
(Derya'nın Anlatımıyla)
Bugün izin günümdeydim. Uyanmıştım ama beyaz renkli yatağımın içinden çıkmadım. Yatağım iki kişilikti. Hemen soluma doğru baktım. Boştu ama dolacaktı. Orada Serkan'ın olduğunu hayal ettim. O tarafa doğru döndüm. Şuan hayali buradaydı ama yakında kendisi burada olacaktı. Kendisi resmen benim kocam olacaktı. Neşeyle gülümsedim. Sonra hafifçe yataktan doğruldum. Saçım çok dağılmıştı. Yataktan kalkıp yatağı düzelttim. Makyaj masama oturarak tarağımı aldım. Saçlarımı yavaşça taramaya başladım. Saçımı taradıktan sonra üzerimi değiştirdim. Midi boy kırmızı bir elbise giymiştim. Hemen hafif bir makyaj yaptım. Aslında kırmızı ruj patlatırdım bu kombine ama kahvaltı yapacaktık. Serkan, ben, Sevda ve Oğuz. Hep beraber. Bu benim yeni ailemdi. İlk önce bu aileme Sevda katıldı kız kardeşim olarak. Sonra ise Oğuz katıldı. O da benim erkek kardeşim, abim gibi oldu. Serkan katıldı sonra. Sevdiğim adam olarak. Bu aile biz Serkan'la evlenince bozulmayacaktı. Sevda ile Oğuz'u, Serkan'la buna zar zor ikna edebilmiştik. Bu benim için çok güzel bir olay olmuştu. Odamdan çıktım ve Sevda'nın odasına ilerledim. Saat daha 05.30'du. Ben uyandıysam Sevda'da uyanmalıydı. Odasının kapısını çaldım. Cevap gelmedi. Uyuyordu. Kapısını açarak içeri girdim. Odasını kilitlemiyordu. Benimkini de kilitletmiyordu. Yatağında küçük bir kısmı kaplamıştı sadece. Yatağının diğer tarafına oturdum. Bu kız sahada teröristleri etkisiz hale getiren öfkesiyle tanınan Binbaşı Sevda Yalçın mıydı cidden? Çok masum uyuyordu. Çok da tatlıydı. Saçlarını okşadım.
"Derya, canım benim uyanığım." dedi kalın sesi. Yeni uyanınca kalın çıkıyordu.
"Ya!" diye itiraz ettim. Yattığı yerden doğrulup benim gibi oturdu. Saçlarını dağınıktı. Bu kıza dağınık saç daha çok yakışıyordu. Tebessüm ederek bana baktı.
"Sen niye uyandın?" diye sordu. Sonra yüzüme yaklaşarak baktı.
"Ayrıca ne ara makyaj yaptın? Makyajla mı uyuyorsun kız sen?" dedi kalınlaşan sesi normal sesine dönerek.
"Saçmalama Sevda. Tabii ki makyajla uyumuyorum." dedim gülerek.
"Her sabah birde makyaj yapıyorsun değil mi?" diye sordu gözlerini ovuşturduktan sonra.
"Evet." dedim tatlı bir sesle.
"Sen benim ilk soruya cevap vermedin. Niye uyandın?" diye sorusunu yineledi.
"Uyku tutmadı." dedim. Hayır, Serkan'la evlenmeye çok yaklaştığım için heyecanlanıp uyanıyordum.
"Evleniyorum diye heyecanlanıyorum demiyor da!" dedi koluma vurarak. Güldük.
"Ben seni de göreceğim Sevda." dedim gülerek.
"Oğuz teklif etsin bir görürsün. Beyefendi gönül eğlendiriyor sanki benimle." dedi bıkkın bir şekilde. "Az kaldı ben ona yüzük alıp evlenme teklifi edeceğim." dedi aynı sesle. Şen bir kahkaha attım. Bana sadece baktı. Niyeti ciddiydi!
"Yapar mısın gerçekten?" diye sordum merakla.
"Şaka yapmıyorum Derya." dedi ciddi bir sesle.
"Sen ciddisin!" dedim şaşkınlıkla. Yapar mıydı? Yapardı! Deli kız valla! Kanı başka akıyor.
"Evet!" dedi kararlı bir şekilde. "Hayır geçen bir trip atayım dedim yine oyununa geldim. Ağzı da iyi laf yapıyor zaten!" diye itiraz etti.
"Dün ben geldiğimde ne yapıyordunuz?" diye sordum. Bana tip tip baktı. Yine güldüm.
"Konuşuyorduk Derya. O da bende yeni uyandığımız için üstümüz başımız dağınıktı!" dedi sinirli ama tatlı bir sesle.
"Tamam kız tamam!" diyerek teslim oldum. Telefonuna doğru uzandı. Telefonunu açarak şifresini girdi. Şifresini biliyordum. O da benimkini biliyordu.
"Saat daha 05.55 Derya!" dedi itiraz ederek. Tatlı bir şekilde güldüm. Sinirlenince ona tatlı halimi gösteriyordum. Sakinleşiyordu hemen.
"Bak seninde oyunlarına geliyorum." dedi bakışını başka yere çevirerek. Güldüm.
"Serkan 06.25 gibi gelir. Sen bir seninkine bak da gel." dedim. Değişik bir bakış atarak oturduğu yerden doğruldu. Dolabından siyah sıfır kol bir üst aldı. Altına da koyu mavi bir kot pantolon aldı. Odasında ki banyoya girerek üzerini değiştirdi. Yanıma gelince bana biraz baktı.
"Eyeliner düzgün olmamış." dedi ciddi bir sesle. Ciddi olmazdı! Hemen Sevda'nın aynasına doğru koştum. Resmen koştum.
"Kız yavaş!" dedi gülerek. Aynaya baktım hemen. Ciddiydi. Oysaki düzgün yapmıştım. Of ya! Hemen odadan çıkıp odadan eyeliner yeniden çektim. Çok şükür bu sefer düzgün olmuştu. Gülerek tekrardan Sevda'nın yanına geldim. Saçlarını tarıyordu. Yanına doğru ilerledim.
"Ver ben tarayayım." dedim tatlı bir sesle. Sadece tarağını bana uzattı. Elinden hemen aldım ve taramaya başladım. Saçları çok güzeldi. Yavaş ve nazikçe taradım saçlarını. Saçlarını taramayı bitirince ona sarıldım. O aynanın önünde oturuyordu. Yansımamızdan göz göze geldik. Biz ne kadar güzeldik! Ayağa kalkınca ikimizde düzgünce sarıldık birbirimize.
"Şimdi izninle Derya!" dedi neşeyle.
"Tamam!" dedim aynı neşeyle.
(Sevda'nın Anlatımıyla)
Evden çıkıp Oğuz'un kaldığı yere yöneldim. Uyanmamışsa bile uyanacaktı! Kapısını tüm gücümle çaldım. İki dakika kadar bekledikten sonra kapı açıldı.
"Sevda!" diye şaşırdı. Bu da beni her gördüğünde şaşırıyordu! Sanki hiç görmüyor beni!
"Oğuz!" dedim sinirli bir sesle. Hassas bir dönemdeydim. Her şeye sinirleniyordum.
"Asker hanım sen iyi misin?" dedi sinirli olduğumu anlayınca. Ters bir bakış attım.
"İyiyim!" dedim yine sinirle. O ise bana meraklı gözlerle bakıyordu. Ters bakışlarımı sürdürüyordum. O anda hafifçe güldü. Neye gülüyordu bu salak sevgilim! Sinirlensem de sevgilimdi işte.
"Anladım ben seni anladım!" dedi gülerek. Neyi anladın salak! Salak yemin ediyorum gerizekalı!
"Gel içeri konuşalım." dedi sakince. İtiraz etmeden ama ters bakışlar atarak içeri geçtim. Buraya geldiğimde hep oturduğum o koltuğa oturdum. O da her zaman ki gibi yanımdaki koltuğa oturdu. Sessiz kaldık bir süre.
