@b_anemoia
|
Keyifli okumalar dilerim, yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayın.
🤍🤍🤍
Üzerimde bir ağırlık hissediyordum, gözlerimi açmak için büyük bir savaş veriyordum fakat başaramıyordum. Boğuk da olsa sesler duyuyordum fakat tepki veremiyordum. "Ne zaman uyanacak?" Koray'ın sesini duyduğumda uyanmak için daha büyük bir savaş verdim. Gözlerime söz geçiremiyordum, birbirine yapışmış göz kapaklarım ne kadar uğraşırsam uğraşayım açılmıyordu. "İlaçların etkisinin bu kadar uzun sürmesi normal mi acaba?" Bu ses ise Civan'a aitti. Duymak istediğim sesi hâlâ duyamamıştım, belki de gözlerimin açılması için Dinçer'in sesini duymam gerekiyordu. "Ben doktoru çağırayım," bu ses de Dinçer'e ait değildi, amcamın sesiydi. Duyduğum adım seslerinin ardından ihtiyacım olan ses kulaklarıma doldu. "Eylül, lütfen uyan artık, gözlerini görmeye ihtiyacım var," gözlerimle verdiğim savaşı kazanacak gücü bu sesle bulmuş, sonunda hafifçe de olsa aralamayı başarmıştım. Karşımda bulanık da olsa Dinçer'in yüzünü görmek gülümsetmişti, kuruyan dudaklarım sızlamıştı, ben dudaklarımı ıslatırken Dinçer de gülümsemişti. "Beni buldun," sesim çatallaşmıştı, kulak tırmalayıcıydı. "Buldum güzelim, ben seni hep bulurum." Adım sesleri gelince Dinçer geri çekildi. Bakışlarım kapıya kayınca amcamı gördüm o ise direkt sert bakışlarını Dinçer'e yöneltmişti. Dinçer'e baktığımda son derece gergin olduğunu görmek hoşuma gitmemişti. Bir şeyler olmuştu. "Bakın biz gelene kadar uyanmış bile," diyen doktora gülümsedi amcam, "Çok şükür,"
"Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" doktorun sorusuyla boğazımı temizledim, "Artık iyiyim, yaralarım umurumda değil. Ne zaman çıkabilirim, hastane ve doktor görmek istemiyorum, kusura bakmayın sizinle bir derdim yok." Doktor anlayışla başını salladı "Kızım yeni uyandın, hemen çıkman doğru olmaz," amcamı rahatlatacak açıklamayı doktor yapmıştı.
"Aslında pansumanı yapıldıktan sonra çıkabilir. Yazacağım ilaçları kullansın ve pansumanı aksatmasın, eriyen diğer ismiyle emilen dikiş kullandık o yüzden dikişlerini almaya gerek yok, dikkat edilmesi gerekenleri size not ederim. Bir süre yaralarınızı ıslatmamalı, sadece uzanmalısınız, bacaklarınızdaki dikişler açılmamalı." Aslında pansumanı Dinçer yapabilirdi ama amcamla bir şey yaşanmıştı, şimdi onun adını söylemem doğru olmazdı. "İyi de bana pansuman yapacak kimse yok ki?"
"Ne demek yok! Ben kim oluyorum?" Ceylan'ın geldiğini bile fark etmemiştim, "Eylül'üm sana ne yaptılar böyle?" gözleri dolmuştu hatta ağlamıştı, kızaran gözlerinden anlıyordum. "Abim gece eve gelmeyince merak edip aramasam haberim olmayacak, siz merak etmeyin ben bir an bile yanından ayrılmam, çok iyi bakarım arkadaşıma," minnetle gülümsedim, bir kadının benimle ilgilenmesi daha rahat hissettirecekti.
