🂡 KADEH | 37

@buzlarkralicesi

-37-

Yol boyunca sonu olmayan düşüncelerin içinde kaybolduğumu fark etmedim bile. Döndüğümde bu konuyla ilgili Carlo'yla yine kavga edeceğimizi biliyordum ama umurumda değildi. Sonuçta ben bağlarımı tamamen koparmaya gidiyordum. Ondan neden korkacaktım ki? Bunun böyle devam etmeyeceğini ikimiz de biliyorduk.

Evin önünde durduğumuzda arabayı usulca kenara çekti Kerim. Yanındaki koltuğa, bana döndü. "Gelmemi istemediğinden emin misin?"

Başımı salladım. "Ben usulünce konuşup halledeceğim, merak etme. Anneme bir şey söyleme yeter."

El mahkûm onayladı adam. "Seni yalnız bırakmak içime sinmedi. İstersen burada bekleyeyim, o dallamanın bir yanlışı olursa-"

Güldüm. "Carlo öyle biri değil, bir şey yapmaz merak etme." Neyine bu kadar güveniyorsam. Azılı bir katil olduğunu kendi bile inkâr etmemişken hem de. Ama beni o kasapların elinden kurtarması gözümdeki tüm olumsuzlukları silmesine izin vermişti sanki. Bundan memnun değildim. Karşımda kimin olduğunu unutmamalıydım. İçimde bir yerler hâlâ ona dair güçlü bir inanç taşısa da.

Bazı şeyler çok basittir. Siyah ve beyaz kadar nettir hatta. Ama biz bir türlü kabullenemeyiz. İçinde bir bit yeniği ararız mutlaka. Ben de söz konusu Carlo olduğunda böyle düşünüyordum sanırım. Genç bir kızı acımasızca öldürdüğünü kendi bile inkâr etmezken sırf benim hayatımı kurtardı diye onda iyi niyet aramaya çalışıyordum. Oysa Carlo gelgitleri olan bir adamdı. Geçmişte birini öldürmüş olabilirdi. Şuan bana yardım etmesi, hayatımı kurtarması hiçbir şey ifade etmiyordu. Tıpkı beni sevdiğini söylemesinin artık bir şey ifade etmediği gibi.

Kerim'i ardımda bırakıp eve doğru yürüdüğümde beni gören Carlo kılını dahi kıpırdatmadan bahçede elleri ceplerinde beni izliyordu. Gözleri beni takip etse de başını bana doğru çevirmeyen adam balkon kapısına yürüdüğümde "Kimdi o adam?" diye sordu yalnızca. Neden onu dinlemediğimi ve gittiğimi falan değil. Direkt Kerim'di ilgisini çeken.

"Sana ne?"

Tam içeri gireceğim sırada yumuşakça kolumdan tutup durdurdu beni. "Haddimi bildirmek için doğru bir yol değil. Üstelik sen bu kadar tehlikedeyken."

"Ha ona da sen karar veriyorsun. E iyimiş."

Alaycı tavrıma karşılık istifini bozmayan adam "Kimdi o?" diye sordu yeniden. Bu kez daha sakince.

"Taksici." Şimdilik Kerim'in kim olduğunu açık etmeyi zekice bulmuyordum. Carlo'nun kendisi olduğu gibi babasının da gözleri üstümdeyken. Çok garip bir sarmalın içindeydim. Kim neyin ne kadarını biliyor, asla tahmin edemiyordum. Bunun bir an önce bitmesi gerekiyordu. Bıçak gibi kesmem lazımdı Carlo'yla bağlarımı. Bunu nasıl yapacağımı ise henüz bilmiyordum. Sadece "Bu arada yarın annemlere taşınıyorum, haberin olsun." diyerek bir başlangıçta bulundum.

"Ece."

Uyaran ses tonuna rağmen karşı çıktım. "Ne yapacaksın?" Ellerimi iki yana açtım meydan okurcasına. "Hadi beni engelle."

