu yüzden aklım başımda olmadan dolaşıyorum. Baş edemediğim düşünceler yüzünden saatlerce şirketinin önünde bekledim. Ama her anında keyif alarak." Kanlıca sırtlarında esen ılık meltem aralarından geçerken Kız böyle bir şeyin nasıl olabileceğini düşünürken adam kızdan olumlu bir cümle duymayı bekliyordu. Saniyeler geçti aradan. Belki de dakikalar. Kızın ellleri yavaş bı hareketle adamın kollarını kavradı. Yine yavaşça aşağıya indirdi omuzlarından. Sonra arkasını dönüp yürümeye devam etti. Ne olumlu ne olumsuz hiç bir cevap vermedi. Arkasında en az kendisi kadar kafası karışık bir Kurtoğlu bırakarak yürürken duyduğu motor sesi ve gelen araçla durdu. Cemre'ydi gelen. Karaca'nın söylediğini yapmamış uzaktan izlemeye devam etmişti kızı. " Ben sana dön demedim mi? " Omuz silkti Cemre zoraki bir gülümseme ile. " İnisiyatif aldım. " Kızsada sessiz kaldı Karaca. Şuan burada oluşu yürümekten kurtaracaktı onu. Derin bir nefes alıp verdikten sonra arka kapıyı açıp koltuğa geçip oturdu. Az ilerde arkasından bakmaya devam eden adama bir bakış attıktan sonra önüne döndü. " Gidelim." " Eve mi? " Evet." ***** Gecenin üçünde geldi Karaca evine. Saatlerdir gelişlerini bekleyen Sadık karşıladı iki kızı bahçede. Hızlı adımlarla gelerek duran aracın arka kapısını açtığında önden Karaca arkadan Cemre indi. Karaca Sadık'a bir bakış atıp hiç birşey söylemeden eve yürürken Cemre aracın önünden geçerek yan kapıyı açıp koltukta ki dürbünlü tüfeğini aldı. Omzuna dayayarak yaylana yaylana Sadık'ın yanına geldi. İkisininde gözü Karaca'daydı. " Eee..." Dedi Sadık ellerini ceplerine sokarak. " Kurtoğlu'nun neden Karaca'yı takip ettiğini öğrendin mi? " Cemre kızın peşine takıldığı andan itibaren kendi gibi takipte olan Pusat'ı farketmiş Sadık'a Karaca'nın peşinde sadece kendisinin değil, Kurtoğlu'nun da olduğunu söylemişti. " Evet." derken Cemre'nin yüzünde pis bir gülümseme vardı. Sadık'ın gözlerin yanındaki kıza kaydı. Cevabı bekliyordu. Cemre'nin bakışları Sadık'ı buldu.. " Kurtoğlu Karaca'yı öptü." Sadık'ın gözleri büyüdü. Hislerin de yanılmamıştı ama Pusat'ın bunu ikinci kere yapmasını da beklemiyordu. Başını gökyüzüne kaldırıp sesli bir kahkaha atarken Karaca evin kapısından girdi. Kapattığı kapıya yasladı sırtını. Gözlerini kapatırken olanlar, konuşulanlar ve Pusat'ın kendini öpüşü yeniden geçti zihninden. Bir eli ister istemez dudağına gitti. Kalp atışlarını yeniden duyarken içinde bir köşede sessizce bekleyen onsekiz yaşındaki Karaca Kandemir'in gülümseyen yüzünü görür gibi oldu. Saniyeler içinde başını iki yana sallayarak kendine geldi. Hiç boşuna sevinme Karaca. Kara varken sanin gibi bir zavallıya yer yok bu dünyada. Yerinde doğrulup merdivenlere yöneldi. Yorgundu. Bir duş alıp yatmak, hiçbir şey düşünmeden yarın öğlene kadar uyumak istiyordu. Saat dörtdeki iş yemeğine her türlü yetiştirdi. Trabzandan tutarak bir kaç basamak çıkmıştı ki duyduğu sesle anında durdu. " Nerdesin bu saate