Yeni Üyelik
keyboard_arrow_left keyboard_arrow_left4.
Bölüm
keyboard_arrow_right
@ckrirem
Uzunn bir düşünme aşamasının sonunda bölümü yazabildim.

Umarım güzel olmuştur ben de ne oldu bilmiyorum. Kafamda daha farklı bir bölüm vardı ama güzel oldu sanki.

İyi okumalar 💫

.

Bölüm 4 : Ve artık her şey için çok geçken şunu anladım. Onunla mutlu günlerde elele bahçelerde dolaşmak değildir aşk, en güçlü fırtınalarda omuz omuza savaşmaktır.

Karşımızdaki insanı eleştirmeye toplum olarak ne kadar meraklıydık. Biraz kilolu diye, yemeseydin böyle olmazdın azıcık ağzını tut. Zayıf birine, kilo al iskelet gibi kalmışsın. Uzun birine, deve ; Kısa birine, cüce demeyi yer etmiştik kafamızda. Karşımızdaki hangi yollardan geçti, hayatının neresinde üzüldü, neresinde sevindi. Hasta olduğunda yanında kim vardı. En mutlu gününü kiminle paylaşıyordu... Onun yaşadığı olayları yaşamayıp kafamızda uyduruyorduk tüm senaryoları. Bende varlıklı bir ailedenim diye eleştiriliyordum. Sırf doğuştan gelen bir olay yüzünden ukala, şımarık bir kız çocuğu gibi görülüyorum. Akşam ki olay tekrar aklıma geldiğimde derin bir nefes alarak dışarı üfledim. Ne demeye çalışmıştı? Sabah bana zengin, şımarık diye konuşurken akşama neden iyilik meleği olduğumu eleştirip ceketini vermişti. Kafam karışmaya başladığında elimle yüzümü sıvazladım, şimdi bunu düşünecek halde değildim, anlatırdı herhalde.

Aynadaki yansımama dönünce kafamı sağa yatırıp bir süre kendimi izledim. Örgülü olan saçlarımı açtığımda dalgalı bir ifade bırakmıştı ve bunu beğenmiştim. Altıma giydiğim koyu kot rengindeki pantolonumun üzerine bol beyaz bir t-shirt giyip içine sokmuşum. Altıma giyindiğim beyaz spor ayakkabılarım ile hazır olduğuma kanaat getirdim ve dolabıma ilerleyerek pantolonum ile aynı renk kot ceketimi aldım. Yatağın üzerindeki Oğuz'un ceketini görmemle durakladım. Ceplerini karıştırıp karıştırmamak arasında gidip gelirken ayaklarım benden bağımsız ceketin yanına yaklaşmaya başladı. İçimdeki şeytan karıştırmamı söylerken meleğim çok ayıp bir şey olduğunu söylüyordu. Ellerim ceketle yaklaşırken dudaklarımı büzüp konuşmaya başladım. "Özür dilerim Allahım, merak ediyorum." Hızlıca elime aldığım ceketin dış ceplerinde hiç bir şey bulamamıştım. "Tabi çocuk mal değil boşaltıp vermiştir." İç cebine geçtiğimde elime bir kağıdın gelmesiyle hızlıca alarak avucumun içinde tutmaya başladım. Acaba bir telefon numarası mıydı? Daha fazla merak ederken kağıdı hızlıca açtım. Üzerindekileri okuduğumda hiç bir şey anlamamıştım. Xstaryon* yazısının yanında bir, iki ve üç rakamları vardı. Bir ve ikinin üzeri çizilmişken üç rakamı duruyordu. Aklımdaki şeytani düşünceler kendini hızlıca çoğaltarak beynimi ele geçiriyordu. "Acaba Xstaryon bir çete mi? Ve kaçırılacak üç insan var, üçüncüsü de ben miyim?" Aklım söylediklerimi mantıklı bir şekilde düşününce bunun saçma bir şey olduğunu anladım. Normal bir lise öğrencisiydi sonuçta ne olabilirdi ki!

Kapım hızlıca açıldığında elimdeki kağıdı cebime sokuşturmuştum. Annem sinirli gözler ile karşımda duruyordu. Beni gözüyle süzdüğünde kaşları çatıldı. "Neler oluyor Yıldız?" Yatağıma oturduğum sırada annem de bana daha da yaklaşmıştı. "Bir şey olduğu yok. Arkadaşım ile dışarı çıkacağım." Annem saçlarını ellerinin arasından geçirdikten sonra mavi gözlerinin belirgin olacağı şekilde gözlerini açarak bana bakmaya başladı. "Bu kişinin Asya, Serkay veya Can olduğunu sanmıyorum."

