@damlaakdogan
|
"Tüm kalbimle seni seveceğime söz veriyorum. Sonumuzu değiştiremesem bile..."
BİRİNCİ BÖLÜM
❝Bu Aşk Değil❞ -
23 Ocak Cuma 2015
"Ya millet nasıl oluyordu da lisede âşık olup sevgili yapabiliyordu? Ben hâlâ diğer aşamaya bir türlü geçemedim... Sanırım ben sadece âşık olabiliyorum? Sürümü güncellenmemiş oyun gibiyim. Bir format atılsa neler neler yapacağım işte de, neyse... Liseye başladığım günden bu yana üç yıldır birine platoniğim. İsmini anmak istemiyorum... Bahsettiğim bu şahısın ise şimdi sevgilisi var. Aman ne güzel. Cidden platonik olmak çok can sıkıcı. Ne cesaret edip ona açılabilmiştim ne de hislerimi doğru düzgün belli edebilmiştim. Belirsizlikler daha da sinirimi bozuyordu. Bıktım, cidden bıktım onu sevmekten. Neden birisini sevmekten vazgeçmek istediğim zaman o kişi ölmüyordu ki? Böylece onları hayatımdan çıkarmak bu kadar zor olmazdı." "Keşke ölse pislik" diyen -kuzenim- Turan'a omzumun üstünden baktım, ıy sevimsiz. "Okumasana yazdıklarımı! Dön önüne," derken çoktan kâğıdı önüme çekmiş ve kollarımla siper etmiştim, o okuyamasın diye. Kafam hep çok dağınık olur, okulda dersi dinliyormuş gibi yapıp kafamda farklı senaryolar kurarım, hatta bazen hocalarla göz teması içindeyken bile ben başka alemlerde olurum. Bu yüzden de ders esnasında çok fazla defterimle uğraşır ve bir şeyler karalarım. Yanımdakine de okumamasını kaç defa söylediğim halde inatla okumaya çalışıyor. "Sen hâlâ o salağı mı düşünüyorsun?" kaşlarımı çatıp ona baktığımda bu ona bir etki etmezken bu sefer de alaylı bir ifadeyle konuştum. "Ya niye enişten hakkında böyle konuşuyorsun ki sen?" önüme döndüm tekrardan ve yazmaya kaldığım yerden devam ettim. "Ne eniştesi lan? Ben onu insan yerine bile koymuyorum." Gözlerimi usulca kaldırıp onun sırasına baktım. "Biraz daha kıza sarılırsa eğer Eylül hamile kalacak gibi duruyor." Turan'ın bunu demesiyle burnumdan soludum. "Sevgilisi sonuçta, normal değil mi sarılması?" Kaşlarım çatılırken Turan'a doğru çevirdim bedenimi. "Lan bunlar ya gerçekten sevgili değilse? Yani beni kandırmak için yapıyorlarsa her şeyi? Ya da bu salak büyü falan yapmış olmasın Turan!" dediğim anda başıma vurdu. "Geri zekâlı gibi davranma, sahte olsa bile öyle sarılır mı kıza? Ömründe hiç kız görmemiş gibi yapışmış salak, kör müsün?" Bakışlarım yine -ismine gerek yok- ona takıldığında haklı olması kendimi aptal gibi hissettirdi. Neden onu unutmak, ondan vazgeçmek bu kadar zordu ki benim için? Tanrı aşkına ben daha on yedi yaşındayım! Benim sınav stresi yaşamam gerekirken bir de üstüne bu aşk acısını çekmem çok acımasızca! Hatırlıyorum da hayatıma o girmeden önce ne kadar da mutlu ve huzurluydum ben... Bakışlarımı tekrardan önüme düşerken defterime kaldığım yerden yazmaya devam edecektim ama durdum, kalemi yerine geri bıraktım ve ona âşık olduğum günden bu yana yazdıklarımdan rastgele bir sayfa açıp okumaya başladım. Çünkü yeter artık. Hayatımda zaten yeteri kadar dert yokmuş gibi bir de şu meymenetsiz için üzülmem çok koyuyor. Yırtacağım bu defteri de. Bir de kalkıp bunun için defter hazırladığıma inanamıyorum... Ben daha yazar olma