"Konuş artık!" dedim sinirle. Sakin bir şekilde bakışlarını bana çevirdi. Ben zaten ona bakıyordum. Hafifçe tebessüm etti.
"Senin için ne yapabilirim?" diye sordu. Hafifçe güldüm. Beni güzel hissettirebilirdi mesela.
"Beni güzel hissettirebilirsin mesela!" dedim tebessüm ederek. Hafifçe güldü. O anda tam karşıma geçti ve gözlerimin içine odaklandı. Başını hafifçe sağa eğdi ve güldü. Sonra dudaklarını boynumda hissettim. Seviyordu oralarda dolaşmayı. Yavaşça öptü. Ona boynumda biraz daha yer açtım. Hoşuma gidiyordu onu orada hissetmek. Memnuniyetle yerine iyice kuruldu. Nefesi değince gıdıklandım. Hafif bir şekilde güldüm. Bunu fark edince nefesi iyice orada gezindi. Daha çok güldüm. Hoşuma gitmişti. Güzel hissettiriyordu. Boynumdan doğrulunca bana baktı.
"Şimdi nasıl hissediyorsun yavrum?" diye sordu sıcak bir sesle.
"Daha iyiyim yüzbaşım. Bu arada saat kaç?" diye sordum gülümseyerek. Telefonununa uzanarak saate baktı. Telefonunu geri bıraktıktan sonra yüzüme yaklaştı.
"06.05." dedi kalın sesiyle. Bir şey dememe fırsat vermeden dudakları dudaklarımın üzerinde gezindi. Bende bu öpüşüne sertçe karşılık verdim. Bu halde onu küçük çocuk hale çevirmeyi biliyordum. Ellerimle hafif dokunuşlarla ensesini okşadım. Dudaklarımız hala birbirimizin dudaklarının üstünde geziniyordu. Sonra ayrıldık. Alnını alnıma yasladı.
"Her halinle beni bu hale getirmeni hiç etik bulmuyorum asker hanım!" dedi etkilenmiş bir biçimde. Hala ensesini yavaş dokunuşlarla okşuyordum.
"Ayrıca ensemi okşamaktan vazgeçer misin?" diye sordu mavi gözlerini ela gözlerime kilitleyerek. Alnını alnımdan çekmişti.
"Neden?" diye sordum gülerek. Yanımda çocuk olmayı sevmiyordu ama ben en çok onun bu hallerine gülüyordum.
"Çocuk gibi oluyorum çünkü!" diye itiraz etti. Devam ettim. Bakışları iyice minik bir erkek çocuğu halini almıştı.
"Ama bu halin çok tatlı!" dedim gülümseyerek.
"Çocukluğumu iyi yaşayamadım Sevda biliyorsun..." dedi yalvarır bir sesle. Evet kendisi kötü bir çocukluk geçirmişti. Annesine benzediği söylemişti. Gerçekten de annesine benziyordu. Annesinin bir fotoğrafını göstermişti. Oğuz'da Melis'de annelerine benziyordu. Anneleri Oğuz ortaokula geçince baba yüzünden vefat etmiş. Bir yıl ikisi de o adamla birlikte kalmış ancak sonradan teyzeleri gelmiş ve ikisini kendi büyütmüş. Oğuz ise asker olduktan iki yıl sonra teyzesini kaybetmiş. İki kardeş birbirlerine sıkı sıkı sarılmışlar. Oğuz o yüzden Melis'in yanında erkek görmekten hoşlanmıyordu. Melis ise Oğuz'un bu yüzden ona öyle davrandığını bilmiyordu.
"Oğuz benim yanımda yeniden çıkar o içindeki çocuğu. Bu sefer hayatında o adam yok, ben varım; biz varız. Hepimiz yeniden bir hayata başladık. Hepimizin hayatı zordu ama hayatı yeniden yaşamak için bir fırsat varken elimizde bunu neden değerlendirmeyelim ki? Hep beraber yeni bir hayatta yeniden varız. Maziyi düşünme, çünkü canını en çok o yakacak." dedim olgun bir tavırla. Mavi gözleri titredi bir an ama hemen o benim mavi gözlüm halini aldı.
"Bu kadar olgun konuşursan ben ağlarım." dedi net bir şekilde. Onun en sevdiği gülüşümle güldüm. Dudağını ısırdıktan sonra dudaklarını dudaklarımın üstünde hissettim. Bu sefer yavaş bir şekilde ona karşılık verdim. Öpüşümüz ağır ama bir o kadarda tutkulu bir şekilde devam etti. Onu hissetmek çok hoştu. Sonra ayrıldık birbirimizden. Ayağa kalkınca bende kalktım. Sıkı sıkı sarıldı bana, kaybetmekten korkar gibi. Korkusu almak için aynı şekilde sarıldım ona. Yüzünü boynuma gömdü.
"Bir şey sorabilir miyim?" dedim yüzümde huzurlu bir tebessüm varken. Boğuk bir mırıltıyla onayladı. "Neden sürekli boynuma kafanı gömüyorsun?" diye sordum. Kafası oradan kaldırmadı. Minik öpücüklerle dolaştı orada.
"Çünkü burası..." diye başladı bir kere daha öptü. "Burası benim huzurum..." dedi sonra. Yine öptü. "Burası benim yaşam alanım. Burada senin kokun var. Burası çok güvenli" dedi. Sesi hep boğuk çıkmıştı ama beni iyice gülümsetmişti. Başını kaldırıp en çocuk haliyle bana baktı. Bu anı bozmak istemiyordum ama saati bilmem lazımdı. Yanağından bir kere öpüp kollarının arasından ayrıldım. Telefonumdan saate baktım. 06.15.
"Oğuz hazırlanman gerekiyor, dün sana demiştim." dedim güven veren bir sesle.
"Tamam yavrum. Ne giymemi istersin?" dedi etkileyici bir şekilde. Takım elbise ile çok çekici duruyordu.
"Takım elbise ile aslında çok çekici duruyorsun ama kahvaltı için abartı kaçar." dedim. Tek kaşı havalandı. Çekici bulduğum için bir şeyleri anlatmaya çalışıyordu.
"Saçmalama Oğuz! Zaten olsa bile olmaz." dedim kızarak. Modu düştü.
"Bir şey diyeceğim. Gerçekten çekici mi buluyorsun o halimi?" diye sordu merakla.
"Evet, çok çekici ve şık duruyorsun sevgilim." dedim gülerek. "Ama şuan konumuz bu değil." diyerek dolabına ilerledim. Ellerini belimde nefesini boynumda hissettim.
"Oğuz dikkatimi dağıtıyorsun." dedim itiraz ederek. Güldü.
"Sende benim dikkatimi dağıtıyorsun." dedi kalın sesiyle. Güldük. Benden ayrıldığında üzeri için beyaz bir gömlek seçtim. Altına ise siyah bir pantolon. Ona uzattım.
"Her zamanki giyimini yap." dedim. Onaylayarak yanımdan ayrıldı. İki dakika sonra karşımdaydı. Bu kadar şık durmasını yasaklıyorum!
"Gidebiliriz asker hanım." dedi sıcak bir ses tonuyla.
"Gidelim yüzbaşım." diyerek bana açtığı koluna girdim. Beraber çıktık. Kolundan çıkıp kapıyı çaldım. Derya neşeyle açtı.
"Oy benim en sevdiğim çiftim!" diye gülerek karşıladı bizi. Onun hep en yakıştırdığı ve en sevdiği çifttik biz. Üçümüz beraber güldük. İçeri geçtiğimizde Derya döktürmüştü valla!
"Oooo!" dedim neşeyle. Bana baktı. Gözleri ışıldıyordu. Bu kız hep gülsün ya!
"Beğendin miiii?" diye sordu neşeyle. Çok beğendim kız!
"Harika görünüyorlar eminim tatları da öyledir." dedim gülerek. Bu kız istesin ben her gün överim!
"Senin kadar güzel olamaz ama!" dedi neşeyle.
"Senden daha güzel olmazlar minik tavşanım!" dedim. Sonunda ona taktığım lakabı söylemiştim.
