Yeni Üyelik
1.
Bölüm

BÖLÜM-1 KOPUK HAYATLAR

@derdennya

 

Tehlikeli bir oyun...

 

Yaşamak için kurban ver!

 

Piramitin en tepesinde olmak istiyorsan öldür!

 

Oyuna bir kere başlarsan çıkamazsın!

 

Dünyanın bile varlığını neredeyse unuttuğu bir kasaba... Temeli yıllara dayanan bir oyun kuruldu. Keyifliydi ilk başlarda. Bir katil... 5 oyun kurucunun 4'ünü öldürüp, birini serbest bırakan vicdanlı bir seri katildi o. Kalan son oyun kurucu tarot kartlarını topladı ve yakarak yok etti. Bir tanesi hariç. Yer altına ustaca oluşturulmuş geçitlere sakladı son kartı ve aradan yıllar geçti. Tarotun kanlı oyunu dilden dile bir efsaneye dönüştü. Ve o geçitler yıllar sonra birbirinden kopuk 5 kişilik bir ekip tarafından bulundu. Oyun tekrar başladı. Kartlar üçüncü kez dağıtıldı. Katil tekrar ortaya çıktı. Ölüm kapıları bir kez daha tıklattı.

 

Tarotun Kanlı Oyunu kasabanın üzerine bir kez daha çekecekti. Peki bu sefer kazanan olacak mıydı?

