Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@cerkul

Merhaba canlarım, bölümlerin sık sık gelmesi için destek ve yorumlarınız esirgemeyin. Beğeni ve yorumlarınız ilham ve motivasyon için çok çok önemli. Keyifli okumalar:))


3. Bölüm

Biraz önce kovadan boşalır gibi yağan yağmurun kendini çiselemeye bıraktığı ve havanın iyice karardığı dakikalarda, kâbusumun başlangıcı olan, 45 numaralı çıkmaz sokağa geldim.

Çöp yığınının saçtığı kötü koku burnumun direğini sızlatınca avucumun içiyle burnumu kapattım. Yağmurdan ıslanan saçlarımı geriye attım ve çantamı yerde aramaya koyuldum.

“Neredesin.” Durup kendi eksenim etrafında dönerken bu tarafa doğru gelen birini gördüm. Karanlıkta yüzünü çok net seçemedim.

“Hi!” dedi yabancı adam. Oldukça kötü kokan ve üzeri berbat olan adamın sesi esrarengizdi. Yüzünde katil bir palyaçoyu andıran tuhaf bir gülümseme vardı. Ona kaşlarımı çatarak baktığım sırada bana dokunmak üzere elini kaldırdı.

Bir adım geri gidip bana dokunmasını engelledim.

“Hayır hayır, lütfen korkma benden, sana zarar vermeyeceğim.” İngilizce konuştuğu için ne dediğini anlayamadım.

“Hemen gitmezsen polisi arayacağım.” Dedim, söylediğimi anlayamayacağını bilerek.

Eli zaten yarısına kadar açık olan pantolonun fermuarına götürüp bana bir şeyler söyledi.

“Sana bir şey göstereceğim, sadece ona bakmanı istiyorum, hepsi bu kadar.” Fermuarını ağır ağır indirdiğinde ise algılarımı tamamıyla kaybettim.

Allah aşkına ne yapıyordu bu adam?

“Sadece bak güzel kız, senden sadece bakmanı istiyorum.” Şaşkın bakışlarım, indirmek üzere olduğu pantolonunun fermuarındayken, arkamdan biri beni tutuğu gibi aniden kendine çevirdi ve kafamın arkasından tutarak yüzümü göğsüne gömdü. Şaşkınlık içinde kalakalırken koşarak uzaklaşan adım sesleri kulaklarımı doldurdu.

“Başını belaya sokmadan duramaz mısın sen?” cümlesiyle geri çekildim ve kafamı kaldırıp yüzünü baktım.

Ayaz...

“Sen-“ dedim afallarken. “Neden buradasın?”

Bir şey demedi.

“Neden geldin? Ne halin varsa gör demiştin, öyleyse neden buradasın?”

“Tek başına burada ne yapıyordun?” Diye sordu tekdüze bir sesle.

“Bu seni ilgilendirmez.”

“İlgilendirir.” Dedi yaklaşarak.”Başına bir şey gelecek olsa ilk kimin kapısını çalarlar sanıyorsun? En son benimle göründün sen!”

Cidden, kendisi için çok fazla endişelenmiyor muydu?

“Merak etme, başına bela olmam.”

“Çoktan başıma bela olmadın mı zaten?” Dedi, bozuntuya vermedim.

“Her neyse, sende tahmin edersin ki buraya çantamı aramak için geldim.”

Biraz ileride, istinat duvarının eşiğinde gördüğüm karartıyla gözlerim irileşti.

“Çantam!” diyerek oraya doğru koştum.

Hızla çantamı yerden aldım ve içini karıştırmaya başladım.

“Almışlar.” Dedim büyük bir şokla . “İçindeki her şeyi almışlar!” Yutkunarak nefes aldım. “Ne yapacağım ben şimdi?”

Gelip karşımda durdu. Telefonunu cebinden çıkarıp uzattı.

“Ara kendini.” Dedi.

“Ne?”

“Kendi telefonunu ara, bakalım neredeymiş.”

