Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm

@cerkul

Asel’le beden dersi dönüşü okul kıyafetlerimizi giymiş kızlar tuvaletinde saçlarımızı düzeltiyorduk.


Saçımı kuyruk yapıp bıraktığım sırada tuvaletin kapısı sertçe açıldı ve duvara çarparak ses çıkardı.


Kafamı bir hıcımla çevirip baktığımda Rana ve arkadaşlarını gördüm.


“Demek buradasın.” Diyerek öfkeyle yürüdü Rana. “Kapıyı kilitleyin!” diye de bağırdı arkadaşlarına.


“Hadi, gidelim.” Dedi Asel, telaş içinde.


“Gidelim.” Diyerek kapıya yürüdüğümüz sırada birkaç adımla aramızdaki mesafeyi kapattı Rana. Ve hiç beklemediğim bir anda yüzüme sert bir tokat attı.


Şok olmuş bir ifadeyle yüzüne baktım.


“Ne yaptığını sanıyorsun sen!” diye bağırdım.


“Sana Ayaz’dan uzak durmanı söyledim, sense gidip evinde çalışmaya başladın!”


Gözlerim, Asel’in şaşkın bakışlarıyla buluştu.


“Öğrenemeyeceğimi mi sandın.” Dedi Rana, gözlerimi Asel’den ayırıp ona baktım. “Dün gece Ayaz’la birlikteydim, bana hizmetçiliğini yapmaya başladığını söyledi.”


Yutkundum.


“Ayaz sana acıyormuş ama ben onunla aynı şeyi düşünmüyorum, bu yüzden o evden defolup gideceksin!”


Hayal kırıklığı içinde kapıya doğru yürürken Rana beni tüm gücüyle itti ve başımı lavaboya sertçe çarpıp yere düştüm.


Acı içinde doğrulmaya çalışırken anlımdan yüzüme akan sıcak kanı hissettim.


“Geldiğin çöplüğe geri döneceksin!” diye bağırdı Rana.


“Gece!” Endişeyle üzerime eğildi Asel. “Gece iyi misin?”


Gözlerim karardı.


Rana ve arkadaşları korkup tuvaletten çıkarlarken Asel yardım çığlıkları atıyordu.


Çok geçmeden tuvaletin kapısı sertçe açıldı ve Savaş beni yerde kanlar içinde gördü.


“Ne oluyor burada!” diyerek tuvalete daldı hemen.


“Rana-“ diyerek geri çekildi Asel. “Rana yaptı, yardım et ne olur.”


“Git revire haber ver çabuk!” Diyerek beni kucağına aldı Savaş.


Sonrası kasvetli bir karanlık...


Güçlükle gözlerimi aralayıp baktığımda bir sedye yatakta yatıyordum. Biraz doğrulup kolumdaki bitmek üzere olan seruma baktığım sırada sızlayan anlıma dokundum.


Anlımda bir bant vardı.


“Başına darbe aldın.” Diyerek aramızdaki perdeyi çekip yaklaştı doktor hanım. “Anlına iki dikiş attık, tomografi sonucun temiz.” Diye de ekledi. “Başın dönüyor mu?”


“Hayır.” Diyerek yatakta doğrulurken anlımdaki yara sızladı.


“Gece.” Diyerek revire girdi Şeyma hoca, mavi rengi gözlerinden endişe akıyordu. “Sana bir şey olacak diye çok korktuk.”


“Özür dilerim. Sizi korkutmak istemezdim.”


Gelip baş ucumda durdu.


“Nasıl hissediyorsun kendini?” Doktor hanıma baktı. “Bir sorun var mı hocam?”


“Ben iyiyim.” Diyerek doğruldum.


“Şükür.” Dedi Şeyma hoca. “Nasıl oldu pekii?”


Olanlar gözlerimin önünden geçip gitti.


“Rana.” Dedim tekdüze bir sesle. “Beni kasten itti.”


