@birbulutkalemi
|
Gerçek dışı şeyler her zaman beni heyecanlandırdığı için genelde fantastik, bilim kurgu tarzı kitaplar okurum. Kapının üzerindeki zilin çalmasıyla birisin geldiğini anlayınca kitapçının sahibinin aşağıda olduğunu biraz beklemesini söylemek için girişe gittim ki o an hiç beklemediğim bir kişiyi gördüm. "Timur?"
10 Ocak Salı
Eyvah! Dostlarım sanırım bana bir şeyler oldu. Şu an karşımda Timur'un olması imkânsız değil mi? O, görevde burada olamaz ki. Hem Urfa ne alaka yani. Ama bu düşüncelerimde yanıldığımı onun da şaşıran yüzünden anladım. Eliyle yüzünü sıvazladı, sağa sola baktı sanki emin olamıyormuş gibi. Sonra adımlarını bana yöneltince ben de ona doğru yürümeye başladım. "Asya, ne işin var senin burada?" dedi. Sanki kendisinin şu an görevde olması gerekmiyormuş gibi. "Görevlendirmem buraya çıktı. Asıl sen arıyorsun burada. Çok merak ettim seni neden aramadın?" "Yeni döndük görevden, sipariş ettiğim birkaç kitap vardı bende eve gitmeden alayım dedim. Seni de evde arayacaktım şarjım bitmiş. Ve ben burada yaşıyorum sanırım hiç konusu geçmediği için konuşmadık bunu." dedi. Haklı adam, hiç sormadım ki sen nerede yaşıyorsun diye. "Desene iş arkadaşı olduk o zaman." dememle kaşları kalktı. Ne dediğimi anlamlandıramadı. "Nasıl yani?" "Askeri doktorum ya hani ben. " "Doğru unuttum ben onu, birden seni karşımda görünce." gördünüz dostlarım bu adam düşmüş bana, seni görünce aklımı aldın diyor. Eh tabi vardır öyle etkilerim. O sırada kitaplara bakmak için alt kata inen kitapçı gelince muhabbetimiz kesildi. Sahibi Timur'u tanıyor olacak ki görünce hemen yanına gelip sarıldı. "Hoş geldin Timur Oğlum, var mı bir sıkıntı?" dedi ki buradan da baya samimi olduklarını anladım. "Hoş buldum Şerif Abi yok iyiyiz çok şükür. Ben benim emaneti almaya gelmiştim." dedi. "Dur, hanım kızın kitapları paketleyim önce beklemesin." demesiyle bana döndü Timur. Ardından geri kitapçıya doğru konuştu. "Tanıştınız mı abi Asya hanımla." "Yok oğlum kim bu kızımız?" "Asya benim arkadaşım abi, aynı zamanda doktor, taburda sanırım biz de yeni karşılaştık tam onu soracaktım normalde Ankara'daydı." deyince konuşma ihtiyacı hissettim. "Timur söylemedi ama..." dediğimde anlayıp ismini söyledi. "Şerif benim adım kızım bu hergele söylemdi." "Memnun oldum Şerif amca. Aslında hem tabura hem de hastaneye birlikte bakacağım bir süre. Eksik varmış şu an." "İyi bakalım hayırlı olsun kızım." dedi ve kasaya ilerleyip kitapları paketledi. Hemen parasını ödeyip Timur'u bekledim. O da halledince vedalaşıp çıktık. Kapı önünde Timur bana dönüp konuşmaya başladı. "Nerede kalıyorsun? Eve kadar eşlik edeyim sana." "Şimdilik taburdayım. Henüz yerleşeceğim lojman boşaltılmamış. Aslında ev ayarlamıştım ama ev sahibiyle anlaşamadık pek." "Ters bir şey mi yaptı?" "Yok sadece beni erkek bekliyormuş, kız kısmısı aile evinden ayrı ne yapıyormuş evlenmeden bir başına falan filan." "Böylelerine diyecek şey yok. Rahatsız ettiyse ilgilenebilirim ama düşüncesi pek değişmez sen iyi yapmışsın tabura geçmekle ama rahat olmazsın istersen benim eve geç, ben kalırım bizim çocuklarda." "Yok olur mu hiç öyle şey, hallettim ben. Hem odam falan da güzel rahatım, bir ay sıkarım dişimi zaten yarbay sadece sende var anahtar dedi. Şu anda yatılı birisi yok bana da eskiden depo olarak kullanılan bir oda varmış onu yatak odası olarak ayarlamışlar." "Bir dakika sen taburda mısın? Ben şimdi fark ettim." "Evet, baya güzel gel bir gün