Yeni Üyelik
4.
Bölüm

BÖLÜM 3: Kim Bilir?

@ceromii2

YENİ BÖLÜME HOŞGELDİNİZZZ🤗🥰

Kısacık zamanınızı alacağım canımlar özür dileyerek ama söylemek istediğim ufak birkaç şey var. Öncelikle betimleme kısımlarını uzun tutmam sizleri sıkıyor mu ve olay dizisini bölüyor mu ? Sizlerin görüşleri benim için önemli çünkü okuyucular sizlersiniz. Ben karakterlerin iç dünyasının diyaloglara ziyade hikayeyi daha da derinleştirdiğini düşünerek duygu kısımlarını uzun yazıyor ve bölümleri bir tık kısa tuttuğum için de sizlerin fikirlerini merek ediyorum. Karakterlerimi sonuna kadar hissetmeye çalışırken ilk defa sizlere aktarıp kendime engel olamadığım endişemi mazur görmeniz dileği ile.😊

 

Fantastik bir kurgu ve iki ayrı evrenden bahsettiğimiz için de durağan ve tanıtım havasındaki bölümlerimiz devam eden haftalarda daha da uzayacak ve olaylar başlayacak sevgili okurlarımm.

bu bölümümüz bir önceki uzun ve sıkıcılığı giderebilmek adına diyalogları kısa tutuğum bölümüm itibari ile bir tık hem Minerya? hem de Uraz tam olarak kim? sorularını ararken cevaplarında bize destek olacağı için ileriye dönüktü.

 

Devam niteliğindeki bölümümüze başlıyoruzzz🥳

 

🌟Her başlangıç ,umuda gülümseyiş . Her kaçışının çıkmaz sokağı

sıcacık kolların arası, senin de alıştığın olacak zamanla korkularına gebe nefretin.

💫🫀

Zaman daha önce hiç bu kadar hızlı terk etmiş miydi şu anı? ya da dursun artık diye yakınacak kadar kaç vakittir yorgun düşmüyordum. Hatırlayamıyorum. Bu gün bitse diyerek içimden dualar ettiğim zamanlar , durağan geçişler , sıkıcı dersler veya gün içerisinde yapmam gereken çoğu aktivitenin plana dahil olmadığı zamanlar dışında pek olaysız geçmezdi ve günün sonunda, bugün de bitti diyebilme hayaliyle kendimi avutarak ayakta duran taraftım.

 

Şimdi ise o yoğunluğu da sıkıntıdan patladığım zamanları da mumla aradığıma inanamıyorum. Adının Uraz olduğunu öğrendiğim adamdan tam kurtuluyorum derken daha da dibe batmam dolayısıyla işim git gide zorlaşıyor. Yani bu berbat özlemime bir isim takmam gerekirse rezil bahtıma ithafen uydurduğum sözcüklerden ibaret olabilirdi.

 

''URAZ'' şans , talih anlamı taşıyan bu isimin başıma gelen en büyük şanssızlık olması 'en kötü ne halt yemiş olabilirim' diye düşündürüyor. Beni kendisine tutsak ederek bırakmayışına sinirlensem de tek kelime bile alamadı dudaklarımdan . Henüz cevabını benim bile bilemediğim ve korkudan hayallerimde bile yer açamadığım gerçekleri istiyordu benden. Ama oda biliyor fakat yine de boşluk hissine savrulmamak adına duygularını feda ediyor gibiydi.

 

En azından artık korkmamayı seçmek için çabalıyor şiddetli çarpışını göğüs kafesime durmaksızın hatırlatan kalbim. Beni kolay kolay bırakmayacaktı evet, ama o da bana bir cevap borçluydu. Beni nereden tanıdığını , koskoca gezeğende neden kaderimin beni onun kollarına attığımı söylemeliydi.

 

Ben de tüm bu soruların cevabını almadan tek kelime edersem İlay değildim. ''Karşısına çıkınca dilini yutan kızımız konuştu'' diyerek bana karşı gıcık tavrını takınan biricik iç sesim özgüvenimi düşürmek için hazır biçimde bekliyordu bende kendisine göz devirmeden edemedim. Haklılık payı vardıysa da bir kere destek olsa şaşardım.