Uzun uzun yüzüme bakıp sesli bir biçimde soluduktan sonra sakinleşmeye çalıştı. "Seni engelleyemem, doğru. Kendi kararlarını kendin verebilirsin. Ama ne kadar tehlikede olduğunun farkında değilsin."

"Aaa, bunu genç bir kızın katili mi söylüyor? Hem de ona benzediğim için bana saplantılı olan bir adam." Alaycı bir abartıyla gözlerim büyüdü. "Bak bu daha da ilginç işte."

Gözlerimi kapadı ve derin bir nefes aldı Carlo. Kararlılığık karşısında çaresiz görünüyordu. "Peki."

Bunun ardından bir tartışma bekleyemezdim ama o peki demeden öncesinde sağlam bir savunma ya da bir karşılık beklemiştim. Gelmemişti. Onu yerine sadece kuru bir peki gelmişti.

"Ne peki?"

"Nereye gidiyorsan git."

Şaşırdım. Bu kadar kolay olacağını düşünmemiştim. İşin içinde bir iş olduğunu düşündüm. Bakışları garipti. Sıradan bakmıyor gibi hissetmiştim. Bu kadar çabuk kabullenmesini şüpheli buldum ama sesimi çıkarmadım. "İyi."

O da "İyi." diye karşılık verdi. Benim yavan ses tonuma karşılık kararlı bir kabullenişi yansıtıyordu onunki.

"Tamam, iyi." Kısa kesip odama çıkarken aklımda binbir düşünce. Carlo'nun bir planı mı vardı? Peşime birini mi takmayı planlıyordu? Onu anlamak güçtü.

Bir katilin zihnini nasıl çözebilirdiniz ki? Katiller acımasız olur, empatiden yoksun olur. Her şeyden önemlisi, normal insanlara göre daha farklı bir düşünce sistemine sahip olur. Bu yüzden Carlo'yu çözümlemek zordu. O bir katilin taşıdığı özellikleri taşımıyordu bile. Örneğin acımasızlık. Eğer gerçekten acımasız biriyse beni neden kurtarmıştı ki?

Odama çıkmayı planlarken herkesi salonda gördüğümde annemlere gideceğim detayını kısaca onlarla da paylaşmak istedim. Inti ve Meredith ellerindeki kahve kupalarıyla mevsim dolayısıyla kullanılmayan şöminenin önünde kahvelerini yudumlarken yakın bir sohbetteydiler. Onların bu kadar yakınlaştığı detayı nasıl gözümden kaçmıştı?

Meredith her zamanki çapkın ancak utangaç ifadesiyle saç tutamını işaret parmağında döndürerek Inti'yle resmen flört ediyordu. "Ben aslında bu kahve çekirdeklerinin taze çekilmiş kokusuna bayılıyorum."

"Evet, gerçekten kahve dediğin öyle olur. Kokusu bile iştahını açar." Inti ise Sierra'yla yan odamda geçirdiği geceden sonra benim kara listemdeydi. Meredith'i üzebilirdi. Gerçi Meredith de havai bir kızdı, çapkındı. Hangisinin diğerini üzeceğini ise zaman gösterecekti.

Küçük bir öksürükle aralarına girdiğimde ikisi de suçüstü yakalanmış gibi toparlandılar ama hiçbir şey olmamş gibi davranma gayretine düştüler. Benimse daha önemli sorunlarım olduğu için onların basit ve masum flörtünü ciddiye alamıyordum. Annemlere taşınma fikrimi kısa bir girizgâhla açtım. Tepkiler ve sorular olmasını bekliyordum. Inti'nin duruma burnunu sokacağını da biliyordum. Yine de öylece söyleyiverdim.

Meredith itiraz etmedi. "Sen nasıl rahat ve mutlu hissedersen öyle davran, Ece." dedi.

Ama Aslı için aynı şeyi söyleyemeyecektim. Balkon kapısından içeri giren Carlo'ya şirret bir bakış attıktan sonra beni yakamdan tutup kendine yaklaştırdı ve kısık sesle "Bizi bu musibetin yanında mı bırakıyorsun? Ya bu deccal bizi de keserse?" diye söylendi.

