Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@cerkul

5. Bölüm


'İSTANBUL’


Bir Hafta sonra...


Buket’le akşam üzeri evin yakınlarındaki cefede buluştuk.


“Fransa’dan döndüğünden beri bir farklısın.” Dedi Buket.


“Nasıl farklıyım?”


“Kaç gündür ağızını bıçak açmıyor. Ben konuşturmasam hiç konuşmayacaksın.” Dedi. “Bana söylemediğin bir şey mi var?”


“Hayır, bir şey yok.” Dedim.


“Gece, sen benim çocukluk arkadaşımsın, ben seni daha önce, o cadı halana rağmen bu kadar kötü görmemiştim. Sende bir şey var ve bana söylemiyorsun.”


“Gerçekten bir şeyim yok.” Dedim. “Sadece...”


“Sadece ne?” Dedi. “Söyle.”


“İki hafta Fransa’daydım diye işten kovuldum ya kafam ona takıldı biraz. Ama şimdi iyiyim çünkü bir iş buldum ve yarın sabah görüşmeye gideceğim.”


Buket iç çekti. “İyi, inanalım bakalım.”


“Kalkalım mı?”


“Tamam.” Dedi ve elini kaldırıp garsondan hesap istedi.


Buket’in evi yolumuzun üzeri olduğu için evime yanlız yürüdüm. Cızırdayan bahçe kapısından içeri girdiğimde halam bahçede çamaşır asıyordu.


Beni görünce durup ellerini beline koydu.


“Evin yolunu buldun sonunda he.”


“Merhaba hala.”


“Merhaba halaymış. Bırak şimdi merhabayı falan da geç içeri, baban eşek gibi anırıyor sabahtan beri.”


“Babam hakkında düzgün konuş!” Diye sert bir dille uyardım. Yüzüne nefretle bakıp hemen içeri girdim. Babamı kontrol ettim. Ateşi bir hayli yüksekti. Hızlıca ilaçlarının arasından ateş düşürücüyü aradım. Bulamayınca koşarak bahçeye halamım yanına çıktım.


“Babamın ateş düşürücü ilacı nerede?”


“Orada değilse bitmiştir.” Umursamaz tavrı karşısında sinirlerim bozulsa da bir şey demeden içeri girdim. Çantamdaki parayı kontrol ettim. İlacı almaya paramın yetmeyeceğini anladığımda halam elinde boş mavi leğenle içeri giriyordu.


“Babamın ateşi çok yüksek. Bana biraz para verir misin? Gidip ilacını alacağım.”


“Para yok bende.” Dedi.


“Babamın ilacını almak zorundayım, ateşini düşürmezsek kötü olabilir.”


“Para mı var babana ilaç alalım.”


“Giderken sana maaşımı bıraktım hala, ne yaptın o kadar parayı?”


“Üç kuruş parayı gözünde çok büyüttün bakıyorum. O para eve iki hafta ekmek almaya yetmez.”


“Üç bin lira?”


“Evet üç bin lira.” Diyerek gözlerini devirdi ve sırtını dönüp gitti.


Sabırla nefes aldım. Ardından beyaz bir yüz havlusunu ıslatıp babamın odasına girdim.


Sabah gözlerimi babamın odasında, baş ucundaki koltukta açtım. Uyanır uyanmaz hemen babamın ateşini kontrol ettim.


Ateşi düşmüş mışıl mışıl uyuyordu.


Otobüsten indikten sonra yaklaşık on dakika yayan yürüdüm ve şehir kalabalığından uzak, nezih bir mahallede olan köşke vardım. Büyük köşk kapısının önüne geldiğim sırada orta yaştaki erkek güvenlik görevlisi beni gördü.


“İş görüşmesine geldim, Gece ben.” Diyerek kendimi tanıttım.


Elindeki evraktan ismimi kontrol etti ve beni içeri aldı.


Köşk üç katlıydı. Çatısı küçükken çizdiğimiz evlerin çatısına benziyordu. Bahçesi büyük, ağaç ve rengarenk çiçeklerle doluydu. Köşkün sağında kapalı bir kış bahçesi solunda ise açık bir çardak, birde arka bahçeye çıktığını tahmin ettiğim bir yol vardı.


“Gece siz misiniz?” Diyerek yaklaştı beyaz önlüklü görevli kadın.


“Evet benim.”


“Buyurun, bu taraftan.”


Eve girdik. Evden daha çok bir sarayı andırıyordu. Cilalanmış gibi parlayan zemin ve yüksek tavandan sarkıtılan büyük taşlı avize gözlerimi kamaştırdı. Köşkün iç dizaynı adeta ‘Rönesans’ tablosunu andırıyordu.


“Siz burada bekleyin. Birazdan sizi görüşmeye çağıracağız.”


“Tamam teşekkür ederim.” Kadın gittikten sonra odanın duvarlarındaki tabloları inceledim.


