Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@cerkul

Merhaba canlarım, bölümlerin sık sık gelmesi için destek ve yorumlarınız esirgemeyin. Beğeni ve yorumlarınız ilham ve motivasyon için çok çok önemli. Keyifli okumalar:))


4. Bölüm

Dönüş yolunda resim hocamla konuştum. Türkiye’ye dönmem için gerekli işlemleri erkenden halledip bana haber vereceğini söylediğinde yalının bahçe kapısından içeri giriyorduk.

İkimizde yağan yağmurun altında sırılsıklam olmuştuk.

“Çok merak etmişler, reşit olduğum için de kırk sekiz saat geçmeden arama emri çıkartamamışlar-“ Sözümü tamamlamama izin vermeden yardımcı kadının açtığı kapıdan içeri girdi. Arkasından bakarken kafasının arkasındaki kanayan yarayı gördüm.
Kafasında kırılan şişeyi hatırlayınca içim cız etti .

“Hoş geldiniz.” Dedi kadın, gözleri ayaklarıma giydiğim ev terliklerine kaydı.

“Evden alelacele çıktım da...” Dediğim
Sırada Ayaz evin merdivenlerinden yukarı çıkıyordu.

“Ben size temiz kıyafetler getireyim.” Dedi kadın.

“Yok, siz hiç zahmet etmeyin, kıyafetlerim banyodaydı kurumuşlardır şimdi.”

“Kıyafetlerinizi makinaya attım. Şu anda kurutmadalar. Onlar kuruyana kadar ben size rahat bir şeyler vereyim.”

“Tamam, odaya bırakabilirsiniz yine.”

Merdivenleri hızlı hızlı çıktım. Yukarıda üç oda vardı biri benim kaldığım oda, biri çalışma odası, diğeri ise giyinme odasıydı.
Ayaz şimdi giyinme odasında olmalıydı. Odanın kapısını tıklayıp bir süre bekledim. Cevap alamayınca kapı kolunu tutup kapıyı yavaşça açtım.

“Ayaz, burada mısın?”

Odanın ebeveyn banyosundan gelen su sesinden anlaşıldığı üzere Ayaz duşa girmişti.

İç çekerek odaya girdiğim sırada banyonun kapısı açıldı.

Ayaz, belden aşağısına sardığı siyah vücut havlusuyla banyodan çıktı.

Geniş omuzları, kaslı ve biçimli vücudu hayranlık uyandıracak cinstendi. Onu izlediğimi gizlemek için büyük bir çaba sarf ederken Ayaz’ın ifadesiz bakışları, yeşil gözlerimi buldu.

“Daha önce hiç çıplak bir erkek görmemişsin gibi bakıyorsun.” Diyerek elinde tuttuğu siyah baş havlusunu omuzlarının üzerine attı.

Usulca yutkunup bakışlarımı kaçırdım.

“Ne oldu? Odaları mı karıştırdın?” dedi.

“Ben şey için-“ dedim afallayarak.

“Ne için?”

Gözlerim boynundan omuzlarına doğru akan kanı takip ederken;
“Sapık falan mısın sen?” Dedi.

“Kafan...” Dedim ona yaklaşarak. “Kafan kanıyor Ayaz.”

“Önemli değil.” Diyerek baş havlusuyla vücuduna alan kanı sildi.

“Nasıl önemli değil, baksana durmadan kanıyor.” Arkasına geçip parmaklarımla saçlarını araladım ve yarayı gördüm.

“Hii, çok fena. Hemen hasteneye gitmemiz gerekiyor.”

“Ben iyiyim.” Dedi bana doğru dönerek. “Odana git dinlen sen.”

“Ne dinlenmesi Ayaz. Benim yüzümden bu haldesin sen. Seni bu şekilde bırakamam.” Dediğim sırada telefonum çaldı.

Arayan sınıf arkadaşım Buket’ti.

Çağırıyı red ettim.

“İlk yardım çantası nerede?” Diye sordum.

“Bilmiyorum mutfaktadır herhalde.” Dediği sırada Buket beni tekrar aradı.