 

~~~

 

"İtiraz kabul ettiğimi söylemedim Katness!"

 

"Ama..."

 

"Taşınıyoruz ve sende daha fazla konuşmuyorsun küçük hanım!" Söyledikleriyle susmak zorunda kalmıştım. Bir bok çukurunda yaşıyor olabilirdik ama başka bir yere taşınmak istemiyordum.

 

Annem kapattığı son valizi de küçük evimizin salonuna, diğerlerinin yanına koyarken bana yandan bir bakış attı. Somurtkan suratımla kesinlikle hâlâ istemediğimi belli ediyordum. Fakat daha fazla tartışmak istemediği için bu konuya son sözünü söyleyerek noktayı koymuştu. Oldukça zayıflamış bedenine baktım. Bir zamanlar etine dolgun, sevimli ve oldukça neşeli bir kadındı. En azından ben küçükken. Şimdilerde çökmüş durumdaydı. Geçen hafta büyükannemden kalan küçük bir arsayı ve oturduğumuz evi satarak bir miktar para elde etmişti. İki gün önce ise taşınacağımızı söylerek bir anda evi toplamaya başlamıştı.

 

Şuan ise dışarda bir yük kamyonu bizi bekliyordu. Ev eşyalarını kamyona yerleştirmişlerdi. Annem kolumdan tutarak beni peşinde sürüklemeye başladı ve dışarı çıkardı. Seattle'ın harabe sayılabilecek bir bölgesinde, pek de sağlam görünmeyen bir evde yaşam sürüyorduk. Annem tekrar içeriye giderek zaten toplamda 4 tane olan valizleri çıkartmaya başladı. Kafamı kaldırıp boğucu havaya baktım. Gökyüzü bugün her zamankinden daha sıkıcıydı.

 

"Hanımefendi, biraz daha beklersek üzgünüm ama yolculuğu iptal etmek durumunda kalacağız!" Hafif genizden konuşan şişman adam kamyonun şoförüydü.

 

"Sadece valizler kaldı bayım." Sessiz bir şekilde annemin aceleci hareketlerle valizleri kamyonun arka kısmına sabitlemesini izledim. Büyük çoğunluğu dolu görünen kamyonun boş kalan kısmına oturdu. Herşeyin tam olup olmadığını kontrol ederken bir şeyi unutmuş gibi gözleri etrafı taradı. Hâlâ beni sürüklediği yerde sessizce çabalarını izliyordum. O sırada gözleri beni buldu. Fakat o gözlerde endişeden çok öfke barınıyordu. Bir an olsun beni unutabileceğini düşünüp endişelenir sanmıştım.

 

"Katness! Orada dikilip ne halt ediyorsun?! Hemen buraya gel gidiyoruz." Yine sessiz adımlarla ilerleyip yanına oturdum. 18 yıllık hayatım boyunca fikirlerime asla önem vermemiş olan bu kadınla birlikte şuan alıştığım şehrimden farklı bir yere götürülüyordum. Taşınma fikrine kesinlikle karşı çıkmıştım. İş yerinden bir anda çıkmak zorunda kalmış ve kimseye veda edememiştim. Zaten toplasan 2 tane arkadaşım vardı.

 

"Katness, gideceğimiz yer bir tür kasaba tatlım. Kasaba dediğime bakma oldukça büyük bir yer. Okulunun son yılı için oradaki liseye kayıt yaptırdım bile. Hem yaşayacağımız yer eski evimizden daha büyük." Annemin heyecanla anlattıklarını sessizce dinleyerek arada kafa sallıyordum. Her zamanki gibi okula gitmek isteyip istemediğimi bile sormadan kayıt yaptırmıştı. Okulu sevmiyordum. Çalışıp para kazanmak varken bir avuç salakla matematik öğrenmek benim için zaman kaybıydı.

 

Yine de ses çıkarmadım. Nasıl olsa okula gitmediğimi bir süre sonra anlardı. O her gün içip içip eve gelirken, evin parasını karşılayabilmek için okuldan kalan zamanlarda çalışmak zorunda kalmıştım. Babamın gidişinden beri nerdeyse içmediği tek bir gün yoktu. O, her gün sersem kafayla evde yatarken ben hem okuyup hem eve bakmıştım. Bir süre sonra ise okulu tamamen bırakıp kendimi işe adamıştım. Çünkü aldığım iki parça kağıt eve yetmiyordu.

 

Yaşıtlarımla eğlenmek ve hayatın tadını çıkarmak varken ben alkolik anneme ve eve bakmak durumundaydım. Onun gibi içki bağımlısı olup kötü yollara da düşebilirdim. Bunun için yeterince çevrem vardı. Fakat annemi içki batağından çıkaramadıkça kendim de oraya düşmemek için çaba sarfetmiştim.

 

"Katness beni dinliyor musun tatlım?"

 

"Evet, anne." Kafamı yüzüne çevirdim. Göz altındaki morluklar bugün daha belirgindi.

 

Bu sırada kamyon çoktan yola çıkmıştı. Üzerimdeki siyah montuma daha çok sarındım. Arada hafif sallanıyorduk. Burnuma gelen tanıdık kokuyla kafamı anneme çevirdim. Tanıdık olduğum manzara beni şaşırtmamıştı. Elinde tuttuğu içki şişesini ağzına götürdü. Ona baktığımı farkettiğinde ise gözlerini bana değdirdi.

 

"Taşınıyoruz tatlım! Kutlamalıyım!" Bayık bakışlarla tekrar önüne döndü.

 

Yorgunca sesli bir nefes verdim. Kafamı önüme eğdim ve montumun cebinden sigara paketimi çıkardım. Evet, içki bağımlısı değildim. Kötü bir yola da düşmemiştim. Sigara hariç. İlk defa içtiğimde annem evde alkolden baygın bir şekilde yerde yatıyordu. Her şeyle tek başıma savaşmak ilk defa o gün zoruma gitmişti. Annemin cebinden aldığım sigarayı içmiş ve bir daha bırakmamıştım. Çakmağımı da çıkartarak sigaramı yaktım.

 

Gittiğimiz yerde neler olacağına dair hiç bir fikrim yoktu. Sıkıntıyla sigaramı içmeye devam ettim.

 

~~~

 

İki gün sonra...

 

"Lütfen bir kaç saatliğine elindekini bırakıp bana yardım eder misin!?"

 

Evet, annem yine içiyordu.

 

"Tatlım, iki gündür evi düzüyoruz. Biraz ara verebilirim." Evi düzmekten kastı arada bir kalkıp eşyayı koyduğum yerlerinden kendi kafasına göre yer değiştirmekti.

