@dikenligul
|
Kerem arabasını binanın kapalı otoparkına park ederek kontağı kapattı. Yanındaki uyuyan kadını kollarına alarak asansörle evlerinin olduğu kata çıktı. Evin kilidini zar zor açtıktan sonra Eda için döşedikleri yatak odasına yönelerek Edayı yatağın içine bıraktı. Üstüne çarşafı çekerken Edanın kulağına eğildi. Ciğerlerine Edanın bahar kokusu dolarken dudaklarından şu cümle döküldü.'Karanlık ruhuma hoş geldin karıcığım' Dudaklarını karısının dudaklarına dokundurup geri çekerken, karsının yüzünde oluşan gülümsemeyi izledi bir süre. Daha sonra sanki özlemle izleyen o değilmiş gibi odayı soğuk bir ifadeyle terk etti. Eda, hafif bir uykudayken vücudunun soğuk çarşafla buluştuğunu hissetti. Kulağında ne dediğini anlamasa da Keremin sıcak nefesini duyumsadı. Daha sonra Keremin sıcak dudaklarını, dudaklarında hissedince yüzünde oluşan gülümsemeyle sabaha kadar deliksiz bir uykuya daldı. Sabah elini yatağın diğer tarafına attığında yatağın boşluğunu fark etti. 'Acaba beni uyandırmadan işe mi gitti' diye düşünürken yüreği burkuldu. "Belki de kahvaltı hazırlamak için erken kalkmıştır" diyerek kendi kendine konuştu. Sarsak bir halde yataktan kalkarak evde Keremi aramaya başladı. Adımları önce mutfağı buldu. Mutfak bomboştu. Burada ne hazırlanan bir masa ne de tezgahta üstsüz bir şekilde kahvaltı hazırlayan Kerem vardı. Zaten anca filmlerde olurdu böyle şeyler.. Dolaba yönelerek kahvaltılık malzemelere bakındı. Dolap bomboştu en iyisinin Keremi bulmak olacağını düşünerek odasına bakmayı düşündü. Keremin Odasının kapısını açarak içeri girdi. İşte sonunda kocasını bulmuştu. Kocası üstü çıplak bir şekilde yastığına sarılmış yüzüstü uyuyordu. Eda bir an sinirlendi. Kerem gece niye onu o odaya yatırmıştı ki. Yanına yatırmış olsaydı şu an belki yastık yerine kendisine sarılır olurdu. Gözleri uyuyan kocasının yüzünde gezindi.. Keremin yüzünde huzursuz bir ifade vardı. Bu ifade Edanın Kereme olan sinirini dindirmişti. Yol kendini yorduğu kadar kocasını da yorulmuştu demek.. Dün Keremin, piknik sonunda huzursuzlanarak geri dönmeleri gerektiğini söylemesi üzerine , pikniği sonlandırıp, apar topar otelden valizleri toplayarak yola çıkmışlardı. Önce uçakla İstanbul'a gelmiş daha önce havalimanına park ettikleri arabalarıyla eve dönmüşlerdi. Edaya yolculuklar her zaman yorucu gelmiştir. Yorgunluktan arabada uyuya kalmış, Keremde onu uyandırmadan odasına taşımıştı. Keremin onu kendi yanına yatırmak yerine niye diğer odaya yatırdığını anlamasa da bunu sorun etmemeye karar verdi. Balayları düşündüğünden bile güzel geçmişti. Kerem onu çok mutlu etmişti. Eda tatil anılarını hatırlayarak yüzünde oluşan gülümsemeyle yatağın boş tarafına yöneldi. Keremin üstüne uzanarak omuzuna küçük öpücükler kondurmaya başladı. "Kerem hadi uyan artık. Bak ben çok acıktım. Dolapta yiyecek hiçbir şey yok." diyerek Keremin diğer omuzuna öpücüklerini kondurdu. Kerem ise gece uyuyamamanın verdiği sinirle gözlerini açtı. Başta üstündeki ağırlığı yadırgasa da bunun nedeninin karısının üstünde boylu boyunca uzanması olduğunu anladı. Edanın yumuşak hatlarını hissetmesi yetmezmiş gibi lanet dudaklarını teninde hissetmesi içinde hiç uyanmaması gereken şeyleri ayaklandırıyordu ve bu durum Keremin hiç