“İlk yardım çantasını alıp hemen döneceğim.” Diyerek odadan çıkıp aşağıya inerken telefonu açıp kulağıma götürdüm.

“Kızım sen neredesin ya! Kaç kez aradığımdan haberin var mı senin! Yarın okullar açılıyor ve sen hâlâ ortalıklarda yoksun! Neredesin, neler oluyor Allah aşkına!”

Ona başımdan geçenleri anlattırken telefonun sesini hoparlöre vermiş bir yandan da mutfak dolaplarında ilk yardım çantasını arıyordum. Yardımcı kadında ortalıkta görünmüyordu.

“Ee ne yapacaksın şimdi, ne zaman döneceğin belli mi?”

“Kerim hocadan haber bekliyorum, yarın geç olmadan dönerim herhalde.”

“Yarın okula gelemeyeceksin yani.”

“Öyle görünüyor.”

“Evinde kaldığın çocuk tekin biri mi peki? Sana bir şey yapmasın.”

“Yok.” Dedim kendimden emin bir şekilde. “O öyle biri değil.”

“Nasıl biri değil?”

“Yani düşündüğün gibi kötü birisi değil.”

“Nereden biliyorsun? Daha onu tanımıyorsun bile.”

Ortamda kısa bir sessizlik oluştu.

“Biliyorum.” Dedim.

“Sen yine de temkinli ol.” Dedi Buket.

“Olurum.” Dedim.

Telefonu kapattıktan sonra mutfak dolabında bulduğum ilk yardım kitini aldım ve yukarıya çıktım.

Ayaz odada değildi. Onu yukarıda bulamayınca aşağıya indim. Ve daha önce girdiğini gördüğüm alt kattaki odanın önünde durdum. Oda mutfağın hemen yakınındaydı. Buket’le konuşmamızı duymuş olabilir miydi?

Kapı kolunu yavaşça indirdim. Kapıyı aralayıp ışıkları kapalı olan odanın içine baktım.

Ayaz, pencerenin yakınına konumlandırılan çift kişilik yatakta sırt üstü bir şekilde uyuyordu.

İyi olup olmadığını kontrol etmek istiyordum.
Yavaş adımlarla ona doğru yürüdüm.

Acaba kafası hâlâ kanıyor muydu.

Kiti komodinin üzerine bıraktım. Baş ucunda durup bir süre onu izledim.

Onu uyandırmalı mıyım bilemiyorum.

Ona yaklaştıkça yüzünü daha çok net görebiliyordum. Yüzünü daha net gördükçe daha çok heyecanlanıyordum.

Allah’ım bana neler oluyor böyle. Neden böyle hissediyorum.

Ellerim heyecandan titremeye, kalbim yaşadığım yoğun hislerden dolayı daha hızlı atmaya başladı.

Burnunun direği anlamadığım bir nedenden dolayı sızlarken elim yavaşça yüzüne doğru gitti. Parmak uçlarım onun tenine değmek üzereyken Ayaz aniden gözlerini açtı. Elimi tutup beni kendine çekmesiyle altına alması bir oldu.

Gözlerim kocaman oldu. Bedenim korkudan kaskatı kesildi.

“A-ayaz-“ dedim öfke saçan bakışları altında ezilirken. “N-e yapıyorsun?”

“Bir daha bana sakın sessizce yaklaşma.” Dedi, ses tonu esrarengizdi.

Kafamı onaylar gibi hızlıca hareket ettirdim. Sıkıca tuttuğu bileğimi bıraktı ve üzerimden kalktı. Hemen yataktan kalktım ve bileğimi ovuşturdum.

“Neden odanda değilsin sen?” Yatağın kenarında duran siyah tişörtünü alıp üzerine giyindi.

“Ben seni merak ettim.”

“Beni merak etme!” Dedi dişleri arasından. “Bir daha da bulunduğum odaya izin almadan girme.” Gözleri alev saçıyordu.

“Haklısın, özür dilerim.” Dedim geri geri giderek.

