Yeni Üyelik
16.
Bölüm

❅ Kırılmış Kum Saati | 14

@buzlarkralicesi

-14-

MARDİN

Uçaktan indiğinden beri türlü düşünceler işgal etmişti beynini. Bu kadar göz önündeyken görünmez olmayı nasıl başarıyordu, bazen kendisi bile şaşırıyordu doğrusu. Kapıdan içeri girdiğinde sekreter kendisini tanıdı ve hemen patronunun odasına yönlendirdi.

Masasında tüm azametiyle oturan yaşlı adamın önünde dikildi Galip. Şu anki mevkiini ve daha birçok şeyi Abdülhan Ağaya borçluydu. Yine de gururunu, onurunu ayaklar altına aldırmıyor, asla ona kulluk etmiyordu. Ona ödemesi gereken bir borç vardı, onu ödeyince her şey bitecek, bu konu sonsuza dek kapanacaktı. "Beni çağırdınız, geldim."

Eliyle karşısındaki koltuğu işaret ederek "Otur Galip." dedi yaşlı adam. Bu adamın güçlü duruşuna, karakterine hayran olduğunu itiraf etmeliydi. Yine de bu, ona olan kızgınlığını gölgeleyemiyordu. Yavaşça koltuğa oturan adama çatık kaşlarla baktı yaşlı adam. "Ne zamandan beri kafana göre hareket ediyorsun sen?"

Ellerini birbirine kenetlemiş, hiçbir şey söylemeden tüm sakinliğiyle karşısındaki adamı dinliyordu. Tüm öfke ve kinini kusmasına izin verdi. Nasılsa yapabildiği tek şey buydu. Zavallı bir adamdı Abdülhan Balkan, zavallının tekiydi! 21 yıl önce gayri meşru bir çocuk dünyaya getirdiği için kaçmak zorunda kalan ablasına kol kanat germişti bu adam. Galip o zamanlar 16 yaşında genç bir delikanlıydı. Bu adam tarafından verilen her şeyi karşılıksız bir iyilik olarak algılamıştı, meğer ne büyük hata etmişti... Onlara başlarını sokacak bir yuva vermişti, aş vermişti, iş vermişti. Fakat o güzel günlerden tam 6 yıl sonra Abdülhan Balkan, üzerine yatırım yaptığı bu genç adamdan artık bir şeyler istemeye başlamıştı. Galip 22 yaşında genç bir adam olduğunda dünyanın karşılıksız iyilik için fazla kirli bir yer olduğunu gözleriyle görmüştü. Yaşlı adam, ablasını ve yeğenini kurtardığı için kendisine bir can borcu olduğunu yıllar boyu karşılaştığı her saniyede Galip'e misliyle hatırlatıyordu. Ne yazık ki o olaydan sonra ablası çok yaşayamamış, intihar etmişti. Ama yeğeni Caner, ablasından kalan en değerli şeydi onun için. En azından onun canını kurtardığı için Abdülhan Ağaya istediğini verecekti. Can borcunu kanla ödeyecekti. Dişe diş, kana kan...

"Galip, buradan giderken cebinde tek kuruş yoktu! Ablan adı çıkmış bir biçimde buradan-"

Elini şiddetle masaya vurdu. "Bakın, eğer bu şekilde konuşmaya devam edeceksek bu konuşma burada bitsin, yoksa kötü yerlere varacak Abdülhan Ağa. Ne rahmetli ablama ne de yeğenime tek söz söyletmem!" Bu zamana kadar yalnızca gururu, onuru, ablası ve yeğeni için yaşamıştı. Şimdi onları kimseye çiğnetecek değildi. "Tamam, her şeyime yardımcı oldunuz ama ekmeğimi de siz vermediniz ya! Ben çalıştım, didindim, buralara kadar geldim. Kapınızdaki yanaşmalar gibi paramı alıp yan gelip yatmadım! Ter döktüm, ellerim nasır tuttu, buralara tırnaklarımla kazıyarak geldim. Şimdi kalkmış bana büyüklük mü taslıyorsunuz?"