“Doğru, iyi fikir.” Elinden telefonu alıp hızlıca numaramı tuşladım ve arama tuşuna bastım.

“Çalıyor.” Dedim telefonun sesini hoparlöre vererek.

Hat meşgul...

“Açmayacaklar.” Dedim karamsarlık içinde. “Neden açsınlar ki, arkadaşlarının burnunu kırdığım yetmiyormuş gibi birde gelip onları dövdün.”

“Dövmek dışında daha iyi bir fikrin var mıydı?” Diye karşılık verdi ve ardından ekledi. “ Ver, bir kez daha deneyeceğim.”

Telefonu ona geri verdim.

Aranıyor...

Çalıyor...

“Alo.” Hattın diğer tarafından gelen ses bir erkeğe aitti.

“Merhaba, telefonun sahibiyle görüşebilir miyim?” Ayaz onunla kusursuz bir ingilizce aksanıyla konuşmaya başladı.

“Telefonun sahibi artık bir ölü!” Diye kahkahayla cevap verdi hattın diğer ucundaki erkek.

“Ne diyor?” diye sordum Ayaz’a sabırsızca.

“Bir dakika.” Deyip telefonda konuşmaya devam etti. “Telefon ve para sizde kalabilir, pasaportu almak istiyoruz sadece.” Dudaklarını takip ettim.

“Gelin de alın o zaman. Sizin için güzel bir karşılama hazırlayacağımızdan emin olabilirsiniz.” Dedi ve telefonu kapattı karşı taraf.

“Ne?” dedim endişeyle “Ne oldu? Ne dedi, kabul etmedi değil mi?”

Düşünceli bir şekilde parmaklarını nemli saç tellerinin arasına geçirdi. Bir şeylerin ters gittiği aşikârdı.

“Biliyordum.” Dedim karamsarlık içinde “Kabul etmeyeceklerini biliyordum.”

“Yarın seni Türk konsolosluğuna götürürüm, onlara durumu açıklarsın. Seni Türkiye’ye geri gönderirler, halledilemeyecek bir şey değil. Şimdilik benimle gel.” Gayet rahat bir tavırla sırtını dönüp yürümeye başlayınca koşup önünü kestim.

“Konsolosluk işerinin ne kadar uzun sürdüğünden haberin var mı senin? Ben burada o kadar uzun süre kalamam. Benim en hızlı şekilde İstanbul’a geri dönmem gerek. Telefonu verir misin, onlarla ben konuşacağım. Gidip onlardan bana ait ne varsa geri alacağım.”

“Yarına kadar bir yolunu bulamazsak istediğini yapabilirsin, şimdi eve dönelim.” Dedi.

“Ev mi?” dedim alaycı bir tavırla. “Evinde olmamdan rahatsızlık duyan sen değil miydin? Ne oldu şimdi? İyilik perilerin mi geldi?”

Bir şey demedi.

“Ne evine, ne de senin telefonuna ihtiyacım yok benim. Ben kendi başımın çaresine bakarım!” gitmek üzere hareketlendiğimde bileğimden tutup durdurdu.

“Biraz bekle, ben bir yolunu bulup sana pasaportunu vereceğim.”

“Neden yapasın bunu? Beni tanımıyorsun bile.”

“Benim yüzümden bu haldesin, Bu yüzden sana yardım etmek zorundayım.”

Kaslarım çatıldı.

“Nasıl yani?”

“Onlardan tam kaçmak üzereyken gördün beni. Benim yüzümden yakalanmadın mı?” Dedi ve ekledi. “Bana biraz zaman ver. Bir yolunu bulup eşyalarını onlardan geri alacağım. Eğer yarına kadar alamazsam o zaman istediğini yaparsın.”

Sokağın başında park ettiği siyah jeep arabasının önünde durduk. Ayaz arabanın önünden geçip şoför koltuğuna yerleştikten sonra arabanın kapısını açtım ve bende ön koltuğa oturdum.

Yolda son sürat ilerlerken “Aklında ne var?” Diye sordum. “Eşyalarımı onlardan geri almayı nasıl düşünüyorsun?”