🤍
Birkaç saat daha hastanede kalmıştık, eve ambulans ile getirilmiş yatağıma kadar görevliler taşımıştı, bir süre boyunca yalnızca uzanmak zorundaydım. Koray bir şeye ihtiyaç duyunca aramamız için numarasını Ceylan'a bırakıp gitmişti, Dinçer ise geçmiş olsun diyerek gitmek zorunda kalmıştı, amcam ile her ne yaşadılarsa fazlasıyla gergin ve canı sıkkın görünüyordu. Civan ilaçlarımı alıp öyle gelecekti, amcam ve Ceylan ile baş başa kalmıştık. Ceylan yiyecek bir şeyler hazırlamak için ayrılınca amcam odanın kapısını kapatıp yanıma oturdu. Elimi avuçları arasına aldı. "İyi misin kızım? Zarar görmene engel olamadım affet beni, daha önceden fark etmem gerekiyordu." Elini sıkarak başımı iki yana salladım. "Amca kendini suçlama lütfen, kimse fark etmedi ki. Hem artık bitti, kim olduğunu bilmeden yaşamak şu halimden daha zordu. Bu yaralar canımı yakmıyor, beni nasıl buldunuz?" sorum kaşlarını çatarak sıkıntılı bir nefes vermesine neden olmuştu. Bilekliğimi işaret etti "Dinçer bilekliğine konumuna erişebileceği bir cihaz yerleştirmiş," bu hediyeyi verirken bunun için olduğunu düşünmemiştim, demek ki o yüzden onu kabul etmesem de bilekliği takmamı istemişti. "Aranızda ne var? Sana aşık mı?" dertleri şimdi anlaşılmıştı, amcamın bu soruyu direkt olarak sorması beni bile germişti "Hayır amca, aramızdaki ilişki düşündüğün gibi değil. Çok yakın iki dostuz, onun bana karşı öyle bir şey hissetmediğini de biliyorum." Açıklamam onun için yeterli olmuştu, bana inandığını görebiliyordum. "Desene çocuğu boşuna azarladık. Baba iç güdüsü işte. Neyse sen dinlen kızım, artık yanında olmasına izin veririm. Seninle o ilgilenirken ben o doktor ile ilgileneceğim." Tarık'ı hatırlamak bile ürpermeme neden olmuştu. Amcam alnımdan öperek çıktıktan kısa bir süre sonra Ceylan elinde tepsiyle odaya girdi, "Evet yaralı kuş yemek saati, sana kendi ellerimle çorba yaptım. Kendimden başkasına yemek yapmam normalde ona göre kıymetini bil," gülümsediğimde çoktan yanıma gelmiş kaşığı uzatıyordu. Çorbadan bir yudum aldım. "Amcam gitti mi?" bir kaşık daha uzattı, "Evet, ne o fırsattan istifade erkek arkadaşını eve mi atacaksın?" güldüm ama yaralarım sızlayınca inledim. "Aynen öyle yapacağım,"
"Üsteğmen, sevgilin değil mi?" onu başımla onayladım "Ama bu aramızda kalsın, amcamın öğrenmemesi gerekiyor," göz kırptıktan sonra "En büyük hobim, gizli aşıklara yardım etmek neyse ki önceden anlamış amcan çıkar çıkmaz karşı dairene uğrayıp eniştemi çağırmıştım. Çorbanın kalanını o içirir," ben büyük bir şaşkınlıkla bakarken Ceylan odadan çıkmış bir süre sonra Dinçer gelmişti, bir süre kapıda öylece bekleyip beni izlemişti, şu an yalnızca kolumdaki ve boynumdaki yarayı görebiliyordu ama bu onun canının benimkinden daha fazla yanmasına neden oluyordu. "Yanıma gelmeyecek misin?" gözlerini kolumdaki yaradan çekip gözlerime baktı "Seni incitmekten korkuyorum, her yerin yara içerisinde." Dudaklarımı birbirine bastırarak başımı hafifçe yana eğdim, "Öpersen geçer," birkaç tedirgin adımla yanıma geldi, bana temas etmemeye özen gösteriyordu. "Özür dilerim sevgilim, daha erken fark etmeliydim." Uzanıp elini tuttum "Özür dileme, beni bulacağını biliyordum buldun ya yeter bana. Hem sözünü tuttun göreve gitmeden onu buldun. Şimdi dökül bakalım," kaşlarını