"Minik tavşanım mı?" diye sevindi. Yerim lan ben bunu!
"Evet, sana taktığım bir lakap. Telefona bir ara seni öyle kaydetmiştim." dedim. Kollarını hemen gelip bana doladı. Kendisiyle aramda 10 cm vardı ama her şekilde bana ulaşıyordu. Bende ona sarıldım. Ayrıldık. Bakışlarım Oğuz'u buldu. Biz ikimizi huzurla seyrediyordu.
"Sizin arkadaşlığınıza bayılıyorum." dedi Oğuz sıcak bir sesle.
"Ya biz arkadaş gibi değil kardeş gibiyiz ya!" dedi Derya tatlı bir neşeyle.
"Kesinlikle!" diyerek minik tavşanımı onayladım. Derya bize minik şakalar yaptı ve güldük.
(Derya'nın Anlatımıyla)
Sevda ile Oğuz'a minik şakalar yapıp güldürüyordum. O sırada kapı çaldı. Sevgilim geldiiiii! Koşarak oturduğum yerden kalktım.
"Kız yavaş düşeceksin!" diye uyardı Sevda. Onun minik tavşanıymışım ya! Çok tatlı bir şey bulmuş bana! Kapıyı açtığımda başımı biraz kaldırdım ve Serkan'ın o yakışıklı yüzüne baktım. Benimdi!
"Yavrum benim!" dedi o içten ve etkileyici sesi. Hemen kollarımı onun boynuna doğru dolamaya çalıştım. Malum beyefendinin boyu bizden fazla uzundu. Ayaklarımı yerden keserek beni kucağına aldı. Yanağımı öptü önce, sonra alnımı, sonra saçımı en son dudakları dudaklarımın üzerinde durdu. Karşılık verdim. Yavaş yavaş acelemiz olmadan öptük birbirimizi. Dudaklarımız ayrılmıştı. Kucağında benle ilerledi. Sevda ve Oğuz, Serkan'ın bu haline alışmıştı ama ben utanıyordum.
"İndirir misin beni?" diye sordum kibarca. Net bir şekilde bana şunu dedi:
"Hayır!"
İkisininde yanına geldiğimizde Sevda ile göz göze geldim. Mutlu gözüküyordu. Ay ben bu kızın gülmesi için ne kadar uğraşmıştım ya! Gülmüyordu valla gülmüyordu. Zar zor gülmeye ikna etmiştim onu. Kahkaha atınca ise ayrı bir güzel oluyordu. Serkan'ın kucağından inmeye çalıştım ama bırakmıyordu.
"Oğlum kızı bırak lan! Valla kız senin yüzünden yürümeyi unutacak." dedi Oğuz neşeli bir sesle.
"Katılıyorum!" dedi Sevda, Oğuz'u onaylayarak. Bende Oğuz'u onaylıyorum sevgilim indirir misin beni?
"Bırakmam! Daha önce bıraktım şimdi bırakmam!" dedi sahiplenici bir şekilde kollarını sıkılaştırarak.
"Serkan lütfeeeen!" diye son kozumu ortaya koydum ve tatlı bir şekilde gözlerine baktım.
"Böyle yaparsan şuan şu saniye seni öperim haberin olsun!" dedi net bir şekilde. Aynı şekilde bakmaya devam ettim. Yapar mıydı cidden?
"Oğlum biz bakmıyoruz!" deyip arkasını döndü Oğuz. Sonra Sevda gülerek arkasını döndü. Dudaklarıma minik bir öpücük bırakıp beni sonunda yere indirdi.
"Dönebilirsiniz!" dedi Serkan rahat bir sesle.
"Sen delisin Serkan!" dedim üzerimi düzelterek. Sonra ikisi de önüne döndü.
"Zaten Serkan'ın bir lakabı vardır askeriyede "Deli Serkan" diye." dedi Oğuz gülerek.
"Ciddi misin? Serkan bana bunu söylememişti?" dedim merakla. Serkan'ın yüzünde değişik bir ifade oluştu.
"Oğuz, oğlum ben senin ..." dedi Serkan kibarlığını konuşturarak. Oğuz ise sadece kahkaha atarak güldü. Sevda ise gülmemek için kendini zor tutuyordu. Benim bilmediğim bir şey dönüyordu ortada. Hızlı adımlarla ortamdan ayrıldım. Konuşmaları duyuyordum.
"Derya!" dedi Serkan'ın sesi.
"Git be! İstemiyorum seni." dedim itiraz ederek.
"Haydaaa!" diyen sesi geldi sonra kulağıma. Sesi çok tatlı çıkmıştı.
"Ben hallederim!" diyen Sevda'nın sesinin bana yaklaştığını duydum. Hızla tam yukarı çıkıyordum ki Sevda kolumdan yakaladı.
"Nereye güzellik?" diye sordu gülerek.
"Benim bilmediğim bir şey dönüyor ortada." dedim küsmüş bir sesle.
"Ben sana anlatayım. Serkan seni iki yıl önce kurtarmış ya. O zaman bu tüm askeriyeye yayılmış. Serkan ise seni sürekli merak etmiş. Deli gibi aşık olmak diye bir şey var ya. Serkan sana deli gibi aşık olmuş o yüzden ona "Deli Serkan" demişler." diyerek tüm olayı anlattı. Kolumdan tutarak beni aşağı indirdi. Serkan bana bakmıyordu.
"Deli Serkan!" dedim gülerek. "Sende mi?" der gibi baktı. Şen bir kahkaha attım. Sadece bana baktı. Gülümsedim.
"Hadi sofraya!" dedim neşeyle gülerek. Hemen gidip kendi yerime kuruldum. Yanıma Serkan geldi. Karşımıza ise Sevda ile Oğuz geçti. Hep beraber kahkahalar eşliğinde kahvaltımızı yaptık. Oğuz, Serkan ile askerlik anılarını anlattı. Serkan'da, Oğuz'un anılarını anlattı.
"Sen dur oğlum, dur!" dedi Oğuz, Serkan'ı tehdit ederek.
"Neyi anlatacaksın?" diye sordu Serkan. Oğuz iki kaşını da kaldırarak gülünce Serkan'ın yüzü ekşidi. Ne anlatacaktı acaba?
"Bu Serkan'ın ben bir ara telefon zil sesini değiştirdim. Bunun timi ve benim timim oturmuşuz öylesine sohbet ediyoruz. Tabii bir anda bizim rütbeden büyük biri geliyor. O sıra Kıdemli Üsteğmeniz biz. Yüzbaşı gelmişti. Serkan'ın telefonu bir çalıyor. Birazda rezil bir şarkı koymuştum. En azından yüzbaşı şakacı biri olduğu için çok takmadı. Hatta yüzbaşı kendisi Serkan'a yeni bir şarkı koydu. O günü asla unutamıyorum." diye anlattı Oğuz. Bayağı keyif almışa benziyordu bu olaydan.
"Birazda Sevda anlatsın!" dedi Serkan telaşla.
"Ben ne alaka ya?" diye itiraz etti canım benim ya! Yerim seni kız!
"Aynen!" diye katıldı Oğuz, Serkan'a. Evet,Sevda'da biraz anlatsın!
"Sevda! Ne olur sende anlat ne olur?" dedim tatlı bir sesle. Sadece bana baktı.
"Benim size anlatabileceğim tek şey sorgularım olur." dedi Sevda. Olur, o da olur!
"Olur!" dedik hep bir ağızdan.
"Bir tane terörist vardı. Çok zor yakalamıştık. Sorguya götürdüğümüzde kendisini kimin sorgulayacağını sordu. Komutanım benim sorgulamamı emretmişti. Karşısına geçip oturmuştum. Beni bir kadın mı sorgulayacak diye sorunca tepem atmıştı. O an ne yaptığımı hatırlamıyorum ama adam bülbül gibi şakımıştı." dedi Sevda sinirli bir şekilde. Kesin çok sinirlenmişti. Çok sinirlendiği hallerinde gözünün kimseyi görmediğini biliyordum.
