Yeni Üyelik
16.
Bölüm

15.BÖLÜM

@b_anemoia

Keyifli okumalar dilerim, lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

 

🤍🤍🤍

 

DİNÇER ERYİĞİT

 

Kendimden bile sakınmak istediğim, tek damla gözyaşı uğruna ortalığı cehenneme çevireceğim kadın şu an perişan görünüyordu. 'O bana tecavüz etti mi?, Diye sormuştu. Titreyen sesi, korkusu beni paramparça etmişti, ben yanındayken hiçbir şeyden korkmasın isterdim, hatta ben yanında değilken bile korkmamalıydı. Bütün negatif duyguları hayatından söküp almak istiyordum. Başımı yavaşça iki yana salladım, ona sarılmak istemiştim ama irkilerek geri çekilmesi kalbimde fırtınalar yaratmış, göğüs kafesimi parçalamıştı. "Hayır Eylül, olmadı öyle bir şey," gözlerini kapattığında daha fazla yaş aktı, başını iki yana salladı. "Ben bayıldım, siz ne zaman geldiniz bilemiyorum, gelene kadar ya dokunduysa bana, ya bana sah-" burada onu susturdum, parmaklarımı dudaklarına yasladım, normalde saatlerce konuşsun isterdim ama söyleyeceklerini kaldıramazdım. "Yemin ediyorum olmadı Eylül, doktoruna özellikle sordu Rıza komutanım. İfadesinde de söylemiş o piç kurusu, açık havada bunu yapmak istemiş, bu yüzden yerini hazırlamak için çıkacakken yakalamışız. Düşünme bunları," hıçkırarak ağlamaya başladı, başını göğsüme yasladığında ona dokunmaya korkuyordum, az önce dokunmam onu rahatsız etmişti, "Bana sarılır mısın?" dediğinde sarıldım ama yaraları henüz tam iyileşmediği için hâlâ sıkıca sarılamıyordum.

Aslında artık arada yavaş adımlarla ve birinden destek alarak yürüyordu, hâlâ kendi başına yürüyemiyordu, odasındaki banyoya kadar gidebiliyordu, yine de korkuyordum canının yanmasından. "Yalvarırım ağlama Eylül'üm göz yaşların kalbime kışı getiriyor. Ben ağlarım senin yerine de, sen lütfen ağlama," burnunu çekerek yüzüme baktı, yüzlerimiz o kadar yakındı ki öpmemek için zor tuttum kendimi. "Sen de ağlama, hiç ağlamayalım biz olur mu? Ben iki güne regl olacağım ya ondan duygusalım böyle." alnına dökülen saçları geriye doğru ittim, "Regl seni böyle ağlatıyor mu her ay? Bu konuya bir çözüm bulmamız gerekiyor. Ağlamayalım kara sevdam, şimdi o güzel gözlerinden dökülen yaşları siliyorum ve sana ağlamayı yasaklıyorum. Anlaştık mı?" Hafifçe tebessüm ettiğinde rahatlamıştım. Gözyaşlarını silerek uzanmasına yardımcı oldum, dirseğime yaslanarak onun güzel yüzünü izlemeye başladım. Kusursuz bir güzellikti, benim için öyleydi en azından, ona duygularımı kabul etmemek için uğraştığım dönemde onda bir kusur bulmak için uğraşıyordum ama yoktu, ya da ben göremiyordum. Belki de kusurları bile onu benim gözümde eşsiz kılıyordu. Birkaç saniye gözlerini kapattı ama uyuyamayınca oflayarak tekrar açtı. "Benim uykum kaçtı galiba, aslında gözüm açıkken uykum var ama kapatınca gidiyor." Bir çocuk gibi mızmızlandığı anlarda onu ısırma isteğimi zor bastırıyordum. "Ne yapmak istersin söyle yapalım," bir süre düşünür gibi yaptı. İşaret parmağını çenesine yaslayarak, dudağını büktü, yukarı doğru baktı. "Ben küçükken uyuyamadığımda babam bana türkü söylerdi, sen türkü bilir misin? Biliyorsan bile söyler misin?" gülümsememe engel olamadım, "Biliyorum ama bilmeseydim bile sen istediğin an öğrenir, sana söylerdim ki? Özel olarak istediğin bir türkü var mı yoksa ben mi seçeyim?" yüzümü okşadı, yanağımı iyice avucuna yaslayarak avuç içini öptüm, "Sen seç," dediğinde birkaç saniye düşündüm. Sonra aklıma onu düşünürken dinlediğim türkü geldi. Alakasızdı o anlarda ama şu an söylemek mantıklı geliyordu.

