@dangerous_hatun
|
"Ben siyah renkte istiyorum." Şımarıkça isteğime gülümseyip başını salladı Gökmen. "Hımmm." Sokağın başına gelmiştik, ikimizde Çiçek'e yaslanmıştık ve Gökmen marketten aldığı soğuk kahvesini içerken beni dinliyordu. Burhan'lar henüz gelmediği için eve de giremiyorduk. "Deponun sol yanına çiçek ve gül dövmesi yaptıracağım." "Gül?" "Cool bir çiçek." Güldü. "Başka, bu kadar mı?" Merak etmediğini biliyordum ama sahte sabırsızlığı sevimliydi. "Dur, anlatıyorum işte." Güldüğüm zaman gülüşüme baktı. "Gülme kız." "Gülerim." "Gülme... Kız gülmesene." Parmağımla yüzüne daire çizdim. "Tam şu ifadeni de dövme yaptırmak istiyorum." "Nerene?" Deyip kaşlarını oynattı. O kadar şapşal göründü ki kendimi tutamayıp güldüm. "Kalbimin üstüne, çünkü gülmeyi sevdirdin ve gülme sebebimsin." Utanarak önüne döndü, dudaklarının utangaç kıvrımlarına baktım. "O zaman daha yakışıklı bir halimi yaptır." Deyip bana pozlar vermeye başladım. Baş ve işaret parmağını açıp çenesinin altına koydu ve dudaklarını büzerek tek kaşını kaldırarak komik ama havalı olmaya çalışan 1990'lı yıllarının erkekleri gibi göründü gözüme. Gülüşlerim arasında, "niye?" Diye sordum. "Az önceki ifadem komikti çünkü." Uzanıp yanağını sevdim. "Olsun sen benim şebeleğimsin." Yine utandı ama bu sefer gözlerime bakmaya devam etti. Güneşi seyrederken yaptığımız konuşmadan sonra o da, ben de arayı yumuşatmaya çalışıyorduk. Biz kavga etmeyi ve küs kalmayı seven çiftlerden değildik. "O zaman bende sana bornozlu demeye devam edeceğim." "De." Dedim omuzlarımı silkerek. "Ama bak sakın ulu orta söyleme, hele babamın yanında ağzından kaçırırsın Gökmen, elinden alamam seni, kıtır kıtır doğrar." Gözlerime bakmaya devam etti. "Ki biliyorsun konu biz olunca babamın yanında kırdığımız potlar ünlü." Güldü, sonra, "niye?" Diye sordu. "Ne demek niye?" Saçma bir soru sormuş gibi tepki verdim. "Sen benim kızımı bornozlu nerede ve nasıl gördün diye sorarsa ne cevap vereceksin? Biliyorsun babam detaycı adamdır, ibini dibini öğrenmeden bırakmaz. Sonra buyurun cenaze namazına." "Doğru..." diyerek hak verdi bana. "Burhan'a hiç yaptı mı bunu?" "Yoo... Burhan nerede ne söyleyeceğini bildiği için başımıza daha önce böyle bir olay gelmedi." Cümlemi bitirdikten sonra faka bastığımı fark ettim ama artık çok geçti. Gözlerini büyütüp kaşlarını kaldırdı ve elini göğsüne koyup üst vücudunu bana çevirdi. "Ha ben bilmiyorum yani?" Diye sordu alınganlıkla. Telaşlandım. "Yok sende biliyorsun da, öyle bazen dalgın oluyorsun, babama samimiyetinden ağzından kaçırırsın diye dedim." "İyi." Trip atıp önüne döndü. "Kızma aşkım ya." Diyerek koluna sarıldım. Trip atmayı sürdürdü ama ağzının içinde, "en azından Hamit abi ve Burhan'ın fazla yakın olmadıklarını öğrendim... Sevindim." Diye mırıldanınca kaşlarımı çatıp burnumdan güldüm. "Sevindin mi?" Omuzlarını silkti sokağa bakınırken. "Özel olmak hoşuma gidiyor." Gökmen'i anlamak zordu, ya da kolay, artık karar veremiyordum lakin ince bir adamdı. Kırgındı fakat kendini toplamakta başarılıydı ya da öyle gözüküyordu. Babamla tanışalı ne kadar olmuş, onu ne kadar benimsemiş olabilirdi ki onun için özel olmak istiyordu? Merhametim gözlerime yansırken aşağıdan yan çehresine baktım. Benim bir tanecik erkeğim fazla içliydi. Onu mutlu etmek istedim. Parmaklarıma doğru yükseldim, burnum yanağına değerken sessizce konuştum. "Sana benim için özel olduğun şeyleri sayayım mı?" Hevesle gözlerime döndü. "Olur." Önüme geçip ellerini iki yanımdan Çiçek'e dayadı, hafifçe eğildi. Sabahın erken saatleri olduğu için sokak boştu, rahatlığımız bundan kaynaklanıyordu. Kollarımı omuzlarına koyup ensesinde birleştirdim ama tehlikeli bölgeyi ellemedim. "Beni öpen ilk ve tek erkeksin." Gözleri parladı. "Hımm?" Devam etmemi bekledi. "Sana sarılmayı çok seviyorum." "Hı-hı." Kıvrılan dudaklarını birbirlerine bastırdı. Bir elimi bilekten burkup omzuna yaslı tuttum, parmaklarımın tersiyle yanağını sevdim. Bana biraz daha yaklaştı, gözlerimden başka hiçbir yere bakmıyordu ve beni de etkisi altına almıştı. "Senin hakkında konuşurken, seninle konuşurken, adını duyduğum zaman bile mutlu oluyorum, çünkü sensin." "Çünkü sevgilinim." Özel olmayı gerçekten de seviyordu. Kocaman gülümsediğimde gözlerim kısıldı. Bana en güzeli gibi baktı. "Evet öylesin." Dedim hafif bir neşeyle. Gözlerinde devam etmem için ısrar beklentilerini gördüm. Dudaklarımı araladım ama Ninja yanımızda durunca başlarımızı çevirdik. Gökmen ağırca uzaklaştı benden. Burhan ve Buket motordan indiler. "Aşk kuşları." Dedi Buket. "Sokağın ortasındayız." "Öpüşmüyoruz ya hoş." Dedi Gökmen. "Şşşt, yengeye cevap verilmez." Dedi Burhan. Buket, Burhan'ın beline sarılıp sırnaşarak gülümsedi. Gökmen homurdandı. "Gerçekten buna yenge demek zorunda mıyım?" Burhan kesin bir, "evet." Dedi. "Ama benden çok küçük ve cadı." "Gökmeeen!" Sevgilim çocuk gibi huysuzlanarak bana döndü, "seni kara listeye aldığımda çok daha iyiydi bence." Dediğinde aslında her zamanki gibi lafın gelişi konuşuyordu, hatta Burhan'ın yüz ifadesini görecek kadar bile ona bakmaya devam etmeyip umursamazlığa vurmuştu. Fakat Burhan'ın mimikleri hüzünle düşmüştü, Buket bunu görüp ağzını açamadan Gökmen onlara geri döndü. "Gidelim artık, sizi beklerken vakit geçti." Çiçek'i boşa alıp ilerletmeye başladı, Buket Burhan'ın sırtını sıvazlarken Burhan arkadaşıma bakıp tebessüm etti teşekkür edercesine. Ben de üzülmüştüm. Ninja'yı da alıp eve doğru ilerlemeye başladık. Dış kapıdan sessizce girdik, anahtarımı çıkartıp kapıyı açtım. Buket'le ben ayakkabılarımızı çıkartıp üstümüzü başımızı düzelttik. Beyler evin dışında kaldırlar. Burhan, "tamam mısınız?" Diye sordu. Buket başını salladı. "Sen hocayı hallettin mi?" "Dün konuştum, gelir yarım saate." "Tamam hadi başlayalım o zaman." Gökmen yanındaki zile basınca evde yankılandı. Kulak kabartıp yatak odasından ses duymayı bekledik, açılan kapıdan sonra hızla erkeklerimize döndük. "Hoş geldiniz." Dedim sahte bir neşeyle. Hepimiz anında gülümseyip rollerimize büründük. Sanki onlar yeni gelmiş, biz de bütün gece evde durup erken kalkıp onları karşılamışız gibi. "Hoş bulduk." "Hoş bulduk." Babam tek gözü kapalı hole girip arkasında annemle belirince haberimiz yokmuş gibi onlara baktık. "Aa kalktınız mı? Hayırlı sabahlar." Dedim. "Hayırlı sabahlar kızım." Babam ikiliye baktı. "Siz niye geldiniz bu saatte?" Annem gözünü ovuşturup uyanmaya çalıştı. Beyler duraksayınca babamı dürttü. "Düğün sabahı ya Hamit." "Biliyorum Kübra, onun için soruyorum zaten. Niye geldiler?" "İmam nikahı için gelmiştik Hamit amca." Dedi Burhan, nazik