 

Uraz'ın itiraz kabul etmeyen kendinden emin , bilmiş bir tavır takınan sözleri beni şok etse de yüzümde mimik oynatmamayı başarmış ,bakışlarımı bu kadar koyu bir mavilikle karşılaştım mı diye düşündüren laciverte çalan siyah çizgilerin yansıması ile karışık ,okyanusu andıran gözlerinden ustalıkla kaçırmamayı başarmış bir süre konuşmamıştım ,yanıtsız kaldı tüm üzerime yığdığı tatsız soruları.

 

O da devam etmek yerine bir süre hareketlerimi izledi cevap alma umudu ile. Adımlarımı sabah bana su getirmek için gittiğinde ilgimi çeken boydan boya camla kaplı teras kapısına elimden geldiğince umursamaz adımlarla ilerledim. Durdurmadı bu kez sırtımı dönerek onu arkada bırakan adımlarımı ,kabullendiğimi düşündü belki de .

 

Düşünebilirdi ,kabullenmiştim çünkü ama yenilgiyi değil kafamdaki kaçışın tamamen bir özgürlük olmadığını, beni yiyip bitiren cevapların onda olduğuydu asıl kabullenişim.

 

Bir an önce yalnız kalmak adına nereye olduğu önemli olmayan yeltenişim tavırları sakinleşen ve sessiz sohbetlerini bölerek bana baktıklarını hissettiğim Arel ve Umut'a sırt çevirdi. Hızlı adımlarım sonunda bahçede karşıma ilk çıkan yere çökmüş ve kafamı duvara yaslayarak birkaç dakika kımıldamadan ve aklıma gelenleri duymadan birkaç dakika derin nefesler alarak izin verdim bedenime sarılan gerginliğin gidişine. Kafamı kaldırıp olay akışına karşı duracak gücü içimde aramaya gerek bile duymamış olmam pervasızca akıp giden saatleri beraberinde getirmiş ben de bu süre boyunca kımıldamadan durmuştum, düşünmekten kaçarak sırasını bekleyen tüm gerçeklik ve hissetmemeyi seçerek git gide yapraklarını birleştiren, içindeki paramparça polenlerini gizleyen lale yaprakları gibi usulca dizlerimi göğüs kafesim doğrultusuna çekerek zayıf kollarımı olabildiğince etrafına sarmalamıştım. Huzurunun bile içimi acıttığı tüm bu anlamsız bekleyişimde kuş cıvıltıları ve tenime hafif dokunuşlarıyla esen akşam rüzgarı harici kimse uğramamıştı yamacıma.

 

Bir süre önce duyduğum kapı sesi ile tek kaldığımızı anlamam bile umurum dışıydı şu anda çünkü kabulümdü benim adım atmadıkça tutsağı olacağım bu umutsuzluk duygularımdan beslenerek beni safına çekmeye çalışan güçlü ama bir o kadar çaresiz uzanan kollardı. Kabullenişle aralanan göz kapaklarım birbirlerini terk edişleri dışında havayı kaplayan masmavi gökyüzü sebebiyle sıkıntı çekmiyordu .

 

Sayısız yıldızların gökyüzündeki milyonlarca şekille göz önüne sunulan muhteşem manzarası hiç değişmeyecek derecede büyülü gibi gelirdi hep. Şansıma ne çok yıldız parıldıyordu bu gece , tıpkı çocukluğumdaki gibi.

 

Koskoca bir evren ve onlarca gezegen arasında varlığından bir haber olan minicik bir uydu oluyordu yaşamımın bu zamanki bölümünde beni içerisine saklayan ufacık şehrim ve tüm evereni kaplayan koca bir gökyüzü, nasıl da neşesini onca farklı ruha pay etmekten çekinmiyordu minik yıldızlar. Şimdi ise karanlığın yalnızlığından kaçarken sığındığımın yine ,yeniden karanlık olması...

 

Yanımda hareketlenme hissettiğimde kime ait olduğunu bilsem de hayranı olduğum pırıltılardan çekmedim gözlerimi . Vücudunu duvara yasladığında benim gibi bacaklarını kendisine çekerek yerleşti , omzuma temas eden kolu içimde ona bakma isteği uyandırsa da çevirmedim kafamı .

 

Suratımdaki kocaman gülümsememin durulmasının tek sebebi vardıysa da sakin bekleyişimin derinlerinde kopmayı bekleyen fırtınaların uyanışıydı. Konuşmadan bana eşlik etmesine şaşırsam da sessizliği bozacak bir adım atmadım o da bana ayak uydurarak bir süre eşlik etti bana .