 

"Ara vermek mi? Anne, hiç yardımcı olmuyorsun!" Elini boşver der gibi sallayarak koltuğa daha da yayıldı. Sinirle çığlık atıp kapıya yöneldim. Askılığa astığım montumu ve telefonumu alıp hava almak için dışarıya çıktım. Bundan sonrasına karışmak gibi bir niyetim yoktu. Her şeyi benim halletmeme alışkın olduğundan bir anne olduğunu unutmuş durumdaydı. Sinirli adımlarda bahçeyi geçip yola çıktım.

 

Bu kadar umursamazlık beni deli ediyordu. Hiç bir şeye karışmadığımda ne halt edeceğini merak ettiğimden artık ona yardım etmeyecektim. Ben 18 yaşında genç bir kızdım fakat yaşadığım hayatın tüm yükü üzerimdeydi. Bir sigara yakıp yürümeye devam ettim. Nereye gittiğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu ve umrumda da değildi. Bu aptal kasabaya geldiğimizden beri içimi huzursuz eden bir şeyler vardı. Kaldığımız ev öncekine kıyasla çok daha büyüktü ve bu yüzden yerleşmek zor olmuştu. Bahçesi olan iki katlı bir evdi. Odam ikinci kattaydı ve ev ormana baktığı için iki gündür ormanla bakışarak uyuyordum. Ev genel olarak güzeldi, iki kişi için fazlaydı. Boş bir odamız bile kalmıştı. Evimiz bahçenin tam ortasında kalıyordu ve birde garajı vardı. Arabamız olmadığı için ne yazıkki boştu. Bahçenin etrafı kahverengi kalın çitlerle örülmüşti. Diğer tüm evler gibiydi. Kasaba merkezinde alışveriş için mekanlar ve oraya yakın bir lise vardı. Sadece bir tane lise olduğu için bölgedeki tüm gençlerin orda okuduğunu öğrenmiştim annemden.

 

Düşüncelere dalmış bir şekilde yürürken evden çok uzaklaştığımı farketmiştim. Evde beni bekleyen birisi olmadığı için aldırmadan yürümeye devam ettim. Bir anda duyduğum bir çığlıkla olduğum yerde durup yolun sağ tarafında kalan ormanlık alana baktım. Ormanda birisi mi vardı?

 

Tekrar bir çığlık geldi fakat bu sefer farklı bir sesti. Bir kadın çığlığıydı bu. Dikkatimi ormana verirken etrafı kaplayan sisi farketmem uzun sürmüştü. Bozuk hava kendisini göstermiş ve sonunda her yeri sisle kaplamıştı. Keskin bir rüzgar beni üşütürken montuma sıkı sıkı sarıldım. Bir anda değişen havayı anlamaya çalışacaktım fakat ormandan tekrar bir çığlık geldi. Her seferinde farklı bir sese aitti. Benim gibi çığlığı duyanlar illa ki olmuştur ve onlar her kimse yardım için koşacaklardır. Koşarlar değil mi?

 

Ormana gidip gitmemek arasında kaldığım o sırada çığlıklar artmış ve çoğalmıştı. Birinin diğerini vahşice katlettiğini falan düşünmeye başlamıştım. Birden fazla çığlık kulaklarıma dolarken bu sefer sürekli geliyordu.

 

"Yardım edin!"

 

"Tanrım! Lütfen beni bağışla!"

 

"Biri yardım etsin!"

 

"Kimse yok mu!"

 

"Bize merhamet et!"

 

Her seferinde farklı bir sese ait yardım çığlıkları kulaklarıma ağrı girmesine sebep olmuştu. Zihnime doluşan sesler gittikçe katlanılmaz hale geldiğinde dizlerimin üzerine yere çökerek kulaklarımı kapatmaya çalıştım. Sesler hâlâ kesilmezken çıldırmak üzereydim. Etraftaki sis ormanı göremeyeceğim kadar yoğunlaşmaya başlamıştı. Sesler daha yakından gelmeye başladığında artık neler olduğunu anlamıyordum.

 

"Öleceksin, Katness!" Tam dibimden gelen sesle kafamı sağıma çevirdim fakat sis yüzünden kimseyi göremedim. Bu lanet olası yerde neler oluyordu?!