hayallerimi gerçekleştirmek için adım atmaya üşenirken kalkıp şunun için hatıra defteri hazırlamıştım. Ne düşünüyordum acaba? Hislerimi itiraf ettiğimde ona bunları okutmayı mı? Tanrım, benim bu salaklığım halis mi? 23 Eylül Salı: "Bugün sınıfa yeni bir çocuk geldi. Benim önümdeki sıranın bir önünde oturuyor. Garip biri. Bir teneffüs bakıyorum çocuk kitap okuyor diğer teneffüs ise telefonundan maç izliyor. Duyduğuma göre de futbolla ilgileniyormuş. Ben pek anlamam maçtan ama x isimli şahıs sırf Fenerbahçeli diye instagramdan Fenerbahçeli oyuncuları takibe aldım. Oysa ben Galatasaraylıyım... Bu arada yeni gelen çocuğa karşı çok iyiydi bugün. Yani nasıl desem... Kimse çocuğun yanına gidip adını bile sormadı, 'Hoş geldin' demedi. Önümde oturmasına rağmen ben de demedim gerçi. Neyse, burada önemli olan kısım bu değil zaten! Benimki -konuşmalarının birazını duyduğum kadarıyla- çocuk kendini yabancı hissetmesin diye ilgilenmek istemiş. Zaten ben anlamıştım onun iyi kalpli birisi olduğunu. Geçen gün mesela, beden dersindeydik sınıfça ve ben her zamanki gibi bir köşeye çekilmiş oyun oynayanları izliyordum. Bahçede diğer sınıftan olan kişilerde vardı ama gözüme sadece ilkokuldaki sınıf arkadaşım olan Yasin takılmıştı. Yasin gerçekten iyi bir çocuk. En son pazarda kitaplarını satarak para kazanıyordu. Ailesine hiç zorluk çıkarmayan biriydi zaten. İlkokuldayken sınıftakiler sürekli onunla uğraşırdı, kızlar ise onu sinirlendirirlerdi ve kendilerine vurduğu zaman ise öğretmenimize sanki hiç suçları yokmuş gibi masum görünüp Yasin'i şikâyet ederlerdi. Kısacası Yasin hep dışlanan birisiydi ve ben ona çok üzülüyordum. Bugünde bahçede onu yalnız gördüğümde yanında yine bir arkadaşı yoktu. Benim gibi geçmiş bir kenara oyun oynayanları izliyordu. Bense arkadaşım olmadığından değil, ayağa kalkıp da iki adım atmaya üşendiğim için bankı kapıp oturmuştum hemen. Tam ayağa kalkıp yanına gidecekken yanına yaklaşan x isimli şahısı görmemle geri oturdum. Yanına gidip onu oyuna çağırdı. Bu davranışı çok hoşuma gitti... Bu arada çok tatlı hapşırıyor bu! Bugün derste tam iki kez hapşırdı. İçimden bende her hapşırdığında 'İyi yaşa' dedim. Dışımdan da söylemek istesem de dilim sanki benim düşmanımmış gibi bana hiç yardımcı olmadı... Dilime dava açacağım. Bu kadar da korkak olunmaz ki canım! Dün gece geç saatte yatmıştım, malum hocalar biz robotmuşuz gibi verebildikleri kadar yazı ödevi kilitliyorlar da... Şaka lan şaka. İki ay önce verilen ödevi yaparım diye diye son güne bırakmıştım. Tabi o kadar yazıyı da bir gece içinde nasıl bitirdiğimi bir ben bir de Allah bilir... O yüzden de geç saatte yattığım için çok uykum vardı, okulda kafamı sıraya koyup teneffüs boyunca uyudum. Turan da fotoğrafımı çekmiş bu sıra. Yanii... Şimdi kendi fotoğrafım olduğu için demiyorum ama güzel çıkmışım valla. (Tabii ki de ben olduğum için diyorum.) Beni hikâyesinde paylaşmış şapşal. Hayır, tabi ki de elinden telefonunu alıp da onun hesabından kendimi paylaşmadım. Daha neler... Bende hemen kendi hikâyeme ekledim. Bu zamana kadar hiç kim bakmış diye bir merakım yoktu, kimlerin baktığına