Yeni Üyelik
2.
Bölüm

BÖLÜM 1: Sıkışmış Ruhlar Kadehi

@ceromii2

Selamlarr yeni bölüme hoşgeldinizz. Aslında hikayenin ilk başı sayılır ve bu heyecan verici umarım seversinizzz.

 

bu arada karakterler kitap fantastik olduğu için hem çok yoğun hem de hayal etmeye ve yorumlanmaya çok açık ama arzu ederseniz kafa karışıklığına olanak vermemesi için karakterler arttıkça karakter bilgilendirmesi içeren bir bölüm ekleyebilirim. Tabi ki bu sizin yönlendirmeleriniz ve istekleriniz doğrultusunda olacak.

 

uzunca bir bölüme başlıyoruzz. Kocaman öpüldünüzz

😘❤️

öyle zamanlar vardır ki çok kalabalık bir ortamda, simalar tanıdık olsa bile yapayalnız, sanki o ana ait değilmişiz düşüncesi gelir ve görünmez olmayı her şeyden çok isteriz. Hatta çoğu zaman o duyguları aklımızdan def etmenin başka yolu yokmuş gibi bize en rahat hissettiren yeri ya da kişileri zihnimizde canlandırmayı seçeriz. En azından ben hep öyle yapardım. Sanki hayal dünyasına çekilmek kalkıp gitmek kadar belirgin bir kaçış değilmiş gibi.

 

Evet tanıdık bir yerde yalnızlık hissine kapıldığım gibi kaçtığımı boynu bükük bir hüzün eşliğinde kabul ediyorum. Fakat duraklamamı sağlayan hiç bilmediğim bir evrende daha önce bu kadar çaresiz bir yalnızlığa kapılmamış olmam. Ama bu gerçek bir kayboluş olmadığından ''yok olmuşum gibi'' benzetmesi durumu açıklamaz. Nerede olduğumu hem çok iyi biliyorum ama aynı zamanda da nasıl bir yer olduğu hakkında en ufak bir fikrim yok.

 

Yıllardır geceleri rahatımı bozan huzursuzluğun yıkıcı hissizliğinde beni asla terk etmeyen kabuslarım ilk defa gerçekti ve uykudan uyandığımda yok olan görüntülerin verdiği rahatlık ile alınan nefesle karşılanmamıştım.

 

Bu teorimi içerisinde bulunduğum oda ve içeriyi saran yabancı koku açıklıyorken bu güne kadar kabusların gerçeklik payı vardır diyen herkese kulak tıkadığım için kendime mi insanların bütün olumsuz serzenişlerine mi lanet etmeliyim bilemiyorum.

 

Yataktaki bedenimi doğrulttuğumda vücudumdaki acıların yerli yerinde olması da diğer bir lanetimdi.

 

İstemsizce yüzümü buruşturan tüm sızıları yok sayarak ayaklandığımda başımın dönmesi ile sendeledim. Duvardan destek alarak çok ta büyük sayılmayan odayı incelemeye başladım. misafir odasını anımsatan bu minik odanın sade bir dekorasyona sahip olması içerinin kasvetli havasını dağıtmaya yetmemiş gibiydi. Elimi duvardan çektiğimde küçük odadaki uzunca tavana yükselen geniş kitaplık ve istemsizce yansımamda fazlaca oyalandığım boy aynası karşıladı.

 

Berbat görünüyordum, zayıf bedenimin çoğu noktası yara ve sıyrık izleri ile kaplıydı. Çocukluğumdan beri hızlı ve ani gelişen hareketlerim ile alıştığım için artık gözüme batmayan sakarlığım sebebiyle vücudumdaki yara ve morluklara alışık olsam da aynadaki görüntü içimi sızlattı. Halime acımak istemiyorum çünkü bu kabulleniş olur. Yaşanan olayların gerçekliğine inanmak istemesem de içimdeki ses dün akşamın gerçek olmamasının imkansız olduğunu söylüyordu.

 

Boğazıma baskı yapan ve bütün bedenimi ele geçiren o berbat hisse tekrar karşılaşmak istemeyeceğim kadar korkunçtu. Düşündükçe tekrar ürpermemi sağlayan his aynadaki görüntümden birkaç adım uzaklaşmama sebep oldu. Düşüncelerimden kurtulmak istercesine kafamı pencereye çevirdiğimde hava aydınlanmış ve güneş karanlığını çoktan geride bırakmıştı. Yabancısı olduğum bu gezegene gelmem daha önce nedenini anlamadığım şekilde yasak olsa da dünya olduğunu bilmem bu karmaşalarla dolu geçen yirmi dört saatteki tek gerçeğimdi.

