Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12. Bölüm

@cerkul

12. Bölüm


Gece’nin anlatımıyla;


Saçlarımı sinen yumurta kokusundan kurtulmak çok kolay olmamıştı. Yeterince temizlendiğimden emin olduktan sonra duşakabinden çıktım. Temiz beyaz bornozu üzerime geçirdim ve buharlaşan aynanın karşısına geçtim.


Kendimi berbat hissediyordum.


Sevgilim dediğim ve daha hakkında hiçbir şey bilmediğim adamı korkunç bir şeyle suçluyordum. Ayaz bunu yapabilecek kadar kötü biri olabilir miydi, bilmiyordum. Daha en sevdiği yemeği, en sevdiği rengi, neyi sevip neyi sevmediğini bile bilmiyordum. Sadece ona aşık olmuştum ve dibini görmediğim bir okyanusa daldım.


Düşünüp kendi kendimi yemeyi bıraktım ve üzerimi kurulayıp Savaş’ın verdiği siyah pijama takımını giydim.


Islak saçlarımı omuzlarım üzerine saldım ve banyodan çıktım.


Salona doğru yürürken kapı çaldı. Savaş’ı kapıya doğru giderken gördüm. Yavaş adımlarla peşinden giderken kapıyı açtı ve onu gördüm.


Ayaz’ı...


Gözleri ilk beni bulmuştu. Eğer bakışlarla öldürebilmek mümkün olsaydı , Ayaz şimdi bunu yapardı.


Ayaz, gözlerini benden ayırdı ve Savaş’ın suratına sert bir yumruk attı. Savaş geriye doğru savrulurken dudaklarım arasından bir çığlık firar etti.


Elim ağımızın üzerindeydi.


Savaş ayağa kalktı ve Ayaz’a aniden bir yumruk attı. Ayaz biraz sendeledi ve hemen toparlanıp Savaş’ın yakasına yapışarak ona kafa attı.


“Durun ne yapıyorsunuz!” Koşarak yanlarına gittiğim sırada Ayaz attığı kafayla yere serdiği Savaş’ın üzerine çıktı ve onu öldüresiye dövmeye başladı.


Korku dört bir yanımı sardı.


“Ayaz dur!” Ayaz’ı tutup Savaş’ın üzerinden çekmeye çalıştım fakat bu mümkün değildi. Ayaz öfkeden deliye dönmüştü ve onu durduramıyordum.


“Ayaz yapma ne olursun!” Ağlamak üzereydim.


Savaşı’ın yüzü kanlar içinde kaldı. Baygınlık geçirmek üzereydi.


“Ayaz dur öldüreceksin onu!”


Çırpınışlarım boşa gidiyordu, Ayaz beni duymuyordu bile.


Çaresizlik içinde Ayaz’ı tutmaya çalışırken ağlamaya başladım.


“Dur artık ne olur.”


Savaş bilincini kaybedince Ayaz sıkı bir küfür homurdandı.


“Ayılta ayılta döveceğim seni.” Dedi ve onu yakasından tutup yerde kapıya doğru sürükledi. Evin önündeki havuzun başına getirdi ve kafasını suya sokup çıkardı.


Savaş kendine gelecek gibi olunca;


“YETER!” Diye bağırarak Savaş’ın üzerine kapandım.


Vücudumu ona siper ettim.


“Dur artık, öldüreceksin onu!” Dedim ağlayarak.


“Kalk.” Dedi Ayaz kolumdan tutup beni Savaş’ın üzerinden çekti. Peşinden çekiştirerek yürümeye başladı. Kolumu bir hıcımla elinden kurtardım.


“Defol git buradan!”


Öfkeyle soluduğu nefesini yüzümde hissettim.


“Benimle geliyorsun.” Dedi ve tekrar kolumu tuttu. Aynı hızla kolumu geri çektim.


“Defol git buradan Ayaz, yüzünü görmek istemiyorum senin!”


Yüzüme kaskatı bir ifadeyle baktı.


“Canisin sen, pisliğin tekisin!” Dedim ve hemen Savaş’a döndüm. Üzerine eğilip onu yerden kaldırmaya çalıştım. Savaş kolunu güçlükle omuzuma attı. Acıyla inlerken karın boşluğuna dokundu.


Ayaz arkamızdan bakarken Savaş’ı eve sokup kanepeye yatırdım.


“Merak etme ambulansı arayacağım şimdi, iyi olacaksın.” Telefonumu almak üzere giderken Savaş elimi tutup durdurdu.


“Kimseyi arama.” Dedi Savaş, o sırada kulaklarımızı dolduran tekerlek sesi yerleri inletti. “Anneme bu durumu açıklayamam.” Güçlükle doğrulmaya çalıştı. “Ben iyiyim.” Dedi.


“Ölüyordun.” Dedim, sesim titredi konuşurken.


“Hastaneye gidersek poliste girer işin içine, bu iş uzar gider.” Dedi Savaş. “İlk yardım çantasında ağrı kesiciler vardı. Bir ağrı kesici alsam yeter.”


PAZARTESİ


Yedi gün... Ayaz’ın ortalıklardan kaybolmasının üzerinden tam yedi gün geçti.


Nasıl hissettiğimi bilmiyorum. Ne istediğimi bilmiyorum. İçimde oluşan o koca boşluğu, anlatamıyorum. Ağlamak istiyorum ağlayamıyorum, bağırmak istiyorum bağıramıyorum, gitmek istiyorum, gidemiyorum.


İçimdeki acının dayanılmaz bir hâl aldığını hissettiğimde yatakta cenin pozisyonu alarak dizlerimi karnıma bastırdım. Öyle çok bastırdım ki günlerdir tek lokma sokmadığım midemin acısını iliklerime kadar hissettim.


Kapı ağır ağır tıklandığında saat gece yarısını geçiyordu.


Halsizce yataktan kalktım. Dengesiz adımlarla kapıya vardım.


Kolu indirip kapıyı açtığımda karşımda Savaş’ı buldum.


O günden sonra onu ilk defa görüyordum. Annesine görünmemek için bir haftadır okula gelmiyordu.


Yüzündeki yaralar da geçmek üzereydi.


“Seni merak ettim.” Dedi Savaş. “Telefonlarımı açmayınca bir şey oldu sandım.” Kenara çekilip eve girmesi için ona müsaade ettim.


Odanın içini süzüp tekrar bana doğru döndüğünde;


“Evin güzelmiş.” Dedi.


Ruhsuzca gidip kanepeye oturdum. Oda gelip yanıma oturdu.


“İyi görünmüyorsun.” Dedi.


“İyiyim.” Dedim. “Sen nasıl oldun, ağrıların geçti mi?”


“Geçti.” Dedi düz bir ifadeyle. Ardından vücudunu tamamıyla bana çevirip ellerimi tuttu.


“Toparlanman lazım Gece, yaşananları unut, yeni bir sayfa aç.” Titremeye başlayan alt dudağımı dişlerim arasına aldım.


“Bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum.” Dedim ağlamak üzereydim. “Onu düşünmeyi bırakamıyorum, bu yüzden kendime çok kızıyorum.” Zoraki aldığım nefesle göğüsüm kalkıp indi. “Şuanda nerede olduğunu bilmiyorum, belki de gitmiştir.” Yutkunamadım. “Belki de onu bir daha hiç göremeyeceğim. İşin tuhafı burada olsa onu görmek ister miydim bile bilmiyorum.”


“O seni hakketmiyor Gece.” Dedi Savaş. “Senin sevgini hakketmiyor.”


Şakaklarımı ovuşturdum.


“Biraz uyumak istiyorum, kusuruma bakmazsın değil mi?”


“Sorun yok, yat dinlen.” Dedi. Onu yolcu ettikten sonra su içmek için mutfağa girdim. Ocağın üzerinde Ayaz’ın o olayın yaşandığı gün bana yaptığı yemek duruyordu.


Okuldan sonra beraber yeriz diye yapmış olmalıydı.


SALI


Bugün uzun bir zamandan sonra ilk defa kafeteryaya indim. Birçok gözler üzerimdeyken bunu umursamadan tabldot tabağı alarak sıraya girdim.


Görevli kadın, tabağıma etli yemeği koyarken midemin kalktığını hissettim. Kendimi kusmamak için tutsam da daha fazla dayanamayıp tabağı boşluğa bıraktığım gibi koşarak oradan uzaklaştım. Kendimi aynı katta bulunan personel tuvaletine attığım gibi klozete gömülüp içim dışıma çıkana kadar kusmaya başladım.


ÇARŞAMBA


Diğer berbat günlerden farksız bir gündü. Kafa dağıtmak için resim atölyesinde çizim yapıyordum. O sırada Bulut hoca sınıfa girdi.


“Gece.”


“Biraz konuşabilir miyiz?”


Kara kalemi bırakıp ayağa kalktım.


“Tabii hocam.” Dedim.


Yanıma geldi.


“Otursana.” Dedi ve bir sandalye çekip karşıma oturdu.


“Hiç kimse.” Dedi Bulut hoca. “Hiç kimse gelmeyecek.” Diye devam etti sözlerine. “Kimse senin kalkmam için gelip elinden tutmayacak, ilerlemen gerektiğini sana hatırlatmayacak. Kalkmalısın ve buna bir son vermelisin, yoksa bu senin sonun olacak demeyecek. Hayallerinden vazgeçme demeyecek. Senden başka bunları gelip sana kimse söylemeyecek Gece. Bunu aklından çıkarma.”


PERŞEMBE


Herkes kafeteryaya inerken ben yine atölyede resim çiziyordum. Kendimi en iyi hissettiğim yer burasıydı.


CUMA


11 gün sonra Savaş okula dönmüştü. Kafeteryada oturmuş konuşuyorduk.


“Şeyma hoca bu kadar uzun süre okula gelmemene bir şey demedi mi?”


“Kafa dinlemek için şehir dışına çıktığımı söylemiştim. Döndüğümden beri de hâlâ konuşmadık.” Dediği sırada telefonu çaldı.


Arayan Şeyma hocaydı.


“Annem.” Dedi. “Beni odasına çağırıyor.”


“Tamam git sen.”


“Hemen dönerim.” Diyerek yanımdan ayrıldı.


Savaş gittikten sonra Asel’i gördüm. Tek başına kafeteryanın merdivenlerinden iniyoru. Asel sınıf değiştirmişti. O günden sonra da onunla hiç konuşmamıştık.


Boş bir masaya oturdu, beni görmemişti. Şayet görseydi mahcup bakışlar atıp bulunduğum ortamdan hemen ayrılırdı. Günlerdir yaptığı gibi...


Yanına gitmek için ayağa kalktığım sırada bir erkek öğrenci yanına gitti. Selamlaşıp gülerek sohbet etmeye başladılar. Yüzü pekte yabancı gelmeyen çocuğu tanımam çok uzun sürmedi.


O çocuk Asel’e saldıran iki çocuktan biriydi.


Bu nasıl olabilirdi.


Gülerek sohbetlerine devam ederlerken hızlı adımlarla yanlarına gittim.


“Asel?” Kafasını kaldırıp bana baktığında yüz ifadesi tepetaklak oldu.


“Gece.” Afallayarak ayağa kalktı.


“Ne oluyor burada? O sana saldıran çocuk değil mi?”


“Gece.” Dedi, yutkunduğunu görebiliyordum.


“Ne iş çeviriyorsunuz siz!” Diye bağırınca Asel ağlamaya başladı ve çocukta koşarak yanımızdan uzaklaştı.


“Bana cevap ver Asel! Nasıl bir oyunun içine girdin sen!”


“Ben mecbur kaldım.” Dedi Asel, ağlayarak. “Savaş’la, Rana yaptırdı her şeyi.” Diye ekledi ve anlatmaya başladı.


Asel’in saldırıya uğraması bir komploymuş. Rana ve Savaş, Ayaz’la benim aramı açmak için böyle bir oyun oynamışlar.


Bunu öğrenince Asel’e tokat attım.


“Onlardan farkın yok senin!”


Asel ağlayarak yüzünü tutarken onu ardımda bırakıp merdivenlere doğru koşmaya başladım.


Savaş bunun hesabını bana verecekti!


Sınıfın olduğu kata çıktığımda Rana ve Savaş’ı koridorun sonunda konuşurlarken gördüm. Geri çekilip onları uzaktan izlemeye başladım. Kısa bir süre sonra Savaş, Rana’yı kolundan tutup müzik odasına soktu. Hızlı adımlarla oraya gittim. Hafif aralıklı olan kapıdan onları dinlemeye başladım.


“Anlaşmamızda bu yoktu.” Diyordu Rana. “Günlerdir Ayaz’dan haber alamıyorum ben. Nerede olduğunu bilmiyorum. Onu bu kadar kızdıracak ne söyledin!”


“Ne söylediğimi gerçekten bu kadar çok mu merak ediyorsun?” Dedi Savaş. “Dinle o zaman.” Diye de ekledi. “Planladığımız gibi Gece’yi evime götürdükten sonra Gece’nin telefonunu alıp Ayaz’ın aramasını bekledim. Aradıktan sonra da telefonu ben açtım ve ona sevgilisini evime attığımı sıra da yatağıma geldiğini söyledim.” Dedi, başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissettim.


Nasıl bir oyunun içine çekilmiştim ben.


Soluduğum hava ciğerlerimi yakarken hızla oradan ayrıldım.


Sınıftan çantamı alıp koşarak okuldan uzaklaşırken düşündüğüm tek şey Ayaz’dı.


Bölüm sonu...


Loading...
0%