Bana ilham veriyorlardı.


Bir gün benimde çizdiğim resimleri duvarlara asacaklardı. Bunu başarabileceğime inanıyordum.


Çarpılan kapı sesiyle irkilip arkama döndüm. 10 yaşlarında kumral bir erkek çocuğu bulunduğum odanın kapısını çarparak bahçeye çıktı. Cama yaklaşıp arkasından baktım. Adımlarını hızlı ve tedirgin atıyordu.


Belli ki bir derdi vardı.


Biraz sonra arka bahçedeki büyük havuzun başında durdu ve kendini kıyafetleriyle havuzun içine bıraktı.


Kaslarım çatık bir şekilde suyun yüzeyine çıkmasını beklerken o çıkmadı.


Telaş içinde kapıya koştum. Koşarak havuzun yanına gittim.


“Hey, iyi misin!” Ondan bir yanıt beklerken onun çırpınan ellerini gördüm.


“Kahretsin!” hızla havuza daldım. Bilincini kaybetmiş bir şekilde havuzun dibine batıyordu. Hızla ona ulaştım. Kolundan tutup çektiğim gibi suyun yüzeyine çıkardım. Nefes nefese kalmış bir şekilde havuzun dışına çıkardığım sırada görevli iki kadın koşarak yanımıza geldi.


“Ne oldu! Ne oldu!” Telaş içindeydiler.


Onu zemine sırt üstü bir şekilde yatırdım ve hemen suni teneffüse başladım.


“Hadi, hadi aç gözlerini!” diye bağırarak kalp masajı yapmaya başladım.


“Koşun, Sami beye haber verin hemen!” bir görevli kadın telaş içinde köşke doğru koşarken küçük çocuk kahverengi gözlerini açarak hunharca öksürmeye ve ciğerlerine dolan suyu dışarıya atmaya başladı.


Derin bir nefes alarak onu kucağıma aldım.


“Allah’ım çok şükür.” Korku dolu nemli gözleriyle yüzüme baktı. “Yaşıyorsun.”


“Oğlum!” Diye koşarak geldi, orta yaşlı, uzun boylu zayıf ve iyi görünümlü bir adam. Çocuğun üzerine eğildi ve onu kucağına alıp kaldırdı. “Hemen doktora haber verin!” Diye bağırdı çalışanlara. Ardından kucağında oğluyla köşke girdi.


Birkaç dakika orada, güneşin altında öylece oturdum. Ardından gitmek üzere ayağa kalktım.


Bugün iş görüşmesi için müsait olduklarını düşünmüyordum.


“Pardon bakar mısın?” dönüp arkama baktım.


Görevli kadın elinde bej renginde bir müslin battaniyeyle bu tarafa doğru yürüyordu.


Gelip karşımda durduğunda battaniyeyi bana uzattı.


“Kusura bakma. Telaştan seni unuttuk.”


“Sorun değil.” Diyerek battaniyeyi aldım ve vücuduma sardım. “Çocuk nasıl?”


“İyi.” Dedi samimi bir şekile gülümseyerek. “Sayende.”


“Sevindim.”


“Sami bey sizinle görüşmek istiyor.”


“Şimdi mi?” Dedim şaşırarak.


“Evet, normalde iş görüşmesini şefimizle yapacaktın ama Sami bey seni bizzat görmek istedi.”


“Sami bey kim?”


“Sami bey bu köşkün sahibi, kurtardığın çocuğun da babası.” Dedi görevli kadın.


Antika eşyalarla dizayn edilmiş çalışma odasında Sami Bey’in karşısında oturuyordum.


“Ben yapmam gerekeni yaptım Sami bey. Yerimde kim olsa aynısını yapardı.”


“Ama bu oğlumun hayatını kurtardığın gerçeğini değiştirmez.” Dedi ve önünde duran CV’me bakarak konuşmaya devam etti.”Sen gelmeden biraz öz geçmişini okudum. Resim yarışmasında Türkiye birincisi olmuşsun. Yetenekli ve akıllı bir kızsın. Bu yüzden sana özel bir lisede eğitim görmen için burs vermek istiyorum.”


“Kabul edemem.” Dedim. “Bunu oğlunuzu-“


“Bak kızım” diyerek ellerini masasının üzerinde birleştirdi. “Ben senin gibi yetenekli bir kızı bize her alanda kazandırmak istediğim için bu teklifi yaptım. Düşündüğün gibi sadece oğlumun hayatını kurtardığın için olsaydı sana farklı bir teklifle gelirdim. Benim için önemli olan senin daha iyi eğitim alman. Ayrıca burs verdiğim tek kişi sen değilsin, sonda olmayacaksın. Üstelik bu sayede her yıl düzenlenen uluslararası sanat akademisinin yetenek sınavlarına da girersin, biliyorsun ki o sınavlara sadece özel lisede okuyan adaylar katılabilir.”


Kararsızdım.


“İyi düşün.” Dedi Sami bey. “Yarına kadar cevabını bekliyorum.” Dedi ve sabit telefondan arayıp Selma diye birini odaya çağırdı.


“Gel Selma, Gece kızımı işe alıyorum onunla ilgilenin.”


“Siz hiç merak etmeyin Sami bey.”


Çalışanların şefi olan Selma abla çok sevecen bir kadındı. Samimi ve tatlı dilliydi.


Bana köşkü gezdirip tanıttı ve yarın işe giriş evraklarımı hazırlayıp getirmemi söyledi.


Akşam üstü köşkten ayrılırken bahçede o çocukla karşılaştım.


“Merhaba.” Diyerek ona yaklaştım.


“Beni neden kurtardın.” Dedi kızgın bir ifadeyle.


“Ne-“ dedim afallayarak.


“Sana beni neden kurtardığını sordum, sağır mısın?”


“B-ben.” Ne diyeceğimi bilemedim. “Çırpınıyordun.” Çocuk aniden yaklaştı ve yumruk yapıp sıktığı elleriyle karnıma vurmaya başladı.


Ağlıyordu.


“Neden kurtardın ki beni, neden izin vermedin ölmeme!”


O intihar mı etmişti yani?


Ama neden, o daha çok küçük.


Onu incitmeden ellerini tuttum.


“Belli ki kötü bir gün geçirdin. İstersen bana derdini anlatabilirsin. Böylece derdine bir derman buluruz.”


“Sen ne anlarsın!” Dedi katı bir öfkeyle.


“Anlamamı sağla o zaman.”


Durdu.


“Benim adım Gece.” Dedim tebessüm ederek. “Senin ismin ne?”


Ortamda kısa süreliğine bir sessizlik oluştu.


“Aslan.” Dedi kısık bir tonda.


Cevap vermesine sevindim.


“Aslan demek, ne güzel bir ismin varmış senin.”


Bir şey demedi.


“Seni en çok ne mutlu eder Aslan?”


Yanıt vermedi.


“Hangi takımı tutuyorsun? Galatasaray değil mi? İsminden belli, kesin sende benim gibi Galatasaraylısın.”


Suskunluğunu korumaya devam ediyordu.


“Peki, en sevdiğin masal hangisi? Benim ‘Karlar kraliçesi’ mesela-“


“Ben masal sevmem.” Dedi.


“Benimle gel.” Diyerek onu elinden tuttum. Çardağın önüne geldiğimizde onu oturttum.


“Bakalım sana anlatacağım bu masaldan sonra hâlâ ‘ben masal sevmiyorum’ diyebilecek misin?” dedim ve ona en sevdiğim masalı anlatmaya başladım.


“...Soğuk mu soğuk bir ülkede komşu evlerde yaşayan iki küçük çocuk varmış. Bunlar birbirleriyle çok iyi arkadaşlarmış. Kızın ismi Gerda, erkeğinki de Diego’ymuş. Gerda’nın büyükannesi her akşam onları ocağın başına toplayıp bir hikaye anlatırmış. O gece büyükanne, onlara ‘Karlar kraliçesini’ anlatıyormuş. Çocuklar, Karlar Kraliçesi çok güzel bir kızmış. Yemyeşil gözleri varmış ama kalbi bir o kadar kötüymüş-“ Aslan’ın soğuk ve mesafeli bakışlarını aldırmadan masala devam ettim. “Karlar kraliçesi aynayı eline alıp bakmış ve çok şaşırmış çünkü aynadaki onun çocukluk yüzüymüş. Kahverengi saçlı, yemyeşil gözlü güzel bir kızmış. “Aman tanrım, neler oluyor!” demiş ve aniden bir toz bulutu kraliçenin etrafını sarmış. Kraliçe küçülerek ufacık güzel bir kız çocuğuna dönüşmüş. Bir mucize gerçekleşmiş çünkü ayna aslında sihirli bir aynaymış. Ona bakanlar gerçek yüzlerini görürlermiş. Karlar kraliçesi de meğer küçükken onunla kimse oynamıyor diye çok üzülürmüş. Bir gün bir cadı “Onları cezalandırman gerek, intikam almak ister misin?” diye sormuş Karlar kraliçesine. Küçücük çocuk aklı ve o üzüntüyle yanlış bir karar vererek “Evet.” Demiş. Cadı da onu karlar kraliçesi haline getirip kalbini kötülüklerle doldurmuş. Sihirli aynada çözülen büyü herkesi çok mutlu etmiş ve masal mutlu sonla bitmiş.”


“Hayır!” Diye bağırarak öfkeyle ayağa kalktı Aslan. “Hiçbir şey mutlu sonla bitmez, o cadı gelip onları cezalandıracak tamam mı!” koşarak yanımdan ayrıldı. Arkasından bakakalırken Sami bey camdan bize bakıyordu.


Bölüm sonu...


Loading...
0%