Şu tepe pullu tepe nenni de yarim nenni

Su gelir serpe serpe eski de yarim hani

Dediler yar uyumuş nenni de yarim nenni

Uyardım öpe öpe eski de yarim hani

Dediler yar uyumuş nenni de yarim nenni

Uyardım öpe öpe eski de yarim hani

Altını bozdurayım nenni de yarim nenni

Gerdana dizdireyim eski de yarim hani

İpek mendil değilsen nenni de yarim nenni

Cebimde gezdireyim eski de yarim hani

İpek mendil değilsen nenni de yarim nenni

Cebimde gezdireyim eski de yarim hani

Altındır alay değil nenni de yarim nenni

Gümüştür kalay değil eski de yarim hani

Kınamayın komşular nenni de yarim nenni

Sevdadır kolay değil eski de yarim hani

Kınamayın komşular nenni de yarim nenni

Sevdadır kolay değil eski de yarim hani

(Devrim Çelik-Şu Tepe Pullu Tepe)

Türküyü söylerken bakışlarımı gözlerinden hiç ayırmamıştım, henüz ortalarındayken gözlerini yummuş, türkü bittiğinde ise uyumuştu bile. Uyumamak için büyük bir çaba sarf etmişti ama dayanamamıştı. Bir saat onu izledikten sonra burnumu boynuna gömerek uykuya dalmıştım.

Sabah henüz Eylül uyanmadan görev emri gelmişti, bir saat içerisinde çıkmam gerekiyordu. Uyandırmaya kıyamıyordum ama yirmi dakika boyunca uyanmayınca vedalaşmadan gitmek istemediğimden uyandırmaya karar vermiştim. Önce yüzünü okşadım, sonra yanaklarına sırayla öpücük bıraktım, kıpırdandı uyandığını fark etmiştim, sol yanağını öperken gülümsemişti çünkü. Yüzünde hafif bir tebessümle uyuyor gibi yapmaya devam ettiğinde dudaklarını hafifçe öptüm, öpücüğümü birkaç kez tekrarladım, mırıldandı ama karşılık vermedi, çenesinden boynuna doğru, öpücüklerimi sıralarken bir eliyle ensemi kavradı. Parmakları saç diplerimi bulunca inlemiştim, bu hareketi beni fazlasıyla etkiliyordu. Uzun zaman sonra ilk kez yakınlaşmıştık. Bakışlarımı gözlerine çevirdim. "Günaydın, bu ne güzel bir uyandırma şekli böyle, her sabah bu şekilde uyandırılmak istiyorum." Dediğinde gülümsedim, geceliğinin açıkta bıraktığı göğsüne öpücükler bırakarak yüzlerimizi aynı hizaya getirdim "Günaydın ömrüm, rahat uyudun mu?" diye sordum.

