Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm

@dangerous_hatun

Salı akşamı...

Dünya için geçmiş olan bir gün, bir gece. Benim içinse bir özlem, bir özlem.

Babam insafsızca dediklerini uyguluyordu. Yemeğim odama geliyordu, çok bunalırsam salona yanlarına iniyordum ama benim yanımda televizyon açılmıyordu. Telefonum elimdeydi ama o bana güvendikleri içindi, belirli saatler dışında almayacağımı biliyorlardı.

Bu en azından bir sevgilim olana kadardı. Artık eskisinden birazcık daha fazla alıyordum elime.

Çarşamba günü Buket, ben ve Burhan kına alışverişine gittik. Buket benim de gelmemde özellikle ısrar etmişti, aslında gelmeliydim de zaten, adetler de gelinirdi sanırım; çok biliyormuşum gibi... Ama arkadaşım isteyince ekstra gelmek durumunda kaldım.

Buket'in zor beğenisi Burhan'la beni darlamıştı. Oturmuş arkadaşımın giyinmesini beklerken bir ara ona Gökmen'i sordum.

İyi olduğunu biliyordum ama buluşamadığımız için morali bozuk ve sinirli bir Gökmen'di.

"İyi." Demişti sadece.

"Onu ben de biliyorum." Dediğimde bana bön bön bakmaya başladı.

"Neyi soruyorsun o zaman?" Diye sordu safça.

"Göremediğim için soruyorum."

"Haa... Şöyle özetleyeyim Aysuna, sinirli, huysuz, gıcık olduğu halde daha da gıcık, artık hiç yarışlara katılmayan sinir bozucu bir arkadaşım var sayende." Bana gözlerini büyütüp samimi bir ifadeyle bakınca gülümsedim.

Buket üstünü giyinmiş çıkınca hemen çok beğenmiş gibi abartılı tepkiler verdik, yoksa bugün bitmezdi. Kendisi de beğendiğini söyleyince rahatladık, Burhan parayı ödedi ve mağaza poşetleri üçümüze dağıtılmış biçimde arabaya yürüdük yan yana.

Gökmen'le gündüzleri mesajlaşırken, akşamları telefonda konuşuyorduk. Bazen sesi o kadar yorgun geliyordu ki, ona gidip yemek yapasım geliyordu, bir yorgunluk masajı. Tamamdır.

Ama mesafeler, engeller...

Buket iyi olduğunu söylüyordu aslında bu kamp işinin. Ben biraz hızlı ve çok yanaşıyormuşum, Gökmen'in de karakterinde vardı. Uzaklık bizi dinginlermiş.

Ne alakaysa... Neyse.

Perşembe akşamı telefonda konuşurken bayağı bir huysuzlanmıştı. Sesi boğuklaşırken yatakta zıplar gibi sesler çıkartmıştı. Onunla aynı durumdaydım ama daha sabırlıydım, oysa ki ilk sevgilim yani... Benim o halde olmam gerekirken, ben Gökmen'i sakinleştiriyordum.

Cuma günü sadece mesajlaşma ile geçmişti. İşten geldiğinde de çok yorgun olduğu için aramamıştı.

Cumartesi günü öğlen vakti telefonla konuştuğumuzda daha neşeliydi. Son bir gece ve bir gün kalmıştı buluşmamıza çünkü. Bende de aynı heyecan vardı, sanki ilk randevumuz olacaktı... Gökmen o gün öğlenden sonrası için izin alıp Uçurtma'ya gitmişti, bensiz gittiği için bozulmuştum ama yapacak bir şey yoktu. Günün videosunu çekmesini istemiştim ben de.

Akşam vakti çektiği tüm videoları tek bir editte toplayıp bana attığında o akşamki eğlencem olmuştu: Çiçek'in üstünde giderken açılmıştı kamera, kaskın altına taktığı kulaklığında açık olan müzik kameraya da bağlıydı ve böylece ben de duyuyordum.

Yolda giderken motorun önüne taktığı 360 kamerasından seyrettim onu. Bazen tek elle kullanıyor ve makas atarak arabalarla dalga geçiyordu, bazen -ne ara olduğunu bilmediğimin bir saniye içinde- gaza gelip öne eğiliyor, hızlanıyordu. Ama benim en çok sevdiğim an, gidonu tamamen bırakıp elleriyle dans hareketleri yapmasıydı... Oraya gülmüştüm.

Uçurtma'ya gittiğinde de bana göstereceği için sanki görüntülü konuşma yapıyormuşuz gibi çocukları göstermiş, selam yollatmıştı. İzlerken ben de el sallamıştım, görmeyecek olsalar da.

Yapılan yarışları seyrettirdi bana, çok çekişmeliydi ki bunu sağlayabilmek için yarış anını fazlaca uzun tutuyorlardı. Gökmen yarış bittikten sonra kamerayı kendine çevirip gülmüş ve, "benzinleri bitti." Demişti.

