AY, DÜNYA İÇİN DÖNMESİN.
Bölümde silahlarla ilgili sahneler, şiddet içerikleri ve argo bulunmaktadır./
Bas bas bağırıp ortalığı birbirine katsam da sonuç aynıydı.
Aren Kılıç resmî olarak ortağımdı.
Kenya, lütfen defolup farklı bir evrene gitsindi.
Birazdan resmî olarak ilk görevimize çıkacaktık.
Ve buradaki çoğul eki maalesef ki Aren Kılıç'ı kapsıyordu.
"Kenya, anlamıyor musun! Ben ve o," diyerek dinozor kulaklı gergedanı gösterdim.
"O ve ben, olmaz, olamaz!" benim gibi diğer herkes şoktaydı.
Yonca kahkaha atıyordu, orası ayrı.
"Vakayla ilgilen, Delfin. Ortağın o. Konu kapandı."
"Vaka o zaten! O dünyanın vakası! O dünyadaysa evrensel bir sorun vardır!"
Aren araya girmiyordu. Delirecektim!
"Ay, susun da," diye araya girdi Dena.
"Ben kiminle oluyorum?"
Kenya bıkkın bir nefes verdi.
"Davaya odaklanın. Kiminle yola çıktığınız değil, yolda nasıl ilerlediğiniz önemlidir."
"Bir yol yok bizim önümüzde!" diye bağırdım saçımı çekerken.
Saçımı niye çekiyorum?
"İlk defa tamamen haklı. Tamamen katılıyorum." dedi sonunda yorum yapan gergedan.
Gergedanlara yazık.
"Yahu anlamanız kıt mı sizin!" diye bağırdı Kenya.
"Anlatmadın ki anlayalım!" ben de bağırdım.
"Anlatmadım mı?" dedi Irmak'a dönerek.
"Anlatmadın." dedi Irmak.
Sağol Irmak, suyun bol olsun.
"Irmaklarda su mu akıyor?"
Herkes afalladı.
"Ne akacak?" dedi Kara göz devirerek.
"Saçmaladınız iyice! Dün küçük bir kızın katilini bulmak istedi Sefer. Onları kendi grubu boyunca gönderecektim kontenjanları doldurup ama örgüt cinayeti olmasından şüpheleniyoruz. Kontenjanlar örgüt için yeterli değildi. Ok ekibi bile kısmen dağılmak zorunda kaldı. Şimdi de başımıza güçlü bir adam üşüştü. Davalının bir sürü cinayet işlediğini düşünüyorum. Hâl böyle olunca aynı ekibe düştünüz. Aranızdaki yersiz düşmanlığı bildiğimden ortak yapmayacaktım ama bir nişan bir vuruş eşleşmesi daha sağlıklı. Bunu da seviyelere göre belirlemem gerekiyor. Yani ortaksınız, şimdi şu vakaya bakın."
"Seviyeler umrumda değil! Korurum ben küçüğümü, verin Zaman'ı." dedim bir umut.
Neden seviyelere göre seçiyoruz ki? Ne alaka?
Güçlüsü zayıfı korur zaten neden ki?
"Zaten güçlü zayıf eşleşmesi yaptık."
Afalladım. Kaşlarımı çatıp kendimi gösterdim.
"Ben güçlüyüm tabii ki ama bu da fena değildi atışlarda. Atın bunu zayıflara."
"Zayıf veya güçlü yok! Sen okta zayıfsın, o nişanda. Anlaman kıt mı kızım?" diye araya girdi Orman.
"Sen sus, ben de başka bir zayıf nişancıyla olayım. Ne var bunda?"
Çözüm vardı yani.
"Ben sana çok meraklıyım!" diye bağırdı gergedan herif.
"Sen cidden gergedansın ya! Hödük!"
Afalladı.
"Daha iyi bir benzetme beklerdim, Yunus Kız."
"Yunus Kız mı? Kusacağım."
"Üstüme kusma da ne yapıyorsan yap."
"Ölecek olsam bile senin kollarında ölmem! Son nefesimi senin ortağın olarak vermek istemiyorum!"
"Ben de son nefesini kollarımda vermeni istemiyorum." dedi sakince.
"Çok ilginç." diyen Girdap'la konuşmamıza son verdik.
"Neymiş ilginç olan?" deyip masayı kaplayan onca belgeye yaklaştım.
Büyük bir lansman reklam afişini gösteriyordu.
Yaşça büyük duran heybetli bir adamın arkasında kalan bina "AJN" binasıydı.
Bunu gören ekipte masaya kuruldu.