"Hım hım, gayet rahat bir uykuydu, güzel bir şekilde de uyandırıldım. Bugün keyfime diyecek yok ama biraz öpücük daha alsam daha da güzelleşecekmiş günüm," dudaklarımı ısırarak yüzünü ve göğsünü izledim. "Kim demiş onu?" parmak uçlarıyla boynumdan köprücük kemiğime doğru bir yol çizdiğinde titremiştim. "Ben söyledim onu, haftalardır yan yana yatıyoruz ama hiç doğru dürüst öpmedin beni?" bakışları dudaklarımdaydı. "Acısını çıkarmam gerekir değil mi?" sesim her zamankinden daha kalın çıkmıştı. "Kesinlikle," diyerek tüy kadar hafif dokunuşlarını, boynumda, göğsümde ve kasıklarıma kadar dolaştırdı. Beni nasıl tahrik ettiğinin farkında bile değildi, burnumu burnuna sürttüğümde keyifli bir mırıldanma döküldü dudaklarından. Ensemdeki eliyle beni iyice kendine bastırdı, dudaklarımızı buluşturan bu defa o olmuştu. Bu ikimiz için de durdurulamaz bir tutkuyu ateşlemişti.

Üst dudağımı dudakları arasına alarak çekiştirdi, dilimi dudaklarının arasına yerleştirdiğimde emmeye başladı, dudaklarını dilimde ileri geri hareket ettirdiğinde inleyerek sol göğsünü hafifçe sıktım. Diğer elini de saçlarımın arasına yerleştirdiğinde, iki dudağını birden emmeye başladım, sargıları çıkmıştı ama yaraları hâlâ canını yaktığı için bacaklarına dokunma isteğimi bastırdım, yavaş yavaş tüm yaralarının üzerine hafif öpücükler bırakmaya başladım, teninin her zerresinde izim olsun istiyordum. Dudaklarımın şifa olmasını dileyerek öpmeye devam ettim. Onun bana dokunmasına bile gerek yoktu, varlığı şifaydı ruhuma. Kendini tamamen bana bırakmıştı, ben ise tenini keşfe çıkmıştım. Bir süre sonra geri çekilerek kendine gelmesini bekledim. Nihayet nefesi düzene girince gözlerini açtı, "Yaraların acımadı değil mi?" diye sordum, başını hızla iki yana salladı. Bakışları baygındı. "Hayır, hissettiğim tek şey zevkti." Demesi güldürmüştü, muhtemelen hâlâ az öncenin etkisindeydi, yarım saat sonra bu söylediklerine utanacağına emindim. "Bir kontrol edeyim ben yine de," diyerek muzipçe gülümsedim. Tek tek tüm yaralarını kontrol ettim, hepsi iyi görünüyordu, hepsini öptükten sonra, benim için zor olan ana gelmiştik. "Göreve gidiyorum," aniden söylemem yüzündeki zevk sarhoşluğunun silinmesine neden olmuştu. "Ne zaman?" diye sordu.

"Birazdan çıkmam gerek, o yüzden uyandırdım seni, yoksa kıyamazdım." Üzüntüsünü gizlemeye çalışarak gülümsedi ama kederli bir gülümsemeydi bu. "Çabuk gel olur mu? Allah'a emanet ol. Seni bekleyen ve çok seven biri var burada." Dediğinde içimde ılık ılık bir şeyler aktı. "Geleceğim güzelim, seni seviyorum." Doğrularak dudaklarıma uzun soluklu bir öpücük bıraktı. "Seni seviyorum üsteğmen, bana hemen gel olur mu?" bu kez öpen ben olmuştum. "Kıdemli üsteğmen," diyerek onu düzeltmem gülmesine neden olmuştu. "Ayrıca sen de hemen iyileşmeye bak, döndüğümde iyileşmiş ol çünkü az önce yarım kalan işimizi bitirmemiz gereken konular var," dudaklarımı dudaklarına sürttüm. "Yarım kalan ben değilim ama kesinlikle tekrarı olması gerekiyor, seni bekliyor olacağım. Tekrarı ve daha fazlası için."