 

Zaten yaşananlardan hatırlayabildiğim görüntüler duyduğum fiziksel acı dışında yarım yamalaktı. Sıralamaya çalıştığımda aklıma gelenler : eğitimlerim bittiğinde bedenimi ele geçiren yorgunluk ile erkenden kendimi sıcacık yatağımla baş başa bırakmam, uykumun bölünmesiyle farklı bir evrende olduğumu ve dönüşümümü engelleyemediğimi anlamam, ve sırtımda hissettiğim yanık acısı ile gözlerimin yavaş yavaş kapanması ve de bana geceyi asla unutturmayacak, hala daha bedenimde varlığını koruyan ve hoşlandığım için kendimden nefret ettiğim o sıcaklık...

 

düşüncelerimi kaplayan sıralayışımın bitişiyle orantılı gözlerim dehşet içerisinde açıldı. Ben şu an dünyadaydım, DÜNYA ve tanımadığım ama dakikalardır evinde incelemeler yaptığım kişi... Koşarak odanın çıkışına ilerlediğimde kendimi boğazlamak istiyorum çünkü dakikalardır buradan kurtulma yolu bulacağıma saçma sapan dolaşmama hiçbir bahane bulamıyorum. O an nasıl göründüğümü dahi bilmezken insanların görüntüme ne şekilde denk geldiği ya da ne gibi tepkilerle karşılaşacağımı düşünmek dahi istemiyorum.

 

Burada bulunma nedenimi ben bile bilmiyorken kimseyle karşılaşmamayı umarak uzun olmayan ama oldukça geniş yapıya sahip koridorun sonundaki merdivenleri hızlı adımlarla indim. Ve beni karşılayan bir bedenin önüme çıkmamasına berbattan hallice olan bahtım sebebiyle şaşırsam da çıkış kapısı olduğunu düşündüğüm kapıya yönelen adımlarım ve yüzümdeki kurtuluş umudunu belirten tebessümüm arkamda yükselen sakin ama bir o kadarda sert ses ile uzun süreli varlığını sürdüremedi.

 

''Bir yerden kaçmak istiyorsan daha sessiz olmalısın yıldız ışığı.'' elim kapı kolunda iken hızla korkudan sıçramamı sağlayan sesin geldiği yöne döndüğümde karşımda merdivene yaslanarak kollarını birleştirmiş bir biçimde bana bakan adamla karşılaştığımda istemsiz bir endişeye kapıldım. Hızlanan nefesim ile kalbim yerinden çıkacak gibi zorluyordu göğüs kafesimi.

 

Söylerini doğru düzgün algılamadığım adamın rahat duruşunu gölgeleyen keskin ve dikkatli bakışları daha da gerilmeme yetiyordu.

 

''Kaçmıyorum yardım ettin ve teşekkür ederim.'' titreyişini engelleyemesem de beni derhal bırakmasını yalvaran, net çıkmasını umduğum sesim ile tekrar kapı koluna yöneldim.

 

Açılmayan kapı ile ''Kapıyı aç gideceğim!''diyerek ona döndüğümde bu sefer sesim olabildiğince sertti.

 

''Dün akşam ne oldu?'' diyerek söylediğimi es geçmesi beklediğim karşılık değildi , sinirlenmememe başka bir sebep te umursamaz tavrıydı.

 

''Seni ilgilendirmez bırak beni.'' hazır cevabımla samimi olmayan bir gülümseme geçse de yüzünden uzun sürmedi.

 

''Sence de seni evimin önünde baygın halde bulmuşken kaçırılmış gibi konuşman saçma değil mi ?'' yüzündeki alaycı tavır olmasa samimi bir soru olarak sayabilirdim ama bu bir sorudan çok tespit niteliği taşıyordu. Tamam haklıydı bana yardım etmişti .Ama yok efendim bu adam uyuzun tekiydi, gıcık, sanki kapıyı ben kilitledim.

 

Minik fısıltılarla isyan bayraklarını çeken iç sesimin tam anlamıyla içten olmadığını sonlara doğru fark ettiğimde dilim lal olmuş gibiydi çünkü mantıklı hiçbir açıklamam yoktu. O an aklıma gelen tek şey elime geçen ilk nesneyi üzerine fırlatmakken çok saçma bir fikirde olsa bomboş koridorda dolaştırdığım gözlerim bir an mantıklı geldiğini açıklıyordu. Ne yapacağını şaşırdığından garip fikirler üreten kendime bugün ettiğim kaçıncı lanetimdi acaba.

 

''Bende öyle düşünmüştüm.'' diyerek sessizliği bozdu ve durduğu yerden doğrularak salonla birleşik amerikan tip mutfağa ilerlemesi ile ağızım şaşkınlıkla açıldı.

 

Kendimi az önceki planımı uygulamamak için zor tutarken 'Ya sen hastamısın bıraksana beni! '' diye söylendim, utanmasam oyuncağı alınan minik çocuklar gibi araklarımı yere vuracaktım. Asla bana cevap vermeyerek elinde getirdiği su ile salona girdi ve elindeki suyu önündeki sehpaya bırakarak koltuğa oturdu.