"Senin damarına basmış." dedi Oğuz.
"Kesinlikle!" diyerek Serkan ve ben onayladık.
"Benim anılarım böyle. Yok biz Derya'nın liseli hallerini dinlemek istiyoruz derseniz onlar daha komik." dedi Sevda bana bakıp gülerek.
"Sevdaaaaa!" diye itiraz ettim.
"Olur!" diye onayladı sevgilim.
"Bir kere bu derste uyumuş. Gecede geç yatmıştı. Hoca en azından çok kızan biri değildi. Derya'yı çok severdi." diye başladı Sevda.
"Hocanın cinsiyetini öğrenebilir miyim? Eğer erkekse adını soy adını falan?" dedi Serkan. Kıskandı mı şimdi? Üçümüzde güldük.
"Hocadan mı kıskanacaksın oğlum?" dedi Oğuz gülerek.
"Kadındı hocamız, merak etme." dedi Sevda gülmesini bitirerek. "Hoca geldi bunun yanına. Saçlarını falan okşamıştı. Çok tatlı uyuduğunu görünce dersi uyuma dersi ilan edip hepimizi uyutmuştu." dedi Sevda. Tam bir fiyaskoydu o anım! Serkan gülmüştü. Gülme be adam! Ellerimi yüzüme kapattım. Serkan'ın bakışlarını üzerimde hissettim. Elleri ellerimin üzerine geldi. Ellerimi yavaşça indirip alnıma minik bir öpücük kondurdu. Gözlerimi onun kahverengi gözlerine kilitledim. O ise gülerek gözlerime odaklandı.
Seni çok seviyorum Serkan!
Ben seni daha çok seviyorum ne yapacağız onu yavrum?
Çok sevelim birbirimizi!
Her zaman güzelim her zaman!
Sen benimsin ben senin!
Sen her şekilde benimsin ben de her şekilde seninim. Seni hiç kimseye vermem!
Sonra gözlerini benden çekti. Bende önüme döndü. Kahvaltımız bitince ben Sevda ile yukarı çıktım. Sevda kendi odasına doğru ilerledi. Üzerimdeki elbiseyi çıkarttım. Bu sefer bordo renginde uzun, askılı bir elbise tercih ettim. Saçımı açık bıraktım. Makyaj masama oturup hafif bir makyaj yaptım. Hemen aşağı indim. Serkan ayakta duvara yaslanmış kollarını toparlamıştı. Beni görünce bir adım öne ilerledi.
"Bordo sana çok yakışmış!" dedi etkilenmiş bir sesle.
"Teşekkür ederim." dedim kadınsı bir zariflikle.
"Böyle giyeceğini söyleseydin takım elbise giyerdim." dedi tek koluyla belimi kavrayıp kendine çekerek. Beyaz bir tişört giymişti. Üzerine de siyah bir gömlek giymiş siyah bir pantolon ile kombini tamamlamıştı.
"Böylede yakışıklısın!" dedim kadınsı bir sesle.
"Bu sese devam edecek misin?" dedi etkilenmiş sesiyle.
"Evet!" dedim kadınsı sesle. O anda dudaklarını dudaklarımın üzerinde hissettim.Yumuşacıktı. Yavaşça öpüyordu. Karşılık verdim sertçe. O da bana uydu. Sertçe gezindi dudaklarımız birbirinin üzerinde. Birbirimizi yeniden keşfetmek ister gibi. O benim belimi okşadı, ben ise onun ensesini zarif dokunuşlarla okşadım. Sonra ayrıldık birbirimizden.
"Sevda ve Oğuz nerede?" diye sordum zarif bir sesle.
"Arabada bizi bekliyorlar." dedi sıcak bir sesle.
"Hadi gidelim canım." dedim güler yüzle.
"Gidelim canım." dedi etkileyici bir sesle. Gülümsedim. Birbirimizin koluna girerek evden çıktık. Arabaya doğru ilerledik. Sevda ve Oğuz bizi arabanın orada bekliyordu. Sevda'nın bizi görünce gülümsediğini fark ettim. Arabanın oraya geldiğimizde Serkan benim kapımı açmıştı. Gülümseyerek teşekkür ettikten sonra yerime kuruldum. Serkan ile Oğuz arasında bir konuşma geçti ama duymadım. Sonra Serkan yanıma geçti.
"Özel şoför ve korumamız olacaklarmış." diye bir açıklama yaptı. Gülümsedim. Bu iş kesinlikle Oğuz'un fikriydi.
"Ne güzel işte!" dedim gülerek. Güldü. Gülerken yakışıklı oluyordu. Onun gülüşünü izledim. Zor bir hayat geçirdiğini biliyordum ama umursamadığı kesindi. Hayata karşı sürekli olumlu bakıyordu en azından benim yanımda. Bir duygusu vardı en çok nefret ettiği. O da kaybetme korkusuydu. Sevdiği herkesi kaybeden bir adamdı. O yüzden sevdiği herkesi korumaya çalışıyordu. Sevda ve Oğuz arabaya bindi.
"Haydi şarkı söyleyin açalım!" dedi Sevda neşeli bir sesle.
"Barış Manço-Kara Sevda!" dedi Serkan coşkulu bir sesle. Sevda hemen şarkıyı açtı. Barış Manço'nun güven ve huzur veren sesi ortamı doldurdu. Severdim Barış Manço'nun şarkılarını.
"Kara sevda, kara sevda dedikleri daha ne olabilir ki?
Kara sevda, kara sevda, seni benden kim ayırabilir ki?
Çocukça bir aşk deyip de geçme, sakın gülme halime
Nasıl olduğunu anlayamadım ama seviyorum seni delicesine"
Hepimiz neşeli bir şekilde şarkıya eşlik etmiştik. Neşeli olmamak elde değildi kiii! Şarkı devem ettikçe daha da neşelendik. Sonra başka bir şarkıya geçtik. Bir çok şarkı dinledik ancak İstanbul trafiği bitmiyordu. Şarkı dinlemeyi bıraktık. En son yine sohbet etmeye karar verdik.
"Bizden sonra sizin düğünü yapalım Oğuz!" dedi Serkan gülerek. Ne güzel olurdu! Sevda'nın düğününde bizim kızlarla bir planımız vardı. Bunu Sevda'ya söylemeyecektik.
"Aynen ya! Çok güzel olur!" dedim neşeyle. Sevda boynunu döndürüp bana bakıp hafifçe gülümsedi. Bende ona gülümsedim.
"Çok mantıklı!" dedi Oğuz kararlı bir sesle. Sevda kesin o an Oğuz'a değişik bir bakış atıp önüne döndü. Bundan çok eminim! Bir süre sonra sonunda bir yere varabilmiştik. İlk önce benim için bir kaç parça bir şey bakacaktık Sevda'yla. Serkan'da, Oğuz'la bir şeyler bakacaktı. Sonra ortak bir noktada buluşup yüzükleri alacaktık. İçeri girdik. AVM'ye gelmiştik aslında.
"İşini bitiren yemek katına gelsin." dedi Sevda. Mantıklıydı. Hepimiz başımızla onayladık. Sevda ile bazı özel işleri hallettikten sonra elbise bakmaya çıktık. En sevdiğim mağazaya Sevda'yı zorla soktum. Bu mağazada güzel şeyler olmadığını savunuyordu. Vardı ama vardı! Kıyafetlere bakıyordum, Sevda'da peşimden ilerliyordu.
"Sevda şuna baksana!" dedim heyecanla. Zarif bir takım göstermiştim. Hemen yanıma geldi. İş yerinde giyebilecek bir takımdı.
"Bak bu güzelmiş Derya!" dedi gülerek. Bana değilde ona daha çok yakışırdı.
"Bence sana çok yakışır. İş yerinde giyersin, elbise giymek istemediğin zaman giyersin." dedim. Sadece bana bakıp gülümsedi.
"Sana alışveriş yapıyoruz Derya!" dedi gülerek.
"Ya bana ne sende alacaksın bir şeyler!" diyerek itiraz ettim. Güldü.