kadar?! " Trabzandaki eli demiri sertçe sıkarken önüne bakan gözleri büyüdü. Kalp atışları hızlandı. Duyduğu sesin sahibinin şuan burada olma ihtimali yoktu. Babası olan adam şuan hastane odasında ve yoğun bakımda yatırıyordu. Şuan burada olmasının ve Karaca'ya hesap sormasının imkanı yoktu. Arkasını dönmedi. Sesin geldiği yöne bakmadı. Bu sadece bir sanrıydı. Bundan emindi. Zihni oyun oynuyordu kıza. Yine! SANA SORDUM! Tekrar duyduğu yüksek sesle yeniden irkilirken ardından başka bir ses daha duydu. Aciz. Korkan, titrek ve annesine aitti bu ses. " Biraz temiz hava almak için dışarı çıkmıştım. " " Ben sana izinsiz dışarı çıkmayacaksın demedim mi?" " Dedin. Ama çok daraldım. Biraz..." " Kes o la*et sesini, keeess! " Geçmiş anıların arasından bir sahnenin sesini dinlerken Sandalcı'ya olan nefreti ve öfkesi depreşen Karaca bir anda silahını çekip arkasını döndü. Hani gerçekten orada olsa anında kafasına sıkacaktı Sandalcı'nın. Ama yoktu. Karanlık salonda ondan başka hiç kimse yoktu. Duyduğu sesler sadece zihnindeydi. Geçmişin koridorlarından yankı yankı gelen sesler. Silah tutan eli yanına başı önüne düştü. Durdu durdu...Bir anda kahkaha atarak gülmeye başladı. Ardından geriye dönüp gülmeye devam ederek çıktı merdivenleri. Odasının kapıyı açıp içeriye girdi. Elindeki silahı berjere bırakıp ayakkabılarını çıkardı önce. Ardından gömleğinin uçlarını çıkardı siyah pantolonun içinden. Düğmelerini bir bir açarken kendi kendine konuştu. Korktuğun başına geliyor Karaca. Yavaş yavaş babana dönüşüyorsun. İpek gömleğini omuzlarından aşağı bırakıp pantolonuna geçti. Onuda çıkardıktan sonra çamaşırları ile banyoya yürüdü. İçeriye girip cam kabin içindeki musluğu açtı. Isıtma gereği duymayan soğuk suyun altına yürüdü. Bütün bedeni irkilirken soğuk suyun zihnine iyi gelmesini umdu. Suyun altında bir süre hareketsiz kaldıktan sonra üzerindeki çamaşırlarını da çıkartıp güzelce yıkanıp, durulanıp çıktı kabinden. Askıdaki gri bornozu üzerine geçirip bağladı. Saçlarını küçük havluyla sarıp odadan çıktı. Aşağı katın merdivenlerinden inip bara yürüdü. Rafta içinde en keskin sıvı olan şişeyi seçip alıp kapağını açtı. Oracıkta tepesine dikip nefessiz şekilde içti yarıya kadar. Şişeden ayrılıp derin bir nefes verdikten sonra bornozun koluna sildi dudaklarını. Gözlerini kapatıp başını geriye attı. Bu sırada mutfakta olan Sadık kıza görünmeden onu izliyordu. Bu gece olanlar yüzünde kafasının nasıl allak bullak olduğu şuan izlediği hareketlerinden belliydi. Aynı saniyede binlerce düşünce geçiyordu aklından kızın. Her birini tutup hizaya sokmaya çalışıyordu ama olmuyordu. Sonunda toparlayamadığı düşüncelerini başı boş bırakıp gözlerini açtı. Elindeki şişenin kapağını kapatıp aldığı yere bıraktıktan sonra yeniden yöneldi merdivenlere. Fakat aniden durdu. Rahatlamasına yetmemişti. Geriye dönüp raftan aynı şişeyi tekrar alıp yeniden açtı kapağını. Yeniden tepesine dikti. İçe içe yürüdü. Yine içe içe çıktı