Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@boskadehsura


'ÖLÜMÜ REST ETMEK'

Yaşadıklarımın kalbime attığı her dikiş, ilmek ilmek söküldüğünde titredi. Yelkovan ve akrebin gölgesi enkaz olup devriliverdi üstüme. Benliğim göçüğün altındaydı. Ve ben artık nefes almak istiyordum.


~


Yaşam ile ölüm arasındaki tek fark kalp değildi, küçükken ölümün kötü bir şey olduğunu var sayardım. Yaşamının isi mucizevi bir buluş zannederdim. Ama büyüdüm ve arasındaki tek fark olmadığının çokça farkındayım. Nefes almak bize verilmiş en büyük ödüldü, canımızın alınması ise bu hayata son kez başka kapıdan bakışımdı. İçki dolusu bir bardağa benzetirim dünyayı, bir yudum alırsın, yavaşça sindirmeye çalışırsın onu, ağzına acımasız bir tat gelir, ılık insanı baştan çıkaracak o tat zamanla hoşuna gider ve boğazını yakar. her zaman daha fazlasını istersin, sarhoş olursun, mutlu olursun yada olduğunu zannedersin. Yüzünün en ücra köşesinde bir gülümseme vardır hep, başına buyruk kafana eseni yaparsın. Zamanla içkinin tadı dudaklarından yok olmaya başlar, başın döner, miden bulanır ve bir bakmışsın uçurumdan ayaklarını sarkıtırken bulmuşsun kendini. Hiç aklına bile gelmeyen yaşam seni düşündürmeye başlamıştır. zihninde işlediğin suçlar yüzüne tokat vuruyor her göz yaşı akıttığın da elleriyle okşuyordu. Ruhunun kıyılarından gelen içki kokusu, acımasızca sırtına tekme savuruyor. Peki siz hissediyor musunuz, yoksa bunlar benim beynimin bir oyunumuydu.


Acıyı, damarlarımda dolaşan kanın pıhtısında, dudaklarımdaki küçük az buz yaralarımda, gözlerimin altındaki morluklarda hissede biliyordum. Her aynayla karşılaştığımda, bir kaç yılda tanıdığım, bir kaç yıl içinde bir çok kalabalığa sığdırdığım insanın yokluğu tozlu bir camın arkasında beni izliyordu sanki.


Yorgundum


Acıyordum


Yüzeyi çatlayan kalın dolgulu dudaklarımı araladığımda, aynadaki yansımamda beni taklit etti. Uzun bel oyuntuma kadar gelen sarı saçlara, keskin göz hatlara sahiptim. saçlarıma inat biraz daha koyu olan uzun kirpiklerimi kıstım, aynaya baktığımda ne mi görüyordum, ruhsuz bir kadın. Zaman aldıkça daha çok zayıfladığımı fark etmiştim. Yemek yemeyeli kaç gün oldu onu bile bilmiyorum. Üstümdeki bol gelen beyaz tişörtü bir hamlede çıkarıp en köşeye attığımda gözüme, aylarca durmaksızın gelen isimsiz mektuplara ilişti mavi gözlerim. İlk zamanlar yanlış gönderildiğini zannettim fakat zamanla ismimi kullanarak yazılınca anladım ki bu boktan mektuplar banaydı.


Yazgı İzel Kara 


24 yaşında ilk okul birden beri yapa yalnız küçük bir kız, annem hep büyüdükçe yaş aldıkça, çevrende onunla beraber çoğalacak derdi. Ama yanılmıştı, hep böyle devam etti. Pişman değil yalnızlıktan keyif alan bir kadındım. Balkona doğru elimde bir bardak kadehle yol aldım ve bu bahsi kafamda sonlandırdım. Işıl ışıl şehir ayaklarımın altındaydı, buzdan farksız hava, karın habercisiydi. Ne boktan ama iki mevsim yaşıyorduk bir kaç senedir.


Üstümde sadece iç çamaşır olduğundan dolayı, içime işlenen soğuk hava iyi gelmiş yine yaşadığımı fark ettirmişti bana. Yavaş adımlarla banyoya ilerledim, sadece biraz daha hissetmek istedim. Yaşamı derimde süzülürken hayel ettiğimde buz gibi suyun tenimden akıp gitmesini seyrettim. Soğuk su bir süre sonra kırbaç görevi görmekten vazgeçiyor ve seni hissizleştiriyordu.


Hepinizin istediği de bu değil miydi zaten hislerin canı cehennemeydi.


koyu renkte demirden olan gardırobumdan, siyah kalçamın biraz altında olan elbiseyi alıp üstüme geçirdim. saçlarım ıslak olduğu için havluyla kurulayıp açıp bıraktım. Kirpiklerime biraz maskara sürüp dudaklarımı kırmızı rujumu yaydım. Son kez aynada kendimi süzdüm, kapıya doğru giderken askılıktan deri ceketimi alıp ayağıma siyah botlarımı geçirdim.


