@buzlarkralicesi
|
-38- Ertesi gün benim için yeni bir gündü. Artık üzerimdeki ölü toprağını atmam gerektiğinin farkındaydım. Ve kendime bir yol çizip hayatımı toparlamam gerektiğinin de. Sonsuza dek annemin yanında yaşayamazdım. Hem de bir çocukla. Eğer bu bebeği doğurmaya karar verdiysem kimseye yük olmaya hakkım yoktu. Bu evde herkes bir iş yaparken ben yan gelip yatamazdım. Bu yüzden internetteki iş ilânı sitelerinden editörlük, çevirmenlik gibi işlere bakmaya başladım. Evden yapılabildiği için hemen başlayabileceğim bir işti bu. Böylece doktorun evde dinlenmem konusunda söylediklerine de uymuş olacaktım. Birkaç yere başvurumu yaptıktan sonra başka nerelerle görüşebileceğimi düşündüm durdum. Sonra aklıma çocuklar için özel ders verebileceğim fikri geldi. İyi derecede İngilizce'm vardı ve bunu değerlendirebilirdim. Bu iyi bir fikirdi. Günümün geri kalanını ilânı hazırlamakla geçirdim. Öğleden sonra ilânı dijital ortamda hazırladıktan sonra köşedeki kırtasiyeden çıkartmak için kısa süreliğine çıktım. Kırtasiyeden çıkardığım küçük ilânları muntazam bir biçimde çantama koyarken yolda beni gören bir arabanın yavaşladığını gördüm. Üstü açık kırmızı bir arabaydı ve sürücü koltuğundaki adam "Bu kadar dalgın gidersen benim kadar ihtiyatlı olmayan bir arabanın altında kalabilirsin." derken güneş gözlüğünü çıkardı. O an ikimiz de aynı anda şaşırmıştık. Bu, kahve dükkânında üzerime kahve döken mahcup adamdı. Bu kadar kısa sürede ikinci karşılaşma cidden biraz garip değil miydi? Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey varsa bu da artık tesadüflere inanmamam gerektiğiydi. Onun aksine hiç de arkadaş canlısı olmayan bir ifadeyle "Sen gözüne kestirdiğin kadınları takip eden bir sapık mısın yoksa bana mı öyle geliyor?" sorusunu yöneltttim. Elindeki güneş gözlüğünün ucunu dişleyerek gülen adam "Böyle düşünmekte haklısın aslında. Bu kadar tesadüfe kim inanır? Hem de burada yaşamıyor olmama rağmen." dediğinde güzel, dedim. En azından burada yaşamadığı detayını paylaşınca paranoyaklık yapmadığıma emin oldum. Bir adım gerilediğimi gören adam arabadan inmeden karşılık verdi. "Gerilme lütfen, seni takip eden bir sapık değilim." Dürüstçe gözlerime bakıp başını onaylarcasına salladı. "Ama seni tanıdığım doğru." İşte bu daha da ilginçti. Çünkü ben onu tanımıyordum. Nasıl yani der gibi baktım ama sormama fırsat olmadan yan koltuğunu gösterip kapısını açtı. "Hadi, bin." Elbette binmeyecektim. Ne olduğunu bilmediğim bir adamın arabasına binecektim, sonra başıma bin türlü bela gelecekti. Yok ya. Ben bu filmi daha önce izlemiştim. "Tabii ki senin arabana binmeyeceğim. Sapık mısın ne boksun belli değil." Bunu komik bulup gülen adam "Sapık olmadığım konusunu konuşmuştuk ama tamam, haklısın." diyerek arabasını kenara park edip indi. "Beni burada en güvende hissettiğin yere götür, sana borçlu olduğum kahveyi ısmarlarken derdimin ne olduğunu da öğrenmiş olursun. Ne dersin?" Benim ona temkinli bakışlarıma gayet rahat ve sevecen ifadesiyle