"Tamam Derya, tamam!" dedi gülerek. Yüzünde çok tatlı duruyordu gülümseme. Onun bedenine göre olanı alıp kendi koluma koydum. Ama diğer aldığım kıyafetler gibi onuda kendi koluna aldı. Sonra elbise kısmına ilerledim. Peşimden geliyordu. Ona yakışabilecek bir elbise gördüm. Hemen elbiseyi incelemeye başladım. Askılı, uzun ve vücudu sarmalayacak bir elbiseydi.
"Derya sen siyah elbise sevmezsin ki." dedi Sevda meraklı bir sesle.
"Benim için değil senin için." dedim. O da elbiseye bakıyordu. Fiyatı biraz uçuktu ama güzeldi. Kesinlikle bunu da Sevda'ya almalıydım. Sevda benim çoğu şeyimi kendisi ödemişti. "Hediyem olsun arkadaşıma!" demişti tebessüm ederek. Aynısını şimdi ben ona yapacaktım.
"Minik tavşandan dostuna hediye olsun bu da!" dedim gülerek. Güldü o da. Minik tavşanıyım ben onun ya!
"Minik tavşanım nasıl diyorsa öyle olsun o zaman." dedi neşeyle. Neşelenince çok tatlı olduğundan haberi var mıydı? Elbiseyi onun bedenine göre olanını aradım ve buldum. Alıp kendi koluma yerleştirecekken o kaptı kendi koluna koydu.
"Şunları bir dene Derya! Sonra başka bir mağazaya bakarız." dedi Sevda. Başımla onaylayarak deneme kabinlerine doğru yol aldık. İlk ona denettim. Seçtiğim takımı denemişti. Bayağı şık durmuştu. Bunu kesin alıyorduk.
"Sevda bunu kesin alıyoruz! Çok güzel oldun." dedim neşeyle. Sadece baktı. Sonra aynanın karşısına geçti ve kendine baktı.
"Bence de!" dedi ve elbiseyi denemek için yine kabine girdi. Biraz bekledikten sonra çıktı. Hayır! Bu kadar güzel olamazdı! Ayrıca bedenini çok güzel göstermişti. Bu halini Oğuz görse kesin kimsenin görmesini istemezdi.
"Derya niye bir şey söylemiyorsun? Çok kötü olmuş değil mi? Almayalım bunu." dedi telaşlı bir sesle. Güldüm bu haline.
"Mükemmel olmuşsun Sevda! Bedenin çok güzel gözüküyor. Bu elbiseyi giyeceksin birde güzel bir makyaj yapacaksın var ya..." dedim beğenmiş bir sesle. "Hatta akşam ne olur bunu giy! Yalvarırım bunu giy! Bunu alayım bunu giy ne olur?" dedim tatlı bir sesle. Sadece baktı bana doğru. O anda yanımıza iki kız geldi. Birisi bizimle yaşıt duruyordu.Diğeri ise ondan küçük. Sevda'ya baktılar bir de bana. Büyük duranı konuşabildi.
"Bu elbise sana çok yakışmış bence bunu almalısın!" dedi beğenmiş bir sesle.
"Kızlar valla anlatamıyorum ki güzel olmuş diyorum inanmıyor!" dedim heyecanlı bir şekilde. Elimdeki kozu oynamalıydım. Sevda konuşan kıza baktı.
"Öyle mi diyorsunuz?" diye sordu üçümüze.
"Evet!" dedik hepimiz aynı anda. Sevda aynaya baktı. Elleri vücudunda gezindikten sonra bana döndü.
"Doğru diyorsun Derya! Alıyoruz bunu!". dedi kararlı bir sesle. Kızlarla beraber sevindik.
"Abla sevgilin varsa kıskanır bence." dedi küçük duran kız. Güldük. Kıskanırdı bence! Ben kıskanırdım şahsen!
"Kesin yapar bunu!"dedi Sevda. Kesin Oğuz'u aklına getirmişti. "Kızlar isimleriniz neler?" dedi Sevda ılımlı bir sesle.
"Beste Özdinç ben!" dedi büyük duranı. Sevda elini uzattı. El sıkıştıktan sonra diğeri konuştu.
"Sevil Özdinç bende. Kardeşiyim." dedi Sevil. Sevda onunda elini sıktı.
"Sevda bende. Derya ise en yakın dostumdur. Ablanın kıymetini bil Sevil. Bazı ablalar senin ablan gibi olmuyor maalesef." dedi Sevda. Beste kardeşine göre daha insanları anlayabilen biri olarak duruyordu. Sevil daha çocukluktan çıkamamış gibiydi.
"Doğru diyorsun Sevda Abla!" dedi Sevil. Neşeli ve çocuksu bir sesi vardı.
"Düğününüz mü var?" diye sordu Beste. Evet, ben evleniyordum!
"Evet ama bugün söz!" dedim neşeyle.
"Hanginiz evleniyor?" diye sordu Sevil.
"Ben!" dedim heyecanla. Çok heyecanlıydım ya! Niye bu kadar heyecanlıydım?
"Umarım çok mutlu olursun!" dedi Beste.
"Çok teşekkür ederim Beste. Umarım sende bir gün bu heyecanı tadarsın." dedim iyi dileklerimle. Güldü.
"Tadar tadar!" dedi Sevil imalı bir sesle. Onunda sevdiği vardı. Kızlar ile biraz daha sohbet ettikten sonra bende kıyafetleri denedim. Hepsini denemiştim. Hepsi çok güzel olmuştu. Kasada hepsinin ödemesini yaptıktan sonra başka bir mağazaya geçtik.
(Serkan'ın Anlatımıyla)
Kızlarla ayrılınca çok acele etmeden yavaşça ihtiyaçları hallettik. Sakin olmak önemli!
Oğlum ne diyorsun sen ya! Heyecandan eli ayağına dolanan Oğuz sanki! Evet heyecanlanıp telaş etmiştim. Oğuz ise bana iyi bir düzen vermişti. Böyle biri değilim yemin ediyorum! Ama konu Derya olunca heyecanlanıyorum ben. En son takım elbise bakmak için bir dükkana girmiştik. Yani vardı ama en iyisini alacaktım. Hem Derya'nın beğendiği bir model vardı. Derya'm beğenmişse kesin almalıydım. Oğuz almayacağım diye tutturmuştu. Alacaksın be adam! Sevda beni iyi tembihlemişti Oğuz'ada aldır bir şeyler diye. Yani ben istediğim için değil bu ısrarım. Sevda istediği için! Doğranmak istemiyorum!
"Oğlum sen çok heyecanlısın!" dedi Oğuz sonunda.
"Evet!" dedim kabul ederek. Edecektim başka çarem yoktu.
"Senin şu dediğin model hangisi oğlum?" dedi meraklı bir sesle. Derya fotoğrafını atmıştı. Onu Oğuz'ada gösterdim.
"Bunu bu kadar takımın içerisinde nereden bulacağız lan?" dedi düşünerek. Katılıyorum! O anda arkadan bir kadın sesi geldi.
"Sizlere nasıl yardımcı olabilirim?" diyordu. Sesinde değişik bir ton vardı. Flört etmeye çalışır gibi. Oğuz'la aynı anda arkaya döndük.
"Bacım! Bizim aradığımız bir şey var sadece ona bakacağız." dedik aynı anda.
"Tamam, ona yardımcı olayım." dedi flört eder sesiyle. Bacım dedik sana, bacım!
"Sağ olun hanımefendi biz kendimiz bakarız!" dedim. O sırada erkek bir eleman geldi. Şükürler olsun!
"Ben size yardımcı olayım beyler." dedi kalın bir sesle. Olur valla!
"Olur!" dedik yine aynı anda.
"Aradığınız özellikle bir takım var mı?" diye sordu. Sesi yakışıklıydı lan!
"Var!" dedim heyecanla.
"Evleniyor musunuz?" diye sordu çalışan benim heyecanımı görünce. Durdum bir an. Şu an sırası mı be!
