
Odanın içinde Sezen Aksu çalıyordu kolay olmayacak. Can'ın yatağını yatağımızın yanına koyduk, benim tarafıma. Yıkanıp kurutmadan çıkan yeni eşyalarını ütülüyordum. Ütülediğim çarşafları seriyordu annem. İnanç ve Can bir kenarda oyun oynuyordu. Oyuncaklar aldı çocuğa, nasıl oyuncaklar hemde. Sanki onun oyuncağı hiç olmamış gibi.
Şarkı değişip Mabel olduğunda İnanç bana bir şey fırlattı. O şey yüzüme çarpıp yere düştü.
"Kafam şişti." Yerden aldığım şeyi ona geri fırlattım.
"Kaşınma."
Beni iplemedi ve şarkıyı söyleyerek Can'ı ayaklarının üstüne kaldırdı.
Yine sabahın körü, göremeden önü.
Aldım düldülü de, vurdum yollara.
Dara düşmeden düze çıkmıyor mu gönül?
Bardağım da doludur ama içiyor puşt ömür..
Tebessüm ettim. İnanç beni şaşırtmaya, şaşırtırken kendine hayran bırakmaya devam ediyordu.
"Ne güzel ilgileniyorum değil mi?" deyince başımı salladım. İç çamaşırlarını ütülüyordum. "Yani ben ne istersem yapılır" deyince tekrar başımı salladım. "Şimdi bana sana desem ki" deyince kafamı ona çevirdim. Kaşlarım çatık, gözlerim kısıktı. Yüzüm onu dinlediğimi haykırıyordu aslında ama o öyle anlamadı. "Mesela yani" deyince hiçbir şey anlamadım işime döndüm.
"Bir şey mi isteyeceksin oğlum?" dedi annem. Yorganı kokluyordu. "Bu yumuşatıcı ağır mı kokuyor acaba?" deyince bende kokladım.
"Yok da, yoğun."
"Biraz havalandırayım balkonda." Başımı salladım.
"Bir cevap vermemi bekleseydin be anne" dedi ama kadın çoktan çıktı.
"Dinliyorum seni."
"Bak şimdi boncuğum" deyince ona baktım aynı ifadeyle.
"Boncuğun!"
"Tabi boncuğum, söylüyorum."
"Söyle mavişim, dinliyorum" dediğimde afalladı. Bastım kahkahayı, nasıl oluyormuş?
"Mavişin!"
"Tabi mavişim, söyle artık."
"Şimdi benim hafta sonu yemeğe gidebilme durumum var."
"Hı!"
"Komutanlarımla."
"Anladım."
"Hepsi eşleriyle gelecek" deyince başımı sallayarak sırıttım. Bana işi düştü hele durun. "Benim de eşimle gitmem gerekiyor."
"E söyle eşine?"
"Hangi eşime?"
"Kaç tane eşin var?"
"Bir tane.... Ya bir kafamı karıştırma" dedi onunla alay ettiğimi anlarken. Kıkır kıkır gülüyor, ütüye devam ediyordum. "Ece, canım karım... Benimle gelir misin?"
"Ben seni Deniz'e giderken çağırdım gelmem dedin. Bende gidemedim gerçi o önemli değil de kafam almayi dedin. Benim de canım hiç istemedi şu an."
"Aynı şey mi?"
"Nesi değil?"
"Onlar arkadaşlar, benim bahsettiğim komutanlarım. Çok ayıp olur boncuğum."
"Bu boncuğuma ağzını alıştırıyorsun değil mi?" Gülüşünü tuttu son anda. "Berbatsın."
"Ya ama şimdi benim keman çalan, aynı zamanda bunun eğitimini veren bir eşim var. Laf arasında söylemiş bulundum hoşlarına gitti. Binbaşım seni aşırı merak etti. Eşi çok seviyormuş böyle şeyleri. Lütfen, n'olur."
"Düşüneceğim."
"Neyini düşüneceksin ya? Çok mahçup olurum diyorum." Omuz silktim. Elbette gideceğim de az sürünsün. "Ne istersen yaparım lütfen." Başımı iki yana salladım. "Ece, n'olur."
"Sen benimle benim istediğim yere gelmiyorsun ama."
"Sen benimle gel, bende nereye istersen geleceğim valla söz."
"Yalancıyı?!"
"Ne kadar ayıp çocuğun önüne. Tamam mı, geliyor musun?"
"Can ne olacak?"
"Annem bakar."
"Durmazsa?"
"Hallederiz bir şekilde. Huysuzluk ederse onu da götürürüz."
"İyi, peki madem geliyorum."
"Bitanesin."
"Öyleyimdir."
"Ben geldim çocuklar" dedi babam. Her kafandan,
"Hoş geldin" dedik.
"Hoş buldum. Uy ha bu uşak napayi? Gel oğlum, çikolata aldım sana." Can emekleyerek ona doğru giderken halini izliyordum. Çikolataya gidiyor hemde hızla. "Evde yıllar sonra televizyon açık yarabbim" deyip Can'ı kucağına aldı. "Ama izleyen odada. Gel biz çizgi film izlemeye gidelim."
Onlar aşağıya giderken İnanç kalkıp yanıma geldi.
"Ayrı eve çıkacağız demiştim" dediğinde başımı salladım. "İster miyiz hemen?"