Kenya rahat bir nefes alarak işaret parmağını cinayet raporunun üstünde gezindirdi.
"Bu kız, ismi Elya. Esir düştüğü ile ilgili raporlar var."
Zaman korkuyla titredi. Yanına geçip sırtını sıvazladım.
"Kaç yaşında?" dedi titreyen bir sesle.
"Yirmi iki."
"Neden esir alındı? Bu adam zengin gibi görünüyor." dedim.
"Kızı kullanıyordu. Elya'nın sokak ortasında ağlayarak dans ettiği görüntüler var. Bu amaçla para kazanarak servetini katlıyordu."
"İsteseydi kendi kazanabilirdi. Bu imkanları neden itti?"
"Kıza kasıtlı bir şekilde zarar vermek, acı çektirmek istedi muhtemelen."
"Annesi ile ilgili bir durum mu?" dedi Kara.
"Tam olarak değil. Adam sadanist, birilerinin acı çektiğini görmek ona zevk veriyor. Aldığı darp raporlarına bakın,"
Elya'nın fotoğraflarının üzerinde kalın, kırmızı basım kabartmalı yazılar vardı.
"Kemerle dövülme olduğu belirlenmiş çoğu."
"Cani olduğunu düşündüğümüz, ana şüphelinin ismini veriyorum. Odaklan, Yön Kuvveti."
Yön Kuvveti sadece biz kızları kapsasa da herkes ona döndü.
"Tuğra Önder, muhtemel kaçık." diyerek az önce baktığımız iri adamı gösterdi.
Bu isim çok yakın geliyor.
Neden nefesim boğazımda düğümlenmiş gibi hissediyorum?
Bu adam da kim böyle?
İçimdeki düşünceleri susturup odaklandım.
"Kendisi yaklaşık altı yıldır nişanlı, nişanlısının ismi Lorea. Kendisi yabancı."
Reklam posterini açıp gösterdi, kadın otuzlu yaşlara ayak basmış, kehribar gözlere ve bakıra kaçan açık renk saçlara sahipti.
"Bu kız ne işimize yarayacak? Muhtemelen zorla nişanlanmıştır." dedi Batı.
"Rızası var gibi görünüyor." dedi Zehir.
"Kimin neye rızası var nereden bileceğiz? Kameraya gülümsemesi için silah tutulmadığını?" dedim.
"Bu adamın nişanlısı bizi ilgilendirmiyor." dedi Yonca.
"İlgilendiriyor. Eğer gerçekten esir alındıysa bize bilgi verebilir." dedim.
"Aferin!" diyerek parmak şıklattı Kenya.
"Gerçekten öyleyse izini sürmemiz de gerekiyor." dedim.
"Evet, bu da yeni takip sürümünün habercisi sanırım." diye ofladı Irmak.
"Bunun için de sana güveniyordum, Barkın." diye gülümsedi Kenya.
Barkın teknoloji de sınır tanımazdı.
Barkın 'tamam' işareti yaptı.
"Nişana ihtiyacınız olmaz, göreve çıkmamam için evrenden işaret." dedim bir umut.
"Kesinlikle ihtiyacımız var. O adamı diri istediğimden emin değilim." bakışlarını kaçırdı.
Bir şeyler gizliyordu, bakışlarından anlamıştım.
Her ne kadar üssüm olsa da aramızda farklı bir bağ vardı.
"Ne gizliyorsun, Kenya?"
"Karman davasını hatırlıyor musunuz?"
"Kesinlikle."
Dava o kadar karışık ve caniceydi ki ona "Karman Çorman" lakabı takmıştım. Hayatımda incelediğim en kötü ölümlerden biriydi. Tek sorun, bizzat görmüş olmamdı. Omurgalarım o anla ürperdi.