merdivenleri arkasından sessizce takip eden Sadık'tan habersiz. Odasına döndüğünde şişe artık boştu. Dönen başıyla yalpalayan bedenini zorlukla getirdi yatağa. Sonunda elindeki şişe yere düşerken devrildi kaldı yatağa. Kayan gözleri kapanırken dolanan diliyle küfür üstüne küfür etti hayatını mahveden herkese ve herşeye. Kız sızıp kalırken odanın kapısından girdi Sadık. Ağır adımlarla yanına kadar geldi Karaca'nın. Sadakatle bağlı olduğu, bir yanı hâlâ on sekiz yaşındaki olan kıza üzüldü bir an. Kendi seçtiği kaderi istediği kader değildi. Sıyrılan bornozuyla yatan yarı çıplak hâline baktı. Ardından bornozu düzelterek bacaklarını ve yakasını örttü. Sonrada yatak örtüsünü üzerine çekti. " Biraz ara vermelisin Raca. " Dedikten sonra kapıya yürüdü çıkıp gitti. ***** Olanlar yüzünde gece boyunca uyku tutmayan Pusat sabaha kadar içmiş sonunda gün doğarken çıktığı odasında üzerindeki kıyafetleri çıkarmadan sızıp kalmıştı. Saatler sonra uyandığında ise çoktan öğlen olmuştu. Gözlerini açtığında odasındaki berjere oturmuş kendisini izleyen Kıraç ile göz göze geldi. Karşısında ki adama gözlerini devirip tavana çevirdi bakışlarını. Kolunu getirip alnına dayadı. " Sapık mısın lan ne diye odamda, koltuğumda beni izliyorsun? Odan mı yandı siktir git odanda otur. " " Uyanmanı bekliyorum kralım." Dedi Kıraç alaycı. Pusat'ın gözleri yavaşca kayarak Kıraç'ı bulunca dizinin üzerindeki kendisine ait telefonu kaldırıp ekranını açtıktan sonra çevirdi. Pusat ekrandaki onbir aramayı görünce kocaman bir, " Hassiktir! " çekip panikle doğruluğu gibi Kıraç'ın elinden çekip aldı. Baba kurt onbir arama. Yazısını. Dahası, Elmas Sultan otuz üç arama. Yazısını görünce dahada açıldı gözleri. Kıraç kendi telefonunu çıkarıp mesaj kısmına girip Pusat'a çevirdi. " Elmas yengemden yirmi dört giydirmeli mesajım var kralım. Sana kızıp bütün sinirini benden çıkardı yengem. Hem dayıma hem hem yengeme bir haftadır uykusuz geziyor diye yalanlar anlatıp inandırana kadar göbeğim çatladı. Elindeki telefonda ki son mesajı açıp yeniden Pusat'a çevirdi adam. "Oku." Pusat'ın gözleri büyük harflerle yazılmış mesajda gezdi. SAAT BİRE KADAR BENİ GÖRÜNTÜLÜ ARAMAZSA UÇAĞA ATLADIĞIM GİBİ ORADAYIM! Pusat kolundaki saate baktı. Beş dakikası vardı. Adam anında telefonla arama yaparken Kıraç yerinden kalkıp kapıya yürüdüğünde Elmas'ın sesini duydu. PUSAAAAAATTTTT! Elmas'ın cırlayan sesi odayı doldurmuştu. " Elmas Sultan abartma yine." " Abartmak mı! Gözlerini devirdi Pusat. " Bana gözlerini devirmeh! " Arkadan Derman girdi araya. " Tamam Karam. Sende gerçekten abartıyorsun." " Al birinin vur öbürüne! " Sakin ol Deli karam." " Dermaaannn! " Kıraç hâllerini izleyip, " İstanbul'un kralı olsanda annenin küçük oğlusun." Bir kahkaha atarak çıkarken Pusat komodinin üzerindeki bardağı aldığı gibi Kıraç'ın arkasından fırlattı. Kıraç hızla kaçarken bardak yerde tuz buz oldu. Bu sırada merdivenlerden aşağı inerken evin herşeyiyle ilgilenen