 

Küçüklüğümde koskoca okulumun minicik odasında balkonumuzun bulunması en büyük şansım olabilirdi ya da büyük annemin yetkilerinin getirdiği kolaylıklara hiç bel bağlamamış olmam. Ne çokta özlemiştim günün yorgunluğu ile soğuk betonlara bedenimi bırakarak saatlerce konuşmayı. şimdi de sessiz çığlıklarım duyuluyor muydu? Gerçekmiydi gülümsemelerim o zamanki oyunlarımla içimdeki kelebeklerin bozulmayan neşesi kadar.

 

eski ben çekinmezdi onu zorlayan durumlardan kaçmaya , ustasıydı adeta çözmek yerine konuşmadan görmezden gelmenin. Kim ne kadar yanlış olduğunu söylerse söylesin her anım yalan mıydı ben kabuslarımla mı sürüyordum yaşamımı sorularıyla baş başa kalmayan anlayamazdı tavrımı. Cesaretimi kaybetmeden Uraz'ın zaten bende olan gözlerine çevirdim kafamı, ne zamandır bana baktığını bilmememin huzursuzluğu ile oturuşumu dikleştirdiğimde omdan önce konuşmam gerektiğini hissederek ''Beni nereden tanıyorsun? '' dedim korkusuzca, güçlü sesim şaşırtıcıydı.

 

Benden aradığım soruların cevabını veremeden gidemezsin demişti saatler önce. Fazlaca merak etsem bile kendi sorularımdan yeterince kaçıyordum, ekleyemezdim yenilerini , belki de kaldıramazdım yalnızca . ''Sen o gece o hale nasıl geldin yıldız ışığı?'' öfke barındırıyor gibiydi sorusu , bana değil de olasılıklara gibi...

 

Yine de her zaman aynı şeyi yapıyor sorularıma soru ile karşılık veriyordu . Ben kaçıyor olabilirdim cevaplardan ama o benden daha büyük bir korkuyla kavrularak kaçmaya yeltendiğini kabullenmeliydi . ''Bana bu şekilde seslenmekten vazgeç Uraz!''

 

Ona ilk defa adıyla seslenmiş olmam garipse de bedenimdeki etkisini hissetsin istemedim ayrıca geç bile kalmıştım bu soruya , saçmalıklar son bulmalıydı. Yüzüne küçük bir gülümseme otursa da umursamazca devam ettim ''Sen de haklısın tabii beni tanıyorsun ve ben seni hatırlamıyorum bile.'' Hiç susmaya niyetli değildim fakat yüzündeki gülümsemeyi çalmıştı sözlerim, bu boşluğa itmiş gibi hissettirmişti . normal miydi? Her şeyi başlatan iki kişinin küslükten yıllar sonra aynı iple çekilmesini anımsatıyordu bakışları, sanki üzülmüş gibi hatırlamayışlara ve kaybolan tüm anılara.

 

Durmaya pek niyetli olmayan sözlerim özgürlüğüne yıllar sonra kavuşan bir mahkum gibi sığınıyordu kurtuluşa ve sonuna kadar tadını çıkarmaya hevesliydi. ''Belki de başıma gelen her şeyin tek sorumlusu sensindir.'' git gide daha çok çatılıyordu kaşları, evet sorgulayıcı olabilirdi sorum bana o durumda yardım eden biriyken ama kusura bakmasındı! Uçsuz bucaksız anlatılan bu kara parçası ,küçükken gizli saklı dinlediğim eşsiz hikayeler beni neden onun kucağına bırakmıştı beni?

 

Haklılık payı büyüktü sorgulayışımın , yersiz kılıyordu tüm saklı hisleri. Kendimi inandırmaya çalıştığım bütün gerçekler zamanın yükselişini engelleyemediği alevlerde küle dönüşüyor, Uraz'ın bakışları da hiç ama hiç yardımcı olmuyordu kurtuluşlarına saklanmak zorunda oldukları yerden. Aksine daha da harlıyordu ateşi, belki de ateşin ta kendisi...