"E sen de gel Aslı." Nedense gereksiz bir özgüvenle başımı salladım. "Hem kesecek olsaydı şimdiye on kere kesmişti."

Söylediklerimi mantıklı bulan Aslı başını yan yatırarak kabullendi. "Yok, ben gelmeyeyim şimdi. Hiç bilmediğim, etmediğim insanların evinde ne işim var? Rahat edemem."

"Bilmediğim insanlar da ne demek Aslı? Annemden bahsediyoruz."

Kısa bir an düşünse de "Yok, yok burası iyi şimdilik." diyerek başını arkaya attı kız. "Hem bildiğin şeytan bilmediğin melekten iyidir."

Kabullendim hemen. Zaten anneme ben yük olurken bir başkasını daha yük etmeye gönlüm razı gelmedi. Gerçi bu geçici bir süreçti. Sonsuza dek orada kalacak değildim. Biraz kendimi toparladığımda kendime göre küçük bir yere taşınabilirdim ama hangi parayla? Tüm bunlar beynimin içinde dönerken kendi kendimi rahatlatmaya çalıştım.

Odama çıkarken Carlo'nun aralık kapısından odasına bir göz attım. Son derece tertipli düzenli ve az eşyalıydı. Önceki evinden sadece o kadeh tablosunu getirmişti. Tanışırken birlikte incelediğimiz kadeh tablosu. Onu müşteri zannederken, onun basit bir hayranıyken ve onu ona karşı överken. Ne keyifli bir gündü. Artık geriye hiçbir şey kalmamıştı o güne dair.

Öte yandan bu tabloda sessiz bir sır varmış gibi hissettim. Yine her şeyi abartan ve hikâyeleştiren yanım bunu düşündü durdu. Onca eseri varken yanında onu taşıması bir tuhaf gelmişti doğrusu ama kafamın içinde sorgulanacak o kadar şey varken bunu düşünmeyi reddedip odama geçtim.

O gece Carlo'nun yeniden gelip beni vazgeçirmeye çalışacağını, bana engel olacağını düşünsem de hiçbiri olmadı. Yok, yok bu adamın kesin kendine göre bir planı vardı. Odamın camından tüm gece onun bahçede düşünceli bir biçimde oturuşunu seyrettim. O hin aklından yine neler geçiyor olabilirdi acaba?

Bunları düşünmekten kendimi kurtardım ve kalan eşyalarımı topladım. Her şeyi aldığıma emin olduğumda yatağa oturup biraz dinlenirken annemi aradım. Ona yarın geleceğim haberini verince sevinçten havalara uçtu.

"Kızım, çok sevindim gerçekten. Şimdi hemen odanı hazırlamaya gidiyorum. En sevdiğin yemekleri yapacağım yarın. Canın bir şey çekiyor mu? Bak çekiyorsa söyle, onu da yaparım."

"Dur anneciğim, dur. Canım hiçbir şey çekmiyor. Hiç zahmet etme lütfen." Coşkusundan anladığım kadarıyla Kerim sözünü tutmuş, anneme hiçbir şey söylememişti. Ona müteşekkirdim. Benim yüzümden yeterince kahrolmuş kadını daha fazla üzmeye hakkım yoktu. O an içimden gelen şeyi söyleyiverdim. "Anne, iyi ki varsın."

"Nereden çıktı bu kızım şimdi?"

"İnsanın zor zamanlarda sırtını yaslayabileceği bir ailesi, annesi olduğunu bilmek çok değerliymiş. Yeni yeni anlıyorum."

"Sen de iyi ki varsın benim canım kızım. Eğer sen olmasaydın bu zamana kadar yaşamamın bir anlamı olmazdı."

Anne olmanın böyle bir şey olduğunu bilmezdim. Tahmin bile edemezdim. Ancak ne şanslıydım ki bana nasıl anne olunduğunu gösteren bir iyilik meleği gönderilmişti. Her daim beni koruyup kollaması ve karşılıksız sevmesi için. Bunun ne kadar değerli olduğunu anlamak epey zamanımı almıştı.

Ertesi gün gitme vaktim geldiğinde herkes aşağıda vedalaşmak için bekliyordu. Sadece o yoktu. Carlo. Bu gerçek bir veda değildi ama ne bileyim, yine de ortalıktan kaybolmasını beklemiyordum. Herhangi bir şey sormadım. Sessizce herkesle vedalaşıp panik arkadaşım Aslı'yı da her akşam görüntülü arayacağıma söz vererek sakinleştirdikten sonra yollara düştüm.

İlerideki yoldan Kerim gelip aldı beni. Yol boyunca sessizliğimizi koruduk. Onun da merak edip soramadığı şeyler olduğunun farkındaydım. Hissediyordum. Tabii sormayacağını da biliyordum.

Her şeyden önce Kerim'le yaşam tarzlarımız ve anlayışımız çok farklıydı. Bunu inkâr edemezdik. Ancak her şeye rağmen bana merhamet duyması, düne kadar hiç tanımadığı biri olmama rağmen yardımıma koşması ve sorgusuz sualsiz derdimi paylaşması onu da ailemden biriymiş gibi hissetmeme sebep olmuştu. Belki de Kerim beni dünyaya getirenlerden daha çok ailemdi. Bunu bilemezdim. Zaman gösterecekti. Şuan bildiğim tek şey, yeni bir yola girdiğim ve bu mücadelenin de üstesinden gelebileceğime inandığımdı.

Yolda Kerim'in birkaç kez kısayollar yerine uzun yolları tercih ettiini, yolu uzattığını fark ettim. "Neden yolu uzatıyorsun?"

"Trafik vardır şimdi o yollarda." Başını çevirdi küçük bir çocuğa akıl verir gibi. "Hem taksicilerin işine karışılmaz."

Omuz silkerek boş verdim. Eve doğru yaklaşırken "Anneme hiçbir şey söylememişsin." diyerek muhabbet açtım. "Teşekkür ederim."

"Söylemem dedim, söylemem. Bizde söz senettir."

Ona kısa, haylaz bir bakış attıktan sonra onun dilinden karşılık verdim. Sağ elimi sol göğsüme koyup "Eyvallah." dedim.

Bana göz ucuyla baktıktan sonra sinirsel bir gülüş sergiledi. "Çattık belaya."

Eve geldiğimizde ise önümden yürüyen ve çantamı taşımama müsaade etmeyen Kerim kapıyı çaldı. Kapıyı çalan annemin coşkuyla "Hoş geldin! Ve iyi ki doğdun!" diye bağırmasıyla neye uğradığımı şaşırdım.

İki basamaklı merdiveni çıkıp evden içeri girdiğimde ortadaki masa ve holün doğum günü süsleriyle süslendiğini gördüm. Masanın üzerindeki merdiven boşluğuna da süslerle "İyi ki doğdun Ece!" yazmışlardı.

Masada bir sürü pastalar, börekler. Doğru ya, bugün benim doğum günümdü. Ona küsmeden önce annemle birlikte kutlamadığımız tek bir doğum günüm bile olmamıştı. Şimdiyse yine aynı coşkuyla ve heyecanla, bir karnavalmışcasına hazırlıklarını yapmış, beni sadece hoş geldin karşılamasıyla değil, doğum günü partimle karşılamıştı. Demek Kerim bu yüzden yolu uzatıp duruyormuş. Bizimkilere zaman kazandırmak için.

Gözlerim dolu dolu baktığım kadına "Anne..." diyebildim yalnızca.

Aynı duygusal ifadeyle bana baktı. "İyi ki varsın kızım. İyi ki hayatımdasın. Sensiz bir dünya düşünemiyorum." Sarıldı bana sıkı sıkı. O an gerçekten biri için değerli olduğumu hissettim. Karşılıksız sevildiğimi.

Birbirimizden koptuğumuzda Tufan amca masanın başında babacan bir tebessümle "İyi ki doğdun kızım. Buraya, bizimle yaşamaya geldiğin için de ayrıca teşekkür ederim. Günlerden beri ilk defa Demet'in yüzü bu kadar güldü."

Onunla da sarıldık. En son Kerim'e döndüğümde işaret parmağımı salladım. "Seni seni... İnsan hiç çıtlatmaz mı?"

"Baksana sen bana, başkasının sırrını açık edecek insan mıyım ben? Delikanlı adamız kızım biz. Bizde yanlış olmaz."

Onun büyük büyük sözlerine abartılı bir kaş kaldırma ve gülüşle karşılık verdim. "Bak bak..."

Bana hazırlanan masaya, doğum günü pastasına, mumlara, süslere baktım. Her şey benim içindi. Öyle duygulanmıştım ki. Herkese gözyaşları içinde baktım. Birbirimize gıcık olduğumuzu bildiğim Kerim'e bile. "Çok teşekkür ederim. Bugün benim en mutlu günüm. Bu sürpriz benim için çok anlamlı." Hiç bu kadar sevildiğimi ve önemsendiğimi derinden hissetmemiştim.

Kerim bile duygulanmıştı söylediğim bu sözler karşısında. Gözünde gözyaşı birikmemiş de çapak varmış gibi parmaklarıyla engelledi yaşlar oluşmasını. Delikanlı adam ya, o bakımdan. Güldüm o hâline. Hiçbir şey olmamış gibi "Doğum günün kutlu olsun, hadi bakalım." dedi öylece. Ama söylediklerinden çok benim için yaptıkları anlamlıydı. Çantamı kenara koyduktan sonra "Benim işe çıkmam lazım. Börekleri çörekleri de akşam yerim." diyerek evden çıktı.

Annemin arkasından "Dur bir iki tane yolluk koysaydım yavrum, öyle aç acına gidilir mi?" demesine bile fırsat vermemişti.

Üçümüz kaldığımızda annem bulutların üzerindeydi sanki, ayakları yere değmiyordu. Bütün gün doğum günümü kutlama bahanesiyle beni yedirdi, içirdi. Yeni doğmuş bebek gibi yatırdı. Bu şefkate ve ilgiye öyle aç kalmıştım ki son ana kadar annem yanımdan ayrılsın istemiyordum.

Yatağa yattığımda ayakucumda oturan kadının elini tuttum. "Ben uyuyana kadar yanımda durur musun?"

Küçükken gök gürültüsünden korkup odasına kaçtığım günleri yad eder gibi baktı bana. "Hâlâ gök gürültüsünden mi korkuyorsun?"

"Hayır anne, yalnızlıktan korkuyorum." Elini kalbime götürdüm. Sanki orada kaldıkça beni iyileştirdiğine inanıyormuşum gibi gözlerimi kapadım. "Beni yalnız bırakma."

Usulca saçlarımı okşayan kadın "Her zaman yanındayım benim canım kızım." diye mırıldandı. Onun güzel sözleri eşliğinde haftalardan beri ilk defa huzurlu bir uykuya daldım.

Gündüz vakti yattığım yataktan bir tıkırtı sesiyle kalktım. Gözlerimi araladığımda akşamın karanlığı çökmüştü. Beni uyandıran sesin ise camıma değer küçük taşlar olduğunu fark ettim. Hâlâ rüya gördüğümü düşünürken gözlerimi ovaladım ama geçmedi. Yavaşça yataktan kalkıp camdan dışarıya baktım.

Carlo.

Kapının önündeydi.

Bana öylece bakıyordu. Camımı taşlayan haylaz bir mahalle delikanlısı gibi orada durmasına anlam veremedim. Sanki bana büyük bir aşkla bağlıymış gibi. Saçma.

