Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@cerkul

8. Bölüm


Okuldan sonra köşke gittim. Çantamı eşya dolabına koyup mutfağa geçerken koridorda Aslan’la karşılaştım.


“Aptal.” Dedi gözlerime dik dik bakarken.


“Dün Karlar kraliçesi masalını okudum.” Diye devam etti sözlerine. “Oradaki kötü kalpli kadın, cadı değil büyücüymüş!” Kötü bir bakış attı ve sert adımlarla önümden geçip gitti.


Cidden bu çocuk !


Kendi kendime söylenerek mutfağa girdim.


Selma abla, Sami Bey’in büyük oğlunun uzun bir aradan sonra eve döndüğünü ve onun için özel bir akşam yemeği hazırlayacağını söyledi. Ona yemek yaparken yardım ettim.


“Aa, Aslan bey, neden buradasınız siz?”


Selma ablanın sesiyle dönüp mutfak kapısından içeri giren Aslan’a baktım.


“Susadım.” Dedi Aslan. Ardından gelip dolaptan su aldı.


“Odanızdaki su mu bitmiş, hemen yenisini gönderiyorum-“ dedi Selma abla.


“Hayır bitmedi.” Dedi. “Canım soğuk su içmek istedi.” Yüzündeki soğuk ifade bana dejavu yaşattı.


“Normalde hayatta mutfağa inmez de, ondan şaşırdım.” Diye kulağıma doğru fısıldadı Selma abla.


Kaşlarım havalandı.


Beni görmek için gelmiş olabilir miydi ?


Gözlerimi kısarak Aslan’a yaklaştım. O su içtiği bardağı tezgaha bırakırken ellerimi karnımın üzerinde bağdaş yapıp karşısında durdum.


“Buraya beni görmeye geldin değil mi?” dedim. “Hadi itiraf et.”


Karşısında büyük bir özgüvenle dururken o ifadesizce yüzüme baktı. Ardından “Aptal.” Dedi ve önümden geçip gitti.


Aptal demek ...


“Ben sana şimdi gösteririm.” Diyerek peşinden gittim.


Hızlı adımlarla köşkün merdivenlerini çıktım. Koridorun sonundaki odasına girdiğini görünce koşarak oraya gittim ve hemen arkasından odaya daldım.


Odanın ışıkları kapalıydı hemen açtım.


“Aslan?”


Aslan odada görünmüyordu.


“Burada olduğunu biliyorum.”


Odanın içinde onu aradım fakat bulamadım.


“Ah, demek canın oyun oynamak istiyor.” Etrafıma bakmaya devam ediyordum. “Tamam... kabul... oynayalım bakalım.” Dedim ve ekledim. “O zaman elma dersem çık, armut dersem çıkma.”


Saklanmaya devam ediyordu.


“Elma!”


Çıkmadı.


“Ee, hadi ama elma dedim sana...” Dediğim anda Aslan aniden saklandığı yerden çıktı. Korkudan yerimden sıçradım. Korktuğumu görünce kahkaha atarak gülmeye başladı.


“Aptal ve korkak.” Dedi ve gülmeye devam etti.


“Çocuklar.”


Sami bey kapıda göründü.


“Ne yapıyorsunuz bakalım burada?” Yaklaştı ve elini Aslan’ın omuzuna koydu. “Oğlum.”


Aslan omuzunu babasının elinin altından çekti ve koşar adımlarla odadan çıkıp gitti.


O an babasıyla arasında sorunlar olduğunu anlamıştım.


“Müsaadenizle.” Diyerek yanından odadan çıktım. Merdivenlerden inerken köşk çalışanlarından Melek abla bana seslendi.


“Efendim abla.” Diyerek yanına gittim.


“Çamaşır odasında çarşaflar var.” Dedi. “Kurutma makinesine sığdıramadım, onları arka taraftaki terasa asar mısın?”


“Olur, asarım.” Diyerek çamaşır odasına gittim. Sepetteki çarşafları aldım ve terasa çıktım.


Çarşafları asıp arkamı döndüğümde kalakaldım.


Ayaz şu anda tam karşımda duruyordu.


“Burada çalıştığımı biliyor muydun?”


