Yeni Üyelik
29.
Bölüm

❅ Kırılmış Kum Saati | 27

@buzlarkralicesi

-27-

Yorganın altında ısınmaya çalışan kadın, kaloriferin ayarıyla oynayan Mesut'a "Uğraşma şununla! Bu sıcaklık yeter bana. Bozarsan donarım vallahi." diye şarladı. Elindeki peçeteyle kızarmış burnunu silerken hapşırdı.

"Çok yaşayın hanımım."

Duyduğu iyi dilekle bir süre Mesut'a bön bön baktı kadın. Pot kırdığını anlayan adamın "Çok affedersiniz, ağzımdan kaçtı." sözüyle ister istemez gülmeye başlamıştı. Çok yaşamak var mıydı onun için? Ne kadar hayatta kalırsa kalsın hep korkuyla yaşayacaktı. Kendini gizleyen bir şantajcısı ve saklanması gereken aşiret mensupları varken ne kadar uzun bir ömür süreceğine dair ciddi şüpheleri vardı. Birden hatırlamış gibi "Bilal babaya bir baksana, iyi olup olmadığını merak ediyorum." dedi.

"Hemen bakayım ben."

Öteki odadaki yaşlı adamı kontrole giden Mesut'un arkasından bakarken gözlerinin kapanmaya başladığını hissetti. Uyumamaya gayret ediyordu, çünkü bugün Azad Mardin'den dönecekti. Onu karşılamak istiyordu ancak ne mümkün... Neredeyse birkaç gündür bu haldeydi ve bir türlü iyileşemediği için rapor almıştı. Evde dinlenmeden de geçeceğe benzemiyordu.

Ameliyat gününün üzerinden 1 ay geçmişti. Bilal Ağanın durumu gayet iyiydi. Her şey yolunda gitmiş, başarılı bir ameliyatın ardından dinlenerek iyileşiyordu. Asmin ona gözü gibi bakıyor, bir dediğini iki etmiyordu. Sadece üşütünce hastalık yaşlı adama bulaşmasın diye yanına yaklaşmamaya gayret ediyordu. Buna rağmen merak edip sık sık kontrol ettiriyor, malûmat almaktan geri kalmıyordu kadın.

Bu süre zarfı içerisinde Azad Mardin'e iki kez gitmişti. Birinci gidişinde İstanbul'da sıkılan çocukları annelerine bırakmış, ikinci gidişinde Zühre'nin ve evdeki diğer bireylerin ihtiyaçları olup olmadığını sorup, o yokken oluşan tüm iş ve ailevi sorunları çözmüştü. Babasıyla ilgili iyi haberler götürüp onları mutlu etmeyi de ihmal etmemişti. Annesi her ne kadar Bilal Ağanın İstanbul'da kalma isteğine soğuk baksa da, herhangi bir soruna karşı orada kalmasının daha mantıklı olduğuna kanaat getirmişti. İhtiyar adamın ameliyatlı bedeni yolculuğu kaldıramazdı. Kız kardeşi Dorsin İstanbul'u çok merak ettiğini ve kendisiyle gelmek istediğini söylese de Azad'ı ikna etmeyi başaramamıştı.

Asmin'in cephesinde işler rahata ermiş durumdaydı. Gizemli şantajcıdan yeni bir not yoktu. Ama bunun fırtına öncesi sessizlik olduğunu düşünmek genç kadını daha da korkutuyordu.

Alnındaki soğuk elle irkildi. Gözlerini araladığında titremeye başladığını hissediyordu. Sanki kalorifer ani bir hızla sönmüş gibiydi.

Azad sağ elinin tersiyle alnına dokunduktan sonra "Ateşin var senin." dedi. "Söylesene, nasıl başardın bu kadar hasta olmayı?"

Sevdiği adamı görmenin mutluluğuyla gülümsedi ve "Hoş geldin." dedi. Sıcacık sesi kendini savunurken ciddileşti. "Ya, siz bu hastalık olayını niye bu kadar abartıyorsunuz anlamadım. Mesut'a da kaç gündür açıklıyorum, mevsim değişikliklerinde olur böyle şeyler." Kuru kuru öksürmeye başlayınca konuşmasına ara vermek zorunda kaldı. "Geçer birkaç güne, bir şeyim yok benim."

"Alev alev yanıyorsun, halâ hastayım, kötüyüm diyemiyorsun." Odanın kapı eşiğinde duran adamına dönüp "Ne zamandan beri böyle?" diye sordu endişeyle.

"Ağam, valla 5 gün oldu herhalde. Ben doktor getirelim diye ısrar ettim de anca ikna oldu. Yoksa halâ hasta değilim diyordu." Elindeki ilaç poşetini sehpaya bıraktı. "Bunları düzenli olarak içmesi gerekiyormuş."

Asmin ters ters bakarak "Ben doktorum Mesut, farkında mısın? Doktora ilaç önerecek kadar ne yaşadın Allah aşkına?" diye söylendi.