“Aklım almıyor.” Dedi Şeyma hoca, hayal kırıklığı içindeydi. “Yarın disiplin kurulunu toplayacağım, orada olanları anlatırsın.”


“Tamam Şeyma hocam, teşekkür ederim.”


“Dosyanda ailenden kimsenin numarasını bulamadık. Bu yüzden kimseyi arayamadık. Velini ara gelip seni alsınlar. Yarına kadar da iyice dinlen. Yarın disiplin kurulunda yanında velin de olsun.”


Velim olarak kimsenin gelemeyeceğini söylemenin yollarını düşünürken Savaş revire girdi.


“Oo, küçük hanımlar uyanmışlar.” Diyerek gelip başucumda durdu.


Ne yani, ona artık bir can mı borçluydum?


“Geçmiş olsun yeni kız.”


“Teşekkür ederim.” Dedim yarım ağız.


“Hocam, şu anda beni almaya kimse gelemez. Ben gidebilir miyim?”


“Yolda başına bir şey gelir, bu riski göze alamam.” Dedi.


“İyiyim ben, gerçekten. Tek gidebilirim-“


“Onu ben bırakırım.” Diyerek araya girdi Savaş.


Cidden böyle bir şeyi kabul edebileceğimi nasıl düşünür?


“Ders sırasında okul dışına çıkamazsın Savaş.” Dedi Şeyma hoca. “Ben bırakırım Gece’yi.”


“Öğlen arasına girdik hocam. Bırakıp hemen dönerim.” Dedi Savaş. “Hem sizin öğretmenler toplantınız birazdan başlamayacak mıydı?”


“Doğru söylüyorsun.” Dedi Şeyma hoca. “Gece’yi evine sen bırak.”


“Teşekkür ederim ama kendim gidebilirim.” Diyerek araya girdim.


“Seni tek başına gönderemem.” Dedi Şeyma hoca. “Savaş seni bırakıp dönsün.”


Savaş’la okulun açık otoparkına doğru yürüyorduk.


“İstersen seni arabaya kadar kucağımda taşıyabilirim.” Dedi.


“Kendimi sana teslim edeceğime, yüzüncü kattan boşluğa bırakayım daha iyi.” Diye karşılık verdim.


“Sanırım sen hayatını kurtaran birine bu şekilde teşekkür ediyorsun, farklı bir tarzın var, sevdim bunu.” Dedi.


“Allah aşkına kaç yaşındasın sen?”


“Neden soruyorsun bunu? Benimle ilgilendiğin için mi?” diyerek büyük bir özgüvenle ellerini pantolonunun cebine soktu.


“Ondan sormuyorum.” Dedim. “Algılama yeteneğin pek gelişmemişte ondan merak ettim.”


“Vah!” çekerek sesli güldü Savaş. “İnanılmaz iyi laf sokuyorsun.”


“Eğer hayatımı kurtardın diye kendini iyi biri sanıyorsan söyleyeyim, o işler öyle kolay olmuyor.”


“Nasıl oluyormuş peki o işler.” Dedi.


“Öncelikle insan olman gerekiyor.” Dedim. “Yani o işler pek sana göre değil.”


Güldü.


Ben ona laf soktukça o daha hoşnut oluyormuş gibi davranıyordu ve evet bu beni daha da fazla sinirlendiriyordu!


Mavi Ferrari arabanın ön kapısını benim için açtığında “Ehliyetin var mı senin?” Diye sordum.


“Burada reşit olan sadece sen değilsin küçük kız.” Dedi.


Tam bir israf!


***


“Burada durabilirsin.” Dedim sıkılarak. Tam bir saattir evin etrafında dönüp dolaşıyorduk.


“Sana tavsiyem bir daha da kimseyi evine bırakmaya çalışma.” Emniyet kemerimi çözdüm.


“Sende bir daha evinin yolunu kimseye tarif etme.” Dedi.


Yol boyunca yaptığı gibi hâlâ bütün kabahat bendeymiş gibi davranıyordu.


“Sende hiç suç yok yani?”