karşılık veren adam "Hem topluluk içinde sana zarar verecek hâlim yok. Hiçbir sapık bu kadar cesur olmaz." diye de ekledi. "Türkiye'de yaşamadığın çok belli." Dudaklarımı büzdüm. "Her neyse." Ona bakmadan yürümeye başladım. Arkamdan geldiği hissiyle ne yaptığımı bilen bir tavır takındım. Kolay kandırılmayacak biri olmadığımı düşünmesini istiyordum. Evet, tam tersi, kolay kandırılabilen aptal bir kız olduğumun ben de farkındaydım ama bunu herkesin bilmesi gerekmiyordu sonuçta değil mi? Onu geçen gün karşılaştığımız kahveciye götürdüm. Ben sıcak beyaz çikolatamı aldıktan sonra o da Americano'sunu aldı ve bahçede bir masada oturduk. Hâlâ sabırsızdım ve konuya girmesini bekliyordum. Benim ayağımla ritim tutturmamı ve bardağın üstünde dolanıp yerinde durmayan sabırsız parmaklarımı izledikten sonra derdimi anladığına müteşekkirdim. "Sanırım hemen konuya girsem iyi olacak. Seni istemeden de olsa yeterince tedirgin ettim. " Elini uzattı. "Ben Mariano, Carlo'nun kardeşiyim." İlk duyduğumda bir dumura uğrasam da saniyeler içinde adamın elini havada bıraktığım gerçeğiyle kendime geldim. Elini indiren adam anlayışlı bir ifadeyle "Haklısın, bu çok ani bir tanışma oldu ve kafanı karıştırdım." deyiverdi. "Ama kötü biri olmadığımı bilmeni isterim." "İyi hoş da kardeşim, benden ne istiyorsun? Carlo'ya gitsene." Biraz bulutlandı gözleri. "Carlo'yla görüşmüyoruz. Maalesef." Maalesef demese de bunun onun için dokunulmaması gereken bir yara olduğunu hemen anlayabilirdiniz. Üstelemedim ama neden görüşmediklerini merak ediyordum tabii ki. "Ama seni tanıyorum. Daha doğrusu... Babam dolayısıyla seni tanıdım." Evet, babası arabayla yolumu kesip tehditler savururken oğlunun beni ezmek üzere olduğu gerçeğini bir kenara bırakırsak bana babasından daha arkadaş canlısı davrandığını kabul edebilirdim. Bu durumda ne diyeceğimi pek bilemediğim için direkt "Anladım." diye karşılık verdim. "Sen beni tanımıyor olabilirsin ama ben seni tanıyorum. Hakkında birçok şey biliyorum. Babam için tehlike teşkil ettiğini de." "Benim senin babanla bir işim yok, Mariano. Bak-" "Biliyorum." Başıyla onayladı olgun bir biçimde. "İçinde bulunduğum durumdan haberim var." Bakışları önce içeceğime döndü "Neden kahve değil de sıcak beyaz çikolata içtiğini biliyorum mesela." dediğinde. Sonra masanın örttüğü düz karnıma gitti. "Ve babamın bu konuda ne düşündüğünü de." "Ben hâlâ anlamadım, sen niye buradasın? Neden burada oturmuş benimle kahve içiyorsun, benimle işin ne?" "Bizim ailenin durumu ne kadar karmaşık olursa olsun öğrendiğimde bebeği doğurma kararına saygı duydum, Ece. Ama bunun kolay olmayacağını bilmelisin." Aklıma babası ikna edemeyince oğlunun gelmiş olabileceği düştü. Tatlı dille beni vazgeçirmeye mi çalışıyordu bilmiyordum. "Benim sizin ailenizle bir alakam yok, sizden istediğim bir şey de yok. Mesele miras falansa getirin feragatnameyi, imzalayayım, bitsin gitsin bu iş. Anlamadım ki ben derdiniz ne? Aile boyu kapıma dayanıp duruyorsunuz. Çözemedim ben