“Aklımda bir şeyler var.”

“Ne gibi şeyler?”

“Sen hiç susmak nedir bilmez misin?” Diye sorunca afalladım

“Ne-“

“Sessiz ol.” Dedi.

Ne kaba bir adam...

Yaklaşık on beş dakika sonra yalının kapısından içeri girdik.

Yalıya girdiğimizde burnuma mis gibi yemek kokuları çalındı.

“Bugün kaldığın odanın ebeveyn banyosunda duşunu alabilirsin. Senin için temiz kıyafetler göndereceğim-“

“Buraya tatil yapmaya gelmedim. Eşyalarımı geri alana kadar burada duracağım.”

Durduğum yere baktı.

Dış kapının önü.

“Sen bilirsin.” Dedi ifadesizce.

“Hoş geldiniz Ayaz bey.”

Yardımcı kadın yaklaştı.

“Ayşe hanım, bu kıza temiz kıyafetler verin lütfen. Onunla iyi ilgilenin.”

“Bu kız mı?” Dedim yüzüne bakarak. “Gece benim adım, Gece.”

“Siz hiç merak etmeyin Ayaz bey.” Dedi görevli kadın. “Gece hanımla bizzat ilgileneceğim.”

Ayaz bana baktı ve manalı bir şekilde
“İyi geceler Gece.” Dedi.

Önümden geçip giderken arkasından baktım. Alt kattaki odalardan birine girip arkasından kapıyı kapattı.

“Siz isterseniz duşunuzu alın Gece hanım, ben temiz kıyafetlerinizi odanıza getireceğim.” Dedi görevli kadın, gayet sevecen bir tavırla.

“Teşekkür ederim.” Diyerek evin merdivenlerine doğru yürüdüm.

Iık duşumu aldıktan sonra banyo dolabının içinden temiz, beyaz bir vücut havlusu aldım. Havluyu vücuduma sardığım sırada buharlaşan aynanın karşısında duruyordum. Aynaya yaklaştım ve buharı silip yüzüme baktım.

Yüzümde belli belirsiz duran yaraları daha yeni görüyordum.


Beni baya iyi benzetmişlerdi.

Görevli kadın siyah pijama takımını yatağın üzerine bırakmıştı. Havluyu üzerimden atıp onları giydim. Bir hayali büyük gelen pijamanın paçalarını sıyırdım ve ıslak saçlarımı kurulamak için banyodan bir havlu daha aldım.

Odanın kapısı dışarıdan tıklandı.

“Müsait misiz Gece hanım?” Sesin sahibi yardımcı kadındı.

“Buyurun.”

Kapıyı açıp içeriye girdi.

“Ayaz bey yemek yemeyecekmiş, siz akşam yemeğini nerede yemek istersiniz?”

“Aç değilim, yemek yemeyeceğim. Teşekkür ederim.”

“Dünden beri bir şey yemediniz, canınız ne çekiyorsa söyleyin hazırlayayım.”

“Gerçekten gerek yok.”

“Peki siz bilirsiniz, bir şeye ihtiyacınız olursa mutfakta olacağım.”

Kafamı onaylar gibi hareket ettirdim.

Kadın gittikten sonra pencereye doğru yürüdüm. Dışarıya bakarken Ayaz’ı aşağıda, bahçe kapısına doğru yürürken gördüm.

Saat gecenin 12’siydi. Bu saatte nereye gidiyor olabilirdi.

Bunu ona sormak için hızlıca aşağıya indim. Kapı eşiğindeki ev terliğini ayağıma geçirdiğim gibi dışarıya çıktım. Koşar adımlarla bahçe kapısına gittim.

“Hey!”

Durdu.

Koşarak gidip karşısında durdum.

“Nereye gidiyorsun?”

“Biraz işim var karıcığım, geç olmadan dönerim.” Dedi. Beklemediğim bir cevaptı. Karşısında öylece kalakaldım.

Utancımdan kıpkırmızı olduğuma yemin edebilirdim.