Öfkeyle yüzüme baktı. Bir şey söyleyecek gibi oldu ama konuşmadı. Ardından bir hıcımla odadan çıkıp gitti.

Bir süre odada bekledim. Yaşadığım şoku üzerimden atmaya çalıştım. Ardından ilk yardım kitini alıp odadan çıktım.

Ayaz salonda televizyon karşısında kanepeye oturmuş belgesel izliyordu. Önünde de alkol şişesi vardı. Ben ona doğru yürürken alkolü bardağa doldurup içti.

Tereddüt ederek yanına gittim.

“Yarana bakabilir miyim?”

“Abartılacak bir şey değil.” Dedi televizyona bakmaya devam ederek.

“Enfeksiyon kaparsa abartılacak dereceye gelebilir. İzin ver bakayım lütfen.”

Kafasını çevirip yüzüme baktı. İç geçirdi ve kafası çevirip yarasına bakmama müsade etti.

Yanına oturdum. Kiti bacaklarım üzerine açtım ve parmaklarımla saçlarını aralayıp yarayı, serumla ıslatmış olduğum steril bezle sildim. Ardından streil gazlı bezle yarayı kapatıp yapışkan bantla bantladım.

“Bitti mi ?” Dedi.

“Bitti.” Diyerek kiti toplamaya başladığımda yüzünü bana doğru çevirdi.

Kafamı kaldırıp bende yüzüne baktığımda içimin ısındığını hissettim.

Ben daha önce hiç böyle şeyler hissetmemiştim.

Neydi bu, aşk mı...

“Neden Fransa’dasın?” Diye sorunca toparlanıp kiti orta sehpanın üzerine koydum ve arkama yaslandım.

“Sanat akademisinde iki haftalık gezi ve kurs hakkı kazandım. Bu yüzden buradayım.”

“Anladım.” Dedi, önüne dönüp televizyona baktı. “O çocuklara nasıl bulaştın pekii?”

“Voleybol oynarken kazarak bir kızın burnunu kırdım. Onlarda arkadaşlarının intikamını almak için peşime düştü işte.” İç çekerek yan profilden yüzüne baktım. “Benim burnumu kıracaklardı, senin kafanı kırdılar.”

Hafif bir tebessüm etti.

Onu ilk kez tebessüm ederken görüyordum.

İçim rahatlamış bir şekilde televizyona baktım.

“Türkçe dublajı var mı ?” Diye sordum belgesel için.

Orta sehpanın üzerindeki kumandaya uzandı ve belgeseli Türkçe dublaja çevirdi.

Teşekkür ederek belgeseli izlemeye başladım.

“Sen neden Fransa’dasın pekii? Burada mı yaşıyorsun? Ailen de Fransa’da mı?”

“Ailem burada yaşamıyor. Onlar Türkiye’deler. Ben burada tek başıma yaşıyorum.”

“Okul veya iş için o zaman.”

“Hayır.” Dedi. “Kafa dinlemek için.”

Kafasını dinlemek için geldiği ülkede benim yüzümden kafasını yarması dışında hiçbir sorun yok.

“Ve tabii dövüşmek için.” Diye de ekledi.

“Boksör müsün sen?” Diye sordum şaşırarak. Aslında şaşırılacak bir şey yoktu. Gerçekten güzel dövüşüyordu.

“Profesyonel dövüşçü değilim.” Dedi yüzüme bakarak. “Ben bu işi zevk için yapıyorum.”

“İllegal yani.” Onun için endişelendiğimi hissettim. “Şu haberlerde gördüğümüz tehlikeli merdiven altı ringler.”

“Dövüş dövüştür.” Dedi.

Cevabı çok netti.

“Anladım.” Diyerek belgeseli izlemeye devam ettim.

Televizyon ekranı karşısında uyuyakalmak üzereyken Ayaz’ın kafası omuzumun üzerine düştü. Kafamı çevirip yüzüne bakmaya çalıştım.

“Ayaz.” Diye fısıldadım. “Uyudun mu?”

Yanıt alamadım.