bakmazdım. Çünkü umurumda olmazdı. Ama bu sefer her şey çok farklı. Onun hikâyemi görmüş olması içimde bir heyecana ve mutluluğa sebebiyet oluyor. Bu cidden çok güzel bir duygu. Biraz da utanç verici tabi." Okuduğum bu sayfa ile anılarım tekrar gözümde canlanmıştı ve duygulanmıştım. Ben niye her aşık olduğumda bu kadar salak oluyorum? Bu kadar da asalak bir âşık olunmaz ki... Kendimden utandım yeminle. Buna harcadığım zamanı kitap yazmak için harcasaydım şimdiye yazar olmuştum anasını satayım... 1 Ekim Perşembe: "Ya sanırım şu gözlüklü de ondan hoşlanıyor! Kız asla yanından ayrılmıyor, yapışmış kene gibi! Ya bir sal şu çocuğu da bende bir fırsat yaratayım kendime, değil mi? Ama yok ayrılmıyor yanından! O da mı âşık buna anlamış değilim... Yeter ya bir engeli kaldırıyorum başka bir engel çıkıyor her seferinde(...)" Ay her seferinde bölüm atlamaya çalışan bölüm sonu canavarları gibiydim. Bir kız ortadan kalkıyordu başka bir tanesi geliyordu. Biri gidiyor diğeri geliyordu. Ulan bari sırayla gelin! Hepiniz anlaşıp mı geliyorsunuz anlamıyorum ki? 19 Ekim Pazartesi: "Hiç anlamıyorum bu çocuğu. Neden herkesle konuşurken benimle konuşmuyor ki? Ya benim ne farkım var diğerlerinden? Arkadaşça bir sohbet etmeyi bile çok istiyorum. Arkadaş olalım en azından ya! Gelip defterim eksik, dese ben ona seve seve defterimi veririm. Ne güzel oradan da sohbet açıp konuşmaya başlarız... 'Ben çok yardımsever bir kızım! Gel de iste şu defterimi,' deyip kafasına atasım var defteri yeminle! Sırf belki ister diye defterimi güzel güzel bile süslüyorum! YA NİYE DEFTERİMİ İSTEMİYOR Kİ BU PİSLİK?! (...)" Ağzıyla altın kuş bile tutsa nah veririm. Gitsin alsın notunu pislik. Ben boşuna mı defter tutuyorum, enayi miyiz lan biz? Sikerim aşkını, defter konusu ciddi bir husustur kardeşim. O kadar not alıp da başarısız oluşum, başkalarının yüksek not alması için değil herhalde! Tamam, zeki değilim falan ama bari aldığım şu notlar bir halta yarasın... Bu aşık olmaktan daha da çaresiz bir durum anasını satayım... 23 Ekim Cuma: "Turan'la bedenden sonra sınıfa çıkarken o omzuma kolunu atmıştı ben de elimi beline koymuştum. Arkamızdan gelirken 'Arkadaşlar siz sevgili değilsiniz' dedi. Turan da tabii buna cevap vermeden durur mu? 'Vay be bende bu zamana kadar sevgiliyiz sanıyordum(!) Allah razı olsun kardeşim bizi aydınlattığın için.' Bu arada bana sırada yer verdi! BANA YER VERDİ OTURMAM İÇİN! Çok mutlu oldum(...)" Ne mutluluk ama... O gün hocamız "Sen kalk Açelya otursun" dedi diye kalkmıştı. Benim için değildi yani. Hocam bile daha çok moment veriyor lan! Bundan bir cacık olmazmış amına koyayım... 5 Kasım Perşembe: "Hayat çok acımasız!" İşte burada başlamıştı hayatımın güzel günleri. Şükür ki beni sevmediğini anlamaya başlıyordum. 5 Kasım, ne güzel bir günsün sen öyle... "Koyduğumun hayatı bir güldürüyor bir ağlattırıyor yüzümüzü! Yani anlamadım ki bende neden böyle oldu. Beni neden fark etmiyor? Bende seviyorum onu? Sınıfta bir de 'Beni kimse sevmiyor' diyor. Ben seviyorum? Sevgimi mi belli edemiyorum acaba? Beni neden fark etmiyor ki?" Geçmişe gidip bunları yazan beni tokatlamak istiyorum. Yazık, garibim bir bilse aslında bunun güzel bir şey olduğunu böyle boş edebiyatlar yapmazdı. Dayanamadım ve defterin boş kenarına "Tatlım, fark edilmem için bir erkeğin ilgisine ihtiyacım yok. Benim ışığım yeter ortamı aydınlatmaya." yazdım. 