 

Daha fazla dayanamamış, katlanamıyormuş gibi hızlı bir şekilde çıkarımlarımı çürütmek adına aralandı dudakları ''Hiçbir şey bilmiyorken bu kadar konuşabilmen şaşırtıcı, küçük '' bu kez soğuk kanlı bir tavra sahip olan kişi bendim, beni tanıyan hiçbir yakınım tartışma anlarında bu sakin tavrıma inanmazdı. Sabırla bekliyordum sabırsız cümlelerini. Tehlikeli denilebilecek kadar sessiz bir tıslama barındırıyordu cümlesi. Ama ne yazık ki benim altta kalasım da susasım da yoktu , bendeydi soru sorma sırası bırakamasam bile yok sayıyordum endişelerimi.

 

''Peki senin bu çok bilmiş tavırlarına ne demeli?!'' bide bana diyordu, kendisi biliyorsa anlatsındı. Hazır cevap davranmıştım bende cevabımda ona inat.

 

O akşam başıma gelen her şeye rağmen bu iğneleyici sözleri can sıkıyor, gizemli tavırlarının katlanılır oluşunu reddediyordu artık. Suratındaki gülümsemeyi anlamlandıramasam da bir tartışma içerisinde olduğumuzdan çok üzerinde durmadım. Tabi ikimizde konuşma başlatmayınca ayakta ellerimi belimin iki tarafına koyarak derdini anlatmaya çalışan çocuklar gibi durduğumu fark etmem de uzun zaman almadı. Saçma sapan bir pozisyon olduğunu kabul ediyorken buldum kendimi ister istemez. Hemencecik duruşumu düzeltip eski yerime oturacaktım ki duvara yasladığımda da sızlayan sırtım geceden kalan yaralardan olsa gerek çok umursamamıştım ama şu an dehşet bir acı tekrar ele geçirmekle meşguldü bedenimi .

 

Düşmemek için duvara tutunmam ile belime sarılan kollar eş zamanlıydı . Ben se dolu gözler ile ne olduğunu anlamlandıramayarak beni kurtarabilecek tek şey olduğuna kendimi inandırmış bir şekilde benden cevap bekleyen endişeli gözlerinden ayrılamıyordum.

 

''Ne oldu iyi misin?'' Cevap vermek istesem de konuşamayacak gibiydim ,sesim çıkmayacak gibi gizlenmişti yeniden . açı bana akşamı hatırlatıyor yine aynı şeyler tekrarlanacak gibi hissettiriyordu. Acının dinmesini beklerken benden bakışlarını hiç çekmeden acımın nerede olduğunu anlamaya çalışan Uraz benimle aynı korkuları yaşıyor gibi , sanki her an kollarından uçup gidecekmişçesine sıklaştırıyordu belimdeki ellerini.

 

Bense çoktan gözlerimi sıkıca yummuş kafamı göğsüne dayamıştım. dizimin altında kollarını hissettiğimde çok uzun sürmeden bedenimi kucaklamış ve içeriye adımını atmıştı. Tekıi koltuğu es geçerek geniş koltuğa oturttu beni yanıma oturduğunda sırtımdaki sızı geçmek yerine daha da artıyordu. Elini anlamış gibi sırtıma uzattığında olabildiğince geri çektim vücudumu .

 

''Ne olduğuna bakmam lazım İlay. Çekme kendini'' dediğinde ben ne ile karşı karşıya kalacağımı bilmediğimden oldukça tedirgindim.

 

''Nedeni ne bu acının, gecenin... Nereden tanışıyoruz söyle'' dediğimde emir gibi değildi sorum , sorgulayıcı hiç değildi sadece korku barındırıyordu . Bilinmezliğin ve çaresizliğim izlerini.

 

''Benimde bildiğim doğrular tek tek yok oluyor küçük, o yüzden dön.'' sanki başka çarem varmış gibi konuşuyordu. Sırtımı yavaşça ona doğru çevirdiğimde o da bana eşlik ederek yavaşça kaldırdı üstümdeki bol tişörtünü. Soğuk parmak uçlarını kızgın bir levhayı tenime değdiriyormuşçasına yanan yara izine dokundurduğunda onlarca iğne saplanıyor gibi hissettirmişti. Ufak bir inlemenin dudaklarımdan çıkışına engel olamamamla kendimi geri çekmeye çalıştığımda kolumu saran eli engel oldu kaçışıma.

 

''Yerinde dur Alin ,kıpırdama!'' dediği şey mümkündü sanki , acıyordu. Merak ediyordum bedenimi yakan yarayı.

 

''Ne olduğunu söyleyecek misin artık.'' Ses vermemişti soruma .