damat edasıyla. Gökmen ona arka çıkarak başını salladı. "Doğru... Bize de haber veren olmadığı için böyle çıktık karşınıza, kusura bakmayın." Babam sonra bize baktı. "Ama baksana Kübra, bizim kızlar hazır yatıp kalktılar herhalde?" Sesindeki imayı sezmeyen süzme salaktı. Üstlerimizde ne olduğunu bilmiyormuş gibi bakındık. Buket sahte ve tatlı bir gülüşle, "Hamit amcacım, Burhan gelmeden beni aradı, kalkıp hazırlandık biz." Dedi. "Pijamayla mı çıksaydık karşılarına?" "Biz sayenizde öyle çıktık, sizde çıkın." Babam gerçekten de sabah insanı değildi. Bu dediğini hayatta kafası ayıkken söylemezdi. Gülmemek için dudaklarımı sıktım. "Hamit ne diyorsun!" Diye dürttü annem, o çoktan ayılmıştı. Gökmen kısık tonda güldü. "Sabahları çok daha huysuz ama yakışıklısın Hamit abi." Babam onu yeni fark etmiş gibi baktı, gözlerini kıstı. "Sen niye geldin?" "Baba..." diye sessizce uyardım. Bir kayınbaba moduna girememişti. "Hamit abi hani nikah kıyılacak ya, Burhan'a şahit lazım." Diye açıkladı Gökmen. "Ben olurdum şahidi, Buket kızım sağ olsun, iki yılın her detayından haberdarım." Boğazımı içten gülmemek için sıktım yoksa kapının önünde yere yatıp hunharca gülecektim. Buket'in gözleri genişledi, annemin gözleri usulca utancından kapandı. Gökmen kendini gülmemek için sıkarken dudakları arasından, "kıkı-" diye garip sesler çıktı, sonra kıkırdaması sesli bir hal aldı. Burhan babama baka kalmıştı. Sonra niye şaşırıyorsam der gibi bir mimik yaptı. "Hoca ve annemler birazdan gelir." Diyerek kapıda kaldıklarını belli etti. Babam başını salladı. "İçeri geçin o zaman, biz de hazırlanalım Kübra... Düğünümüz var bugün." Annemler içeri dönerken Gökmen, Burhan'dan önce atıldı. "İzninle." Mekanın gerçek sahibi edasıyla içeri girip ayakkabılarını çıkarttı. Burhan'ı da kıskanıyordu. Gülümsedim. Buket, "geç bakalım çakma damat." Diyerek dalaştı. "Çakma damat senin koca adayına derler." Gökmen de kendince lafını yapıştırıp içeri adımladı. Arkasından sessizce gülüştük. Beraber içeri geçtiğimizde Gökmen arkasına yaslanmış, gözlerini kapatmıştı. Şakaklarını ovuyordu. "Ne oldu?" Diyerek yanına oturdum, gözlerini açıp mahzunlukla bana baktı. "Başım ağrıyor." "Niye?" Buket atıldı. "Sinir bozucu olmak yormuştur." Gökmen gecikmedi. "Bir de gelinler tatlı olur derlerdi." "Bu sabah bu tartışma beni hiç rahatsız etmiyor, biliyor musunuz." Dedi Burhan, arkasına yaslandı. "Umurumda değil, devam edebilirsiniz." "Haspam," dedi Gökmen. "Sanki senden izin aldık." Buket derin bir nefes alırken ağzını açmıştı ama Gökmen başını bana çevirdi yine aynı tiple. "Başım çok ağrıyor Aysuna." "Niye?" Diye sordum yine. "Bir anda oldu sanki." Elimin tersini alnına koydum. "Kahvesizlikten." "İçtin ya." Dedim elimi çekmeden önce. "Ondan ne olur kız, soğuk, tatlı, tatsız bir şeydi o." "Ha illa Türk kahvesi olacak yani?" "Üçü bir arada da olur ama Türk kahvesi kesin çözüm." "Kısır yapıyor diyorlar." Dedi Buket. Gökmen ona baktı. "Üçü bir arada, kısır yapıyormuş." Burhan'a baktı. "Hatta sende o yüzden bırakmıştın değil mi hayatım?" Burhan başını salladı. Gökmen'in gözleri kocaman olmuştu. "Çocuklarımı etkileyecek bu değerli bilgiden beni neden mahrum ettiğini sorabilir miyim peki Burhan bey? Çünkü eğer kısır olursam seni üçü bir arada havuzunda boğacağım." "Aklıma gelmedi." "Nasıl gelmedi aklına ya?" Omzuna elimi bastırıp geri yaslanmasını sağladım. "Tamam." Dedim uzatmasın diye. "Türk kahvesi yapıp getiriyorum." "Sevgilim duymadın mı ne diyorlar, kısık yapıyormuş. Senin benden daha çok endişe etmen lazım şu anda!" Dedi. "Bugünden sonra içmezsin olur biter Gökmen." "Ya çoktan etki ettiyse." Gözlerini büyütüp sesini yükseltti ama kısık tutarken de boğazını sıkıp tuhaf bir ses tonuyla çemkirdi: "Kısır olabilirim." "Oyhh." Diye bir nefes verip ayaklandım. "Yarın hastaneye gidip baktırırsın, olur biter. Tamam mı?" "Tamam." Üzüntüyle başını sallayıp gözlerini kapattı, sakinleşti. Buket'e çok fenasın bakışımı atınca tek omzunu silkti, sırıttı. Dediği şeyin doğru olduğunu duymuştum ama sırf Gökmen'e dalaşmak için yaptığını biliyordum. Ben mutfağa geçerken Gökmen yine Burhan'a söylenmeye başlamıştı. Kahveyi yapıp içeri döndüğümde annemle babam da giyinip gelmişlerdi. Babam, Gökmen'e eğilerek verdiğim kahveye kaşlarını çattı. "Teşekkür ederim Su'yum." "Afiyet olsun." Çaprazına oturdum çünkü yanında annem vardı. İki kişilik koltukta damat, kayınvalide oturuyorlardı. "Hayır olsun?" Dedi babam, Gökmen'in kahvesinden içmesini izledikten sonra. Tek gözünü kırpmıştı. Gökmen yandan baktı. "Başım ağrıyordu da, ondan." "Kahve içmeyince başın mı ağrıyor?" "Evet." "Kahve tiryakisi adamın yanında kahve dolu termosu olur. Seninki nerede?" "Evde unuttum." Babam inanmayarak kaşlarını kaldırdı, Gökmen sevimlilik yaparak gülümsedi, sonra babamın gözünün içine baka baka fincandan höpürdeterek bir yudum içti. Kaşınıyordu! Gülmemek için dudaklarımı içe katladım. "Çok da güzel olmuş, bol köpüklü." Bana baktı. "Ellerine sağlık." Gülümsedim ama sırf fazla sevimli olduğu için, işaret parmağımı dudaklarımın üstüne iki kere vurdum sussun diye. Gülümseyip önüne döndü ve uslu durup kahvesini içmeye devam etti. Buket heyecandan parmaklarını sıkıp duruyordu. "Hamit amca?" Diye seslendi. Babam süratle ona baktı. "Efendim?" "Biz ne yapacağız şimdi? Nasıl olacak bu?" "Hoca anlatacak zaten kızım." Annem, "mehirini düşündün mü?" Diye sorunca, Gökmen'in gözleri aydınlandı. "Hah," dedi. "O mehir işini bende çok merak ediyorum." Anneme doğru eğildi, elinde kahve fincanıyla mahalle teyzelerine benziyordu. "Tam olarak nasıl oluyor Kübra teyze o iş?" "Kadın; eşinin ölmesi, ya da boşanma durumunda kendini 3 ay boyunca bakabilecek şekilde para talep ediyor. Ya da para değerindeki bir şeyi. Fazlası olur ama azı olmaz." "Yani ne kadar?" Diye sordu Gökmen. "Genelde altın isteniyor." Dedi annem düşünceyle. "Hamit, altının gramı ne kadar şu anda?" "Hiç bakmadım, bilmiyorum." Gökmen, Burhan'a çevirdi başını. "Lan damat sende mi bakmadın?" Burhan başını iki yana sallayınca Gökmen tüh der gibi elini salladı. "İnsan cebinden çıkacak parayı hesaplamaz mı hiç?" "Sen niye bu kadar ilgileniyorsun?" Diye sordu babam şüpheyle. Gökmen'le göz göze geldiler, senin şirinliğin anca bana söker sevgilim, babama; cık! "Geldim 27 yaşına Hamit abi, bilgi ediniyorum işte." "Edinme edinme..." dedi dişleri arasından babam. "Yıllar içinde unutursun." Gökmen beni hayrete düşürüp cevap vermeden önüne döndü. Buket, "50 gram mı olsun o zaman Kübra teyze?" Diye sorunca, aynı ilgiyi arkadaşıma verdi. "50 yeter mi?" Diye sordu Gökmen, oturduğu yerde başını anneme çevirdi. "Sen 60 de, garanti olsun kızım." "Tamam." "Ne yaptın be Kübra teyze." Dedi Gökmen hemen. "Damada da hiç acıma yok bu zamanda." Annem de Gökmen'e dalaşmak için olduğu yerde biraz döndü. "Ne oldu? Neyde zorlandın?" "Yok ben zorlanmadım, Burhan için dedim." Rahatça arkasına yaslandı. "Yoksa bende paradan bol bir şey yok, birikmişim var benim. İsterse 80 gram olsun." Annemle babamın arasında ve bakışları altında kuşatma da kalmıştı, fark edip ikisine baktı, yerine sinerken, ben, "Çiçek de ona yakın bir değerde zaten." Diye mırıldandım sonra üstünü örtmek için öksürdüm. Gökmen hariç duyulsa bile kimse anlamadı. Bana o kötü bakışlarından birini attı ama bu bende sadece gülme isteği uyandırıyordu. Çiçek benim mehirim olacaktı, bu fikre alışsa iyi ederdi. 