"İyi de hanımım, ben değil bunu da başka doktor öneriyor yani. Hani terzi kendi söküğünü dikemez ya, ondan dedim."

Başını iki yana sallayarak Allah'tan sabır diledi Asmin. Ellerini yanaklarında gezdiren adama "Fazla yaklaşma, sana da bulaşır." dediyse de dinletemedi.

Yaklaşıp dudaklarına abandı Azad. Kapının eşiğinde duran adamını unutmuş gibi Asmin'in dudaklarından bir öpücük çaldı. Gülerek "Şimdi bana da bulaştı hastalık, birlikte öleceğiz." diye dalga geçti. Kadının terden ıslanmış saç tutamlarını parmaklarıyla geri iterken utançtan kızarmış yüzüne bakıp gülümsedi. "Senin hastalığına bile kurban olurum ben kızım."

Gözleriyle Mesut'u işaret ederken "Azad, yalnız değiliz farkındaysan..." diye fısıldadı.

"Ne, odada biri mi var?" Adamına dönerek "Sen bir şey gördün mü Mesut?" diye sordu.

"Yok, ağam, ne göreceğim ki. Ben salonun sütunlarındaki çizgileri sayıyordum. Hatta... Hatta ben şuan teknik olarak burada yokum. Gittim ben."

Anında kaybolan adamın arkasından bakıp güldü Asmin. "Ya sen ne biçim şeysin Allah aşkına?" Burnunu çekerek "Bilal Babaya baktın mı, nasılmış?" diye sordu.

Koltukta sere serpe yatan kızı baştan aşağı süzdü adam. "Valla senden iyi olduğu kesin. Adam yeniden doğmuş gibi, gayet iyi. Birkaç güne dikilir ayağa." Asmin'in kızarmış küçük burnunu öptü. "Sen asıl kendine bak, sümüklü."

"Ne, sümük mü var?" Peçeteyle burnunu silerek "Ya, lütfen gider misin? Beni böyle görmeni istemiyorum Azad, git!" diye bağırdı.

Kahkaha atarak "Sümük falan yok, panik yapma." diye cevapladı Azad. "Hem olsa ne çıkar ki? Ben seni her şeyinle seviyorum, sümüklerinle bile."

Yüzünü ekşitti kadın. "O kadar da değil Azad ya." Burnunu çekip kuru kuru öksürmeye devam etti. Tüm solunum yolları tıkanmış gibiydi ve halâ üşüyordu. "Kaloriferi biraz daha açamaz mıyız, donuyorum ben."

"Aşkım, kalorifer son sıcaklıkta." Endişeli bir ses tonuyla "Bak, sen iyi değilsin. Bir doktor daha çağıralım." dese de karşısındaki inatçı keçiye söz dinletemeyeceğinin farkındaydı.

"Buraya sağlık heyetini de çağırsan 1 haftadan önce kendime gelemem." Elleriyle kollarını ovalayıp "Çok üşüyorum." diye söylendi.

İmalı bir ses tonuyla "Ben seni ısıtırdım da, dua et hastasın." dedi. Kızarmış yüzüyle kendisine bakan güzelliğe kahkaha attı. "Utanınca pek de güzel olurmuş benim sevgilim..." Sarıldı sevgiyle ve huzurla. Hiç bitmeyecekmiş gibi sarıldı. Sanki hep böyle kalacaklarmış gibi sıkı sıkı sardı kollarını Asmin'in bedenine. "Seni seviyorum Asmin. Ne olur, kendini düşünmüyorsan benim için iyi ol. Çünkü... Çünkü ben bir kez daha sana bir şey olmasına dayanamam. İşte o gün... O gün ölürüm ben Asmin."

"Lütfen, böyle şeyler söyleme." Düşünceli bakışları boşluğa dalmıştı. Azad'ı yanında tutarak iyi mi ediyordu bilmiyordu. Yıllarca onsuzluğu tadarak cezasını çekmişti, artık onun kollarında huzur bulmayı hak ediyordu. Ama... Ama Azad kaçmak zorunda olduğu o aşiretin ağasıydı, üstelik bir ailesi ve çocukları vardı, bu işin bir sonu yoktu. Bunun gibi daha bir sürü sebep sayabilirdi. Amalar beynini tırmalıyor, kalbini sızlatıyordu. Yine de o tüm bunları unutmak istiyordu. En azından âşık olduğu adamın kollarındayken bunları düşünmek istemiyordu. "Seni seviyorum Azad. Tahmin edemeyeceğin kadar, aklının alamayacağı kadar seviyorum. Nefes alma sebebim oldun hep. Yalvarıyorum kendine dikkat et. Buraya gelip giderken dikkatli ol, kimse seni görmesin. Benim yüzümden başının belaya girmesini istemiyorum."