hoşuna gitmiyordu. Hızlı ve sert bir şekilde vücudunu yana döndürerek Edanın yatağın boş tarafına düşmesine neden oldu. Sinirli adımlarla bir şey söylemeden odanın içindeki banyoya yöneldi. Eda, Keremin arkasından şaşkınca bakınırken Keremin kabus görmüş olduğunu düşündü. Biraz sonra kendisinin daha beter bir kabus yaşayacağını bilmeden.. Banyodan beline bağladığı siyah havluyla çıkan Kerem, Edanın odadan gittiğini umarak odasına girdi. Tahmininde yanılmıştı Eda odadan gitmemiş aksine sırtını yatağın başlığına dayamış, kollarıyla da yastığına sarılmış gözü kapalı bir vaziyette duruyordu. Kerem, ona aldırmamaya çalışarak yatağın arkasındaki giysi odasına gitti. Dolaptan lacivert yelekli takım elbisesini çıkararak işe gitmek için hazırlandı. Bilgisayarını alarak giysi odasından çıktı. Bilgisayar çantasını aynanın yanındaki kütüğe yasladıktan sonra aynanın karşına geçerek bordo kravatını bağladı. Hazır olduğuna karar verdikten sonra Edaya dönerek soğuk bir ifadeyle konuştu. "Ben işe gidiyorum. Kütüğün üstünde limitsiz kredi kartı var. Onunla kahvaltılık alabilirsin" Eda şaşkınlıkla gözlerini bir kaç kez kırptı. Keremin az önce gördüğü kabusun etkisinden çıkıp ona sarılacağını beklerken adam kalkmış duygusuz bir şekilde limitsiz kredi kartı diyordu. Eda sinirle burnunu Keremin yastığından kaldırırken ılımlı olmaya çalıştı. "Daha evimize yeni geldik Kerem. İstersen bir kaç gün daha dinlen sonra gidersin işe." Keremden bir itiraz duymamasıyla cesaretlenerek devam etti. "Ne yapalım biliyor musun? Ben hemen hazırlanayım. Beraber kahvaltılık bir şeyler alalım. Daha sonra da sana enfes bir kahvaltı hazırlayayım." derken yerinden kalkmış heyecanla Keremin karşısına dikilmişti. "Gerek yok! Ben zaten kahvaltı sevmem." "Tamam, kahvaltı yapma. Ama Sana güzel yemekler yapabilmem için alışveriş yapmamız gerekiyor" derken şirince gülümsedi. Kerem, "Gerek yok diyorum Eda, Duymuyor musun?" diye bağırınca Eda yerinden sıçradı. "Ke..kerem sen niye bana böyle davranıyorsun?" korkudan kekelemeye başlamıştı. "Aydınlatalım o zaman. Sana müsamaham bitti Eda. Hani yüzme yarışması için iddiaya girmiştik ya." diye sinirle konuşurken kelimelerine tane tane vurgulayarak devam etti. "Ben hakkın olmasa bile istediğin şeyi kabul ettim. Sana mutlu olabileceğin bir tatil yaşattım. O tatil de, senin mutlu anıların da" derken ellerini birbirine çarparak "Bit-ti!" dedi. Edanın sessizliğini bozmamasıyla devam etti. "O lanet yarışta ne isteyeceğimi sana daha sonra söyleyeceğimi demiştim. İşte söylüyorum. Bana bir bebek verip hayatımdan çık. Benim çatım altında yaşayacak bir Arslanlı bebeği." Duyduklarıyla bir an başı döndü Edanın. Eliyle komedinden destek alarak ayakta kalmaya devam etti. "Kerem, sen neler diyorsun. Yaşadıklarımız, onları sadece benim için yaptığını söyleyemezsin.O tatilde mutlu olan sadece ben değildim. Sende en az benim kadar mutlu oldun. Lanet olsun! biz birlikte olduk. Madem beni sevmiyordun ne diye benimle oldun?" Keremin gözlerinde aşağılayıcı bir bakış oluştu. Edayı baştan aşağıya süzdü."Ben bir erkeğim Eda. Hangi erkek, yatağına kadar gelen bir kadını geri çevirir. Hatırlarsan o gece kırmızı gecelikle bana gelen sendin." Eda bu aşağılayıcı bakışlar altında yerinde rahatsızca kımıldandı. Yüzünün kızarmasını önemsemese de kekelemesini engelleyememişti. "Be..ben sordum sana. Bu evlilik gerçek mi olacak dedim. Cevap vermedin. Eğer cevap verseydin.." Kerem sözünü kesti. "Emin ol sana cevap verseydim de değişen bir şey olmayacaktı. Sen, sevgilinin canını acıtmak için beni kullandığın zaman bunu bana borçlandın. Biliyor musun bu hikayede tek bir suçlu yok. Bende suçluyum." 