@buzlarkralicesi
|
-34/2- Şaşkınlıktan ne tepki vereceğini bilemeyen adamsa donup kalmıştı. "Ne?" Zühre bunu biliyor olamazdı. O böyle bir şeyi bilip hiçbir şey olmamış gibi sakin duruşunu bozmamıştı! Buna şaşırsa mı yoksa arkasından iş çevirdiği için kızsa mı bilemedi Azad. Hastanenin önünde karşılaştıkları günü hatırladı. Aynı gün Asmin'in ortada hiçbir şey yokken kendisini terk ettiğini de düşününce tüm taşlar yerine oturdu. Öfkeden tüm vücudu alev alevdi. "Sana ne söyledi?" "Hiçbir şey!" diyerek atağa kalktı. Sevdiği adamın gözlerindeki harelerin ateşten çembere dönüştüğüne şahit oluyordu ve bu durumda onunla açık açık konuşmak neredeyse imkânsızdı. "Gerçekten, bana tek kötü söz bile söylemedi. Konuşmaları gayet iyi niyetliydi. Samimiyetle benden bir şey rica etti, hepsi bu." "Ve tabi ki beni terk etmeni istedi senden." Kızgınlığı her geçen saniye artış gösteriyordu. Zühre ne ara böyle bir insan haline gelmişti? Ondan izinsiz konaktan çıkmayan kadın İstanbul'a kadar gelmiş, Asmin'in karşısına dikilmişti. Ve en önemlisi, bunu saklamıştı. Arkasından iş çevirdiği için onu asla affetmeyecekti. "Haksız mıydı sence?" Biraz düşününce aslında tüm bunların sebebinin kendisi olduğunun farkına vardı. Zühre'yi görmezden gelmişti hep. Asmin'in acısıyla kavrulurken ona, karısına, çocuklarının annesine yokmuş gibi davranmıştı. "Asmin... Ben-" "O bir kadın Azad. Her ne kadar görmezden gelsen de o çocuklarının annesi. Bir kalbi var; sevmeyi, sevilmeyi hak ediyor. Her kadın hak eder bunu. Ona kızamazsın." Genç kadının haklı olduğunu bildiği halde geri adım atmadı. Kendisine karşı yapılan bu saygısızlığı sindirmeye niyeti yoktu. "Hayır, yanılıyorsun. Kızarım! Belki haklısın. Ama o her şeyi bilerek evlendi benimle, onu asla hiçbir konuda kandırmadım. Her şeyi açık açık konuştuk onunla, kabullendi. Ancak görüyorum ki, o beni kandırmış. Bana saygı duymamış!" "İşte bu yüzden sana söylemek istemedim Azad! Hemen celalleniyorsun, empati kuramıyorsun. Başkalarını suçlamak daha kolay geliyor sana. Anlamaya çalışmıyorsun." Konuyu kapatmaya meyilli bir ifadeyle "Unut gitsin tamam mı? Şuan bunları konuşmak istemiyorum." derken ses tonunda sakinlik hâkimiyet kurmuştu. Âşık olduğu kadına biraz daha sokuldu ve "Seni öpmek istiyorum." dedi birdenbire. O gün yaşadıkları... Asmin'in başına gelenleri öğrendiğinde şirketteydi. Uğur arayıp kendisine panikle durumu anlattığında çok korkmuştu. Öyle endişeliydi ki çocuğun sesi, korkudan yüreği ağzına gelmiş, hastaneye nasıl ayak bastığını şaşırmıştı. Yolda bin bir türlü felaket gelse de aklına, Asmin'in yanına yetiştiğinde her şeyin yolunda olduğunu bilmek sakinleştirmişti onu. Bunu yapan her kimse, Asmin'in ölmesini istemiyordu. Esasında istediği tek şey ikisinin de hayatını korku filmine çevirip mahvetmekti. Ve başarıyordu da! Gerçekten bugün eğer Aydın ve babası onu sakinleştirmeseydi deliye dönebilirdi. Asmin'in iyi olması bile onu sakinleştirmeye yetmemişti. Sevdiği kadını, çocukluk aşkını koruyamamanın verdiği o çaresizlik ve mahcubiyet baktığı her yerdeydi. Bu ucu bucağı görünmeyen karanlık tünelin bir sonu olmasını diledi. İstediği tek şey, yanında oturan kadınla mutlu olabilmekti. Fazlasını istemiyordu. Ancak bazen bir parça mutluluğun bile bedeli çok ağır olabiliyordu. Tıpkı şuan olduğu gibi... "Beni öpmek için izin almana gerek yok, bunu biliyorsun." Adamın dudaklarına sevgi dolu bir öpücük kondurduğunda