10-15 dakika sonra zil çaldı. Barkın hala uyuyordu. Annemler dünürlerini kapıda karşılarken ben Buket'e tülbent bulmaya gittim. Geri döndüğümde Hoca yere oturmuştu, önünde de Buket ve Burhan vardı. Annem, Buket'in yanındaydı, Gökmen de Burhan'ın. Annemin yanına oturup tülbenti arkadaşıma uzattım, bizim için aldıklarımı da taktık annemle saçlarımız görünmeyecek şekilde. Hoca bir iki tane kağıtla uğraştı birkaç dakika kadar. Gülümseyip nikah kıyacağı çifte de espriler yapıyordu arada, hepimiz gülüyorduk ama. Her şey hazır olduğunda önce evlilikle ilgili nasihatler verdi. Sonra Buket'e nasihat verdi, Burhan'a da söylemesi gerekenleri söyleyip Allah katında evlilik haklarını anlatıp sonuca vardı. Gökmen büyük bir özenle dinliyordu, neyse ki babam farkında değildi ama hemen karşımda oturmuş hocaya ilgili gözlerle bakması o kadar tatlıydı ki. Hocayı dinliyordum fakat gözlerimi ondan çok nadir çekebiliyordum. Niye bilmiyorum ama bir anda aklıma Gökmen'den çocuğum olsa nasıl olurdu diye bir düşünce düşü verdi. 27 yaşındaki babaları bu tatlılıktaysa, Allah bilir onlar nasıl olurdu? Neyse buna heveslenmek için en az 4-5 yılım daha vardı. Aklına sokma Aysuna, aklına sokma... Hoca önce Buket'e sonra Burhan'a ve sonrada biz şahitlere sorup evetlerimizi aldı. Mehiri de 60 gram altın olarak yazdı kağıda. Saklaması için Buket'e verdi, dualar etti evlilikleri hayırlı olsun diye, nikahı kıyıp bitirdi ve hepimiz niye bilmiyorum ama aynı anda nefes verdik. Ayaklandık, artık Allah katında evli olan çiftimiz büyüklerinin elini öpüp bizimle de sarıldı. Hoca gittikten sonra kahvaltıyı burada yaptık ama daha sonra hızla herkes dağıldı, Burhan'ın ailesi eve geri döndü, biz eşyalarımızı alıp evden kuaför için çıktık. Motorla gidemeyeceğimiz için Burhan, bizim arabayı aldı, Gökmen Çiçek'i bırakmak istemediği için peşimizden takip etti. Yolda giderken arka camı açıp başımı çıkarttım, Gökmen birkaç araba arkamızdaydı, beni görünce gaz verip hızlandı. Yanımda durdu, tavlamaya çalıştığı hoşlandığı kızmışım gibi yanımda kalarak küçük ara gazlarla bir ileri bir geri attı kendini. Canım Çiçek'im, geceden nasıl sağ çıkabilmişti acaba? Bence finalleri oynuyordu. Kaskın altında o beni görebiliyordu ama benim gördüğüm tek şey yakışıklı kaskıydı. Elimi uzatınca elini uzattı, parmaklarımızı iç içe geçirdik. Gülümsedim. Gaz verip hızlanınca ellerimiz koptu, arkasından, "dikkatli sür!" Diye bağırdım. Camı kapatıp ortaya geçtim ve öne eğildim. Gökmen arabanın önüne geçip motorun arka tekerini kıpırdattı, kıvırıyor gibi gözükünce güldük. Tekere kalkıp hızlandı ama trafik olduğu için hemen geri indirdi, arabaların arasından yere yakın eğilerek geçip gidince yüreğim ağzıma geldi. "Deli çocuk!" Diye mırıldandı Burhan. "Lafı ağzımdan aldın." Dedim. Buket dirseğini kapıya yaslamış şakağını parmağına dayanmıştı, Burhan vitesle birlikte diğer elini tutuyordu. "Gökmen mehir konusunu merak etti." Başını çevirip bana bakınca karşılıklı bıyık altı gülümsedik. O zaman teklif meselesini biliyordu. "Hıı. Var öyle merakları." "Dikkat et oturtmasın seni oraya." Dedi Burhan gülmeden önce. "Niye, ben oturdum ya." Dedi hemen Buket. "Onlarla biz bir miyiz Buket?" Arkadaşım hak vererek sessiz kaldı. "Ben mehir olarak Çiçek'i istedikten sonra pek sanmıyorum." Aynı anda gözleri büyürken gülümsemeleri genişledi ve, "ne?" Diye seslerini yükselttiler. "Mehir olarak Çiçek mi?" Diye devam etti Burhan. "Evet." Başını geriye atıp kahkaha attı. Buket de keyiflenmişti. "Hamit amcanın ekmeğine yağ sürüyorsunuz." Tek omzumu silktim. "Bana ne. Ya Çiçek, ya da no nikah." Arkama yaslanınca Burhan bana dikiz aynasından bakıp güldü. "Az fena değilsin ha Aysuna." "Sen dua et, Buket'in aklına Ninja'yı sokmadım ben mehir olarak." Ortam sessizleşince gülme sırası bana geçti. Buket hışımla başını çevirdi eşine. Vitesin üstündeki birleşik ellerine bakınca Buket'in sıktığını gördüm. Burhan'ın 'verirdim' demesini bekliyordu ve demediği her saniye içinde köpürüyordu. Burhan kem küm etti. "Yani motor şimdi..." "Ne motor, ne motor? Altı üstü motor." "Ama kalbim-" "Motor altı üstü Burhan!" "Mehir olarak verirsem paraya çevirmek gerekmez miydi ama? Ben Ninja'yı satmak istemiyorum." "Bildiğim kadarıyla," diye başladım. "Mehiri veriyorsun ama lazım olmadığı sürece kadın ellemezse adam kullanmaya devam edebiliyor, tabii bunu motor üstünden söylüyorum. Yani eğer Ninja'yı vermiş olsaydın Allah korusun bir şey olana kadar Buket satmazdı, sen de binmeye devam ederdin." "Gördün mü bak!" Diye parladı Buket. Burhan derin bir nefes alınca arkasına yaslandı. "Hele bir Gökmen motorunu mehir olarak versin Burhan... Anladın sen." Tabii ki anlamıştı çünkü yutkunuşu taa arka koltuğa, bana kadar gelmişti. Alt dudağımı dişledim eyvahlar çekerken. Kuaförün önünde durunca Burhan'ın rahatladığını hissettim. Araba kullanırken kalpten gidecek sanmıştım bir ara. Gökmen kuaförün önünde duruyordu, çoktan gelmişti hatta Çiçek'e yaslanmış diğer erkek esnaflarla sohbet ediyordu. Tatlı diliyle ikisini yanına çekmişti bile çoktan. Biz gelince tanıştık. "Yeni mi evlendiniz?" Diye sordu bir tane amca. Gökmen'in detay verdiğini o zaman anladık. Buket somurttuğu için Burhan başını salladı. Arkadaşımı kolundan dürttüm. "Bunun tribini sonra atarsın Buket, saçmalama." Bana ters bir bakış attı ama bağlı olan kollarını çözdü. "Biz giriyoruz." Beyler başlarını sallarken kuaföre girdik. Buket önceden gelip konuşmuş olacak ki ismini deyince hemen tanıdılar. Bu ufak detaylar da yanında olamadığım için kendimi meşum hissettim. Gelinliği ve benim elbisemi alıp kırışmasın diye astılar. Yan yana koltuklara oturduk, aynada bakışınca keyfimiz yerine geldi ve gülümsedik. İki abla arkamızda belirdi ve istediğimiz saç ile makyajı öğrenmek istedi. Telefonlarımızdan seçtiğimiz