“İzninle şimdi gidebilir miyim?” Dedi.

Afallamış bir şekilde önünden çekildim.

“Bir şeye ihtiyacın olursa yardımcı kadına söylersin.” Dedi ve yürümeye başladı.

Arkasından derin bir nefes aldım. Elimi hızla atan kalbimin üzerine koydum.

Bu hissettiklerim de neydi böyle...

Karanlıkta, gözden kayboluncaya kadar ona arkasından baktım.

Yaşadığım yoğun hislerden kurtulunca düşünmeye başladım. Ayaz, o çocukların yanına gidiyor olabilir miydi. Bunu öğrenmek için eve geri dönmesini bekleyecek kadar büyük bir sabra sahip değildim. Bu yüzden onu takip etmeye karar verdim.

Onu en son gördüğüm noktaya doğru koştum. Sokağın sonuna geldiğimde nihayet onu görebiliyordum. Aramızdaki mesafeyi düşürmeden takip etmeye devam ettim.

Neon ışıklarının hakim olduğu sokağa sapınca gizlendiğim ağacın arkasından çıkıp oraya doğru koştum. Peşinden sokağa girdiğimde tekrar görüş alanıma girdi. Aramızdaki mesafeyi biraz kapatmak uğruna adımlarımı biraz daha hızlandırdım.

Yağmur çiselmeye başladı. Ayağımdaki terlik yürümemi zorlamaya başlasa da umursamadan yürümeye devam ettim.

Arkasından, hareketli müzik seslerinin geldiği ve birkaç gecekondunun bulunduğu ıssız sokağa girdim.

Sokağın başındaki kulübün önünde duran adam yolumu kesti.

“Merhaba güzel kadın, içeride benimle eğlenmek ister misin?”

Söylediği şeyi umursamadan ayak parmaklarımın üzerinde yükseldim ve adamın omuzunun üzerinden Ayaz’ı görmeye çalıştım.

Gözlerim boşta kalınca elim ayağım kesildi.

Koşarak adamın yanından uzaklaştım. Durup kendi eksenim etrafında döndüğüm sırada sokağın sonundaki kulübün önünde bir kargaşa yaşandı. İnsanlar çığlık çığlığa kulüpten çıkıyorlardı.

“Ayaz.” Koşarak oraya gittim.

Büyük adımlarla kulübün karanlık ve dar olan merdivenlerinde koşuşan insanlara çarpa çarpa aşağıya indim.

Kulübün içi kalabalık, karanlık ve karmakarışıktı.

Çığlıklar atarak kaçışan insanların arasından geçip mekanın yüksek bir yerine çıktım. Herkesin can havliyle kaçıştığı o kalabalığa baktım.

Ayaz’ı, çantamı çalan erkeklerin dahil olduğu kalabalık bir gurubun arasında sıkışmış olarak gördüğümde gözlerim kocaman oldu.

Etrafında bir çember oluşturdular ve karşısına tek tek çıktılar. Hepsini tek tek yere serdi. Şimdilik hiçbir sıkıntı görünmüyordu, ta ki hepsi birlikte ona saldırmaya karar verene kadar.

Nitekim bu girişimleri de başarısız oldu. Ayaz çok rahat ve çok profesyonel bir şekilde onları alt etmeyi başardı. Yüzümde bir gülümseme oluştuğunda arkasında elinde büyük bir alkol şişesiyle bekleyen iri yapılı çocuğu gördüm.

“Ayaz arkana dikkat et!” Diye bağırdım.

Beni bu kalabalıkta duyması imkânsızdı.

Ayaz’ın arkasında duran çocuk hareket etti ve elinde tuttuğu şişeyi Ayaz’ın kafasına geçirdi.

Büyük bir şok etkisiyle kalakaldım.

Ayaz kafasının arkasını tutarak boylu boyunca yere yığıldı. Diğerleri onu acımasızca tekmelemeye başlayınca bağırarak oraya doğru koşmaya başladım.

“Bırakın onu adi herifler!” masanın üzerindeki cam şişeleri elime alarak kalabalığa fırlattım ve dikkatlerini üzerime çekmeye çalıştım.

