Yeni Üyelik
10.
Bölüm

9. Bölüm

@deren_yazar

 

 

Gözlerimi açtım, etrafa bakındım. Heryer taş ve topraktan ibaretti, gözlerimi etrafta biraz daha gezdirdim, ben ve Pars'tan başka insanlarda vardı burada. Pars'a doğru hafif eğildim. Ellerim ve ayaklarım arkamda ki yere bağlanmıştı.

 

 

"Uyan, şştt, Aloo." Diye seslenmeye başladım adıyla hitap edemezdim. Komutanım falan hiç diyemezdim. Birkaç dakika kadar sonra gözlerini açtı. "İyi misin?" Dedim. Başıyla onayladı. Yanda ki adamlara baktı. Hepsi bizim gibiydi esirdi.

 

 

"Saat kaç acaba?" Diye mırıldandı, solumuzda ki duvarda minik bir pencereden dışarıdan sabahın alacalı zamanlarında olduğumuzu anlayabiliyordum. ""Saat anca beştir." Dedim. Gözleri ile onayladı. Kapı açılınca oraya döndük.

 

 

"Ben geldim, asker özledin değil ?" Dedi ikimizde gözlerimizde bıkkın bir ifade ile ona baktık. Karşımıza sandalye çekti "hanginiz komutan?" Dedi. Ikimizde yine sesizliğimizi koruduk. Öfkeyle bağırdı "Hanginiz komutan lan?" Diye devam ettirdi. Ikimizde sesizliğimizi sürdük.

 

 

Arkasına döndü "al kızı içeri götür. Ben onu konuştururum." Dedi, Pars "hayır!" Diye soludu, gözlerimle susmasını işaret ettim. "Sonunda duyduk sesini asker. Komutan sensin değil?" Dedi. Gözlerimi adama çevirdim.

 

 

"Asker korkutuyorsun beni, gözlerin beni öldürecek" dedi dalga geçer bir tonla, elim bağlı değildi, odada toplamda 8 adam vardi sadece bdni tutanların silahları vardı. Esem hızlı ol düşün iyice düşün.

 

 

Kollarımı giren adamları kendime doğru çektim. Ikisinin kafasini birbirine çarptım. Ellerinde ki silahları alıp etrafta ki adamlara sıktım. Ellerim deki silahı karşımda bizimle konuşan adama çevirdim. Tetiğe bastım çalışmadı. Son mermiyi az önce ateşlemiştim.

 

 

Silahi adama doğru fırlattım, silah tam istediğim gibi kafasına denk geldi. Geriye doğru sersemleyince tekme atıp yere yatırdı. Üstüne çıktım, vurmaya başladım. Inceden dur diye mırıldandığını duyabiliyordum. Durmadım vurmaya devam ettim.

 

 

Iki uç adam beni tutmaya çalışınca onlara yöneldim. Beş altı adamı indirirken birden içeri adamla doldu, dört adam birden tutunca dengemi sağlayamadım. "Götür bunu götür. Halledeceğim ben bunu." Dedi. Hala adama doğru gitmeye çalışıyordum.

 

 

Odaya gelince beni yine bağladılar, içeriden gelen seslere odaklanmaya çalışıyordum. Zaten Pars bağırmaya başladı "Helal kız sana dümdüz ettin adamı." Dedi, gülümsedim. On dakika kadar sonra adam içeri girdi. Ellerim tavana bağlıydı ayaklarım yere zar zor değiyordu.

 

 

Yanıma gelince karnıma sert bir tekme attı, acıyla duraksadım. Başımı kaldırdım. "Asker adın, soy adın rütben." Dedi, cevap vermedim. Tekrar vurdu. Bu sefer öfkeyle ayağımı yerden sektirip adama doğru savurdum. Kıl payı kaçtı.

 

 

"Senin gibi diri on adam olacak bende, varya of of." Dedi kendimi tutamadım "lan benim gibi insanlar senin yanında olurmu gerizekalı." Diye haykırdım içerde ki Parsın kahkalarını duyabiliyordum. Birkaç kez daha vurdu sertçe. Aslında önümüzde ki birkaç saat böyle geçti. Bana adımı rütbemi sordu, bense sustum.

 

 

"Konuşmuyor bunlar yok konuşmuyorlar. Alın bunu iyi bir benzetin. Bende diğerini deneyeceğim." Dedi. Derin bir nefes aldım. Esem şu dakikadan itibaren fiziksel acılara odaklanırsan düşersin. Düşün kızım sadece başka şeyler düşün.

 

 

Karnımda ve sırtımda ki sert dokunuşların farkındaydım ama odağım orada değildi, tek bir şey aklımdaydı "say kızım say öldürdüğün kaç adam var." Katili olduğum piçleri sayıyordum. Rahattımda sayı binlerin üstüne çıkıyordu.