sizi." "Bak, böyle düşünmekte çok haklısın ama emin ol buraya geliş amacım tamamen senin ve bebeğin haklarını korumak." Ceketinin iç cebinden bir kart çıkardı. "Ben avukatım." "İyi, tamam. Ne yapayım şimdi ben bu bilgiyle?" Masada duran karta bakarken gözlerimi kaçırıp etrafa bakındım. "Yani hakkın olan neyse alırsın." "Ya ben anlatamıyor muyum? Benim dublajımı birileri yanlış mı yapıyor da siz anlamıyorsunuz? Ben sizin ailenizden bir şey istemiyorum! İs-te-mi-yo-rum! Daha net anlayabilesin diye heceledim de bak." Son kez Mariano denilen adamın yüzüne bakıp tekrarladım. "Kıymetli mirasınızda falan gözüm yok." Gözlerini devirdi bilmiş bir ifadeyle. "Biliyorum, Ece. Seni sandığından daha iyi tanıdığıma emin olabilirsin." Sorgulayıcı bakışıma karşı tereddütsüz bir biçimde açıkladı. "Ben avukatım, işim bu. İnsanları tanırım. Ve sen de bu bebeği sadece kendin için istiyorsun, o kadarını anladım." Beni biraz olsun anladığına ikna olduğumda sessizliğimi korudum. Bir süre düşündüm. O beni anlamıştı da ben onu anlamamıştım bir türlü. Bu adam benim kapımı niye çalmıştı ki durduk yere? Ne çıkarı olacaktı bu durumdan? Sadece hak edene hakkını vermek için gelen adalet timsali biri miydi yoksa bir çıkarı mı vardı? Bunu çözümlemeye çalışırken dikkatli olmam gerektiğinin farkındaydım. Sessizliğimizin ardından "Carlo neden bebeği aldırdığını sanıyor?" diye sordu Mariano. "Çünkü ben öyle söyledim." "Neden?" "Öyle olması gerekiyordu." "Neden?" "Neden, neden, kaplumbağa deden!" Sinirle dudaklarımı birbirine bastırdım kalitesiz şakamdan sonra. Şakadan çok pasif agresif bir tepki olduğu için komik değildi belki bilmiyordum. "Carlo bebeği istemedi, ben de onu bu yükten kurtardım, hepsi bu. Büyütülecek bir şey yok yani." Mariano buna şaşırmış gibi bir süre düşünceli ifadesiyle çenesini kaşıdı. "Anlıyorum." Kısa bir nefes aldıktan sonra emin olmak ister gibi "Carlo'ya söylemezsen sevinirim." dedim. Rica etmekten çok çatık kaşlı bir patronun memnuniyetsiz emirlerine benzemişti söylediğim şeyin tınısı. "Carlo'yla konuşmadığımızı söylemiştim." "Her neyse." "Peki, ne yapmayı planlıyorsun?" Dudak büktüm. "Bilmiyorum." Gerçekten de bilmiyordum. "Şimdilik iş arıyorum. Ailemle yaşıyorum. Sağ olsunlar, yardımcı oluyorlar şu an için ama yakın zamanda iş bulup onların üzerindeki yükü de kaldıracağım." Tek kaşı merakla kalkan adam "Sürekli insanların üzerinde bir yük olmaktan bahsediyorsun farkında mısın?" dediğinde fark ettim. Bu on ikiden vurulan bir tespitti. Ben, beni dünyaya getiren insanların gözünde bile değeri olmayan biriydim. Bunu aklımdan bir an olsun çıkarmama izin yoktu. Demet annem beni ne pahasına olursa olsun sevip sahiplense de onu da bu kararına pişman edip zora sokmaya hakkım yoktu. Ben yeterince yük olurken bir de bebeğin üstünde sorumluluk olması onun hak ettiği bir şey değildi. Artık kocasıyla mutlu olmayı hak ediyordu. Elbette içimden hak verdiğim adama oturup da hayat hikâyemi anlatacak, onunla dertleşecek hâlim yoktu. "Sonuçta sorumsuzca