“Evet.” Dedi. “Selma abla beni arayıp Aslan’ın olayını haber verdiğinden beri.” Terasın duvarına yaklaştı ve gökyüzüne baktı. “Kardeşimin hayatını kurtaranın kim olduğunu sordum. İsmini söylediğinde sen olduğunu anladım.”


“Nasıl?”


“Bilmiyorum ama içimden bir ses, sen olduğunu söylüyordu.” Dedi, düşünceli duruyordu. Gözlerini gök yüzünden ayırdı yüzüme baktı. “Önce Fransa’da, sonra okulda, şimdi de evimde.” Dedi. “Her yerde karşıma çıkıyorsun Gece.”


“Her defasında karşıma çıkan sensin.” Dedim. “Fransa’da beni sen buldun, okuduğum okula sen geldin ve şimdi de uzun bir aradan sonra evine dönüyorsun. Sence bütün bunlar benim suçum mu?”


“Bunları seni suçlamak için söylemedim.” Dedi. “Her şeyi çok yanlış anlıyorsun.”


Ortamda bir sessizlik oluştu.


“Kardeşim buraya, beni değil sevgilisini görmeye gelmiş.”


Savaş’ın söylediği aklıma gelirken”Bugün okula neden geldin?” Diye sordum.


“İdarede işlerim vardı.” Dedi. “Sonra da seni gördüm.”


“Daha çok görmezden geldin diyelim.” Dedim ve tavırlı bir şekilde gökyüzüne doğru döndüm.


“Mecbur kaldım diyelim.” Dedi. “İkimizi bir arada görüp başına bela olacak bir sürü insan var orada.”


Tekrar ona döndüm.


“Savaş bana bir şey yapmadı ki sadece gitmemi engelledi.”


“Bilmiyorsun.” Dedi.


“Biliyorum.” Dedim, “Savaş’ın babasıyla annenin ilişkisinden haberim var.”


Bu konu hakkında pek konuşmak istiyormuş gibi görünmüyordu.


“Abi.” Diyerek çıkageldi Aslan. “Her yerde seni aradım.” Beni görmezden geldi.


Aslan’ın bu soğuk ve mesafeli hallerinin kime çektiğini şimdi daha iyi anlıyordum.


“Oyunu açtım. Hadi gidelim.” Dedi Aslan.


“Gidelim.” Dedi Ayaz. Bana bir bakış attı ve Aslan’la beraber gitti.


Akşam üzeri köşkten çıkarken Ayaz siyah Range Rover arabasıyla bahçe kapısından dışarı çıkıyordu. Yaya çıkışından çıkarken arabayı önümde durdurdu. Arabanın camını açtı ve kafasını uzatarak bana seslendi.


“Atla seni bırakayım.” Dedi.


“Teşekkür ederim ama durak yakında, otobüsle giderim ben.”


“Bu saatte otobüs kolay kolay gelmez buraya.” Dedi. “Atla bırakayım seni.” Önce biraz tereddüt etsem de teklifini kabul edip arabasına bindim.


“Fransa’ya geri dönecek misin?” Diye sordum yolda ilerlerken.


“Bilmiyorum... Belki.” Dedi.


“Aslan’ın sana ihtiyacı var.”


“Biliyorum.” Dedi kafasını çevirip yüzüme baktı. “Onun için buradayım.”


Yola baktım, iç geçirdim.


“Kendimi garip hissediyorum.”


“Neden?” Diye sordu.


“Fransa’dan dönerken seni bir daha görebileceğimi düşünmüyordum... ama şimdi buradasın.”


“Beni bu kadar umursamadığını bilmiyordum.” Dedi, aynı anda dönüp birbirimizin yüzüne baktık. “Fransa’dan beni görmeden ayrıldın.”


“Zor bir gün geçirmiştim, bir an önce gitmek istiyordum.”


Sana veda edememekten korkuyordum, diyemedim.


“Burada durabilirsin.”


“Evin burada mı?”


“Evet.” Dedim ve emniyet kemerini çözdüm. “Teşekkür ederim.”


Arabanın kapısını açıp arabadan indim. Eve doğru yürürken arkamdan bakıyordu. Evin kapısını açtığımda ise arabadan inip yanıma geldi. Gözleri kırık pencere camındaydı.


“Burada mı yaşıyorsun?”