Bu yüzden durmuşlardı ama kazanan belliydi.

Akşama doğru kendisinin katıldığı motor şovlarını da izletmişti bana, motor da sadece hızlı değil, marifetliydi de. Hayran kalarak seyretmiştim. Beni hüsrana uğratan şey, net olmayan görüntülerdi, kendi gözlerimle göreceğim zamanları arzuladım.

Pazar sabahı ve peşine Pazar akşamı...

Bu karanlık odaya düştüğümün altıncı akşamındayız, tam altı gün oldu. Dün akşam kampım bitmişti ama konu yarım kalmasın diye bugüne uzatmıştım, ayrıca böylece de babamın gözüne girmiştim.

Sevgilim olduğundan yüksek derecede şüphe ediyorsa, bu yaptığım bana artı puan kazandırır demekti.

Özel günümdeydim ayrıca da ve üçüncü gününde bir çikolata aşkı gelmişti ki bana, Barkın'ı bile çikolata olarak görmüştüm yarım saat önce.

Bakkaldan dönmüştüm az önce, poşeti yatağımın üstüne bıraktım, sağ elimde dayanamayıp açtığım üçüncü çikolata vardı. Onu kemirirken şarjda olan telefonuma ilerledim, ben bakkaldayken Gökmen yazmış olabilirdi.

Ve evet, yazmıştı. Yerim onu.

"Neredesin?" (20:05)

"Çikolata yiyorum." (20:05)

"Orası bir yer mi? 🤨" (20:06)

Mesajı okuduktan sonra ağzımda olan çikolatayı uzaklaştırdım, bir ona bir telefona bakıp omuzlarımı silktim.

"Çikolata dünyasındayım." (20:07)

Orası başka ve zevk evreni ilan edilmeliydi bence. Çikolata kadar mükemmel ne vardı ki bu Dünya da?

"😅." (20:07)

"Tamam canım." (20:07)

Bu muydu? Bunu sormak için mi yazmıştı? Saniyeler sonra aklıma düşenle hızla telefonu bıraktım, yarım kalan çikolatamı ağzıma tıkıp banyoya koşarken çoktan soyunmaya başlamıştım. Gökmen gelecekti sanırım, sorup nedenini söylemiyorsa sürpriz yapmak istediğinden olsa gerekti...

Kapıdan girmek üzereyken unuttuğumla duraksadım, koşarak camı araladım, banyoya döndüm, daha kızlı koştum.

Şampuanı kafama döküp yıkama hızımdan dolayı gözüme kaçıp duruyordu, kimyasalı gözümden temizlemek için uğraşırken ve duş jelini üç kere her yerime sürerken vaktin nasıl geçtiğini anlamadım. Duşakabinden düşmemeye özen göstererek çıktım, bornozuma sarıldım.

Umudum Gökmen gelmeden önce eşyalarımı alıp banyoya geri dönmek yönündeydi.

Odaya girdiğimde, camdan yeni atlayan Gökmen'i gördüm, ayakkabılarının yere basmasıyla çıkan tok sesin peşine benim küçük çığlığım eşlik etti.

Gökmen beni görüp hızla gözlerini büyüttü. "Kız sus!" Ellerini bana doğru salladı Allah iyiliğini versin dercesine.

İki elimi ağzıma kapattım, sustum. Başımı salladım. Göz göze kalırken birkaç saniye sustuk ve onu görmemle özlemim bir anda arttı. Kız deyişine kadar hasret doluydum.

Bir elinde kaskı vardı, telefonu ve anahtarı cebinde şişkinlik yapıyordu. Her zamanki gibiydi, kot pantolon, beyaz tişört ve motorcu ceketi.

Ellerimi ağzımdan çekince, o da bulunduğu yerde hafifçe eğilmiş belini düzeltti. Derin bir nefes verip beni boydan süzdü, yüzü memnun bir hal alırken başını yana yatırdı.

Bornozuma sarıldım. "Gökmen arkanı dön!" Diye uyardım.

"Sanki hiç görmedim seni böyle." Deyip gözlerime baktı, sırıttı serseri edasıyla.

"Kafana kask fırlatmadan önce arkanı dön." Tatlı tehdidim de kaşlarımı kaldırdım.

Peki dercesine ellerini kaldırdı, arkasını döndü. "Bu şekilde karşılaşmayı bırakmak isterdim ama, hoşuma gitmeye başladı."

Yatağın üstündeki yastığı alıp kafasına attım. Beklemediği için önce inledi sonra gülmeye başladı, kısık tutmaya çalıştığı detone olmuş tonu içime işledi.

"Sen ne yapıyorsun?" Dedim eşyalarımı alırken. "Girmeden önce beni aramalıydın."

"Birincisi aradım zaten, ama duşta olduğun için açmadın." Bunun doğru olduğunu bilmek için telefona bakmaya ihtiyacım yoktu. "İkincisi, sevgilimi özlediğim için camlara tırmanıyorum, sen ne yapıyorsun?" Sesi sonlara doğru sinirli ve imalı çıktı.