'Seni , onca yaptığına rağmen hala sevmem en büyük suç' diye düşündükten sonra devam etti. "Sen zaten bu evliliği başından beri istememiştin. Bu işin iç yüzünü öğrenmeden sana güvenmemeliydim." Eda, gözlerini kaçırarak "Hayır Kerem, sen suçlu değilsin." diyebildi sadece. Bundan sonra ne demesi gerektiğini bilemiyordu. Keremin bunu nereden öğrendiğini deli gibi merak ediyordu. Keremin başka şeylerde biliyor olmasından korkuyordu. Sonunda anladı. Korktuğu başına gelmişti. Kerem, onun Elayla konuştuğu her şeyi biliyordu. Kerem, Edanın bir suçlu gibi gözlerini kaçırması üzerine daha da sinirlendi. Dudakları alayla kıvrıldı, sözlerinin sonuna geldiğinde sesi bir ölüm kadar soğuktu." Hakkını yememekte gerek, düşünceli kadınsın.. Sırf sevdiğin adamın bebeği babasız kalmasın diye ondan vazgeçtin. Şimdi ise sevmediğin adamın çocuğunu taşıyacaksın, sırf sevdiğin yaşasın diye.." Eda, Keremin gözlerine hızla çevirdi gözlerini. Keremin elini tutarken gözlerini gözlerine dikti. Söylediklerinde ciddi olduğunu Keremin görmesini istedi. "Kerem bunu bize yapma. Sen böyle biri değilsin. Benim yüzümden değişemezsin. Bir hata yaptım kabul ediyorum. Ama o hata bana seni getirdi. Benim kalbimde bedenim de sadece senin. Onlar sana ait. Ne mert ne başkası benim için sen önemlisin. Mert'e bir şey yaparsan sana ne olur? Hapislere düşersin. Sonra bana ne olur? Sensiz kalırım, nefessiz kalırım." Kerem, belki düğün günü Edanın ağızından Mert'e karşı takındığı tavrı duymasaydı, onun yalanlarına inanabilirdi. Kabul etmek gerekirse Eda çok iyi bir yalancıydı. Kerem, yüreğinin bir an bile yumuşamasına izin vermeyerek düğün günü Edanın Elaya söylediği cümleleri, yüzüne vurarak son darbesini yapıştırdı. "Sen çok iyi bir yalancısın Eda ama ben elinde oynatabileceğim bir adam değilim." dedikten sonra Edanın elini elinin üstünden itti. Edanın yanından geçip odadan çıkacakken Edanın hıçkırıklarını duymasıyla olduğu yerde taş kesti. Arkasını döndüğünde onun akan yaşlarını görünce yüreği parçalandı. O an kolları Edaya sarılmak için kalkacakken kendini son anda tuttu. Yumuşayacaktı! Bunun bilincine vararak odayı terk etmeden önce son kez kendi yüreğini deşen o cümleleri söyledi. "Müjdemi isterim karıcığım. Bana bebek verince bu kabustan uyanabileceksin. Belki o zaman eski sevgilin gelip gördüklerin kabustan başka bir şey değil der ve sen, aynı gün aynı adamla evlenirsin." .......................................................... Edanın duyduklarıyla dünyası başına yıkılmıştı sanki. Kerem ya kerem.. onun çocukluk arkadaşı.. Canı yanmasın, keyfi kaçmasın diye seferber olan çocuk.. o bu kadar kötü biri olamazdı. O bir insanı, bir insanın canıyla tehdit edemezdi. Edanın gözünden iri damlalar akmaya devam ediyordu. Eda keremle tartıştıkları yerde ne kadar süredir durduğunu bilemedi ama şokla olanları düşünürken uzun süredir ayakta durduğuna kanaat getirdi. Kerem neden bir anda yine pislik Yavuza dönüşmüştü? Bu olanlar ya şakaysa ya oyunsa o zaman Kereme çok kızardı. hatta birkaç hafta konuşmam diye düşündü. Sonra ya şaka değilse çok ciddi görünüyordu.. 