ziyaretime, askersin girersin içeri zaten." "Bir gün değil her gün geliyorum. Ben oraya bağlıyım Asya." "Aaa gerçekten iş arkadaşı olduk." "Öyle oldu, gel bırakıyım seni öyle geçerim eve." "Sen zaten oradan gelmiyor musun, niye tekrar gidesin eve geç yat dinlen ben giderim." "Olur mu bırakırım ne yorulması araba şurada." "Hiç gerek yok benim arabam da hemen arkanda. Sen eve geç, yat dinlen güzelce ben de kendim giderim yarın görüşürüz. Gerçi görev dönüşü izinli olursun sanırım." "Yok evrak işleri var gelmem lazım. Tamam o zaman yarın yanına uğrarım ben. Dikkatli git, görüşürüz." "Tamam, görüşelim. Sen de git yat direkt çok yorgun gözüküyorsun." "Tamam." demesine rağmen hala gitmedi sanırım arabama binmemi bekliyor. Kibar adam şimdi arkadaşlar, neyse zaten yorgunken fazla bekletmeyim ben şimdi. Arabama binip çalıştırıp kornaya da basınca, o da bindi arabasına ve ikimiz ters yönlere sürmeye başladık. Bazen hayat hiç ummadığın şeyleri öyle bir anda karşına getiriyor ki insan düşünmeden edemiyor. Bu benim kaderim mi acaba diye. Timur da benim için öyle. Hayatıma girdiğinden beri çok fazla şey bizi bir araya getiriyor dostlarım. Şimdi bu tesadüfler evrenin bana bir oyunu mu acaba demeden edemiyorum. Ya da sadece ben ondan hoşlanmaya başladığım için kalbim aklımı mı kandırmaya çalışıyor, kendimi mi avutuyorum? Gerçi ne demişler bir öleceğin zaman bir de evleneceğin zaman bellidir. Bu da ondan mı acaba? Tesadüf veya değil ben her şartta onu tanıdıkça içinden çıkan iyi ve kibar adama her gün biraz daha hayran oluyorum. İşin ucunda çocuk değilim nihayetinde duygularımı kabul edemeyip yok ya değildir falan diyemem kaç yaşında kadınım. Park ettiğim arabamdan inip iç kısımlara doğru yürümeye başladım. Biraz ileride Onur'u görünce selam vermeden olmaz hem erken daha biraz sohbette ederiz diye yanına gittim. Birkaç kişi daha vardı ve kahkahalar havada uçuşuyordu. "Oo Onur Bey bakıyorum yerime yeni birileri bulunmuş, oldu mu ama hiç insan bir der Asya sıkılmıştır onu da çağıralım diye." "Yok yok olur mu hiç gel tanıştırayım seni. Aslında sen yeni oluyorsun bunlar tim arkadaşlarım. Ahmet, Yiğit, Burak, Furkan bir de bizim kızlar var da Selvi ve Tansu. Onlar şimdi yukarıdalar ama sonra tanışırsın." dedi sonra da arkadaşlarına dönüp beni tanıttı "Beyler Asya da teğmen doktor yeni geldi." dedi Hepsiyle el sıkışıp selamlaştım. "Rahatsız etmiyorum umarım geçerken seslerinizi duyunca bir selam veriyim dedim." dedim. Olabilir sonuçta yani belki istemezler aralarına yabancı birisi. "Olur mu öyle şey komutanım." de uzman çavuş olduğunu anladığım Burak. O hepsinden cana yakın çokça da sevimli duruyordu bana biraz Kaya'yı anımsattı. Şimdi o kim diyecek olursanız dostlarım kız kardeşimden ayırmadığım baba tarafından sevdiğim tek akrabam kuzenim olur kendisi. "Gelin geçin şöyle, o zaman çay söyleyelim hemen biz size." dedi. Elimle onu durdurdum. "Yok yok hiç söyleme, valla akşama kadar hastanede iç iç bir hal oldum. Hayır güzel de yapamıyorlar yani ama işte ne yaparsın mecbur. Yani bir de öyle komutanım falan demenize gerek yok asıl işim doktorluk yanımızda o şekil konuşmamızı gerektiren birisi yoksa ismimle hitap edebilirsiniz ya da kardeşim falan deyin ama sanırım Burak küçük sen abla da diyebilirsin." "Ooo çay dedin bak bizi aldın bir orada. Burada has Karadenizli var, size de yaparız şöyle bir semaver." "Valla mı? Çok iyi olur be kaç gündür buradayım şöyle güzel bir çay içemedim. Revirde demlik gördüm