@buzlarkralicesi
|
-1- MARDİN/2003
Merdivenlerden yukarı çıktı usulca. Sedirin başında bacaklarını açmış, başını ellerinin arasına alan oğluna baktı. Çaresizce bekleyen oğluna... Yerde sürünen, başındaki örtüsü dağılmış kadına baktı sonra. Asmin'in annesi Amine Hanım... Gözünde yaş, dilinde ağıt tükenmeyen zavallı kadın. Kendisini görünce bir köşeye çöküp oturan, sessizce gözyaşı döken Hasan Efendi de, Amine Hanım da heyecanla ayağa kalktılar. Her zerresinden yakarış çığlıkları kopan ses tonuyla "Ağam... Kızıma kıymadınız, değil mi?" diye sordu kadın. Ucunda ölüm dahi olsa korumuştu kızını, takdir ediyordu Bilal Ağa. Anne olmak bunu gerektirirdi. Onun da bir kızı vardı, iyi anlardı ana babanın halinden. Ama böyle bir durumda tüm çareler tükenirdi. "Törenin gereği neyse yapılmıştır." Başındaki siyah kasketi eline alıp yere çöktü adam. Ne bekliyordu ki, Bilal Ağa'yla dost olduğu için kayırılacağını falan mı? Töre herkes için töreydi ve hiçbir şey Bilal Ağa'nın elinde değildi. O töre koymazdı, sadece koyulan töreleri uygulardı. Bunu en iyi bilenlerden biri olmasına rağmen ümit etmişti. Elleri çözülen genç adam gözyaşlarına hâkim olamadığından kalkıp gitti. Hızlı adımlarla merdivenleri çıkarken Amine Hanım'ın ağıtları kulaklarını tırmalıyordu. Asmin'i, hırçın dağ çiçeği... Kavuşmalarına ramak kalmışken yaptığı hata yüzünden canına kıyılan Asmin'i. Hayatı boyunca tek aşkı olarak kalacaktı. Onun gözlerinin kapanışıyla Azad'ın da hayatı son bulmuştu. Odasına girdi, kapısını çarparak kapattı ve güçsüz sırtını kapıya yaslayarak hüngür hüngür ağladı. Daha 16 yaşındaydı, ölmek için çok gençti. Doğru ya, ölümün yaşı mı vardı sanki? Bir de dışarıda densizin biri uzun hava çığırıp daha da yüreğini yakmıyor muydu, o an delirmiş gibi yatağı dağıttı. Odadaki tüm eşyaları yere çalıp hayvani bir sesle bağırdı, haykırdı. Gidenin geri dönmeyeceğini bile bile... Biçareydi yüreği. Sevdiği kızı öldüren öz babasıydı ve o hiçbir şey yapamamıştı. "Asmin... Asmin..." diye sayıklarken sağ eli sancıyan yüreğini avuçluyordu. "Asmin'im... Dokunmaya kıyamadığım, hırçın, dalgalı dağ çiçeğim..." Yapabildiği en iyi şeyi yaptı, yatağın üzerine kapanıp ağladı. "Sen öldün, beni de öldürdün güzel bakışlım! Beni de öldürdün! Neden, neden yaptın bunu?" Hızlı adımlarla odasından çıkıp babasının yanına gitti. O hâlâ bıraktığı yerde, vicdanıyla muhasebe halindeydi. Herkes köşesine çekilmişti ama o çekilmeyecekti. Çekilmeyecekti işte! Başa gelmeden acının büyüğü anlaşılmıyordu ya, aynı denildiği gibiydi. 23 yaşında gencecik bir adamdı daha. Buna rağmen cesurca babasının karşısına dikildi. Merakla kendisine bakan ihtiyar adama dikti acımasız bakışlarını. "Son bir kez... Son bir kez görmek istiyorum Asmin'imi." "Olmaz." "Ne demek olmaz? En azından bunu bana borçlusun!" "Olmaz oğul, olmaz! Olmaz dediğimde anla! Olmaz!" Oğlunun saniyeler içinde kendisine iğrenti duyan bakışlarıyla yaralandı yaşlı adam. Şefkatle yaklaşıp oğluna dokunmak istedi. "Oğlum..." diye mırıldandığında kendini geri çeken biricik oğlunun kendine nefretle baktığını gördü ve adeta yıkıldı. "Bana oğlum deme, çünkü ben de sana bir daha baba demeyeceğim." Arkasını dönüp gidecekken vazgeçti. İçi soğumamıştı, babasının canını acıtmak istiyordu. "Bundan sonra senin Azad diye bir evladın yok baba, yok. Asmin'le birlikte gömdünüz onu anladın mı? Gömdünüz, üstüne toprak atıp gömdünüz! Herkes duysun ki bundan sonra her şey çok farklı olacak! Çok farklı bir Azad olacak karşınızda!" "Azad'ım yapma böyle, yapma aslanım! Topla kendini!" "Ben dağıldım Bilal Ağa, bir daha toparlanmamak üzere dağıldım. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ben de eskisi gibi olmayacağım! Bundan böyle hep çok kötü olacağım. Başa çıkılmaz birine dönüştürdünüz beni. Yeni Azad'ınız hayırlı uğurlu olsun!" Babasının üzüntülü halini görüyordu, ona da bir şey olmasından korkuyordu ama susmuyordu. Susturamıyordu acıdan can çekişen çaresiz gönlünü. Sevdiğini her düşündüğünde sancıyordu o kalp. Aşağı indi ve hızlı adımları bahçeye doğru yürüdü. Çiftliğe vardığında silahını çıkardı ve çimlerin üstünde diz çöktü. Artık hayat, onun için bitmiş bir şeydi. Şakağına dayadı silahın namlusunu, gözlerinden süzülen yaşlara mani olamıyordu. Artık yaşamanın onun için bir anlamı kalmamıştı ki, neden hayatta kalmak için çabalayacaktı? Bir amacı yoktu. Asmin'siz bir geleceği de olamazdı. Neden, diye sordu kendine. "Asmin'im... Kanatsız meleğim, yanına geliyorum. Bekle beni... Geliyorum yanına." Parmağı tetikte, saniyeler sonra beynini dağıtacak olan şeye basmaya bir milim yakınlıktayken soluk aldı. Birazdan tüm acıları bitecek, son bulacaktı. Ama o an bir şey oldu. Tam tetiği çekecekken elini sıkı sıkı tutup silahı kapan adama döndü şaşkınca. Bakışları bir cesetten farksızdı. "Yapma ağam..." dedi çaresiz babanın yüreği. "Kızım senin ölmeni değil yaşamanı isterdi. Yaşamanı ve bu topraklarda bir şeyleri değiştirebilmeni isterdi. Başka Asminlerin kurban gitmemesini isterdi... Yapma, ne olur yapma." O an Hasan Efendi'nin dizine kapanıp ağlamaya başladı genç adam. Onu kucaklayan, teselli etmeye çalışan kâhyanın yalvaran seslerini duymuyordu bile. Gözyaşları aktıkça yüreğini kanatıyordu ve sevdiği kızın bu topraklara sıçrayan kanını düşündükçe deliye dönüyordu. Gecesi gündüzüne karışmış, gözünde yaş dinmez olmuştu. İflah olmaz birine dönüşmüştü o günden sonra. Giyme dediği kefeni giyen sevdiğinin ardından dökmediği gözyaşı, duymadığı ağıt kalmamıştı. Bundan sonra yaşamını sürdürebilecek miydi bilmiyordu ama yaşadığı sürece töre denen bu illet kanserle canı pahasına savaşacaktı. Birçok acılı ailenin yüreklerini yakan bu töre belasını kangren olmuş parmak gibi kesip atacaktı. Ya töreyi öldürecekti ya da kendi ölecekti. Kapının çalmasıyla kendine çeki düzen verdi. İçeri giren küçük kız kardeşi Dorsin'den başkası değildi. Biricik abisinin haline üzüldüğünün farkındaydı ama yapacak bir şeyi yoktu. O artık eski Azad değildi, olamazdı. Sevdiği kızın cansız yüzünü son kez öpüp koklayamamıştı bile. Kardeşinin elindeki yemek tepsisine bile bakmadan "Aç değilim, geri götür." dedi. Eskiden kardeşiyle uzun uzun konuşup sohbet etmeyi seven o sevecen abi gitmiş, yerine tek kelime etmekten bile aciz şirret bir adam gelmişti. "Babam yesin dedi ama abi, çok kızar biliyorsun." Dorsin'in elindeki tepsiyi hışımla çekip aldı ve avluya geldiğinde yere çaldı tüm yemekleri. "Yemeğiniz de sizin olsun! Töreniz de batsın, anladınız mı beni! Uzak durun benden artık, uzak durun! Kanatıp durmayın şu iflah olmaz yaramı! Kanatmayın!" Acısını yüreğinde yaşamaya çalıştıkça hayat üstüne üstüne geliyor, ona kaybettiklerini tekrar hatırlatıyordu. Hayat çok güzel olabilirdi onun için, Asmin'le mutlu bir aile kurabilirdi. Onun çocuklarına babalık yapabilirdi, onun teninde huzuru bulabilirdi. Ama... Olmadı. Töre en ışıltılı hayallerini kana buladı. ... * YAZAR NOTU: Hi guyss! 💖 Gevezelik etmeden bölümü nasıl bulduğunuzu sormak istiyorum. Bu bölümün sizde bıraktığı duygu bir emoji olsaydı ne olurdu? Buraya yazabilirsiniz. ❤️ Bana destek olmak isterseniz burada olduğu gibi sosyal medya hesaplarımdan beni takip edebilirsiniz. Şimdilik benden bu kadar. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘 ••• SOSYAL MEDYA |
0% |