"Tam üstüne bastın." Annem yatağıma oturdu. "Bu akşam misafirlerimiz var hiç bir yere gidemezsin." Nefesimi sesli bir şekilde dışarı üfleyip devam etmesi için sustum. " Sizin okul müdürünüz ve ailesi bize geliyor. Oğlu da gelecek arkadaş olun. Aramızı iyi tutmamız lazım. " Duyduklarım karşısında ağzım aralanmıştı. Acaba beni ne sanıyordu bu kadın? " Yıllardır sadece zengin arkadaşım olsun diye uğraşıyorsunuz ama anlayın artık onlar benim arkadaşım olamazlar. Hem bizim okul müdürünün soyadı ne? Bir şey merak ediyorum. " Annem gözlerini devirdiğinde bende daha da yavaşlayan nefesimi hiç alamayacağımı düşünüyordum. Okul müdürün oğlu? Kimdi acaba? Oğuz olabilir miydi? Ne saçlamıyorum, hem neden aklıma o olabileceği geldi ki yüzlerce insan var o okulda. Annemin anlı kırışırken soyadını düşündüğünü anladım ve sessizce beklemeye başladım. "Sanırım Üstün'dü. Evet evet! Üstün." Verdiğim derin nefesin ardından annem ayağa kalktı ve odanın çıkışına yöneldi. Ama konuşmayı ihmal etmiyordu. "Oraya çok bağlanma Yıldız. Bağlandığın bir şeyden koparılmak seni çok yıpratır." Odadan çıktığında histerik bir gülüşle aynaya döndüm. Beni umuramaya mı çalışıyordu? Bu kadar şey yaptıktan sonra. Evet beni dövmemiştiler, küçük yaşta evlendirmemiştiler ama çocukluğumu çalmışlardı elimden. Ve bu benim canımı daha çok acıtıyordu. Hiç olmayan çocukluk anılarım benim kalbimdeki parçalarını daha da dibe batırırken telefonumu çantamdan alıp Aslı'ya mesaj attım.

Aslı 🌸' ya: Gerçekten çok özür dilerim. Bu akşam misafir mi ne gelecekmiş çoook özür dilerim. Ama bomba gibi bir haberim var gelenler okul müdürünün ailesi 😉.

Gülümseyip telefonu yatağa bıraktım. Hep istediğim kanka dedikoduları yapmak, beraber film izlemek, alışverişe çıkmak istiyordum. Belki ona erkenden çok samimi davrandığımı düşünürdü ama olsun. İlk defa arkadaşım oluyordu, en iyi şeyleri hak ediyordu. Üzerimdeki ceketi çıkararak tekrar dolaba astım. T-shirt'ümü de çıkarıp daha rahat bir tshirt giyindikten sonra kolumdaki tokamla saçımı at kuyruğu yaptım. Akşam yemeği için bir saat olduğuna göre onlar da yarım saat içinde gelirlerdi. Yatağıma oturarak komidinimde ki yarım bıraktığım kitabı aldım ve okumaya başladım, başka yapacak bir şey yoktu.

***

Masa çoktan kurulmuş iki defa kontrol edilmişti. Biz de ailecek oturma odasında gelmelerini bekliyorduk. Annem hizmetçilere çok nazik davranmalarını öğütlerken, babamda tekli koltukta oturuyordu. Ben de koltukta bağdaş kurmuş saçlarım ile oynuyordum. Gelmeye niyetleri yok gibiydi, çünkü yemek saatinin üzerinden yarım saat geçmişti. Sessizliği bozan zil ile birlikte herkesi bir telaş sarmıştı. Sanki İngiliz Kraliyet ailesi geliyordu. Hizmetçiler kapıya koşarken annem ve babamda hizmetçilerin önüne geçmişti. Ben de yavaş yavaş oraya ilerliyordum. Hizmetçi kapıyı açtığında Müdür Bey ve eşi kapıdaydı. İçeri girip annem ve babamla sarıldıktan sonra ben de onlara sarıldım. Aklımdaki soruysa oğullarının nerede olduğuydu? Herkes hem konuşuyor hem de oturmak için salona ilerlerken kapı çalınca Müdür Bey konuştu. "Furkan gelmiştir." dediğinde kapıya en yakın kişi olarak kapıyı açmak bana düşmüştü. Kapıyı heyecanla açıp karşımdaki kişiye baktım. Bu kahverengi saç, yeşil göz? Nereden tanıdık geliyordu? Gözlerim ile dudaklarım açılırken o benden çok farklıydı. Sanki benim olacağımı önceden biliyormuş gibiydi, ki bence biliyordu. Elini ensesine götürdüğünde gülmemek için zor tuttum kendimi. Tamam yakışıklı çocuktu ama burası onun hayallerindeki gibi bir masal değildi. "Geç."