hafifçe çattı "Neyi?" tek kaşımı kaldırarak ona baktım "Amcamla ne yaşadınız?" derin bir nefes aldı "Hiçbir şey," dik dik bakmaya devam ettim. "Ne? Bir şey olmadı dedim ya," hafifçe eline vurdum. "Her şeyin farkındayım, amcamın yanında benden uzak duruyorsun, gerginsin görebiliyorum. Ayrıca sana bir sır vereyim mi? Kadınlar genellikle cevabını bildikleri soruları sorarlar," huzursuz bir nefes verdi. "Seni bana emanet etmişti, bana 'emanetime ihanet etmiyorsun değil mi?' diye sordu. Sana karşı bir hissim var ise vazgeçmemi, babası şehit olan kızına bir şehit acısı daha yaşatmamamı emretti." Son cümleyi kısık sesle söylemişti. Gözlerimi sıkıca yumarak yutkundum, ben bir şey söylemeden Dinçer devam etti "Haklı, ben kimim ki seni seviyorum. Seni hak etmiyorum ki?" bu söyledikleri ise beni fazlasıyla öfkelendirmişti. "Sakın! Bunu bir kez daha söylersen seni gebertirim, ne demek ben kimim? Sen benim sevdiğim adamsın! Bilmiyorsan hatırlatayım," bu tepkiyi beklemiyor olacak ki şaşırmıştı. "Amcama da aşk olsun, ben sana aşık olmasaydım da şehit olursan kahrolurum, seni hiç tanımıyor olsaydım da üzülürdüm. Ben şehit kızıyım ve bunun nasıl bir acı olduğunu iyi bilirim. Aldığım her şehit haberi kalbime yeni bir cam parçası olarak saplanır. Ben seni öylesine sevmedim Dinçer! Bunun zaten farkındayım, o yüzden şimdi bir korkak gibi kendini aşağılamayı bırak ve aşkına sahip çık. Ha yok yapamam diyorsan da kapı orada gidebilirsin." bir süre şaşkınlıkla yüzüme baktı.
"Ben, yani şey. Sen az önce beni sevdiğini mi söyledin?" bu sefer şaşıran ben olmuştum. "Bu kadar şey söyledim sen yalnızca buna mı takıldın? Evet söyledim senin aksine ben duygularımı söylemekten çekinmiyorum. Bir dakika ya cidden ben neden seninle hâlâ ilişkimi sürdürüyorum ki? Daha sevdiğini bile söylemeye çekinen biriyle olamam. Ayrılıyorum." Onu kendine getirmem gerekiyordu. Ayrılmayacaktım.
"Saçmalama ayrılmak falan yok. Seviyorum, hem de çok seviyorum seni, bir tek seni seviyorum. Beni bu hayata bağlayan tek şey vatan sevgim ve sana olan sevdam. Ayrılamazsın benden, istiyorsan her saat başı sana sevdiğimi söyleyebilirim. Hatta şu an beni vuracağını bile bile gidip Albay'a da seni sevdiğimi söyleyebilirim." Söyledikleri hoşuma gitse de ciddi ifademi bozmamıştım, beni sevdiğini zaten biliyordum. "Allah Allah, seviyorsun öyle mi? Ben söyleyene kadar aklın neredeydi. Ayrılamazmışım az önce 'bin sini liyik diğilim iylil' diyerek ayrılık konuşmasının yolunu yapan kimdi? Ben seni azarlayınca mı aklın başına geldi?" ne diyebilirim ki aslında sinirli değildim ama ben bile bir an sinirlendiğimi düşünmüştüm.
"Yol yapmak mı? Ben seni hanımefendi biri sanırken içinde bir kamyoncu yattığını bilmiyordum. Kızın içinden canavar çıktı resmen."
"Daha neler neler var içimde de sen bilmiyorsun. Hak edersen haddini zevkle bildiririm." Ufak bir kahkaha attığında ben hâlâ ciddi ifademi koruyordum. "Tamam be kızım, söz veriyorum bir daha böyle bir şey yok. Yaşananların üzerine azarı yiyince bir an haklı olabilir diye düşünme gafletinde bulundum. Yoksa benden başka seni hak eden yok! Sana bir ben yakışırım, seni en güzel ben severim." Kaşlarımı kaldırarak 'öyle mi?' dercesine baktım. "Hiç bakma öyle, en kısa zamanda Albay ile konuşup sevdiğimi söylerim."