davranıp beni istemeyen birinden hamile kalırken anneme güvenmedim değil mi? Bunun cezasını onlara çektirmeye hakkım yok." "Anlıyorum, iş arıyorsun yani." "Evet." "Ne gibi işler arıyorsun?" "Şimdilik editörlük, çevirmenlik, İngilizce özel ders gibi evden yapabileceğim türde işler arıyorum. Aktif işlerde çalışmam doktor tarafından bir süreliğine yasaklandı." Samimiyetle ilgilendiğini hissettiren bir bakışla "Bebekle ilgili bir sorun mu var?" sorusunu yöneltti. Başımı iki yana salladım. "Sorun sayılmaz. İlk aylar her zaman risklidir. Doktor da önlem olarak dinlenmemi tavsiye etti." "Neyse ki bir sorun yok." Arkasına yaslanan adam ellerini birleştirmiş bir biçimde bana odaklanmıştı. "Yani... Ben üstüme düşeni yapmak isterim." "Senin üstüne düşen bir şey yok." "Elbette. Ama... Bebeği büyütecek maddi güce sahip misin? Bir şeye ihtiyacın-" "Benim bir şeye ihtiyacım yok Mariano. Ailenin benden uzak durmasına ihtiyacım var sadece. Beni de bu bebeği de unutsanız nasıl olur mesela?" "Korkarım bu mümkün değil." Hızla ekledi. "Benim için olsa da babam için mümkün değil. O bebeğin yok olduğuna emin olana kadar peşini bırakmayacaktır." Sonunda konu babasına gelince kilitlenip kalıyordu konu. Dirseklerimi dayadığım ellerim saçlarımda gezinirken "Offf..." diye söylendim. Bu durumdan bir kurtuluş yok muydu? "Peki, babanın beni rahat bırakması için bir şey yapabilir misin? Madem o kadar yardım meraklısısın, buna bir formül bul." "Aslında..." Oturduğu yerde kımıldandı. "Tam olarak bunun için buradayım." dedi özgüvenle. "Ne için?" "Sana bir teklifim var." Kaşlarım çatıldı. "Nedir?" "Öncelikle beni yanlış anlamanı istemem." Bakışları üzerimde gezinirken ekledi. "Yanlış anlamaya müsait birine benziyorsun." "Ha baban yolumu kesip beni tehdit etsin, ben yanlış anlamaya müsait olayım. İyiymiş valla!" "Tamam, kabul. Yanlış anlamak için haklı sebeplerin olabilir ama babam ve ben farklı insanlarız, öyle değil mi? Birimiz için diğerimizi yargılaman ne kadar doğru?" Haklıydı. Sonuçta bana karşı bir yanlışı olmamıştı şimdiye kadar. Saygılı bir biçimde konuşmuştu. Tabii kahve dükkânında karşılaştığımız gün biraz garipsemiştim kendisini ama o da sanırım beni tanıdığını bilmediğim içindi. Tüm bu düşünceden ileri gitmeyen şeyleri kenara bıraktım ve "Neymiş teklifin?" diye sordum. "Ben dürüst bir adamım, Ece. Beni tanımadığın için sözlerime inanmaman normal. Ama yaptıklarıma bakarak iyi veya kötü bir çıkarımda bulunabilirsin hakkımda." Doğrusunu söylemek gerekirse gerçekten dürüstlüğünü hissettiren bir biçimde çıkmıştı karşıma. Dümdüz söylemişti her şeyi. Oyunlar oynamamıştı, beni kandırmamıştı. Buraya kadar her şey tamamdı. Ama bakalım şu teklifi ne çıkacaktı? Babası tarafından gönderilen ve kürtaj için beni ikna etmeye çalışan biri miydi yoksa gerçekten de yardım etmeye mi çalışıyordu? Bekleyip görecektim. Mariano ise benim gibi hesap yapıyor gibi değildi. Direkt ağzına geleni kalpten söyleyen birine benziyordu. Yine de gergin biri olduğum izlenimi