“Evet.” Dedi Savaş. “Bütün suç senin evinin yolunu bulamaman.”


Onunla hiç uğraşmayacaktım.


“Teşekkür ederim yine de.” Diyerek arabadan indim.


“Rica ederim yine de.” Dedi.


Eve doğru yürüdüm. Evin kapısı hafif aralıklı duruyordu. Kapıyı ittim, Ayaz’ı içeride tek başına otururken gördüm.


Eve girdim.


Ayaz kafasını kaldırıp bana baktı. Yüz ifadesi katıydı.


“Neden buradasın?”


Ayağa kalktı, ağır adımlarla bana doğru yürüdü.


“Senin onun arabasında ne işin var?” dedi.


“Ne-“


“Senin – onun arabasında – ne işin vardı?” Diye tane tane tekrarladı, karşımda duruyordu. “Olanları biliyorum.” Dedi. “Öğrenir öğrenmez okula geldim ama sen Savaş’la çıkıp gitmişsin.” Sen tonu yüz ifadesi kadar sertti. “Sana ondan uzak durmanı söylemiştim.” Dedi sakin ve bir o kadar da öfkeli.


“Ayaz sana acıyormuş ama ben onunla aynı şeyi düşünmüyorum, bu yüzden o evden defolup gideceksin!”


“Senin onun yanında ne işin var Gece!” Bağırmasıyla daldığım düşüncelerden çıktım.


“Sana ne bundan.” Diye karşılık verdim sakinliğimi korumaya çalışarak. “Sen kim oluyorsun da bana hesap soruyorsun?”


“Bana cevap ver!”


“Bana bağırma!” Diye bağırdım bende. “Bana hesap soramazsın sen! Kendine gel!”


Boynundaki damarlar sinirden belirmeye başladı.


“Kimsin ya sen, karşıma geçmiş hesap soruyorsun-“ sinirlerim hat safhaya ulaştı. “Ben söyleyeyim mi kim olduğunu-“


“Sus.” Dedi ve üzerime yürümeye başladı.


Geriye doğru adımlar atarak aramızdaki mesafeyi korumaya çalıştım.


“Hiç kimsesin sen! Sen benim için hiç kimsesin Ayaz!” Sırtım duvarla buluştuğunda artık geri gidemiyordum.


“Sevgilin olacak o kız yüzünden bu haldeyim ben. Sen bana neyin hesabını soruyorsun.”


Aramızdaki mesafe azaldı. Bir nefes kadar yakınımdaydı artık.


Buğulaşan gözlerimi gözlerinden kaçırdım, ağlamak üzereydim.


“Senden nefret ediyorum.” Diye fısıldadım yere bakarken.


“Beni seviyorsun.” Dedi benim gibi fısıldayarak.


Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başladığında kafamı kaldırıp yüzüne baktım.


“Neyi değiştirir ki bu.” Dedim.


“Çok şeyi.” Dedi ve aniden dudaklarıma kapandı, elleri yüzümdeydi. O an zemin ayaklarımın altından kayıp gitmişti sanki. Elim ayağım boşaldı, tir tir titremeye başladım.


Kollarının arasından kayıp gidecekmişim gibi hissettiğimde ellerim onun beline gitti. Ona tutundum.


Bir süre sonra dudaklarını çok uzaklaştırmadan çekti Ayaz. Elleri hâlâ yüzümdeydi.


“Seni başka bir erkeğin yanında görmeye katlanamıyorum.” Diye fısıldadı dudaklarıma doğru, nefes alıp verişi düzensizdi.


“Ayaz-“ diye fısıldadım üzerimdeki şoku hâlâ atlatamamışken. “Ne yapıyorsun-“


Onu anlayamıyordum.


“Sen-“ dediğim anda tekrar dudaklarıma kapandı ve beni öpmeye devam etti.


Bir süre hareketsiz kaldım sonra gözlerim kapandı ve yaşadığım duygu karmaşası içinde ona karşılık vermeye başladım.


Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki göğsüme sığmıyordu. Bedenim bedeniyle bütünleşmiş alev gibi yanıyordu fakat çok geçmedi gerçekler yine beni içine çekti.


Hızla geri çekildim.


“Sen onunla berabersin, burada olamazsın.”


Tutkudan ela gözleri koyulaşmıştı.


“Kim?” Dedi, göğüs kafesi gözle görünür bir şekilde şişip sönüyordu. “Rana’yla mı?”


“Sizi gördüm okulda koridorda birbirinize sarılıyordunuz.”


“Ben değil Rana sarılıyordu.” Dedi.


“Fark eder mi?”


“Eder.” Dedi. “Onunla aramızda da düşündüğün gibi bir ilişki yok.”


“Dün neden onunlaydın o zaman. Ona köşkte çalıştığımı da söylemişsin, üstelik bana acıyor muşsun.”


“Ben böyle bir şey söylemedim.” Dedi. “Evet Rana dün şirkete geldi.” Diyerek aralarında geçen konuşmayı anlatmaya başladı.


“Onun yüzünden değil mi? Gece denen o kız yüzünden böyle davranıyorsun bana.”


“Bunun Gece’yle alakası yok. Biz seninle üç sene önce ayrıldık. Çoktan biten bir ilişki için boşa uğraşıyorsun.”


“Boşa mı? Ben seni seviyorum ve bunu görmeni sağlamak istiyorum. Bu boş bir şey değil.”


“Biz diye bir şey kalmadı, hiçbir zaman da olmayacak, bir daha ne benim nede Gece’nin karşısına çıkma.”


“Ondan bahsedince nasıl da değişiyorsun hemen. Gözlerinin ifadesi değişiyor. Onu seviyor musun?”


“Öfkelenip bir şeyler yapacağını tahmin etmeliydim.” Dedi Ayaz.


“Rana, onu seviyor musun diye, sorduğunda ona ne dedin?” Diye sordum.


Ortamda kısa süreliğine bir sessizlik oluştu.


“Neyse boş ver.” Dediğim sırada konuştu.


“Seviyorum dedim.” Dedi. “Daha önce kimseyi sevmediğim gibi.” Gözlerimin içine daldı. “Onun kılına zarar gelse dünyayı yakarım.”


“Gece!” Diye içeriye daldı Buket. İkimizi görünce afalladı. “Ben yanlış zamanda geldim galiba.” Geri geri gitti. “Kapıdayım ben.” Diyerek evden aynı hızda çıktı.


Ayaz’la birbirimize baktık.


“Buket, arkadaşım.” Dedim.


“Anladım.” Dedi.


Ben önde, Ayaz arkamda evden dışarı çıktık.


Buket sırtında okul çantası afallamış bir şekilde kapıda bekliyordu.


“Buket ne oldu? Neden geldin sen?”


“Telefonla aradım, ulaşamayınca gelip bakayım dedim.”


“Telefonumun şarjı bitmişti.”


Ayaz ve Buket’i birbirleriyle tanıştırdım.


“Memnun oldum.” Diyerek elini uzattı Ayaz.


“Memnun oldum Ayaz.” Diyerek Ayaz’ın elini sıktı Buket. “Ben aslında seni tanıyorum.” Diye de ekledi, ona uyarıcı gözlerle baktım. “Gece senden baya bahsetmişti.”


“Öyle mi?” Dedi Ayaz bana bakarak.


“Bakma sen ona biraz abartıyor.” Dedim.


Tebessüm etti.


“Ben gideyim o zaman.” Dedi Ayaz.


“Tamam sonra konuşuruz.”


“Ben sizi hiç rahatsız etmeyin, siz konuşun.” Dedi Buket, gitmek üzere hareket edince kolundan tutup durdurdum.


“Sen kal.” Dedim. “Seninle işimiz var.”


Ayaz arabasına doğru yürüdü. Arabasına binip uzaklaşana kadar ona arkasından baktım.