şekilleri gösterdik. Ablalar malzemeleri ayarlamaya gittiğinde Buket'in telefonu çaldı, yüz düştü. Görüntülü aramayı kabul edip aynanın önüne koyup arkasına yaslandı ve Nilüfer teyzenin sesini duydum. Annesiydi. Bayram amca da vardı yanında. "Buket?" Diye şakıdı. Arkadaşım zorlama bir gülümseme sundu, gerçeği onu ağlatabilirdi belki de. "Kuaföre mi geldiniz kızım?" "Evet anne." Dedi durgun bir ses tonuyla. "Nasıl gidiyor? Heyecanlı mısın?" Kucağında birleştirdiği ellerini sıktığını gördüm, gülümsemesini sabit tutmaya çalışıyordu yine de. Utanarak başını salladı. "Çok." Nilüfer teyzenin durakladığını ve Bayram amcanın tebessüm ettiğini gördüm. "Orada olamadığımız için çok özür dilerim kızım." Dedi Bayram amca, içli bir sesle. "Her şeyden çok isterdik." "Biliyorum." Nilüfer teyze, Buket'in morali düşünce, "ama üzülme." Dedi hemen. "İyi ki böyle olmuş, şirket dengesizlik yapıyor. İş süreci uzatıldı." Moral vermeye çalışmıştı ama daha da batırdığından haberi yoktu, dudaklarını sıktım. Buket yerinde diklendi. "Zaten iki ay sonra gelecektiniz, daha da mı uzadı?" "Diyorum ya annecim dengesizlik var. İşleri bitirmeye çalışıyoruz." Geri arkasına yaslandı. "Anlıyorum." Diye mırıldandı. "Üzülme lütfen... Bugünün tadını çıkart, bir daha gelmeyecek çünkü." Bunu Buket de biliyordu, gözlerinin içten yanma sebebi de buydu ya zaten. "Evet." "Aysuna yanında mı?" Kendimi toplayıp neşeyle yana doğru eğildim, telefonun görüş açısına girdim. "Buradayım!" Beni görünce rahatlayarak gülümsediler. "Nasılsın Aysuna?" Minnettar bakışlarını görmemek imkansızdı. "İyiyim teyze, siz nasılsınız?" "Gördüğün gibi." Üzgün... Halimizi hatırımızı sorup kapatmak zorunda kaldıklarında ekran karardı, sonra aydınlandı ve ikimiz belirdik boşlukta. Birbirimize baktık. Yine ikimiz kalmıştık, Nilüfer teyze ve Bayram amcadan geriye kalan yine Buket ve bendik. Geri çekilip arkama yaslandım. Sessizlik çöktü. Nefeslerimiz dahi dilsizdi. Boğazımı temizledim, ablalar gelmeden bu konuşmayı yapmamız gerekiyordu. "Ağlayabilirsin." Çene topu titrerken başını eğdi. Yutkunuşunu duydum. "Beni yanlış anlama Aysuna, seni çok seviyorum." Başını kaldırıp gözlerime baktığında benimde elimde olmadan gözlerim yanmaya başladı. "Hamit amca ve Kübra teyzeyi de seviyorum ama bugün evden gelinliğimle çıkmadan önce annemle babama sarılmayı tercih ederdim." Kırılmadım. Alınmadım. Yanlış da anlamadım. Kötü hissettim belki ama onu anlıyordum. Herkes kendi ailesini isterdi. "Makyaj yapılmadan bir tur ağlayalım istersen, sonra hakkımız olmayacak çünkü." Gözlerimiz dolu dolu, acı gülümsemelerimizle birbirimize baktık. Uzanıp elini tuttum, sıktım. "Hayır, ağlamak istemiyorum." Dedi. Ablalar geldi o ara. "Güzel." Dedim. "Gökmen yakında ve ben çirkin ağlıyorum, biliyorsun." Başını iki yana salladı. "Hayır, ağlamıyorsun." Şen gülüşlerimiz kuaför duvarlarına değindi, onu güldürmek için her şeyi yapacağımı biliyordu ve mutlulukla buna minnettardı. Başımızda bekleyen iki abla da gülümsedi. Buket başını kararlılıkla sallayıp arkasına yaslandı, çenesini dikleştirmeden önce burnunu çekti. Yansımasına dikti gözlerini. Abla omzumu sıktı hafifçe ve aynada göz göze geldik. "İki güçlü kız, birbirine destek oluyor... Nadir ama özel." Buranın sahibi ve uzun yıllardır çalışanı olduğu ak düşmüş saçlarından, olgun hallerinden ve çırağına emirler yağdırmasından anlaşılıyordu. Ellili yaşlarının başındaydı belki. Buket, "aslında o bana oluyor." Deyince, şaşkın irislerim arkadaşıma döndü. Sıcacık gülümsedi. Gözlerinden bana müteşekkir olduğunu görebiliyordum ama neden? Tek yaptığım onu sevmekti... 🏍 Tepeden dağınık topuzum saç spreyle şekillendirilmişti, şakaklarıma, alnıma ve enseme tutam saçlarım dökülüyordu, göz makyajım, dudağıma sürülmüş olan mat kırmızı rujumla, yüksek ince topuklum siyah elbisemle aynı renkteydi. Baldırımın yarısında bitiyordu ve göğüs dekoltesi vardı, ince askıları omzumdan geçiyordu ve neyse ki sırt dekoltesi yoktu. Gökmen'in görünce vereceği tepkiyi o denli merak ediyordum ki. Aynada kendime baktım Buket'i beklerken, güzelliğim göz kamaştırıcıydı. Gökmen'in de zaten çok beğeneceğine emindim, problemi güzelliğim olmamıştı hiçbir zaman. Kuaförün arka kapısı açılınca nikah elbisesi içinde Buket çıktı. Saçları salıktı ama şekillendirilmişti, onun makyajı benimkinden daha abartıydı lakin o kadar güzel ve berrak olmuştu ki. Gözlerim dolmasın diye yelpaze yaptım. Güldü bana. "Ağlama seçeneğini iki saat önce eledik Aysuna." Bende güldüm. "Biliyorum ama..." Elimle boydan gösterdim onu. "Çok güzel olmuşsun." Dedim ince, ağlamaklı bir sesle. Duruldu ve gülümsedi. "Teşekkür ederim... Sende çok güzel oldun." "Benim her zamanki halim." Deyince beraber güldük. Yanına gidip dikkatlice sarıldım. "Ama sen bugün gelinsin." Nefesi iki saniye sonra sıklaştı. Geri çekildi. "Öyleyim değil mi?" Diye sordu heyecanla. Birbirimize ve heyecanımıza güldük. Ablaya, "bir buçuk, iki saat kadar sonra geleceğiz abla." Dedim. Kadın başını sallayıp bizi uğurladı. Gelin başı da yapılacağı ve gelinliği giymeye geleceği için ücret sonra topluca ödenecekti. Kapıdan dikkatlice çıktık, Burhan karşı kaldırımda arabanın önündeydi. Yaslanmış telefonuyla ilgileniyordu. Siyah gömlek ve kumaş pantolon giyinmişti ve damat tıraşı olmuştu, saçlarına da şekil verilmiş, kısaltılmıştı. Yanına gittiğimiz zaman parfüm ve losyon kokusunu aldık. Bizi görüp gülümsedi ama gözleri Buket'ten kopmadı. "Kalbim." Dedi aşık bir sesle. Boydan süzüp kendine çekti narince. "Çok güzel olmuşsun ve bu daha gelinliğin değil öyle mi?" Buket utanarak başını sallayınca, "kalpten götürürsün sen adamı." Deyip alnından öptü. Iyyy. Makyajlı makyajlı. "Gökmen nerede?" Diye sordum. O zaman bana baktı. İleriyi gösterdi. "Berberde bir tanıdığı çıktı da onunla kapıda sohbet ediyorlardı." "Nikah saati geldi neredeyse ne sohbeti? Gidip alayım şunu." Burhan tekrar Buket'e dönerken beni ikisi de umursamadı. Kör aşıklar. Gökmen'i almak için topuklularımla döndüm, tık tık sesleriyle herkesin dikkatinin bana yönelmesini sağlıyorlardı. Rahatsız olmam saçmaydı çünkü zaten topukluların amacı buydu ama önünden geçtiğim kahvehane halkı başını kaldırıp bana bakınca omuzlarımın içine, evine saklanan kaplumbağa gibi, çömdüm. Adımlarımı hızlandırıp berberin önünde durdum. Gökmen dinlediği arkadaşına güzel dişlerini göstererek gülüyordu. "Gökmen?" Diye seslendim sessizce. İçeride tıraş olan adamlar bile bana baktı ama sonra önlerine döndüler. Berberin içinde kadın sesi duymak garipti tabii, kuaför de adam sesi duysam bende dönüp bakardım. "Çıktınız mı güzelim?" Bana dönüp