de çok yoğunduk fırsat bulup demleyemedik, hep çay ocağından geldi. Hakkını yemeyim o da iyi de çok iyi değil işte." Böyle yakınarak konuşmamla bu sefer bana güldüler. Belli hepsi kafa insanlar günlerim iyi geçecek burada. Bu sırada Ahmet konuştu. "Sen iste yeter semaver bizim komutanda, hafta sonu söyleriz ya o getirir burada yakarız ya da biz ona gideriz hallederiz bir şekilde." "Aaa doğru, Onur nerede komutanınız bak aklıma geldi yine sormam lazım benim. Ara ara aklıma geliyor bak yine ben meraklı bir insanım." "Yine kaçırdın be Aysa. Hiç şans yok sende de sen gelmeden bir yarım saat önce çıktı. Artık yarın sorarsın gelir yine, bırakmaz burayı." "Tamam anlaştık." cümlem bitmeden arkadan iğneleyici bir ses geldi. "Ooo beyler manita mı yaptınız? Kimin bu kız?" dedi. Çok kötü bir konuşma şekli ki benimle aralarında öyle bir yakınlık yok eğer olsaydı daha kötü olurdu. Kim bu dengesiz diye başımı arkama çevirmeme gerek kalmadan iki kız gelip oturdu masaya. Sanırım samimiyetten ve lakayt tavrından anladığım üzere tim arkadaşları. "Yok öyle bir şey Tansu, Asya yeni geldi teğmen doktor kendisi." dedi ben de bu sırada tek kaşım havada kıza çevirdim kafamı. Teğmen demesi ile yüzünde biraz düşme oldu. Her ne kadar ben kendimi tam bir asker olarak görmesem de askeriyeye kayıtlıyım ve rütbem de ondan yüksek haliyle biraz çekindi sanırım ama iyi oldu bir daha bu şekil konuşmamayı öğrenir sanırım. "Kusura bakmayın ben bilmiyordum." dedi tabi ben bunun altında kalacak değilim. "Bakarım." dedim. "Nasıl yani?" "Kusura diyorum, bakarım. Bir kadın olarak hiç yakıştıramadım. Ben buradan birisinin kız arkadaşı da olabilirdim hiç hoş bir davranış değil. Bu yaşınızda size nerede ne konuşulacak ben öğretemem tabi ama küçük bir tavsiye olarak görün, günümüzde kadınlar zaten bu kadar gereksiz yere farklı ithamlara maruz kalırken bari biz birbirimize sahip çıkalım bu şekilde konuşmayın." diye bitirdim. O sessiz kalırken arkadaşı sanırım Tansu'ydu ismi ortamı yumuşatmak istemiş olmalı ki o elini uzatıp konuştu. "Merhaba, Tansu ben hoş geldiniz komutanım." dedi. dedi. Arkadaşına uyup kötü karşılık da verebilirdi ama yapmadı. Ben o yüzden samimi olduğunu düşündüğüm şekilde gülümsedim ve uzattığı elini sıktım. "Hoş buldum, diğerlerine de söyledim resmi konuşmanı gerektirecek birisi yoksa yanımızda ismimle seslenebilirsin sevmem ben pek resmiyet." dedim. "Tabi memnun olurum Asya." dedi Daha fazla burada kalıp o kızın bakışlarına katlanmak istemediğim için ayağa kalktım. "Benden bugünlük bu kadar odama geçip dinlensem iyi olur. Yarın görüşürüz. Onur bu arada unutmadan yarın komutanınız gelince haber ver olur mu?" dedim. Onur konuşmadan Selvi araya girdi. "Ne yapacaksın sen komutanımızı?" dedi ters bir şekilde. Kıza gıcık oldum ya ben de hemen yine suratımı değiştirip tek kaşım kaldırıp ağırca ona döndüm. "Seni ne ilgilendiriyor komutanınızla ne yapacağım." dedim. Kusura bakmayın arkadaşlar ben, kim bana nasıl gelirse ona öyle giderim. Ve o kız daha da gıcık olsun diye Onur'a döndüm yine ona olduğumun aksine gülümseyerek. "Onur sen konuyu biliyorsun aramızda ben kendisine bizzat sormak istiyorum." dedim. O da anladı tavrımın sebebini sanırım. Hak da vermiş olacak ki gülüp göz kırparak onayladı beni. "Tamam Asya ben yarın haber veririm sana." dedi o şekilde diğerlerine dönüp "Daha sonra görüşürüz." dedim ve aynı cevabı alınca revire doğru yürüdüm. Önce evrak işlerini halledip sonra da yatsam iyi olur.