“Ne yapıyorsun Buket?” Diyerek Buket’e döndüm. “Söylediğin laf mıydı şimdi?”


“Niye yalan mı?” Dedi. “Bahsettin işte, ama bu kadar yakışıklı olduğundan bahsetmedin tabii.” Diye de ekledi. “Kızım bu çocuk olağanüstü bir şey, insan olduğundan emin misin?” Gözleri anlımdaki yara bandına gitti. “Bir dakika ya.” Dedi Buket. “Bu yara bandı ne?”


İç geçirdim ve Buket’i arkamda bırakıp eve girdim.


Ona yaşananları anlattım.


“İnanamıyorum ya şu pisliğin yaptığına bak sen.” Dedi Buket. “Ama ben yarın o okula gelir bunun hesabını sorarım ona.”


“Saçmalama Buket, böyle bir şey yapmayacaksın tabii ki.”


“Şu an sinirden elim ayağım titriyor.” Dediği sırada telefonu çaldı.


Arayan ağabeyi Sercan’dı.


“Kapıda kalmış.” Dedi telefonu kapatarak. “Anahtar istiyor.”


“Tamam git sen.”


“İşin yoksa beraber bize geçelim.” Dedi.


“Yorgunum biraz uyuyup dinlemek istiyorum.” Dedim.


Buket gittikten sonra markete uğradım. Hava kararmak üzereydi ve evi aydınlatmak için mum almam lazımdı. Marketten dönerken kapının önünde kırmızı bir spor araba gördüm. Evin önüne geldiğimde Rana arabadan indi.


Üzerinde sarı renkte şık mini bir elbise vardı. Kendi üzerimdeki kısa kumaş şortum ve salaş kısa kollu tişörtümle kıyaslamadan edemedim.


Onu umursamadan evin kapısını açıp eve girdim.


“Burada mı yaşıyorsun?” Diye bağırdı arkamdan. Elimdeki poşetleri kapının eşiğine bırakırken gelip kapıda durdu.


“Ne işin var burada?” Diye sordum, kapının önünden evin içini süzdü.


“Burası ev değil, harabe.” Dedi.


“Bu seni hiç ilgilendirmez.”


“Neyse.” Dedi. “Ben seninle başka bir şey konuşmaya geldim.” Kapıda karşısında durdum.


“Ne istiyorsun?”


“Yarın disiplin kurulu toplanacak.” Dedi. “Yaşananların bir kaza olduğunu söyle.”


“Neden yapacakmışım bunu?”


“Kendi iyiliğin için.” Dedi.


İç geçirdim. “Anladım.” Dedim. “Başka bir şey var mıydı?”


“Sana istediğin kadar para veririm.”


“Benim-senin-parana-ihtiyacım yok.” Dedim tane tane. “Gerçeklerin üzerini öylece kapatmana izin vermeyeceğim.”


“Teklifimi ret mi ediyorsun yani?” Dedi ve ekledi. “Senin gibi aptal birinden de bu beklenirdi zaten. Ben her türlü bu işten sıyrılacağım Gece. Bilmiyorsan söyleyeyim, annem milletvekili, babam cumhuriyet savcısı ve ben senin aklının hayalinin alamayacağı kadar zenginim. Senin gibi kenar mahalleli bir kız bana hiçbir şey yapamaz.”


“Gerçekten bu söylediklerine inansaydın buraya bana yalvarmaya gelmezdin değil mi?” dedim.


“Yalvarmak mı?” diye sesli güldü Rana. “Bakalım bu işin sonunda kim kime yalvaracak.” Diye de ekledi. Evin içine tiskinerek baktı ve sırtını dönüp gitti.


Hiç beklemeden kapıyı kapattım. Yerdeki poşeti aldım. Mumları yaktım ve evi biraz aydınlattım.


Boş bir resim kağıdı alarak yatağa oturdum ve kağıda hırçınca bir şeyler karalamaya başladım.


Resim çizerken durmadan Ayaz’la aramızda yaşananları düşünüyordum. Beni öptüğü anı her düşündüğümde kalbim yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlıyordu. İçim ısınıyor, avucumun içi terliyordu.