“Evet, burada yaşıyorum.” Dedim.


“Halan?”


“Halam yok, artık onunla aynı evde yaşamıyoruz.” Dedim.


Daha fazla soru sormadı.


“Pencere de dün kırıldı, rüzgardan. Yaptıracak fırsat bulamadım daha.”


“Anladım.” Dedi.


“İyi geceler.”


“İyi geceler.” Dedi ve ben eve girene kadar arkamdan baktı.


Eve girdiğimde yolumu telefon feneriyle aydınlatmak zorunda kaldım çünkü evin elektriğini bir türlü açtıramamıştım.


Asel’le kafeteryaya inip yemeklerimizi aldık. Boş bir masaya doğru yürürken ikimiz de bastığımız yeri kontrol ettik.


“Bugün sorunsuz bir şekilde yemek yiyeceğiz çok şükür.” Dedi Asel sandalyeyi çekip otururken.


Gülümseyerek karşısına geçip oturduğum sırada Dün Ayaz’ın yanında gördüğüm kızıl saçlı kızı gördüm. Yanında üç kız arkadaşıyla bana bakarak bu tarafa doğru geliyordu.


“Umarım sorunsuz olur.” Diye mırıldandım.


“Neden öyle dedin?” Dedi Asel. “Bir şey mi oldu?”


Kafasını çevirip arkasına baktı.


Rana denen o kızın geldiğini gördü.


“Gerçekten mi ya.” Dedi önüne dönerken.


Rana gelip başımızda dikilince yüzüme “hayır ya” der gibi baktı.


“Kalk.” Dedi Rana, sinirli görünüyordu.


“Ne istiyorsun?”


“Kalk dedim sana?”


“Yemek yiyorum görmüyor musun?” Deyince tabldot tabağı önümden çekti ve yere attı.


Bir hıcımla ayağa kalktım.


“Ne yaptığını sanıyorsun sen!”


“Ayaz’dan uzak duracaksın!” Diye çemkirdi yüzüme.


“Bana bak!” Sinirden elim ayağım titrerken Savaş yanımızda bitti.


“Demek olanları duydun.” Dedi Savaş, Rana’ya. “Ama yanlış kişiden hesap soruyorsun. Ayaz dün, Gece’nin elini zorla tutup onu götürdü.”


“Sen karışma.” Dedi Rana, Savaş’a.


“Hesap soracaksan sevgilinden sor.” Dedi Savaş. “Şimdi kızı rahat bırak.”


Rana, Savaş’a öfkeyle baktı ve arkadaşlarıyla birlikte yanımızdan öfkeli adımlarla ayrıldı.


“İyi misin?” Diye sordu Savaş.


“Sen gelene kadar iyiydim.” Dedim ve omuzuna çarparak yanından geçip gittim.


“Bunu bir tür teşekkür olarak kabul ediyorum.” Diye bağırdı arkamdan.


Bugün son dersten sonra resim öğretmenimiz Bulut hocayla beraber sanat atölyesinin olduğu D bloğa gittik. Kurs kaydımı yaptık ve atölyeyi biraz gezdik.


Atölye 10 sınıftan oluşuyordu ve her sınıfta 5 öğrenci bulunuyormuş.


“Uluslararası Sanat üniversitesinin yetenek sınavlarına az kaldı Gece. Derslerine hiç aksatmadan katıl. Seni diğerlerine yetiştirelim.” Dedi Bulut hoca.


Bulut hocanın yanından ayrılıp atölyenin merdivenlerinden inerken Rana’yla karşılaştım. Elinde resim çantası vardı. Belli ki o da resimle ilgileniyordu.


“Senin ne işin var burada?” Diye sordu.


“Kurs kaydımı yaptım şimdi de gidiyordum.” Dedim,


“Kaydını mı yaptın?” Dedi, sesli güldü. “Yanlış yerdesin, sen buraya ait değilsin.”


Umursamaz bir tavırla yanından geçip giderken kolumdan tutup durdurdu. “Burası senin için büyük bir hayal kırıklığı olacak ve bende bunu zevkle izleyeceğim.”


“Elinden geleni ardına koyma.” Dedim ve kolumu elinden bir hıcımla çekip önünden geçip gittim.


Bölüm sonu...


Loading...
0%