 

Saatler geçiyordu dakikalar arasında havadaki bulutlar bile terk ediyordu eski görüntülerini, milim olsa bile oyuna dahil olarak zamanın değişiminden alıyorlardı nasiplerini. zordu değişimlerin kabulü, her yönde aynı değil midir zaten? Ortada bir gerçek varsa zamanın iyi şeyler de getirdiğidir ama kendimi kandıramam ben hep kötü olana kapılan taraf oldum. Uraz iyi mi kötü mü gelmişti hayatıma, saatler önce kurtulmayı beklediğim berbat hisken şimdi çıkışımmış, esaretimi sonlandıracak kurtuluşum oymuş gibi , tehlikeli geliyor düşüncelerime bu hisler. Ondan başka seçeneğim olmaması inkarına gücümün yetemediği tek kabullenişim.

 

''kelebek misin peri mi?'' sorusu pek te şaşırtmamıştı beni , hayatımın bir köşesine ait olduğuna emindim artık. Neden unuttuğumu veya geçmişin kül olmuş hangi anına ait olduğunu bilmesem de. Bedenimi hala sırtımdaki izde usulca dolaşan parmaklarından uzaklaştırdım. Dokunuşu yok olsa da sıcaklığı benimleydi hala.

 

''Tüm grupları biliyor musun ?'' diye sormaktan yoksun kalamadım o an. Evet, cevabı koca bir evetti, biliyordu. Benden bile daha iyi belki de . Yüzündeki rahat ifade benim endişeli halime zafer bakışları atarken aksi düşünülemezdi. Burada acı çekiyorum be adam, insan bir söyler ne olduğunu...

 

Gerçi insan mı onu da bilmiyordum ki ve deli gibi merak ediyordum onu. Neden dünyada olduğunu veya ne zamandır, nasıl tanışmıştık. Cevap vermeyeceğinden neredeyse emin olmam tüm cesaretimi kırıyor heyecanla ona dönerek sorularımı sıralamamı itinayla azarlıyordu.

 

''Sor yıldız ışığı'' utanmak doğal bir duygu olduğu için beden dilime yansıyan meraklı kıpırdayışlarıma sitem etmeden kabullenmeyi denedim . zaten ben utanacağım durumlara sık düşerdim.

 

''Cevabını alamayacağımı bildiğim soruları neden sorayım ki ?'' evet böyle durumlarda en iyi yaptığım şey de ya zeytinyağı olarak üste çıkmak ya da şımarmaktı tatlı ifademin bana katkısını kullanarak, artık nasıl isimlendirilebilirse . Çocuk gibiydi yine sesim ne derse inanacakmışçasına.

 

''Nereden biliyorsun cevap vermeyeceğimi küçük'' bana ikide bir o ifadeyi kullanması da garip gelmişti.

 

''Öncelikle bunu ikinci defa söylüyorum adım İlay ve senden bu zamana kadar da hiç cevap alamadım aksine evinde zorla tutuluyorum'' yine sonunda ona laf etmiş olmam hiç etkilememiş aksine içten bir kahkaha attırmıştı ona .

 

''Tek soru Ufaklık , tek bir sorun ne olursa olsun alacaksın cevabını'' ufaklık kelimesini vurgulayarak kurduğu neşeli cümlesi beni gıcık etmek içinse de başarılı olamadı. Çünkü artık bir cevap alacaktım ve o bir soru belki de her şeyi değiştirecekti. Belki düşünmeye vaktim olsaydı daha yaratıcı olacaksa da sırtımı yakan yara izinin ne olduğundan ve nasıl kurtulacağımdan başlamak mantıklı gelmişti.

 

Sorumu sormak için bekleyen dikkatli ve de düşünceli tavrına odaklanarak onu çok bekletmeden konuşmaya atılışım az önce acıyla dolu bedenimi kucakladığı yönde kopan tıkırtı ile hiddetle kesti çıkamayan sözcüklerimi. Bakışlarımız hızla sesin geldiği teras kapısına döndüğümde karşılaştığım manzara nefesimi kesmeye yetmişti.

 

''Neden seninle olmasına hiç şaşırmadım Uraz?'' bu da ortama düşen son bombaydı.

 

BÖLÜM SONUU:))

Okuyan ve destek olan herkese çok teşekkürler bi sonraki bölümde görüşmek üzere🥰🤗

 

 

Loading...
0%