her şeyi unutmuştu. Gözlerini kapadı ve bu dünyanın dışında yaşadıklarını hayal etti. Azad'ın yeşil gözlerine uzun uzun baktı ve "Beni tekrar öper misin?" diye sordu. "Sen öpünce her şeyi unutuyorum." Memnuniyetle dudaklarını genç kadının dudaklarının üzerine kapadı. Aynı şey Azad için de geçerliydi. Onun yanındayken her şeyi unutuyordu. Bu acı bir gerçekti ama bir ailesi olduğu bile uçup gidiyordu aklından. Köksüz bir ağaçmış gibi hissediyor, eksikliği Asmin'in yanında tamamlanıyordu. Başını âşık olduğu adamın omzuna yasladı Asmin. Tüm olanların bir sebebi vardı. Asıl canını yakan da sebebin kendisi olmasıydı zaten. Bu yükün ağırlığı onu kambur ediyordu. Uzun uzun daldı gözleri. Usulca "Hangi yöne uçacağını şaşırmış göçmen kuşlar gibiyiz." dedi birden. "Rotamız yok. Aslında belki de var, herkes nereye gideceğini biliyor ama biz... Biz yalnızca olduğumuz yerde dönüp durarak ateşten bir çember oluşturuyoruz." Dudaklarını omzunda yatan meleğin saçlarına götürüp öptü. Kokusunu içine çekerek saçlarını okşadı. "Benim tek rotam sensin. Yerim, yönüm, evim, yörem... Hepsi sensin. Gerisi mühim değil." O gece içindeki tüm korkuları unuttu Asmin, büyük bir güven duygusuyla sevdiği adamın kollarında uyudu. Çünkü biliyordu ki, o yanında olduğu sürece kimse hiçbir şey yapamazdı kendisine. Azad buna izin vermezdi. Korktuğu kendi canı da değildi zaten. Görünmez bir düşmanla bir savaş başlamıştı ve onlar kiminle, nasıl biriyle savaştıklarını bile bilmiyordu. Onu korkutansa bu savaştan Azad'sız çıkma ihtimaliydi. Sabah uyandığında Azad yanında yoktu. Banyoya, mutfağa, salona ve diğer odalara baktı ancak onu bulamadı. Dün geceden sonra merak etmesi çok doğaldı. Telefonunu eline alıp Mesut'u aradı. "Alo, Mesut..." "Buyrun Asmin Hanımım. Bir emriniz mi vardı?" "Yok, hayır." Boşta kalan sol eliyle şakaklarını ovarken merak içerisindeydi. "Ben Azad'ı soracaktım. Nerede olduğunu biliyor musun?" "Azad Ağam Mardin'e döndü. Sizi bana ve Bilal Ağama emanet etti. Merak etmemenizi, akşam döneceğini söyledi." Kadın önce şaşırsa da "Anladım." dedi kuru bir ses tonuyla. Niçin gittiğini anlamak zor değildi. Zühre'yi azarlamadan rahat edemeyecekti çünkü. Telefonu kapattığında salondaki koltukta uzun uzun oturdu. Bir kahve yapıp içti, kol saatine baktığında bütün günü evde geçiremeyeceğini anladı. Tam odasına geçip hastaneye gitmek için hazırlanırken telefon çaldı ve arayanın Azad olduğunu görünce heyecanla açtı kadın. "Alo, Azad! Neden bana haber vermeden döndün? Aklında ne olduğunu biliyorum, bak sakın Zühre'ye bağırıp kızma." "Sana da günaydın sevgilim. Merak etme, henüz Zühre'yi öldürüp arka bahçeye gömmedim(!)" "Dalga geçme Azad." Kahvesinden bir yudum aldıktan sonra "Şart mıydı bu?" diye sordu kınayan bir ses tonuyla. "Kaç defa söyledim, kadının bir şey yaptığı yok. Sadece bana..." "Biliyorum Asmin. Ama bunları konuşmak için aramadım." Genç kadın "Ne için aradın?" sorusuna "Seni merak edip özlediğim için..." cevabını aldığında büyülenmiş gibi gülümsedi. Fularını boynuna dolarken Azad'ın "Ve tabi ki hastaneye gitmemen konusunda seni uyarmak için. Her ne yapıyorsan hemen vazgeç, çünkü içimden bir ses hastaneye gitmek için hazırlandığını söylüyor." sözüyle odanın her yanına baktı şaşkın bakışları. "Odanın her yanına kamera bağlatmadın değil mi?" "Hayır, sadece sevgilimi tanıyorum." Güldü Asmin. Öte yandan bütün gün bu evde delireceğini de biliyordu. Yine de "Peki, akşam görüşürüz." diyerek telefonu kapattı ve hiçbir şey olmamış gibi hazırlanmaya devam etti. En kötü ne olabilirdi ki? Bir paket daha gelirdi ve yüreğini ağzına getirirdi. Belki de bu defa kutuya testere falan koyardı şantajcısı. En kötü ölebilirdi. Ama onu tehdit edenin istediğinin aslında bu olmadığını çok iyi bildiğinden içi rahattı. Çünkü eğer isteseydi bin kere öldürmüştü onu. Dün boynuna şırıngayı sapladığı an Asmin'i öldürmek için elinde eşsiz bir fırsat vardı ama o kullanmamıştı. Sadece onun hayatını zindana çevirmek istiyordu, bunu anlamak basitti. Ama ona istediğini vermeyecekti Asmin. Korkak bir fare gibi deliğine sinip oturmayacaktı. O lânet olası şantajcının hayatını yönetmesine izin vermeyecekti. ●●● Kızının yatağının üzerine oturmuş onun saçlarını tarıyordu Zühre. Önünde diz çökmüş küçük kızın saçlarını örmeye başladı. "Biraz daha sıkı öreceğim. Okulda oynarken dağıtıyorsun çünkü." "Tamam, ama fazla da sıkı örme. Saç diplerim acıyor o zaman." Gülümseyerek "Tamam." cevabını verdi kadın. Gözleri oğlu Ferhat'ı ararken "Ferhat nerede?" diye sordu. "O kahvaltıya indi az önce." Asmin'in saçlarını ördükten sonra lastik tokayla bağladı ve "Hadi o zaman, sen de gecikme. Yap kahvaltını, gidin birlikte okula." dedi. Kendisini yanaklarından öpüp "Güle güle anneciğim!" dedikten sonra odadan çıkan kızını gülümseyerek seyretti. Onlar okula gittikten sonra oğlunun odasına girdi. Yatak dağınık, yerler kıyafetlerle doluydu. Oda savaş alanı gibiydi. Aslında odası oğlunun psikolojisini yansıtıyordu. Ferhat her zaman hırçın, isyankâr bir çocuk olmuştu. Her daim savaşa hazır gibiydi. Özellikle babasına karşı çok tepkiliydi. Belki de aralarındaki bu sessiz anlaşmayı hissedebiliyordu ve bu yüzden kızgındı Azad'a. Bilmiyordu kadın. Tam odayı toparlamış çıkarken kapıda Azad'la burun buruna geldi. Şaşkınlıkla "A-Azad..." diye mırıldandı. Heyecanlandığı ve sevindiği her halinden belliydi. "Hoş geldin!" "Pek hoş gelmedim Zühre." Bakışları donuk, soğuk ve ilgisizdi. Kayıtsız bir ses tonuyla "Odada bekliyorum seni." dedi ve koridora çıktı. Peşinden gelen kadına bir kere bile dönüp bakmadı. Odalarına vardıklarındaysa ikisi de sessizdi. Azad konuşabilmek için sakinleşmeyi bekliyordu. Bu yüzden sessizliği ilk bozan Zühre oldu. "Neler oluyor Azad, iyi misin sen?" "Sen bunu nasıl yapabildin Zühre?" "Neden bahsediyorsun sen?" "Bence sen neden bahsettiğimi çok iyi biliyorsun ama ben yine de söyleyeyim istersen." Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. "Asmin'i görmeye gitmişsin." Yanakları alev alevdi kadının. "Demek sana söyledi." Yanaklarındaki alevin kat be kat fazlası kocasının gözlerinde gizliydi. "Kimse söylemedi, ben kendim öğrendim." "Gerçekten niyetim kötü değildi Azad, sadece ben-" "Biliyorum Zühre. Ama..." Asmin'in kendisine söyledikleri aklına geldi ve onun her zamanki gibi bu sefer de haklı olduğunu iyi biliyordu. Bu yüzden bağırıp çağırmak yerine sakin yaklaştı. Yine de hayal kırıklıklarını saklama gereksinimi duymuyordu. "Beni büyük hayal kırıklığına uğrattın Zühre. Sen böyle biri değildin. En azından ben seni böyle tanımamıştım." "Azad... Lütfen..." "Asmin'in başında bir bela var." Merakla "Ne belası?" diye sordu kadın. Neler döndüğünü anlamaya çalışıyordu. O sadece en samimi duygularıyla Asmin'in yanına gitmiş, ondan bir iyilik rica etmişti. Şimdi ne belasından bahsediyordu Azad? Bununla ne ilgisi olabilirdi