21 Aralık Pazartesi: "Sanırım bugün ona onu sevdiğimi itiraf edeceğim. Umarım saçmalamam ve itiraf edebilirim. Âmin!" Tövbe tövbe tövbe... 22 Aralık Salı: "Şey... Yapamadım." Şükür, şükür ki bugünlere çıkabildik. Valla salaklığıma ben bile dayanamadım, o yüzden de daha fazla okuyup da sinirlenmemek için defteri kapattım. "Sevmemem gereken birini çok güzel sevmişim." Defteri çantama koyduğumda çoktan dersin bittiğini fark ettim. Defteri okurken gözümün önüne gelmişti her şey. Onu sevdiğim ilk zamanlar yaşadığım o duyguları sevmiştim doğrusu. Ulan hayatıma heyecan katıyor, mallıklar yapıp eğleniyordum. Şimdi öyle mi? Mal mal dolanıyorum ortalarda. Kafamı çevirip ikisine baktım. Birbirlerine sarılmış oturuyorlardı. Bu görüntüye daha fazla katlanamayıp ayağa kalktım. Turan'ın bakışları bana yöneldiğinde göz kırptı. "Hayırdır nereye gidiyorsun?" Çantamdan peçete çıkarırken sorusunu cevapladım. "İçimi boşaltmaya, duvardaki yazılarla dertleşmeye" dediğimde yüzünde garip bir ifade oluştu. Bu dediğimi aniden fesat anlamasıyla da ensesine bir tane geçirdim. Salak bu çocuk. İçimi boşaltmaya dediysem de iki ağlayıp geri gelecektim işte. Bu kadar salak olmam bence ağlamaya değer. - Tuvalete girdiğimde içerisi kalabalıktı. Sanki tüm kızlar sözleşip burada buluşuyor gibiyiz. Oysa okula ayna getirmeyi yasaklamasalar bu kadar kalabalık da olmayız. Buna artık bir çözüm bulmaları gerek, cidden. Zilin çalmasına bir kaç dakika kalınca sonunda hepsi gitmişti. Kabinlerden birine geçtiğimde gün boyu akmaması için çabaladığım gözyaşlarım da bana ihanet etti. Dünkü izlediğim animasyon geldi gözlerimin önüne. Bilerek onu düşünmeye devam ettim, biraz daha ağlayabilmek için. Ben git gide kafayı mı yiyorum acaba? Ağlamak bana niye bu kadar zevkli geliyor ki? Bazen içimden durduk yere ağlamak geliyor var ya... Sonra aynanın karşısına geçip sanki bir filmin içindeymişim gibi rol yapmaya başlıyorum. Oyuncu olmayı isterim aslında. Ya da yok ekran başındakiler fenalık geçirir şimdi, hiç gerek yok böyle atraksiyonlara. Bir süre daha ağlayıp rahatladıktan sonra getirdiğim peçeteyle yüzümü sildim ve kabinden dışarı çıktım. Çıkar çıkmaz da karşımda Eylül'ü gördüm. Kollarını önünde bağlamış yüzüme nefretle bakıyordu. Bakışlarını görmezden gelerek musluklara yöneldim. Soğuk suyu yüzüme çarptığımda onun da sesini duydum. Sikeceğim bu suyu da ha! Hava soğuk olmadığında petekleri yakarlar, kıçımız donduğunda sanki geber it der gibi yakmazlar, suyu da hep soğuk olur. Ulan bari kışın ılık falan yapın şunu! Hep soğuk olmak zorunda mı bu? Yüzüm dondu yeminle. "Ondan hâlâ hoşlanıyorsun, değil mi?" dediğinde midem bulanmış gibi yüzümü buruşturdum. Beş dakika önce kaç tane şükür çektim bir bilsen Eylül. Cevap vermedim ve ellerimi yıkamaya devam ettim. "Sana diyorum!" bağırmasıyla aynadan ona baktım. Neye sinirleniyordu ki şimdi bu? Önceden