"Arkadaşım evleniyor evet. O yüzden çok heyecanlı." dedi Oğuz benim yerime. Adam gülümsedi.
"Allah mesut etsin! Aradığınız nasıl bir şey?" diye sordu. Telefonu çıkarıp gösterdim.
"Beni takip edin!" dedi adam. Takıldık peşine.
"Bir şey sorabilir miyim?" dedim adama.
"Tabii!" dedi.
"Sen sadece bu işi mi yapıyorsun?" dedim.
"Evet." dedi.
"Maaşın nasıl senin?" dedim. Merak işte.
"İyi aslında. Kırk bin civarı." diye cevap verdi. "Siz ne meslekle meşgulsünüz?" diye sordu. Bordo bereli askerdik işte!
"Askeriz!" dedim Oğuz'uda işin içine katarak. Bize döndü.
"Elinizi sıkayım. Bu vatan sizlerin sayesinde özgür. Şanlı bayrak sizin sayenizde hala göklerde." dedi gururlu ve hayran bir sesle.
"Asker mi olmak istiyordun?" dedi Oğuz. O bilirdi asker olmak isteyip de olamayanları.
"Evet!". dedi duygulanmış bir sesle. Bizden küçük olduğu belliydi.
"Gel bir sarılayım sana koçum!" dedim. Sarıldım valla! Asker olma isteği içinde kalmıştı. Oğuz'da sarıldı gence.
"Lütfen böyle devam edelim." dedi. En sonunda takımı gösterdi. Aldım denedim. Satın da aldım. Oğuz'da zorla bir takım alınca çıktık. Oğuz hızla poşetleri arabaya bırakıp gelmişti. Buluşma noktasına gidiyorduk. Kızlar biz geldik deyince bizde toparlayıp çıkmıştık. Kata geldiğimizde kızlar ortalıklarda yoktu.
"Neredeler?" diye sordum.
"Kitapçıya girmişlerdir." dedi Oğuz gülerek. Bence Derya, Sevda'nın zoru ile kitapçıya girmişti. Kitap okumayı severdi ama kitabı hep internetten alırdı. Kitapçının önüne gidip onları bekledik. İlk önce Derya çıktı. Bizi fark etmemişti. Sonra ise Sevda çıktı.
"Bu kadar kitap almak zorunda mıydın Sevda?" dedi Derya'm bıkmış bir sesle.
"Kitap okumayı çok seviyorum Derya! Kitaplar dayanmadı, bitti. Evdekiler bittiği için yenilerini aldım. Bunlarda bitince yenisini alacağım. Hem sen bir poşeti ben taşıyayım diye tutturdun." dedi Sevda gülerek. Gülümsedim bu hallerine.
"Bu kadar ağır olacağını bilmiyordum. İçinde 917 sayfalık kitap var. Düşmanın kafasına at cidden yarılır. 'Kahrol düşman al sana bombeh!' diyerek atarım ben bunu sinirlendiğimde karşımdakine." dedi Derya isyanla karışık gülerek. Sevda ise neşeli bir kahkaha atmıştı.
"Bir daha desene kahrol düşmanı!" dedi gülerek. Derya kitabı içinden çıkarıp Sevda'ya doğru fırlatıyordu.
"Kahrol düşman al sana bombeh!" dedi Derya gülerek. Sevda kitabı havada kattı. İkisi de gülerken bizde güldük.
"Aaaa, aşkımmmm!" diye bana koştu Derya poşeti Sevda'nın eline sıkıştırarak.
"Gülüm!" diye sarıldım ona. Ayrıldık hemen elimi tuttu. Sevda ise Oğuz'un yanına hiç gelmedi.
"Sevda sen iyi misin?" diye sordu Oğuz.
"İyiyim! Derya gibi yapmam valla! Her gün görüyorum zaten seni. Çok istiyorsan şu poşetlerden birini sen al." dedi normal bir sesle. Derya ile sessizce gülmeye çalıştık.
"Oğlum görüşecez senle!" dedi Oğuz bana. "Aşkım sen ver onları bana ben taşırım yeter ki elini tutayım!" dedi Oğuz Sevda'nın yanına giderek. Sevda elindekilerin hepsini Oğuz'a verdikten sonra usulca Oğuz'un elini tuttu.
"Yüzükleri almadan önce gidip bir yemek yesek olur mu?" dedi Derya.
"Olur!" dedi Sevda. Gidecektik. Oğuz'unda benimde sevdiğimiz kadın istemişti. Bizde isterdik.
"Siz nasıl isterseniz!" dedik Oğuz'la aynı anda. Bu aralar aynı anda çok konuşuyorduk.
"Serkan sana dediğimi yaptın mı?" diye sordu Sevda.
"Görev tamam komutanım." dedim gülerek. O da "Eyvallah" der gibi başını sallayıp güldü. Bir restauranttan onlara ve kendimize uygun bir şey sipariş ettikten sonra yemek masalarından birini oturduk.
"Eksik var mı bebeğim?" diye sordum Derya'ma.
"Yok hepsini ayarladık. Sizde eksik var mı?" diye sordu tatlı bir sesle.
"Yok canım." dedim. Gülümsedi.Bir insanın sevdiği kadınla evlilik yolunda olması ne kadar güzel histi. Gördün,sevdin ve evleniyorsun. Hayatına neşe katıyor düşünsene! Onla hayaller kuruyorsun, onunla bu hayalleri gerçekleştiriyorsun, her gün her sabaha beraber uyanıyorsun. Hayatına neşe katan en önemli biri oluyor! Beraber evde iş yapıyorsun,beraber dizi izliyorsun hatta kitap okuyorsun belkide güzel bir şiir. Onunla daha güzel oluyor bunlar. O hayatıma girmeden önce nasıl yaşıyormuşum diye düşünüyorsun. Neşeli bıcır bıcır biri var karşında. Hayatına giren büyümüş ama hala içinde küçük bir kız çocuğu olan bir kadın. Kalbini veriyorsun ona, en güzel en içten duygularını veriyorsun. Karşılık bulunca dahada coşuyor kalbin daha çok seviyor. Bir gülüyor hayatında çiçekler açıyor. Bir bakışı oluyor kalbin temizleniyor. Bir göz yaşını gördüğünde dünyalar yıkılıyor. Kim üzüyordu onu? Bazen ilk kendini suçluyorsun ama belkide bir başkasının açtığı yara yüzünden. O yarayı sen kapatıyorsun! Onlar bizden daha çok severken biz onlara niye kötü davranalım? Onlar bize mutluluk veren hayatımız değil mi? Evet öyle. Onlar daha kırılganlar bize göre, niye üzelim onları? Onlar sevilmeyi çok hak ediyorlar. Ve bu seviyi ise senden bekliyorlar. O halde onu her daim sev, onunla ilgilen çünkü o senin hayatın, her şeyin ve özellikle ailen...
"Derya!" dedi Sevda'nın sesi. Derya minik bir mırıltıyla Sevda'yı dinlediğini gösterdi.
"Benim sana söylemem gereken bir şey var."dedi Sevda. Tedirgindi sanki biraz.
"Ne oldu?" dedi Derya merakla. Bende merak ettim.
"Ama kızmayacaksın?" Dedi Sevda emin olmak ister bir sesle. İyice merak ettim şimdi. Derya öyle her şeye kızmazdı çünkü.
"Sevda kısa kes!Bu bir emirdir." Dedi Derya otoriter sesini kullanarak.
"Senin evin yanındaki ev biz Oğuz'la oraya taşınacağız. Siz evlenince." Dedi Sevda rahat bir nefes vererek.
"Sevda bunu konuşmu-" diye başladı Derya.
"Derya öyle olunca bizim içimiz rahat olmayacaktı. En azından tam yan ev. Lütfen beni anlamaya çalış." Dedi Sevda çaresiz bir şekilde. Derya bunu biraz zor kabullenirdi.
"Oğuz, oğlum ben seninle ne konuştum?" Dedim Oğuz'a kızarak.
"Sevda haklı oğlum. Konuşturma beni şimdi şurada." Dedi Oğuz normal sesiyle.