Yollar kalabalık arabaların korna, itişme küfür sesleriyle şenlendirmişti, sokaklara karşıt. İnzivaya çekilen ruhum üşüyormuş gibi bir duvarın arkasına saklanmıştı, soğuk havayı tenimde hissettirmemek için.


Pervasızca ilerliyordum boş beni anlatan yolda, gözlerimde ki yorgunluk avareleri kaldırmış başını kapanmaya yüz tutmuş dükkanlara bakıyordu. Uzun ince parmaklarımla gözlerimi avuşturdum. yaşadığım yer lükstü fakat bir o kadar tozlu dereye benziyordu hatta farksızdı, hele ki insanları çok saçma bir şekilde sinir bozucuydu.


Kaldırımdan yavaşça yürürken hep yaptığım şeyi yaptım cebimden aldığım küçük bir kağıdı öpüp bir kuğu yapmaya çalıştım, beceremeyip bir camın köşesine koydum ve çalgılı olan mekanların olduğu bölgeye saptım.


İnsanların sesleri çok yoğun şekilde kulağıma nakşedildiğin de bir kez daha anladım buralı olmadığımı. Ayağımdaki botlar çamur dolusu bir göle girip çıkıyor, etrafa su saçıyordu. Gireceğim mekanın önüne geldiğimde durup sadece seyrettiğimde kapının önündeki adamlarla kısa bir bakışma geçti, boş bakışlarımla onları rahatsız etmiş olmalıyım ki yerlerinde kıpırdandılar.


Adımlarımı oraya çevirip içeri girmek için yola aldım, gireceğim esnada birisinin kolumu kavramasıyla olduğum yerde sendeledim.


" Kimlik lütfen."

Dalga geçer gibi onlara baktığımda, gerçekten istediklerini anladım. Çanta taşımayı sevmezdim deri ceketimin iç kısmında cüzdanımı çıkarıp kimliğimi gösterdim.

Kafasını sallayarak kenara çekildi, kaşlarım yavaşça çatılmıştı nedeni yüzleşmekten korktuğum gerçeklerdi.


Adımlarımı kendimden emin bir şekilde attıp yavaşça yürüyordum. Uzun bir koridor karşıladı beni aşağıya doğru inen merdivenleri görmem ile tırabzanlara tutunarak indiğimde içerideki insanların manyaklar gibi içip dans ettiğini görmem beni şaşırtmadı. Büyük bir alandı, ortada bir pis vardı ve onunda ortasında direk.


Olduğum yerde durmayıp bar tarafına doğru ilerlediğim esnada insanların sarhoş bedenleri bana çarpsada çok sallamadım. Görünüşüm içimden ziyada daha sert ve güçlü bir kadın temsil ederdi. İnsanların bakışları üstümde olduğunun farkındaydım, hoş çokta umrumda olmazdı.


Bügün buraya gelme nedenim tabikide bu sıradan insanlar gibi eylenmek değildi. Kafa dağıtmakta değildi. Amacım son zamanlarda olanları anlamaktı.


Bir kız öldürülmüştü daha 18 yaşına yeni basmış be bunu kutlamak içinse arkadaşları ile beraber buraya gelmişti, Gözlerimi aralayıp kafamın derinlerinde ki o sesi susturmaya çalıştım, bir oyunun içimdeydim ve sanki beynim ve kalbim savaşıyordu.


Gözlerindeki yorgunlukla bir kaç dk kapatıp kafamdaki o sesi susdurmaya çalıştım. Pek beceremedim ama olsun. Arkama dönüp bardan kırmızı şarap istedim.


Oturup yerime yerleştirdiğim de üstümde bir ürperti vardı, sanki birisinin Gözleri üstümdeymiş gibi. Bu ürperti gözlerimi etrafı süzmeme sebep oldu.


Gözlerim avını arayan bir kurt gibi etrafı sürerken bir çift koyu siyaha çalan gözlere denk geldi. Anlamsızca bakıyordu, gözlerinde bir duygu barındırmıyordu. Yokmuş gibi en köşeye geçmiş ve ruhsuz gibi oturup içkisini yudumluyordu. Bakışları sertti. Düşünmeden edemedim , belkide o kurttu ben de onun avıydım rolleri değişmiştik.


Gözlerimi ayırmadım, daha sert kendinden emin bir şekilde onu süzdüğümde, elleriyle oturup yere rahat bir şekilde yerleşmişti, geniş omuzlara sahipti boyu uzun olmalıydı kaç 1.89 bilemedin 1.90 elleri damarlı ve alımlı bir vücuda sahipti.