'Kendini bırakmak yok' dedi. Öğrenecekti kocasının bunları nereden duyduğunu, neden Mert'i değil de onu sevdiğini bir türlü kabul etmediğini öğrenecekti. Öncelikle güzel bir duş alıp alışverişe çıkacak, akşama güzel giyinip, romantik bir sofra hazırlayacaktı. Bu sorun akşam çözülmeliydi. Kerem ise arabasına bindiğinde Edanın gözlerindeki hayal kırıklığını düşünüyordu. Böyle olmamalıydı. 'Lanet olsun!' diye direksiyona üst üste vurdu. "Lanet olsun sana bahar çiçeği! Neden sürekli canımı yakıyorsun ki" diyerek kafasını direksiyondaki ellerine yaslayıp uzun bir süre o şekilde durdu. Kendini topladığına emin olunca suratına soğuk ve ulaşılmaz maskesini takarak arabasını işyerine sürdü. Aklını işleriyle meşgul etmeliydi. Eda öyle çok yemek yapmayı bilmezdi. Ancak beş, altı tane. Elayla yaşarken de her zaman aynı yemekleri yapardı. Daha fazlasını öğrenme, deneme fırsatı olmamıştı. Şimdi ise beş saattir mutfakta bilmediği yemeklerin tarifine internetten bakarak yapmaya çalışıyordu. Bir kaç parmağını kesmenin yanı sıra fırındaki tavuğa bakarken de kolunu yakmış, ama hiçbiri canını Keremin lafları kadar yakamamıştı. Bundan sonra asıl önemli olan Keremin canını daha fazla yakmaması, bu gecenin iyi geçmesiydi. Saat yediye gelmiş. Etraf, sofra ve Eda tamamen Keremin en sevdiği renk olan kırmızıya bürünmüştü. Her şey hazırdı. Sadece Keremin eve gelmesi kalmıştı. Eda dayanamayıp bugün işten biraz erken çıkmasını söyleyen bir mesaj da yazmıştı ancak mesajına hiçbir yanıt alamamıştı. Saat Sekiz; Keremle oturması gereken masada tek başına oturmuş Keremin sandalyesine gözlerini dikmişti. 'İşi uzun sürdü herhalde' diye düşünüyordu... Saat On bir; Bin bir emekle yaptığı yemekler soğumuş, kurumuş bir şekilde iken Eda hala sandalyesinde oturmaya devam ediyordu. Arada gözü telefonuna kayıyor, 'Acaba kaza mı geçirdi?' diye düşünmekten kendini alamıyordu. Saat gece İki; Kerem hala yok. Eda yavaşça saatlerdir oturdurduğu sandalyeden kalktı ağrıyan belini tutarak salondaki koltuğa uzandı. Kaç saattir sandalye tepesinde Keremin gelmesini bekliyordu. Sonunda gelmesinden umudunu kesmişti. Aslında şu an kalkıp masayı toplamalıydı ama bunu yapacak gücü kendinde bulamıyordu. Kırılmıştı Kereme. Onu burada bir başına bırakmasına, ona kötü davranmasına çok üzülmüştü. Oturduğu yerden bacaklarını kendine çekerek ağlamaya başladı. Gelmeyecekti Kerem.. Sabah Keremin söyledikleri ile bütün gün onun için yemek yapmış olması ve Keremin gelmemesi bunların ağırlığı birer birer Edanın üstüne çöktü. Ağlamaktan göz kapakları ağırlaşmıştı. Gözleri kapanırken bu kabustan uyanmayı dileyerek derin bir uykuya daldı. Kerem gece beş gibi eve geldiğinde gözüne ilk, mutfak masasındaki çeşit çeşit kurumuş soğumuş yemekler çarptı. Bu saate kadar yemeklerin toplanmamasına şaşarken, Edaya bir şeyin olduğunu düşündü. Telaşlı gözleri karısını ararken sonunda buldu. Eda, koltukta rahatsız bir uykuya dalmıştı. Ayakları yavaşça karısının uzandığı koltuğa doğru