@betulpalabiyik
|
Buraya tarihleri alalım. Eskiden malum sitede daha güzeldi ama olsun.
-Yaşamdan Uzak Bedenler- Bölüm Şarkısı: -Ely Eira- Out of The Shadows Ölümün ürpertisini hissederek uyandım. Daha önce hiç böyle bir şey hissetmemiştim ama biliyordum bu ölümdü. Bu ürperti yanlızca ölüme ait olabilirdi... Solmuş, karanlık nefesini enseme üflemiş ve beni zihnime saldığı zehirle felç bırakmıştı sanki. Düşüncelerim bana bu hisle ilgili milyon tane hiyaye yazıyordu. Tekrar dinlemek istemeyeceğim ıstırap dolu hikayeler... Yanlış hissetmiş olmayı diledim ve zihnimdeki çığlıkları en tozlu raflara bıraktım. İmkansızdı... Ölüm hissedilemezdi değil mi? Tenime değen ılık ıslaklıklığın farkına vardığımda bunun ablamın yeni bir şakası olduğunu anladım. Az önce hissetiğim hisler beni rahat bıraktı. Her şaka yaptığında oluşan, o şirin bir o kadarda sinir bozucu olan yüz ifadesini görmek için Elna'ya döndüm ama döndüğümde görmeyi beklediğim kesinlikle kanlar içerisindeki bedeni değildi. Gecenin karanlığında ablamın kanlarına bulanmıştım, yüzü bembeyazdı. Bir zamanlar hayat dolu deniz mavisi gözleri şimdi donuktu. Göğsünden yayılan sıcak kan her yere bulaşmıştı. Tüm bu kanın sebebi kalbine saplanmış, sade ve gümüşten bir hançerdi. Beyaz güllerle kanlı bedeninin çevresi süslenmişti. Zarif güller kanla sulanmıştı ve koyu kahverengi saçlarına güllerden yapılmış bir taç takılmıştı. Kan kokusu, kokusuyla bir olmuştu. Hayır dedim içimden bu kesinlikle onun aptal şakalarıdan biri değildi. Tüm bedenim korkuyla doldu. Kaybetme korkusu... Onsuz yaşayamazdım sadece hayatta kalırdım ancak tüm gördüklerim onun öldüğüne inanmam için yeterli değildi. Aslında oldukça yeterliydi sadece ben inanmak istemiyordum. Zarif ve solgun eline dokunduğumda yaşamdan çok uzaktı hissettirdikleri. Anlamıştım bir daha sıcak olmayacağını. Anlamıştım zarif bedeninin artık toprağa karışacak bir ceset olacağını. Elna ölmüştü... Bu iki kelimenin altında ezileceğimi hiç tahmin etmezdim. Ölüm hisedilebilirmiş diye düşündüm. Peki ya mutluluk? Tekrar hissedilebilir miydi? Elna isminin anlamı bile parlaktı ve benim ay ışığım sönmüştü. O an ölüme, onu delip geçen hançere, ölürken uyuyan kendime sinirlendim. Benim ışığım sönmüştü. Karanlıkta -tek başıma- kalmıştım... Yatağından kalktım ve geri geri gitmeye başladım. Cesetlerden korkmazdım, sevdiğim insanlar birer birer gözlerimin öünde ölürken öğrenmiştim korkmamayı. Gerçekten, uzaklaşmak için geriliyordum. Sonunda duvara çarpan bedenim kendini daha fazla ayakta tutamadı. Yere doğru süründü tıpkı acıdan kıvrılan ruhum gibi. Bacaklarımı kendime çektim ve kendime sarıldım. Yapayanlızdım... Bu sarayda beni koruyan tek kişide gitmişti. Bana nefes aldıran hava içime ne zamandan beri girmiyordu? İçimdeki karanlık daha ne kadar koyulaşabilirdi? Yaşamdan çok uzaktık şimdi ikimiz. Tekrar baktım o kendi kanında yüzen