"Şşş..." Genç kadının çenesini işaret parmağıyla yukarı kaldırıp baş parmağıyla dolgun dudaklarını okşadı. Elleriyle yanaklarını tutarken dudakları kadının dudaklarına yaklaştı, yaklaştı ve güzel bir finalle o öpülesi dudaklara mühürlendi. O dudakların tadını aldığı her saniye, gurur yaptığı günlere lânet ediyordu. Haklıydı, doğru ama hiçbir haklılık durumu bu dudaklardan uzak kalacak kadar etkili değildi onun için. Hangi insan gençlik hatası yapmıyordu ki? Üstelik Asmin o zaman genç bile değildi, çocuktu. Doğruyla yanlışı ayırt edebilecek yaştaydı, ama yaşadıkları yer doğruyu yanlış, yanlışı doğru gösterebilecek kadar karışık bir düzenle çalışıyordu. Tüm bunları unutmak en iyisiydi. Şuan Asmin yanındaydı, yaşıyordu. İyiydi. Hatta öyle ki, onun dudaklarında huzuru bulmuştu. Dudakları birbirinden ayrıldığında yüzünü kadının boynuna gömdü. "Sen beni merak etme, bana hiçbir şey olmaz. Senin sevginle hayatta kalıyorum ben. Kimse kılına bile dokunamasın diye yaşayacağım ben."

"Azad... Korkuyorum." Ortamı bir an gergin bir hava esir almıştı. "Ölmekten değil, ölürken seni de yanımda götürmekten..." Yutkunmaya çalıştı, söylediği şeyin anlamı boğazına ağır bir yük gibi inmişti. "Buna dayanamam Azad. Seni de bataklığıma sürükleyemem."

"Sakın bir daha korkuyorum deme bir tanem, ben yanındayken sakın korkma. Ben varken ikimize de hiçbir şey olmasına izin vermeyeceğim. Buna inan... Sana her şey güzel olacak diyemem, ama her şey kötüyken bile hep yanında olacağım." Başını omzuna yaslayan kızdan bir süre ses çıkmayınca sessizce yüzünü ellerinin arasına alıp koltuğa yatırdı. Uyuyakalmış bir melek gibiydi. Gür kirpikleri bir yelpaze gibi yanaklarını örtüyordu. Pespembe yanaklarıyla küçük, haylaz bir kız çocuğunu andırıyordu. Kızarmış burnuna küçük bir buse kondurduktan sonra yerinden kalktı. Salonun iki bölgesi de bir sürgüyle ayrılmıştı, arka tarafta boydan boya camlar ve muazzam bir manzara vardı. Sürgüleri açık bırakıp diğer tarafa geçti. Eline telefonu aldığında adamlarından birini aradı. Telefonun diğer ucunda emrini hazır ve nazır bir biçimde bekleyen adama "Asmin'i tehdit eden adamdan bir iz var mı?" diye sordu. Konuşurken dişlerini sıkıyordu, bu durum onu çok germişti. Asmin'e zarar vermeye çalışanın boynunu koparırdı. Kendini gizleyen bu şantajcıya dair en ufak bir ize rastlanmamasına deli oluyordu. Öfkeyle "Hayır, nasıl bulamıyorsunuz anlamıyorum ki ben!" diye bağırdı fark etmeden. Bakışları hemen koltukta yatarken uykusunda korkuyla irkilen kıza döndü. Kontrollü bir sesle konuşmaya devam etti. Koltuğun kenarına oturmuş, uyuyan kızın elini sol elinin arasına almış okşuyordu. "Tamam, bir an önce bir şeyler öğrenmeye bakın. Bu olayı çözün artık! Tekrar arayacağım." Telefonu kapatıp kızın yanına uzandı ve onun küçük başını kendi göğsüne yatırdı. Başını onun başına yasladığındaysa tüm dünyayı unutmuş gibiydi.

Sürekli olduğu yerde oturup uzanmaktan bunalmış olan Bilal Ağa, sonunda kendisine yerinden kalkmaması gerektiğini söyleyen Mesut'u azarlayıp koridorda dolaşmaya çıkmıştı. Mutfaktan bir bardak su alıp içtikten sonra salonun açık kapısından içeri girdi. Koltukta Asmin'i kollarının arasına almış uyuyan oğluna baktı uzun uzun. Ameliyata girmeden önce onları barıştırıp yakınlaştırmıştı. Bunun ne kadar doğru olduğunu bilmiyordu. O an ölüm korkusunu iliklerine kadar hissetmiş, bu dünyadan göçüp gitmeden iki sevdalı kalbi birleştirmek gelmişti içinden. İkisi de acı dolu 14 yılın sonunda mutlu olmayı hak etmişti. Ama bu sevda Asmin'i canından, Azad'ı da ağalığından edebilirdi. Bu aşk ikisini de acımasız bir hastalık gibi çepeçevre sarıp zehirleyecekti. Başını iki yana sallayarak salondan çıktı. Yapabileceği hiçbir şey yoktu. Azad Asmin'e deli gibi tutkun, Asmin'se Azad olmadan yaşayamazdı artık.

...

*

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
YouTube: Gülay Sena Dündar

Loading...
0%