Biraz alttan alır gibi gülümsedi ve karşısındaki adamın can damarına basmaktan vazgeçti. Suyuna gitmekte fayda vardı, ne de olsa ailesiyle ilgili büyük bir sırrı biliyordu. "Tamam canım, bir şey demedik. Ama sen de biliyorsun, eğer ben sizi koruma altına almasaydım ablanı taşa tutup öldüreceklerdi. Ölüm emri gerçekleşmese, köy ahalisi öldürecekti."

"Siz de babanızın hayrına yardım etmediniz bize herhalde."

"Orası öyle, doğrusun. Yani demem o ki, ben sana yardım ettim şimdi de sıra sende."

Gözlerini sinirler yumdu ve "Yardım edeceğimi söylemiştim. Ben bir söz verirsem tutarım." dedi. Kimseye, hele bu gölgesine bile karşılıksız iyilik yapmayan şeref yoksunu adama asla borçlu kalamazdı.

Sabrı taşmış bir şekilde "O zaman neden kızı öldürmedin?" diye kükredi. "Tüm ortamı hazırladık, içeri girdin ama bir haltı beceremedin! Ne biçim söz tutmak bu?"

"Yapmadım, çünkü siz ani bir karar verdiniz. Anlık bir sinirle hemen işi bitirmek istediniz, aslında siz de kararınızda istikrarlı değildiniz."

"Nasıl yani, ne demek bu? Benim ne istediğimi sen benden iyi mi bileceksin?"

"Abdülhan Ağa, birbirimize oynamayalım isterseniz. 1 yıldır Asmin denen bu kızın yaşadığını biliyorsunuz ve onu izletiyorsunuz. Bu kadar zaman beklemenizin bir sebebi olmalı değil mi? Şimdi anlık bir kararla böyle bir şeyi yaptırmanızda elbette bir anormallik arayacağım."

Karşısında duran genç adam haklıydı, bunun farkındaydı. Ani kararını da kardeşi Bilal Ağaya kızdığı için almıştı, bunu da biliyordu. Derin bir iç çekip "E haklısın." demekle yetindi. "Akıllı, mantıklı insanları severim Galip. İşte bu yüzden seni genç yaşında aldım, kurtardım, adam ettim. Bu zamanlara geleceğini, zeki bir adam olacağını biliyordum. Eğer ben duruma el atmasaydım ablanın hayatı mahvolacaktı, sen de daha çocuk yaşta üç kuruşa insanların pisliğini temizleyen bir tetikçi olacaktın."

"Buraya beni nasıl kurtardığınızı dinlemeye gelmedim." Bir anlığına öfkeli ve gururlu tavrını kenara bırakıp bacak bacak üstüne attı ve gözlerini kıstı. "Söylesenize, 1 yıldır neyi bekliyorsunuz? Kızın infazını neden bekletiyorsunuz?"

Yaşlı adamın düşünceli bakışları masada duran Asmin'in fotoğraflarına daldı. Fotoğrafta, 30 yaşında olmasına rağmen çok daha genç gösteren bir kadın duruyordu. Çikolata kahvesi saçlarının uçları sarı ombreydi. Grimsi yeşil gözleri, çıkık elmacık kemikleri ve dolgun dudaklarıyla oldukça alımlı bir kadına dönüşmüştü. Köydeyken kısa boylu, ince, cılız bir kız çocuğuyken şimdi etkileyici hatları olan modern görünümlü bir kadın olup çıkmıştı. Yanında olan herkesi araştırıyor fakat aralarında bağlantı kuramıyor, bir sonuca varamıyordu. "Bu durum, artık basit bir aşiret kararı olmayı geçti Galip. O kız... Asmin, buralardan kaçmayı, 14 yıldır tek başına ayakları üzerinde durmayı başaramayacak kadar küçüktü gittiğinde. Ne parası vardı ne pulu... Onu koruyan birileri var, içimizde bir hain var! 1 yıldır izletiyordum, fakat halâ kim olduğunu bir türlü öğrenemedim. Çok gariptir ki, ne yaparsam yapayım öğrenemeyeceğim. Çünkü bu görünmez el, kural ve kaidelerimizi adı gibi iyi bildiğinden, saklanmayı çok iyi başarıyor. Tek bir yolla kim olduğunu öğrenebiliriz."