Elimle gösterdiğim yolu girdiğinde annemlerin çoktan salona gittiğini gördüm. Ben de adımlarımı salona yönlendirirken karşıma çıkmasıyla kendimi zor durdurdum. "Ne oldu?" Düşünür gibi yaptıktan sonra tekrar gözlerini bende kilitledi. "Ne kadar tuhaf değil mi? Bugün çarpıştık ve akşam sizdeyim, kitaplardaki gibi. Ne kadar şanslısın ." Tek kaşımı kaldırarak onu dinledikten sonra gerçekten böyle mi düşündüğünü merak ediyordum , resmen zırvalıyordu. " Olsa olsa kötü şans olur bu." dedim ve yanından geçerek salona ilerledim. Kitaplardaki gibi bir aşkmış, peh! Kitap gibi aşk istiyorsa önce beni kolumdan yakalayıp duvara sıkıştırman lazımdı. Ben kafamda ciddi ciddi bu meseleyi düşünürken o da yan koltuğa oturdu. Babam ve babası derin bir sohbete dalmıştı. Annem ise annesine telefondan güzellik merkezinin fotoğraflarını gösteriyordu. Onları izlemekten sıkıldığımda hafifçe Furkan'a dönüp ona bakmaya başladım. O da bana döndüğünde kafamı nereye çevireceğimi şaşırıp arkamda duran hizmetlimize döndüm. O bana bakıp gülümserken bende ona baktım ve gülümsedim. Acaba arkamdaki hala bakıyor muydu?

Hızlıca olduğum yerden kalktığımda herkes konuşmasını bölüp bana bakmaya başladı. Şimdi ne diyecektim? "Şey... Ben aç değilim. Yemeğe katılamayacağım. Afiyet olsun size iyi akşamlar!" hızlıca merdivenlere yöneldiğimde içimden de ona kadar sayıyordum üst kata çıktığımda koşar adımlar ile odama girdim ve kapıyı kapattım. Salak kız! Açsın sen, ne' ben tokum' demeler. Alnıma avuç içimi vurarak kendimi öldürme planım kapımın çalınmasıyla bölündü. Kapının önünden çekilerek boğazımı temizledim ve kapıyı açtım. "Furkan?"

"Ben de aç değilim." Eliyle selam işareti yaparken hızlıca içeri girdi ve yıllardır kullanmadığım bilgisayar masamın önündeki sandalyeye oturdu. Gözlerimi devirip bende yatağa oturdum. O sandalyede dönerken bir anda durdu ve bana bakmaya başladı. "Bana ismini söylemeyecek misin?" Kaşlarımı çattım, bilmiyor muydu? Gülmemek için dudaklarımı ısırdıktan sonra ona küçük bir oyun yapmaya çalıştım. "O kadar gazeteye çıktık. Adımızı duymadın mı? Yine de söyleyeyim adım Huriye."

Tekrardan döndürmeye başladığı sandalyeyi hızlıca durdurdu ve kaşları çatık bir halde bana bakmaya başladı. "Yok artık! Huriye mi? Daha modern bir ismin olur sanıyordum. Bu biraz..."
Elimle 'boşver' işareti yapıp yataktan kalktım. Saçlarımı düzeltirken bir yandan da onunla konuşuyordum. "O değilde ben çok açım." Hızlıca ayağa kalkarak dibime girdi ve neşeyle konuşmaya başladı. "Ben de. Sen geldin diye geldim buraya." Bu çocuk gerçekten salaktı. Bir kaç saniye düşündükten sonra aklıma bir fikrin gelmesiyle
küçük bir çığlık attım. Bu Furkan'ı korkutmuştu. " Zaten yemek odasındalar sessiz bir şekilde gidersek kimse görmez." Kafasıyla onayladı ve gamzesini gösterecek bir şekilde gülmeye başladı. O ne! Gamzesi yanağı kadar. Gözlerim gamzesinden ayrılmazken o da beni dürtmeye başladı. "Yakışıklı olduğumu biliyorum ama böyle yapınca utandım. Bu kadar mı cazibeme tutuldun?" Utandığım için kafamı aşağı indirdikten sonra sözleriyle gülmeye başladım. Benim konuşmama fırsat vermeden tekrar konuşmaya başladı. "Bir de bugün için özür dilerim. Benim hatamdı." Kaşlarımı çattıktan sonra havalı bir bakış atmayı denedim. Ne kadar olursa artık. "Tabi ki ben haklıyım." Tekrar gülümsediğinde aynı olayı yaşamamak adına kapıya doğru hızlıca ilerledim. Tam çıkacakken arkamı dönüp onu durdurdum. "Biz seninle çok iyi arkadaş olacağız galiba, ortak." Elimi yumruk yapıp kaldırdığımda biraz şaşırsa da sonradan o da elini yumruk yaparak yumruğuma vurdu.

"Evet en yakın arkadaş."

modal aç
modal aç
modal aç