 

CİVAN HANOĞLU

 

Son birkaç haftam son derece yoğun geçmişti. Bir yandan Eylül ile ilgileniyordum ki bu benim için yoğunluk değil, dinlenmeydi. Yanındayken dinleniyor, huzur buluyordum. Dinçer ile ilişkisi vardı, ona hislerim kesinlikle doğru değildi ama kalbime de söz geçiremiyordum. Bu saatten sonra tek yapmam gereken, bu sevdayı kalbime gömmek, bir dostu olarak hayatında var olmaktı. Bunu yapacaktım, o kararını vermişti, aralarını bozma çabasına girecek bir adam değildim. Bir gün onunla olacaksam bu yalnızca o istediği için olmalıydı ki bu artık mümkün değildi. İkisinin birbirini ne kadar sevdiğini görebiliyordum. Kalbimi yakıp küle çeviriyordu bunu bilmek ama acımı belli etmemek konusunda son derece iyi biriydim. Her şeye rağmen Eylül'ün gülmesine neden olduğu için bile Dinçer'den nefret etmemeye çalışıyordum. Pek başarılı olduğum söylenemezdi ama neyse ki bunu da belli etmemeyi başarıyordum.

Bir yandan da annem ile uğraşıyordum, Ceylan'ın Eylül'e bakması konusunda sorun çıkarıyordu, zor tutuyordum. Günlerdir söylenip durmaktan yorulmamıştı. Derdi Ceylan falan değildi, yanında olmayınca onu istediği gibi yönetemeyecek oluşuydu. Çevresindeki herkesi ve her şeyi kontrolü altında tutma delisiydi. Ben hariç herkeste bunu başarmıştı, benim dışımda ona karşı gelen kimse yoktu, şimdi de Ceylan'ın bu kararını destekleyen ben olduğum için rahatsızdı. Kendisine sorsaydık ve o isteyince gitmiş olsaydı umursamazdı. Ona sormadan bir karar vermemiz egosunu zedelemişti.

En büyük yoğunluk nedenim ise İlyas'tı. Cinayeti itiraf etmek için uğraşmıştı, zor olsa da engel olmuştuk. Yarın mahkemesi vardı, bu mahkemeyi ayarlamak da zor olmuştu. Yaralama suçundan dolayı aldığı cezaya itiraz etmiştik. Ona borçluydum, onu oradan kurtaracaktım. Bir haftadır görüşmeye çalışıyordum ama kabul etmiyordu, nihayet bugün buluşacaktık. Karşı tarafı ifadesini değiştirmek için ikna etmiştim, yüklü miktarda bir ödeme karşılığında. Nihayet kapı açıldı ve gardiyanla birlikte İlyas içeri girdi. Çatık kaşlarla beni inceledikten sonra karşıma oturdu.

"Ne istiyorsun? Beni buradan çıkarmak sana ne gibi bir fayda sağlayacak!" direkt konuya girmişti, sesi sertti ama bağırmamıştı. Geriye doğru yaslandım. "Sen bana tahmin edemeyeceğin kadar büyük bir iyilik yaptın," iyice ona doğru eğilerek fısıldadım. "Tarık'ı öldürerek." O ismi duymak bile kaskatı kesilmesine neden olmuştu, yumruklarını öfkeyle sıktı. "Ben onu sana iyilik olsun diye yapmadım, o benim çiçeğimi soldurdu." Sert sesi son cümleyi söylerken titremişti. "Benim çiçeğimi de soldurmak üzereydi, yakalandı." Dediğimde kaşları sorgularcasına çatıldı. "O öğretmen senin sevgilin, nişanlın falan mı?" sadece gülümsedim.