Sermet karşıladı Kıraç'ı. " Kıraç Bey kahvaltı mı yoksa yemek mi hazırlatayım? " " Abim insin söylerim sen işine bak. " " Peki efendim." Kıraç Pusat'ın konuşması bitene kadar salon bölümüne geçip bir sigara içmeye karar verip oturdu. Bacak bacak üstüne atıp bir sigara yaktı. Derin bir nefes çekip havaya üflerken çalan telefonu cebinden çıkarıp ekrana baktı. BABAM. yazıyordu. Kaşları çatıldı. " Hayırdır inşallah. Diyerek temkinli ama şüpheli şekilde açtı telefonu. " Alo baba. " " Kıraç... Nasılsın bakalım evlat? " " İyiyim baba sağol. " İyiyiz. Annende iyi. " Yok baba. Hayırdır baba. " Yarım saate hava alanına ineceğim. Beni al. " " Emrin olur. " Pusat'a vermem gereken evraklar ve belgeler vardı onları getirdim. Malûm elden gelecek şeyler. Korkulacak bir durum yok. " " Anladım tamam. Kıraç telefonu kapatırken Pusat üzerinde temiz kıyafetler üst kattan iniyordu. Elindeki sigarayı orta sehpa üzerindeki küllüğe basıp ayağa kalktı. " Ee dayı oğlu. " Başımda bekleyeceğine niye uyandırmadın lan? " " Kaç kere çağırdım. Artık viskiden mi yoksa Karaca aşkından mı bilmem sızıp kalmışsın beni duymadın bile." " Ne diyorsun lan? " Kapıya yürüdü Kıraç. " Diyorum ki dayı oğlu. Ateş bacayı sarmakla kalmamış. Yakmış kül etmiş yangın eve sıçramış. Pusat bir anda dibinde bitti adamın. Kolundan tutup kendine çekti. " Kıraç. Boğarım lan seni! An itibariyle duyduğun gördüğün şeylerin hepsini unutuyorsun. İçerde konuştuğumu dışardan duyarsam sen düşün. " " Niye ki? " Kıraç şimdi yiyeceksin yumruğu. Düş önüme de havalimanına gidelim." " Sen nerden duydun? Demeyecem dayım söylemiştir." " Evet. " " Emaneti alalım sonrada yemeğe gidelim. Babamla uzun zamandır bir araya gelememiştim." Kapıya yürürken mutfağa doğru bağırdı Kıraç. " Sermet bir şey hazırlatma biz çıkıyoruz. " Sermet koşar adım geldi. " Tamam efendim iyi günler." İki adam evden çıkıp kapı önünde durdu. Kıraç bahçede volta atarak bekleyen Boran'a bir ıslık çalarak kendine bakmasını sağladı. " Boran çıkıyoruz." Boran hızlı adımlarla arabaya bindi. Çalıştırıp gaza bastıktan sonra geri geri gelip evin önüne yanaştı. Pusat Kıraç'ın açtığı kapıyla arka koltuğa geçip oturduktan sonra diğer kapıdan da kendi bindi. Korumaların olduğu ikinci bir araçla birlikte bahçeden çıktılar. " Boran havalimanına gidiyoruz. " Anlaşıldı." " Dayı oğlu aklıma ne geldi bak." Pusat'ın gözleri Kıraç'a döndü. " Sermet'i emekli mi etsek. Adamcağız yaşlandı. Artık birazda kendi hayatını yaşasın." " Aynı şeyi bir ev ve yüklü bir maaş karşılığı bende teklif ettim." " Hadi ya. " Ama uzun zamandır bizimle çalıştığını gitmek istemediğini söyledi. Bende dilediği zaman emekli olabileceğini söyledim." " E. İyi bari. " Pusat'ın gözleri cama kaydı. Aklına gelen dün gece ve yaşadığı anlar yeniden ve yeniden gözünün önünde canlanıyor dalgın dışarıyı izliyordu. " Babamı aldıktan sonra ALTIN BALIK'a balık yemeye gidelim mi? Bayadır gitmedik. Hem babam da özlemiş. Son