Eh bi kızım Çek gözlerini diyen iç sesime kulak verdim, tamam yakışıklıydı, tamam çok yakışıklıydı. Bu bakmam için büyük bir sebebti. Anlamadığım şey onun bana hala avını bulmuş gibi bakmasıydı. İçimden bir küfür savurdum, acaba beni tanıyor muydu.


Arkamı dönerek onu geride bıraktım ve bir kadeh şarap daha istedim.


Kadehteki içkimi yudumlarken çok geçmedi, bir adam götümün dibinde bitti şaşırmadım. Şaşmazdı trajedim bu olsa gerek.


" Bakar mısın güzel bayan."


Yüzümü buruşturup üstüme alınmamış gibi yapıp ceketimi aldım. Küfür etmeyeceğim kendine tut İzel. Sandalyeden kalkıp elbisemi aşaya indirdim ve ceketimi omzuma attım.


" Bayan duymuyor musunuz beni."


Lahavla, ellerimi deri ceketime sokup yavaşça ilerledim. Geldiğim gibi geri gidiyordum, bir bokta fark etmedim. Derken o adamın gözleri aklıma düştü.


Tuhaf bakıyordu diğer insanlar gibi değildi sanki, sankilere sığınma İzel, yine aynı şekilde tırabzanlara tutunarak çıkmaya başladım. Geldiğim koridordan dönerken ilk geldiğimde fark etmediğim Yukarı doğru çıkan başka bir merdiven görmemle bir kaç dakika olduğum yerde sendeledim.


Çıkıp ile çıkmamak arasında kaldığım esnada sol omzumdaki şeytan tüyü kurusun melek tarafıma engel oldu. Adımlarımı sakince ve dikkatlice oraya çevirdim amacım bu boktan barı iyi bilmekti. Kız lavaboda ölü bulunmuştu, dosyada uyuşturucudan öldüğü yazılmış. Kocaman beyaz yalan tabikide, kimse bilmiyordu çünkü o kızın öyle bişiy yapmayacağını.


Gözlerimde yanma artıyorken bu bahsi kafamda kapadım. Hızlı bir şekilde yukarı doğru çıktım, iki kadehten başım dönmezdi normalde, bence bu barda bir bokluk vardı bir bit yemi vardı.


Merdiven beni yine bir uzun bir koridora çıkardığında bir kaç kapı dışında başka bişiy yoktu, ellimi başıma koyup üstümdeki ceketi usulca okşadım. İnsanlık bu kadar mıydı gerçekten.


Arkamı döndüğümde kısa çaplı bir şok yaşadım, barda bakıştığım çocuk tırabzanlara yaslanmış beni seyrediyordu. Kalbim hızlı atıyordu, sinirle burnumdan bir nefes verdim.

Gitmek için yeltendiğimde önümü keserek beni durdu. Bir daha geçmek için harekete geçtiğimde ise


" Sınır ihlali küçük kız." Kaşlarımı çatarak geri adım attığım esnada tüylerim bilmediğim şekilde diken diken olmasına izin verdim.

" Pardon anlayamadım, lavaboyu arıyordum"

" Gözlerin doğru demiyor ama." Hafif gerginliğimi üstümden atmak için gülerek,

"Ne anlatıyorsun bilmiyorum fakat dediğim gibi lavaboya gidiceğim."

Yanında geçip merdivenlerden inerken sesi boş koridorda yankılandı.


" Ben göstereyim sana lavaboyu" Gözlerimi yumarak nefes alış verişimi kontrol altına almaya çalıştım. Ve daha demin olduğum yere bir daha gelip karşısına geçtim. Gülümseyerek


" Tabi olur."

Gözleriyle baştan aşağıya beni süzüp en son gözlerimde noktayı koydu, keskin yüz hatlarıyla inanılmaz derecede korkusuz mafya babasına benziyordu, ancak mafyalar kitaplarda olur. Bu adamda neyin nesiydi iç sesim yine başlamıştı konuşmaya.


" Pekala beni takip et bakalım "


Yavaşça arkasından merdivenlerden aşağıya indiğimizde düşecek gibi olduğumda sıkı sıkı tutundum tırabzanlara, hafif durur gibi oldu ama arkasına dönmedi. Bu adam içten içe bir şeyler hissediyor olabilir miydi. İçimdeki bir dürtü bu bakışların masumluk aramam gerektiğini söylüyordu.


İlk kata geldiğimizde yine barın iç kısmına girmiş saçma insanların bedenleriyle çarpışmıştık. Hala onu takip ederken sert olan bakışları insanlara bakarak ona yol vermelerini sağlıyordu. Tüylerim şaha kalktı ürkmüştüm.