"Nasıl bir yol bu?"

"Asmin'i kullanacağız." Oturduğu koltukta doğruldu ve "Bir süre daha izleteceğim onu, eğer açık vermezlerse kızı sıkıştıracağım. Önce psikolojik baskı yapacağız. O da olmazsa kıza yem atacağız." diyerek açıkladı.

"Nasıl bir yem?" Merakla karşısındaki acımasız adamın ağzından çıkacak kelimeleri bekliyordu.

"Eğer hiçbir sonuç alamazsak onunla pazarlık yapacağız. Ona yardım edenin ismini söylerse, kendisini öldürmeyeceğimizi söyleyeceğiz. Böylece kim olduğunu bize söyleyecek."

"Peki, söylerse hayatını bağışlayacak mısınız?"

Çirkin ve kaba bir kahkaha attıktan sonra alayla "Sence?" diye sordu Abdülhan Ağa. "Her suçun mutlak surette bir cezası vardır Galip, sen de çok iyi bilirsin bunu."

Tabi ki yaşatmayacaktı. Onun bu çirkin, acımasız kahkahası genç adamın midesini bulandırmıştı.

"Onunla işim bittiğinde ibreti âlem olsun diye meydanda akıtacağım kanını."

Herkese acıyan, zayıf karakterli bir insan değildi ama Asmin... O bu kadar acımasızca bir planı hak etmiyordu. Her ne kadar sinir küpü biri olsa da onun melek gibi bir kalbi vardı. İnsanlara yardımcı olmayı, iyi şeyler yapmayı seviyordu. Onu öldürmeye çalışan bir adamın oğlunu bile iyileştirmek için canını dişine takıyordu. Ama Galip ne yapıyordu? Onu arkasından vuruyordu! Evet, evet yaptığı şeyin adı kesinlikle arkadan vurmaktı. "Ya söylemezse? Onun için de bir b planı yaptınız mı?"

"Söyler... Yerinde kim olsa söyler. Çünkü can tatlıdır Galip."

Öyle kendinden emin konuşuyordu ki, bir an onu boğazlayıp kurtulmak istedi adam. Küçüklüğünden beri onu hor gören, aşağılayan, ona yanaşma gibi davranan fakat büyüdüğünde işe yarayacağını anladığında el üstünde tutmaya başlayan bu ikiyüzlü adama tahammülü yoktu. Biraz erkek olsaydı bu kadar sahtekâr davranmaz, insanların hayatını da karartmazdı. Bu görüşmeyle iyice kafası karışmıştı. Asmin'e zarar verme düşüncesi daha önce bu kadar zor görünmemişti gözüne. Hak eden biri olsaydı, neyse ama... Kendi halinde, hayata tutunmaya çalışan, güçlü bir biçimde kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan zavallı bir kıza acımasızca... Neler söylediğinin farkına vardığında kendine kızdı. Kim olursa olsun, borcunu ödemek zorundaydı. Başka çaresi olmadığını kendisi de biliyordu. Ya bu işi yapıp Abdülhan denen bu sahtekâr adamla tüm bağlarını koparacaktı, ya da ömrünün sonuna kadar ona borçlu, bağımlı bir şekilde diken üstünde yaşayacaktı. Seçim onundu.

Ve hiçbir seçim, yaşamla ölüm arasında oynadığı bu kumar kadar zor olmamıştı bugüne kadar.

...

*

YAZAR NOTU: Hi guys! ✨ Bu bölümü kubs03 , elifmkanat , smileess1907 okurlarıma armağan ediyorum. 💝 Dün yeni bölüm getiremediğim için bugün ekstra bölüm yayınlamak istedim. Umarım beğenirsiniz. 🩷 Yeni bölümümüz hakkında yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz. ❤️ Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
YouTube: Gülay Sena Dündar

Loading...
0%