vermiş olacaktım ki kelimelerini seçerek kullanmaya çalıştığı da gözümden kaçmıyordu. "Bugün dürüstçe karşına çıktım. Sana yalanlar söylemedim, en başından Carlo'nun kardeşi olduğumu ve seni tanıdığımı söyledim." Başını yana yatırdı. "Aslında kahve dükkânında söylemeyi planlıyordum ama sanırım o gün senin için doğru bir gün değil gibiydi. Bu yüzden bugün söylemek zorunda kaldım." Masanın üstünde ellerimi birleştirdim ve asıl meseleye gelmesini bekledim. "Eee?" "Teklifim şu, bebeği doğurmak istiyorsan doğur. Babam da sana ve bebeğe dokunmayacak." Tek kaşımı kaldırdım. "Karşılığında?" "Karşılığında derken?" "Her zaman bir karşılığı olur." dedim hazırcevaplılıkla. "Bugüne kadar hayatta öğrendiğim bir şey varsa Mariano, o da babana bile güvenmemen gerektiği." Söylediğim söze karşı coşkuyla karşılık verdi. "Bak, bu söz tam olarak bizim durumumuzu yansıtıyor. Babana bile güvenme." Hoşuna gitmişe benziyordu. Bense onun kendini sevimli gösterme çabalarıyla ilgilenmiyordum. "Kimsenin bana karşılıksız iyilik yapmayacağını bilecek kadar büyüdüm ben, emin olabilirsin. O yüzden karın ağrın neyse söyle." Başını aşağıya, karnına indirdi dudak bükerek. "Benim karnım ağrımıyor." Gözlerimi devirdim oflayarak. "Yani derdin neyse onu söyle diyorum." "Ha, tamam. Anladım." Duraksadı ve söze girmek için kendini hazırladı. "Carlo'nun bebeğini doğurmak istiyorsun ve söylediğine göre Carlo bebeği istemiyor." "Evet." "Bunu Carlo'nun bilmesini istemiyorsun." "Doğru anlamışsın, Mariano. Asıl konuya girersen eğer. Yaşlanıyorum burada." Çantamdaki kâğıtlara baktım. "Daha özel ders ilânlarını dağıtacağım, gün gidiyor. Hadi ne söyleyeceksen söyle." "Seninle açık konuşacağım Ece, bebeği doğurmak istiyorsan bunun tek bir yolu var." Ne olduğunu yeniden sormama fırsat vermeden söyleyiverdi sıradan bir şeymiş gibi. "Benimle evlenmek." Bu çok ani olmuştu. Bir sürü laf kalabalığından sonra tokat gibi hızlı gelmesini beklemiyordum. Üstelik bunu öyle kararlı ve kendinden emin söylemişti ki haykırmak için hazırladığım sesim "Ne?" diye sorarken içime kaçmıştı. "Sen kafayı mı yedin?" Tam yanımda asılı duran çantayı alıp kafasına geçirecekken oturduğu yerden doğrulup beni durdurdu. "Lütfen sakin ol ve otur." Etrafa bakıyordu. "İnsanların gözü üstümüzde." "Ya ne anlatıyorsun kardeşim sen? Ne demek benimle evleneceksin falan? Bu dahiyane fikri nereden düşündün de geçtin karşıma?" Sinirlerime hâkim olmaya çalışarak gözlerimi kapadım. "Her şeyden önce benim böyle bir şeyi kabul edeceğimi nasıl düşündün?" "Bak, düşündüğün gibi değil Ece." "Sen benim ne düşündüğümü nereden biliyorsun da konuşuyorsun?" Son derece ciddi bir yüz ifadesiyle açıkladı. "Bu sahte bir evlilik olacak ve sadece bebek doğana kadar sürecek. Babama da bebeğin benden olduğunu söyleyeceğim. Carlo da öyle bilecek. Bebek doğunca da sessizce ayrılırız." Sinirle güldüm. "Ne güzel, her şeyi düşünmüşsün ya. Allah razı olsun!" Aniden yüzümdeki gülüş yerini öfkeli bir ciddiyete bıraktı. Ona doğru eğildim. "Mariano