Çizdiğim resme bakarken kapı ağır ağır tıklandı fakat ben gözlerimi kağıttan ayırmadım çünkü hiç farkında olmadan kağıda Ayaz’ın yüzünü çizmiştim.


Her bir zerresini aklıma kazıdığımı işte o an anladım.


Kapı bir kez daha tıklanınca daldığım düşüncelerden sıyrıldım ve kağıdı hızlıca yastığımın altına sokup yataktan kalktım.


Gidip kapıyı açtım.


Gelen Ayaz’dı.


“Konuşmamız yarım kaldı.” Dedi.


Bir şey demedim ve ayaklarımın üzerine yükselip aniden boynuna sarıldım. Biraz şaşırmış olacak ki bir süre hareketsiz kaldı. Ardından kollarını belime doladı ve bana sımsıkı sarıldı.


Yürüyerek İstinye sahiline gittik. Konuşurken zaman nasıl geçti anlayamadık bile.


En son yorulmuş sahil karşısında bir bankta oturmuştuk.


Boğazın eşsiz güzelliği karşısında kendimi büyülenmiş hissettim.


Kafamı çevirip Ayaz’a baktığımda oda kafasını çevirip bana baktı.


“İstanbul...” Dedi, iç geçirdi. “Burası benim için daha önce hiç bu kadar anlamlı olmamıştı.”


Gözlerinin içine hapsolmuş hissederken yanağıma dokunup okşadı ve yaklaşıp dudağımın kenarına küçük bir buse kondurdu. Geri çekilirken derin derin gözlerimin içine baktı.


“Güzel gözlüm.” Dedi.


Aklıma halamın bana, şeytan gözlü dediği anlar geldi.


Eğer bir ortamda kendinizi eksik ve değersiz hissediyorsanız doğru zamanda yanlış insanlarla berabersiniz demektir. Ben hayatım boyunca güzel gözlere sahip olduğumu bilmiyordum mesela. Kendime hep halamın gözünden bakmışım, bunu yeni yeni anlıyordum...


Eve taksiyle döndük. Ayaz taksinin parasını ödemek için benden önce davrandı.


“İyi geceler.” Dedim karşısında dururken.


“İyi geceler.” Dedi. Onu ardımda bırakıp eve girdim. Kendimi inanılmaz yorgun hissediyordum hiç beklemeden kendimi yatağa atıp uyudum.


Sabah uyandığımda saat 6’ydı. Okula geç kalmak üzereydim. Hemen yataktan kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Okul kıyafetlerimi giydim. Saçlarımı at kuyruğu yaptıktan sonra anlımdaki bandını da söküp çıkardım. Beyaz spor ayakkabılarımı da ayağıma geçirip evden çıkarken Ayaz’ın arabasını park halinde kapımın önünde gördüm. Oda beni görünce kapıyı açıp arabadan indi.


“Sen ne zaman geldin?” Uykusunu alamamış olduğunu görünce “Sabaha kadar burada mı bekledin?” Diye sordum.


“Kahvaltı yaptın mı?” Dedi.


“Geceyi arabada mı geçirdin Ayaz?”


“Evet.” Dedi.


“Neden?” Dedim bu durumdan rahatsız olarak.


“Hâlâ yaptırmadığın kırık pencere camın yüzünden.”


Ortamda kısa süreliğine bir sessizlik oluştu.


“Burası küçük bir mahalle, herkes herkesi tanır, güvenli yani.” Dedim. “Hem madem gitmeyecektin bana neden söylemedin?”


“Bilseydin beni göndermeye çalışırdın.” Dedi.


“İyi tahmin etmişsin. Bir daha böyle bir şey yapma.”


Gözleri anlımdaki yaranın üzerinde gezindi.


“Acıyor mu?” Dedi.


“Yok, hissetmiyorum bile.” Dedim.