Babamın suçu da bana kalıyordu ya. Hayret bir şey.

Eşyalarımı alıp kapıya gittim, tam açıp aşağıya doğru seslenecektim ki adımlarını yeni durduran babamla göz göze geldik.

Başımı görüş açısınca tuttum, bedenimi odamda. Pozisyonum kalçamı biraz geriye doğru belirginleştirmişti, tek umudum Gökmen'in hala arkasını dönük olmasıydı.

"Baba?"

"Müsait misin Aysuna?"

"Üstümü giyineceğim, yeni duştan çıktım da."

"Tamam, o zaman söyleyip gideyim ben." Diyeceklerini bekledim. "Yarın dershaneden sonra Kutlu'yla ders çalışacak mısınız? Bu hafta için plan yaptınız mı?"

Yüzüm asıldı. "Bu hafta da kampa girmem baba."

"Girme zaten, sadece Kutlu'yla çalışacak mısınız onu soruyorum."

"Bilmiyorum, konuşmadık."

Bana bunu söylemekte tereddüt eder gibi duraksadı. "Bence çalışın." Bakmaya devam edince, konuşmaya hızlıca devam etti. "Kutlu zeki bir çocuk, arkadaşsınız da, Ayrıca sen dinleyerek daha iyi öğreniyorsun."

Biraz düşündüm. Gökmen hiç haz etmiyordu Kutlu'dan. Nasıl evet diyecektim ki?

"Biraz düşüneyim baba." Saçlarımın arasında hissettiğim nefesle neredeyse gözlerim büyüyecekti, nefesimi tuttum. Bedenini hissetmiyordum ama yüzü ve solukları saçlarım arasındaydı, enseme burnunu sürtüyordu.

Kasıldım.

"Tamam." Tebessüm etti. "Kendin için en iyi olanı yap." Dedi nasihatli bir tehditle.

Gülümsedim, başımı salladım. "Tamam." Gökmen kasıldığımı anlayıp kısık tonda güldü ve nefesi saçlarımı hareketlendirdi.

"Yatacak mısın hemen, film izleyelim bu akşam?"

Ailecek film izleyecektik ama Gökmen odamda beni beklerken nasıl inebilirdim ki aşağıya? Başımı iki yana salladım, "yatacağım birazdan." Dedim. Bu da yalan sayılmazdı, direkt değildi en azından.

"Tamam canım, hayırlı geceler sana."

"Sağ ol baba, size dee."

Babam gözden kaybolunca kapıyı kapattım. Hızla Gökmen'e döndüğümde dibimde olduğunu gördüm, göğsüne vurup kızgınca bakınca, vuruşlarımdan kaçmaya çalışarak güldü. "Elin ağır ha."

Kaşlarım çattım, ama o karşısında sevimli bir sincap varmış gibi güldü sadece. "Özledim ya, gel." Sarılmak için kollarını açıp yanaşınca kollarından ittim. "Bu şekilde sarılamazsın, olmaz..." dedim, bornoz kumaşı hariç çıplaktım, sarılırsa her şeyimi hissederdi. "Üstümü giyinip geliyorum."

Omuzları düşerken mızmızlandı ve yatağımın ucuna oturmaya gitti. "Yan yanayken bile kavuşamıyoruz, çabuk."

Banyoya koşturdum, üstümü değiştirip odaya geri döndüğümde Gökmen kasklarımı elliyordu. Yine! Ve nedense tercihi hep mor olandı. "Lilata'ma dokunma!" Dedim baş havlumu sandalyeme doğru rastgele atarken.

Bana bakmadan gülümsedi, kaskı yerine koyup bana doğru adımlarken, "o zaman yabancıydım, şimdi hala mı?" Diye sordu, eğleniyordu.

"Senin konumun değişti ama o hala Lilita."

Başını geriye atarak güldü, "ismi de var, Allah'ım." Deyip bana doğru son adımını attı. Yüzü durulurken kollarını bedenime sardı, ben de beline sarıldım. Saçlarım arasından başımı öptü. "Çok özledim ya." Diye mırıldandı. "Bence baban anladı motorcu damat geleceğini, ondan tepkili. Taktı kafaya derslerini."

Gülümsedim. Kahve kokusuna karışmış olan lavantayı soludum; yeni duş almış gibi taze kokuyordu. "Tepkili çünkü kızı aynı sınava üçüncü kez girecek ve sinir bozucu bir komşusu var."

"Of!" Başını geri çekip gözlerime baktı. "Kim o?"

"Pasta yediğin akşam eve giren komşular. Sinan amca."

"O çocuğun babası mı?"

"Kutlu'nun, evet."

"Hamit abiyle duygularımız aynı." Yüzünü buruşturdu, bir tatlı oldu bu hareketle var ya; yerim! "Babasını da oğlunu da sevmiyoruz."

"Takım olduğunuzdan babamın haberi var mı?" Dedim eğlenerek, gülümsedim. İşte bir haftanın sonunda yine sürekli gülümseyip duruyordum.

"Bana katılacağı ikinci konu olurdu." Saçlarıma baktı ve ıslak tutamları ile oynamaya başladı. Benim kollarım hala beline dolanmış haldeydi.

Gözlerimi kısıp başımı hafifçe yana yatırdım. "Birincisi benim motora binemeyecek kadar çıtı pıtı olmamdı, değil mi?" Gülümseyince karnını cimcikledim, yalandan inleyip iki büklüm oldu.

Saliseler sonra ciddileştiğinde, "onlara ne zaman söyleyeceksin?" Diye sordu. "İlişkimizi."

"Bu sabah söyleyecektim ama şansımı kaçırdım, pazar kahvaltılarında gerginlik seviyemiz her zaman daha düşük oluyor da." Dedim. "Bu yüzden de haftaya pazara kaldı." Bahanemi saçma bulmuş gibi bir surat ifadesi vardı. "Ama anneme daha erken söyleyeceğim." Diye teminat verdim.

"Annem yaşasaydı ben hemen söylerdim."

O vefat eden ailesinden bu denli rahat bahsedince bana da öyle davranmak kalıyordu, duraksamadım, mimiklerimi sabit tutmaya çalıştım.

"Fotoğrafı var mı yanında?" Diye hevesle sordum, gülümsedi.

"Hepsini belleğe aktarmıştım, telefonumda başka bir iki tane fotoğraf var." Islak saçlarımdan akan damlalar parmak uçlarına karıştı, onlara bakıp, "saçlarını kurutayım mı?" Diye sordu.

Bana fark etmez, hatta harika olurdu. Kocaman gülümsedim. "Olur. Makine içeride, alıp geliyorum."

Gitmek için hareket edince kolumdan tuttu, güldü. "Yeni nesil bebesi seni, gel buraya." Sandalyemin üstündeki baş havlumu alıp yatağa doğru yönlendirdi bizi. Kendisi yatağa oturdu, bacaklarını açtı ve beni aralarına yere oturttu. "Ne zaman bitiyor senin karantina?" Saçlarımın uçlarından başladı kurutmaya, hareketleri yavaş ve çaylakçaydı.

"Bugün işte."

"Beklemişim beklemişim, sonuna denk gelmişim." Diye mırıldanarak söylendi.

Güldüm, başım hareket ettiği için kızarak bir saç tutamımı çekti. Kaşlarımı çatıp bacağına vurdum, güldü.

"Nasıl geçti bütün haftan?" Diye sordu, sanki her gün konuşup anlatmamışım gibi. "Bolca çalıştın mı bari? Değmiş olsun ne olur ayrılığımıza."

"Çalıştım çalıştım. Biliyorsun zaten."

"Biliyorum." Dedi, biraz sessiz kaldık. Saçlarımı ikiye ayırıp sırayla kurutmaya başladı. "Ya kazanamazsan? O ne zaman ne olacak? Dördüncü sınava girecek misin?"

"Gireceğim."

Sesimdeki umutsuzluk onu rahatsız etti ve bir şey olduğunu anladı. "Ve?"

"Ama babam, bunun son şansım olduğunu söyledi. Dördüncü sınava girebilirim ama babam motor almayacakmış bu sınavı geçemezsem."

Elleri duraksadı, sonra yine devam etti. "Olsun." Dedi sadece.

"Olmasın mümkünse." Dizlerimi kendime çekip kollarımı bağladım. "Bir an önce kavuşmak istiyorum."

"Sizin kavuşmalar mahşere kaldı bence." Diye dalaştı bana.

"Ya Gökmen!" Sızlanırken bacağına vurdum yine. Kemiğine denk gelince gülmesi arasında 'of'ladı.

"Sen iyi alıştın ha vurmaya." Elini sol yanımdan uzatıp boynumu önden kavradı, avuç içini boğazımda tamamen hissediyordum, parmakları açıldı ve tüm çene hattımı kavradı. Başımı sağa çevirip ona bakmamı sağlarken, kendisi de bana doğru eğildi. "Kaşınma." Dedi kaşlarını kaldırarak. Gülümsedim ve ciddi durmaya çalıştığı ifadesi anında kayboldu, o da gözlerime bakarken gülümsedi.

Eğilip dudaklarımı öptü. Alt dudağımı kavrarken bana da üst dudağını sundu, içine çekerek özlemle öptü. Aslında bunu geldiğinde yapacağı ilk şey sanmıştım, ama o sarılmış ve sohbet etmişti benimle. Öpüşmemiz sırasında gülümsedim, o zaman geri çekildi.

"Ne oldu?"

Gülümsemem genişlerken dudaklarımı bastırdım, başımı iki yana sallayıp önüme döndüm. Aklımdan geçeni hayatta ona söyleyemezdim, en azından geldiğinde ilk yapmasını beklediğimin öpmesi olduğunu hayatta diyemezdim.

Bana yan çehremden bakıp geri çekilmeden önce şakağıma buse kondurdu, saçlarımı kurutmaya devam ederken konuşmayı sürdürdük.

"Kazanamazsan da üzülme, belki hemen olmaz ama işe girersin, bir-iki yıl içinde alırsın R6'yı."

"Bazen acaba senin gibi ilk onunla başlamasam mı diyorum."

"Bunu düşünmeyeceksin, bunu yapacaksın Aysuna! 3 yılın sonunda manita bulmuşum, hemen kaybedemem."

Gülerken sarsılan sağ omzuma dudaklarını dokundurdu. Huylandım, ufacık teması içimi gıdıkladı.

"Hayatta 50 cc'yle başlamam. Ben ninjanın da, R6'nın da tadını aldım bir kere."

"O zaman yanında ben varken 150'yle başlarsın. Kabul?"

"300 cc?" Dedim.

"200 cc!" Dedi pazarlığıma ayak uydurarak.

"250?" Başımı yan çevirip alttan ona sevimli bir bakış attım.

Gözlerime, gözlerini kısarak bir süre baktı. Sonra yenilgiyle, "iyi peki." Dedi. "250 cc."

Yumruk olan ellerimi kendime çektim zaferle. "Evett."

Saçlarımı kurulamayı bitirince ona döndüm, bağdaş kurdum. Saçlarımı geriye doğru itekledim ve başımı kaldırdım.

Gökmen de dirseklerini dizlerine dayayıp bana doğru eğildi. "Eğer hemen istersen motoru, borç veririm sana, sonra çalışıp ödersin."

"Hımm." Bir anlığına düşünmedim değil. "Bu benim için en son seçenek olsun, önce sınavı kazanıp motorumu babama aldırmayı hedeflemeliyim."

Güldü. "Hazırcı." Derken burnunu kırıştırdı.

Gülümsemesine baktım bir süre. "Film izleyelim mi?" Diye sordum sonra, gittikçe yanında daha rahat hissediyordum ama hala sessiz kalınca ne yapacağımı kestiremiyordum. "Geçen sosyal medya da bir animasyon görmüştüm, ilgimi çekti. Beraber izleyelim mi?"

Yüzünü buruşturdu bu sefer. "Animasyon mu? I-ıhh." Dirseklerini çekip diklendi. "Film izleyelim ya."

"Ama çocuk animasyonu değildi. Bir bakalım, beğenmezsek kapatırız, olmaz mı?"

Israr edince bana kıyamadı sanırım. Hiç istemeyerek kabul edince, zıplayarak kalktım yerimden. Laptopu alıp yatağa oturdum. Gökmen de kayarak yanıma geldi, sırtını başlığıma dayadı. Bir eli karnı üstünde kalırken diğerini arkamdan geçirdi, omzuma attı.

Ben laptopta animasyonu açarken o bana doladığı eliyle saçlarıma dalaşıyordu. Islık çalmaya başladı sonra. Animasyonu açıp bacaklarımın üstüne koydum, başlattığım zaman ıslığı kesildi.

Biraz kayıp sırtımın yarısını göğsüne dayadım, kollarımı göğsümde bağladım. Yakınlığından dolayı filme odaklanmak başta zor geldi, kahve kokusu kıyafetlerime siniyordu, kaslı göğsünü hissediyordum; hem de her nefes alışverişinde kendiyle beraber beni de kaldırıp indiriyordu.

Omzumdan göğsüme akan elini iki elimle tuttum, benim parmaklarımın aksine sert tutamlı parmaklarını ufak hareketlerle okşamaya başladım. Bu hoşuma gitmişti. Gökmen de itiraz etmeyince uzunca devam ettim.

Romantik dakikalarımız animasyonun sadece ilk sahnesine kadar sürdü, çünkü bir sosis ve sosis ekmeği cinsel sahne içerisindeydi.

Başta konuşmaları ve mimikleri o kadar abartacak kadar değildi ama sonra elleriyle-

Gözlerim büyürken, "oha!" Diye cırladım. "Bu ne?"

Gökmen tepkime ve açtığım animasyona gülmeye başladı. "Haklıymışsın, gerçekten de çocuk animasyonu değilmiş."

"Ne ki bu o zaman?" Tuşa basıp durdurdum. "Tövbe Estağfurullah."

"Yetişkin animasyonu bu Aysuna." Tuşa basıp açtı. "İşte hiçbiri zaman ön yargılı olmayacaksın. Ben sevdim izleyelim."

Durdurdum. "Ama öyle demediler bana."

"Ne dediler sana?" Başını çevirmiş bana bakıyordu.

Bense utancımdan bilgisayara. "Yorum kısmında şey yazıyordu, tam aile ve sevgiliyle izlenilebilecek bir gösterim yazıyordu."

Kahkaha attı ama evdekiler duymasın diye eliyle ağzını kapatıyordu. "Sevgilim ironi yapmış o." Ben ağırca başımı kaldırıp gözlerine masumca bakınca gülüşü büyüdü. "Yani asla onlarla izlenmez bu animasyon demek istemiş. Dalga geçmiş insanlarla."

Şimdi anlamıştım. Hızla laptopa uzandım ama Gökmen elimi geri çekti. "Kapatayım?"

"Niye kapatacaksın, izliyoruz işte ne güzel."

"Olmaz Gökmen, ben izlemem bunu. Hele seninle, asla."

"Çok imalı söyledin, alındım."

Tekrar bilgisayara atıldım ama Gökmen bir koluyla sardı beni, kafesine aldı. Diğer eliyle de bilgisayarı alıp kendi bacakları üstüne koydu ve donmuş ekranı gerisin geri açtı.

Gözlerimi kapatıp başımı yana çevirdim. Gökmen de iki koluyla tembel hayvan gibi bedenimi sardığı için, ellerimi kaldırıp kulaklarımı kapatamıyordum... Animasyon biraz daha ilerledi, arada sözel olarak alttan alttan cinselliği vurguladılar ama onun harici animasyon tam bir manipülasyondu. Dinleri ama en çok İslam dinini karalayan bir animasyondu, cinselliği sadece komedi olsun ve ilgi çeksin diye koymuşlardı.

Yarım açık gözlerimle seyrettim, iğrendim ama sırf meraktan seyrettim. Aksiyondu çoğu ve bunun için çok mutluydum. Ta ki sonuna gelene kadar.

Bir anda sosis ve ekmek, lavaş, şişeler, tüm market eşyaları, yiyecekleri, meyveler ilişkiye girmeye başlamıştı; sesleri bile vardı. Cinsellik içeren animasyon daha önce hiç görmemiştim ama sanırım bu en berbat olanıydı.

Ben filmler de bile böyle bir rezillik görmemiştim.

Gökmen'in dahi gözleri kocaman olmuştu izlerken. "Çüş ebesinin ki." Deyip ekranı aşağı indirdi sertçe. Şu an bu anı yaşamıyor olsaydık laptopuma nazik davranması için onu uyarırdım.

Birbirimize yapışık şekilde sessizce oturduk. İkimizi de öyle bir durumun içine sokmuştum ki...

"Yani beraber izlediğimiz ilk filmin porno olmasından dolayı teşekkür mü etsem, kızsam mı bilemedim Aysuna? Bu neydi ya?"

"İzin verirsen lavaboya gidip kusmak istiyorum." Dedim halsizce. Midem ağzıma gelmişti.

Kısık tonda güldü.

Sözleri aklıma ağır çekimde düşüyordu sanki, az önce dediğini şimdi kavrayınca başımı kaldırıp gözlerine baktım. "Çok sık küfür eder misin?"

Şaşırdı. Ne alaka olduğunu düşünüyordu büyük ihtimalle. "Hayır... Sadece çok sinirlendiğim zaman ederim."

"O gün otobanda olduğu gibi mi?"

Gözlerini kıstı. "O günü hatırlatmak istediğinden emin misin?"

Bana patlayacağı için sustum, dudaklarımı bastırarak önüme döndüm. "Ben küfürü hiç sevmem."

"Ben de bayılmıyorum Aysuna." Geri çekilip yerinde kaydı, yatakta çapraz yatarak başını göbeğimin üstüne koydu. "Yarın dershaneye gideceksen ben götüreyim mi seni?"

Heveslendim. Hızla söndü ama. "Götüremezsin ki. Sen 8'de gidiyorsun işe, ben 10 da gideceğim dershaneye."

Kısaca düşündü, bu arada da ben tek elimle hafif dalgalı siyah saçları ile oynamaya başladım. Yumuşacıklardı.

"Geç giderim işe." Dedi.

"İzin mi alacaksın?"

"Yok çalışmam lazım da, öğlene kadar izin alırım. Önce kahvaltıya gideriz o zaman, sonra seni bırakıp işe geçerim ben."

İki dakikada randevu ayarlamıştı. Gülümsedim. "Tamam, öyle yapalım o zaman." Dedim. "Sen nerede çalışıyorsun bu arada?" Bunu hiç merak etmediğimi fark ettim.

"Buraya uzak ama benim eve yakın bir yerde."

"Senin evin nerede?"

Tavanda olan bakışlarını bana çevirdi, gülümsedi. "Bir gün çok görmek istediğinde götürürüm seni."

Çapkın gülümsemesi eşliğinde söylemiş olmasaydı fesat anlamazdım. Kızarken bile beni gülümsetebilen sevgilimin alnına bir tane geçirdim. Kısık sesle güldü, başı karnımın üstünde hareketlendi.

Onunla olan pozisyonumuzu kısaca süzdüm, az temas, çok his... Gökmen'in çoğu zaman bana hissettirdiği hep buydu. Az dokunuyordu ama çok içime işliyordu.

İlk ilişkim olabilirdi ama ergenler gibi şimdiden onunla evlilik hayalleri kurmayacaktım. Sonra aklım evlilik ve sevgililik arasındaki çizgilere kaydı.

"İnsanların neden eştense sevgiliyi tercih ettiğini ve övdüğünü biliyor musun?"

"Neden?" Gözlerini kaldırıp baktı bana.

"Çünkü sevgiliden istediğin zaman zararsız şekilde kurtulabilirsin. Ama eşten ayrılmak, boşanmak, çocukları bölmek derken, bir sürü uğraş."

Bu konuyu neden konuştuğumuzu sorgulayan bir surat ifadesi vardı suratında. "Yani?"

"İnsanlar ayrılmak için evleniyor. Kimse kimsenin kötü huylarına katlanmıyor, herkes bununla mı uğraşacağım deyip kaçıyor."

Başını daha çok çevirdi, direkt gözlerime baktı. "Kimse kötü huylarla uğraşmak zorunda değil."

"Bana saf iyilikten oluşan bir insan göster..." Dediğimde, gözlerini kırpıştırdı; cevapsız kaldı. "Her insanın huyu farklıdır. Sen mercimek seviyorsun ama ben sevmiyorum, ne olacak şimdi? Boşanalım mı yani? Tabii ki ben de dayak ya da aldatmadan bahsetmiyorum. Onlar kötü huy değil, psikolojik sorun ve bence hadım edilmeliler."

Kahkaha attı. Gülüşü arasında bana uzunca bakınca utandım. Güzelce baktı, içi giderek baktı.

"Sen çok güzelsin."

"Bunu hep söylüyorsun." Dedim saçlarıyla oynarken.

"Bu sefer dışından bahsetmiyorum."

Gözlerimi kırpıştırıp gözlerine baktım. Devam etti.

"İçin... Düşüncelerin. Düşünce yapın."

Gülümsedim. "Seninkileri de bilmek istiyorum... Mesela bu konu hakkında, ne düşünüyorsun?"

"Sana katılıyorum."

"Eklemek istediğin bir şey yok mu?"

"Yok. Zaten buna hayran kaldım ya, düşüncendeki her bir söz bana uygun."

Bu güzeldi işte. Bir konuda aynı fikirde olmak iyi hissettirmişti. Her konuda böyle olamazdık biliyordum ama önemli olanlarda bir olmak huzurlu bir ilişkinin anahtarı olurdu bence.

Gökmen başını çevirip göbeğimin üstüne buse kondurunca huylandım, tepkisiz kalarak hareketlerini seyrettim. Sol omzu üstüne yatıp döndü, yanağını göbeğime yaslayıp kollarını göğsünde bağladı, bacakları az kendine çekti ve gözlerini kapattı.

O sessizlik içinde öylece kalırken ben de onu seyretmekten kendimi alamadım.

Kirpikleri belli belirsiz kıpırdanıyordu. Yüzünde sakin bir ifade vardı, derince bir şeyi içine çekip isteksizce nefesini geri verdi. Dudak kenarları gülümser gibi kıpırdandı ama gülümsemedi.

Gözlerini açınca direkt beni gördü, onu izlerken yakalanmıştım ama sanki bunu yıllardır yapıyormuşuz gibi ikimizde doğaldık. Tebessüm ettim.

"Dans edelim mi?"

Kaşlarım çatıldı. "Dans mı?"

Başını sallayınca tişörtüme süründü. "Bir partnerin olmadığı için hiç dans etmediğini söylemiştin. Artık var, ben varım... Edelim mi?"

İçime dolan, -sebebi şebelek olan biri- heyecanla gülümsedim. "Dansa kaldırdığına göre şarkımızı da seçmiş olmalısın."

"Seçerim." Karnımdan kalkıp yataktan indi. "Hadi." Cebinden telefonunu çıkarttı, o şarkıyı ararken ben de ayaklandım.

İlk dansımın şimdi olacak olması parmak uçlarımı karıncalandırıyordu. İlk dansımdı, Gökmen'le olacaktı. Benim odamda olması bile şu an romantik geliyordu. Hep başka mekanlar da hayal etmiştim ama bu da olurdu.

Gökmen yaparsa, Gökmen'le yaparsam en güzeli olurdu.

Şarkıyı açıp yatağın üstüne koydu, elini ayağını nereye koyacağını bilemeyen bana bakınca daha da beter bir heyecan dalgasına kapıldım. Bu sefer harbi kalpten gidecektim sanırım. İlk öpüşmemizde bile bu kadar kalp çarpıntısına maruz kalmamıştım.

Gökmen bir adım kala karşımda durunca başımı kaldırmadan gözlerine baktım. "Şimdi?"

Gülümsedi. "Teması seviyoruz."

Ne demek istediğini düşünürken kaşlarım çatıldı. O bir adımı da atıp, ellerini belime koydu. Beni kendine çekti ve bedenlerimizin ön kısmını birleştirince sözlerinin çıktığı anlamı anladım. Gülümsedim, ellerimi omuzlarına koydum. Gökmen gözlerime bakarak boğazını temizleyince omzundaki ellerim ensesine çıktı teması kesmeden.

"Patron ne derse o."

Güldü. "Dans etmeyi bilmiyorum, sana ayak uydurmak zorundayım demiyorsun da."

"Ellerimi nereye koyacağımı biliyorum hoş."

Yüzlerimiz arasındaki boşluğu da kapatmak adına biraz daha çekti beni kendine, dudağımın hemen yanağımla birleşen yumuşak, tatlı kısmını öptü, bir milim kaydı öptü, diğer tarafa geçti öptü. Yerimizde kıpırdanmaya başladığımız zaman yanağını yanağıma dayadı, solukları kulaklarıma ve kurumuş ama taranmamış saçlarıma vuruyordu.

Kalbim atış hızıyla beni rahatsız etse de içimde amansız bir dinginlik vardı. Ellerimin altında olması değildi mesele; varlığıyla bana salgıladığı, unutulmayacak hislerdi... Gökmen benim diyebiliyordum rahatça, dokunurken utanmam harici beni engelleyebilecek pek şey kalmıyordu. Babam dışında! O bu işin tadı tuzuydu. Gökmen'i öğrenince yaşanılacakları deli gibi merak ediyordum.

Babam beni motordan vazgeçirmeye çalışırken ona bir motorcu damat getirmem şoku... Bayılırsa, yere yatar sabaha kadar gülerdim.

Çalan yabancı şarkı melodik değildi, normal basit bir şarkıydı.

Biz dans ederken bir ara Gökmen yabancı sözleri kulağıma fısıldamaya başladı. İngilizce şarkıyı hiç takılmadan ve sanki ana diliymiş gibi telaffuz ederken, varla yok arası olan sesini duyabilmek için neredeyse hareketlerimi kesecektim.

"Seasons, they will change,

Life will make you grow,

Dreams will make you cry, cry, cry,

Everything is temporary,

Everything will slide,

Love will never die, die, die..."

Çok içli söylüyordu, kelimelerin anlamlarını bilmek isterdim ama bende birçok insan gibi söyledikleri arasından sadece love ve die biliyordum. Bir de dreams ve everything vardı ama onlar tek başlarına hiçbir anlam ifade etmiyorlardı.

Şarkı güzeldi, Gökmen kulağıma fısıldıyordu, onu hissederek ilk dansımı gerçekleştiriyordum. Bundan güzeli yoktu.

"Anlamları-" Sormak için başımı geri çekecekken belime sıkıca sarılıp, yanağını yanağıma bastırdı, hamlemi engelledi.

"Sadece dans edelim Aysuna." Dedi aynı tonda. "Lütfen."

Kırılganlaşan ses tonu beni afallattı, duraksamamı hızla atıp, "tamam." Dedim. Ensesindeki ellerim ona sarıldı ve kendime çektim. Buna ihtiyacı varmış gibi hissettim. O da onaylar gibi başını boyun girintime soktu.

"Sence sevgiyi ayakta tutan şey nedir?" Diye sordu.

Bu sorusu da şaşırttı beni. "Saygı."

"Başka?"

"Güven." Dedim biraz durduktan sonra.

"Güven." Diye mırıldandı. "Bana güveniyor musun peki?" Sorarken sesi kısılmıştı ve sanki cevabımdan korkuyordu.

Ne diyeceğimi bilemediğim birkaç saniyeden sonra benim için verilebilecek en mantıklı cevabı verdin. "Güven çok derin bir mevzu. Sana en değerlim olan kalbimi emanet ediyorum ama korkuyorum da aynı zamanda."

"Güvenmen için ne yapmam gerek?"

Ona güvenmediğimi söylememiştim, ama öyle anlamış olacak ki, kırılgan bir ses tonuyla bana bunu sordu... Sevgiyi ayakta tutan şeydi; güven. Ama daha bizim aramızda sevgi bile yoktu ki, güven olabilsin.

Biz daha çok yeniydik. Her şeyi ilerideki zaman içerisinde yaptığımız şeyler belirleyecekti. Benim güvenim ona bağlıydı, aramızda oluşacak sevgi de ikimize bağlıydı.

Yutkundum. "Bana asla yalan söyleme."

Başını kaldırıp gözlerime baktı hemen. "Söylemem." Dedi aksi mümkün değilmiş gibi.

Gülümsedim. "İşte bu güven başlangıcıdır." Yanağını okşadığımda, anlam veremediğim bakışları yumuşadı.

Eğildi ve dudaklarımı öptü. Saniyelerle anlaşmış gibi yavaşça...

Gökmen önce bana pazartesiyi sevdirmişti, şimdi de pazar akşamını...

Loading...
0%