11 Ocak Çarşamba
Yeni bir günden hepinize merhaba dostlarım. Bugün yine çok enerjik uyandım dersem kimse inanmaz biliyorum. Artık siz de öğrendiniz sabahları çekilmez birisi olduğumu. O yüzden siz değerli dostlarımı hiç kandıramam. Bugün de erken uyanmak zorunda olmama söverek uyandım. Neyse ki iyi giden şeyler de var odamdan çıkar çıkmaz güzel bir çay kokusu geldi burnuma hem de bergamotlu. Kokuyu takip edip mutfağa doğru gittim. Mehtap tezgâhta bir şeylerle uğraşıyordu, sanırım tost yapıyor. Nasıl daldıysa geldiğimi bile duymadı. "Günaydın Mehtap." dememle yerinde sıçraması bir oldu. "Hii Asya koruttun beni!" dedi gidip yanağından bir makas aldım. "Sana âşık olurum ama sen bana böyle çay demler tost yaparsan." diye dedim. "Sen iste yeter ki her zaman yaparım gülüm." dedi sesini kalınlaştırıp. Yüksek desibelli bir kahkaha attım. Ona yardım etmek için dolaptan bardakları çıkarıp masaya bıraktım ki telefonuma mesaj geldi. Hemen açtım bu ara genelde Timur mesaj attığı için yine o dur diye heyecanlanmadım desem yalan olur dostlarım. Timur: Günaydın, nasılsın? Siz: Günaydın, çok iyiyim Mehtap var hemşire bir çay yapmış of yani. Timur: Hadi yine iyisin, ben de ne yapayım yolda gelirken bir kuru simit ve ayran aldım işte yemek için. Siz: Yazık sana gel ikram edelim. Timur: Çok isterdim de komutanla konuşmam lazım arabada yiyorum şimdi. Siz: Timur olur mu öyle çek bir yere ye öyle kullan. Timur: Sakin ol öyle yaptım zaten. Otoparktayım gelirken almıştım üşendim yukarı çıkarmaya burada yiyim dedim. O ara da sana yazdım ne yaptın diye. Siz: Tamam o zaman. Timur: Şimdi ben çıkıyım komutanın yanına, sonra da sana uğrarım bir ara uygun olursan. Siz: Tamam görüşürüz. Mehtap’ın tostları önüme bırakmasıyla telefonu bir attım kenara. Muhabbet ederek tostları yiyince hızlıca muayene odasına geçip kalan askerlerin kontrolü için çalışmaya başladık. Bu sırada telefonu mutfakta unuttuğumu ise fark etmedim. Öğle arasında bir yandan dosyaları hallederken bir yandan da yemekhaneden gelen yemeklerimizi yedik. Bir saat boşluk bırakmıştık geri muayene başlamak için ki yarım saat kala bir asker geldi. "Komutanım, Onur teğmen sizi aramış ama ulaşamamış. Sizi dünkü çardaklarda beklediğini iletti." dedi ve selam verip çıktı. Ben de Mehtap'a dönüp konuştum "Gel birlikte gidelim sana da değişiklik olur hem hiç çıkmıyorsun buradan." dedim. "Asya ben gelmesem?" dedi biraz da sıkıntılı durdu. "Neden?" "Şey ben biraz Ahmet'ten hoşlanıyorum ve ne zaman görsem saçmalıyorum rezil oluyorum. Zaten gıcık Selvi de fark etti fırsatını kaçırmıyor laf sokuyor hep." "Ay o kızı ben de sevmedim. Gel ben izin vermem bir şey yapmana hem madem hoşlanıyorsun aranızı yapalım." "Gerçekten mi?" dedi çocukça bir tonlamayla sesi biraz ince çıktığı için çocukça dedim arkadaşlar çok sevimli ondan yoksa bir şey gelmesin aklınıza. "Gerçekten." dedim ben de onun gibi sesimi inceltip sonra da kalkıp çıkışa doğru ilerdim. "Hadi gel bekleme." Hızlıca yanıma gelince heyecandan derin nefesler alıyordu. Revirle ana bina arsında olan ağaçlarla kaplı alana koydukları Onur'u hep gördüğüm çardağa doğru gittik. Yine tüm kadro oradaydı. "Hah gel Asya biz de seni bekliyorduk. Söyledim ben komutana gelecek birazdan." "Tamam Onur, teşekkür ederim." dedim Selvi meraklı gözlerle bizlerle bizi izliyordu. O sırada ileriden bana doğru gelen Timur'u gördüm. Beni görünce yanıma doğru yürüdü. Bende geldiğini görünce ayağa kalktım. Kollarımı kaldırınca sarılmak istediğimi anladığı için şöyle bir etrafa bakıp karşılık verip sarıldı o da bana. Dostlarım olsun o kadar da samimiyetimiz var yani. Bu arada söylemeden edemeyeceğim bu adam bir başka kokuyor. Neyse tamam Asya dağıtma konuyu sonra düşün bunları sen. "Asya, ben de yanına gelecektim, aradım ama bir türlü açmadın." "Aaa doğru ben de ne eksik diyorum telefonum yok Timur." konuşmamla Timur ne diyeceğini bilemezmiş gibi bir ifade oluştu yüzünde sonra güldü. O arada ise uğursuz bir ses böldü bizi, merak etmeyin burada Serkan yok ama baş harfinden midir nedir bir uğursuz hep o isimler, Selvi bu sefer. "Siz tanışıyor musunuz?" dedi. Ona neyse sanki. Arkadaşlar ben de deve kini var birini bir kere sevmediysem daha sonra imkânı yok ona ısınamıyorum. "Evet, bir problem mi var? Tanışamaz mıyız?" diye yükseldim biraz. "Yok ne problemi olacak." gibi bir şeyler geveledi ağzında. Timur eliyle belimden destekleyerek çardağa yaklaştırdı bizi. Eli hala belimdeyken, altını çiziyorum dostlarım elini çekmedi. O şekilde bana doğru başını eğip konuştu. "Tanışmışsın benim Timle." dedi. "Aa sen miydin tim komutanı. Hiç aklıma gelmedi bak kim diye sormak bilseydim dün sorardım sana." "Doğru bir şey soracakmışsın bana sen nedir?" "Sonra konuşuruz biz onu boş ver ya." dedim bir yandan da irdelemesin diye ayağımın ucuyla çaktırmadan ayağına bastım. Ve hayır dostlarım içimden evet demedim. Benim yapamadığımı o yapmış olacak ki hafifçe kulağıma eğilip konuştu "Bu biraz erken olmadı mı?" diye. Hızlıca ona dönüp "Ne?" dedim zaten heyecandan ağzımdan başka da bir şey çıkmadı. Gülüp kafasını salladı. Ne demek şimdi bu? Mehtap bu sırada, masada bizimle ilgilenmeyen yani Selvi dışındakilerle konuşuyordu. Telefonu çalınca izin isteyip açıp konuşarak uzaklaştı. Bende Selvi’ye inat Timur'a döndüm "Gel sana çay sözüm vardı hem onu içelim hem de sorumu sorayım." dedim Kafasını sallayıp hala belimde olan eliyle beni de yürüttü. Biraz uzaklaşınca konuştum. "Ya aslında öyle çok da bir şey soramayacaktım. Selvi'ye gıcık oldum biraz, o da fazla meraklı davranınca böyle söyledim." dedim o ara biraz yüzü değişti ama saniyelikti resmen üzerinde durmadım. "Sor bakalım ne soracaksın?" dedi "Timin adını soracaktım, neden Artemis? Yani tanrı olan mı yoksa ölüm çiçeği anlamında mı?" İfadesi bu sefer buz gibi oldu. Onu ilk defa bu şekilde gördüm. Sonra ise dudaklarından zor duyulan bir fısıltı çıktı. "ÖLÜM ÇİÇEĞİ" |
0% |