sen manyak mısın? Çocuk ha senden görünmüş ha Carlo'dan. Bunun bana ne yararı olacak?" "Dedim ya, ailemizin kendi içinde küçük bir karmaşası var. Ve bu karmaşayı daha çok babamın çıkardığını söyleyebiliriz." "Senin bundan ne çıkarın olacak?" Omuz silkti Mariano. "Bir çıkarım olması gerekmiyor." Birinin çıkarsız iyilik yapmasına alışık değildim. Bence bu daha da şüpheli bir durumdu. "Sana neden evet diyeyim ki? Neden güvenecekmişim ben sana?" "Başka çaren yok çünkü." Bunu söylerken öyle kendinden emindi ki sinirim bozuldu. İçinde bulunduğum müşkül durumun her zerresini bilmesi öfkemi körüklüyordu. Bir an düşündü ve yeniden söze girdi. "Sana ailemizin kendi içinde bir karmaşası olduğunu söylerken şaka yapmıyordum, Ece." Bu kez söyleyeceklerinden pek memnun görünmüyordu. "İyi niyetime inanman için sana aile sırrımız olan bu durumu söylemeliyim sanırım. Ama aramızda kalması gerekiyor." Ona uyuz olmuştum ve sinirli olmama rağmen söyleyeceği şeyi merak etmekten de geri duramıyordum. Sanki bu sırrı öğrenmekten başka derdim yokmuş gibi. Bir de bu sırrı öğrendiğimde başıma ne iş açılacaktı bakalım? "Neymiş sır?" "Bebeğin benden olduğunu söylersen babam kabullenir çünkü..." Çok rahatsız olmasına rağmen tek seferde söyledi. "Carlo babamın öz oğlu değil." "Ne?" Gözlerini kapayıp açarak onayladı. "Evet, maalesef. Annemizin ilk evliliğinden olan çocuğu ve babam onu kendi nüfusuna aldı. Ama Carlo bile bilmiyor bunu." "Bu... Nasıl olabilir? Nasıl böyle bir şeyi saklarsınız?" "Babam gizli kalmasının Carlo için daha iyi olacağını söylemişti. Ki bence haklı." Bakışları aynı dürüst ifadeyle ekledi. "Carlo'nun gerçek babası psikopat katilin tekiymiş. Çok fazla sabıkası olduğu için Carlo'nun onun oğlu olarak anılmasını babam hiç istemedi ama sonucunda..." İstemsizce tamamladım. "Sonucunda o da babası gibi..." Yutkundum. Bunu söylemek istemedim. Dudaklarımdan gerçekliği çıksın istemedim. Benim bebeğimin babası genç bir kızı öldüren katildi ve o da bir katilin oğluydu. Bu korkunçtu. Aile boyu bir kehanet gibi. "Babam Carlo'yu öz babasının hayatından ve kaderinden uzak tutmak istedi. Ancak maalesef başarılı olamadı. Sonunda Carlo da babasının kaderini yaşamak zorunda kaldı." Aramızda gergin bir sessizlik süregelirken yumuşayan bakışları bana döndü. "Bana sorarsan Carlo'nun suçlu olduğunu düşünmüyorum hatta o zamanlar suçsuzluğunu kanıtlamak için ne gerekiyorsa yaptım. Olmadı, başaramadım. Benim ne düşündüğümün ne yazık ki bir önemi yok. Tüm deliller onu gösterirken..." Yutkundum zoraki bir biçimde "Anlıyorum." derken. "Ben... Bunu bilmiyordum." "Kimse bilmiyor." Sanki dertleşmek için bugünü bekliyormuş gibi devam etti Mariano. "Çok saçma biliyorum ama babam onu belalardan korumasına rağmen Carlo'nun katil olmasını lânetli bir kehanet ya da genetik bir korkunçluk olarak görüyor. Carlo'nun cinai duygularının babasından geçtiğine inanıyor, bu yüzden onun soyundan gelecek bir çocuğu kendi ailesine karıştırmak istemiyor." Şaşkınlığımın üstüne garipseyen bakışlarım eklenince açıkladı. "Babam garip biridir. Carlo'ya yeterince iyilik yaptığını ama kendi ailesini de koruması gerektiğini düşündüğü için karnındaki bebeğin benden olduğuna inanması önemli." Şimdi tüm parçalar yerine oturuyordu. Tane tane anlattığında mantıklı bulmuştum. Ancak hâlâ şüpheyle yaklaşmaktan geri durmuyordum. Ne olursa olsun Mariano veya bir başkasına bir çırpıda güvenmemeliydim. Kafamı kurcalayan başka bir soru belirdi o an aklımda. "Babanı bebeğin senden olduğuna nasıl inandıracaksın ki? Sonuçta benim Carlo'yla ilişkim olduğuna inanıyor." "O kısmı ben hâllederim. İki kardeşle de ilişkisi olan bir kadın gibi görünmeni istemediğimden, suçu maalesef biraz Carlo'ya atmış gibi olacağız. Sanki o sana takıntılıymış gibi bir tablo çizeceğiz. Ama asıl sevdiğin ve ilişki yaşadığın adam benim." Garip yüz ifademden olsa gerek, hızla ekledi. "Yani babam böyle bilecek. İkimiz de gerçeği biliyoruz sonuçta." Başımı iki yana salladım. "Carlo'ya bunu yapamam." Yerimden kalkarken "Mariano, kabul edelim ki bu saçma bir fikir." dediysem de onun sakin sesiyle duraksadım. "Saçma olabilir, Ece ama başka çaresi yok bu durumun. Sana tüm gerçekleri anlattım. Artık karar sana ait. Kartım da sende. Düşünüp kararını bana bildirirsin." Yerinden kalkan adam kaşlarını kaldırdı. "Aksi hâlde babam bu işin peşini bırakmayacaktır. Gerekirse zorla kürtaj olmanı sağlayacaktır. Suçsuz bir bebeğin yok edilmesini istemediğim için buradayım. Başka hiçbir amacım yok." Donup kalmıştım tüm bu öğrendiklerimle. Mesafeli duruşuyla yanımdan geçmeden önce yüzüme baktı Mariano. "Hoşça kal. Kendine dikkat et." Dudakları nezaketen düzleşti ve ekledi. "Ve tabii bebeğe de." Beni arkasında bırakıp giden adama bakarken ne düşünmem gerektiğine dair en ufak bir fikrim yoktu. Bu çok saçma bir plandı. Saçma bir teklifti. Diyelim ki başka çaremiz yoktu ve ben bunu kabul edecektim, herkesi nasıl inandıracaktık ki? Bu zamana kadar Mariano'yla bir kez bile görünmemişken hem de. Üstüne üstlük bir de Carlo'yu takıntılı bir manyak gibi göstermek vardı işin ucunda. Gerçi tamamen yanlış olduğunu kimse söyleyemezdi. Malûm, Dalia olayı. Ama... Bilemiyordum. Öz kardeşi Mariano katil olduğuna inanmazken o karşıma geçip katil olduğunu söyleyivermişti işte. Burada iyi niyetli olan kimdi? Tüm doğrular birbirine karışmış durumdayken Mariano'nun iyi niyetine inanmıştım. Şu aşamada başka çarem de yok gibi görünüyordu. Elbette bu teklifini kabul edeceğim anlamına gelmiyordu. Başka bir çıkış yolu olmalıydı. ... * YAZAR NOTU: Hi guyss! 💞 Bugün yazar notu yazmak hiç içimden gelmiyor, hem yorumlar çok az, kitap emeğinin karşılığını alamıyor ve bu benim motivasyonumu çok düşürüyor. Hem de bugün biraz keyifsizim ve halsiz hissediyorum. Ama yine de sizleri sevdiğimi söylemeden geçip gitmek istemedim. Bölüm hakkında yorumlarınız varsa buraya yazabilirsiniz. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘 ••• SOSYAL MEDYA Bölüm : 12.12.2024 02:40 tarihinde eklendi |