Burada ne arıyordu? Ben de ona bir süre baktıktan sonra neden geldiğini merak ettim. Sırtıma bir hırka alıp aşağı indim. Tufan amca ve annem oturma odasında televizyon izlerken beni görmelerine rağmen nereye gittiğimi sormadılar bile. Onlar da Carlo'yu görmüş olmalıydılar.

Kapıyı aralık bırakıp iki basamaktan indim. Karşımdaki adama "Carlo." dedim şaşkınca. "Burada ne arıyorsun?" Sabahki vedalaşma seramonisinde bile yokken birdenbire evimin önüne gelince şaşırmıştım hâliyle. "Sabah yoktun, şimdi de kapıma dayanıyorsun. Hayırdır?"

"Vedaları sevmem." Bakışlarında farklı bir anlam taşıyan adam, arka cebinden küçük bir kutu çıkardı. "Mutlu yıllar."

Elindeki kutuyu bana uzattığında şok olmuştum. Doğum günüm olduğunu nereden biliyordu? Biz onunla hiç bu konuları konuşmamıştık ki. Üstelik onun doğum günü hatırlayacak kadar ince düşünceli biri olabileceğini hiç düşünmemiştim.

Şaşkınlığımı gizlemeksizin kutuyu elinden alırken "T-Teşekkür ederim." dedim. Kutuyu açtığımda bir kolye karşılamıştı beni. İstiridyenin içinde parlayan bir inci vardı. Gayriihtiyari "Çok güzel..." cümlesi çıktı dudaklarımın arasından.

"Bugüne kadar sorduğun tüm soruların cevabı bu armağanda saklı, Ece." Daha fazla bir şey söylemedi ya da sormama fırsat bırakmadı. Sadece gözlerimin içine bakıp "Yeniden mutlu yıllar. İyi ki doğdun." diyerek usulca uzaklaştı.

Arkasından "Bu... kolye ne demek oluyor?" diye sorsam da yanıtını vermedi. "Tüm soruların cevabı bunda saklı da ne demek? Carlo! Sana diyorum!" Duyduğuna emin olsam da hiçbir şey söylemeden uzaklaşıp gidişini seyrettim.

Ne demek oluyordu bu? Beni sevmediğini ve sadece zaafı hâline getirdiğini söyleyen, sonra da bu söylediklerinin doğru olmadığını söyleyip tüm yalanlarla gerçekleri karıştıran dengesiz adam gece buraya gelip neden bana doğum günü hediyesi olarak istiridyeli inci bir kolye vermişti?

Sanırım Carlo Morte Diaz'ı hiçbir zaman anlayamayacaktım. Onu anlamak için önce kullanma kılavuzunu bulup okumanız gerekirdi.

...

*

YAZAR NOTU: Hi guyss! 💞 Öncelikle yeni bölümümüze hoş geldiniz. KADEH, eğer bir aksilik olmazsa 50. Bölümde bitiyor, bunu baştan bir duyurmak istedim. Ve bir konudaki rahatsızlığımı dile getirmek istedim.

Özellikle son iki bölümdür o kadar kişi okumasına rağmen sadece 2-3 yorum gelmesi gerçekten çok üzücü. Hele önceki bölüme sadece 1 yorum gelmiş. Sizce de bu emeğime biraz haksızlık olmuyor mu? Bu beni gerçekten üzdüğü için paylaşmak istedim. Evet, elbette okuyorsunuz diye illa ki yorum yapmak zorunda değilsiniz, paragraflar döşemenizi de beklemiyorum ama en azından yanımda oldyunuzu, destek olduğunuzu, beğenip beğenmediğinizi belirten bir iki şey yazabilirsiniz diye düşünüyorum. Her neyse, bunu da paylaşmış oldum, içimde kalmasın. Herkese keyifli okumalar diliyorum. Sevgiler, bol kokulu öpçükler. 🥀

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
Ek Instagram: iambuzlarkralicesi
YouTube: Gülay Sena Dündar

Bölüm : 12.12.2024 00:11 tarihinde eklendi
Loading...