“Hey! Buraya bakın! Ben geldim sizi adi pislikler!”

Bana doğru döndüler.

“Sen-“ dedi iri yapılı bir çocuk. Parmağıyla direk beni işaret ediyordu. “Demek sende geldin sürtük!”

“Gelin bakalım korkaklar, yarım kalan işimizi halledelim!” kalabalığın hepsi Ayaz’ın başından dağılıp bana dönünce Ayaz beni gördü.

Onun soğuk gözlerinde ilk kez gerçek bir ifade görüyordum.

Korku, endişe, kızgınlık...

“Seni yalnız bırakamazdım.” Diye mırıldandım yüzüne bakarak.

Gözlerim, üzerime doğru gelen çocuğa çevrildiği sırada Ayaz hızla ayağa kalktı ve çocuğu tek hamlede tutup başka yöne savurdu. Savsaklayarak yere kapaklanan çocuğa şaşkınlık içinde bakarken, Ayaz elimi tuttuğu gibi beni peşinden çekiştirerek koşmaya başladı.

Ayaklarım onun hızına eşlik etmekte zorluk çekiyordu ama elimi öyle sıkı tutuyordu ki asla düşmeyeceğimi biliyordum.

Kulüpten çıktık, yağmur damlaları altında ölümüne koşmaya devam ettik.
Bulduğum ilk fırsatta kafamı çevirip arkamızı kontrol ettiğimde onların deli gibi peşimizden koştuğunu gördüm.

“Geliyorlar! Dedim hızla alıp verdiğim bir nefesle.

“Arkana bakma, koşmaya devam et.” Dedi.

Duyduğum bütün endişeleri bir kenara bırakıp koşmaya devam ettim.

Dakikalar sonra onlara izimizi kaybettirmeyi başardık ve iki binanın arasındaki bir metrelik açığa girip saklandık. Ayaz elimi bırakıp kendini yere attı. Nefes nefese kalmış bir şekilde sırtını duvara yasladı.

“Bu yaptığın çok tehlikeli bir şey.” Dedi.

Nefes nefese kalmış bir şekilde yanına oturdum. Ayaklarımı karnıma çektim kafamı duvara yasladım ve yüzümü ona doğru çevirdim.

“Seninde yaptığın şey çok tehlikeliydi.” Diye karşılık verdim.

“Buraya gelmemeliydin.” Diyerek yüzünü bana çevirdi.

“Gelmek zorundaydım.” Dedim.
“Gelmeseydim seni öldürebilirlerdi.” Bakışlarını tekrar karşısındaki duvara çevirip soğukça tebessüm etti.

“Kötülere bir şey olmaz.” Dedi.

“Sen kötü biri değilsin.” Dedim fısıldayarak. Ardından ayağa kalktım ve karşısında durdum. “Artık polise gitmenin zamanı geldi. Hatta yarın direkt konsolosluğa gideceğim. Bir daha böyle tehlikeli bir şeye kalkışmana gerek kalmayacak.”

“Bu kadar çabuk pes etmemelisin ‘küçük bela’ “ diyerek ayağa kalktı. Oluşan kısa bir sessizlikten sonra arka cebinden bir şey çıkarıp bana uzattı.

Telefon ve pasaportum.

Büyük bir sevinçle yüzüne baktım.

“Onları geri aldın mı!” Sevinç içinde boynuna atlayıp ona sarıldım. “Teşekkür ederim Ayaz! Teşekkür ederim, teşekkür ederim, çok teşekkür ederim!”

“Biraz daha asılmaya devam edersen boynumu kıracaksın.” Diye homurdanınca aniden boynunu serbest bıraktım. Afallamış bir şekilde geriye doğru hızlı bir adım atmak istedim fakat o elini kafamın arkasına getirerek beni durdurdu.

“Arkanda duvar var.” Dedi. “Dikkat et.”

Kalbim bir an atmayı bıraktı...


Bölüm sonu...


Loading...
0%