"Oğlum biz o iş için başka yere gideriz." Dedim. Derya başıyla onayladı.
"O iş öyle olmuyor Serkan!" Dedi Sevda ağırlığını koyarak.
"Sevda haklı." Dedi Oğuz tekrardan.
"Yeni evli olacaksınız ve bazı şeylere karşı koyamayacaksınız. O yüzden biz size engel olmayalım." Dedi Sevda.
"Peki Serkan görevdeyken ben ne yapacağım?" Dedi Derya hüzünlenmiş bir sesle. Ağlama Derya lütfen!
"O zamanlarda ben gelirim yanına." Dedi Sevda.
"Ben senden nasıl ayrılacağım Sevda?" Dedi Derya ağlamaya yakın bir sesle.
"Sakın Derya! Ayrıca bir ev ötendeyim. Senin bahçeden benim bahçeye geçiş kapısı yaptırırız." Dedi Sevda çözüm bularak.
"Timam o zaman, olur." Dedi Derya sevinçle. O olur dediyse bana da olurdu.
"Sizin düğünü ne zaman yapıyoruz?" Dedim gülerek.
"Onu ben bilmem Oğuz bilir!" Dedi Sevda. Son kısmı bayağı bir vurgulamıştı. Gülme isteğimi çok zor tutuyorum.
"En kısa zamanda." Dedi Oğuz. Sevda'nın göz devirişini görmeniz lazım. Allah'ım yine gülesim geliyor. Benim yerime Derya'nın kahkahası yükseldi. Onun bu neşeli ve öz güvenli hallerine ayrı bir aşık oluyordum. Derya gülünce Sevda'nın yüzünde tebessüm oluşturdu. Hepimiz tebessüm etmiştik.
(Prenses'in Anlatımıyla)
Bugün de arayıp sinir etsem mi acaba canım kardeşimi? Kaç gündür aramıyorum özledim be! Telefonumu masadan zarifçe alarak Sevda'yı aradım. Tekte açtı ablasının gülü.
"Ne var manyak!" dedi öfkeli bir şekilde. İlk defa kükremiyordu.
"Ne oldu şekerim? İlk defa kükremedin." dedim sinir bozucu bir şekilde gülerek.
"İşim var kapat!" dedi sinirle. Aaa niye kükremiyor bu?
"Dur bir ya! Seni özledim ablan olarak!" dedim gülerek.
"Hay ben seni..." cümlesi tamamlanmadan bir erkek sesi doldurdu kulağımı.
"Kimsin necisin bilmiyorum ama Sevda'dan uzak dur manyak kadın! Onunla uğraşırsan bende seninle uğraşırım. Bir fare gibi kapana kısılırsın ve hiçbir şey anlamazsın. Uzak dur Sevda'dan! Anladın mı lan!" dedi kükreyerek. Kesin sevgilisiydi.
"Ben seni kapana kıstırırım görürsün o zaman beni tehdit etmeyi. Hiçbiriniz daha beni tanımıyorsunuz. Ama öğreneceksiniz. Hadi ba..." derken telefon kapandı. Telefonu hırsla duvara fırlatmak istedim ama yapmadım. Telefonu koltuğun üzerine atarak bir kitabı duvara fırlattım bir çığlıkla beraber. Nefret ediyordum sözümün kesilmesinden! O sırada odamın kapısı açıldı. İçeri Kadir girmişti.
"Hoş geldin hayatım!" dedim sevimli bir hal alarak.
"Hoş buldum güzelim. İşler nasıl gidiyor?" dedi belimden kavrayarak. Boynuna kollarımı sardım.
"Güzel gidiyor. Şirkette işler nasıl canım?" diye sordum bu sefer. Boynumu öperek cevap verdi.
"İşler iyi. Dediğin para işlerini hallettim. Hiç kimse bizim şirketten şüphelenmiyor. Sen sana verilen görevi yap canım. Onların güvenini boşa çıkarmak istemezsin bence." dedi yüzüme yaklaşarak.
"Güzel! Tabii ki güvenlerini boşa çıkarmayacağım. O güç bize lazım hayatım." dedim kadınsı bir sesle.
"Öyle diyorsun." dedi erkeksi bir sesle.
"Öyle diyorum." dedim kadınsı sesle. Dudaklarımı dudaklarının üzerinde hissettiğimde kendimi tamamen ona bıraktım. Son birkaç gündür çok ayrı kalmıştık. Dudaklarımız birbirinden ayrıldığında nefes nefese kalmıştık. Onun sesini duydum. O erkeksi kalın sesini.
"Odamıza geçelim mi güzelim?" dedi etkileyici bir şekilde. Nasıl hayır denirdi şimdi buna?
"Geçelim hayatım. Sadece ikimiz. Sen ve ben..." dedim kadınsı zarif bir sesle. Kısa süre sonra kendimi onun kollarında odamızda buldum.
(Sevda'nın Anlatımıyla, Akşam Söz zamanı)
Sonunda eve dönüp hazırlıkları yaptık. Kızlar olarak giyinip hazırlanmıştık. Ben Derya'nın seçtiği elbiseyi giymiştim. Onun en mutlu gününde onu dinlemek istemiştim. Bana makyaj yapmasını da ben kendim istemiştim. O da sevinçle kabul etmişti. Erkekler ise dağınık bir şekilde toplanıp biz kadınlardan daha geç hazırlanmışlardı. Sadece gömlek pantolon giyip saç yapacaklardı. Bu kadar uzun sürmesi normal değildi. Kız tarafı yine aynıydı. Tam kadro:
Derya Akbulut, bugünün esas kişisi.
Sevda Yalçın, yani ben; Derya'nın akıl hocası.
Zeynep Güzel, Derya'nın kuaförü sayılabilecek ama aslında arkadaşı olan çok neşeli şahıs.
Arzu Sevinç, sürekli "başkanım" deme ödülü sahibi.
Asya Al, nefret dolu bakışlar. (Yavaşız diye)
Melis Aydın, son dakika karar değiştirip kız tarafına geçen kişi.
Hakan Başkan, Derya'yı elinde büyüten, adeta babası gibi olan adam.
Sonunda toplaşmıştık. Çok şükür! Serkan ile Derya bir türlü gözlerini birbirlerinin üzerilerinden çekmiyorlardı ki başlayalım. Uzun uzun bakışıyorlardı. Ne konuşuyorsunuz kızım ya! Hakan Başkan'a baktım çaresizce. Başlasın diye. Beni anlamış olmalı ki hafifçe öksürdü.
"Gençlerimize yüzüğü kim taksın Hikmet Bey?" dedi Hakan Başkan sıcak sesiyle.
"Siz çocuklara güzel örnek olursunuz Hakan Bey. Lütfen siz buyurun." dedi Hikmet Albay.
"Sizin bir yuvanız var Hikmet Bey. Bir aileniz, bir eşiniz ve iki çocuğunuz var. Siz bana göre daha iyi bir örnek olursunuz o yüzden siz buyurun." dedi Hakan Başkan sıcak bir sesle. Sıcak sesinin altında büyük bir hüzün vardı. Hakan Başkan eşini ve iki kızını bir kaza yüzünden kaybetmişti. Kaza derdi ama hepimiz bunun sıradan bir kaza olmadığını bilirdik.
"Siz nasıl uygun görürseniz." dedi Hikmet Albay. Hikmet Albay oturduğu yerden kalkıp Serkan ve Derya'nın önüne geçti. Hepimiz ayağa kalkmıştık. Ben hemen yüzükleri ve makası getirdim. Benim hemen yanımda Oğuz duruyordu. Bizde gelir miydik böyle yerlere? Hikmet Albay yüzükleri takıp duayla kesti. Hepimiz aynı anda alkışlamaya başladık. Derya ve Serkan heyecan ve sevinçle birbirlerine baktılar.
"Serkan!" dedi Derya heyecanla. Serkan, Derya'nın gözlerindeki heyecanı okudu ve:
"Derya'm, güzelim, canım, bebeğim, yavrum, hayatımın anlamı iyi ki varsın sevgilim." dedi büyük bir aşkla. Aşkla bakışmaları bittikten sonra Derya'nın sesi duyuldu.