konuşmamızda geldiğim de birlikte gidelim demişti." " Olur gidelim." Dedi Pusat durgun. Kıraç biraz öne doğru eğilip adamın yüzüne baktı. Dalgın hâlini gördü. " Oooo hooo! Durum vahim." Pusat'ın gözleri yanındaki sünerek kendisini izleyen Kıraç'a döndü. " Kıraç kaşınma. Yoksa eniştemi almadan önce hastane aciline gidersin." " Doğru söyle dayı oğlu. Duyduğu cümle ile dikkati dağılan Boran neredeyse öndeki araca çarpacakken bir anda sarsıntı ile durdu trafikte. Gözleri aynadan arkaya bakarken Kıraç'ı yine bi gülme aldı. " Bak Boran bile şok oldu." Pusat sinirle baktı öndeki ve yanındaki adamlara. " Lan ne cıvık oluyorsun bazen. Şu hâlini düşmanların görse alay ederler." Kıraç'ın yüzü anında değişti. En ciddi hâliyle, " Düşmanlarımın göreceği tek şey silahımın namlusu." Dedi. Ardından, " Dayı oğlu söyle hadi. Gerçekten doğruysa bende çikolataya yazacam." Bu sefer Pusat ve Boran Kıraç'a bakıyordu. " Ne?! Pusat'ın gözleri cama döndü. Çifte düğün... Dedi içinden. Dün gece kızdan ayrılırken hiç bir cevap alamamıştı ki. Düğün kısmına sonsuz bir zaman vardı ona göre. ***** Nihayet havalimanının dış hatlar kapısında durdular. Murat çoktan çıkmış gelişlerini bekliyordu. Araç durur durmaz hem Pusat hem Kıraç indiler. Sırayla tokalaşıp hoşgeldin derken Boran valizi aracın bagajına aldı. Kıraç Boran'ın yanına, Murat ve Pusat arkaya oturacak şekilde yeniden araca binip hareket ettiler. " Nasılsınız koçlar." " İyi." Dedi Pusat. " Sende iyi görünüyorsun enişte." " Yaşlandık ve koçum. " " Ne yaşlısı baba. Taş gibisiniz." Murat gülümseyerek elindeki çantayı Pusat'a uzattı. Bunları Baban yolladı. Yeni mekanla ilgili belgeler ve yurt dışından gelecek makineler için gerekli herşey. " " Anladım. Sağol enişte. " " Emaneti aldığımıza göre balığa gidiyoruz baba.. " " Boran ALTIN BALIK'a çek koçum. " " Emredersin abi. " ***** Boran boğazın yolunu tutarken Karaca ve adamları çoktan ALTIN BALIK'a gelmişti. Tesadüf o ki Karaca'nın iş yemeğide boğaz manzaralı bu restorandaydı. Mekanın önünde duran araçtan önce Sadık ve Savaş indiler. Ardından Sadık'ın açtığı kapıyla Karaca indi. Nedim Kamberli ve yanında gelen kişi içerde Karaca'yı bekliyorlardı. Mekanın kapısından önde Karaca arkada Sadık girdiler. Savaş dışarda bekleyecekti. Kızın gözleri mekanda Nedim'i ararken deniz manzaralı masada oturan Nedim'in kendisini görüp ayağa kalkmasıyla anında buldu adamı. Yanında bir kişi daha vardı. Durduğu yerde bir süre ikisini izledi. İçinde garip bir his oluştu. Hoşlanmadığı bir his. Geçirdiği son üç yıl içinde çok iyi öğrendiği bir şey varsa o da hislerine güvenmekti. Ağır adımlarla yürüyerek masaya kadar geldi. Nedim uzattı elini önce. " Hoşgeldiniz." Derken hem Nedim'in hem de yanındaki adamın yüzlerinde soğuk bir ifade vardı. Karaca adamın eline baktı. Lakin bu his sebebi ile tokalaşmadan sandalyeye geçip oturdu. Yaptığı şeye anlam veremesede uyum sağlayan Sadık ve hemen yanı başına geçip oturdu. İki adamda