 

Korkuyla ayağa kalkıp geldiğim yöne doğru geri geri gitmeye başladım. Sis artık hiç bir yeri görmeme izin vermiyordu. Az önce duyduğum ses sanki peşimden geliyordu.

 

"Git burdan Katness! Sakın bir daha gelme. O kartı bulmamalısınız! Bir kere daha olmaz!" Ses çıldırmış gibi ard arda konuşurken sözlerinden hiç bir şey anlamıyordum. Arkamı dönerek geldiğim yola doğru koşmaya başladım. Neler olduğu hakkında bir fikrim yoktu. Tek istediğim eve gitmekti.

 

Olabildiğince hızlı bir şekilde koştum. Susmak bilmeyen sesler kafamın içinde dönüp durmaya devam ediyordu. Eve gidip uyuyacaktım ve bütün bunlar birer rüya olacaktı çünkü böyle şeyler filmlerde olurdu. Yani, umarım.

 

Önümdeki sis tabakasından bir şey göremezken hâlâ koşuyordum. Nefes nefese kaldığımda evden ne ara bu kadar uzaklaştığımı düşündüm. Sadece bir kaç saniyeliğine nefes almak için durdum. Tam o sırada sisin içinden koşarak buraya doğru gelen bir grup insan figürleri göründü. Gözlerim koşmaktan yaşla dolmuştu. Hayır, ağladığım için değildi. Çok fazla koştuğum için nefessiz kalmıştım.

 

"Sana diyorum aptal kız! Git buradan!"

 

"Sus artık, lütfen!" Kısık çıkan sesimle ne kadar yorgun olduğumu anladım. Çığlıklar hâlâ ormanın bir yerlerinden duyuluyordu. Evler ve Orman arasındaki yolda durmuş soluklanıyordum. Tam o sırada ileride görünen insan grubu artık daha da yakınıma gelmişti. 3 erkek ve bir kızdan oluşan, benim yaşlarımda genç bir gruptu. Benim kadar korkmuş ve yorgun görünüyorlardı. İçlerinden en ürkek görünen bir erkek nefes nefese konuşmaya başladı. Sesi titriyordu.

 

"B-biri o-onları sustursun, l-lütfen."

 

Hemen onun yanında oldukça bakımlı görünen kız, korkmuş olduğu halde az önce konuşan çocuğa ters bakışlar attı.

 

"Sen salak mısın? Susmuyorlar anlamıyor musun? Ağlayacağına biraz yardımcı olsaydın kıyafetlerim kirlenmemiş olurdu!"

 

"Kesin sesinizi! Siz iki ahmağın sesini şuan duymak istemiyorum. Hatta mümkünse hiç ses duymak istemiyorum!"

 

Oldukça sinirli görünen bu çocuk duyduğumuz seslerden bıkmış gibiydi. Ürkek görünen çocuğa ve bakımlı olan kıza öfkeli bakışlar atıyordu. Onun öfkeli sesiyle diğer ikisi susmak zorunda kalmıştı. Ormandan kadın sesine ait bir çığlık daha geldiğinde hepimiz o tarafa döndük. Yardım çığlıkları gittikçe daha kötü oluyordu.

 

"Sen de kimsin?" aralarındaki tek sessiz kalan kişinin ilk başta kime seslendiğini anlamamıştım. Fakat burada onlar dışında bir tek ben vardım. Korkmuş yüz ifadelerine rağmen sesleri sakin çıkıyordu. Sanki bu tarz olayları her zaman yaşıyor gibiydiler. Yaşadığım adrenalinden olsa gerek sesim titremişti.

 

"B-ben... O-orda birileri vardı. Çığlıklar duydum. Biri onlara yardım etmeli." Korkmuştum ve hâlâ nefes almaya çalışıyordum. Bir kaç saat içinde yaşadığım olaylara anlam verme işini eve saklamışım. Bu kasabaya yeni gelmiştim ve kimseyi tanımıyordum. Dolayısıyla kimseye iyilik borcum da yoktu. Karşıma çıkan bu 4 kişi ormana gidip onlara yardım edebilir ya da yetkilileri çağırabilirdi. Benim üzerime düşen bir durum olmadığı için aralarından geçerek ilerlemeye başladım.