"Söyleme, az önce bana da sordu aramızda bir şey yok dedim. Yakın arkadaşız o kadar dedim, götünü kurtardım yani," argo kelimeler kullanmama şaşırıyordu. "Yok senin ağzın baya bozuldu, kesin o Koray şerefsizinin kanı yüzünden." Ufak bir kahkaha attım. "Koray ile iyi geçin, o sevgilim olduğunu biliyor, her an amcama söyleyebilir." Omzunu indirip kaldırdı. "Ne yapalım artık söylerse söylesin." Biz Dinçer ile gülüşürken kapı çaldı, bir süre sonra Ceylan'ın sesi duyuldu "Müsaitseniz misafirleriniz var," gözlerimi devirerek güldüm "Müsaidiz, buyurun." Hemen ardından kapı açıldı ve içeri elindeki papatyalarla Ferhat girdi, hemen arkasındaki Nihat ve Feride ile birlikte, Ferhat beni görünce heyecanı yavaş yavaş silindi, önce üzgün bir ifadeye büründü boynumdaki sargıyı görünce öfkelenmişti. Babasına dönüp "Hani öğretmenim hastalanmıştı baba?" diye sordu, Nihat ise Ferhat'a bakmak yerine Dinçer'e bakarak "Hasta oldu zaten ama merak etme onu hasta eden virüsler temizlendi." Dediğinde aralarında geçen bir çeşit şifreli konuşmayı çözememiştim "Ben küçük olabilirim ama aklım büyük, yaralı öğretmenim, sargı var görmüyor musun? Bunu öğretmenime kim yaptı baba?" dedi. Nihat bana baktıktan sonra "Tanımazsın oğlum, sen öğretmenine çiçeklerini versene," Ferhat yanıma gelmek yerine çenesini kaldırarak "Sen biliyorsan onu yakalayıp cezasını verdin değil mi?" Dediğinde Dinçer ve ben ona gururla bakıyorduk. "Verdik oğlum. Geçmiş olsun hocam, siz Ferhat'ın kusuruna bakmayın biraz sorgulayıcı biridir." Nihat mahcup hissetmişti ancak ortada bunu gerektirecek bir durum yoktu. "Sorun değil, sorgulayıcı tavrı hoşuma gidiyor." Ferhat yavaş adımlarla yanıma gelerek çiçekleri komodinin üzerine bıraktı. "Öğretmenim siz merak etmeyin babam o herifi mahvetmiştir. Size bir sürü meyve aldık, hemen iyileşip gelin diye, sizi hasta sanıyordum yaranız olduğunu bilsem anneme kemik çorbası yaptırırdım. Bir keresinde babam yaralandığında annem hep onu yaptı, anne öğretmenime de yapar mısın hemen iyileşsin." Ben duygulanırken ağlamamak için uğraşıyordum, kendi küçük, kalbi büyük bir çocuktu. "Yaparım oğlum," cevabını alınca tekrar bana döndü "Öğretmenim siz gelene kadar müdür dersimize girecekmiş, ben onu hiç sevmedim." Ferhat'ın saçlarını okşadım. "Sevmeseniz bile onu üzmek yok anlaştık mı?" istemeye istemeye başını salladı. Bir süre sonra zil tekrar çalınca, Ferhat ve ailesi gitti. Gelen ise elinde orkide ile Semih'di. Orkide mi? Semih içeri girerken kapı tekrar çalmıştı "Eylül, yaşananları duydum çok korkunç. Nasılsın? Bu arada bu orkideyi nereye bırakayım." Ben cevap vermeden Koray'ın sesi duyuldu. "Kendinle götürebilirsin, Eylül orkide sevmez. Sevmediği tek çiçektir, nefret eder." Haklıydı, orkidelerden nefret ederdim. Bir nedeni yoktu ama hoşlanmıyordum. "Bilmiyordum, özür dilerim." Semih'in kendisini kötü hissetmesi beni rahatsız etmişti. "Saçmalama, özür dileyecek bir şey yok. Ceylan salona bıraksın, abartıyor nefret falan etmiyorum." Gülümseyerek çiçeği Ceylan'a uzattı. "Hiç de bile nefret ediyorsun, annenin en sevdiği çiçekti ama baban senin yüzünden alamıyordu." Haklıydı maalesef ama Semih gidene kadar salonda durabilirdi nasılsa görmeyecektim, Koray'a uyarıcı bakışlar attım "Bu herif neyi sevip sevmediğini nereden biliyor?" kulağıma fısıldayan Dinçer'e ters ters baktım. "Çocukluk arkadaşım ya hani," kaşlarını çatarak geri çekildi. "Eylül, ben durumun bu kadar ciddi olduğunu bilmiyordum, geçen gün beni suçladın diye kırıldım ama haklıydın. Kim olsa herkesi sorgulardı." Gülümseyerek başımı iki yana salladım. "Neyse ki geçti gitti," diye mırıldandım. "Çok şükür, bak bir şeye ihtiyacın olursa saat fark etmez beni hemen arıyorsun anlaştık mı?"
"Biz varız, bir şey lazım olursa biz ilgileniriz sana gerek yok," Dinçer'e kınayıcı bakışlarımı yolladıktan sonra Semih'e döndüm. "Teşekkür ederim, düşünmen yeter. Ceylan burada o ilgileniyor her şeyimle." Gülümseyerek elimi tuttuğunda bakışlarım hızla Dinçer'e döndü, o da ellerimize bakarak dişlerini sıkıyordu. "O elini çekmen için üç saniyen var," Semih anlamasa da elini çekmişti. "Sen yine de bir ihtiyaç olursa haber ver," dediğinde az önce Dinçer'in söylediklerini umursamamış görünüyordu.
"İhtiyaç yok dedik ya, neyse hasta ziyaretinin de kısası makbuldür, buraya kadar zahmet ettin arasaydın da yeterliydi." Bu defa öfkeyle Koray'a baktım. Semih ise son kez vedalaşıp çıkarken Ceylan ona eşlik etti.
"Sana inanamıyorum Koray adamı resmen kovdun. Her yerde dağ ayısı gibi davranamazsın. Koskoca akademisyen olmuşsun ama öküzlüğünden bir şey kaybetmemişsin." Dinçer sırıtınca ona döndüm. "Sen de dağdan mı indin ya, aynı laflar senin için de geçerli." Dediğimde kaşlarını kaldırıp "Ayı değilim ama evet dağdan indim," dediğinde Koray gülmüştü. "Boşuna bizi azarlama, yıllardır görüşmüyor olmamız senin abin sayıldığım gerçeğini değiştirmiyor. Eniştem dışında çevrende sana yavşayan birini görürsem alırım aklını," sanırım Dinçer haklıydı, ağzımın bozulmasında Koray'ın kanının etkisi vardı. "Enişte mi dedin?" Koray Dinçer'i başıyla onayladı. "Değil misin?" Dinçer omuzlarını dikleştirip göğsünü gerdi. "Öyleyim," dediğinde araya girdim. "Yalnız amcam bunu öğrenmesin Koray anlaştık mı?" Koray bana gözlerini devirip "Eniştenin kimin askeri olduğunun farkındayım Safinaz, ilişkinizi öğrenirse onun götünden kan alacağının da bilincindeyim."
O ana kadar Koray'dan nefret eden Dinçer beni şoka sokarak ayaklanıp Koraya sarılarak sırtına artarda birkaç kez vurdu. "Sevdim seni kayınço," Koray da Dinçer geri çekilince omzuna vurarak "Ben de seni sevdim enişte, bizimkini seviyon belli ama dikkat et, bizim kuzunun peşinde çok kurt var, iki günde anladım ben." Dinçer huzursuz bir nefes verdi.
"Farkındayım da işte bizim kuzu kurtlarla arkadaşlık kurmayı tercih ediyor," burada bahsettikleri kuzu muhtemelen bendim. "Dostluğunuzu az ötede yaşayabilir misiniz? Çok sinir bozucu görünüyorsunuz, resmen çocukluk arkadaşım ve sevgilim bir oldu bana karşı!" ben suratımı asarak başımı geriye yaslarken Koray ve Dinçer güldü.
"Seni yalnız buldular ya ondandır, senin destekçilerin geldi." Civan muhtemelen Semih çıkarken gelmiş olmalıydı çünkü zilin sesini duymamıştım, gerçekten son bir saat içerisinde evimde bu yaşıma kadar ağırlamadığım kadar misafir ağırlamıştım.
"Tabi ya Eylül'ümü tek buldunuz diye üzerine gelmeyin, benimle uğraşın bakalım hepinize nasıl yetiyorum." Koray Ceylan'a umursamazca bakınca Dinçer "Ben artık gideyim, ufak bir işim var siz takılın. Kusura bakma seni bu ateş hattında tek bıraktım ama," Koray gülerek kollarını göğsünde birleştirdi. "Hepsinin üstesinden gelirim evelAllah,"
"Sana inanıyorum" deyip Koray'a kaş göz işaretiyle bir şeyler anlattı, Koray 'ben de o iş' ifadesine bürünürken hangi iş olduğunu anlayamamıştım. Dinçer çıkarken Civan yatağın kenarına oturdu. "Bugün muhtemelen sıkça duydun ama bir de ben sorayım. Nasılsın Eylül?"
"Yani yatalak biri ne kadar iyi olursa o kadar iyiyim." Herkese iyi olduğumu söylerken bu durumun canımı yaktığını kimseye söylememiştim çünkü Dinçer yanımdayken bundan dolayı pişmanlık duysun istemiyordum, bir de garip bir şekilde Civan'a yalan söylemiyordum. "Saçmalama, felç kalmadın ya, geçici bir durum, o yüzden boş yapma Safinaz," o ana kadar içimde tutmaya çalıştığım göz yaşlarım gözlerime akın etti. "Eylül ile konuşurken kelimelerine dikkat etsen iyi edersin. Çocukluk arkadaşı olman umurumda değil." Civan'ın bu tepkisi beni şaşırtırken Koray'ı öfkelendirmişti. "Sevgilisi bile bu durumdan rahatsız değil. Sen kim oluyorsun da bizim iletişim şeklimize müdahale edecek haddi kendinde buluyorsun?" Civan çenesini kaldırarak Koray'a baktı. "O sevgilisinin problemi ben Civan Hanoğlu, tanışmıştık zaten, senin kaç yıllık arkadaşı olduğunu önemsemiyorum. Biz henüz yeni tanışmış olsak da Eylül'e karşı tavrın rahatsız ederse durman gereken yeri sana zevkle gösteririm. Sonuçta birlikte geçirilen zaman değil, o sürede neler paylaşıldığı önemli." Koray cevap verecekti ki araya girdim. "Tartışmayın lütfen, zaten hastayım ve kendimi kötü hissediyorum, bir de sizin için mi üzüleyim?" bu Civan'ı etkiler mi bilmiyordum ama Koray'ın geri çekileceğini biliyordum.
"Tartışmıyoruz, bu arada söylediklerinde haklı sadece söyleme tarzı yanlış. Geçici bir durum bu bir ay dayanacaksın sadece. Hem on gün sonra tekerlekli sandalye yardımıyla çıkabilirsin, ben sandalye ayarladım bile. Söz veriyorum on gün sonra seni güzel bir Mardin turuna çıkaracağım."
Dudaklarımı bükerek burnumdaki sızıyı önemsemeyip, ağlamamak için uğraştım. "Sağlam bacaklarla o tura çıkmayı tercih ederim. " derin bir nefes alıp sıkıntıyla verdim. "Ceylan olmasa ne yapacaktım ben? Baksanıza tuvalete bile gidemiyorum. Yatmak dışında hiçbir şey yapamıyorum. Ben Ceylan'ın hakkını nasıl öderim?" Daha fazla dayanamayıp ağlamaya başladım. "Aşk olsun ben ne güne duruyorum burada?" Koray'a ters ters baktım. "Sen benimle ilgilenemezdin ki? Dinçer dahil bir erkek istemezdim." Koray anlayarak başını salladı.