sorunca hızlıca süzdüm. Tıraş olmuş, saçlarını kısalttırmıştı. Beyaz gömlek, siyah takımı içindeydi, geniş omuzlarını kaplıyor, bacaklarını hafif bol bırakarak sarıyordu. Takım ona çok yakışıyordu, yakışıklı erkeğim benim! "Evet. Geç kalmadan gidelim." "Tamam geliyorum." Arkadaşıyla erkek tokalaşmasını yaptı. "Kendine dikkat et." "Sende kardeşim, arayı açmayalım." Güldü. "Olur." Kapıdan çıkıp elimi tuttu. Arabaya doğru giderken, "amma da sevenin var." Dedim. "Sevilmeyecek adam mıyım?" Gülümsedim. "Değilsin." Durunca ellerimiz kenetli olunca bence durdum. Ellerini kaldırıp yüzümün iki yanında tuttu ama dokunmadı, tutam saçlarımı narince sevdi. "Çok güzel olmuşsun." Utandım, gülümserken gözlerine baktım. Yüzüme, gözlerime ve saçlarıma baktıktan sonra elbiseme indi. Asıl olay şimdi başlıyordu. Kaşları çatıldı, gözlerini bana kaldırıp tek kaşını da kaldırdı. "Su?" "Ne?" Dedim safa yatarak. Elleri indi. "Elbisen çok yakışmış." Dedi ima ederek. "Böyle düşüneceğini biliyordum." Tek kaşı yine havalandı. Sevimlice baktım. Gözlerini kıstı. Gülümsedim. Sesli bir soluk verdi. Gözlerimi kırpıştırdım. Ellerini beline koydu. Öpücük attım. Ağzından verdiği nefesle dudaklarının kıvrılmasını engelleyemedi. "Ne oldu?" Diye sordum. Ellerini teslim olurcasına kaldırdı, başını iki yana sallarken, "pes ediyorum, tamam mı? Ne yaparsan yap. Pes ediyorum." Dedi. Kıyamamıştı yine bana. Kocaman gülümseyip ellerimi kanca gibi takımının kıvrılmış kısımlarına takıp göğsüne doğru yanaştım. "Teşekkür ederimmm." Gözlerime baktı güzelce. "Bakayım." Dedi sonra. Elimden tutup olduğum yerde döndürdü. Gözlerine geri döndüğümde, "çiçek gibi olmuşsun." Dedi. Güldüm. Motorundan bahsetmiyordu, onun bana en güzel iltifat etme şekli buydu. Çiçek gibi... O benim gönlümü kırmadığı için ben de onunkini kırmadım. "Düğünde heves ettiğim için giydim, sonra uzun elbise anlaşmamıza uyacağım. Söz." O da bana gülümsedi. Bakışları yumuşacıktı, aşıktı. "Teşekkür ederim." Kalbim hızını artırdı. Gözleri en güzel mabedimdi. Saçındaki değişiklik gözüme çarpınca başımı yana yatırıp baktım. İlk tanıştığımız zamanki gibi saçının sağ tarafına çizik atılmıştı. "Çizik attırmışsın?" Bıraktığını sanmıştım. "Tekrar serseri olmaya karar verdim." Gülüşümle başım geriye kaydı hafiften, gözlerini benden ayırmadan gülümsedi sonra elimi tuttu. "Gidelim hadi." Arabaya doğru devam ettik. "Buket cadısı nerede?" Burhan'la arabaya binmiş olmalıydılar. "Gelin araba bekliyor." "Gelin oldu dimi o şimdi? Havasından geçilmez." Ne alakaya ya? "Arkadaşımla alıp veremediğin ne?" "Kim cadıları sever ki?" "Once upon dizisindeki cadıyı ben seviyordum." "O filmi izlemedim." "Beraber izleyelim sonra?" Bana şöyle bir baktı. "O da aile ve sevgiliyle izlenebilecek bir gösterimse eğer, neden olmasın." Gözlerimi kısıp karnını cimcikledim. Gülmeye başladı. "Çok kötüsün, ve hiçbir şeyi de unutmuyorsun." "Unutmamm!" Üç yaşında çocuk gibi dudaklarını bastırıp M harfini baskıladı. Ağzını yüzünü yediğim! Hep kalabalık ortamlar da böylesine sevimli olması onun suçuydu. Arabaya varınca Gökmen benim kapımı açtı. "Teşekkürler sevgilim." "Ne demek." Dediği zaman eksiklik hissiyle duraksadım. "Sende mi bizimle geliyorsun? Çiçek nerede?" "Sanayiye bıraktım. Birkaç gün sonra alacağım." "Biliyordum ama böyle olacağını." Diyerek bindim arabaya. "Mahvettin motoru." Sonra kendi tarafına geçti, ben Burhan'ın arkasında otururken o da Buket'in arkasındaydı. Burhan dikiz aynasından bize baktı. "Hazır mıyız?" "Evet." Dedi Gökmen. Araba da olduğu için pek mutlu görünmüyordu. Yola çıktık. Nikah dairesine giderken neşemizde, heyecanımızda, gıcıklığımızda eksik olmamıştı birileri sayesinde, çok sağ olsunlar! "Mutlu gibisin Buket." Diye dalaştı Gökmen, arkasında otururken elini uzatıp uğraştı. Buket eline vurup itmeye çalışınca güldük. "Ben mutlu olmayacağım da sen mi mutlu olacaksın? Tabii ki mutluyum." "Doğru. Mehir olarak 60 gram altını kapaklasam bende mutlu olurdum." Burhan dikiz aynasından tek kaşını kaldırarak bakarken Buket, "dua et ulaşamıyorum sana." Diye tehdit etti. "Aman ne de korktum." Dedi camdan bakarken. "Minik gelin dehşet saçtı." Kahkaha attım. "Arınma gecesi. Kıyamet. Korku dolu anlar." Gülüşüm artarken elimle ağzımı kapattım. Buket'in munzurlarını asmasını bekledim ama o da kendini sıkarak gülüyordu. "Siz böyle değildiniz. Ne oldu?" Diye sordu Burhan, sol şeride saparken. "Birbirinizi her gördüğünüz yerde dalaşıp duruyorsunuz." "Ne, sana anlatmadı mı? Şaşırılacak olay." Araya uzanıp öne eğildi. "Buket bunu nasıl söylemezsin?" "Neyi?" Diye sordu Burhan, Buket ve bende bilmediğimiz için merakla Gökmen'e baktık. "Senin bu karın sevgilimle arama giriyor." Arkasına yaslanıp kucağımdaki elimi tuttu ve kendi bacağı üstüne çekti. Parmaklarımı sevmeye başladı. "Bende bir şey diyeceksin sandım Gökmen." "Bizi özel anımızda bastı." İkinci odama girdiğindeki öpüşme baskınımızdan bahsediyordu. Gözlerim genişledi. "Gökmen!" Diye tısladım, elini sıktım. Yalandan acımış gibi inledi. Burhan, "ne?" Deyip Buket'e baktı. "Buket bunu bana nasıl anlatmazsın?" Dedikodu kaçırmıştı. Tüh, ne üzücü. Gökmen gözlerini kısarak arkadaşına baktı. "Burhan gavat mısın? Yoksa çok mu genişsin kardeşim? Çözebilmiş değilim." Burhan sesli güldü. Az önceki tepkisini yalandan verdiğini o zaman anladım, özel şeylerle ilgilenmiyordu. Eline vurunca Gökmen bu sefer gerçekten acıdığı için ses çıkarttı. Elinin üstü kızarıp yavaşça geçti. "Konuyu sen açtın, konuşma, sus!" "İyi." Dudak büküp camına döndü. "Sustum." Biraz ilerledikten sonra sesli nefes verdi, Gökmen'in araba yolculuklarında bu kadar konuşkan olacağı kimin aklına gelirdi ki. "Ben Çiçek'imi özledim, bu araba çok sıkıcı, nasıl seviyorlarsa?" "Camı açıp başını çıkart." Dedi Buket. Kendimi tutamayıp güldüm. Burhan, "arabayı sen kullandığın zaman zevklidir." Dedi. Camını açıp başını yarım çıkarttı. Rüzgar esti. "Cık. Bir Çiçek etmiyor." Uzanıp ensesini tuttum, kendime çektiğimde direnmedi, başını omzuma yasladım. "Az kaldı, böyle dur sus." Dedim. Başını sallayıp oturuşunu düzeltti, boyu benden uzun olduğu için başını omzuma koyarken diğer tarafa doğru kayması gerekmişti. "Buket?" Dedi yine susamayıp. "Efendim yengecim?" Gökmen'in kusar gibi çıkarttığı sesle Burhan'la gülmeye başladık. "Söyle yengemm." Diye devam etti Buket. "Burhan arabayı sağa çek, kusacağım." "Burhan hemen arabayı çek, yengesinin gıcığı kusacakmış." Her dalga geçişinde daha çok gülüyorduk... Gökmen yüzünü buruşturdu. Buket'e dalaşmaması gerektiğini birinci elden tecrübe edince yol boyunca sustu. Belediye binasının park