 

"Evet, katness. Uzaklaş buradan. Eve git katness!"

 

"Sus artık! Lanet olsun!"

 

"Bekle!"

 

Omzuma dokunan elle sıçrayarak uzaklaştım. Arkama döndüm ve elin sahibinin az önce bana kim olduğumu soran kişi olduğunu gördüm.

 

"Uzak dur benden!" Diyerek ondan olabildiğince uzaklaştım. Ama o sözlerimi duymamış gibi bana tekrar yaklaştı. Göz bebeklerinin içi kızartmıştı. Oldukça tedirgin bakıyordu. Fakat sesi sakindi.

 

"Sende mi duyuyorsun?"

 

Söylediklerini anlamamıştım. Ormandan gelen sesleri duymamın nesi garipti?

 

"Tabiki duyuyorum gerizekalı! Şimdi uzak dur benden!"

 

Tekrar arkamı dönerek evime doğru yürümeye başladım. Seslerden uzaklaştıkça sis yoğunluğu da azalıyordu. Sanki bütün sis sadece ormandaki kişileri gizlemek için oradaydı. Arkamdan gelen adım seslerini duyunca durdum ve arkamı döndüm. Bu aptallar ne diye beni takip ediyordu?

 

"Derdiniz ne? Gidip onlara yardım edin veya birilerini çağırın."

 

"Sorun da orada zaten canım. Kimse onları duymuyor." Bu da ne demekti?

 

Anlamaz gözlerle onlara baktım. O sırada kim olduğunu bilmediğim fakat dakikalardır bana gitmeni söyleyen ses tekrar konuştu. Fakat bu sefer çok öfkeliydi.

 

"Gidin buradan! Gitmezseniz şimdi, bulacak sizi kasabanın laneti! Dağılacak kartlar geri, çıkaracak ortaya tekrar katili!"

 

Bağırışıyla yerimizde sıçrarken öfkeli çocuk, "Gitmemiz gerek! Hemen!" diyerek herkesi gitmeye ikna etti. Zaten korkmuş oldukları için hepsi onu takip ederek giderek azalan sis tabakasından çıktılar. Beni durduran şey ise sisin içinde, ormana doğru kalan kısımda, küçük bir kız çocuğu görmemdi. Elinde eskimiş bir oyuncak ayısı vardı. Bir gözü sağlamken diğer gözü sökülmüştü. Küçük kız kıpırdamadan bana bakıyordu. Üzgündü. Gözlerinden yaşlar akmaya başladığında ifadesi acı çekiyor gibi buruşmaya başladı. Tamamen renksiz olan kız, "Bul onu. Lütfen, öldür onu!" diyerek bir şeyler anlatmaya çalıştı. Tam o sırada kolumdan çekilerek sis tabakasından çıkarıldım.

 

Beni çıkaran öfkeli çocuk kolumu tutarak bağırmaya başladı. Fakat onu algılayacak durumda değildim. Ne yaşadığımı bilmiyordum.

 

"Hepinize gidiyoruz dedim. Sağır mısın sen?!"

 

Sinirle beni bırakınca dengemi sağlayamayıp yere düştüm. Şuan bunu dert edecek değildim. Onlar kavga etmeye başladığında kalçamın üzerine kaldırıma oturdum ve bir elimi başıma koyarak biraz sakinleşmeye çalıştım.

 

"Kimse seni dinlemek zorunda değil bay öfke!"

 

Öfkeli çocuk elini kaldırıp sisi işaret ederek, "Bunun ne olduğunu biliyor musunuz? Bu sesleri kimse duymuyor. Şuan da bizde duymuyoruz. Sisten çıktığımız için duymuyoruz! Ne istiyorsanız onu yapın, sadece sizi düşündüm!" dedi ve arkasını dönerek yoldan uzaklaşmaya başladı.

 

"Tanımadığın insanları neden düşünesin ki?" süslü kızın sözleriyle durup arkasına döndü.

 

"Çünkü ben iyi biriyim!"