"Şimdi ne olacak?" dedi tatlı sesiyle.
"Sıra bizde!" dedi Oğuz erkek tarafını temsil ederek. Mert elinde bir hediyeyle geldi. Minik bir kutuydu.
"Derya ben anlamam bu işlerden ama umarım beğenirsin." dedi Mert duygulanmış bir sesle.
"Teşekkür ederim. Beğenirim niye beğenmeyeyim?" dedi Derya gülerek. Sonra Ali geldi elinde karton bir çantayla.
"Bunları sevdiğini duymuştum, umarım beğenirsin." dedi Ali tebessüm ederek.
"Teşekkür ederim." dedi derya gülerek. Sonra Murat geldi. Elinde kaplanmış bir kutu vardı.
"Umarım hoşuna gider." dedi tebessüm ederek.
"Teşekkür ederim." dedi Derya gülerek. Herkese aynı tepkiyi veriyordu. Sonra Turan geldi.
"Başkanım umarım hep mutlu olursunuz." dedi gülümseyerek.
"Teşekkür ederim Turan." dedi Derya tebessümle. Sonra Oğuz geldi elinde iki hediyeyle.
"Bunu bir kardeşin veriyormuş gibi düşün." dedi ilk önce sağındaki hediyeyi vererek. "Bunu da bir korumanın verebileceği bir hediye olarak düşün." dedi iki hediyeyi Derya'ın eline sıkıştırarak.
"Teşekkür ederim." dedi gülümseyerek. Hepsini bir köşeye bırakınca sıra biz kızlara gelmişti. İlk önce Melis geldi.
"Serkan Abi! Bunca yıl abimle beraber bana destek olduğun için çok teşekkür ederim. Umarım çok mutlu olursun." deyip hediyesini verdi Melis. Serkan bir abi gibi hallerini aldı ve:
"Kız kardeşim gibisin hala bunu unutma. Bir şeye ihtiyacın olursa numaramı biliyorsun." dedi Hakan sıcak bir sesle. Sonra Zeynep geldi.
"Ben seni pek tanımam ama Derya seni sevmişse kesinlikle iyi bir adamsındır. Sürekli mutlu olun. Siz çok güzel bir çiftsiniz." dedi Zeynep hediyesini vererek.
"Teşekkürler." dedi Serkan tebessümle. Sonra Arzu geldi.
"Serkan sakın başkanımı üzme olur mu? Başkanımın kalbi çok hassastır. Sana güveniyorum ama yinede dikkatli ol." dedi hediyesini vererek. Sonra Asya geldi.
"Bak bu kızı üzersen karşında bu çeteyi bulursun ona göre." dedi gülerek ve hediyesini verdi. En son ben gittim. Şık bir saat bulmuştum. Serkan'ın saat takmayı sevdiğini biliyordum.
"Dilerim hep mutlu olursunuz. Bak bunu unutma. Aile dünyadaki en önemli şeydir. Doğarsın ilk onları görürsün. Büyürsün sende bir aile kurarsın. Derya seni sevdiyse ilerisini de düşünmüştür. Pek beceremez bazı şeyleri. Yardım edersin ona. Kardeşim sana emanet Serkan. Üzersen bozuşuruz." deyip hediyesini verdim.
"Merak etme sen Derya'ya çok iyi bakacağım." dedi gülerek. Sonra Hikmet Albay hem Serkan'a hemde Derya'ya tam altın verdi. Düğünde bir daha verecekmiş. Adam zengin be. Hakan Başkan ise ikisine de hediye almıştı.
"Eee gençler bize müsaade o zaman." dedi Hikmet Albay ve Hakan Başkan aynı anda.
"Kalsaydınız..." dedi Derya derin bir sesle.
"İnan çok isterdik kızım ama askeriyede işim var. Düğününüzde İnşallah." dedi Hikmet Albay korumacı bir şekilde.
"Derya kızım sen içerideki işleri biliyorsun uğraşmam lazım." dedi Hakan Başkan. Derya sessizce kabul etti. O sırada Zeynep'in telefonu çaldı. Konuştu bir süre.
"Derya annem kötüleşmiş yanına gitmem lazım. Özür dilerim." dedi Zeynep üzgün bir sesle.
"Geçmiş olsun..." dedik hepimiz aynı anda. Sonrao ekip kalmıştık işte. Asya'nın güçlü sesi doldurdu odayı.
"Haydi ama gençlik biraz hareket lütfen. Şarkıları açıyorum. Herkes hareketlensin." dedi gülerek.
"Doğru diyorsun Deniz Kızı." dedi Ali gülerek. Asya hemen kendi şarkı listesinden bir şarkı patlattı. Bir süre hareketli şarkılarla eğlendik. Sonra benim ayarladığım bir şey vardı.
"Şimdi arkadaşlar ben size güzel bir şarkı ayarladım. Serkan ve Derya dans provası yapacaklar." dedim neşeyle. Herkes başıyla kabul ettikten sonra hoparlörden "Senin Yazdım" şarkısı yükseldi. İkisi de şarkıda çok zarif duruyordu. Bir süre dans ettikten sonra hiç beklemediğimiz bir şey oldu.
Serkan, Derya'yı dudağından öptü!
O an hepimiz anlayışla karşıladık. Sonra dansları bitince hepimizin güçlü bir alkışlayışı vardı. Biz arkadaşlarımızın bu mutlu gününde yanındaydık. Ve her zaman yanında olacaktık.
(Yazarın Anlatımıyla)
"Güzel kızım!" diyordu babası Sevda'ya. Sevda elinde yere düşmek üzereyken tuttuğu bayrakla duruyordu. Çevresinde iki polis ve iki asker vardı. O köşeden onları izliyordu. Yine Sevda daha çok sevilmişti ona göre. Ama o kimdi köşede duran? Zülal'di o. Sürekli kardeşinin ondan daha çok sevildiğini düşünürdü. Yine öyleydi. Tüm insanlar onu tebrik ediyordu. Askerler ve polisler Sevda'yı övüyordu. Annesi ve babası da oradaydı. Ama o orada değildi. Bankta oturuyordu. Kimse onu övmüyordu. O sırada yanına orta yaşlı bir adam oturdu. Korkmadı Zülal.
"Senin ismin ne?" dedi adam.
"Zülal." dedi Zülal hiç sorgulamadan.
"Kimi izliyorsun?" dedi adam.
"Kardeşimi, annemi ve babamı." dedi Zülal.
"Sen niye orada değilsin?" diye sordu adam bu sefer.
"Çünkü oradaki konu ilgimi çekmiyor." dedi Zülal sinirli bir şekilde. 14 yaşındaydı Zülal o zaman. Kardeşi ise 12.
"Ne oldu orada?" diye sordu adam.
"Kardeşim düşmek üzere olan Türk Bayrağını havada yakaladı. Herkes onu övüyor." dedi Zülal. Adam aradığı kişiyi bulmuştu. Zülal Yalçın. Onu kendilerine çalıştırmak üzere eğitecekti. Peki o adam kim miydi?
Amerikan Ajanı John Smith. Türkler onu "Kaplan" diye bilirlerdi. Çok cana kıymıştı.
"Peki bu olay sence saçma mı?" diye sordu adam.
"Evet saçma!" dedi Zülal sinirle.
"Hangi okuldasın sen?" diye sordu adam. Zülal karşılarındaki okulu gösterdi.
"Okul çıkışları eve hemen gitmem." dedi Zülal. Adam onu okul çıkışlarında eğitebilirdi.
"Peki bize çalışmak ister misin küçük hanım?" dedi adam asıl kimliğini ona göstererek. Zülal'in kanına ve kalbine o zaman siyah bir leke düştü. Hiç çıkaramayacağı bir leke. Ağzından tek bir kelime çıktı.
"Elbette!" dedi kötü bir hava vermeye çalışarak.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 9.33k Okunma |
4.47k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |