Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14. Bölüm

@cerkul

14. Bölüm


*Şarap rengi, tenine çok yakışacak.*

'Kurtalp'

Notu okumayı bitirip göz ucuyla Ayaz’a baktığımda Ayaz, cüretkar ve tehlikeli bir sırıtışla bana baktı. Bana doğru yürürken kalbim ağzımda attı.

Elimdeki notu alıp bir kez daha okudu ve üzerime eğilip gözlerimin içine bakarak tane tane konuştu;

“Eski ben olsaydı, öncelikle bu notu ona yedirir bir güzel sindirmesini beklerdim. Sonra kırmızı rengin onun tenine daha çok yakışacağına onu ikna edene kadar onu döverdim ama ne şanslı bir ipne ki, artık hiçbir şey umurumda değil.”

“Umurunda olup olmamasıyla ilgilenmiyorum ben.” Dedim. “Ben sadece akşam Kurtalp’le yiyeceğim yemeği düşünüyorum.”

“Anlamadım.” Dedi. “Ne yapacaksın o itle?”

“Kurtalp onun adı. İt falan deme, ayıp oluyor.”

“İt midir kurt mudur adı her neyse-“

“Akşam beraber yemek yiyeceğiz.” diyerek sözünü kestim.

“Şimdi toplanıp İstanbul’a dönüyorsun.” Dedi, sertti.

“Olmaz, söz verdim. Akşam yemekten sonra giderim.”

Alaycı bir tavırla gülümsedi.

“Elbiseden de haberin var tabii senin.” Dedi. “Haberin yokmuş gibi davranmalar falan, ne yapmaya çalışıyorsun?” Gözleri kısıldı.

“Bir şey yapmaya çalışmıyorum ben tamam mı.” Diye yükseldim gözlerine dik dik bakarak.”Sana dün gece de söyledim. Kendini bu kadar önemseme, dünya bir tek senin etrafında dönmüyor.” Dedim ve sakince ekledim. “Kurtalp iyi bir adam, gitmeden önce onunla yemek yemek istedim hepsi bu kadar.”

“Bir günlük tanıdığın bir adam için mi söylüyorsun bunları?” dedi.

Kalbimi kırıyordu.

“Sen mi söylüyorsun bana bunları.” Dedim. “Sende benim iki günlük tanıdığım adam değil miydin zaten.” Sinirden çenesi seğirdi. “Ama merak etme bu sefer yanlış bir seçim yapmadım. Kurtalp, senin gibi biri de değil. Bana kaba davranmadı. Senin aksine o çok iyi ve gayet nazik bir erkek- “ dememle beraber beni tuttu ve duvarla arasına aldı.

“Beni delirtmeye çalışma Gece!” Diye bağırdı hiddetle.

Geri kalmadım, bende bağırdım.

“Delirmeye yer arama o zaman sende!”

Kalbim hızla atarken öfkeli gözleri ağır bir ritimle dudaklarıma kaydı. Kalbim bir alev topuna dönerken aynı hırsla onun dudaklarına baktım.

Öp beni,

Lütfen...

Gözleri hâlâ dudaklarımdayken;

“Ne istiyorsun benden, gidip onun kemiklerini tek tek kırmamı mı?” Sesi sakin ve bir o kadar da öfkeli çıkmıştı. “Ne yapmalıyım Gece, çevrendeki bütün erkeleri yakınından bile geçmek istemeyeceği bir hale mi sokayım. Bunu mu istiyorsun benden?”

Sert bakışları altında ezilirken;

“Beni rahat bırakmanı istiyorum sadece.” Dedim. “Zaten bu akşamdan sonra buraya geri dönmeyeceğim, bir daha beni görmeyeceksin.”

Ayaz konuşacak gibi oldu ama konuşmadı. Gözlerini gözlerimden ayırdı ve tuttuğu kollarımı bıraktı. Ben olduğum yerden ona bakarken o sırtını dönüp gitti.

Derin bir nefes aldım. Bir süre sonra gidip koltuğa oturdum. Elbiseye bakarken Buket aradı.

“Ben sana dedim kızım Ayaz yapmaz öyle bir şey diye.” Dedi Buket.