"Hak falan yok yaralı kuş, ben bunu isteyerek yapıyorum. Bana bir sıkıntı çıkardığın falan da yok," Ceylan'ın söylediklerini Civan devam ettirmişti. "Hatta ona ne kadar büyük bir iyilik yapıyorsun bilemezsin, sana bakmak bahane konaktan kaçmak şahane," Ceylan kıkırdarken "Biraz öyle olmuş olabilir, kusura bakma Eylül'üm ama seni birazcık kullanmış olabilirim." Burnumu çekerek gözyaşlarımı sildim. "Nasıl yani?"
"Şöyle ki tatlım bizim ev biraz fazla kalabalık, üç abi, bir yenge, annem, babam, dedem ve babaannem bana fazla geliyor, ruhumu daraltıyorlar, bir de sürekli amcalarım da bizim evde onların çocukları eşleri torunları ay sayarken bile nefesim kesildi. Eylül sen iyileştikten sonra da burada kalabilir miyim? Ev arkadaşı olalım mı?" Ceylan'ın söylediklerine kıkırdadım, hüzünlü ruh halim hemen geçmişti. "Olabiliriz," Civan imalı bir bakış attı "Canım kardeşim akrabalarını çok sever," Ceylan Civan'a başını sallayıp "Ya, ya ne demezsin!" dediğinde Koray gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu. "Yalnız yine iyi siz dört kardeşsiniz, yanlış anlamayın ama bu taraflarda genelde sayı 9'u buluyor, hani minimum 6 oluyor." Dediğimde Civan ve Ceylan kısa süre birbirine baktıktan sonra Civan gözlerini kırparak Ceylan'a onay verince Ceylan anlatmaya başladı.
"Aslında biz de öyle olabilirdik ama babam annemin üzerine kuma getirmek isteyince annem babamı topuğundan vurdu ve eğer getirirse onu hadım etmekle tehdit etti. Aşiretin abimden önceki ağası annemdi aslında, görünürde babam olsa da," duyduklarımızla şoka girmiştik.
"Annen harika bir kadınmış, bayılıyorum böyle güçlü kadınlara," Ceylan, Koray'a yüzünü ekşitti. "Sen yine de anneme bayılma, bu hareketi tek doğrusu olabilir," Civan susmasını isteyince Ceylan odadan çıktı.
"Ben senin moralini yerine getirecek şeyi biliyorum." Koraya anlamadığımı belirterek bakarken o da odadan çıktı. Civan'a baktığımda dudaklarını bükerek omuzlarını kaldırıp "Bilmiyorum," dedi. Bir dakika sonra Koray elindekilerle içeri girdiğinde heyecandan nefesimi tuttum. Öğrencilerimin ve benim el izlerimizin olduğu tuvalleri getirmişti. "Koray," dedim, 'a' harfini uzatıp sesimi incelterek.
"Gayet sağlam, üzerini kapladım, izler silinmez yani." İyice yanıma yaklaştığında elimi tuvallerin üzerinde gezdirdim. "Çok teşekkür ederim," başını önemli değil dercesine salladı. "Ben gidip bunları salona asayım mı? Yoksa burada mı kalsın istersin, dur tam karşı duvarın boş aslında yapışkan bantlar da almıştım, hemen alıp geliyorum, gözünün önünde dursun." Bir şey söylememe fırsat vermeden çıkınca Civan iyice üzerime doğru eğildi. "O zaman keyfini yerine getirecek bir haber de ben vereyim," kaşlarımı kaldırarak "Nedir?" diye sordum.
"Tarık hak ettiği cezayı aldı, öldü."
Beni aşağıda yer alan sosyal medya hesaplarımdan takip etmeyi unutmayın olur mu? Bundan sonra oradan alıntılar atıp duyuru yapacağım. Alıntıları WhatsApp kanalımdan paylaşıyorum, burada siz daha geriden okuduğunuz için spoiler olabilir ama merak ediyorsanız kanalıma beklerim numaranız ya da numaram kimse tarafından görünmüyor. Kanalın linki instagram öne çıkanlarda.
İnstagram: b_anemoia_
X (Twitter): b_anemoia
|
0% |