 

 

Adamın birini sesi ile dikkatim oraya geçti "Bunlar beton gibi vuruyorum vuruyorum. Ses yok tepki yok." Dedi, güldüm "Bize beton yetmez. Gerizekalı" diye haykırdım. Odada kilitli olarak 4 adam vardı, başımı kyukarı kaldırdım. Elimdeki zirncirler bir çentiğr takılıydı yeterince kuvvet uygularsam net sökebilirdim.

 

 

Aşağı doğru çekmeye başladım gücüm yetmiyordu. Derin bir nefes aldım tekrar denedim olmuyordu. İçerden Pars'ın bağrışı geldi, o anda zincirler kırıldı.

...

 

 

Elimin zincirinin biriyle adamın birini boğmaya başladım. Diğefi elindeki silaha yönelince masada ki bıçağı ona fırlattım. Kapıda ki iki adam silahlerına yeltendiğinde boğduğum adamın belinde ki silahı aldım.

 

 

Onlara soğru çevirdim, ikisinede sıktım, koşar adımlarla odanın kapısının önüne şerefsizleri koydum açmayı denerlerse zorlaranacaklardı. Içlerinde en zayıf olanın hırkasını ve şalvarını aldım. Kıyafetlerimin üzerine geçirdim. O garip örtüleri ilede yüzümü gizleyip dışarı çıktım.

 

 

Zindan'a doğru ilerledim. İçeri girdim, adam elinde ki bıçağı Pars'a saplamıştı, elimde ki silahı doğrulttum adama sıktım. O yere devrilince hızlıca Pars'a yöneldim. "Iyi misin?" Dedim, gözlerini üzerimde gezdirdi "asıl sen iyi misin?" Başımı evet manasında salladım.

 

 

Birlikte dışarı doğru ilerlerken birden sırtıma bir kurşun girdi hissettim, ileri doğru sendeledim. Başımı çevirdim. Pars elinde ki silahı hemen ateşledi, yanıma eğildi "iyi misin?" Dedi başımla onayladım.

 

 

Pars'a tutunarak ayağa kalktım. Ayağa kalktığımızda herkes etrafımıza sarmıştı "hassiktir ya" dedim, mecburen elimizdeki silahları yere attık. Ikimizide arkadan ellerimizi bağladılar, ikimizide ilk uyandığımız yere fırlattılar. Yerden kendimi duvara doğru çektim, Pars'ta yanıma geldi. Benim sırtımda ki yara çok kötü bir yara değildi. Ama onun karnında ki yara çok kötüydü. Başımdakı örtüyü çıkartıp ona uzattım.

 

 

Yarasına bastırırken bende üzerimde ki hırkayı ve şalvarı çıkardım. Pars’ın gözleri kocaman oldu " yaraların açılmış ve bir sürü kesik var vücudunda." Dedi, başımla onayladım. "Zincirleri kırsak yukardaki minik pencereden kaçarız." Dedim, başını hayır manasında salladı. "Zincerleri kırmak çok zor." Dedi.

 

 

Gözlerimi kaldırdım. Hafif uzağa ilerledim kendime "Bak klasik zincir mi kelepçe mi?" Dedim, onayladı "Parmaklarımızı kıralım." Dedim, bu sefer onayladı. Aynı andı hafif acı ile çekildik. Kelepceleri cıkartıp hızlıca ayağa kalktık.

 

 

Pencere yerden neredeyse iki metre kadar yukardaydı, Pars'a baktım, hafiften kendini esnetti. Hızlıca sekti duvarda ki küçük çıkıntıya ayağını geçirdi. Ve oradan pecereden yukarı çıktı.

 

 

"Boşluk kimse yok cıkabiliriz." Dedi, o pencereden denen o taş boşluğundan zar zor çıktı. Ben tam penceredeyken zindanın kapısı hafif aralandı. Bütün gücümle kendimi dışarı attım. "Koş" dedim, hızlıca koşmaya başladık. Binadan sesler gelmeye başladı."Askerler kaçmış, yakalayın bulun onları."

 

 

Ikimizde bütün gücümüzle koşuyorduk. Bir saat kadar koşup ormana saptık. Pars artık adım atmakta zorlanmaya başlamıştı, bense rengimin solduğuna emindim. Pars tam düşecekken kolundan tuttum. Gözleri zor açık kalıyordu.

 

 

Kolundun tutup sırtıma doğru aldım. En azından izimi kaybettirebileceğimiz bir yere götürmem gerekiyordu Pars'ı. Iyice ormanın derinliklerine ilerledim. Dikenli çalılıkların arasında bizi saklayacak bir yere kadar zor bela taşıdım. "Dayan biraz." Dedim. Gözlerini bana çevirdi.

 

 

"Sende kötüsün, sana çok yük oluyorum." Dedi, başımı hayır manasında salladım, yan tarafta ki nehirden brikaç yudum aldım. Pars'a da elimle suyu uzattım. Uzerimden cıakrdığım şalvarı parçalamıştım, o parçaları pantolonumun cebinden cıkarıp yaralarımızın ustune koyup sarmasıklar ile bağladım. Derin bir nefes aldım.

 

 

"Hazır mısın?" Başını evet manasında hafifçe salladı, hızlıca parsı tekrar sırtıma doğfu çektim. Şuanda etraftan anladığım kadarıyle en yakın karargah kuzey doğumuzda ki nehiri geçince on kilometre ötedeydi. Benim şu anki hızımı hesaplayacak olursak iki saat otuz dört dakikaydi.

 

 

Nehiri geçmem ise tamı tamına kırk sekiz dakikaydı. Hızlı adımlarla ilerlemeye başladım, nehirin çevresini dolanırken Pars mırıldanir bir tonla "Esem ben doksan küsür kiloyum beni nasıl ?" Dedi. Zorlanarak güldüm. "Abi beni biliyorsun Esem görevde düşmez." Dedim, hafifçe gülümsedi.

 

 

Tam üç saat yirmi iki dakika sonra tahmin ettiğim gibi karagahın görüş açısına girdik. Askerlere Pars' aldılar sendeyeye yatırdılar. genç olan asker elini Pars'ın boynuna koydular. Başını öne eğdiği, "Hayır, yok yok bir daha bak." Diye bağırdım. Askerler yanıma doğru adım atınca. Dızlerimin bağı çözüldü.

...

 

 

Irkilerek uyandım, aslında ayıldımda denebilir, hala ellerimde zincirler bağlıydı, bütün herşey sadece aklımdan geçirdiğim planlardı. Ne zaman gücüm bitti bayıldım onu bilmiyordum ama hala Pars'ın derinden gelen sesini duyabiliyordum.

 

 

"İyi misin ses ver, nolur lan?" Zincirleri tekrar çekiştirmeye başladım. "İyiyim." Diye bağırdım. Adamların seslerini dinlemek için bir kaç saniye bekledim. Aslında gücüm yetse zincirlerden kendimi çeker ayaklarımı tavana koyup daha sert çekebilirdim. Ama ne gücüm nede zamanım vardı.

 

 

Kapı aralandı, içeri yine aynı şerefsiz girdi. "Artık konuşursun değil mi asker?" Güldüm. Sinirle ya taraftaki masaya vurdu "Öleceksin asker öleceksin, ne bu sadakat." Yine sadece güldüm. Sol gözüm görmüyordu. Ama sağ gözüm her şeyi kontrol etmeye yetiryordu.

 

 

"Peki asker sana bir süprizim var." Dedi, adamlara işaret etti duvara bir video yansıttılar, ama video henüz başlatılmamıştı. "Asker izle." Dedi odandan çıktı. Video başladı. Karargaha girdi kamera önce sonra yavaşça bizim kışlaya girdi. Bombaları bırakıp gitti. Kamerayıda köşeye iiliştirdi. Bir süre sonra çocuklar içeri girdi.

 

 

Gözlerimi sıkıca kapadım. Hoparlörlerden gelen sesleri duymamak isterdim ama olmuyordu. "Abim gelince çok sevincek, kardeşinin kışlasını temizlediğini görse çok şaşırıdı." Çağdaş'ın sesini duyunca olduğum yerde titredim. Sinirle ayağımı yere vuruyordum.

 

 

Çok geçmedi gülüşme sesleri geldi, sonra yüksek bir sesle video bitti, kapı açılınca içeri o şerefsiz girdi, ona doğru adım attım ellerim bağlı olduğundan çok ileri gidemiyordum. "Seni ben öldüreceğim, etini liğme liğme edeceğim. Kurtlara yem edeceğim. Anladın mı lan?" Diye soludum.

 

 

Gülerek yanıma doğru adım attı " bir öncekinde küçük bir kışlayı patlattım. Bu sefer bütün karargahı patlatırım. Aç videoyu." Dedi, duvara baktım. Tek tek karagahın dört tarafına bomba yerleştirmişti. "Adın ve rütben. Takas için lazım bunlar." Dedi. Dişlerimi sıkıyordum.

 

 

"Yüzbaşı Kara." Dedim, gülerek dışarı çıktı. Esem pazarlık yapacaklarsa on dakika sonra senin bir videonu çekecekler düşün bir şey bul. Hadi Esem. Nasıl bombayı haber edersin ki. Düşün keşke Pars yanımda olsaydı. O keisn halelderdi.