alanında durduğumuzda Gökmen başını kaldırıp esnedi. "Neden motoru seçtiğimi bu araba yolculuğu bana bir kez daha hatırlattı. Teşekkürler." Deyip indi. Arkasından güldük. Hava çok güzeldi. Sıcak, temiz. Güneş tepede parlıyordu, biraz bunaltsa da iyi hissettiriyordu. El ele binaya girdik, bir adam gelip bizimle ilgilendi. Aileler ve arkadaşlar da gelmişti, gelin-damat masasının önüne dizilmiş sandalyeler de oturuyorlardı, içeri girince kameraman fotoğraf çekmeye başladı. Gökmen'in elini bıraktım, babamın gözü üstümüzdeydi ve bana ilk defa kıyafetimi süzerek bakıyordu. Baba, Gökmen'i hallettim, bir de sen çıkma be başıma. Şahitler bizler olduğumuz için yerlerimize oturduk, nikah memuru da gelip karşımıza oturdu. Buket öyle bir EVET diye bağırdı ki, evliliklerinin birinci yıl dönümüne kadar kulaklarımda yankılanacağına emindim. Gökmen ve biz de onlardan sonra imzalarımızı attık, Buket evlilik cüzdanını alınca alkış tuttuk ve o arada bir yerde Burhan'ın ayağına bastı. Salon genç kızların ve tabii ki benim gülüşlerimizle doldu. Bu bence nikah anının en tatlı ve komik anıydı. Anlamı konusunda emin değildim ama kimin umurunda? Sonuçta eğlenceliydi. 🏍 20 yaşındaydım, hayatımda hiç bu kadar evimizi kalabalık görmemiştim. Adım attığım her yerde kadın ya da çocuk vardı. Erkekler, arabalarla ve motorlarla birlikte dışarıda bekliyorlardı. Gelin birazdan çıkacaktı. O yüzden babamla birlikte merdivenleri çıkıyorduk odama doğru. Bir sürü kişide peşimizdeydi. Odamın kapısını açtığımda Buket'i üç kız, iki erkek çocuğuyla yatağıma oturmuş konuşup gülüşürken bulduk. İki abla da yanındaydı. Biz girince sessizlik oldu, Buket duruldu ve ayağa kalktı. İşte o andaydık. Makyajıma söz vermiştim, ağlamayacaktım. O yüzden de kapının yanında kalıp ellerimi önümde birleştirip dişlerimi sıktım. Babam arkadaşımın yanına gitti, sarıldı. Annemin telefonuyla video çektiğini gördüm. Babam omuzlarını dikledi ve dün sarf ettiği tüm sözlerin daha da fazlasını, cesur olanını Buket'e ve herkese tekrarladı. Burası eviydi ve her sorununda biz yanındaydık. Babam özellikle dedikodular adına yanındaydı ama bunu burada sesli dile getirmedi. Buket son anda ağlamadan hepimizle sarılmayı başarmıştı ama benim gözlerim doluydu ve belli de oluyordu. Burhan'ı çağırdık, gelini aşağı kata indirdi; gelinlik içindeyken ona olan bakışı... Atakan'ın, "gelin geliyor!" Diye bağırışını duyduk. Dış kapıyı açtığımız zaman söz günü olduğu gibi motor ara gazları mahalleyi inletmeye başladı. İnsanları rahatsız ediyorduk ama bu tür günlerde biraz gözlerini kapayıp görmemezlikten gelmeleri gerekiyordu. Ya da kulaklarını. Islıklar, gazlar... Gelinliğin arka uzunluğunu ben ve -sanırım Buket'in okulundan- bir kız daha tuttuk. Gelini arabaya bindirene kadar da sesler susmadı, bindirdiğimizde ise daha da fazlası oluştu çünkü arabalar da çalışmıştı ve konvoya çıkıyorduk. Bizim arabaya doğru gittim, babam yanımda durdu. "Sen bizimle mi geleceksin?" Afalladım. "Nasıl yani baba? Herhalde bizim arabayla geleceğim, başka neyle geleceğim?" "Ne bileyim? Belki motorla gelmek istersin diye düşündüm." Gözlerim ışıldadı. "Gidebilir miyim?" Motorlu konvoy kaçırılmazdı. Babam bana şöyle bir baktı ve erkek grubu içindeki sevgilime seslendi. "Gökmen." Erkekler araçlarına dağılırken Gökmen bize baktı, koşar adım yanımıza geldi, saçlarının hareketlenişini ve ağır adımlarını seyrettim o kısacık süre içerisinde. Sessizce iç çektim. "Efendim Hamit abi?" "Sence Aysuna bu şekilde motora binebilir mi?" İkisi de bana baktı, süzdüler, utandım. Annem oturduğu koltuğun camını ağırca açtı, araba hemen arkamdaydı. "Rahat bırakın kızımı." "Ellemiyoruz kızını." Dedi hemen babam. "Bir soru sordum sadece." Annem bıyık altından gülümseyip camını geri kapattı. Çok sağ ol anne ya. Acayip yardımın dokundu. Gökmen beni babamdan gizli bir kez daha süzdü ve dudak kıpırtısını gördüm. Beni böyle görmeyi sevdiğini biliyordum. "He Gökmen, sence?" Babam ellerini arkasında birleştirdi. "Bence binemez Hamit abi." Yüzüm düştü, aksini beklemiyordum zaten. Öküz! "Hah işte benim damadım ya, kafalarımız bir, en başından beri." Omzuna sevinç nişanesi olarak vurdu. Topuklu ayakkabımı yere vurunca ikisi de bana baktı. "En başından beri değil babacım, Gökmen Buket'in söz akşamı geldiğinde benim motorcu olduğumu biliyordu ve sırf sana yaranmak için öyle şeyler söyledi." Babamın dona kalışını ve Gökmen'in büyüyen gözlerini ardımda bırakıp arabanın kapısını açtım, sertçe kapattım. Kara delikte de olsa arabasına kötü davranıldığı zaman çıka gelen babam, "düzgün kapat kapıyı, düşmanın mı o senin!" Dedi. Annem, bizden gizli olduğunu düşündüğü şekilde motor videoları izleyen Barkın ve ben bu sesi duymamazlıktan geldik. Annem ön koltuktan elini arkaya uzattı ve bende elimi aşağıdan yukarı indirip eline çaktım. Gökmen gittikten sonra babam şoför koltuğuna teşrif etti. "Acele et Hamit konvoyu kaçıracağız. En önde olmamız gerekiyordu şimdiye." "Tamam geldim." Arabayı çalıştırdı. "Saçma sapan şeylerle uğraşacağına konvoyun en başında beklemen gerekiyordu. Kızın gidiyor sen hala Aysuna'nın elbisesindesin." "Bir şey mi dedik ya." "Hamit!" Dedi uzatarak, babama o korkutucu avukat bakışlarından birini attı. "Yürü." Pes ederek derin bir nefes aldı. "Tamam." Geri vitese atıp sokağa korna çalarak çıktı çünkü arkamız çocuk kaynıyordu. Geç çıktığımız için kaybettiğimiz konvoyun yolunu önümüzdeki ninja popolu motorcuk bize gösteriyordu. -Çiçek olmadığı için Gökmen, Burhan'ın motoruna biniyordu.- Konvoyu yakalayınca Gökmen arkasına bakıp okey işareti yaptı, babam başını sallayınca da önüne dönüp eğildi, tabiri caizse motorla bütünleşti ve gaza bastı. Babam iki saniye içinde yok olan sevgilimin arkasından baka kaldı. "Sanki kovalayanı var! Ne bu hız?" Ah babam ah, bu daha ne ki. Gelin arabasının önüne geçtik, aslında ben Buket'in yanında olacaktım ama araba spor bir araba olduğu için iki kişilikti. Gelin ve damat harici binen kimse yoktu. Belki ikisinden birisinin küçük kardeşi falan olsaydı arka ufak koltuğa sıkışabilirdi lakin ben hayatta sığamazdım. Saçım bozulurdu. Salona gitmeden sokaklar da iki tur attık ve babam motorculara söylenmekten başka bir şey yapmadı, annem ve ise gülmekten. Bir ara yanımızdan geçen bir motorcunun ara gaz vermesiyle babam yerinden sıçradı. "Tüküreceğim motorunuza da var ya şimdi." Daha çok güldük. Evden çıkarken yaşlarımı tutmuştum ama yol boyunca gülmekten babam sayesinde bir damla akmıştı. Salona vardığımızda hemen inip gelin arabasına koşturdum, Burhan kapıyı açıp Buket'in inmesine yardım etti. Üstü dantelli, hafif kabarık gelinliği içinde süzülüyordu canım arkadaşım. Gelinliğin diplerini eğilip düzelttiğimde bana gülümsedi. Ama arkamda hissettiğim baskı ile hızla diklendim, başımı çevirip baktığımda saçı başı dağılmış yakışıklı sevgilimi gördüm; diktiğim popoma kendini bastırıp diklenmemi sağlamıştı. Sırtım göğsüne değdi. Haklı kıskançlığına güldüm. O da bana gülümsedi. Gelin ve damadın arkasından içeri girdik. Salonun ağzından geçip hızlıca gelin odasına girdik. Sadece dördümüz vardık. Buket'in oturmasına Burhan'la yardım ettim ve duvağını açtık. "Ay nefes aldım." Güldüm. "Abart azcık daha, incecik tül Buket." "Sende gelinlik giydiğin zaman aynısını söyleyeceğim." Gökmen arkamdan, "Amin, İnşallah." Diye mırıldandı. Başımı çevirip bayık gözlerimle bakınca görmemezlikten geldi. "Bu çok iyi bir şeymiş ya, konvoy. Dönüp bir daha yapma şansımız yok mu?" "Sen onu bir de babama sor." "Eyvah. Niye?" Diye sordu, keyiflendiği oluşan sırıtışından anlaşılıyordu. "Bilmiyormuşsunuz gibi." Dedi Burhan. Sırıttı. Gökmen sesli gülüp ellerini çırptı. "Haha! İşte bu yüzden bir daha yapmamız gerekiyor." "Sen kaşınıyorsun bence." Dedim. Çapkınca göz kırptı. Gülümsedim. "A aklıma gelmişken." Cebinden telefonunu çıkarttı. "Damat bir el at be." Dedi uzatarak. Burhan telefonu alıp ayaklandı. Gökmen beni belimden kendine çekti. "Buna bugün bir daha fırsatımız olmayabilir." Deyince hepimiz güldük ve Burhan o halimizi yakaladı. Gökmen dik duruyordu siyah takımı içinde, dar elbisem bedenimi kaplamıştı, belimde kolunun baskısıyla karnım karnına yaslıydı ve yüzümü geri çekmiş kameraya bakan sevgilime bakarak genişçe gülümsüyordum... Eşsiz bir kare olmuştuk. 🏍 Klasik düğündü. Ben gelinin arkadaşı değil kız kardeşiydim, damadın bir sürü sağdıcı vardı ve bir şey olduğunda çakışıp duruyorduk. Gökmen her zamanki gibi aramıza girip beni savunmuyordu. Nikahı önceden kıydığımız için altın merasimine geçilmişti direkt. Gökmen -iğneyi damada batırarak- tam altın takarken ben öğrenci olarak iki yüzlük taktım. Dördümüz yan yana bol gülücüklü bir fotoğraf çekildik. Çocuklar ortalıkta koşuşturuyordu, genç kızlar fotoğraflar çekiliyor, genç erkeklere kıkırdayıp duruyorlardı. Masalarda oturan büyük teyzelerin radarlarında bekar kızlar vardı, sonuçta oğulları, yeğenleri, torunları falan vardı. Babam kapıda durmuş misafirleri ağırlıyordu, et ve pilav tabaklarının ardı arkası kesilmiyordu, çocuklar ayranlara gömülmüştü, bende çok severdim ama karnım şişer diye ete bile yandan bakıyordum. Annem kaynana altınları kapmadan Buket'i soymuş ve her şeyi güvenceye almıştı. Demiştim işte, klasik Türk düğünü diye. Aslında Miraç teyze kötü biri değildi ama altınlarla düğün masrafı ödenecek meselesi vardı. Yani masrafları Burhan'ın birikiminden hallettiğini bilmesem inanırdım ama biliyordum. Düğünün yarısında dayım da geldi, Buket'i görünce kocaman gülümsemişti, geç kaldığı için özür dileyip Burhan'la tokalaştı. Bir de tam altın taktı, benim aile de amma zenginmiş ha, çünkü annemle babam da ayrı ayrı birer altın takmışlardı. Bir fakir ben miydim yani? Gökmen, dayıma dudak büktü. Dayımsa her zamanki halinin aksine Gökmen'e asla anlayamayacağım bir bakış attı ve Gökmen'in dudakları düzeldi, bakışları önce sadeleşti sonra da değişti ve yutkunup gözlerini kaçırdığını gördüm. Yine ne oluyordu ya? Altın takmadan sonra gençler arasında oyunlar oynandı, topuklu ayakkabıların canımı yaktığı bir zamanda babamların yanına oturdum, Gökmen de yorulup babamın diğer yanına oturmuştu. Dirseklerini dizlerine dayayıp nefeslendi. Bir insanın nefes alışı bile mi nefes kesici olurdu ya. Bu bir soru değildi. Çünkü öyleydi. Gözümle görüyordum. Dans etmeye geçilmeden önce Buket çiçeğini atacaktı. Gökmen bunu fark edince hemen bana baktı. "Aysuna koş koş." Dedi. "Nereye?" Dedim yorgunlukla. "Çiçek atacak Buket, koş." Ayakkabılarımı çıkartıp yalın ayak kaldım, kalkmak üzereyken babam tuttu beni. "Ne çiçeği?" "Adettendir baba, çiçek atılacak işte." Buket konum alınca, "Buket beni bekle." Diye seslendim. Başını çevirip baba adlı engelimi görünce başını salladı. "Ne gerek var ya?" Diye söylendi babam. "Hamit bıraksana kızı." Dedi annem. "Genç kızlar tutar bunu." Babam gözlerini kısıp, "anlamını biliyoruz o çiçeğin." Dedi. "Benim kızım daha küçük, otur kızım." Oturmam için çekiştirince oturdum. "Ben gidip ikimiz adına tutayım o zaman Aysuna." Deyip ayaklandı Gökmen. Babam, "sen de otur." Diye kızınca, uslu uslu yerine çöktü. Annem güldü ama babamın kolumda olan elini tutup çekti. "Saçmalama, insanlar bekliyor." Dedi sessizce. O arayı bulup hemen kaçtım. Babamın arkamda kalan hüsran ve acı çeken bakışlarını göremedim. Gökmen alkış tutmuştu ama. Kızların ve birkaç erkeğin önüne geçtim. "At kankim." Dedim. Ellerimi açtım, gözlerimin hedefi çiçekti, Buket arkasını döndü. Babam oturduğu yerden, "Buket saat dokuz yönüne fırlat." Diye bağırdı. "Hayır Buket, Aysuna hemen altı yönünde." Diye bağırdı Gökmen. "Damat sus." Buket çiçeği arkaya doğru üç kere salladı, tezahüratlar eşliğinde bizi heyecan içine soktu. Sonra yüce Rabbimin kollarına verdiği tüm güçle hayvan gibi arkaya fırlattı. Çiçek hepimizin üstünden süzüldü, başlarımız havaya kalktı takip ederken. Çiçek arka masada oturan Atakan'ın kucağına düştü. İrkildi. Sonra çiçek olduğunu fark edip iğrenir gibi yüzünü buruşturdu. Virüs gibi elleri arasına alıp Yaşar'ın kucağına atarken, "almayayım." Dedi. Yaşar da aynı tepkiyle Turhan'a fırlattı. Turhan çiçeği eline alıp kısaca baktı ve kabul ederek havada salladı. "Çiçek benim." Salonda gür kahkahalar yankılandı. Gökmen hemen kalkıp yanına koştu, "sana yük olmasın arkadaşım." Dediğini zar zor duydum. Çiçeği alıp babamın yanına geri döndü. Babam elinden çekip almaya çalışınca da göğsüne bastırıp geri çekildi ve oyuncağını koruyan çocuklar gibi kaşlarını çatıp başını iki yana salladı. Annem aralarında oturduğu için ikisi arasındaki itiş kakışa da maruz kalıyordu. Yanlarına gittim. Gökmen'in elinden çiçeği kaptım, başlarını kaldırıp bana baktılar. "Benim." Deyip Buket'in yanına geri döndüm. Düğün bitene kadar bunu elimden bırakmayacaktım. Gökmen'in babama attığı ben kazandım bakışlarını hayal edebiliyordum. Fotoğrafçının omzuna dokunup kulağına fısıldadım. Başını sallayıp beni takip etti. Buket'le Burhan kol kola sohbet ederken Buket'i çekip kurtardım kocasından. İkisi de şaşırdı. Bir iki adım öteye çekildik, Buket'e sarıldığım zaman o da sorgusuz sualsiz sarıldı ve kameramana baktık. Kocaman gülümsedik yanaklarımız birbirine bastırılmış şekilde. Sonra kameraman geniş açı alırken Burhan'a kötü bir bakış attım arkadaşıma sarılırken. Buket beni görüp kahkaha attı ve ikinci fotoğrafımızda öyle çekildi. Bunlar harika anılardı. 🏍 Düğünün ortalarını biraz geçmiştik, babam, annem ve dayım masalarında oturmuş yorgunlukla pilav üstü etlerini yiyorlardı, misafirler artık gelmeyi bıraktığı için oturma fırsatları olmuştu. Çiftler gelin ve damadın etrafında dansa kalkmıştı, hatta birkaç -en az 10 yıllık evli olan- kişiler bile vardı. Aşkları ve saygıları yitip gitmeden bunca yıldır evli kalıp da bu tür şeylere katılan insanlara bayılıyordum. Annem ve babam gibi umudumu arttırıyorlardı. Benim hevesle onlara bakmamı ve Gökmen'in de bana bakmasını babam yakaladı. Sıkıntılı bir nefes saldı. Gökmen'i kolundan dürttü. "Bu kadar da kayınbabadan korkulmaz." Dedi. "Kalkın dansa." Cümlelerini duyunca şaşkınca başımı çevirdim, annem ve dayımın kaşları havalanmıştı. Gökmen kocaman gülümsedi ve ayaklanıp elini uzattı, hemen tuttum. "Ellerine sahip çık." Dedi babam somurtarak. "Nereye koyacağımı biliyorum." Dedi Gökmen giderken başını çevirip, sırıtıyordu. "Ben bu çocuğu-" diyerek ayaklanmıştı ki babam, annemle dayım iki yanından tuttular. Gülüştük. "Kaşınma diyorum sana." Dedim. "Ama senin gibi sinirlenince çok tatlı oluyor." Gülümserken gözlerimi devirdim. Buket'lere yakın durduk. Gökmen ellerini belime koyup beni kendine çekti, kollarımı omuzlarına dayayıp ellerimi ensesinde birleştirdim. -Tetikleyici alandan uzak durdum.- Buket bizi görünce gözlerini açtı ve sırıttı. "Hamit amcam level atlıyor." Dedi mutlu bir şaşkınlıkla. Gökmen, "hem de ne level, uçuyor uçuyor." Dedi. Göğsüne şaplak attım. Güldü. Sonra herkes kendi dansına döndü, 10 saniye kadar sonra babam da annemi dansa kaldırdı, dayımın yalnız kalması içimi burktu. Güzel bir evliliği olmasını çok isterdim. "Senin etrafındaki erkeklere boy göstermekten canım çıktı bugün." Dedi sevgilim. Başımı kaldırıp gülümsedim, topuklularımı uzun zaman önce çıkartmış etrafta deli danalar gibi gezdiğim için boyum yine Gökmen'in altına inmişti. Gerçi topuklularım varken de eşit sayılmazdık ama olsun, benden uzun olması hoşuma gidiyordu. "Ne yapayım, bir kızı bin kişi ister, bir kişi alır." Belimdeki tutuşu sıklaştı, daha çok hissetmeme neden olacak şekilde kendine çekti beni. "O bir kişi kim biliyoruz değil mi?" Alt dudağımı sarkıttım, başımı iki yana salladım ve şımarık bir edayla, "yoo." Dedim. "Bilmiyoruz, nereden bileceğiz ki?" Bunun aynısını flört dönemimizde de yapmıştım, bana çıkma teklifi etmesi için imada bulunurken. Gökmen de anlayıp gülümsedi ama o zamankinden farklı olarak şu anda bir evlilik teklifi beklemiyordum. Annem babamdan önce keserdi beni. Belki Gökmen'e kıyamazdı ama ben tehlikedeydim. Sinirle gülerken başını kaldırıp etrafa bakındı. "Sen var ya..." diye mırıldandı. Sessizce gülüp başımı göğsüne yasladım. Babam annemi yakınımıza dans ederek çekti. "Gökmen mesafe." Diye uyardı. "Hamit abi onu kızına söyle, bana yapışan o." Başımı kaldırıp gözlerine baktım. "Öyle mi?" Gözlerini kapatıp sevimli bir ifadeyle başını iki yana salladı. Gülümseyip başımı geri yasladım ve babamın bana ulaşmaya çalışan bakışlarını görmemek için gözlerimi kapattım. Bir süre sonra -annemin de katkılarıyla- pes etti. Dans boyunca konuşmadık ve Gökmen'in kalp atışlarını dinledim, müzik bunu biraz zorlaştırsa da odaklanınca duymak imkansız değildi. Güm güm! Güm güm! Güm güm! Normal ritminden sapmıştı, mutlulukla atıyordu. Onu duymak benim de kalbimi hızlandırdı. Göğüs kafesimi zorluyordu, hafif acı verici ama nahoş bir histi. İki dakika içinde anılarım gözlerimin önünden geçti, eski hayatım ve Gökmen'den sonraki hayatım olarak ikiye ayrılıyordu. İkisi de birbirinden güzeldi, ilkinde ailem ve ben vardık, Buket ve gençliğim vardı. İkincisinde ise Gökmen, Çiçek ve diğerlerinin hepsi. İşte bu yüzünden ikinci hayat akışımı daha çok sevmiştim. Her şeye sahiptim. Aileme. Arkadaşlarıma. Yakında gelecek olan motoruma. Ve sevdiğim adama... Nefesim kesildi. Bunu içimden itiraf etmek dahi kalp atışımı az öncekinden daha da heyecanlandırdı, artık kalp atışlarım nefeslerimi zorluyordu. Yutkundum ve derin bir nefes aldım. Gökmen'in parmakları sevgiyle belimi okşuyordu. Ben Gökmen'i seviyordum. Bunu hissetmek, yaşamak ve kendinize itiraf etmek arasında dağlar kadar fark vardı. Hoşlantı ve sevgi arasında da öyle. Uzun zaman önce hoşlantımın şekil değiştirmeye başladığının farkındaydım aslında ama artık emindim, o şekil tamamlanmış ve bir bütün halini almıştı. Gökmen nefes alışverişimi fark etti. "İyi misin bornozlu?" Diye mırıldanarak sordu kulağıma. Gülümsedim, başımı kaldırıp gözlerine baktım. Aşık olduğum adama baktım, gözlerinde aynı şeyi görmek kalbimi rayından çıkarttı. Daha ne kadar hızlı atabilirdi ki zaten? "Gökmen." Diye mırıldandım. "Efendim?" Bir eli belimde kalırken diğerini kaldırıp saç tutamımı kulağımın ardına yerleştirdi nazikçe. "Sana bir şey söyleyeyim." "Söyle." "İtiraf edeyim mi?" "Et." "Sevinecek misin peki?" "Senden gelen her şeye." Gülümsedim, gözlerine kısaca baktım ama bana uzun gelmişti, nefes alıyor muydum hala? Dudaklarımın arasından usulca çıktı. "Seni seviyorum." Ve artık nefes almayan Gökmen'di. Ona bakarken yüzünü süzdüm, hafifçe gülümsedim, gözlerine baktım, gülümsemem genişledi. Dans edişimiz Gökmen tarafından kesildi, bunu beklemiyormuş gibiydi. Bana baka kaldı. "Ne?" Diye sordum, otuz iki diş gülümsüyordum. "Erkek arkadaşımı sevemez miyim?" Yüzümü yaklaştırıp, "bir sır vereyim sana." Dedim, hala dona kalmış bir şekildeydi. "Hem de çok seviyorum." Sertçe yutkundu. "Çok çok, çok fazla." Gözleri doldu. "Onun hayal edebileceğinden çok daha fazla." Usulca gülümsemeye başladı. "Her şekilde, her şeyden daha çok," deyip durdum, nefesini tuttu yine. "Seviyorum." Dediğimde, nefesini verdi. Gülümsemesi genişledi. Bana o zaman bir kez daha aşık olduğunu gördüm gözlerinden. "Sen?" Diye sordum tatlı bir şımarıklıkla. Kuruyan dudaklarını ıslattığında gözleri bir miktar daha doldu. Onu sevmeme ağlayacak kadar çok sevinmişti. Başını salladı. "Seviyorum." Dedi. "Duyamadım." Dedim başımı iki yana sallarken yüzüne yakınlaşarak. Gözlerimiz kopmuyordu. Boğazdan gelen bir gülüş duydum ama çok küçüktü. "Seviyorum." Dedi biraz daha sesli. İki eli yüzümü avuçladı, alınlarımızı birleştirdi. "Seni çok seviyorum." Dedi daha net bir şekilde. "Her şekilde, her şeyden çok." "Her şekilde, her şeyden çok." Diye mırıldandım, kollarımı beline sardım ceketi üstünden. Benden sonra tekrarladı yine. "Her şekilde, her şeyden çok." Bir damla yanağına süzüldü. Böylece bu söz bizim yeminimiz haline geldi. |
0% |