Bir kapıya geldiğimizde buranın neresi olduğunu anladım arka çıkıştı, tuhaf bir şekilde gözlerimi ona çevirdiğimde bana hissizce bakıyordu. Anlamadım fakat kapıya doğru adımladığımda bu adamda sevmediğim gibi bir gariplik vardı.


Kapıyı açıp son kes arkamı döndüğümde bana yoğun bir şekilde bakıyordu kafasını sallayıp kapıyı üstüne örttüğünde, ne olduğunu anlamadığım saniyeler içersinde bir anlıkta olsa sendeledim yavaş adımlarla geceye inat sarı saçlarımı omzundan atıp deri ceketime sarıldım.


Gözlerim sızlamaya başlamıştı kendimi çok kötü hissediyordum. Ona karşı suçluluk hissiyatının çoğaldı bu esnada karnıma ağır bir ağrı girdi. Gözlerim acıyla kısılırken yavaşça barın ön tarafından yürümeye başladım ve son kes arkama dönüp koca duvardan olan yığına baktım.


Gözlerim yavaştan kendini koy verdiği esnada

Kardeşimin küçük minyon yüzü aklıma düştü yavaş yavaş göz yaşlarım dudaklarıma firar ederken adımlarım bana ihanet ediyormuşçasına yavaş gidiyordu.

Aklıma kardeşimin ölümüyle ilgili telefon geldiğinde bir hıçkırıp düştü.


"benim kardeşim öldürülmüştü."


Ellerimle göğsüne vurarak sertçe açımı kendimden çıkarmaya çalıştım. Kalbimdeki acı yoğun bir şekilde izini sürerken gözlerimden. Bir damla yaş süzüldü dudaklarıma.


" BENİM KARDEŞİM ÖLDÜRÜLDÜ."


Sesim duvarlara çarpıp tekrardan beni bulurken saçlarımı çekip yere çöktüm. Hıç kırarak ağladığımda artık nefesimin boğazıma dar geldiğini düğüm düğüm ettiği esnadaydım ellerimi küçük yüzümün arasına alıp kendime gelmeye çalıştığımda. Yine içeme giren intikam perileri beni şaha kaldırmasıyla adamın siyaha çalan koyu gözleri düştü önüme. Tekrardan barın ön kısmına geldiğimde kapının önünde duran koruma beni tanımıştı. Yavaşça geri çekildiğinde içeri adımladım.


Tekrardan yüksek sesle çalan şarkı kulağıma nakşedilmişti. Yine içeri doğru gittiğimde içerinin boş olması beni büyük bir boşluğa soktuğunda hala şarkının çalmasıyla afalladım. Kaşlarımın bununla beraber çatılmasıyla bel oyuntumda bir el hissedince korkarak geri çekildiğimde arkamda yine onu gördüm.


" Sen ne yaptığını sanıyorsun!"

Gözlerini kısarak ellerini rahat bir şekilde cebine koyduğunda benimde kaşlarım çatılmıştı. Kalın dolgulu dudaklarını yalayıp konuştuğunda dikkatle ona baktığımda


" Burda olmaman gerek, neden geldim."


Anlamsızca baktığında bir adım geldi bana doğru ben bir adım geri giderek ondan uzaklaşmaya çalıştığımda.


" Buraya neden geldin İzel ?"


Adımı onun dudaklarından dökülmesini beklemezdim. Şaşkın gözlerle ona bakarken bana doğru Bir adım attığında bu sefer olduğum yerde durdum, boy farkımızdan dolayı yukarı bakmak zorunda kapmıştım.


"Adımı nerden biliyorsun?"


" Seni tanıyorum, buraya gelme nedenini de biliyorum, küçük kız kardeşin Alya beni çok severdi."


İkinci şok dalgasıyla bedenim olduğu yerde bir çivi gibi yapıştığında kalbim hızla atmaya başladı. Göğüsüm hızla kalkıp inerken


" hiç bir sik anlamıyorum, sabrımın son damlalarındayım."


Kaşları hafifçe çatıldığında gözlerini bende başka tarafa çevirip benimle göz göze gelmemek için, onunda canının yandığının bariz farkındaydım. Ama hiç bir şey anlamıyorum.


" Neden geldiğimi daha net anlamıştırsın." Diye sorduğumda kısaca kafasını salladığında


" Tek bir şey soracağım, adın ne?"


Gözleri bir dikkat bana bakarken yutkunduğunda arkadaşı şarkının çalmasıyla saçlarıma irişti gözleri. Gece yarısı ormanda sürüsünden ayrı gezen bir kurt misali gözlerimin içine baktığında harelerim titredi.


" Baran Uras Bozkurt"


Üç kelime 6 hece 16 harf kısa ve net

Loading...
0%