 

 

Kapı tekrara aralandı "çözün şunu." Dedi, elerimi tavandan cözüp beni temiz bir odaya götürdüler elimi ve ayağimi bir betona bağladılar tam karşımda kamera vardı. "Takas isteyeceksin." Dedi, başımla onayladım "Askeri dil ile konuşayım mı?" Dedim. Başıyla onayladı. Bilmediği bir şey vardı askeri dil diye bir şey yoktu.

 

 

Video başlayınca konuşmaya başladım,

 

 

Ben Helin Eseme Bengi KARA bu videonun daha net anlasılması için sizinle askeri dil ile iletişime geçeceğim.

 

 

Komutanım askeri rehberlik alanında rota gelişimi alt haretinde, Pars askeri teğmeni liderliğinde alındığı alıkolunduğumuz alanda yaşam alanımız çok acı komutanım.

 

 

Bu sebeplerden dolayı takas ediyorum. Arz ederim.

 

 

Dedim video kapandı. Adını içten içe şerefsiz kouduğum adam yanıma eğildi " Normalde böyle konuşmak zor değil?" Dedi güldüm, "Zorda kalmadıkça böyle konuşmuyoruz zaten." Dedim. Ayağa kalktı, "bunu diğerinin yanına götürün." Dedi.

 

 

Pars'ın olduğu zindana beni resmen attılar kendimi Pars'a doğru çektim, gözlerinde çok büyük korku vardı, "Iyi misin?" Dedi, başımla onayladım. Başımı omzuna yasladım. "Takas istedim. Askeri dille." Dedim, cümlenin başında gözleri şaşkınlıkla kocaman olurken devamında gülmekten kısılmıştı.

 

 

Bir saat kadar öylece durduk. Şerefsiz yanımıza geldi elindeki laptopu karşımıza koydu, "komutan takas için sizi görmek istiyor." Dedi. Pars'a döndüm bende dercesine baktı. Sırtımı hafif dikleştirdim.

 

 

Arama başladı, Kemal albay tedirgin gözlerle bakıyordu, "Iyisiniz değil mi?" Ikimizde başımızla onayladık. "Yüzbaşım mesajını anladık. Takas işi tamamdır. Pars evlat senin diyecek bir şeyi var mı?" Pars gözleriyle onayladı.

 

 

Uzun bir konuşma yapamadı ama çok eski kelimler kullanmıştı dediğini anlayamadım. En son Kemal albay gözleriyle onayladı "Endişelenme sizi anlıyorum, Sizi alacağım." Dedi. Ikimizde onayaldık. Şerefsiz önümuze geçti. "Karar vermek için üç saatin var komutan sonra bu yüzbaşilari öldürürüm." Dedi, videoyu kapatıp gitti.

 

 

Pars'ın omzuna tekrar yaslandım, pars öfkeli ve yorgun bir tonla "Keşke ben seni koruyabilseydim. Şerefsiz bana bir kaç kere vurdu, sonra defolup gitti. Sana neler yapmışlar." Dedi, aslında kendide biliyordu o da darp edilmişti tek fark bir kadına vurmak için olsa bile dokunmak onlar için büyük bir lütuftu.

 

 

Cevap vermemi beklemeden devam etti "Eski yaraların açıldı mı?" Dedi, kısık bir sesle "evet ama sorun yok fazlasıyla iyiyim." Dedim, zor belada oksa kendimi dikleştirdim. Arkam boştu kendimi oraya doğru bıraktım. "Rüzgar ve Çağrı iyilerse ben dahasını istemiyorum." Dedim.

 

 

Gülümsediğini fark ettim, "İyiler, onlar korun adamları onlara hiçbir şey olmayacak." Dedi, gözlerimi kapatarak onayladım. Üç saat boyu yerimden kalkamadım. Kapı sertçe açılınca o tarafa döndüm.

 

 

"Çıkartın dışarı bunları, herkes beni onları öldürürken görecek." Dedi, Ikimizin yüzünde ki gülümse hiç bozulmadı. Ayağa kalktık, ortaya iki idam sehbası ve halat koymuşlardım, Asılacaktık yani. Onada eyvallah üzerimde üniformam olan her ölüme eyvallah.

 

 

Adımlayıp yerlerimize geçtik, boynumuza ipi geçirdiler. Pars derin bir nefes aldı bana döndü "Kor geride adam bırakmaz." Dedi, sadece gülümsedim ne tepki vermem gerektiğini bilemedim. Karşımıza süslü bir sandalye çektiler sanırsam taht olarak görüyorlardı.

 

 

Elini havaya kaldırdı, ikimiz ayni anda bağırmaya başladık "Bir ölür bin diriliriz." Elini indirdi, ayaklarımın altından sandalye kayıp gitti, gözlerimi kapattım.

 

 

 

Loading...
0%