 

"Yeter bu kadar. Ne olduğunu kimse bilmiyor tamam mı? Hepimizin bu ormanın çevresinde ne işi vardı bilmiyorum ama o sis belli ki tehlikeli. Ve oradan çıktık. Girmek isteyen varsa buyursun."

 

"Konuştu okulun popüler çocuğu." Bu konuşan yine süslüydü.

 

"Senin derdin ne? Ayakkabıların ve kıyafetlerin kirlendiği için üzgünüz bayan süslü!"

 

"Hepiniz ahmaksınız!"

 

"Lütfen bağırmayın birbirinize."

 

Ağlamaklı bir sesle konuşan kişi ürkek çocuktu. İsimlerini bilmediğim için bu şekilde sesleniyordum kendi içimde.

 

"Biraz sonra ağlayacak mısın yoksa?" bu kız sürekli herkese sataşıp duracak mıydı?

 

"Herkese laf atıp duracak mısın? Çok sinir bozucusun!" Bana kim olduğumu soran çocuktu.

 

Süslü ağzını açıp bir şey söyleyecekken ortamı susturan şey benim çakmak sesimdi. Evet, sigara içmeye ihtiyacım vardı.

 

Hepsi durumun farkına varmış gibi sessizleştiler. Ben sessizce sigaramı içerken öfkeli çocukta bir sigara yaktı. Oturduğum kaldırıma gelerek sırayla onlar da oturmaya başladılar. Süslü otururken pis olup olmadığını da kontrol etmeyi unutmamıştı.

 

"Neler olduğunu bilmiyoruz. Ama bu şey tehlikeli. Bu çok... Garip." Yanımda oturan öfkeli çocuğa dönerek kafamı salladım.

 

"Orda bir kız çocuğu gördüm. Yani sen beni çıkarmadan hemen önce. Ağlıyordu ve elinde bir oyuncak ayı vardı. Bana, Onu bulmamı ve öldürmemi söyledi. Olanlar hakkında hiç bir fikrim yok," diyerek durumu özetledim.

 

"Seni ilk defa görüyorum, yeni misin?"

 

"Ne o, onu da mı yatağına alacaksın Teo?"

 

Adının Teo olduğunu öğrendiğim çocuk kim olduğumu soran kişiydi.

 

"Hayır Carol! Sus artık!" Süslü olarak hitap ettiğim kız ise Carol'du.

 

"Evet, burada yeniyim." diyerek kısa bir açıklama yaptım. Sigaramın son nefesini de çekerek onu yere attım ve ayağımla ezdim.

 

"Burada kimseyi tanımıyor olmalısın. Ben Teo. Bu yelloz da Carol."

 

Carol ona öfkeli bakışlar atmaya başladı. En sağda Teo, onun yanında Carol, ortada ürkek çocuk, yanında ben ve benim yanımda ise öfkeli çocuk vardı.

 

"Ş-şey benim adım da Sam. A-aslında Samuel ama s-siz Sam diyebilirsiniz."

 

"Teşşekürler Sam, ağlamak istediğimde yanına gelirim merak etme." Teo gülerek onunla dalga geçti.

 

"Ben de Aeron. Keşci kız." Bana keşci kız demesine hafif gülsem de bu kısa sürmüştü.

 

"Pekâlâ, ben de Katness."

 

Eve gitmem gerekiyordu. Ayağa kalkıp onlara hitaben konuştum.

 

"Sizinle tanıştığıma memnun olduğumu söyleyemeyeceğim doğrusu. Gitmem gerekiyor, hoşçakalın."

 

Arkamı dönerek ilerlemeye başladım. Sisten çıktığımız anda gerçekten de sesler kesilmişti. Bu çok garipti. Bu kasabanın bana hiç iyi geleceğini sanmıyordum. İlk günden yaşadığım

şeyler bile korku filmlerinden fırlamış gibiydi. Olanları sorgulamak yerine hızlı bi şekilde yürüyerek eve doğru adımladım.

 

Bir an önce eve gidip uyumam ve bütün bunları unutmam gerekiyordu.

 

~~~

 

Loading...
0%