"Değil, ilişkimiz yok. Dostuyum yalnızca," bakışları yumuşadı, yüzünde hafif bir tebessüm oldu. "Sen dostu olmak istemiyorsun ama seviyorsun onu, değil mi?" cevabım yalnızca bir bakış olmuştu, sesli dile getiremezdim. "Başkası var hayatında konumuz Eylül değil," yavaşça başını aşağı yukarı salladı. "O itin ifadesini öğrendim. Aysun'uma o öğretmene benziyor diye yapmış bunları." Bu cümleden sonra onu kurtarma düşüncemi sorguladım. "Ben buraya seni çıkarmak için konuşmaya geldim ama eğer çıktığında Eylül'e zarar verirsen seni yaşatmam." Bunu duymak onu öfkelendirmişti. Elini sertçe masaya vurdu "Ne sanıyorsun sen beni? O öğretmeni suçlayacak kadar aptal olduğumu mu? Ruh hastası orospu çocuğunun tekinin kurbanı ikisi de, Aysun öldü ama o öğretmen ne kadar zorluk yaşadı tahmin edebiliyorum. Bana bak ağam! Ben Aysun'a zarar vermeseydi de sırf o öğretmene yaptıkları için yaşatmazdım o piç kurusunu. Benim anam, babam olacak o şerefsiz yüzünden öldü. Bir kadını kurtaramadım ama benim olduğum yerde, başka bir kadının daha zarar görmesine izin vermem! Buradan çıkma konusuna gelirsek, Aysun'um olmadan bana her yer aynı, karanlık, rutubetli, nefes daraltıcı. Ne yapacağım? Aysun'um o toprağın altındayken özgürce dolaşacak mıyım? Kimsem yok zaten bir Aysun vardı artık o da yok. Nasıl yaşayacağım ben dışarıda, sicilim malum kim bana bir iş verir? Herkes beni yargılayıcı gözlerle izler. Burası dışında bir hayatım yok artık. Bırakın o kansızı öldürdüğümü de itiraf edebileyim ki ölene kadar burada kalabileyim."

Söylediklerinde yalan yoktu, görebiliyordum. Duygularını asla gizleyemeyen biriydi. "Yeni bir hayat var, Aysun ile vedalaşmak istemiyor musun? Onu ziyaret et seni duyacaktır. İş mi istiyorsun? Buraya sadece seni kurtarmaya değil benimle çalışmanı teklif etmeye geldim. Bunu sana acıdığım için falan da yapmıyorum. Senin gibi birine ihtiyacım var." Birkaç saniye öylece baktı. "Birini öldürünce ceza alacağımı sanırken, ödül alıp özgürlüğüme mi kavuşacağım?" alayla güldü. "Sen birini öldürmedin, sen bir pisliği temizledin. O pislik doktordu, hayat kurtarması gerekirken kandan zevk aldığı için birçok hayatı aldı. Hayatta olsa kim bilir kaç kişiyi daha yakacaktı. Akli dengesi yerinde değil diye raporu alamaz mı sanıyorsun. Alırdı ve daha beter bir şekilde dolaşırdı aramızda, mesleği yok, tek amacı birilerine zarar vermek olurdu. Kaç Eylül'ü, kaç Aysun'u kurtardın farkına var ve teklifimi düşün." Çıkmak için ayaklandım kapının önüne gelmiştim ki beni durdurdu. "Düşünmeme gerek yok, teklifini kabul ediyorum." Omzumun üzerinden bir bakış atarak gülümsedim, başımı hafifçe eğdiğimde aynı şekilde karşılık verdi.

Cezaevinden çıkıp arabaya geçtim, tam bu esnada telefonum çaldı, Ceylan arıyordu. Korkuyla açtım telefonu, durduk yere aramazdı beni, Eylül'e bir şey mi olmuştu? "Ceylan, bir şey mi oldu? İyi misiniz?" ağladığını belirten bir ses duyduğumda yerimde kaskatı kesildim. "Abi konağa gel lütfen, annem geldi zorla beni eve getirdi. Eylül'e çok ağır konuştu." Gerisi gelmemişti. Telefonu kapatarak hızla konağa geldim. Annem artık sabrımı fazlasıyla zorluyordu. Konaktan içeri girdiğim an salonda keyifle kahvesini içerken gördüm. Beni gördüğünde fırtınayı fark etmiş gibi kahvesini kenara bıraktı.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun? Ceylan'ı zorla getirmek ne demek! O kızcağızı hiç düşünmedin mi? Vicdansızlığında bir sınırı olur Şadiye Hanım!" umursamazca baktı bana. "O öğretmen için mi bu kadar öfkelisin? Senin neyin oluyor da onu düşünüyorsun? Biz olmasaydık ne yapacaktı? Kimsesizleri koruma vakfı değiliz, ben kızımı hasta bakıcı olarak yetiştirmedim." Kahvesine uzanıyordu ki fincana elimin tersiyle vurarak savurdum. Bunu beklemiyor olacak ki şaşırmıştı. "O kadın benim Mardin'de kalma nedenim! Biliyorsun buraya Ceylan'ı almaya gelmiştim ama Eylül'ü tanıyınca bu şehirde de nefes alabileceğimi düşündüm. Burayı yaşanılır kılacak tek kişi o çünkü. O olmasaydı Ceylan'ı da alıp bu konaktan siktir olup gidecektim. Herkesi parmağında oynatabilirsin ama bana işlemez. Kendine gel artık. Umarım Eylül'ü kimsesizliğiyle vurmamışsındır. Şimdi ben Ceylan'ı alıp tekrar Eylül'ün yanına götüreceğim. Sen artık müdahale etmeyeceksin, Ceylan ne zaman isterse o zaman dönecek. Eylül'ü kırdıysan da özür dileyeceksin."

Büyük hayal kırıklığı ile bana baktı. "Asla özür dilemem o kadından, oğlumu ve kızımı bana düşman etti." Alayla güldüm. "Dileme, sakın bir daha karşısına çıkma! Ha bu arada bizi sana düşman eden o değil, aksine bugün yanındaysak, bu şehirdeysek onun sayesinde." Daha fazla konuşmama gerek yoktu, Ceylan'ın odasına çıktım, kapıyı açtığımda yatakta oturmuş ağlarken gördüm, beni görür görmez yanıma geldi, kollarımı tutarak başını göğsüme yasladı. "Çok mu kızdı sana?" diye sordum. "Hayır abi bana yaptıklarına ağlamıyorum, Eylül'e çok ağır konuştu. Eylül hiç saygısını bozmadı ama kırılmıştı, zaten Dinçer göreve gittiği için üzgündü, sonra bugün biraz daha rahat yürüdüğü için keyfi yerine gelmişti ama annem onu da aldı elinden. Kesin çok ağlamıştır biz gittikten sonra. Kimse de yok ona yardımcı olacak. Yalnız kaldı orada." Saçlarını okşayarak, tepesine öpücük kondurdum. Hafifçe geri çekilip yüzünü avuçlarım arasına aldım. "Ağlama abim, hazırlan gidelim onu yalnız bırakmayacağız. Annem bir şey söyleyemez artık." Tereddütle baktı. "Eylül'ün bunu isteyeceğine emin değilim. Ben itiraz ettim, gelmezdim buraya ama o git dedi bana, annem ona 'Seni kimsesiz bırakan biz değiliz bak başının çaresine' falan dedi. Ki bu diğer söylediklerinin yanında hafif kalır," diye mırıldandığında yutkunmakta bile zorlanmıştım. Bu basit kalıyorsa neler söylemiş olabileceğini düşünmek bile istemiyordum. Umarım yaşananlar yüzünden bizimle ilişkisini kesmezdi çünkü biliyordum, gururu her şeyden önce geliyordu. Eğer Eylül bizi hayatında istemezse hiçbir güç beni bu şehirde tutamazdı.

🤍🤍🤍

Duyuru ve alıntılar için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın. WhatsApp kanalıma da instagram öne çıkanlarımdan ulaşabilirsiniz.

 

instagram: b_anemoia_

Twitter: b_anemoia

Loading...
0%