 

Gözlerini yerinden kımıldamayan bedenime yönelttiğinde bıkkınlıkla konuştu ''Bu halde ayakta dikilmek yerine inat etme ve otur.'' eliyle işaret ettiği koltuk ve sözleriyle delirmemek elde değildi.

 

Gösterdiği yere adımladığımda gözleri bir saniye bile ayrılmadı bedenimden, gösterdiği yere oturmadan ona döndüğümde. ''Beni zorla tutamazsın ve sana açıklama yapmak zorunda da değilim. yardım ettin ve teşekkür ettim. Ayrıca bu halinle ne demek ya,ne varmış halimde? ''hızlıca konuştuktan sonra başımı üzerime eğdiğimde o akşam direk kendimi yatağa attığım elbisenin hali ,bir ölüyü andıran solgun tenim ve yaralarla pek hoş görünmüyor olabilirdim evet ama kimsede bana kızamazdı sonuçta, daha önce rüyasında başka bir evrene geçiş yapan hiçbir kelebekle tanışmamıştım.

 

''Hem seni ilgilendirmez ki ne halde olduğum, tanımıyorum ki ben seni bırak gideyim.'' yaşadıklarımdan dolayı yorgun düşen ve gücünü son damlasına kadar tüketen bedenimi kısık çıkan ağlamaklı sesim kanıtlıyordu.

 

Söylediklerimle kaşları çatılınca neye sinirlendiğini çözemedim zaten, yüzüme baktığında bir süre yüzümü inceledi ve çatılan kaşlarının düzelmesi ile '' İnatlaşman olanları değiştirmez yıldız ışığı o yüzden otur. '' dediğinde emir kipiyle konuşsa bile sesi sakin ve sinir edici derecede huzur vericiydi veya bana öyle geliyordu, yorgundum hem de çok ...

 

Zaman dursa ve beni de içine çekerek sarsa ve kimse dokunamasa, hey şey sussa ve birazcık da olsa dinlensem.

 

Gözümden damlayan yaşı hızlıca silerek darmadağın, acınacak haldeki görüntümü toparlayarak koltuğa bıraktım bedenimi ona döndüğümde bakışları yerli yerindeydi. Benim de bakışlarına karşılık vermekten başka bir seçeneğim yoktu, konuşacak, karşı çıkacak ,direnecek gücüm kendisini sakınıyordu artık.

 

O da konuşmadığında gerginlikten titreyen bedenimi zabdetmek adına bakışlarımı yeniden çevirdim adını bilmediğim bu adama. Uyuz olması haricinde yakışıklı olduğu inkar edilemeyecek bir gerçekti . Benim cılız ve gücünü yitirmiş bedenime tezat yapılı ve oldukça kendinden emin görünen vücudu insanlara göre yirmili yaşlarının ortasında diyebileceğim kadar olgun duruyor ama simasına sert bir görüntü kazandıran yüz hatları ve oldukça sağlıklı görünen cildi yaş konusunda kafa karıştırıyordu.

 

Ne kadardır ona baktığımı üzerimden atamadığım gerginlikten dolayı kestiremezken susmayan düşüncelerim endişeyle karışık anlamadığım bir sürü duygu ve su dolu bardağı önüme biraz daha iteklemesi ile nefeslerimin derinleştiğini ve kalp çarpıntılarımın arttığını hissettim . Titreyişini arttıran ellerim ve dizlerim gözümden ne zaman akmaya başladığını anlamadığım gözyaşlarıma eşti, durduramadığım düşüncelerimse onu incelerken bana beni bırakmayışının sebebinin başıma gelenlerle bir ilgisi olup olmadığını haykırıyordu, ya beni farklı bir halde gördüyse diye düşünmeden edemiyordum ,henüz benim bile bilmediğim cevapları bilmesi ihtimali ölümle eşdeğer gibiydi artık sesliydi ağlayışım. Yanımdaki kıpırdanış sesleri ve aşina olduğum sıcak avucu saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırarak yüzümü avuçlamasıyla dönen başıma zarardı resmen.

 

Kulaklarıma gelen sakinleştirici fısıltıları haricinde dediklerini algılamakta zorlanıyordum. Kontrolüm tamamen ellerimde kayıp gittiğinde aklımı delip geçen ve korkudan göğsüme parçalanıyormuş hissini serpen yeni fark ettiğim iki sözcüktü '' YILDIZ IŞIĞI '' hangi ruh bir diğerine tanımadan böyle hitap edebilirdi ki? Ve ben neden adını bile bilmediğim bu adam bana çok tanıdık ama bir o kadar uzak geliyordu.

 

Heyecanla yazdığım bu bölümü sabırsızlık ve endişe içerisinde sunuyorum sizlere...

 

Umarım bir tık ta olsa karmaşaları gidermeye çabalarken gizem ve heyecanını korumaya çalıştığım ilk bölümümü seversiniz.🤗 yorumlarınızı merakla bekliyor olacağım

Loading...
0%