ki? "Birileri Asmin'e tehdit dolu mesajlar gönderiyor. Çirkin paketler, şantaj notları... Bunlarla bir ilgin var mı?" "Ne? Tabi ki hayır Azad, yemin ederim ilgim yok! Böyle bir şeyi yapacağımı nasıl düşünebilirsin?" "Mardin'den kalkıp İstanbul'a gideceğini, Asmin'i bulup onunla konuşacağını da düşünmezdim ama yaptın işte." "Ne olur Azad... Beni böyle cezalandırma, yalvarırım." Hiçbir şey söylemeden odadan çıkıp gitti adam. Bunun bağırıp çağırmaktan daha etkili olduğuna emindi. O bakışlardaki üzüntüyü görmek bile onu haklı çıkarmıştı. Zühre'nin bu şantajlarla ilgisi olduğunu düşünmüyordu ama yaptığı da yıllardır evli kaldığı kadına yakışan bir davranış olmamıştı. Bu yüzden artık kimseye güvenemiyordu. ●●● Koridorda yürürken "Bugünkü programımız ne?" diye sormayı ihmal etmedi kadın. Yanında yürüyen asistanının şaşkın bakışlarının ne anlatmaya çalıştığının da farkındaydı. Görmezden gelmeyi tercih edercesine "Bugün buradayım. Bundan sonra her gün buradayım. Kimse beni yıldıramaz, anladın mı?" diye açıkladı Asmin. Onaylarcasına başını sallayan Uğur'sa "Anladım efendim. Ben... Dünkü olaydan sonra bugün gelmezsiniz diye bir program yapmamıştım." diyebildi ancak. Kayıtsız tavrıyla asistanını geride bırakırken "İyi, git yap o zaman." diye cevap vermeyi ihmal etmedi. Hiçbir şey olmamış gibi yine buradaydı işte. Her an bir yerlerden bir paket gelecekmiş hissiyle dolup taşsa da buraya gelmişti çünkü burası onun yuvasıydı. İstese de terk edemezdi burayı. Kapısını aralayıp içeri girdiğinde masasındaki kutu göze çarpan ilk şeydi. Gözlerini birkaç kez kırpıştırdıktan sonra "Bu gerçek değil." diye mırıldandı. Dilini yutmuş gibiydi; konuşamıyor, yalnızca mırıldanıyordu. Ve tekrar ettiği tek cümleyse "Bu gerçek değil,"di. Adımları emekler gibi yavaş ilerliyordu. "Bu gerçek değil..." Dünkü kâbus aklına geldikçe bastığı her yer yapışkan balçıklarla doluymuş gibi hissetti. "Sen hayal dünyasındasın." Sevdiği adamın ölü, soğuk bakışları gözünün önüne geldi. "Şuan yaşadığın hiçbir şey gerçek değil. Rüyadasın." Soluk borusu tıkanmış gibiydi, nefes almaya çalışıyor fakat başaramıyordu. Çantasından çıkardığı astım spreyini sıktıktan sonra gözlerini kapayıp sakinleşmeye çalıştı. İçinden 10'a kadar saydıktan sonra gözlerini açtı ve kutunun halâ orada durduğunu gördü. Odadan çıkmak istese de bunu yapmadı, yalnızca "Bu gerçek değil." diye tekrar etti. Uzanıp kutunun kapağını kaldırdı kadın. İçinde gözleri oyulup kırmızıya boyanmış oyuncak bebek vardı. Kutunun her yanına baktı, bir iz bulmaya çalıştı ama nafileydi. Bu defa kutuda bir not yoktu. Ve şantajcısı kimliğini açık etmeyecek kadar zekiydi. Bu zamana kadar gelen hiçbir notta ne para ne de bir istekte bulunmamıştı. Derdi para veya başka bir menfaat değildi, orası kesindi. Nefes alıp verdikçe göğsü hiddetle inip kalkıyordu. Ağrı dağına tırmanmışçasına büyük bir nefessizlik çekiyordu. Arkasından gelen bir sesle olduğu yere adeta çivilendi. "Bu defa not koymadım, derdimi kendim anlatmak istedim." Arkasına dönüp hayatını zindana çeviren adamı tanımayı deli gibi istiyordu. Onu teşhis edip hapse tıktıracaktı! Ancak bir türlü yapamıyordu. Ayakları olduğu yere çivilenmiş gibiydi, hareket ettiremiyordu. Arkasına dönüp baksa, her şey bitecekti. Tüm kâbus bitecekti... "Sen..." diye mırıldandı. Sonunda biraz olsun kendisini toparlayıp arkasına döndü ve bakışları şaşkınlıkla adamın delici gözlerine kenetlendi. ... |
0% |