Yavaşça doğruldu ajan. "Korkma." diye fısıldadı fakat emir verir gibiydi. "Öleceğim! Öldürecekler beni!" dedi çaresizce Elmas. "Susmayacaksın. Ölmeyi değil, susmamayı düşün. Bundan sonraki hayatında neler olacak, biliyor musun?" gözyaşlarıyla kafasını olumsuz salladı kız. "Büyük bir evin olacak. İçinde koşuşturacaksın. Ayların acısını çıkaracaksın. Onlar acı çekerken her güne mutlu uyanacaksın. Keyifle gülümseyeceksin onlara inat." "Sana neden inanayım, ajan? Sana neden güveneyim? Güvendiğim kim varsa öldürdüler beni! Yaşıyorum belki ama ruhum ölü." ajan sessizce başını salladı. O da haykırmak istiyordu tüm olanları. Karanlık odaları. Cesetlerin kokusunu. Onu delen mermileri. Tenine değen neşterleri. Baktığı ölü gözleri. Baktığı çırpınışları. Kendisinin onlar için çırpınışlarını. Fayda etmeyen isyanlarını. Duyulmayan çığlıklarını. Duyduğu çığlıkları. Edilen hakaretleri. Sebep olduğu ölümleri. Onun yüzünden hayatına gözünü yummuş tüm canları. Uyuyamadığı tüm geceleri. Onun adına ağlayan tüm yağmurları. Haykıramadı. Yapamadı. Ona göre cezasını çekiyordu. Sebep olduğu ölümlerin acısını hergün onu öldürerek çıkarıyordu hayat. Bu yüzden gülümsedi. Sağ yanağındaki minik çukur belirginleşti. Buruk gülümsemesinin ardına sakladı çığlıklarını. "Daha çok gençsin. Ölmeyi düşünme." kız hıçkırdı ajanın kollarında. "Onlar kim bilmiyorum. Benden ne istiyorlar bilmiyoru-" sözünü yarıda kesmek zorunda kaldı kız. Göğsünde hissettiği acı kuvvetliydi. Kan sıçradı ajanın yüzüne. Koyu kumralları kızıla gömüldü. "Elmas, gözlerini aç." sakinliğine kavuşmayı başarması zor olmadı. Gözlerini yumarak ayağa kalktı. Kızın bileğine iki parmağını sürttü. "Nabız yok." dedi telsize. İşaret parmağını burun ucuna dokundurdu. "Nefes yok." silahını çıkarıp eğilerek şeref yoksunlarını aradı gözleriyle. Çıkılması güvenli olmadığı için kızı burada tutmak hata mıydı acaba? Yine hatası yüzünden mi ölmüştü bu can? "Sağa yönel." dedi telsize. Duygularını gizlemek de iyiydi. Ama coşkusunu ve neşesini gizlemezdi asla. Çünkü o hep mutlu olmak zorundaydı. "Elmas Güven, hayata veda etti." diyerek arayacağı katilleri gözünün önünden geçirdi. Adamları tüm gece aradı.
Bedenini bir alev sardı yeniden.
Her gece olduğu gibi.
Her ölümde olduğu gibi.
Kaybettiği her canda olduğu gibi.
Tükendiği tüm zamanlarda olduğu gibi.
Delfin demişlerdi ona.
Aslında yunuslara zıt olan bir kızdı.
Adı gibi denizin dalgalarıyla oynamayan,
Yaktıkça yanan,
Yandıkça yakan,
"Hatırlıyorum. Çok dağınık bir davaydı."
"Evet, o cinayetin liderinin, bu cinayette parmağı olduğunu düşünüyoruz."
"İşler zorlaşacak." dedi Savaş.
"Takibi neye göre yapacağız? Belli bir kanıtımız yok diye biliyorum." dedi Barut.
"Yok." diyerek eliyle büyük bir krokiyi gösterdi.
"Fakat fazla görkemli bir evi var."
"Civarda yalnız yaşıyor olması büyük ihtimal." dedim.
"Biz de böyle düşünüyoruz. Korumaları atlatıp içeri sızarsak verilere ulaşabiliriz."
"İstihbarat ile mi ilgili bu veriler?" dedi Kabza.
"Hayır. Eğer veriler varsa, belgeler varsa ve onlara ulaşırsak bu iki büyük cinayetin sebeplerini de öğrenmiş oluruz. Birbiriyle bağlantılı farklı cinayetler de olabilir. Her türlü sızmamız gerek."
"Çok ihtimal konuşuyorsun." dedim.
"Çünkü sadece ihtimallere dayalıyız."
Birkaç temel bilgi esnasında sıkılıp çıktım.
Zor bir dava olacaktı.
Özellikle Aren Kılıç varken.
Ve ortağımken.
Gerçekten kabus!
Ayrıca içimdeki bu garip hissi anlamlandıramıyorum.
Tuğra ismi neden bu kadar tanıdık?
O sırada Aren belindeki silahla sırtımı hafifçe dürttü.
Yerimden sıçrama dürtümü son anda frenledim.
"Ne yaptığını bile sormayacağım." diyerek gidecekken silahın kabzasıyla bileğimi dürttü.
"İlk görev'e."
Bölümü nasıl buldunuz?
Geçeninin telafisi olarak en erken şekilde attım umarım çok acele görünmüyordur.
✨⭐️💫Umarım beğenmişsinizdirrr💫⭐️✨