arkadaşım olan oydu, onu sevdiğimi de biliyordu üstelik. Ama küser küsmez de onunla çıkacak kadar aşağılık biriymiş. "Eylül baksana çok yakışıklı olmamış mı saçını kesince?" "Hayır olmamış. Ne buluyorsun onda onu da anlamış değilim zaten. Çok çirkin!" "Saçmalama! Çok yakışıklı bir kere. Hem ben seviyorum onu? Bana yakışıklı gelmeyecekte kime gelecek?" "Hım hım." "Hâlâ ona platoniksin!" O beni sinirlendirmeye çalışıyordu ama ben bunlarla sinirlenecek bir insan değildim. "Sence benden hoşlanıyor mudur?" "Sanmam." "Niye ki?" "Her kıza sulanan bir tip boş ver sen onu. Başkasını sevmeye başla şimdiden." "Ama ben onu sev-" "Bana ne bundan Açelya? Ne yaparsan yap!" Lan şimdi hatırlayınca tüm parçalara yerine de oturuyormuş ha aslında. Sevgimi hep aşağılamıştı, saçma bulmuştu uruspu. Artık dayanamamış ve onunla iletişimimi kesmiştim. Geç kalmıştım ama yapmıştım yine de. Küstükten (çok değil bir gün sonra) gidip x'e âşık olduğunu itiraf etmişti. Bana inat mı yapmıştı bilmiyorum ama x onun bu cesaretinden etkilenip sevgili olması için çıkma teklifi etmişti. Ne büyük cesaret ama! Ulan ben üç yıl boşuna mı kafamda kuruntular kurup durdum? Ulan bu kadar basit miydi bu? Neyse, en azından bana göre biri değildi. Yokluktaydım karşıma da sen çıkınca sana karşılık verdim demiyor da cesaretti diyor. Haspam. Gözlerimi devirirken ıslak olan ellerimi üzerime sildim. Bu okula o kadar para veriyorduk, hem de devlette okumamıza rağmen ama bir tane peçete bile yok lan? Bir peçete olmamasını geçtim sabun bile yok okulda! Ellerimi silerken aynı zamanda da ona laf yetiştirmeye çalışıyordum. "Eylül ne saçmalıyorsun sen hâlâ?" "Seni seven kimsenin olmadığını fark etmeni sağlıyorum işte? Bence bana teşekkür etmelisin. O kuzenin bile sadece akraban olduğu için seninle takılıyor," dedi sanki çok komikmiş gibi gülerek. Cevap vermeye bile tenezzül etmeden yanından geçip gidecekken bu sefer de kolumu tuttu. Kaşlarım çatılırken sinirle yumdum gözlerimi. Sınanıyor muydum bugün? Ah cidden! "Bir. İki. Üç. Sakin ol... Sakin ol... Sakin ol Açelya!" içimden sayarak sakinleşmeye çalıştım, tabi ne kadar başarılı oldum tartışılır. Tartışalım mı? "Şimdi ben seni bir severim görürsün sevgiyi" deyip kolumu ondan çektim. Annemin bana sapıklardan korunmam için gösterdiği taktiği deneyip kolunu kavradım ve ters çevirdim. Teşekkürler anne, sonunda öğrettiklerin bir işe yaradı. "Sence benim, birinin sevgisine ihtiyacı var gibi bir halim mi var?" var ama o bunu bilmese de olur. "Sana ne kızım? Sana mı kaldı beni sevip sevmeyen insanlar!" dedim. Sonra da kolunu bırakıp gülümsedim. "Bir daha değil beni anmak adımı bile ağzına alırsan o yazdığın tüm mesajları bilmesi gereken herkese gösteririm. Özellikle de o yanındakine." "Sakın! Seni gebertirim! Öyle bir şey yaparsan eğer seni buna pişman ederim, okuldaki herkesin seni zorbalamasını sağlarım." Üzülmüş gibi yapıp başımı yana yatırdım. "Ah bununla nasıl başa çıkarım(!) Lütfen yap" deyip duruşumu dikleştirdim ve yeniden sırıttım. "Tabi yüzüne bakacak bir okul kalırsa zorbalarsın canım." dedim ve ona arkamı döndüm. SONUNDA BE! Sonunda son sözü