Parmağıyla yarama dokundu. Okşadı ve yaklaşıp yaramın üzerine küçük bir buse kondurdu.


“Bir daha böyle bir şeyin yaşanmasına izin vermeyeceğim.” Dedi. “Söz veriyorum.”


“Senin hatan değildi. Sadece belayı mıknatıs gibi çekiyorum.”


Yüzünde buruk bir gülümseme belirdi.


“Okuldan sonra gelip seni alırım.” Dedi Ayaz, okulun önünde arabasının içindeydik.


“Okuldan sonra Buket’lere gideceğim, doğum günü kutlaması var.”


“Sorun yok bende seni oraya bırakırım.” Dedi.


“Teşekkür ederim ama zahmet etmene gerek yok, kendim giderim.” Emniyet kemerini çözdüm ve arabanın kapısını açtım.


“Görüşürüz.” Dedim dönüp yüzüne bakarken.


“Görüşürüz.” Dedi.


Arabadan inip okulun bahçe kapısından içeri girdim. Toplantının olacağı salona indim. Salonun önü biraz kalabalıktı. Salona doğru yürürken Rana, yanında annesi olduğunu tahmin ettiğim esmer bir kadınla merdivenlerden iniyordu.


Onları ardımda bırakıp salona girdim.


Sonra herkes salona girdi ve yerine oturdu. Rana ve annesi tam karşımdaki masada oturuyorlardı. Rana’nın arkadaşları ve onların anne babası sağ çaprazımdaydı. Benim yanımdaki masa Savaş geldikten sonra doldu.


“Senin ne işin var burada?”


“Seni kurtaranın ben olduğunu unuttun galiba.” Dedi.


İç geçirerek önüme döndüğüm sırada Asel yanında, siyah saçlı, orta yaşta bir kadınla beraber salona girdi ve bana hiç bakmadan karşı masalardan birine oturdu.


Yüz ifadesi berbattı.


Yanına gidip ne olduğunu sormak istedim fakat tam o sırada Şeyma hoca ve iki erkek öğretmen salona girdi.


“Gece, velin neden hâlâ gelmedi?” diye sordu Şeyma hoca baş masaya otururken.


Kimsenin gelemeyeceğini söylemek üzere ayağa kalktığım sırada “Kusura bakmayın geç kaldım.” Diyerek nefes nefese, telaşla salona girdi Sultan halam.


Şok bir ifadeyle ona baktığım sırada gelip yanıma oturdu.


“Senin ne işin var burada?” diye sordum kısık sesle.


“Çağırdılar geldim.” Dedi.


“Kim çağırdı seni? Buradaki hiç kimse seni tanımıyor bile.”


Şeyma hoca konuşmaya başlayınca yerime oturdum.


Önce bana söz verildi. Yaşananları eksiksiz bir şekilde anlattım.


Rana ayağa kalktı ve bekledığım gibi beni yalanladı.


“Tartışmayı Gece başlattı.” Dedi. “Sonra ona saldırmam için beni tahrik etmeye başladı. Ona karşılık vermeyince de kendi kendini hırpalamaya başladı. Sonra kayıp kafasını lavaboya çarptı.” Dedi.


“Rana doğru söylüyor.” Dedi yanındaki arkadaşları. “Gece kendi kendini hırpalarken ayağı kayıp düştü.”


“Yalan söylüyorlar hocam.” Dedim ayağa kalkarak.


Rana’nın annesinin rahatsız edici bakışları üzerimdeydi.


“Doğru söylemeleri beklenemezdi zaten, onlar Rana’nın arkadaşları.” Dedim. “Asel’e sorun. Asel benimle birlikteydi oda biliyor her şeyi.”


Asel’e baktılar.


Asel gergindi.


“Bize orada neler yaşandığını anlatır mısın?” Diye sordu Şeyma hocanın sağında oturan erkek öğretmen.


“Hocam-“ dedi titreyen sesiyle Asel, bana kaçamak bakışlar attı.


“Rana doğru söylüyor.” Dedi.....


Loading...
0%