bedene. Ölü bir meleği andıran bedenine düşen ay ışığında geceye bırakmıştı ruhunu. Oluşturduğu kan gölünün içinde soluk beyaz teniyle oldukça tezat görünüyordu. Açık camdan içeri giren serin ve temiz havaya rağmen nefes alamıyordum. Ciğerlerim yanıyordu tam aksine. Karanlıktan hep korkmuştum şimdi ise ay ışığım dediğim hayat dolu ablamdan geriye kalan incinmiş bedene bakarken kalbimi sonsuz karanlığa terk etmesini kabullenemiyordum. Sebebi de buydu bu gece yanına gelişimin. Karanlıktan korkmuş ve onun kollarına sığınmıştım. " İyi geceler..." demişti bana uyumadan önce. Bilmiyordum ki veda olduğunu eğer bilseydim ona sıkıca tutunurdum. Ölümün benim herşeyimi almasına izin vermezdim. Bu karanlık gece iyi olmamıştı ve bundan sonrakilerde iyi olmayacaktı. İçimden bir ses her şeyin yeni başladığını söylüyordu. Hiç bir şey yapamadan orada öylece kalakalmıştım. Tüm gördüklerim ve hissettiklerim öldüğünün kanıtıydı ama beni bu sarayda neden yalnız bırakmıştı? Aklımdan geçen düşüncelerin hepsi çok acımasızdı. Kalbim yerinden çıkacak kadar hızlı atarken odadaki tek atan kalbin benim olmasına gözyaşlarım eşlik etti. Yaptığım yaramazlıklarda yanımda olan, korktuğumda kollarına sığındığım, ağladığımda başımı okşayan ve yaşamamı sağlayan kadından mahrum bırakılmıştım. O ölmüştü benimse yaşadığıma dair tek belirti sonsuza kadar sürecekmiş gibi ağrıyan yüreğimdi. Kendime geldiğimde çığlık atmaya ve yardım için bağarmaya başladım. Muhafızlara sesimi duyurana kadar sonsuzluk gibi gelen bir süre daha ağlayarak ablama baktım."Onu kurtarın." diye sayıklıyordum, biliyordum ki ölmüş biri geri getirilemezdi ancak onu kurtarabilme şansım olsaydı onun için canımı bile verirdim. Muhafızlar içeri girerken kapıya ablamın kanıyla yazılmış notu ağlamaktan bulanıklaşmış gri gözlerimle okuyabildim. "Kızıl Ölüm'ün kanlı ölüsü teslim oldu. Peki ya sen Fırtınaların Hükümdarı?" Zar zor aldığım nefeslerde tıkandı. Biri benden ablamı almıştı. O ana kadar yaşadığım duygular yüzünden ablamın öldürülebileceğini düşünmemiştim. Sadece onun yokluğuna odaklanmıştım. Elna öldürülmüştü ve dahası peşimde Kızıl Ölüm denen bir suikastçı vardı. Ablamın cesedine tekrardan ilişti gözlerim. İçimde daha önce hiç bu kadar yoğun hissetmediğim duyguların fırtınası koptu. Öfke, nefret, kin, korku, üzüntü ve koca bir boşluk. O an gözyaşlarım dindi ve gözlerimi kan bürüdü. Neden ağlıyordum ki? Burda oturup neden ağlıyordum?! Hayata tutunduğum bağ koparılmıştı ve tek bildiğim Elna'nın yaşamayı hak ettiğiydi. Benim ruhumu öldüren onun bedenini öldüren katilden intikam alacaktım. Ben Prenses Alesea Raewyn. Ay ve yıldızlara yemin olsun ki Kızıl Ölüm'e kızılın ne demek olduğunu gösterecektim ve ölümü bizzat elimden tadacaktı.
-Bölüm nasıldı? Olaylı bir başlangıç yaptık ve kitapta her göz kırptığımızda ölü, yaralı çıkabilir. -İleriki bölüm nasıl olucak tahmin alalım? |
0% |