gitti. Dizlerini kırpıp Edanın önünde diz çöktü. Karısının yüzüne düşen saçları kenara çektiğinde Edanın göz çevresinin ve burnunun kıpkırmızı olduğunu gördü. Edayı çok üzdüğünü bir kez daha hatırlamasıyla yüreği ağırlaştı. Eda yokluğunda da ağlamaya devam etmişti. Edanın elbisesinin ve etrafın rengi dikkatini çekti. Her şey kırmızıydı. Keremin dudaklarında küçük bir gülümseme belirdi. Karısı kırmızı rengi sevdiğini sonunda anlamıştı demek. Aklına gelen anılarıyla genişçe gülümsedi. Düğün öncesi, Çamaşırcıda kırmızı gecelik yüzünden sinirlenip Edayı kabine sokması ve öpmesini hatırladı. onun küçük kadını nasılda utanıp kaçmıştı.. Kerem bir süre Edayı izlemeye başladı.Eda, kafasını yastık yerine elinin üstüne koymuştu ve dudaklarında da acı çeker bir ifade vardı. Kerem elinin uyuştuğunu düşünerek Edanın elini kafasının altından yavaşça çekerek yumuşak yastıklardın birini kafasının altına koydu. Avucunun içindeki karısının elini yana bırakacakken baş parmağındaki alelacele tutturulmuş kurumuş kan rengi olan peçetiyi gördü ondan sonra aynı elin parmaklarındaki küçük kesikleri, biraz yukarısında dirseğinden öne doğru uzanan yanık izini.. Bu kadarı çok fazlaydı. Bu kadın bunları kendine nasıl yapabilmişti. Sinirle ayağa kalkarak etrafına bakındı. Yemek masasının gözüne çarpmasıyla yaraların nedenini anladı. Eda ona çeşit çeşit yemek yapmak için kendini yaralamıştı. Balayındaki anıları canlandı birden. "Çok bir şey bekleme benden kocacığım. Bazen mutfakta sakar biri olabiliyorum. Hem bildiğim yemekler de bir elin beş parmağını geçmez" diyerek sağ eliyle beş sayısı yapıp şirin şirin gülümsemişti Eda. "Bu şimdi olmadı karıcım. Oysa ben seni alırken çeşit çeşit yemekler yaparsın sanmıştım. Hemen öğreneceksin o beş parmak elli parmağa çıkacak" dedi Kerem. Anında Edanın elini kavrayıp parmaklarına tek tek öpücük kondurmaya başlamıştı. Her öptüğü parmağıyla gıdıklanan Eda, şen kahkahalarını Kereme sunarak elini çekmeye çalışıyordu. Bütün parmakları öpen Keremse karısının elini sıkıca kavrayıp "Boş ver, çeşit çeşit yemek yaparak o güzel parmaklarını benim için tehlikeye atma. Senin parmakların sadece benim avucumda güzel" dedikten sonra karısını öperek yatağa yürütmüştü. Yüzünde gülümsemeyle bunları düşünen Kerem sirkelenerek kendine geldi. Düşünmemeliydi o günleri. o günler Kerem her nekadar içinden geldiği gibi davransada artık öyle davranamazdı.. Vicdanını rahatlatmak için "Ben ona yemek yap, elini kes demedim. Beni beklemesin diye mesajına bile cevap vermedim. Gelme oğlum şu kadının oyununa" diyerek odasına geçti. "Salak kadın! Ev ne kadar sıcak olsa da üşürsün. Niye yatağında yatmadın ki?" diyerek odada dönüp duruyordu. "Yaralarına da bir şey yapmamış. Ya iz kalırsa ya enfeksiyon kaparsa" diyerek dönmeyi kesip daha fazla düşünmeden banyodaki ecza dolabından gerekli malzemeleri alarak salona gitti. Salonda uyuyan karısının önünde tekrar diz çökerek vazgeçmeden yarasına pansuman yaptı ve yanığa krem sürerek sardı. Eda her zaman olduğu gibi yine derin bir uykudaydı. Kerem bunu iyi bildiğinden Edayı kucağına alarak odaya taşıdı. Yatağa yatırarak üstünü örttü. 'Bir kere daha' dedi içinden ve dudaklarına ufak bir öpücü kondurarak hemen odadan çıktı. Bölüm sonu.. |
0% |