"Sen söyle. Bana uyar. Can'ı yanımda işe de götürürüm, benim için sorun değil."
"Öyle de sanki çocuğa göre ayarlama yapmak lazımmış gibi geldi bana."
"Allah Allah! "
"Biraz daha mı beklesek acaba?"
"Bilmiyorum mavişim, sen ne dersen ona uyarım."
"Kalalım az daha, en azından çocuk alışana kadar."
"Ben rahatım sıkıntı yok."
"Bende rahatım" diyerek gitti. "Ha" deyince ona döndüm. "Bağa mavişim deme, içim bir hoş olayi."
"Serseri, def ol."
O giderken annem geldi.
"Ayrı eve mi çıkacaksınız?"
"Öyle dedi."
"Acele etmeyin ya. Tamam ömür boyu bizimle kalmayacaksınız da biraz daha kalalım böyle olur mu? Rahat edemezseniz biz odamızı aşağıya taşırız, hiç yukarıya çıkmayız."
"Ya anne, olur mu öyle şey? Hiç rahatınızı bozmayın, biz iyiyiz böyle."
"Eve çocuk geldi, hayat geldi sanki. Çok sessizdi be annem. Biz iki başımıza kalınca duvarları izliyoruz."
"Diğer çocuklarınız gelmiyor mu anne?"
"Eh bayramdan seyranda anca. Hepsinin evi, işi, bilmem nesi. Kızlar kocada, oğlan İstanbul'da. Hayatları bize zaman ayıramayacak kadar yoğun."
Hüzün oturdu yüzüne. Kocaman evde yapayalnızlardı. İnanç gelene, benimle evlenene kadar böyleymiş. Şimdi bir de Can var. Bu kalabalıktan vazgeçmek istemiyorlar haliyle. Bende hiç sıkıntı yok.
Sadece üç gün geçti sonra. Geceler çok zordu. Can gün içinde aramasa da, farklı şeylerle oyalansa da gece olunca çöküyor annesinin olmadığı farkındalığı. Onun gibi bir çocuk vardı içimde ama ben onu teselli etmeye çalışıyordum. Kucağımda, boynuma sarılı ağlarken, ağlamaktan yorulmuştu aslında ama ağlamaya devam ederse annesinin geleceğini sanıyordu. Bir de bunun yanında İnanç'ın annesizliği de vardı. Biz üç dilim elma gibiydik ve eksik dilimizin adı anneydi.
Can babasını hiç görmedi, bildiği tek yakını annesi. Yaşı küçüktü ve belli bir zaman sonra unutacaktı ama neyi unuttuğunun boşluğunu hep bilecekti. Saçından tutup sürüye sürüye buraya getirmem gerekiyordu belki de Nilsu'yu. Bunun böyle devam etmesine gönlüm razı olamayacaktı. Tamam biraz kafasını dağıtsın, biraz çocuksuz kalsın ama dönsün Nilsu. Bunu cani gönülden istiyordum artık.
"İnanç, Nilsu'ya ulaşabilir miyiz?"
"Hallederiz." Başımı salladım. Benim kucağımdan, onun kucağına geçti Can. Çok kızıyordu İnanç, o kadar kızıyordu ki bunu yüzünden anlıyordum.
Biraz sonra uyudu, daha doğrusu ağlamaktan bayıldı yavrum. Ah bu kadını parçalasam asla doymazdım. Yatağına yatırıp üstünü örttü.
"Kadını bulmak zor değil Ece." Başımı salladım. Ne kadar kötü duyulsa da öyle ki Nilsu çocuğu istemiyordu. Belki de şimdilik istemiyordu, bunalmış olduğundan muhtemelen. Biraz zaman geçince anlayacak aslında ama daha ne kadar geçecekti? Hemen aklı başına gelse diye yalvarıyordum Allah'a.
"İçim deliniyor sanki. Bir mucize olsa da gelse. Hayatını kolaylaştırmak için her şeyi yaparım. Babamdan destek bile isterim."
"O kadarını bizde yaparız. Kadın pişman olsa gerisi hallolur. Yeter ki pişman olsun."
"Birinin pişman olmasını bu kadar ister mi insan? Hele de bir annenin."
"Çocuğunu bıraktığı için boncuğum, sonuçta nasıl bir hayatı olduğunu bilmiyoruz."
Yönümü kocama döndüm.
"İnanç çok teşekkür ederim."
"Niçin?"
"Bilmiyorum. Bu kadar tatlı olduğun için belki de."
"Ben tatlı değilim, konu bir çocuk."
"Bu kadar iyi bir insan olduğunu da bilmiyordum."
"Bende bu kadar güzel bir kadının ölecek olduğunu" deyince aramıza çok net bir çizgi çekti. "Hayatım acılar içinde geçti Ece. Hem sen ölürken acı çekme, hemde bu çocuk acı çekmesin istiyorum sadece. Çünkü acının ne olduğunu biliyorum, nasıl olduğunu da. Keşke" deyip durdu. Bir süre düşündü ve hiçbir şey söylememeyi tercih etti. Yine haklıydı.
Ben bir mucize olacağına inanmazken onun inanmasını bekleyemezdim. Duygularım hiç iyi değil. Sanırım ben ona aşık oldum...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 29.29k Okunma |
1.63k Oy |
0 Takip |
17 Bölümlü Kitap |