ilk defa ben söyledim! Ne güzel bir hismiş lan bu! Ben sınıftan içeri girecekken x sınıftan çıkıyordu. Dersimiz beden olduğu için herkesin aşağıya inmesi gerekiyordu. Büyük ihtimalle o da bahçeye çıkacaktı. Bilerek çarpmamıştım aslında, bir anda karşıma çıkınca şey oldu işte... "Yavaş ol kız" dedi küçük bir gülümsemeyle. Yana doğru çekilirken "Dikkatli yürü sen de" dedim ve yanından geçip kendi sırama doğru gittim. Turanla birlikte en arka duvar kenarında oturuyorduk. Turan duvar kenarında oturuyor ben de diğer tarafta oturuyorum. Kafamı dağıtmak adına son okuduğum kitabımı çıkardım çantamdan. Şu sıralar aşk romanlarına kafayı sarmıştım. Cidden insan hissedemediği ne varsa bir kitap sayesinde o duyguyu en derinine kadar hissediyordu. Sevgilim olmamıştı hiç ama okuduğum kitaplardaki sevdiğim erkek karakterlerin hepsi benim kocam olmuştu. Bir kitap bitiriyorum yeni bir kocam oluyor. Her hafta diğerinin üstüne bir kuma getiriyorum. Mükemmel bir karı olmak bunu gerektirir işte(!) Bugünkü kocacığım Gregor Ares. Kendisi tam bir beyefendi! Aşk yaşıyorum kendisiyle, keşke gerçekte de var olsaydı. Hayalimde öyle bir yakışıklı ki kendisi- Ay düşündükçe yine âşık oluyorum ben bu adama! Bir de Carmen'e âşık halleri var kocamın... Başa bela yeminle... Yani ne vardı da şu kitaplardaki gibi aşk yaşayamıyorduk ki? Yani ne vardı da şu karakterler gibi sevselerdi bizi de? Çok mu şey istiyorduk sanki! Evet, istiyorduk ama istiyorduk işte, ne vardı yani bizi de böyle seven biri olsa? Yer yerinden mi oynayacaktı? Başımıza taşlar mı yağacaktı? Ne olacaktı lan böyle sevseler! "Sevgiyi kalbinde hissetmeyen birisinden seni sevmesini bekleyemezsin. Ben o sevgiyi hiçbir zaman kalbimde hissetmedim, anlıyor musun? Sevmiyorum seni Gregor! Anladın mı beni? Sevmiyorum seni!" İki dakika şurada moralim yerine gelsin dedim bu daha da içine etti. Kitabı kapatıp masama geri koydum. Zaten üzgünüm bir de bunu okuyup daha da efkârlanmak istemiyorum. Biraz mutlu olmak istiyorum... Defterimden boş bir sayfa açtım. İçine hayallerimi yazmaya başladım. Ben hayallerimi gerçekleştiremiyorum bari evrene yalvarayım da bana acıyıp dileğimi kabul etsin. Öncelikle ilk isteyeceğim şey... Para! Sonra da... Dört yıldır tek bir hedefim var aslında. Büyük bir okuyucu kitlesine sahip sevilen bir yazar olmak istiyorum. Herkese rağmen çok istiyorum bunu. Hele de yazdıklarımı saçma bulanlara inat daha da çok istiyorum. Yazdıklarım yüzünden benimle birçok kez dalga geçtiler. Ama sorsanız hiçbiri umurumda değil. Ben kendim için yazıyorum. Yazarken mutlu oluyorum, hatta tek mutlu olduğum an yazdığım anlar oluyor. Çünkü yazarken anlattıklarımı kimse yargılamıyor. Hiç şu ne der, ne düşünür diye kafamı yormuyorum. İçimden ne geliyorsa yazıyorum, rahatlıyorum, huzur buluyorum. Kimseye anlatamadıklarımı yazarak içimi rahatlatıyorum. İlk hedefim bir kitabımın çıkması olacaktı. Sonrasına da sonra bakardık işte... Ama o kitap çıkacaktı işte. Erkek o kızı sevecekti, kız da onu sevecekti. Ama mutlaka seveceklerdi birbirlerini. Bu dünyada bulamadığım aşkı kendi kitabımda ben yaratacaktım.
Bölüm sonu...
|
0% |