En başından beri Asel olayında haklıydı Buket. Ayaz, Asel’i konuşturmak için böyle kötü bir oyun oynamazdı.

“Öğrendiğinde üzüleceğini bile bile böyle bir şey yapmaz dedim sana. Gözlerinde gördüm, çok seviyor seni.”

Boğazım düğüm düğüm oldu.

“Ben hiç sevilmedim ki, nereden bileyim.” Dedim.

“Canım arkadaşım.” Dedi Buket, iç çekti. “Ne zaman dönüyorsunuz?”

“Bugün dönerim.”

“Ayaz?”

“Ayaz bana hâlâ kızgın.” Dedim. “Az önce yaşananlardan sonra artık iç şansım yok.”

“Ne oldu?” Diye sordu Buket, ona Kurtalp’le olan planımızdan bahsettim.

“Ama yapmaktan vazgeçtim, birazdan yola çıkarım.”

“Tamam.” Dedi Buket. “Sıkma canını, akşam konuşuruz yine.”

Telefonu kapattıktan sonra elbiseyi alıp kutuya geri koydum. Kutuyu kaldırırken altında bir kutu daha fark ettim. Kutuyu açıp baktım. İçinde siyah topuklu bir ayakkabı vardı.

İç geçirerek kutuları kargo poşetinin içine geri koydum. Bugün onları Kurtalp’e geri verecektim.

Ona çok ayıp etmiş olacağımı düşününce bu kararımdan vazgeçtim.

Her şeyi bir kenara bırakıp Kurtalp’le yemeğe çıkmalıydım.

Evin yedek anahtarı kapının yanındaki duvarda asılıydı. Anahtarı aldım ve Kurtalp’le beraber Arzu ablanın çiftliğine kahvaltıya gittik.

Ayaz orada değildi.

Kahvaltıdan sonra Kurtalp beni çiftlik evine geri bıraktı. Ayaz’ı evde bulmayı ümit ediyordum ama Ayaz hâlâ eve gelmemişti.

Kim bilir belki de artık onu bulamayacağım kadar uzağa gitmiştir... Bu düşünce içimi acıtırken koltukta öylece uyuyakaldım. Gözlerimi telefonumun çalmasıyla açtım.

Hava kararmış, saat yedi olmuştu.

Arayan Kurtalp’ti, yarım saat içinde gelip beni alacağını söyledi.

Elbiseyi masadan kutusuyla beraber alıp yukarıdaki odalardan birine çıktım. Elbiseyi giyip saçlarımı ensemde dağınık bir şekilde bağladım. Önlerde saçlarımdan bir tutam çıkardım ve biraz şekil verdim.

Ayna karşısında durup siyah topuklu ayakkabıyı giydim.

Kendi kıyafetlerimi sırt çantamın içine yerleştirdiğim sırada dış kapının gıcırdayarak açıldığını duydum.

Ayaz gelmiş olabilir miydi?

Hemen odadan çıktım ve merdivenlere doğru yürüdüm. Merdivenlerin ortasındayken Ayaz’ı gördüm. Kapıyı kapattı ve yüzünü bu tarafa doğru döndü. O an gördüğüm manzara karşısında şok oldum. Ayaz’ın yüzü gözü kan revan içindeydi.

Hızlı adımlarla merdivenleri inip hemen yanına gittim.

Siyah gömleğinin düğmeleri baştan sona açık, saçı başı dağınıktı.

“Ayaz ne oldu sana?”

Kafasını kaldırıp yüzüme baktı, ayakta zor duruyordu, kör kötük sarhoştu.

“Sen dövüşmeye mi gittin?” Diye sordum endişeyle.

“Sen neden hâlâ buradasın?” Diye sordu sarhoş bir şekilde, dengesi bozuldu, onu tuttum. Tuttuğum gibi beni geri itti.

Beni yanında istemiyordu.

“Git.” Dedi ayakta bile duramazken. “Yüzünü görmek istemiyorum senin.”

Yutkunurken gözlerimden yaşlar akmaya başladı.

“Tamam.” Dedim buğulu çıkan sesimle. “Sen iyi olacaksan, ben giderim.” Yanından geçip giderken elimi tutup durdurdu.

“Gitme.” Dedi.

Durup ona baktım.

“Bilmiyorum.” Dedi, kafasını yavaşça kaldırıp yüzüme baktı. “Nasıl olduğumu bilmiyorum. Ne hissettiğimi bilmiyorum...” Tane tane konuşuyordu. “Neden böyle olduğumu bilmiyorum. Neden böyle oldu bilmiyorum.”

“Ayaz-“ konuşmama izin vermedi ve tam karşımda durdu.

“Güzel olan her şeyi mahvettin sen.” Dedi, içim titredi. “İçimdeki güzel duyguları söküp aldın benden.”

Çenem titrerken;

“Özür dilerim.” Diye fısıldadım. Gözümden bir damla yaş aktığında elini kaldırdı ve işaret parmağıyla göz yaşımı sildi.

“Ağlama.” Dedi sarhoş bir şekilde. “Ağlama çünkü buna dayanamıyorum.”

Burnumu çektim.

“İnsanlar hata yapabilir Ayaz.” Dedim.

“Yapabilirler.” Dedi Ayaz, sözümü bölerek, “Biliyorum, yaparlar ve sende benim en büyük hatalarımdansın.”

Nefes alamadım.

“Herkes hata yapar.” Dedi ve anlını omuzuma dayayıp orada konuşmaya devam etti. “Bende yaptım. Yapmamam gerekirdi ama yaptım. İnsanlar hata yapabilir Gece, bende yaptım.” Canım yandı. “Güzel olan hiçbir şeyi hakketmiyorsun sen.” Dediğinde dudakları kulağımın üzerindeydi, cümlesi ise sadece kalbime isabet etmişti. “Güzel olan her şeyin katilisin sen.” Göz yaşlarım birbiri ardına akmaya başladı. “Orada kalmalıydın benim için.” Dedi. “Her şey sen Paris’ten ayrıldığın o anda kalmalıydı. Buraya hiç gelmemeliydim. Şimdi buradayım ve ne yapacağımı bilmiyorum.”

Darmadağın oldum.

Bir süre sonra Ayaz kafasını omuzumun üzerinden kaldırıp yüzüme baktı.

Göz yaşlarım hâlâ akıyordu.

“Hiç söz dinlemiyorsun.” Diye fısıldadı ve dudaklarını yüzüme değdirdi. Dudakları yavaş yavaş boynuma giderken bir eliyle belimi tuttu. Boynumu öpmeye başladı ve eliyle elbisemi sıyırdı.

“Ayaz dur ne yapıyorsun?”

Beni kendi bastırdı.

“Ayaz-“ diyerek karşı koymaya çalıştım.

“RAHAR DUR!” diye bağırmasıyla irkildim.

“Sarhoşsun.” Dedim ağlayarak. “Kendine geldiğinde pişman olacağın bir şey yapıyorsun”

“Kıpırdayıp durma!” diye bağırıp avucunun içini sertçe duvara çarptığında bir kez daha irkildim. Yüzüne korku dolu bir ifadeyle bakarken;

“Benden tiksiniyor musun sen?” Dedi.

Göğüs kafesim aldığım zoraki nefesle şişip söndü.

“Benimle yatmaktan iğreniyor musun?” Diye devam etti.

“Hayır.” Dedim sesim titrerken “Sarhoşsun diye-“

“Yalan söyleme!” diye bağırdığında yüzüme yakın olan elini bir kez daha duvara vurdu.

Korkudan gözlerimi kapattım.

“Bana yalan söyleme Gece.” Dedi sakince.

“Yalan söylemiyorum.” Dedim gözlerimi açıp gözlerinin içine bakarak. “Senden korkmuyorum, sadece-“

“O adama mı gidiyorsun?” dedi. “Siz ikiniz yemek mi yiyeceksiniz.” Biraz duraksadı. “Nerede yiyeceksiniz, dışarıda mı, yoksa onun evine mi?” Cümlesi altındaki ima içimi acıtırken rahat bir nefes almaya çalıştım fakat bu mümkün değildi. Canım bu kadar yanarken nefes almama imkan yoktu.

“Lütfen bırak gideyim.” Dedim sesim titrerken. “Bir daha karşına çıkmayacağım.”

Yüzünde acı bir gülümseme belirdi.

“Korktun mu sen, gerçekten benden korkuyor musun şuanda?”

Bir şey diyemedim.

“Ne düşünüyorsun, sana zorla sahip olacağımı mı? Bu mu geçiyor aklından? O kadar aşağılık bir adam mıyım ben?”

“Öyle değil.” Dedim sessizce. “Sadece sarhoşsun-“

“Yine de böyle düşünmemelisin!” diye bağırdı. “Sarhoşta olsam, her şeyi yıkıp yaksam da, hatta gözünün önünde birini bile öldürecek olsam sana zarar verebileceğimi düşünmemelisin Gece.”

Göz yaşlar içinde, kafamı hareket ettirerek onu onayladım.

“Ağlayıp durma.” Dedi Ayaz sabrı kalmamışçasına. “Ben senin için her şeyi yapmaya bu kadar hazırken senden tek bir şey istedim.... Ağlamamanı.” Dedi. “Bu kadar zor mu bunu yapmak?”

“Tamam.” Dedim başımı sallayarak. “Ağlamam.”

“Hadi.” Dedi sakince beni bırakarak. “Git.”

Bir an bile düşünmeden ayağımda topuklularla kapıya koştum ve kendimi evden dışarıya attım.

Kurtalp o sırada çiftliğin önünde beni bekliyordu.

Beni görünce önce gülümsedi sonra ise yüz ifadesi değişti.

“Gece iyi misin sen?” Diye sordu yaklaşırken. “Ağladın mı sen?”

“Beni götürür müsün buradan?” Dedim ağlamamaya çalışırken.

“Tamam.” Dedi ve hemen beyaz Opel Astra arabasının ön kapısını açtı.

Arabaya binip oradan uzaklaştık.

Yakınlardaki bir sahil kenarında durduk. Kurtalp yol boyunca bana hiçbir şey sormadı. Sahil kenarına geldiğimizde ise yalnız kalmam için beni arabada bekledi.

Bir süre sonra arabadan indi ve yanıma geldi.

“Şimdi biraz iyi misin?” diye sordu.

İç çektim ve göz yaşlarımı sildim.

“İyiyim.” Dedim yüzüne bakarak.

Yanıma oturdu.

“Sana ne oldu diye sormayacağım.” Dedi. “Ama anlatmak istersen de dinlerim.”

Burnumu çektim.

“Teşekkür ederim.” Derin bir nefes alarak rahatlatmaya çalıştım. “İstanbul’a dönüyorum.” Dedim.

“Hemen mi?”

“Evet.” Burnumu çektim.

“Bak şöyle yapalım o zaman.” Dedi. “Bende yarın sabah erkenden İstanbul’a dönecektim zaten. Beraber gidelim.”

“Sabahı bekleyemem.” Dedim.

“Hayır hayır sabahı beklemeyelim zaten, hemen şimdi çıkalım yola.” Kafamı çevirip yüzüne baktım.

“İşlerine mani olmayayım. Bilet alır giderim ben.”

“Bende sabah dönecektim zaten. Hem bu saatte bilet te bulamazsın. Beraber gidelim.” Dedi.

Teklifini kabul ettim ve Kurtalp’le beraber İstanbul’a gitmek için yola koyulduk.

Yaklaşık yarım saat sonra iki tarafı da ormanla çevrili uzun bir yola girdiğimizde arabadan gümbürtülü bir şekilde sesler yükseldi. Kafamı çevirip Kurtalp’e baktığımda arabayı sağa çekip durdurdu.

“Ne oldu?”

“Anlamadım ki.” Dedi Kurtalp, ardından kemerini çözdü.”Ben bir bakayım.” Kapıyı açıp inerken onu izledim. Arabanın ön kaputunu açtı. O an arabadan yoğun bir şekilde dumanlar yükseldi. Kaşlarım çatık bir şekilde emniyet kemerini çözüp arabadan indim.

“Kötü haber.” Dedi Kurtalp. “Conta yandı. Bu şekilde yola devam edemeyiz.”

“Ne yapacağız şimdi?”

“Yardım çağıracağız.” Dedi ve cebinden telefonunu çıkardı. Ekrana bakarken sıkıntı içinde nefes verdi.

“Sinyal yok.” Dedi. Hemen araca döndüm ve telefonumu alıp baktım.

“Benimki de çekmiyor.” Dedim Kurtalp’in yanına dönerken. “Ne yapacağız şimdi?” Soğuktan kollarımı ovuşturdum.

“En yakın araba tamircisi buradan 2.3 kilometre kadar uzaklıkta.” Dedi. “Oraya gidip yardım isteyeceğim.”

“Ben ne yapacağım?”

“Sen burada bekle, hava soğuk o kadar yolu bu hâlde yürüyemezsin.”

Üzerimdeki mini elbise ve topuklu ayakkabıya baktım.

“Haklısın.” Dedim. “Hızlı git gel lütfen.”

“Merak etme hemen dönerim.” Dedi.

Kurtalp uzaklaşırken biraz etrafa baktım. Burası çok karanlık ve ıssız bir yerdi. Kurtalp gözden kaybolunca arabaya bindim ve kapıları üzerime kilitleyip arabanın içinde beklemeye başladım.

Kurtalp yarım saate dönerdi, bu o kadar da uzun bir süre gibi görünmüyordu.

Araba farlarının aydınlatığı yola bakarak beklerken biraz ileride bir karartı gördüm. Dikkatimi oraya verdim. Biraz sonra o karartı bir insan silüetine dönüştü.

Kalbim korkudan yerinden çıkarken gördüğüm silüet adım adım buraya yaklaştı.

Başında bir şapka vardı. Yüzünde ise maske ve vücut hatlarından anlaşıldığı üzere de bir erkekti.

Tam arabanın önünde durdu, gözleri üzerimizdeydi.

Korku her yanımı sararken hızla arabanın içindeki ışığı söndürdüm. Farlarda kapanınca karanlıklar içinde kaldım.

Hiçbir şey göremiyordum.

Çiftlik evinin önünde gördüğüm kişinin o olduğunu düşünürken telefonumun ekranını açtım ve hattın çekip çekmediğini kontrol ettim.

Sinyal hâlâ çekmiyordu.

Telefonumun fenerini açıp dışarıya baktım.

Orada değildi.

Korkudan titrerken telefonun fenerini arabanın çevresinde gezdirdim.

“Kurtalp gel artık, lütfen.” Feneri bulunduğum cama tutarken bir anda onu orada gördüm.

Korkudan çığlık atarak kendimi şoför koltuğuna attım.

Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Bir anda camdan çekildi ve saniyeler sonra kafamın arkasındaki camın kırılma sesini duydum. Yine çığlık çığlığa diğer koltuğa geçtim. Kırılan camdan elini soktu ve bana uzanmaya çalıştı.

Onu ayaklarımla engellemeye çalışırken arabanın kapısını açtı.

“Benimle gel” Dedi yankılı bir sesle.

Sesinde efekt vardı.

“Kimsin sen! Ne istiyorsun benden!”

Bana uzanınca hemen kapıyı açtım ve arabadan indim. Ayakkabılar ayağımdan çıkarken ormana doğru koşmaya başladım. Ayaklarıma batan hiçbir şeyi umursamadan koşmaya devam ederken feneri açık olan telefonum bir anda titremeye başladı.

Koşmaya devam ederek telefonumun ekranına baktım

‘Ayaz arıyor’ yazısını gördüğümde rahatlayarak ağlamaya başladım.

Hemen telefonu açıp kulağıma götürdüm.

“Ayaz, yardım et.” Dedim nefes nefese koşarken.

“Gece ne oldu? İyi misin sen?” Diye sordu, sesinde endişe vardı.

“Peşimde biri var.” Dedim ağlayarak. “Lütfen bana yardım et.”

“Neredesin?” Diye sordu, aniden çalıştırdığı arabanın sesini duydum.

“Bilmiyorum.” Dedim nefes nefese ağlarken. “Ormanın içinde koşuyorum.”

“Kahretsin!” Diye homurdandı Ayaz. “Sakın telefonu kapatma.” Sesi çaresiz çıkıyordu. “Hangi ormandasın, bana bir şey söyle Gece.”

“Yol.” Dedim nefes nefese koşarken. “Etrafı ağaçlarla sarılı uzun bir yol, Muğla’ya gelirken o yoldan geçmiştik, dönerken de aynı yoldan geçiyorduk.”

“Fethiye orman yolu.” Dedi Ayaz.

“Yolun sağ tarafında park halinde beyaz bir araba göreceksin.” Dedim. “Ormana sağ taraftan girdim.”

“Koşmaya devam et.” Dedi, sesi kesilip durmaya başladı. “Sakın durma. Telefon açık kalsın, sinyal gitse bile kapatma-“

Sesi kesilip geri geldi.

“Gece, beni duyuyor musun?”

“Şimdi duyuyorum.” Dediğim sırada ayaklarım bir boşluğun içine düştü. Kendimi bir anda aşağıya doğru yuvarlanırken buldum. Bir ağaca çarpıp durdum. Yerde acıyla kıvranırken telefonu elimden bırakmadım.

“Gece bana cevap ver!” Ayaz’ın sesi telefonda endişeli çıkıyordu.

“Düştüm.” Dedim doğrulamaya çalışarak. “İyiyim şimdi.” Acı içinde karın boşluğuma dokundum. “Çabuk gel ne olur, çok korkuyorum.”

“Korkma.” Dedi Ayaz. “Geliyorum, sana bir şey olmasına izin vermeyeceğim.”

Telefonun fenerini kapatıp oturur vaziyette ağaca yaslandım.

“Az kaldı biraz daha dayan.” Dedi Ayaz.

“Sanırım ona izimi kaybettirdim.”

“Yine de durma Gece, koşman lazım.” Dedi.

“Bir ağacın arkasında gizleniyorum şuanda. Burada kimse yok.”

“Kahretsin! Telefonun ekranı açıksa kapat.” Dedi. “Saklanmaya devam et.” Dediği anda ileride bir ışık gördüm.

“Geliyor.” Dedim çaresizce. “Çok yakınımda.”

“Şşh ses çıkarma.” Dedi Ayaz. Sıkı bir küfür homurdandı. “Gizlenmeye devam et.”

Yüklendikçe yüklendiği arabanın gaz sesi buraya kadar geliyordu.

“Korkma hiçbir şey olmayacak.” Diye eklediğinde maskeli adam farklı bir yöne doğru yürümeye başladı.

“Gidiyor.” Dedim korku içinde “Uzaklaşıyor buradan.”

“Ses çıkarma.” Dedi Ayaz. “Saklanmaya devam et.” Sızlayan dizime dokundum.

“Arabanın markası Opel Astra mı?”

“Evet o.” Dedim telaş içinde. “Sağ kapıdan çıktım, dümdüz ormana doğru koştum.”

Sesinden anlaşıldığı üzere çoktan koşmaya başlamıştı bile.

“Seni bulacağım, merak etme.” Dedi koşarken. “Sen gizlenmeye devam et ve beni görene kadar sakın oradan çıkma.”

Soğuktan dişlerim birbirine vurmaya başladı.

“Tamam.” Dedim sesim titrerken. “Lütfen çabuk gel, çok üşüyorum.”

“Dayan güzelim.” Dedi. “Biraz daha dayan, geliyorum.”

Çaresizce beklemeye başladım. Biraz sonra yaklaşan bir ışık gördüm.

“Bu gelen sen misin?” Diye sordum.

“Gece!” Diye bağırdı Ayaz telefonda. “Sesimi duydun mu?” Diye de ekledi.

“Hayır.” Dedim. “Duymadım.”

“Ben değilim o zaman. Sakın çıkma.” Dedi.

Hemen ayağa kalktım ve iyice ağacın arkasına geçtim.

O sırada beni gördü ve feneri bu tarafa doğru tuttu.

“Beni gördü.” Dedim korku içinde.

“Gece yapma.” Dedi Ayaz. “Koş!” Diye de bağırdı. “Koşarken bağır, sesini bana duyurman lazım.”

Söylediği gibi yapıp bağırarak koşmaya başladım.

“Bağır Gece, daha çok bağır!” Ayaz çaresizlik içinde bana bağırmamı söylerken bir şeye takılıp yere çakıldım.

Telefonum bir yana ben bir yana savrulurken artık Ayaz’ı duyamıyordum.

Bölüm sonu...


Loading...
0%