oturdular yerlerine. Nedim başladı söze. " Hoşgeldiniz. " Az öncesine kadar hoş olabilirdim ama an itibariyle değilim." " Neden? " Dedi Bülent gözleri kızda ve imalı bakışlarla. Göz ucuyla adama baktı kız. Sandalyeyi geriye itip bacak bacak üstüne attıktan sonra kollarını göğsünde birleştirdi. " Hislerim öyle diyor." " Ne diyor hislerin? " Karaca tam ağzını açacakken restoranın kapısından Pusat, Kıraç ve Murat girince saniyelik dağılan dikkati yüzünden Pusat'ta kaldı gözleri. Aynı anda Pusat'ın gözleri de burada görmeyi hiç beklemediği kıza takıldı. Saniyeler süren bakışmada Karaca'nın zihninin içinden son sürat geçti dün gece olanlar. Pusat'ın gözleri hâlâ kızdaydı. Neden burada olduğunu düşünürken yanındaki adamlara bakıp bahsettiği iş toplantısının bu olduğunu anladı. Sakin şekilde yerine geçip oturdu. " Pusat hayırdır." Murat'ın gözleri bir Pusat'ta bir baktığı yönde gidip geldi. " Önemsiz enişte." Kıraç girdi araya. " Baksen bu kız da buradaymış. " " Kim. "dedi Murat. " Karaca Kandemir." " Karaca Kandemir mi. Şu çatışma sırasında sizin yanınızda olan kız mı?" " Aynen." Karaca karşıda kendisini izleyen gözlere aldırmadan devam etti. Hislerim diyor ki! " Nedim sahtekarın teki. Nedim'in yüzünde alaycı bir gülümseme belirdi. " Sana söylemiştim Bülent. Bu kız senden daha zeki olabilir." " Evet zeki olabilir. " Diyen adam geriye kaykıldı ve kız gibi kollarını göğsünde birleştirip bacak bacak üstüne attı. " Ama benim kadar değil. Evet Karaca Kandemir. Madem konu açıldı kartlarımı açık oynayacağım. Önce tanışalım. Bülent Kandemir Masanın ortasına bir yıldırım düştü sanki. Duydukları şeyle hem Karaca hem Sadık adamın keyiften parlayan gözlerine bakıyordu. Adam pis bir gülümseme ile kıza bakarak devam etti. " Bülent Kandemir... Sadık'ın gözleri kocaman olurken kız bir anda son ses bir kahkaha attı. Katıla katıla gülmeye devam ederken bütün gözler kıza yöneldi. Tabi Pusat ve yanındakilerinde, ama o aldırmadı bile. Sonra birden durdu. Keskin mavileri karşısındaki adamda gözlerinde, yüzünde gezindi. Biraz dikkatli bakıp gerçekten Sandalcı'ya benzetince damarları gerildi. " Demek abi ha! " Kıkırdadı. Cebinden bir kağıt çıkarıp kızın önüne bıraktı Bülent. Göz ucuyla kağıda baktı kız. Özel bir hastaneden alınmış DNA testi ve sonuç pozitif diyordu. " Evet. Sakin şekilde kollarını masaya dayadı kız. Gözlerine baktı adamın. " Benimde sana haberlerim var piç! Duyduğu cümle damarlarını gerdi Bülent'in. Buna rağmen sakin kaldı. " Birincisi. Hakan Kandemir henüz ölmedi. " Yanılıyorsun. Küçük kardeş. " Aynı anda Sadık'ın telefonu çaldı. " Aç istersen belki de önemlidir. " Diyerek yüzüne pis bir gülümseme yerleştirdi. Sadık telefonu çıkarıp kulağına dayadığında kız dahil bütün gözler üzerine çevrildi. Bir kaç saniye duraksadı Sadık. Ardından telefonu kapattı. " Raca..." dedi gözleri karşısındaki adamda. " Söyle." " Sandalcı... **************************** Evet canlarım bölüm sonu.
|
0% |