“Yorulmuş olmalısın.” Derin derin iç çektim. Gözlerimi kapatıp kafamı kafasına yasladım. Hayatımın en güzel anını yaşıyordum. Farkına varmadan içine kapılıp gittiğim bu hisler... aramıza kilometrelerce mesafenin gireceği ve belki de onu bir daha asla göremeyeceğim gerçeği...

Saçlarının kokusunu içime çektim. Bir daha asla unutmayacağım deniz kokan saçları...


Sabah telefonumun çalmasıyla uyandım. Kafamı kaldırıp baktığımda kanepede Ayaz’ın üzerinde uyuyordum. Uyku mahmuru gözlerim irileşti ve aniden ayağa kalktım. Ayaz kıpırdanıp yavaşça gözlerini açtı.

Ondan önce uyanmış olmam benim için adeta bir lütuftu.

“Ne oldu?” Diye sordu uyku mahmuru sesiyle. Ardından doğruldu ve acı içinde vücudunu esnetti.

“Bir şey olmadı.” Dedim afallamış bir şekilde.

“Neden başımda dikiliyorsun o zaman?”

“IMm şey... Telefonum çaldı benim. Burada unutmuşum, ben gelene kadar da kapanmış.”

Kanepeye yayıldı, gözlerini kapattı ve kafasını geriye yasladı.

Hemen telefonumu orta sehpanın üzerinden aldım ve hızlı adımlarla yanından ayrıldım. Üst kata çıktığımda nefes nefeseydim.

Çıldırmış olmalıyım, nasıl bu şekilde uyuyakalabilirim.

Derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalışırken telefonum bir kez daha aradı. Arayan Kerim hocaydı.

Kerim hocayla konuştuktan sonra aşağıya indim. Ayaz bıraktığım yerde değildi. Etrafa bakarken yardımcı kadın eve girdi.

“Günaydın.”

“Günaydın Gece hanım.” Dedi samimi bir şekilde. Ardından elindeki poşetleri kenara bıraktı. “Ben şimdi size güzel bir kahvaltı hazırlarım.”

“Ayaz az evvel buradaydı ama... Şimdi yok.”

“Çıkmış olabilir Gece hanım, genelde gece çok geç gelir sabah ta erkenden çıkar. Ben alıştım.” Diyerek mutfağa girdiği sırada Ayaz yatak odasından çıkıp geldi.

Şaşırarak “Sen gitmedin mi?” Diye sordum.

“Bir yere mi gitmem gerekiyor?” Diye karşılık verdi.

“Seni burada görmeyince gittin sandım.” Dedim ve ekledim. “Kerim hoca işlemleri halletmiş, bu gece İstanbul’a dönüyorum.”

Ortamda kısa bir sessizlik oluştu.

“Gözün aydın, sonunda gidiyorsun.” Dedi ve ekledi. “Ben şimdi çıkıyorum, akşam seni havaalanına bırakırım.”

Gözlerimin içine baktı ve karşımdan geçip gitti.

Kafamı çevirip arkasından baktım.

Son kez...

PARİS HAVAALANI

Saat 17.30

Yolcu bekleme alanında uçağın kalkış saatini beklerken telefonum çaldı.

Arayan Ayaz’dı.

Bir süre ekrana öylece baktım. Ardından iç çekip telefonu açtım ve kulağıma götürdüm.

“Neredesin?” Diye sordu direkt.

“Havalanındayım.” Dedim.

“Neden beni beklemedin?”

Sana, gözlerine bakarak veda edemezdim Ayaz.

“Gitmek için sabırsızlanıyordum.” Dedim, bir damla yaş yanağımdan süzüldü .” Seni bekleyemedim.” Alt dudağımı ısırırken burnumun direği sızladı. “Uçağım kalacak birazdan.” Ağlamamak için dişlerimi sıktım.

Kısa bir sessizlikten sonra “Pekii.” Dedi. “Kendine dikkat et.”

Düğüm düğüm olan boğazımı temizledim. “Hoş çakal.”


Bölüm sonu...


Loading...
0%